05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 1997 PAZAR 10 KULTUR İstanbul Devlet Opera ve Balesi, üçüncü kez Danimarka'daki opera sezonunu açtı 'Carmen' Türk tütünü gibi çarpü HANDANŞENKÖKEN AALBORG/AARHUS - Üç yıl önce "Avnıpa'nın Türkiye sınınn- da bitmediğini ve Türklerin de ope- ra söyleyebfleceğinr kanıtlarraştı, bu kez kalıtesiyle, tadıyla 'Türktütü- nü' olarak nıtelendınldı! İstanbul Devlet Opera ve Balesi, Danımar- ka'yı üçüncü kez fethettı. 1994 yılmda ılk kadın yönetme- ninuz ve ilk kadın opera müdürü- müz Yekta Kara, 35 yıllık tstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin ilk dış turnesinı 'Turandot' operasıyla ger- çekJeştırmıştı. Bu, dış dünyaya ılk adımdı. Kopenhag, Aalborg ve Aar- hus'ta sahnelenen, gerçekten bü- yük bır ılgıyle ve övgüyle karşıla- nan 'Turandot'tan sonra art arda da\et alan İDOB. geçen yıl 'Salo- me', bu yıl da Bizet'nin Fransızca olarak sunulan 'Carmen' operasıy- la Danımarkada'ydı. L stelik üç yıl da Danımarka'da opera sezonunu açan ilk yabancı opera topluluğu ola- rak Sohstler. orkestra, koro \e bale sanatçılan, çocuk korosu ile tek- nik ekıpten olusan 260 kişilik bir ekıple festivaller ülkesi Danimar- ka'nın kültür açısından önde gelen ikı kentı Aalborg ve Aarhus'ta ar- darda ıki temsil gerçekleştınldı. Danımarkalılar daha önce ülkele- nnde hiç sahnelenmemış 'Turan- dot' \e egzotık 'Salome'den son- ra bu kez sıradışı 'Carmen'ı ızle- dıler. 1994'teki ılk turne, IDOB açısın- dan heyecanlı ve coşkuluydu. Bu yıl ise topluluk, soğukkanlı ve gerçek- ten profesyoneldı. Danimarkalı- lar' ın ise artık kafalannda Türk operasma ılışkın 'çoknetbirresim' var! tlk turne onlar ıçın sadece bir meraktı. bu kez bihnçli bır seçime dönüşmuştü. Türkiye'de BatTnın kalesi Ilk turnede 'Türk müziğini ve feslerini bütünüyle unutun!" uyan- sı yapan Danımarka basını, 'Tu- randot' gıbı zor bır operayla gelin- mesını 'iddialı' olarak nıtelendın- yordu. 'Radikal dincüerin giderek dahafazlayerkazandıklan Türki- ye'de, operanın aynı zamanda po- Btik bir silah' olduğunu belırtıyor- du Bu kez de Yekta Kara 'kültürel depremler ülkesi Türkiye'de Ba- n'nın bir kalesi' olarak tanımlandı. ÎDOB'un bır büyük Batı Avru- pa operasının standartlanna erişti- ğıni kanıtladığı Turandot'u, müt- hış coşkuyla tempo tutarak dakıka- larca ayakta alkışlayan Danimar- kalılar, 'Cannen'e de ayru ilgiyı ve beğenıyi gösterdi. Yekta Kara'nın 1930'lara, Ispanya lç Savaş döne- mine taşıdığı çağdaş yorumuyla; baştan çıkancı, cinselliğini doyası- ya yaşayan, ama toplumsal kural- lara hiç boyun eğmeyen, ıçgüdüle- riyle, aşkın gereğı neyse onu yeri- ne getiren ve asla özgürlüğünden ödün vermeyen 'Carmen', güç be- ğenen, ölçülü Orta Avrupa izleyi- cisine Akdenız sıcaklığmı. coşku- sunu aktardı. Aalborg'ta Kongre ve Kültür Merkeza'nde, Aarhus'ta Mü- zik Evi'nde toplam 3 bin kişinin, yaklaşık 8 milyon lıralık biletlerle izlediği temsillere basın çok geniş yer verirken, Danimarka TV'sinin lk. yurtdışı turnesini 1994 yılında Danimarka'ya gerçekleştıren İstanbul Devlet Opera ve Balesi, üç / yıldır üst üste Danimarka'nın opera sezonunu açıyor. Bu yıl Aalborg ve Aarhus'ta sahnelenen 'Carmen' yine izleyiciler tarafından tempo tutularak ayakta dakikalarca alkışlandı. Basında yer alan eleştirilerde Carmen rolündeki 'mükemmel' Jaklin Çarkcı'nın Türk tütünü gibi çarptığı belirtildi. Rejisör Yekta Kara da, kültürel depremler ülkesi Türkiye'de Batı'nın bir kalesi olarak tanımlandı. hem haber programında ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ • S ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ K ~ ^ T 7 H netmenı Yekta Kara, ıçıne hem de sanat programın- ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ 9 ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ P < ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B ^ * ^ 3 ^ ] dönükbıryapıyı. kendi ya- dayeraldı. ^ ^ B ^ ^ I ^ ^ ^ ^ I ı ^ ^ ^ ^ ^ ^ m ^ ^ ^ ^ ^ ^ P * v « ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ " " i S ^'^' a kavrulmayı asla ka- Danımarka'nmen yük- ^ ^ ^ S ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ E ^ "*^ ^ ^ ^ H j J İ B ^ S ^ ^ v J S ^ P ' S H E ^ B " i.-*H ^ul etrnı y° r - E'h y'da 8 er ~ sek tırajlı gazetesı ^ ^ ^ ^ ^ | ^ ^ H ^ | B -"'^^^fiHi. *W»> j â J ^ ö S ^ 4 • -1 Çekleşen mucizenın, Türk 'Jyllands-Posten'deJohn H P * " ^^^Kaf^^B mt/Km'J^ «, ^ t V ^ ^ ^ k j f l ^ f l operasının varlığının anla- Christiansen ımzalı 'Türk ^ ^ L ^ ^ ^ Ç ^ ^ B -M^^MİMlL*. ^Çi^^k. * ii^MwP^^ıHİ tılması ıçın önce dünya ba- tütünü' başlıklı yorum- H B - ~tğğ ^"^Bm J İ ^ ^ ^ f l ^ l l ^ ^ î i R P l f l K M H M r ^ K ^ f l H sının en önemlı opera \e da, "tstanbulDevİetOpe- WM ^^Lj^^^m J ^ ^ H I ^ ^ ^ ^ ^ H S ^ V ^ ^ ^ ^ A ^ ^ S ^ ' K B İ bale dergilenndeyer alma- rave Balesi veonuııyete- • ^ B ^ ^ ^ ^ H ^ ^ H H H H ^ ^ H l S l ^ ^ İ H ^ B ^ ^ ^ S sını sağladı. Artık Opern- nekii>öneticisirejisörYek- ^V^^^C^^^^^K^^^B^^^^^^^^Bv ^^^^İK^Ijj^^B! w e " S" 3 ' °P era dergılen, ta Kara. Türkiye'de kül- ^Hfl|^Hfl^^^^|^^^^v .JE^B^^^V *^^^^^H* V ^ İ H tDOB'un programının pe- türddepremlerekarşıko- ^K^^^^^^^^^^^^^^mWmK^^^^^B i ^ ^ H t t â l ^ ^ l şınde. Emprezaryo Dr. Gos- yanbirkak.Her^AaJtüst L ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ f ™ P H P ^ P ' ^ H P * I V I I İ L ' I ta Scbwark da tDOB'un olurken o sapasağlam H^^^^^^B ^^^^^^^^^Lj ' İ ^ ^ K ^ ^ ^ S I H dünyanın çeşıtli ülkelerıne ayakta" denilıyor. P İ ^ ^ ^ ^ ^ ^ M İ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ f i l ^ ^ H I ^ M ^ B t ' ^ ^ B c Ö t ' ^ l l t u r n e bağlantısını sağhyor. İDOB'un daha önce L J ^ ^ ^ ^ ^ ^ H H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ^ TB^y»?* " T | r.1 Kurumunyurtdışınaaçıl- °Turandot'\eçarpıcıgü- ı ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ^ I ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H wPr -îi,,/] rnasım artık meyvelenn top- zelkkte'Salome'yk:''Da- I f c ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ L ¥^3i&» İWn ' a n m a y a başlanması olarak nımarka'yı ziyaret ettığı H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ ^ ^ ^ | ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ V ''%** FwM t a n ı m ' ı y o r Yekta Kara. "tlk anımsatılıyor:"Bukezde • ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H H ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ f t L J J nırnemiz dış dünyayla ilk popüler bir "Carmen'le ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ^ P j ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ H ^ ^ ^ ^ B JTfeH bağlanümızdı. Üç yıl önce- gekiL Bu yüzden sadece ^ ^ B ^ ^ ^ ^ B ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ K ^ — ^ ^ ^ - - ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ B B kJturnenıizçoktayinedicK- iki gün süren gösterilerin CMBB^^^^^BBJ|^^B5B*"MMBll^BBbiBP*'^^^^^^^?i!!i dLBeğenilirsekkapdaraçı- ilkgecesinde Aalborg Ti- . lacak.beeenilmezsekkapa- yatrosu merakh, istekli, SaııatçılarveYeklaKarase\ircfleriselamlıyor.{Fotoğraflar: YAŞARSARAÇOGLU) n a c a ktı. İDOB'un ilk turne coşkuluseyiraleriedolnnıştu.*'Çın- timacBindanözdidaresniczorhık- keraB ve gözdoyıınıcuydu. Opera- Oearalamışoiduğukapılarşimdiso- lan kontrol alünda rutabilen, aynn- ülarda da ifade yoğunluğu göste- renbirşef 7 ' olduğunadeğınıyordu. Aalborg Stıfıstıdende'de yer alan 'Yalnız kulağa değil göze de hitap edengörkemii birCarmen prodük- siyonu' başlıklı yazısındâ, ikinci perdede halk yaşamından görkem- ii bir kesit sunan Lillas Pastia sah- nesini oyunun doruk noktalanndan gene tütün işçısı Carmen rolünde Jaklin Çarkcı'nın 'mükemmel'ol- duğunu vurgulayan Chnstıansen, "sesinin tadı \e körpettgiy te drama- tikgücü Türktütünü gibi çarpıytjr- du ideyenleri Şanıyla oyunculu- ğu arasında kurduğu hep man- tıksal bağ izleyicileri etkiledi" yorumunu yapıyordu. Michaela'de Efsun Oztoprak'ın "Türkiye'den ulaşan metaiik soprano sesiyle tam rolüne uyduğu" görüşündeydi. Berlingske Tidende'de ise Jens Brincker 'Türk gözüyle Carmen' başlıklı yazısındâ "Antonio Pirol- bin olarak nıtelendiren Peder Kaj Pedersen'ın övgüsü, koro ve çocuk korosuna: "Özenle stil gözetilerek sahnelenmiş.çab^fanış Carmen ope- rasmda koro, büyük coşkuyla oyna- K'ninnüanslıvçherşeydenönceri- dıvesöyfcdLGösteri gerçekten gör- nın başındaki çocuk korosu çokba- şanlrydL Mkhaela rolündeki Efsun Oztoprak'ın üçüncü perde aryasın- da sesinin güzd ünısı seyirciyi etki- ledi'' Bu tumeler ikili kültürel anlaş- malarçerçevesınde değil, Batı stan- dartlanna uygun, son derece pro- fesyonelce gerçekleştinh'yor. Yöne- tıciliğinın ilk yılında Batı'daki or- neklerinden hiç de geri kalmayan Türk operasının, dış dünyaya 'mut- laka' açılması için dünyaca ünlü ajanslaria, ernprezaryolarlabağlan- tı kuran tstanbul Devlet Opera ve Balesi Müdürü ve Genel Sanat Yö- nuna dek açıldı. Arrjk bunu kanıt- ladık. bu bir tesadüf değil. Dani- marka'da ilk kezyabancı opera top- luluğu üç yıl peşpeşe davet alarak böyle bir turne düzenliyor ve ora- da opera sezonunu açma onurunu kazaruyor. C steük biz de kendi ye- ni sezonumuzu yurtdışında açıyo- ruz." Genelde Avrupa'da seyircinin, beklentisinm çok yüksek olduğu- ıu ve zor beğendiğini vurgulayan kara, seyircinin ilgısınden çok hoş- nut "Hem kendi operadüzeyi yük- sek hem de dünyanın dört bir ya- nından gelen gruplan iziemeolana- ğı var. Son tahlflde bu seyirci Akde- nizii değfl. Daha kontrollü, dahaiçe dönük. BeğenisinLcoşkusunu kotay- ca dışa vuran bir seyirci değiL Böy- le bir seyircinin son tumede göste- rUerimidtempotutarak dakikakr- caalkışlanıası. beğenisini ayağa kal- karak aUaşlarla düe getirmesi hepi- mize krv-anç verdi. .Aalborg temsi- linde yöneticilerin şerefimize veri- lenpartide,geleceky^deği.öaümüz- deki yıUan kastederek davetini di- le getirmesi, bize duyulan ilginin be- ğeninin bence en açık kanıtL" Ozvmü ve profesyond Bu tumelerTürk operasırun ulaş- tığı düzeyi göstermek ve sanatçıla- nn yepyenı seyirci kitlesine ulaşma- sı açısından çok önemli. Yekta Ka- ra'ya en çok gururveren de tüm top- luluğun çok yoğun tempodaki tur- nede performansı.- Once Aalborg'da dekor, ışık, genel prova ve temsil, ertesi gün Aarhus'a geçip yine ay- nı akış ıçinde üst üste iki temsil ve- rildı.- Danimarka TV'sındeki rö- portajda, bu denli zor olayın üste- sınden nasıl gelındığıne ve peşpe- şe başanlı temsıllenn nasıl verildi- ğıne ılışkın soruya yanıtında "çok özverili, fevkalade profesyonel bir tDphıhık" olduklanna değınen Yek- ta Kara'ya göre bu turne, tDOB'un ulaşöğı profesyonellık çızgısını gös- termesi açısından önemli bir gös- terge. Gerçekten de beş gün boyunca kadroda yer alan 18 kışihk çocuk korosu dahil, orkestrası, korosu, dansçılan, yaratıcı kadrosu, orkest- ra şefı Antonio Pirolli, sohstler Devlet Sanatçısı Mete Uğur, Erol Uras, Jaklin Çarkcı ve Efsun Öz- toprak ile çocuğuyla büyüğüyle hep birlıkte son derece uyumlu, di- siplinli, bilinçli biçimde çok keyif- li bir tumeyi bırlikte yaşadık. Türk operasının beslenmesi, hak ettiği yeri alması ıçın dünya opera- sıyla yoğun bır temas kurması ge- rektiğıne ınanan Yekta Kara, böy- lesı kalabalık bır kadroyu müthış motıve ederek son derece başanlı bir turnenın gerçekleştınlmesini sağladı. 1994'tekı ılk turne Başbakanhk Tanıtma Fonu'nun, ikinci tume Dı- şişleri Bakanlığı'nın, üçüncü tume ise ilk kez Kültür Bakanlığı'nın 27 milyar liralık desteğıyle gerçekleş- ti. Yeni projelere yönelik çabalar oluşturmak için Kültür Bakanlı- ğı'nın yurtdışına yönelik sanat fa- aliyetlerine oİumlu bakmasını itıci güç olarak görüyor Yekta Kara. El- bette her tumenin bir adım daha ilen götürmesı gerek tDOB'u. Ah- şılmış, kanıksanmış yorumlan yi- nelemek yerine, üretılen işlerin fark- lı ve özgün yorumlar olmasından yana. tlk tumede o dönemin Danimar- ka Büyükelçisi FarukLogoğlu,"Be- nim dÖrtydda yapamayacağunı siz bir gecede yapünız. tüm Danimar- ka Türklerden söz ediyür" demış- tı. Şimdi sıra Amenka, Japonya, Yunanistan ve Fransa'da. Unutma- malı ki Danimarka basınının be- lirttiği gibi 'etkfleyiti'. 'kotay kotay korkup kaçacak türden birisi oJ- mayan' ve 'operayı sırdayan' Yek- ta Kara gibi bır Müdürü ve Genel Sanat Yönetmeni de var tDOB'un. Çağdaş Meddah'ın Nobel Ödülü macerası FÜSUN DEMtREL "Nobel Edebiyat Ödülü ilk kez bir aktöre, güldüren birineverfldL. Sahneden ik- tidarlarla dalga geçerek se- yirciyi güldüren birine... İşe bakın ki. Nobel'i aldığım gün, hükümet bile düştü... (Salondan kahkahalar) Bu ödülü Franca otanasaydı as- laalamazdun,asla,(.\lkışlar) asla_" Dario Fo, ödül kazandığı gece RAI3. kanalından ya- pılan canlı bağlantıda bu sözleri söylüyordu... Com- media Dell'Arte giysıleri içinde son oyunlannın gös- teriminde sahnede tüm rol arkadaşlan ile birlikte ltal- yan halkına seslendi. Ve do- galdır ki, bir aktör Nobel Odülü'nü kendi mekânın- da. yani sahnede seyır- cileriyle birlikte kutlarken şarkı söyledi, dans et- ti... Yazar,yönet- men, oyuncu. sahne tasanmcı- ^» sı Dario Fo'nun Nobel Edebiyat Ödülü'ne kadar uzanan yanm asra ya- kın sanat yolculuğunun her durağı birbınnden ılginç, yoğun, birbirinden üretken ama mücadele ile dolu anı- lardizisi... Daha küçücük yaşta öy- kü anlatıcısı dedesınden et- kilenerek başlar tiyatroya. Delikanlılığında arkadaş gnıplanyla komediler ya- zar, radyo tiyatrosu yapar. Bir yandan da mimarlık eği- timini sürdürür. 1950'li yıl- lann başında yeni bir varye- te topluluğuna katılır. Fran- ca Rame ile orada tanışır ve Italyanların Rita Hay- vvord'una bir görüşte âşık olur, 54'te de evlenirler. Bun- dan sonraki sanat yaşamla- n artık hep birlikte, büyük birözveri ve dayamşma için- de sürecektir. Birlikte tiyat- ro kurarlar. 1 %3 'te RAI I'de çok popüler olan "Canzo- nissüna" adlı eğlence prog- ramlannı yazar ve sunar. An- cak politik skeçlerin bazısı sansüre uğrayınca sanatçı- lar TV'yi protesto eder- ler. 5 kez mahkeme önü- ne çıkılır ve kırgınlık- lan tam 14 yıl sürer. bir kez daha farklı bir olu- şuma gıderler. "KutsalGül- dürii", "Bir Anarşistin Ka- za Sonucu Ölümü" hep o yıllarda ortaya çıkar. 74'te Allendenin ölümünün he- men ardından "ŞiliHalkının Savaşı"nı oy- nadıklan Sassari tur- nesindeoyu- nun gösteri- mine engel olmakisteyen polis, Fo'yu tu- tuklar. 76'da tsveçli bir grup sanat- çı Fo'yu Nobel'e aday gös- terir. 77-78 yıllannda "Her- şey Ev, Yatak, Kilise" adlı Kadın Oyunlan ılk kez Fran- ca Rame'nın de ortak im- zasıyla seyirci karşı- ', • sındadır. Bu yıllarda Franca'nın yaşadı- ğı çok ağır bir olay, politik bır saldınkısabirsü- re sonra "Teca- vüz" başlığıyla sahneye taşınır. Ve Fo, bu olaydan yıl- lar geçtikten sonra birseyircisiy- le olan ya- 1968 gençlikha- reketı onlan etkiler. Kurum- sal tiyatroya alternatif oluş- tunırlar. Yeni bir grupla ltal- ya'da değişik halk kesimle- rine ulaşır, tumeler yaparlar. 72'de "La Comune" adıyla zışmasında duygulannı şöy- le ifade eder "Kanma, Fran- ca'ya işkenceyapanlarla kar- şılaşsaydım (bugün hâlâ iz- lerini taşıyoruz) onların önünde beni silahımla bu- lurdun.- İyi ama ben hiçbir şey yapamazdım._ Silahımı fiıiabr atardım_ Çünkü ina- nıyonım ki, kim intikam duygusunu şiddet yoluyla özgürcc kullanırsa, suçu iş- lediği anda aynı düzeyde kül- türel ve ahlaki değerlerini de yitirmiş olur." 1980'de Nevv York ttal- yan Tiyatro Festivali'ne da- vet edilirler. ABD vize ver- mez. Artur Mifler, Nonnan Mailer, Martin Scorsese, Ei- len Stewart gibi pek çok sa- natçının da katıldığı protes- to gösterisinde, ABD'de ya- şayan ttalyanlar "Com- media DeU' Arte" masklan taşıyarak Nevv York sokakla- nnda şöyle haykı- rırlar: "Biz kendi kültürümüzü istiyo- ruz.» Geleneksel ti- yatromuzu gönnek istiyoruz... Dario Fo'yu istiyoruz-'' Bu protestolann yoğun baskısı sonunda 85 'lerde sanatçılar 6 günlük vize almayı başanr. Bu yıllarda yazılan "Klakson,Borazanlar, Bui- lar", "AçıkAile", Müstehcen Öyküler", "Neredeyse Ka- dın: Elizabeth" çok iyi gışe yapar. Ancak Açık Aile 18 yaşından küçüklere yasak- lanır. 87'de Rossini'nin "Sevil Berberi"nı Amsterdam'da sahneledı. "Comedie Fran- caise"de MoKer'in "Zorald Doktor"unun rej isıne davet aldı. 92 de -Kadınlardan Ko- nuşahm" adlı oyunu Franca ile birlikte yazdı. 93'te Ital- yan politikacılanmn hırsız- Iıklannı anlatmak için özel fantezilere gerek duymadan yaşanan kirlenmeyı yazıp seyirciye anlattı. 94'te, Tür- kiye'nin de katıldığı ulusla- rarası tiyatro semineri orga- nize etti. 95'te Rossini'nin "Cezayir'de Bir ttaryan Kı- zı"nı sahneledi. Geçen yıl sağlık nedenleriyle sahne- ye çıkamayan sanatçı, bir yıl ara verdiği sahneye bu yıl yeni bir oyunla merhaba de- di. Hem de Nobel Ödü- lü'yle... KÖŞEBENT ENİS BATUR Öykü, Öykümsü, Öykücük Adam Öykû'nün "Kısa Kısa öykü" sayısı ger- çekten de özel bir sayı olmuş. Doğurgan, düşün- dürücü, ama tehlikeli bir sayı - tehlikesiyse, konu- yu kuşatmanın güçlüğünden, etrafında kaçınılmaz olarak dolaştığı "kavram kargaşası" sorunundan kaynaklanıyor. Her şeyden önce, "Kısa Kısa Öykü"yü< kıpkısa öyküyü tanımlamak çetinceviz iş. Dergi, sonuçta, böyle birtanım sunamıyorzaten. Konumlama de- nemelerı göze çarpıyor; ne ki, biribirileriyle çelişen yaklaşımlar, dahası biribirileriyle uyumsuz örnek- ler peş peşe geliyor: Öyküler, öykücükler, öyküm- süier bir yanda; onlarla hısım-akraba ilişkisı kotar- dığı söylenebilecek metinler bir adım ötede; son- ra da, onlarla aynı çizgiye oturtulması kanımca yanlış olan düzyazı şiirier ve özdeyiş kapsamına girebilecek tümce-metinler, bambaşka bir yanda. Adam öyfcü'nün bütün bu malzemeyi iç içe ge- çirmiş olması, onlan sunarken kuramsal düzlem- de yeterince çözümleyici katkı getirememiş olma- sı, bu özel sayının cıddi bir handikapı sayılabilir. Türk okurunun ara-türier konusunda yeterince aydın- lanmasını sağlayabilecek kuramsal destekten bu- güne dek yoksun bırakıldığını düşünecek olursak, "Kısa Kısa Öykü" sayısı kafa kanşıklığını arttırabi- lir kaygısını yabana atmamak gerekir. Şüphesiz, hiç değilse "öykü"nün lyi-kötü çerçe- velenmiş olduğu ileri sürülecektir. Bu konuda bile o denli iyimser değilim: Okur gözünde, "öykü"yü "uzun öykü"der\ ya da "an/af/"dan, "noi'e//a"dan ya da "metin'den ayıran çızgilen eleştiri netleşti- rebilmiş midir? Bu soruyu somut örneklere bağlı olarak yönelttiğim bilinsin ıstenm: Tahsin Yücel'in "Vatandaş"ı neden anlatı, Bilge Karasu'nun "Kıs- metBüfesi"neden metın, Leylâ Erbil'ın "TuhafBir Kadın "ı ya da Yusuf Ablgan'ın "Anayurt Oteli" ne- den romandır? Derdime meram olsun diye bır ay- rıntıya dikkat çekmekle yetineceğim: "Anayurt Ofe//"ni "roman" olarak sunan yazan değil yayın- cısı olmuştur. Öykü gibi uzun bir geçmışi, geleneğı olan birya- zın türü bile, demek kı yeterince incelenmiş görün- memektedir - özellikle de bizde. Mustafa Nihat Özön'ün "Türkçe 'de Roman " araştırmasında ge- niş yer tutan Dogu anlatı geleneği ve birimleri göz önünde tutulacak olursa, okuru aynntılı biçimde ay- dınlatmanın ne denli zor(lu) bır uğraş gerektırdiği ortaya çıkacaktır. Modern edebiyatın türlerarası sınırlan lyiden ryi- ye bulandırdığı, zaman zaman erittiği bilinen ger- çek. Burada, bir özel sayı hazırlarken dikkat kesil- meyi gerektiren sorun da, yenıliklerden kaynakla- nan ölçüleri ele alırken su yüzüne çıkacaktı. Adam öykü'öe böyle olmuş: Kafka'nın, Buzzati'nin ya da Cortazar'ın kısa öyküleri ile Ponge'un ya da Max Jacob'un düzyazı şiırlerı arasında ortaklık- tan çok aynlık bulunduğunu apaçık belirtmek da- ha sağlıklı bir seçim olmaz mıydı? Bu bağlamda yapılmış dörtdörtlük kuramsal ça- lışmalar olduğu bilinıyor. Adam Öykü'nün yöneti- cisı Semih Gümüş'ten, bu özel sayıyı önemli bir başlangıç saymasını, sonraki sayılarda "/ş"in öe- şini bırakmayarak sorunu, sorunlan aydınlatacak kimi incelemelere yer açmayı sürdürmesini bek-' lemek umanm aşın bir istek olarak değerlendiril- mez. Yazar, "yazdım, oldu" diyen kişi değildir: Kıpkı- sa öykü, metin ya da düzyazı şiir üretirken ince öl- çütler kullanılır. Bunlan kuramsal düzlemde farklı- laştırmayı savsaklarsak, özellikle yeni yazarlan, yazar adaylannı belirsizlikten destek alan tavıria- ra sürükleriz, diye korkuyor insan. Hâmiş: Kitap Fuan, bu yıl, önemli konuklar ağır- layacak: Philippe Jaccottet, Michel Butor, Ma- rio Luzi, Amin Maalouf. Türkiye'nin bu uluslara- rası kültür trafiğine on iki ay boyunca açık durma- sı bir sonraki adım. Unutmayalım: Komşumuz Se- lânik'e bir ay içinde gelen yabancı konuk sayısına biz bir yılda ancak ulaşabiliyoruz. Fazıl Say Boğaziçi Önivepsitesi'nde • Kültür Servisi - Piyanist-besteci Fazıl Say, bugün saat 19 00'da Boğaziçi Üniversitesi'nde bir resital verecek. Programda Bach ttalyan Konçertosu, Mozart La Majör KV 339 piyano sonatı, Wagner- Liszt Isolde'nin Aşk Ölümü, Bach-Liszt La Minör Prelüd Füg, Debussy Prelüdler ve Fazıl Say Kara Toprak adlı yapıtlar yer alacak. Boğaziçi Üniversitesi Büyük Toplantı Salonu'nda gerçekleştirilecek olan resitalin biletleri girişte sağlanabilir. BUGÜN • AKBANK 7. CAZ FESTTVALt kapsamında Aksanat'ta saat 15.30'da Yusef Lateef'in katıldığı birsemıner, 18.30'da da Freddie Hubbard'ın "Live at The VıHage Vanguard" başlıklı 'laser-disc'ten caz dınlenebılir. • TARİH \AKFI DARPHANE ETKİNLtKLERİ kapsamında saat 17 00'de Hakan Ulu ve Itri Topluluğu'nun konsen izlenebilir. • KtTAPGÜNLERİ 97 kapsamında 14.00-15.00 saatleri arasında, uzman psikolog Alanur Özalp'ın katıldığı "Acaba kitabın yerini kaset ve video bantlar alacak mı?" konulu panel izlenebilir. FRITERMELEMAN ARIYOR Soğutma ve klima ekipmanları üreten firmamızın Tuzla'daki şirket merkezi ve fabrikada görevlendirilmek üzere: MAKİNE MÜHENDİSİ * Ingilizce bilen * Askerlikle ilişkisi olmayan * Ehliyeti olan * Teknik pazarlama bölümünde çalışacak. Servis için adayların Anadolu yakasında oturması gereklidir. llgilenen adayların 0 216 394 12 82 (4 hat) no'lu telefondan randevu almalan veya 0 216 394 12 87 nolu faksa özgeçmişlerini göndermeleri gerekir. Son müracaat: 16.10.1997'dir. A^^KARAASLIYE 29.HUKUK MAHKEMESİ'NDEN İLANENTEBLİGAT DosyaNo: 1996/268 Davacı Sevda Dış taıafından davalı Hacı Dış aleyhıne açılan boşanma davasının yapılan du- njşmasında davalı Türkoğlu ka- zası Kahramanmaraş adresı iti- banyla teblıgat yapılamadığın- dan ve zabıta tahkıkatı sonuçla- nna göre adresı belırlenemedi- ğınden dunışma günü ve dava dılekçesımn ılaoen teblığnıe ka- rar venlmışür Işbu ılanın gazetede yayım tanhınden ıtıbaren 15 gün son- ra davalıya tebüğ edılmiş sayı- lacağı, davalı Hacı Dış'ın ılk ıtırazlan ile esas hakkındakı ce- vaplannı ve varsa karçı delille- nnı dava dılekçesının tebliğ ta- nhmden ıtıbaren 10 gün içinde mahkemeye tevdi etmesı 20 11 1997 duruşma günü saat 09 15'te mahkernemızde hazır bulunması, aksı takdırde tah- kıkata yokluğunda devam edılecegı Teblıgat Kanunu ve HUMK'nın 195, 213 ve 377 maddelen gereğınce ılanen teb- liğ olunur. Basın 43642
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle