04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 31 OCAK1997CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Bir Defterden MELIH CEVDET ANDAY R ahrrıetlı Hasan-Ali Yü- cel'ın Dtyûk kızı Canan Yücel Eronat, dün akşam konağuouz oldu. Eski gün.eri anımsayarak tatlı saatler gsçirdik. __ Elbette îaşlıca konunnaz hep Hasan- Âlı Yücel Dİdu; onun bakanhk yıllannı, Köy Enstriılennin kunJuşundaki yara- tıcı rolûnü Terciime BCrosu'nun aydın- lanma sür«cindeki önemli yerini konuş- tuk. Okurlanıuzın anımsayacağı gibi. bu büyük devimci eğitimcımiz bakanlıktan aynlıp siyıseti bır&ktılcan sonra "Eski Bir Oğretnen'" imzasıyla gazetemizde yazılaryaanıştı; bu yazılan Canan Ero- nat top amş. Kültür Baıcanlığı da (Fıkn Sağlar'ın ^akanlığı gününde) "Öğret- men-Öğreıci Köjesi" adi ile yav ımlanvış. Ben görmanistım. Merakla okuyorum. Sayın Caıar Yücel Eronat. kıtaba yaz- dığı önsözin bir yerinde şöyle diyor: "Eğinmtarihimizin bu yakın geçmişi- ni izterkenoe büyük firsaüan, ne küçük hesaplar uğruna eümizden uçurduğumu- zu görüyoruz." Dün akşamki söyleşinin önemli bö- lümlerini başka yazilanmda okurlanma aktaracağım. Bugün onlardan yalnızca biri ile yetiniyorum. Köy Enstitüleri akımına temel olan Eğitmen Kurslannı ben eski Milli Eğitim bakanlanndan Saffet Ankan'ın buluşu diye bilirdim; meğer ona köy çocuKİan- nı okutmak için terhis olunmuş çavuşla- nn görevlendirilebileceğini aşılayan Ata- türk imiş. Bılmiyordum. • NAR dergisinin Temmuz - Ağustos 1996 tarihli sayısında Stephan Mallar- me'nin ünlü Brise Marine şiirinin beş ay- n çevirisine yer verilmiş. Özgün şiirin ilk iki dizesinin Fransız- cası şöyle: La chair est triste, helas! et j 'ai lu tous leslivres Fuir! la-bas fuir! Je sens que des oise- aux,sonrvres Şimdı çevirilere bir göz atalım: Ten bitirdi hazlanm, tükendi kitap: Kaçsam. kaçsam uzaklara» Üstümde mehtap. (KemaJettin Kamu) Her kitap bitti yaok- ten yavan, sinsi, derin.. Kaçmak isterim gökle o meçhul kö- püklerin (İ.CevdetAnsu) Bütün hazlan tatüm, ltitaplan okudum Ah kandırmadı: kaçmak kurtulmak istiyorum (Adil Hanlı) Adil Hanlı, Orhan Veli'nin takma adı- dır. Hayır yok tenden arük; hatmedildi ki- taplar Ah! Bir kaçsam! Bilirim o mest kuşla- radivar. (Can Yöcel) De\irdim sayfalan! Gönlümde yine hü- züıı var Kaçmak! Oralara kaçmak! Nasıl da mutiu kuşlar (Erdoğan Alkan) Oktay Rifat bir gûn bana demişti ki: - Türküdekı "Hem okudum hemi yaz- dım / Yalan dünya senden bezdinT dize- leri Mallarme'run o dizelerini çok iyi kar- şılar. • Sabahleyin Kadıköy vapunınun ikin- ci mevki kamarasında Gani Girgiıı ile yanyana düşmeyelim mi! Dedı kı: - Benim konuşmalanmı ya tam olarak yaz. ya da hiç yazma! - Ne oldu? - Bcnim adımı geçirdiğin son yazında, "Şerefine" diyerek kadeh kaldınvorsun bana, ben de sana, "Beııim şerefim yok" diyorum. - Evet? - Oy;>a sonu da vardı o sözümün: "Ne kurşun sıktım, ne kurşun yedim." - Unutmuşum yazmayı demek. - Birdaha unutma! - Unutmam. - Dün gece televizyonlara baktın mı? - Evet. neyi sormak istiyorsun? - Mehmet .\ğar'ın zavallı kızının ce- nazesınden söz etmek istiyorum. Gerçı bir genç kızın cenazesini eleştıri konusu yapmak hiç hoş bir şey değil. Ama med- yarruza şaştım; medya bu olaya neden birinci sınıf haber nitelıği verdi, anlaya- madım. Onlü siyasetçilerin katıldığı bir tören oldugu için mi? Bu kadan yeter mi? Ben zavallı Cumartesi Anneleri'ni düşündüm hep. Hanı polisimızin acıma- sızca copladığı analan, kayıp çocuklan için ağlayan analan... Bilmiyorum, yok- sa yanılıyormuyum? Skandal dosyalan- nın nerdeyse bütün kahramanlan bu tö- rende buluşmuşlardı. Medyanın amacı- nı anlayarruyorum. - Birçok şeyi anlamak güçleşti. Bakalım. bekleyelim. Birgün nedeni or- tayaçıkarbelki. ARADABIR HAIİT ÇELENK Şeriatçıya Yangı Koruması mı? Basına /ansıyan haberlere göre TBMM Adalet Komisyoru, Devlet GLvenlik Mahkemeleri'nin gö- revalanınıdaraltan bir yasa önerisi hazırlamıştır. Bu öneri, Tür< Ceza Yasası'nın 312/2, 313 ve 314. maddelemı DGMIerir görev alanından çıkarmak- tadır. Bılindiği gıbı 312/2. madde. halkı; sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklıiığı gözeterek kin ve düş- manlığa apıkça tahnk eden eylemleri; 313. mad- de, cürürr için teşekkül meydana getirenleri, yani suç işlemek için örgüt oluşturanları ve 314. mad- de de bu suçlan işleyenlere yardım edenleri ceza- andırmalcadır. Önerınin yasalaşması halinde bu •naddelere göre açılan davalara DGM'ler değil, ge- nel mahkemeler bakacaktır. 1. Son zamanlarda şeriatçı kişi ve örgütlerle ta- •ikatçılar hakkında 313 ve 314. maddelere göre DGM'lerde davalar açıldığı bilınmekte ve Susurluk Dİayından sonra da ortaya çıkan çeteler hakkında oenzerdavaların açılabileceğı anlaşılmaktadır. Sö- zü edilen yasa değişiklik önerilennin bu dava ve so- ruşturmalarla bir ilgısi var mıdır? Bu davaların DGM'lerden alınıp genel mahkemelere götürülme- si mi istenmektedir? 2- Hemen söyleyelim ki biz, ilk kurulduğu gün- den beri DGM'lere karşı çıktık. Anayasanın "Yar- gının bağırnsızlığı ılkesi "ne aykırı olarak 1973 yılın- da kurulan bu olağandışı mahkemelerin kaldırıl- ması için kitaplar yayımladık, yazılar yazdık. (Dev- let Güvenik Mahkemelert Niçin Kaldırılma.ttdır? 1973, ÇHD Yayınları). Bu mahkeme yargıçlarının atanma biçimleri ye yer değiştirme yöntemlerf yar- gının bağımsızhği ilkesine aykırıydı. Yine bu mah- kemelerin kuruluşu anayasanın 'doğalhâkim' ilke- sine ters düşüyordu. Bu mahkemeler hakkında de- ğişik açılardan yapılan eleştiriler ve Anayasa Mah- kemesi'ne açılan dava sonunda DGM'lerin kuru- luş yasası ıptal edildı. Ancak yargının tam bağımsız olmasından öteden beri rahatsızlık duyan, her zaman içlerinde "Belki bir gün biz de yargılanabiliriz" endişesini taşıyan sağ siyasal iktidarlar, anayasanın iptal kararı karşı- sında bir çıkar yol aradılar ve çareyi anayasada de- ğişiklik yapmada, Devlet Güvenlik Mahkemeleri'ni bir anayasa hükmü haline getırmede buldular. Bu- nu yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi'nin yetki- lerini de sınıriayarak, yüksek mahkemenin anaya- sa değışikliklerinı esas yönünden değil, sadece usul yönünden (oylamada yapılacak yanlışlıklar gi- bi) iptal edebileceği hükmünü koydular. Böylece DGM'ler hakkında iptal davası açma yollannı tıka- dılar. 3- Bize göre anayasanın ve yasa değerindeki In- san Haklan Evrensel Bildirisi'nin Yargının Bağım- sızhği ilkesine aykırı olan bu mahkemelerin uygu- lamadan kaldınlması ve görevlerinin genel mahke- melere verilmesi hukukun ve demokrasinin gere- ğidir. Ancak Refah ve DYP koalisyonu, DGM'lerin kaldınlması doğrultusunda bir gırişimde bulunsay- dı bunu haklı ve yennde bulabilirdik. Ama iktidar bu yasa önerisi ile suç işlemek için örgüt oluşturanla- n ve buna yardım edenleri cezalandıran 313 ve 314. maddelerın DGM'lerin görev alanından çıka- nlmasını istemektedir. Şeriatçı kışı ve örgütler, ta- rikatçılar ve Aczmendiler hakkında son zamanlar- da bu maddelere göre açılan davalar ve iktidann örtbas etme çabası içinde bulunduğu Susurluk olayında ortaya çıkan çeteler hakkında yapılan so- ruşturmalar gözönüne alındığı takdirde bu yasa önerisinin 'DGM'ler kalsın, ama bıze dokunmasın' düşüncesiyle kimi grup ve örgütleri DGM'lerden kurtarma amacına yönelik olduğu ortadadır. (312/2. madde gelışmelere göre ayrı bir yazı konusu yapı- lacaktır.) ÇAĞDAŞ YAYINLARI SABİHA SERTEL ilericilik, Gericilik Kavgasında TEVFİK FİKRET 1997'de AB - Türkiye Gerçekleri DENİZILGAZ Yrd. A vrupa'da acı- ^ ^ larla dolu iki I ^ k büyük savaş ^ ^ ^ ^ sonrasında # ^k kalıcı banşi .^L. - ^ L . yakalamak amacıyla 1957 yılında ku- rulmuş olan A>Tupa Ekono- mikTopluIuğu. bugünün Av- rupa Biriiği (AB), otuz yilı aşkın bir süredir tam-üyelik kapısında bekJettiği Türkiye ile sanki birdenbire bir AJc- deniz adasında, Kıbns'ta. çatışma içinde olan ıkı "ta- raT' durumuna düşürülmek üzere. Üstelik, sorunlann- dan anndınlmamış bir Kjb- ns' ı üye olarak AB' ye kabul edip edemeyeceklen konu- sunda A\Tupalılar kendileri de görüşlerinde ikiye bölün- müş durumdalar. Yüzünü yaklaşık bir yüz- yıl (asır) gibi uzun bir süre- dir Batı'ya dönük tutmuş, "83011" olma çabasıyla ku- rumlar yaratmış, sistemler benimsemiş, politikalar üretmiş olan Türkiye ve onun dostu olmuş birçok Ba- tı ülkesi böyle bir çatışmaya gırmeyi elbette ki istemeye- , peklerdir. O halde, uyanık- •lık ye soğukkanhlık bugün- lerde ele alınacak en etkili silah olacaktır. Bu durumu tezgâhlayan- lar ne kadar kurnazca dav- ranmaktaysalar, Türkiye'nin de o denli bir hassasiyet ve incelikle bu oyunu etkisiz kjlması gerekmektedir. Öte yandan, bazı Avrupa- lı diplomat ve yöneticiler- den, özellikJe son bir ikj haf- ta içinde gelen sözler, Türki- ye ile ilişkileri belirleyen ko- nulann olumlu bir yöne çe- kilme çabasını da birlikte ge- tirmektedir. Tehlikeli oyıınlara gelme endişesini ve bir yöne dogru güdülmekte olmanın tatsız soluğunu çoktan duymaya başlamış olan Avrupalılan, üstelik 1997 yılının Ocak ayında bir yaşını doldurmus olan Gümrük Biriiği nede- niyle 33 trilyon dolar kadar bir para hacmiyle Avrupa Birü^i'mn ihracatında en bü- yük dünya pazarlanndan dördüncüsü konumuna yük- selmiş olan Türkiye'nin 65 milyon nüfusunu (tüketicisi- ni) yitirme korkusu sarmak- tadır. Türkiye'nin önündeki ilk üç sırada yer alan ve AB'ye en büyük pazarlan sağlayan ülkeler, ABD, İsviçre ile bir- likte öbür EFTA ülkelen ve Doç. Dr Japonya'dır. NedirTürkiye'ye 1997'de ulaşan bu olumlu duyumlar? Birincisi, yukanda sözü edi- len ticari ilişkilerde özellik- le AB lehindeki patlama (ki AB'ye ihracat yapan ülkeler arasında Türkiye on üçüncü sıraya gelmiştir) nedeniyle Türkiye'nin Avrupa Biriiği üye ülkelerindeki işsizlik so- rununa kuşkusuz bir rahat- lama sağladığı ileri sürül- mekte ve Türkiye'nin bu bü- yük soruna olumlu yöndeki katkısını bir pazarhk aracı olarak hiç vurgulamadığı anımsatılmaktadır. tkincisi, AB'nin 1992 Maastricht Konferansı son- rasında yönelmiş olduğu "farklılaşbnlmış'* yapı için- de Türkiye'nin tam üye ola- rak daha kolay yer alabile- ceği ifade edilmektedir. AB Komısyonu fahri başkanı ve Avrupa Parlamentosu eski sözcüsü, Brüksel'deki Trans European Policy Studies As- sociation (TEPSA) Genel Sekreteri Dr. Guy V'anha- everbeke, Marmara Üniver- sıtesi Avrupa Topluluğu Enstitüsü'nde ders vermek üzere geldiği lstanbul'da bir konuşmasmda bütün Güney ve Doğu Akdeniz yöresinde pek çok kez "iktisadi bir dev" olarak nitelendirdiğı Türkiye'nin. genç ve dina- mik halkıyla 21. yüzyılda Avrupa Biriiği için bu bölge- nin en vazgeçilmez ülkesi durumuna geleceğini müj- deliyordu. tsrail ile birlikte Türkiye. bugün halen bütün Güney ve Doğu Akdeniz yöresi ülkele- nyle AB'nin yaptıgı ticare- tin yansını sağlamaktadıriar. AB ile Türkiye arasındaki ti- caret son üç yılda yüzde 80 artış göstermiştir. Bütün bunlar Türkiye'nin AB ihra- catına açılmış ne kadar kü- çümsenemeyecek bir kapı olduğunu göstermektedir. "Farklıiaştınlııuş'' yapı- nın anlamına gelince; ortak bir iç pazar ve onun iyi işle- mesi için gerekli olan temel kurallann ötesinde, üye ül- kelenn AB'ye karşı yüküm- lülükJerinin farklılaşhnlma- sı demektir. Amaç daha ge- niş, daha esnek. daha de- mokratik ve daha kolay yö- netilebilir bir Avrupa kur- maktır. Yeni gelişmelerle daha sı- kı bir yapılanmaya gitmek isteyen ülkelerin bir çekir- dek oluşturması olasılığını da banndıran bu "farklılaş- Başka Türkiye Yok Haydi Fidan Dikelim ORMAN BAKANLIĞI AĞAÇLANDIRMA VE EROZYON KONTROLÜ GENEL MÜDÜRLÜĞÜ ÇAĞDAŞ YAYINLARI SERVER TANİLLİ DEVLET VE DEMOKRASİ devlet demokrasi 850.000 TL (KDV dahıl) ma" politikasına göre. eğer AB'nin bir üye ülkesi her- hangi bir ilerleme ve gelişme içinde rol almak için isteklı ve hazır olmadığını ileri sü- rerse. o ülke AB'nin dığer ortaklannın o konuda ileri adım atmalannı engelleme- yecek. kendisi gelişmenin djşmda kalabilecektir. Türkiye'ye iletilen mesaj- lar arasında bir başkası ise, komşumuz Yunanistan'ın bilınen nedenlerle \e Avru- pa Parlamentosu'nun Türki- ye'deki insan haklan ıhlalle- rini ileri sürerek bloke etme- yi sürdürdükleri, 6 Mart 1995 tarihh Gümrük Biriiği karanyla Türkıye'ye öden- mesi öngörülen mali yar- dımlarla ilgilidir. Ödenme- yen bu meblağlar yüzünden ilişkilen böylesıne körelt- mek yenne, bu parasal soru- nun ">anından dolanarak". Türkiye ile Avrupa Birli- ği'nin Gümrük Biriiği kap- samındakı serbest ticaretini doğrudan ilgilendiren çok önemli teknik,ekonomik so- runlan bir bir ele alarak çö- zümleme önensı ıletilmeye çalışılmaktadır. Kısacası. Avrupa Biriiği Türkiye'ye. "Bakın. sizm için pek de önemli sayıiar oluştiırmavan bu mali yar- dınilan şimdilik bir kenara bırakın ki (Bunlaria çok za- man yitirdik!) Gümrük Bir- iiği'nin pürüzsüz işlemesi için gerekli olan "tek yönet- melik' gibi önemli işlerimize bakabilelim" demektedir. Bu önemli işlerin başında. örneğın "cumulative of ori- gin" denılen, imalatta parça- lann değişik ülkelerden gel- mesi sorunu gibi teknik so- runlar çözüm beklemektedir. Bunun dışında, ıkı taraf arasında değişik yönetım ve kurum düzeylerinde siyasal diyaloğun sürdürülmesine olanak sağlama zorunlulu- ğu. hem Gümrük Biriiği'nin iyi işlemesi hem de Türki- ye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliğine gidecek yolun ha- zırlanması baİcımından önemlidir. Vurgulanan bir başka ko- nu da, Gümrük Biriiği ile çok yakın ilişkih olan ve Türkiye') i de "sorumiu or- tak" olarak projenin ıçine katan. Avrupa Biriiği'nin Serbest Tıcaret Bölgesi diye adlandınlan Akdeniz veçev- resıne yönelik, Doğu ve Ba- tı Akdeniz ülkelenni de kap- sayan çok yönlü gırişimidir. ICasım 1994 7 te Avrupa Ko- mısyonu'nca hazırlanarak konsey ve parlamentoya su- nulan Akdeniz bölgesi rapo- runun ardından hızlı bir ge- lişme izleyen bu girişim, 27- 28 Kasım 1995'te yapılan Barselona Konferansı'ndan sonra "Avrupa-Akdeniz Or- takhğı'' adı altında. mali yar- dımlan da kapsayan bir ra- porla belirginlik ve kesinlık kazanmıştır. Akdeniz Bölgesi 'nde te- mel hedefleT ilk önce bölge- de barış ve istikran sağla- mak. güvenlik ve siyasi ya- pı lanma konularında reform başlatmak, ınsan haklan, çevre, enerji. göç, bilim, re- kabet, turizm, sanayi işbirli- ği, haberleşme ve ıletışim teknolojileri gibi konularda değişim ve gelişimi destek- leyerek serbest ticaretin ve yabancı doğrudan yatınmla- nn hız kazanmasına katkıda bulunmak. Dr. Vanhaeverbe- ke'nın belirttiği gibi, Türki- ye bu girişimde öbürlerine örnek olacak ve projenin ba- şansında sorumluluk yükle- necek bir ülke konumunda- dır. Sözü edilen amaçlar doğ- rultusunda, 1995-99 dönemi için Akdeniz Bölgesi'ndeki AB dışı ülkeler için toplam olarak 5 trilyon ECU'ye ya- kın bir yardım fonu aynlmış- tır. Bu meblağın. bölge ülke- leri arasında belirlı miktar- larda bölüştürülmesi yerine yüksek potansiyeli olan ko- nularda yapıcı projeler ba- zında dağıtılması düşünül- müştür. Bu nedenle örneğın Fas gibi küçük bir ülke. Mı- sır gibi büyük bir ülke kadar parasal yardım almayı sağla- yabilmiştir. Doğu Avrupa'da olduğu kadar, Akdeniz' i güneyden ve doğudan çevreleyen böl- gede de güvensizlik, çatış- ma. yoksulluk gibi olumsuz- lukiann hüküm sürmesi ha- linde Avnıpa Biriiği'nin ba- nş, istikrar ve refah içinde "' yaşayaîmayacağınm alğılan- ' ması üzerine hız kazandın- lan Avrupa-Akdeoiz Ortak- lığı projesı, yirmı yıl önce- sinden beri zaten uygulan- makta olan ticaret anlaşma- lannı güncelleştirmeye ve zenginleştirmeye ek olarak banş ve güvenlik alanlanna. siyasal, sosyal. kültürel ko- nulara uzatılarak güçlendi- rilmiştır. PENCERE 'Ayrupa'mn Yeni Mimarisi?./Cumhurbaşkanı Demirel 1997 yılına girerken dü- zenlediği basın toplantısında söze şöyle başladı: "Değerli basın mensupları! Gelenek haline getirdiğim 'yıl sonu basın toplantı- sı'na katıldığınızdan dolayı hepinize teşekkürederim. Bıldiğiniz gibi bu toplantılarda 'Dünya ve Türkiye' ile ilgili bir değerlendırme yapmaktayım." Sayın Demirel. bu kapsamda düzenlediğı basın top- lantısında, konu 'Avrupa'nınyeni mimarisi ve Türkiye' başlığına gelince dedi ki: "SovyetlerBiriiği'nin dağılmasından sonra Orta Av- rupa, Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkaslarve OrtaAs- ya'da yeni durumlar meydana gelmiştir. Bir taraftan bağımsız devletler ortaya çıkmış, diğer taraftan yıllar- dır Sovyetler Biriiği'nin nüfuzu altında kalan devletler, tam bağımsızlıklarına kavuşmuştur. (...) Avrupa mi- mansinin yenıden şekillendirilmesi zorunluğu ortaya çıkmıştır. Helsinki'de 1975 yılında başlayan, Avru- pa 'da yeni bir güvenlik oluşturulması yönündeki ara- yışlar günümüzde daha da hızlanmıştır. 1990yılında imzalanan Pans Şartı ile Avrupa Güvenlik ve Işbiriiği sürecinın dayanacağı ılkeler ve değerler yeniden ta- rif edilmiştir. Bilahare 1994 yılında yapılan Budapeş- te Zirvesi'nde bu süreç Avrupa Güvenlik ve Işbirlıği Teşkilatı şekhnde kurumlaşmıştır. Bununla birlikte ge- rek güvenlik, gerek ekonomik ve siyasi işbiriiği alan- lannda yeni yapılanma henüz ortaya çıkmamıştır. Ha- len NATO'nunve AB'nin genişlemesiAvrupa'nın gün- demindeki tartışma konulandır. Bu bağlamda NATO ile Barış İçin Ortaklık düzenlemesı çerçevesinde 28 ülke irtibatlandınlmıştır. Avnjpa Biriiği ise 11 ülke tam üyelik amacıyla ortaklık ılişkisi tesis etmiştır. Bu süreç, bütün hızıyla devam etmektedir. Avrupa'nın yeni mi- marisi 1997yılının en önemli gündem maddesini oluş- turmaktadır." • Peki, Avrupa'nın yeni mimarisinde Türkiye'nin yerı ne olacaktır? Demirel'e göre "Türkiye, (...) Avrupa mimarisinin oluşumunda hayati bir rol oynayacaktır." "Yeni ülkelerin katılımıyla genışleyecek Avrupa Bir- iiği'nin müstakbel yapısını ve ışleyiş kurallannı belir- lemek amacıyla devam etmekte olan AB Hükümetle- rarası Konferansı'nın 1997Hazıran ayında sonuçlan- ması beklenmektedir." 1997 belirleyicı yıl... • 1997'ye Türkiye dinci bir iktidar ile girdı, gözümüz İslam dünyasında!.. Öylesine ki, Başbakan Erbakan'ın gözü Orta Asya'daki Türk devletlerini bile gormuyor. Refahçı dünya görüşüne bakılırsa, ulusallık 'kavmiyet- çiliktir, Müslümanlan böler, ümmet kavramınatersdü- şer... Necmettin Hoca Başbakan olurolmaz 'Yemen Çöl- lerinde Veysel Karani' gibi yollara duşüp İslam dün- yasında cerre çıktı; alelacele D-8'ı kurdu; hayal bu ya, sekiz Müslüman devlet, bir araya gelecek, dünyaya yön verecek... Ama Türk devletleri, bütün çabalara karşın, bir ara- ya gelemıyor; Rusya'nın ağırlığı meydanda!.. Azerbay- can, Hazar petrolünü istedıği gibi pazarlayamıyor, dış dengelerı gözetmek zorunda, olaya özenle yaklaşıyor. Avrupa bıze nasıl bakıyor?.. Bu bakışın gün geçtikçe olumsuzlaştığını söyleme- ye gerek var mı?.. Avrupa mimarisinin 1997'de yeni- den çızilmesı, Türkiye için zamanlama bakımından çok *8 J H ' Türkiye, hem Avrupa Birlıği'ne katılmak ıstiyor, hem de hırslı bir dinci partinin iktidarında islam dünyasına dogru sef ere çıkıyor. Çiller bir yanda, Erbakan bir yan- da, dış politikanın iki ayağı ayrılıyor. Kim derdi ki laik Türkiye Cumhuriyeti'nde bir dinci parti yüzde 20 oyla iktidara oturacak, yüzde 80 çogun- luğun burnuna halkayı takıp sürükleyecek... Offsto ilHiyacınız obm h « çeşh ütfin l*Hı-Manu Kataleğu'yla elinoin aftıoda. Üstelik bu katalog öcretsiz. T»k yapmaraz 9er»k*n istek Formu'nu öoMurup, Leitz-Manu Katalog İstek Formu isim: Kuruluş: Unvan: Yaş: Adres: ywiBn Meserek P.K 39 S0212 Teyvüdy» Mmtıuf adres>ne ya (0212) Tn 26 27 io lu 'a^ sa oinoe*ec»lırs " ;
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle