Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
31 OCAK1997 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 15
Sinemadaki Shakespeare uyarlamalannda yeni, özgün ve etkileyici bir doruk noktası
Ne palıasma olıırsa olsun iktidar!
Geçen yıl Berhn film festivalinde, en
iyı yönetmen dalmda GümJş Ayı ödülü-
nü,Çın yapımı 'Güneş Duyabilir'ın yönet-
meni Yim Ho'ylapaylaşan Rkhard Lonc-
raine'in bugün gösterime giren 'Üçüncü
Rkhard'ı, beylık deyişle bu haftanın ke-
sinlikle seyredilmesi gereken fılmi bizce.
Kuşkusuz dünyayı tüm gerçekliğiyle
yansıtan, genlimli, inceliklı ve olgun üs-
lubu, etkileyici trajık kahramanlan, dili
başanyla kullanışı \e hüıranist yaklaşı-
mıyla yüzyıllardır dünya tiyattosunun en
büyük yazan olagelen 'çafdaşunız' WT1-
Bam Shakespeare'e, yedıncı sanatın en ba-
ba senaristlennden biri (belki de birincı-
si) nitelemesmi yakıştırmak. hiç de yan-
lış kaçmaz doğrusu. Şimdiye dek çoğu
eseri defalarca sınemaya uyarlanıp yağ-
malanmış üstat Shakespeare'in, lngilte-
re"de gelişen monarşızmi ve korkunç sal-
tanat hırsını konu edinen. tarihsel içerik-
li 'Kral Üçüncü Rkhard'ın Tragedyasr
oyunundan (ve 1992"de Rkhard Eyre'ın
yaptığı sahne adaptasyonundan) yola çı-
kan yönetmen Richard Loncraine, Sha-
kespeare'i 2. Dünya Savaşı'nı hazvrlayan,
193O'lu yıllann tngilteresi'ne taşıyor.
Kralın öldürülmesıyle kanlı bir iç sava-
şm eşiğine gelmış lngıltere tahtında otu-
ran Edward'm, fena halde iktidar hırsına
kapılmış. hatta bütün yaşamını kral olmak
sevdası üstüne kurmuş, kambur, çolak, to-
pal ve taşyürekli küçük kardeşi Glouces-
ter Dükü Richard (Ian McKellen) için tn-
giltere tacı, serap gibi erişılmezdir görû-
nürde. Ama sadece görünürde..
Özürlü, ancak alabildiğıne entrikacı,
hırslı, hınçh, melun Richard'ın tahta yü-
rüyüşü. kocasmı ortadan kaldırdığı Lady
Anne'ı (Kristin Scott-Thomas) baştan çı-
kanp kıldan ince kılıçtan keskin diliyle
ikna etmesi ve onunla evlenmesiyle baş-
lıyor.
Sonrasında, Nazileri çagnştıran karan-
hk bir askeri atmosferin, ortaçağ barbar-
1
lığmı hortlatırcasma ortaya çıktığı lngil-
tere krallığında, tahta giden geçilmez en-
gellerie dolu yolu, tek tek aşacaktır kıyı-
Richard lll
Yönetmen: Richard
Loncraine / Senaryo: Ian
Mc Kellen, R.
Loncraine,
Shakespeare'in oyunu ve
Richard Eyre'in sahne
adaptasyonundan /
Kamera: Peter Bizou /
Müzik: Trevor Jones /
Oyuncular: Ian McKellen,
Annette Bening, Kristin
Scott-Thomas, Robert
Dovvney Jr., Maggie
Smith, Nigel
Havvthorne, Jim
Broadbent, Adrian
Dunbar, Kate
Stevenson-Payne, Jim
Carter, Dominic West,
Edward Hardv/icke,
JohnWood/1995
Ingiltere (Umut Sanat)
cılıkta pervasız Richard, gittikçe gaddar-
laşarak.
Seyislikten tetikçiliğe terfi eden sadık
celladı James Tyrelİ'in (Adrian Dunbar)
dehşetengiz v
infaz'larıyla, önce ağabeyi
Clarence dükünü (Nigd Havvthorne) ban-
yosunda öldürten Richard. Kral Ed-
ward'ın da bu acı ölüm haberiyle kalpten
gitmesirıe sebep olur.
Saltanat hırsına kapıhnca...
Kralın, üç küçük veliaht prensin anne-
si olan, Amerikan asıllı kansı Kraliçe Eli-
zabeth'in (Annette Bening) kardeşi
Earl'ün (Robert Downey Jr.) tahta geçme
olasılığı belirince zavalh Earl de, metre-
siyle sevişirken yatağında şişlenir, Ric-
hard'ın planlanmış, korkunç senaryosu-
nun yeni kurbanı olarak. Sıradaki küçük
veliaht Galler prensini Londra kulesine
kapattınp eski adamı başbakan Lord Has-
tings'ın (Jim Carter) de defterini düren
Richardımız, ülkenin seçkin kesiminin
gözünüboyayarak sonundabiricik emeli-
ne ulaşıp tacı başına geçiriyor nihayet. An-
cak kan gölüne dönen ortalıktan yükselen
pis kokular, manevi işkenceyle aklını ka-
çırttığı Lady Anne'ı da temize havale et-
mesi ve kralhğı saran baskj ve terör, Kral
III. Richard'a bütün karşı çıkanlan, Kra-
liçe Elızabeth'in prenses kızına (Kate Ste-
venson-Payne) uygun görükrı genç Hen-
ry Richmond'un (DominicWest) önderli-
ğinde birleştirecek ve giderek ordu da on-
lara katılacaktır. Richard'a karşı saf tu-
tanlar arasmda, Richard'ın gencecik kızı-
na göz koyduğu Elizabeth'le öz annesi.
York düşesi olan ana kraliçe (Maggie
Smith) de vardır. Artık iyice şansı dönen
Richard yine de savaş alanında son bir cü-
retle 'iyinin henüzkötüyü bütünüyie yene-
mediğmi kamtlamaya kalkışacaknr' t'inal-
de...
Bızde pek tanınmayan ama 'klasikkr
üstünde derinleşmiş, geniş açüımlara sa-
hip' bir aktör olan Albert Finney, Derek
Jaeobi. Alan Bates'lenn kuşağından Sir
Ian McKeDen'le, belgesel, televizyon ve
reklam fılminden yetışmiş. 1975'ten beri
sadece 1982 yapımı 'TheMissionary'sini
bildiğimiz 6 uzun film imzalamış yönet-
men Richard Loncraine'in, Shakespeare'e
sadık kalıp 3 saati aşkın oyunu 100 daki-
kaya sığdırarak gerçekleştirdikleri, uyum-
lu işbirliğinin ürünü olan 'Rkhard m',
keyıfle. ilgıyle ızleniyor baştan sona. 'Ja-
mes Bond aksiyonu gibi başlayıp Scarface
gibi sonuclanan", Brecht'vari ironık, kes-
kın bir yaklaşımla ve çağdaş bir yorumla
görüntülenmış bu oldukça serbest Sha-
kespeare uyarlamasını Richard rolündeki
harika Ian McKellen anlatıyor, zaman za-
man döndüğü kameraya hınzır bakışlar
atarak.
'Bir ulusun denerimini elinde tutan in-
sanlann öyküsünü' aktaran. 1930'lann
hayali tngilteresi'nde geçen, Shakespeare
damgalı bu 'iktidar, hırs, şiddet seks kok-
teyh". sinemadaki Shakespeare uyarlama-
lan arasında etkileyici \ e özgün bir örnek
sayılabilır. 1946 doğumlu. sanat ve sine-
ma eğıtimi görmüş, boş vakitlerinde ona
epeyce kazandırmış 'Newton Beşiği' adı-
nı verdiği Rübik küplen benzen oyuncak-
lar da ıcat etmiş, vizyon sahibi, deneyim-
li yönetmen Richard Loncraine'in yedin-
ci ve belki de en başanlı esen 'Rkhard
ÜT. Kışkırtıcı, alaycı, maniyerist üslubu,
şiddet, seks dozu yüksek, soğuk, özenli,
tempolu anlatımı, parlak oyunculuklar,
tüm dekadansliğıyla giysilerinden tarzla-
nna kadar bir dönemi yansıtan (zaten en
iyı sanat yönetimi ve kostüm dallannda
Oscar'a aday gösterilmiş), gözalıcı, usta-
lık.lı dekor-mekân kullanımı, birinci sınıf
görüntü ve müzikçahşması 'Rkhard ID'ü
haftanın en iyi filmi yapıyor.
Ana Kralıçe Maggie Smith'den Kral
Richard'ın AbdullahÇatlı'sı Adrian Dun-
bar'a ve özellikle geçen yıl Avrupa'nın en
iyi aktörü seçilmiş Ian McKellen'e kadar
tüm oyuncu kadrosu çok iyi. îki Ameri-
kalı, Anette Bening'le Robert Dovvney Jr.
de kadroya ayak uyduruyorlar. Kaçırma-
yın. ÖzellikJe 'Sir' Ian McKellen'i kolay
kolay unutamayacaksınız!
KEDtGÖZÜ
Kolombiya
y
da geçen SofokJes tragedyası
Haftanın bir başka ilginç ve ye-
ni fılmi sayılacak, geçen yılın
Cannes Film Festivali'nde, Can-
nes'ın en önemli yan bölümlerin-
den 'Quinzaine des Reaiisateurs -
Yönetmenlerin 15Günü'nde yan-
şan Kolombiya yapımı' Edipo Al-
caMe', 'Kızd Oidipus' adıyla bu-
günden itibaren Beyoğlu Beyoğ-
lu Sinemasf nda gösteriliyor.
Latin Amerika'nın ve çağdaş,
dünya edebiyatının büyük roman-
cısı, 'büyüleyici gerçekçilik'' usta-
sı, unutulmaz 'YÜ2 \ ıllık Yalnız-
lık'la adı özdeşleşmiş, Gabriel
Garcia Marquez'e göre 'dünya-
nın en iyi gerilim hikâyeâ' niteli-
ğindeki Sofokks'in ünlü 'KralOi-
dipus' tragedyasından uyarlana-
rak yine Marquez'in önayak olup
başını çektiği bir senarist ekibin-
ce yazılan senaryodan çekilen
'Edipo Alcalde'. antik Yunan kla-
siğini günümüzün Kolombi-
yası'na taşıyor.
Başkan Oidipus'un dramı
'Tıempo de Morir' fılmiyle ta-
nınan, Kolombiyah Jorge AK Tri-
ana'nın yönettiği filmde, Sofok-
les'in, tanımadıgı kral babasını öl-
dürüp annesiyle yatan, lanetli kah-
ramanı, ölümlerden, acılardan, ai-
leleri öldüriilüp yetim kalmış ço-
cuklardan, uyuşturucu mafyasın-
dan, isyanlardan,kanşıklıldardan
ve dizboyu yoksulluktan geçilme-
yen, herkesin silahlı ve bir ölçüde
suçlu olduğu, günümüz Kolombi-
yası'nın dağlıkbölgesmdeki ücra,
küçük bir kasabasına atanan ve
banşı sağlamak için iyi niyetle
elinden geleni yapmaya çalışan,
idealist bir başkana dönüştürül-
müş.
Filmin başında, genç başkan
Oidipus'un (Jorge Perugorria)
yağmurlu bir akşam vaktinde
atandığı kasabaya gelirken o an-
da gerillalar tarafindan, arabayla
kaçınlmakta olantoprak a|ası La-
ios'u, çıkan hengâmede tesadüfen
vurmasına tanık oluyoruz. Böyle-
ce tann Apollon'un birinci keha-
neti doğrulanıyor, çünkü Laios' un
oğlu olarak yıllar önce o kasaba-
da doğmu^ ve bebekliğinde, çocu-
ğu olmayan. kentli bir general ve
kansınca evlat edinilip büyütül-
müştür aslında başkan Oidipus.
Çok genç yaşta evlerıdinldiği ko-
cası Laios'un kaçınlmasını ve ar-
dından ıssız bir köşeye atılmış ce-
sedinin bulunmasını tevekkülle
karşılayan, kasabanın aşka hasret
güzel ve olgun dulu lokaste'yle
(Angela Molina). yörede banşı
sağlamaya kararlı. genç ama toy
başkan arasında ateşli bir ilişki-
nin patlak vermesi de kaçınılmaz-
dır tabii. Derken oymalı. işlemeli
Kızıl Oidipus
(Edipo Alcalde)
Yönetmen: Jorge Aii
Triana / Senaryo:
Gabriel Garcia
Marquez / Kamera:
Rodrigo Prieto / Müzik:
Blas Emilio Atehortua /
Oyuncular: Jorge
Perugorria, Angela
Molina, Jairo
Camargo, Francisco
Rabal, Jorge Martinez
De Hoyos, Myriam
Colon / Kolombiya
(Belge Film) Beyoğlu
Beyoğlu Sineması'nda.
tabutlar yapan, kasabanın yaşlı,
kör bilgesi Tresias'ın (Francisco
Rabal) başma gelecekleri bir bir
haber verdıği. 'şehir çocuğu' baş-
kan Oidipus'un çevresinde kader
ağlannı örer giderek ve ashnda
annesi olan, 30 yıldır sevişmemiş,
varlıklı, çekıci lokaste'yle yatağa
girer genç başkan, bilmeksizin.
Böylece tann Apollon'un ikinci
kehaneti de doğrulanır.
lokaste'nin güçlü ve zorba kar-
deşi olan, emrindeki (bızim Gü-
neydoğu'daki koruculan çağnştı-
ran) özel milis kuvvetleri yöne-
ten, uyanık toprak ağası Kreon'un
(Jairo Camargo) rüşvet verircesi-
ne armağan ettiği vahşi atı da
mecburen kabullenen. hamağın-
da dinlenip dizüstü bilgisayannda
çalışan ve hükümet yanlısı milis-
lerle asi gerillalar arasında iki ara-
da bir derede kalmış başkan, git-
gide kendi suçlu kaderini keşfede-
ceğı bir labirentin çıkmazlanna
gömülecektir. ortalık terör ve şid-
detin gemi azıyaalmasıylatambir
kan gölüne dönüşürken.
KolombKa'mn
çete-mahaları
Son görüntüde, üstü başı dökü-
len, ıstırap içindeki, sersefil baş-
kanımızı kent sokaklannda, trajik
bir halde dolanırken izlediğimiz,
bildik finale bağlanan 'Başkan
Oidipus'un bir çeşıt korucu- geril-
la çatışmasına ve yoksul Kolom-
biya betımlemesine odaklanmış
ilk yansını. ilgiyle, merakla sey-
rettik doğrusu, neredeyse bire bir
çete, mafya, PKK şeytan üçgenin-
de öğütülen Güneydoğumuzu fe-
na halde hatırlattığı için oka ge-
rek. Batı'dan yükselen 'Ortado-
ğu'nun Kolombiyası' yakıştırma-
lannı sineye çektiğımiz şu günler-
de 'hükümet güçk'riyle özel milis-
ler ve asiler arasındaki çabşmalar
vekargaşa' fonunda geçen. bu So-
fokles tragedyası uyarlamasını ay-
nca çekici kılan, 2 yıl önce tstan-
bul Film Festivali'nde gösterilen
Küba yapımı o sevımli 'Çilek ve
Çikolata" güldürüsündeki eşcin-
sel kompozisyonuyla belleklerde
yeretmiş genç aktör Jorge Peru-
gprria, tspanyol sinemasının yıl-
dızlarından Angela Molinave Bu-
nuel fılmlerinin büyük aktörlerin-
den, yıllann Francisco Rabaldan
oluşan oyuncu kadrosu. kuşkusuz.
Latin Amerika'ya özgü genel bir
kargaşa, şiddet ve terör ortamımn
antik Yunan tragedyasındaki sal-
gın vb facialann yerinı aldığı fil-
min agırlaşan ılcincı yansmdaysa
öykünün tragedya yanı daha ağır
basıyor giderek. Unlü Sofokles
klasiğinin, orta karar bir sinema-
tografık versiyonu sayılabilecek
'Başkan Oidipus', yine de hafta-
nın ilginç filmlerinden.
Jerry Lewis, Hitchcock'a rasûayınca
Bırlikte oturduğu ve evlılik
önerdıği sevgılisi tarafindan kapı-
ya konarak yeni bir daire tutan,
morali bozuk\.efepdiden geoç mi-
mar Steven (MatÖıevv Broderfck),
bekâr evıne kablolu televizyon
bağlatmak ister. Bütün kanallan
bedava seyretmek için bir arkada-
şının akıl vermesiyle, rande\usu-
na 4 saat kadar geç gelen kablocu
adamın (Jim Carrey) eline 50 do-
lan bastırmayı önerince rüşveti
geri çevrilİT. Çocukluğunda anne-
sınin hep ihmal edıp sevgisiz, tek
başına bıraktığını, mecburen tut-
sak olduğu televizyonla büyiidü-
ğünü sonradan öğreneceğimiz,
hafiften çatlak, yennde duramaz,
densiz, şakacı, şirin ve ışinde mü-
kemmeliyetçi kablocu, yalnız ve
hassas bir çocuktur ashnda.
Sonradan kâbusu olacağı Ste-
ven'in parasını değil, sadece dost-
luğunu ister. Işinden dönünce
TV'si başına kurulup 'mayosunu
da giyerek kanaOar arasında sörf
yapmanın" ke^ini süren, devasa
bir uydu antenin 'bflgioto>r
olu'nda
dolaşan, üstelik ısrarla arkadaş ol-
mayı dayatan. biraz tahtası eksik
kablocu adamın aşk ve kadvn(lar)
hakkında verdiği öğütlerin işe ya-
radığını da ilişkilerine biraz mesa-
fe koymuş sevgilisi Robin'in (Les-
lk Mann). duygusal romantik
•Sleepkss in Seattk-Sevginin Bağ-
ladıklan' filmini bir kez daha
(kablolu televizyonunda) seyret-
mek üzere koşa koşa yeni evine
gelişiyle gören Steven durumun-
dan hayli hoşnuttur artık.
Torontolu maskara
işbaşmda
Ne var ki ev ine, elektronik araç-
gereç tutkunu, ünlü sinemacı Ge-
orge Lucas'ı bile hasetinden çat-
latacak cinsten, büyük ekran TV,
herkesin şarkıcılık masturbasyo-
nu yapabileceği karaoke sistemi,
diskotek aratmayan bangır bangır
ses ve pınl pınl ışık düzeni döşe-
yen. koynuna girerek Robin'in
kaprislerinı unutturacak, her der-
de deva, bir gecelik, rahatlatıcı se-
vişmeler sunan, işvelı. çekici ma-
sajcı kızlarbilebulan, sürprizkah-
valtılar hazırlayan. Robin'e asılan
züppeyi restoran tuvaletinde evi-
re çevire dövüp aradan çıkararak
iki sevgilinin arasmı düzeltmeye
çalışan çöpçatan rolünü de üstle-
nen, hatta penis'li vajina'lı. orta
malı. bayağı porno o>"unlan ve şa-
kalanyla Steven'in annesine ba-
basına (Diane Baker, George Se-
gal) bile kendini sevdiren, bu
uçuk. kaçık, sarsak, kıpır kıpır
kablocunun özel yaşarrana gitgide
daha bir girmesi, Steven'in arka-
daşlığı uğruna ayaküstü binbir nu-
mara çevirmesi mazbut Steven'ı
alabildığine çileden çıkaracaktır...
'The CaMe Guy - Baş Belası',
son dönemde yapımcılanna epey-
ce para kazandıran 'Ace Ventura-
Hay^an Dedektifi', 'The Mask',
'Dumband Dumber-Salakla Ava-
Bas Belası
(The Cable Guy) Yönetmen: Bejî Stiller / Senaryo:
Lou Holtz Jr. / Kamera: Robert Brinkmann / Müzik:
John Ottman / Oyuncular: Jim Carrey, Matthew
Broderick, Leslie Mann, George Segal, Diane Ba-
ker, Jack Black / 1996 ABD (WB) Istanbul Princess,
Beyoğlu Fıtaş, Etiler Akmerkez, Kadıköy As, Bakırköy
Avşar, Altunizade Capitol, Osmanbey Gazi, Çemtıerli-
taş Şafak, Kadıköy Kadıköy sinemalannda.
nak', 'Ace Ventura V (ve 'Batman
Forever) gibi sinemalanmızı şen-
lendiren delidolu güldürüleriyle
parlayarak günümüzde Jerry Le-
wis'in tahtına kurulan, 1990'lar
Hollywood'unun en pahalı ko-
medyeni Jim Carrey'nın son fıl-
mi.
Oyalayıcı ve egendirici
Çağdaş toplumda gıtgıde aile
ve dostluk ilişkilerinın yerini alan
TV'nin yaşamımızdaki etkisini
vurgulayan bir mesaja bağlanan,
oradan buradan derlenmış, çeşitli
göndermelere \e fılmlere dayanan
bir senaryodan çekilmiş bu taşla-
ma ağırhkh güldürüde, alışıldık
şapşal, sakar komık tiplemesinden
dönüş yapıyor Jim Carrey. Psiko-
patımsı, ama yine de sempatik ve
hınzır bir 'kötü çocuk'u oynaya-
rak. Birisine zorla musallat olma
konusunda. CfintEast»\ood'un ilk
yönetmenlik denemesi olan, rad-
yodaki yakışıklı müzik program-
cısına kene gibi yapışan bir kadın
hayranının gerilim ve dehşet dolu
öyküsünü anlatan yıllar öncesi-
nin 'Play Misty ForMe' (1971) fil-
minm yeni ve komik bir versiyo-
nu da sayılacak *Baş Belası', ko-
mediyle thriller türlen arasında gi-
dip geliyor. Kosinski nın 'Being
There' fılmine uyarlanmış roma-
nının unutulmaz bahçıvanı (Peter
SeBers) gibi her şeyi TV'den öğ-
renmiş, yaşamını küçük ekranda
seyrettiklenne göre biçimlendir-
miş, aslında sevgiye hasret, yal-
nızkablocudakomik ve dokunak-
lı bir performans sergileyen Car-
rey filmı sürükleyen lokomotif.
Matthew Broderick'in onun ya-
nında geri ve ebleh kaldığı film-
de, eski, ünlü TV dizilerinden Ge-
ceyansı Ekspresi, Dü^ler Tarlası,
Su Dünyası, vb gibi filmlere ka-
dar yığınla gönderme ve çağnşım-
lar da gırla gidiyor. 'ReaHt)r
Bi-
tes'ın yönetmeni, 'Tath Belayla
Flört'ün oyuncusu olarak anımsa-
nan Ben StiDer'in yönettiği bu mo-
dern güldürü pek önemsenmese
de basketbol maçı, ortaçağ şöval-
ye gösterisi ve Carrey'nin Grace
Slkk"i taklit ederek 1960'lann
Jefferson Airplane klasiği 'Soıne-
body to Lxjve' şarkısmı söylediği,
'psikedeük' karaoke partisi gibi
kimi şenlikli bölümleriyle oyala-
yıcı ve eğlendırici olabiliyor.
VECDI SAYAR
Bip Dakika
Geçenlerde bir aile meclisindeydim. Daldan da-
la atlayarak vatanı kurtardık her zaman olduğu gi-
bi. Bu arada bizım "huysuz" tekirle, "kaygısız" sar-
man bir ağız dalaşına girdiler ki sormayın gitsin.
Huysuz, son günlerde dünya basınmda Türkiye
ile ilgili yayımlanan haberlerden çok etkilenmişe
benziyordu.
"Şu hale bakın. Dünyada beş kuruşluk itibanmız
kalmadı. Uluslararası Kediler Biriiği'nden de atıtır-
sak hiç şaşırmam" diye ateşledi tartışmayı.
Kaygısız, kuyruğunu bir güzel yalayıp dişledikten
sonra söze atladı:
- Işte sizin gibi münafıklar yüzünden geliyor ba-
şımıza ne gelirse. Ortaya birtakım laflar atıyorsu-
nuz. Gâvurun kedisi de bunlara dayanıp hepimizi
karalamaya kalkıyor.
- Peki, ne yapalım öyleyse? Pisliğimizin ÜÎ. ünü
örtmeye kalkışsak, kimi kandıracağımızı sanıyor-
sun? Benim bildiğim, bir ülkenin namusunu temiz-
lemenin en iyi yolu, suçluları ortaya çıkarmaktan
geçer. Görmüyor musun, eski bir Fransız bakanın
Nazilerle ilişkilerinın nasıl üstüne gidiyor adamlar?
- Yaparken bana mı sordular kardeşim. Kim te-
mizleyecekse temizlesin!
- Senin hiç mi sorumluluğun yok, peki? Hiç mi go-
cunmuyorsun televizyonu izlerken, gazeteleri okur-
ken... Bu sabah nasıl uyandım biliyor musun? "Cu-
martesi Anneleri"n\n sesleri ile Radio France Inter-
national, Galatasaray'da kaydettiği sesleri yayımlı-
yordu... Gazeteleri açtım Türkiye yeniden Avru-
pa'nın kapısını çalıyor" türünden başlıklar. Bu ne
peıtıiz, bu ne lahana turşusu demez mi adamlar?
Ya, geçen haftaki FIPA Festivali'ndeki büyük ba-
şanmıza ne buyrulur? Allah için televizyon sayısı
açısından Fransa'yı geride bırakmışız, ama tek bir
Türk filmi bile yok festivalde. Bu arada, "Cumarfe-
s/ Anneleri"T\\ konu alan bir Fransız belgeseli fes-
tivalin büyük ödülünü kazanıyor. Tabii ki başrolde
Türk polisi, "Reklamın iyisi kötüsü olmaz" türün-
den bir teselliye sığınmaktan başka çare kalmıyor
galiba!
- Tabii, adamlar kötü niyetli.Her fırsatı kullanıyor-
lar Türkleri karalamak için.
- Yani herkes bizim düşmantmız; bizimkilerin hiç
suçu yok öyle mi? Elbette, her ülkede yanlış işler,
yanlış adamlar olur. Ama, devletin bu işleri onayla-
madığı her fırsatta açıklanır. Yanlışlann eleştirilme-
sine engel olunmadığı gibi, eleştirel yorumların,
gerçekleri araştıran cesur belgesellerin BBC gibi
kamusal yayın organlannda yayımlanması da son
derece olağan karşılanır.
"Cumartesi Anneleri" ile ilgili bir belgeselin bir
Türk televizyonunca gerçekleştirilip, festivale gön-
derildiğini düşünebiliyor musun? Işte Türk kedile-
rinin ve tümüyle bu ülkenin onuru en güzel böyle
korunurdu. Ama, kime anlatırsın. Böyle bir şey ol-
sa, ortalık ayağa kalkardı, "Vay bizi dışanya kötü
gösteriyor" diye...
- Gene o malum kedilerin ağzıyla konuşmaya
başladın. Vatanseverliğin böylesini aklım almaz be-
nim.
- Ülkenin onuru, gerçeklerin üstünü örtme çaba-
sıyla korunmuyor ne yazık ki. Şu günlerde, bütün
bu toz duman arasında ülkesinin adından övgüy-
le söz ettiren kimler acaba? Yaşar Kemal'in.ltal-
ya'da dünyanın önde gelen aydınlanndan oluşan
bir seçici kurul tarafindan ödüllendırilmesi, ülkesi
için büyük bir kazanç değil mi? Genç bir piyanis-
tin, Fazıl Say'ın başarısı nice ayıbımızı bir nebze
de olsun örtmeye yaramadı mı? Say'la Fransız te-
levizyonunun yaptığı bir saatlik programı izlemiş-
sindir herhalde. "Nasreddin Hoca'nın Dört Dan-
s/"nı, "Mozart'ın Türk Marşı Üstüne Çeşitlemele-
n"ni izlerken tüylerim diken diken oldu. Dergilerde.
gazetelerde çıkan yazılan okurken, işte dedim, hiç
olmazsa Türkiye'de işini "fazlasıyla iyi" yapan po-
lisler kadar "olağanüstü sanatçılar" olduğunu da
görüyor Fransızlar... Bu iki aydının da yalnızca iş-
lerini iyi yapmakla kalmayıp, ülkelerinde olup biten-
lere duyarsız kalmamalan işin başka bir güzel ya-
nı. Fazıl Say'ın Amerika'daki çalışmalarını bırakıp,
Tarih Vakfı'nın Darphane'de "Istanbul Müzes/"ni
kurma girişimine destek olmak üzere Istanbul'a
geldiğinı duyunca büsbütün gurur duydum bizim
kedilerle.
Bu sanatçılarımızın uluslararası planda büyük
yankı uyandıran başanlannın kendi ülkelerinde ye-
terince değerlendirilmemesine ne diyeceksin pe-
ki?
- Canım, onlara sıra gelmiyor ki. Taksim'e cami
yapılsın mı, avukatlar türban taksın mı, sokak de-
filelerine izin verilsin mi gibi sorular var gündemde.
- Tamam, hadi onu konuşalım, kaç kedi ciddi ta-
vır koyuyor bu konularda? Bu suskunluğu neyle
açıklayacağız? ilgisizlik mi, yoksa korku mu?
- Şu bayıldığın Fransız kedileri daha mı sorum-
luluk sahibi sanki? Cezayir'deki cinayetler konu-
sunda sesleri pek cılız çıkıyor. Bosna konusunda
ortalığı ayağa kaldıranlar, suskun seyrediyor ken-
dilerini daha yakından ilgilendiren bir ülkede olup
bitenleri. Buna ne diyeceksin peki?
Bu soru karşısında epeyce zorlandı Huysuz.
- Ne yapalım yani, yanlışı örnek mi alalım kendi-
mize? Fransız kedileri de cami ile kışla arasında sı-
kışmış kalmış işte. Ne şeriatçılan savunabiliyorlar
ne de askeri diktayı. Suskun kedileri haklı buldu-
ğumu sanma sakın. Söz konusu kendi ülkeleri ol-
sa böyle tarafsız kalırlar mıydı hiç..
Sen onu bırak da bana şunu söyle, 1 Şubat'ta
ışıklarını 1 dakika karartmaya var mısın?
- Neyi değiştirecek ki benim ışıklarımı söndür-
mem?
- Çok şey değişir. Hele, biz bir dakikacık olsun
sesimizi yükseltelim, bak o zaman nasıl yakınlaşır
aydınlıkgünler...
Huysuz şimdi merakla bekliyor. Bakalım. Kaygı-
sız ne yapacak 1 Şubat akşamı?
Sundance Film Festivali sona erdi
• Kültür Servisi - Bağımsız filmleri bir araya getiren
Sundance Film Festivali sona erdi. 19'uncusu
düzenlenen festivalde Jonatha Nossitier ve Alıx
Madigan'ın "Sunday' adlı filmi birinci seçilirken Tina
DiFelicatino'nun yönettiği ergenlik çağindaki dört kızı
anlatan 'Girls Like Us' En İyi Belgesel Ödülü'nü aldı.
Galt Niederhoffer'ın en iyı yönetmen seçildiği
yanşmada En tyi Belgesel Yönetmeni Ödülü'nü
eşcinsel katillerini anlatan 'Licensed to Kill' filminin
yönetmeni Arthur Dong aldı.
Paris'te dil, kültüp fuarı
• Kültür Servisi - Paris'te her yıl düzenlenen
uluslararası dil, kültür ve seyahat fuan
'Expolangues'in beşincisi 29 ocak - 4 şubat tarihleri
arasında gerçekleşeçek. Fuara dünyanın çeşitli
ülkelerinden çok sayıda dil okulu, yayınevi ve kültür
temsilcisi katılıyor. Türkiye'den yabancı dil öğretimi
alanında yaptığı akadernik ve bilimsel çalışmalanyla
tanınan AÜ Tömer Dil Öğretim Merkezi'nin katılacağı
fuann bu yılki şeref konuğu Kanada olarak belirlendi.