Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYF> CUMHURİYET 23 OCAK1997 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Rusya, Türkiye, FransaÜçgeninden..
Proi. Dr. ERDOĞAJN SORAL
• • ılû Rus \azai Ale-xandre
U
Sofcjenitsyne "Le jMonde
Gazetesiıide** çık-an ve
• RJS\ anın ölün ömcesi sa-
*aşımı"ba5İıjını laşıyan
-ıa^alesinde *) ülîkesinin
peişaı «dururr.uru duygu VÎ hüzCin yük-
lübır ifle anlatıyordu.. Batı'nan Rus-
ya'\a >akışını birkaç buok tüımceyle
5z;tli\>ıdu. Baiılı gözlenciler. Rus-
/anıngenel dururnunu yaısıtan temel
;izgıleir ve uza\ ıp giden sıreçleıin üze-
-incte dırmak. >erine. bazanoaşkanhk se-
;inlerr»den, bazan Dumfdan (Mıllet
Meclis ) bazan da başkann aç ak kalp
urelıyıtmdan sez etmekte sanki bunla-
nn ötaînde gözlenecek başka bir şey
/okmuj gıbı y.radan olaylan dün>a gün-
Jemınt fietirmektedırler.
Batı'iaki yerleşık ve yaypn kanıya gö-
-e, sonyıllarda Rusya'da, cevletin tehlı-
telı sa.Mİabilecek güçsüzlü|üne rağmen
/adsın;mayacakbir "Demclansi"' kurul-
mııştuı Ekonomık alanda. serbe st piya-
sa ekoıomisi doğrultusunla dört dört-
ük "Reformlar" gerçekUştınLırnş ve
*usyaçingelışmenına)dıılıkyoluaçıl-
rnıştır. Acaba gerçekten böyle midir?
Soljencsyne'e göre bunlam ikisi de ger-
cek dışdır. Bugünku "Rus demoKrasisi"
şu yadı bu biçimde kurulmuş. tanımlan-
ması olınaksız hükümetlert "Maske" gö-
revi yapan bir aldatmacadr.
DerrDkrasi dıve "•Gladnost'a" gönder-
mede tulunuiuyorsa ve bmunla "Basın
vefikirftzgürlüğü'' belirtilrnek isteniyor-
sa, bö>le bir olgu günümuzün Rusyası
için birdüştür. Acaba neden? Çilnkii ba-
sn, \ihlmaz tabuların dmarlan ardına
ağuimtş finans çe\relerinİBgüdîimü al-
nndadr. Ve bunlar. Rusya'da yaşamın te-
mel sorunlannı yönkrıdirfn. bölgelerde
yerel otoritelerini halkın üzerindeki doğ-
rudan baskılam la gerçeklestiren. yasadı-
şı e\ lemlerin sorumlusudurlar. Demokra-
si,tartrçılmazbirbk;imde "Halkın Gücü"
demektir. Demokrasilerde halk günlük
yaşamnı özgûrce dii/enlcmek v e tarihi
yazgısuıı bclirlemek hakkına sahiptir...
Rusya"da buna benzer hiçbir görüntü
yoktur.
- Makalesinin bundan sonraki bölü-
miinde günümüzdeki siyasal ve toplum-
sal örgütlenme biçimini "Siyasal Reji-
mi'* betimleyen Soljenitsyne bu yeni si-
yasal rejimde demokrasiyi kişisel çıkar-
lannın bir oyuncağı haline getiren siya-
sal iktidann Rusya'yı nereden ahp nere-
ye götürdüğünü komünist rejimle karşı-
İaştırarak anlatıyor ve göstermelik de-
mokrasi yaklaşımı içinde geliştirilen ör-
gütlenme biçiminin utanç verici fotoğraf-
lannı sergilıyordu.
Kom ünist iktidann üstve orta kadetne-
lerindeki becerikli temsilcileri. vurgun ve
soygunla büyük servetler edinmiş devlet
memurlarola birleşerek, sayılan 150 ya
da 200 kişjden oluşan kararli, kapalı dev-
re bir "oligarşi" (*) me>dana getirdiler.
Bunlar ülkenin yazgısını belirtiyorlardı.
Bu oligarşinin üyeleri "iktidar hırsıyla''
ve kişisel çıkar hesaplanyla vanıp tutu$u-
yoriardı. Hiçbirinde vatana ve halka hiz-
met etmek gibi yüce bir duygu göztenmi-
yordu.
Bu on yılhk dönüşüm döneminde ik-
tidar çevreleri komünist döneme göre
'ahlaki değerter" açısında daha başanh
bir sınav vermemişlerdir. Rusya. işlcnen
suçlann milyar ya da mityarlarla dolar
değerindeki ulusal \l
arüklannın yağma-
lanmasının acısını çekmektedir. Suçlular
için kapsatnlı bir kovuşturmaya gidikliği.
bir kamu davasının açıldığı göhilmüş de-
ğildi. Iktidar zırhına bürünmüş kimseler
en büyük yolsuzluklan yapabilmekte, ül-
keyi uçuruma getiren suçlar karşısında
sessiz kalarak milyonlaria insanı sefalete
sürüklemekte. ya da binleıie insanı ölü-
me götürebilmekteydiler. Adalet sistemi
"kararlannda" ve "Bağunsızlığuıda" tü-
müyle baskı alünda tutulmaktadır.
Güven içinde haklannı koruma ve sa-
vunma olanaklanndan yoksun bırakılmış
milyonlarla insan kendi kendini yönet-
mek için girişimde bulunmak inancını ve
yeteneğini yitirmiş, yaratıcıgücünü, kar-
şısında bulduğu bürokrasi duvannı aşa-
mayarak kullanamaz duruma gelmiştir.
Başka ülkelerde benzer bir durum bü-
yük sosyal patlamalara neden olabilir-
di... Rusya'da yetmiş yıllık kanlı dönem-
de haksızlıklara direnen yürekK insanla-
nn ortadan kaldınlması ve son on yılda
insanlann kıtle halinde sefalete terkedil-
mesiyle. yılda ortalama bir milyon insa-
nını yitiren Rus halkuun bir sosyal patla-
n m önayak olacak gücü kalmamıştı.
- Batı'da, Rusya'nın ekonomik duru-
muyla ilgili çok daha fazla şeyin bilindi-
ği bir gerçektir.
Gorbatchov döneminde (1987-1990)
tasarlanan reformlarla neyin hedeflendi-
ği, Yeltsinin (1990-1996) neler yaptığı
bilinmeyen şeyler değildir. Gorbatchov
ortaya attığı, gündemi kanştırmaya yö-
nelik w
Perestroika''sözcüğüyle komünist
partisini banşçıl yollardan yeni ekono-
mik koşullara geçirmeye çalışıyor, parti-
sinin mal varhgını (sermaye mallan sto-
ku) güvence altına almak istiyordu.. ol-
madı.. ondan sanradır ki Rusya'da, kaos
ekonomisınin yolu Gaidar refornıu ve
Tchoubais özeüeştirmesiyle yeni boyutlar
kazanarak açılacaktı. Acaba neydi Ga-
idar Reformu?
- Gaidar Reformu Tıyat serbestisini"
savunuyordu. Oysa ülkede rekabetin izi
bile yoktu.. varhğı bilinen tek şey komü-
nizmden intikal eden ve mafyanın eline
geçen tekellerdi.Satış fiyatlannı istedik-
leri gibi belirleyen, arzı kjsıp fıyatlan
yükselten ve bunun maliyetinı halkın sır-
tına yükleyen tekelciler.
Bu ilginç reform ilk meyvelerini "üre-
tim mallan donanunını1
' çökerterek ve-
riyordu. Halkın büyük kısrru önceleri
kuyruklarda bekleyerek aldıklan tüke-
tim mallanndan ve zorunlu gıda madde-
lerinden "Fiyat serbestisi" sayesinde eli-
ni eteğini çekiyordu.
- Reformlar arasında sayılan ikinci ey-
lem frensizbirözelleştirmeyi içeriyordu.
Özelleştirme dünyada eşine rastlanma-
dık bir hızla devam ediyordu. Tchouba-
is'nin yazdığı senaryonun birinci ayağın-
da halkın kandınlması, daha sonra sergi-
lenecek kirli işlerin saklanması yer alı-
yordu. Bu ilginç özelleştirme Rus halkı-
na a
Vautcher-Teminatsenedir
"ne dayalı
özelleştirme olarak tanıtılmıştı. Hükü-
met tarafından kendileri sunulan bu ser-
tifikalara sahip olan her vatandaş komü-
nistler tarafından yığışımı sağlanmış ulu-
sal sermaye mallan stokunun bir parça-
sına sahip olacaktı.
Gerçekte, dağıtılan teminat senetleri-
nin toplam değeri, sermaye mallan sto-
kunun toplam değerinin yüzde birinin
küçük bir yüzdesini oluşturuyordu. Ne
var ki öngörülen süreçle halkın bu küçük
parçaya bile sahip olması önleniyordu.
- Özelleştırmenin ikinci ayağında, ulu-
sal sermaye mallan stokundan halka ve-
rildiği söylenen kısım düşürüldükten
sonra geri kalan kısmın yeniden satışı yer
ahyordu. Bu satış işlemi de oyunun bir
parçasıydı. Oyun. "Doğal kaynaklar da-
hiUtüm üretim mallannın" bedavaya ve-
rildiğini halktan saklamak için kurgulan-
mıştı. Devletin (toplumun) dev işlerme-
lerinin büyük bir bölümü reel değerleri-
nin yüzde birinin yüzdesi kadarbir Fıyat-
la haraç mezat birilerine satılıyordu. Aca-
ba kimlere? Üretimin ne olduğunu bil-
meyen, öğrenmektile istemeyen ama sırt
üstü yatıp uykusunda sen et sahıbi olma-
yı düşleyen kimselere veriliyordu. Se-
naryosu Tchoubais tarafından yazılanve
hükümet tarafından sahneye konan bu
kirli oyun için Moskova Belediye Başka-
nı Loujkm, "Dûnya tarihinin en büyük y>
kunı" norunu düşüyordu. Bu özelleştir-
me, ulusun varlığını. karşılığını almadan
şuna buna peşkeş çeken hükümetler için
bir örnek olay oluşturuyordu.
- Rus devletinin bugünkü ve belki da-
ha uzun zaman alacak "güçsüzlüğünün"
temel nedenleri bu politıkalarda aranma-
lıdır. Iki neden daha ilavesiyle.
- Binncisi, devlet desteğinde yönlen-
dırilmiş. büyük ölçekli soygun ve yağma
kapılannın özel kişilere açılmış olması-
dır. Bu açılan büyük kapılardan her yıl dı-
şanya. Rusya'dan ortalama 25 milyar
ABD Dolan kaçıyordu. Hileyle ya da ya-
sadışı yollardan kazanılan ve ülke dışına
çıkanlan bu paralar. gönderenlerin ya-
bancı bankalardaki hesaplanna yatinlı-
yordu.
- Ikincisi \e daha önemlisi, Uluslara-
rası Para Fonu'nun (IMF) bilınçli bilgi-
siz uzmanlanmn, verdikJeri ucuz reçete-
lerle Rus ekonomisini kaosa götürmüş
olmalandır. Bu "sonuçta" Rus ekonomi
yönetimınin. IMF'nın reçetelerine kafa
sallayıp boyun eğmelerinın rolü büyük
olmuştur. Ornek, Rusya için yaşamsal
bir öneme sahip olan enerjı kaynaklan-
nın "ihracaO" üzerinden alınan gümrük
vergisinin kaldınlmasıdır. Acaba niçin?
IMF tarafından kullandınlmasına sözve-
rilen bir avuç döviz kredisi için. Bu olu-
şum, insana. sanki Rusya'nın doğal kay-
naklannı, sermaye maÛannı ve beyinsel
değerlerini hortumlamak için ülkeye dev
bir pompanın yerleştirildiği izlenimi ver-
mektedir.
Daha da önemlisi, soyguncunun eline
bu kadar kolay geçen sermayelerin han-
gi kanallardan nasıl olup da De> let Güç-
leriyle (* bağlanrı kurabildiğidir? Solje-
nitsyne, bu sorunun yanıtını"Rüşvet- cor-
ruption"da anyor. (*) Dönen rüşvetin bü-
yüklüğünü yakalamak olanaksızdır. Ba-
ü'da kabul gören rüş% et basamaklan bun-
lann >anında gülünç kalacak ölçeklerde-
dir, diyor.
Kökeni cinayetlere dayanan bu yeni ve
güçlü sermayenin "Devİetle" el ete vere-
rek gerçek anlamda "Serbest Piyasa eko-
nomisinin" doğuş olanaklannı ortadan
kaldırması doğal karşılanmalıdır. Serbest
Pazar Ekonomisi Rusya'da ne bugüne ka-
dar gün yüzüne çıkabilmiş ne de bundan
sonra çıkabilecektir. "'Oligarşik De>let'<
büyük sermayenin güdümündc kendini
güvenceye almış görünmektedir.
Acaba Türkiye'de durum nedir? Bu so-
ruyu gelecek yazımızda yanıtlamaya ça-
lışacağız.
(*) Alexandre Soljenitsyne: La Pre-
Agonıe de la Russie: Le Monde 27 No-
vembre 1976
(*) Oligarşi: Belli sayıda kişi ya da ai-
lenin güdümünde oluşan siyasal örgüt-
lenme bıçimi.
(*) Ünlü yazann Türkiye'de olup bi-
tenlerden \e Susurluk olayından haberi
olmadiğı anlaşılmaktadır.
ARADABIR
AV. DR. CENGİZ ABBASGİL
Kamu Çalışanlarına
SendikaÜlkemiz gündemi çarpıcı olaylarla sürekli değiş-
mektedir. Bu nedenle her yeni gündemin, yaşamsal
önemdeki kimi sorunlan gözardı edebileceği ya da
süruncemede bırakabıleceği kuşkusu akla gelmek-
tedir. Bu sorunlardan birisi d e kamu çalışanlarına
'grevli, toplusözleşmeli sendikalaşma hakkı'û\r. Hü-
kümet çevreleri bu konuda tasan üzerinde çalışma-
lar yapıldığını, grevli, toplusözleşmelı şendtkal hak-
kın olabilirliği üzerinde ilgili yerlerden bilimsel görüş-
ler alındığtrtı açıklamaktadırlar. Oysa bu konudaki ya-
sal dayanak ve kaynaklar bellidir. Bunlardan birisi
anayasamızın 53. maddesidir. Hatırlanacağı gibi ana-
yasamızın bu maddesıne 1995"te birfıkra eklenerek
kamu çalışanlannın sendika kurabilmeleri olanağı ta-
nınmak istenmiştir. Ancak bunun hayata geçirilebil-
mesi için öncelikle bir yasa çıkanlması aynı hüküm-
de yer almaktadır. Gene bu anayasa hükmüne göre
kurulabilecek sendikalar aynı maddenin birinci ve
ikinci fıkratanna tabi oimayacaklar. Yani bir işçi sen-
dikası, uygulayabileceği türden özgürcetoplu işsöz-
leşmesi pazaiîığı yapamayacak ve kendi istencine
göre bağıtlayamayacaktır. Gene aynı madde hük-
müne göre kurulması öngörülen kamu çalışanlan
sendikaları anayasanın 54. maddesine detabi olma-
yacaklardır. Yani işçi sendikalanna tanınan grev hak-
kından yaraıianamayacaklardır. Öyleyse kurulabile-
cek bir kamu çalışanlan sendıkası ne yapacaktır?
Yanıtı gene aynı hükümde açıkça yer almıştır. Sade-
ce Bakanlar Kurulu'nun oluruna bağlı olabilecek top-
lu görüşme yapılabılecektir. Doğaldır ki bunatoplu iş
sözleşmesı yapma hakkı diyebilmek epeyce kuşku-
ludur. Diğer yasal kaynaklar ise tarafımızdan onay-
lanmış bulunan uluslararası sözleşmedir. Bunlardan
özellikle konumuzla ilgili ikisinı sayabiliriz. Birisi 98 sa-
yılı 'teşkilatlanma ve kolektif müzakere hakkı pren-
siplennin uygulanmasına müteallik' sözleşmedir. Ka-
nımızca bu sözleşme hükümleri doğrudan işçi ve iş-
veren örgütlenmesi ve sendikalaşma durumunda iş-
çilerin korunmasını amaçlamıştır. Bu nedenle onay-
lanması ıle iç hukuk yasası olmasına karşın bize gö-
re kamu çalışanlannın örgütlenmesi ile doğrudan il-
gisi yoktur. İkinci uluslararası sözleşme ise 'sendika
özçürtüğüne ve örgüilenme hakkının konınmasına'
ilişkin 87 sayılı sözleşmedir. Bu sözleşme de Büyük
Millet Meclisi'mizce onaylanarak anayasamızın 90.
maddesine göre iç hukuk yasası olmuştur. Yani uyul-
ması zorunlu bir yasadır. işte bu sözleşmeye göre ça-
lışanlar herhangi bir ayınma bağlanmadan ve önce-
den izin almadan istedikleri kuruluşları kurmak ve
bunlara üye olmak hakkına sahiptirler. Görüleceği gi-
bi bu yasada işçi sözcüğü yerine çalışanlar sözcüğü
kullanılmıştır. Bunun anlamı ve amacı açıktır. Kamu-
da çalışanlar da, yani memurlar da hiçbir kısıtlama-
ya bağlı olmadan kendi kuruluşlannı kurabilirler. Do-
ğaldır ki bu kuruluş bir kamu çalışanlan sendikası ola-
caktır. Böylece gerek anayasamız gerekse onaylan-
mış bulunan uluslararası 87 sayılı sözleşme hüküm-
lerine göre kamu çalışanlannın sendikalaşma hakla-
n yadsınamaz bir gerçektir. Bunun doğal sonucunun
ise grevli toplu iş sözleşmesi yapma hakkı olmalıdır.
Üstelik yine Meclisimızce onayianmış bulunan 'ka-
mu hizmetinde örgütlenme hakkının korvnmasına ve
istihdam koşullannın belirtilmesi yöntemlerine ilişkin'
151 sayılı sözleşme ise kamu görevlilerinin sendika-
laşma özgüriüğünü korumayı ve onlara bu konuda
güvence vermeyı amaçlamıştır. Ancak bütün bu ger-
çeklere karşın bu noktada iken, nedense, iş savsak-
lanmaktadır.
Yukanda belirttiğimizgibi kamu çalışanlan için ken-
di mesleki örgütlerini kurabilmelerine yasal bir engel
yoktur. Nitekim bu örgütler eylemli olarak hayata ge-
çirilmişlerdir. iş kalıyor bu örgütlere grevli toplu iş
sözleşmesi yapma hakkının tanınmasına. Bu bağ-
lamda iş siyasal iktidann istencine kalmaktadır. Ön-
celikle bunun belirlenmesi gerekır. Bu istenç ve ka-
rarlılık varsayapılacak iş bu konuda hemen Meclis'e
yasa tasansını vermektir. Böylece sorun kökten çö-
züme kavuşturulabilir. Bunun ötesinde bazı çevreler-
le görüşmeler yapmak, bazı yerlerden bilimsel görüş-
ler istemek, sorunun savsaklanmak istenmesi ile eş
anlamlıdır. Eğer siyasal iktidar kamu çalışanlarına
karşı içtenlikle yardımcı olmak ve onlann yanında ta-
vr koymak istiyorsa yapacağı başkaca bir şey yok-
tur. Konuyu çözüme kavuşturacak yasa tasarısını
derhal Meclis'e getırmelidir.
Kayırma ve Kayrılma Düzeni...
Dr. HUNER TUNCER
öğeleri
l
ayırma ve
kaynlma-
nın, toplum
yaşantısına
yön verici
nıtehktekj
ğ oluşturmadığı bir
toplum düzenini düşlüyo-
rum. Yeryüzünde, az da olsa,
böyle toplumlann var olabi-
leceğini sanmaktayım.
Bulundugum biF'yabanct
ülkede. o' ölke tophımumm
yaşam biçımine ve o top-
lumdaki egemen değerlere
ilişkin bir konferans dinle-
mekteydim. Konuşmacı pro-
fesör, ülkesinde insanlann
mesleklerinde yükselmele-
rinde 'kayınna öğesi'nin he-
men hemen hiçbir rol oyna-
madığını ve kişilerin, büyük
ölçüde nıtelıkleri göz önüne
ahnmak suretiyle işyerlerin-
deterfı ettirildiklerini söyle-
diğinde. içimde duyduğum
acıyı, daha doğrusu kendi ül-
kemi yöneten güçlere karşı
duyduğum kırgınlık duygu-
sunu hiçbir zaman unuta-
mam.
Okul yaşamımın her dö-
neminde çok başanh bir öğ-
renciydim. Hatta ortaolculu
okul binncisi olarak bitir-
miştim. Lise ve üniversitede
de aynı başanyı gösterdim.
Üniversiteyi bitirdiğimde
yaşam. önümde pınl pınl
dunnaktaydı. Okulda başa-
nh olanlann, yaşamda da ba-
şanlı olacaklan varsayımıy-
la yetişmıştim.
Yaşamın, okuldan çok
farklı olduğunu yıllar geç-
tikçe yavaş yavaş anlayacak
ve kayınna-kaynlma öğele-
riyle yavaş yavaş tanışacak-
tun. Bu öğelerle tanışmam
sonucunda ise düş kınklıkla-
nm ortaya çıkmaya başlaya-
caktı.
Üniversiteden her mezun
olan genç gibi ben de nitelik-
lerime ve aldığım eğitime
güveniyor ve bunlara sırtımı
dayayarak seçtiğim meslek-
te başanh olacağımı ve o
meslekte yükselebilecek en
yüksek oruna ulaşabileceği-
mi ümit ediyorum. Ne yanıl-
gı! Üzerime düşen tüm gö-
revleri canla başla ve iyi ni-
yetimle yerine getirmeye ça-
lışmama karşın, yine de
âmirlerimin bir türlü "gözü-
negiremiyorduın''. Uzun bir
süre bunun nedenını cöze-
memiştim. Daha doğrusu
bunun nedeninı çözebitmek
için, uzun yıllann geçmesi
gerekmekteydi. Herhalde
gençliğin saflığı ve idealiz-
miyle yaşamın ya da içinde
yaşadığım toplumun yozlaş-
mış, kayırmacı gerçeklerini
göremiyor ya da görmek is-
temiyordum.
Mesleğimi değiştirdim,
ama değişen bir şey olma-
mıştı. Yeni meslekyaşanOm-
da da eskisinde olduğu gibi,
benimyabancısı olduğum ve
kabul etmeyi yadsıdığun ku-
rallar geçerliydL Oyunu ku-
ralına göre oynamadığın tak-
dirde, içinde yaşadığın top-
lumun dışında kalmaya
mahkûmdun.
Uzun bir süre oyunu ken-
di kurallanma göre oynama-
da direttim; ancak sonuç ba-
şansız oldu. Tek başıma top-
lum düzenini değiştirmeye
ve toplum yaşantımıza ege-
men olan kurallan altüst et-
meye gücüm yetmemişti.
Öte yandan "oyunu yozlaş-
mış kurallara göre oynama-
ya" da gönlüm ve kafam ra-
zı olmuyordu. Ailede ve
okulda aldığım eğitimim,
beni doğru bildiğim değerle-
re bağlı kalmaya zorluyor;
ancak toplum yaşantısımn
her alanına egemen olan ka-
yırma-kaynlma öğeleri, bir
heyula gibi karşıma dikili-
yor, çalışma şevkimi büyük
ölçüde kınyor ve hatta ya-
şam sevincimi de büyük öl-
çüde azaltıyordu.
İşte. o zaman keşfettiğim
yazı yazma tutkusu, benim
yeniden yaşamda bir ideale
sahip olmamı sağladı. Öz-
gürce bilimsel araştırma
yapmak ve yazmak, kimse-
ye eğilip bükülmeden. bo-
yun eğmeden ve "hoşgörün-
mek" zorunda olmadan, bir
şeyler üretebilmek, yaşam
sevincimi geri getırdi diyebi-
lırim.
Insanlann çalışmalannın
karşılığını alacaklan, işlerin-
de hiçbir kişiye dayanmadan
ve hiçbir kişiye boyun eğme-
den yükselebilecekleri bir
düzenin ülkemizde 21. yüz-
yılaüç kala gerçekleşmesini
yürekten diliyor ve yetişecek
gelecek nesillerimizin mes-
lek yaşantılanndayol alırlar-
ken, ideallerinin parampar-
ça edilmemesini. düşlerinin
kararmamasını ümit ediyo-
rum. Ülkemizde üzülerek
söyleyeyim ki, çocuklanmız
okullannı bitirir bitirmez.
kayırma öğesinin en koyu-
suyla tanışmakta ve iş ya-
şamlannın daha başlannda
kendilenni bir karamsarhğa
kaptırmaktadırlar. Çalışma
coşkulan ve buna bağlı ola-
rak da yaşam sevinçleri ya-
şamlannın daha başlangıcın-
da kınlan bu genç insanlan-
mızdan verimli ve etkin bir
biçimde çal'şmalan ve mut-
lu bir toplumu oluşturmala-
n beklenebilir mi? Bu ço-
cuklanmızı kayırma öğesi
yerine. dürüstlük kavramıy-
la tanıştırmayı amaç edinsek
ve yaşam biçimimizi belir-
lerken. kayırma yerine dog-
ruluk, dürüstlük ilkelerini
temel almayı denesek... Bu-
nu deneyecek düzeye bir ge-
lebilsek!
Annem ve babamın kuşa-
ğı Atatürk'ün gençliğiydi.
Başka bir deyişle "cumhuri-
yete kanat gerenler" kuşa-
ğıydı. Onlann yetiştirildik-
leri değerler. benimsedikJe-
ri ilkeler ve amaçladıklan
idealler. onlann sevgilen ve
duygulan bızlerin yetıştıril-
dığı değerlerden, benimse-
mek zorunda bırakıldığımız
ilkelerden ve amaçladığımız
ideallerden o denli farklı.
Toplum olarak bir sılkine-
bilsek, çevremizi dört bir
yandan sarmışolan ve bizle-
ri derin bir karamsarhğa so-
kan şu kayırma öğesini el-
birliğiyle yaşamlanmızdan
bir atabilsek, çalışkanlığı-
mızla dürüstlüğümüz ve ni-
teliklerimizle bir yerlere ge-
lebilmeyi amaç edinsek. bu
yönde çabalanmızı harca-
sak. mutlu ve başanh bir top-
lumu oluşturabiliriz. Kolay
yenne, güç olanı deneyıp ba-
şaralım. Unutmayalım; Ata-
mız, ülkemizi hiç kimseye
boyun eğmeyecek ve el etek
öpmeyecek bir gençliğe
emanet etmiştir.
PENCERE
Godofyu BeklemeL
Düğmeye bastım.
HBB çıktı karşıma...
Ekranda "Ankara'nın Gündemi."
Sunucu Orhan Uğurluoğlu.
Karşısındaki "beşuş çehreli zat" da Refah Partisi
Erzurum Milletvekili, Milli Eğitim Komisyonu Başka-
nı Sayın Ömer Özyılmaz imiş...
Refahlı Eğitim Komisyonu Başkanı anlatıyor.
"Sistem değişmeli. Bilimleri Batı'dan alıyoruz.
Bunları olduğu gibi alırsak 19'uncu yüzyılın mater-
yalist anlayışını ithal etmiş oluruz. Biz Batı'da bilim-
lere bulaşmış olan inançsızlığı temizlemeliyiz; eğitim
sistemimiz buna göre düzenlenmeli..."
Oh ne güzel!..
Sayın Özyılmaz, açık seçik söylüyor
"Yaratıhş bir yandan inanca göre okutuluyor, öte
yandan bilime göre çocuk şaşınyor."
Oh, ne güzel!..
Batı'dan bilimi aktanrken şenatın süzgecinden ge-
çirdikten sonra öğrencılere okutalım...
Refah Partili'yi kutlamak gerek...
Açık konuşuyor.
*
Ömer Özyılmaz; coşkulu. mutlu, inanmış, güvenli
bir yaklaşımla anlatıyor:
"Refah, dünyanın en büyük partisidir. Liderimizin
dediğı gibi 'bizim üyelerimız değıl, ınananlanmız var.'
Her aşamada örgütlüyüz. 4 milyon üyemiz her gün
çalışıyor, bunun 1 milyonu kadın..."
Uğurluoğlu soruyor:
"Birmilyon kadın üyeniz var; ama Meclis'te Refah-
lı bir kadın milletvekili yok..."
Özyılmaz:
"Onlar milletvekili olmak istemiyortar, bizde siya-
set fedakâriık üstünedir."
Çarpıcı ikilem: 1 milyon kadın üye partide an gibi
çalışıyor, ama Meclis'e sokulmuyor.
Meheldırtümüne...
Peki, ya solda durum ne?.. DSP ıle CHP'nin kaç
üyesi var?.. Örgütler coşkulu mu?.. Yoksa genel baş-
kanlar partilerini koltuk güvencelerine göre mi ayar-
lıyoriar?..
Sol, tabansız tavandan mı oluşuyor?..
•
Merkez sağın ünlü politikacılan, kırk yıldan beri san-
dıktan çıkmak için dincilere göz kırptılar, namaz ni-
yazla iftaıı, sahuru siyasete bulaştırdılar Istanbul'un
büyük sermayesi, bu tür politikacılan kullanarak din-
cileri elinin altındatutacağını sandı. Ancak merkez sa-
ğın yatınmlanyla tohumlanıp gelişen dınci kesim, ar-
tık iktidara bayrağa dikıyor, merkez sağı da güdümü-
ne aldı. Büyük sermaye, olaylara, kuluçkasındakı yu-
murtadan ördek yavrusu çıkmış tavuk gibi bakıyor...
Peki, Istanbul'un büyük sermaye çevresi, bir kuşak-
ta burjuvalaşma hevesinin kefaretini, Humeyni ayak-
lanmasından kaçarak Avrupa'ya sığınan "Tahran jet
sosyetesi" gibi mi ödeyecek?.. Yoksa ağıriığını 'cid-
di' bir kararta laik cumhuriyetten yana koymaya mı
hazırianıyor?..
Hiç umulmadık kişilerin ve çevrelerin ağzında il-
ginç laflar dolaşmaya başladı...
Diyorlar ki:
"Askeri darbe gelırse Türkiye on yıl geri gider, şe-
riat gelirse bin yıl geri gider."
Altını çizelim:
Dünyanın bugünkü ortamında askerden bir şey
beklemek, Godot'yu beklemekle eşanlamlı...
21 'inci yüzyıla 3 kala, TürkiydYıin "sivtTileriti ğûty-''
leri" açık reiimde dincileri yenilgiye uğratamazsa,
Anadolu'da Iran ya da Suudi Arabistan'a şimdiden
memaba!..
Ne yapmalı?..
Çalış, örgütlen, birieş, bütünleş, yaşamını koy bu
amaca ve karanlığı yenilgiye uğrat!.. Başka hiçbir mu-
cize ya da sihir seni kurtaramaz.
DEVRİMICÎ
DERGlLERİ
BELGELER
| C İ L T |
ı 1 • 1
^v>r
V«yın«vl
D.Yol dergilerinin
bugüne ışıktutması
için tarihsel bir belge
olaraktıpkıbasımı.
Ç I K T I
Belgi Yayınevi :
Istıklal Cd Balyoz Sk. Güzel
Işh. K:2Taksım/ISTANBUL
Tel.(0 212)24969 72
İBRAHtM YILDIZ ŞÖR ÖDÜLÜ
- 01 Ocak 1996 - 13 Şubat 1997 tanhlen arasında çıkan şiır
kita[)lan, ya da yayına hazır dosya ıle aday olunabilir.
- Ödül bir birincilik iki mansiyon olarak verilecektir.
- Ödüle aday olacak şairler. adı, açık adresi ve kısa yaşam
öyküsü ile birlikte kıtaplannı (8 adet >a da 8 kopya) yayına
hazır dosya olarak Halil Nıhat Yıldız PK. 10 Karabük adre-
sine göndermelıdir. (Tel: 0372 418 31 60 - 424 67 26)
- Odüle son katılma tarihi 28.02.1997'dir ve yanşmaya
katılacak yapıtlann daha önce hiçbir yerde ödül almamış ol-
ması eeTekmektedir.
- Ödül kazanan yapıt 1 Nisan 1997 günü (Cumhuriyet
Gazeteşi'nde) açıklanacaktır.
ÖDÜLLER: Bırinciye bir kese alnn + plaket. Mansiyon-
lara beşer milyon lira ve plaket venlecek.
SEÇİCt KURUL: Vedat Günvol. Cahit Külebi. Mehmet
Başaran. Samı Karaören, N. YaşarBılen, AhmetÖzer, Tahsin
Şentürk.
Oftste itrtiyacınız otan het çeşK OtOn Laitz^tanu
Katatoâuyta elinoin aSmda.
Üstelik bu katalog ücretsiz.
Tek yaiMnanır geraken istek Fonmı'mt doldurup,
•yığwlrtd adrese »oilamak.
Leitz-Manu Katalog İstek Formu
isim:
Kuruluş:..
Unvan: Yaş:
Adres:
tşaıvt jerdon Kesare* PK. »10212 TMV*I>» Knnbul adrjsme ja oa
(8212) 270 26 27 -o *j fatsa