Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 OCAK1997 PfftŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYGARLIKLARIN İZİNDE OKTAY EKİNCt
Yer sofrasımda iftar açmaya özenirken tarihi evleri ortadan kaldınyorlar
KayserFyi 'muhafazakarlar' yılayor- KAYSERİ-Kayse-iBüyTİkşehirBeledi-
yesi'nın Rrfaı PartiL yönetımi tarafından
•üç avda bir vavımlana.ı derjşinin adı 'Beyaz-
şehtf
,, Kentin son yıllardîki g<>rüntüsüne bak-
43ğınızda, belki de 'Ifctonşehir' adıru daha
uygun göre;e*iniz bı. derginın 'Kış'97' ta-
rihli son sa.ısında, jazete-ci Cengiz Çan-
dar'ın da br yazısı \ır
Çandar. •\luhafazakârŞ«hinleOzgürtü-
ğün Tadını Çıkanrken" başlıklı yazısmda,
BüyükşehirBeledıye Başkanı Şükrü Kara-
tepe'yle ılg-li gözİeminı ise şöyle özetlı-
yor
r
"Kayserfde değişmezi değiştinneyen ve
Kayseri'nin çehresini önemJi şehircilik kat-
kılanyla modernleştirerekdteğiştiren Şükrü
•Karatepe. yûzde 33 oranla belediye başka-
nı seçilmişri. Ankederde Kendısmden
memnunuz' diyenlerinorarııyüzde7u'eva-
Jiyor."
,, Çandar'ın bu çarpıcı 'göeleminden' 1.5
ay sonra, Belediye Başkarıi Karatepe'nin
Atatürk'ü anma törenine * devlet zonıyla
Kaüldigını" açıklamasındara ıse 2 ay sonra
biz de şimdı yeniden Kayseri "deyiz.
Evet; kentteki 'değişmez" denilen ve hep
Sanki gururla söylenen o "muhafazakâr
kühür'(!) yıne değiştırilmeden sürdürülü-
yor. Örneğın. Şükrü Karatepe'nin Argmcık
semtindekı gecekondulardan bırine 'iftar
"vakti çat kapT gırerek, dar gelırli bir aile-
tiin 'mütevazı yersofrasında' ve hatta 'bağ-
daş kurarak' iftar yemeğine nasıl konuk
•olduğu yerel basında büyük fotoğraflarla
trenliyor Ne var ki aynı Şükrü Karatepe'nin
*yasal sonımluluğu atanda", son 7-8 aydır
Kaysen'de yıkılarak >ok edilen, yani 'mu-
bafaza edilmeyen' tanhi konaklann ve e\-
Jjerin en azından birer 'kültür zenginliği'
plarak neden korunrnadığı konusunda ise
Tiemen hiç kımseden 'tıs' yok.
Nıtekim bu duyarsız ortamda kenti 'mo-
dernlestiren" (!) Şükrü Karatepe de 18 O-
"öak 1996 günü Mimarlar Odası' nca düzen-
feıen ve 'SİT Alanının Koranması' konu-
"sunun ele alındığı panelde. kültürel mira-
"sın Kaysen'de neden hızla yok edildiğıni
şöyle özetlıyor: "Çflnkü artık Kayseri haJ-
kı geniş bulvarlan ve modem binalanyla
gurur duyuyor ve bunu istryor." Ardından
-tse şunu ekiıyor- "Belediye yıktikça, halk
daha çok alkışlıyor. Kenti esld binaJardan te-
mizledikçe eleştiri değil, destekgeiiyor. Çfin-
kü Kayserili rasyonel düşünüyor..."
Başkanm bu 'Mrafi' Cengiz Çandar'ın
.yazısında belirttiği 'halkdesteğinin' de kuş-
kusuz temel nedenlerinden biri ve belki de
en önemlisı. Çünkü muhafazakârlık elbet-
Je bir oy kaynağı. ama artık. 'kann doyur-
rtıuyor.' Hem siyasi ve ideolojik anlamda
"rfluhafazakâr kalıp hem de para kazanmak
'#
4
MbÜhdırWtok'
>
içffı Tütkiye'de en büyük
Ve en güçlü olanak, 'imar rantı' yaratmak.
" Bu nedenle örneğin Istanbul'un tarihi
Çarşamba semtindeki Osmanlı dönemıne
ait eşsiz güzellıkte ahşap evleri, yine o 'Os-
-manhdönenugiysileriiçinde' dolaşan sank-
h, cüppeli muhafazakârlaryıkıp yerine 'be-
tebe kaph' çirkm apartmanlan dikıyorlar.
,- Kayseri 'deki onca 'modern' görünümün
ardındaki gerçek de bundan hıç farklı de-
ğil. Anadolu'nun bu görkemli tarihsel ken-
tini, 'şanlı geçmişi
1
sadece siyasi olarak
ağızlanna alan sözde muhafazakârlar yok
.ediyorlar.
Nitekim panelde konuşan Erciyes Ünı-
versitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Şahin,
aynı zamanda Kayserili bir aydın ve bilim
"adamı olarak ister ıstemez şu serzenişte bu-
lunuyor: "Kentin belki de en güzei sivil mi-
Tnaruk örnekJerini oluşturan 7 tane esld
-Kayseri evi, üstdik yan yana ve özgün bir
tarihi sokak da oluşturacak şekilde yıHar-
dır üniversitcmizin nıalı olarak ilgi ve ona-
-run bekliyor. Fakat bunca yıldır, ne Kayse-
ri Beiediyesi'nden nede Kayserili varhkhke-
^mlerden. bu eşsiz kültür mirasınıızı resto-
re ederek yine bu kentin hi/metine sokmak
üzere hiçbir destek \e yardım alamıyonız."
flarih yerine 'minibüs parkı\..
Rektör bunlan anlatırken yme önümde-
ki bir başka yerel gazeteye bakıyorum. Ge-
çen aylarda yıkılarak yok edilen tarihi ko-
naklann bulunduğu Melikgaziilçesinin Be-
Kayseri'yi 200 yddır süsleyen Mollaoğlu Konağı'nın
geçen yü nisan avinda çektiğimk fotoğrafi (vanda).
Şimdi ise yerinde taş ve toprak yığınlan var (altta).
TARİH KATLİAMI
TBMM GÜNDEMİNDE
Kayseri'deki
yıkunlariçin 'soru
önergesVverildi
Eski Barolar Birliği Başkanı ve CHP
Hatay Milletvekili Atila Sav,
Kayseri'deki tarihi binalann ve SlT
dokusunun yasadışı yıkımlan
hakkında TBMM Baskanlığına bir
soru önergesı verdi. Cumhuriyet'te 31
Araük 1996 günü yayımlanan
'Kayseri'yi de GeceJeri Yıkıyorlar'
başlıkh yazı ve haberimız kaynak
gösterilerek 'KüMr Bakanı
tarafından yanıtlanması istenilen' 13
Ocak 1997 tarihli önergedeki sorular
özetle şöyle:
# 1979'da esld eser tescili yapılan
Mollaoğlu Konağı \e Güdüllü
Çeşmesi'nin belediyece yıkıldığı doğnı
mudur?
9 Bu yasadışı eylemlerle ilgili yasal
ışlem yapılmış mıdır; kovuşturma
hangı aşamadadır?
# Yapılann yeniden restorasyonu
hakkında ne düşünülmektedir? KüJtür
BakanlığL, SİT alanmdaki gece
yıkunlan hakkında da bir girişimdc
bulunmuş mudur?..
# Yıkımlar hakkında bakanlığa
yapılan başvurulara gerekli ilgi ve
duyarlılık neden gösterilmemiştir?..
lediye Başkanı Mehmet Özhaseki, rama-
zan nedeniyle her biri 5'er mılyon lira de-
ğenndekı 3 bin iaşe paketini halka bedava
dağıtmış. Yüzlerce yıllık mimarlık gelene-
ğimızı yansıtan eşsiz kültür mırasmın yok
edilmesinden sorumlu olan bu muhafaza-
kâr belediye başkanı da iaşe yardımıyla il-
gilı verdiğı demeçte diyor ki "Amacınuz
bir geleneğiınizi yaşatmak_."
Kaysen'ye geçen yıl nısan ayında geldi-
ğimizde, Türkjye kentlerindekı sıvil mi-
marlık örneklerinın 'en eskilerinden' olan
iki ünlü konağm ıkisi de hâlâ önemlı oran-
da ayaktalardı.
Yapım yılı 1593 olarak bilinen, yani 400
yıldır zamana. depremlere ve kentsel deği-
şimlere karşı dırenebilen Zennecioğullan
Konağı'nın taş duvarlan, büyük mutfak
ocağı v-e pencere detaylan öylesine zengin
lık mirasımızm yerinde ise şimdi ne var bi-
liyor musunuz? Kayseri'nin açık "minibüs
garajı' ve pazarcılar için düzenlenen yeni
'kamyon ve araba parta!'
Modem bir kent kurma adına ve 'halkın
desteğiyle' (!) böylesine akıl almaz düzey-
deki bir kültür düşmanlığını yaşayan Kay-
seri'nin. son aylarda başına gelen benzerdı-
ğer saldın ıse kentin 'StT alanım' oluştu-
ran Tavukçu Mahallesi'nde gerçekleşti.
Kayseri 'nın elde kalan son eski kent do-
kusu parçasını oluşturan bu mahalledeki
yıkımlar, yaklaşık on gün süreyle hep
l
^-
celeri' yapıldı. Kayseri MimarlarOdası'nın
savcılığa yaptığı başvuru ve kamuoyuna
açıkladığı tepkileri üzerine de durduruldu.
Şimdi bu gelişimizde, yine Mimarlar
Odası'nca SlT alanını kurtarmak için dü-
zenlenen panelden önce SlT alanına gide-
seri evlen üzerine yaptığı doktora çalışma-
smdan bilgiler sunan Erciyes Ünıversitesi
Mimarlık Fakültesı öğrerim görevlısı Gon-
caBüyükmıhçıda diyor kı; "Birçokevin ah-
şap tavanlannı. dolaplannı, kapüannı ve
kcpcnklerini deorijinal demir elemanlany-
la biıiikte söküp fstanbul'a götürüyoıiar,
orada sanyorlan."
SlT alanmdaki henüz yıkılmamış evler,
miman ıncelik ve yapı sanatı bakımmdan
o denli güzel ki, birükte dolaştıf ımız Mi-
marlık Vakfı Başkanı Prof. Maruf Önal,
özellıkle detaylara ve 'işlevseUiğe' dikkat
çekerek hayranlığını şöyle özetliyor: '"Ya
bu binalan yapanlar mimar, biz degiliz: ya
da biz mimanz, onlar bambaşka bir mesle-
gin insanian-."
Bu 'hüzünlü' incelemeden sonra ertesi
günü panelde birlikte olduğumuz Belediye
ar
eçen yaz aylannda, biri 400 yıllık, diğeri 200 yıllık iki ünlü taş konak yıkıldı.
Yılbaşından önce de kentin SlT alanmdaki tarihsel dokuya geceleri dozerlerle
saldınldı. Bu eşi görülmemiş kültür düşmanlığının nedenini ve sonuçlannı görmek
için Kayseri'ye geldiğimizde. 'muhafazakâr' bir yerel yönetimin, halkın 'modern
beklentileri'(î) için tarihi yok ettiğini öğrendik.
bir mimarlık kültürünü yansıtıyordu ki fo-
toğrafla yetinmemış. bazı bölümlennın rö-
le\elerinı de çıkarmıştık.
Benzer şekilde yapım yılı 1784 olarak
bılınenve 19 yüzyıldaKaysen'nin'Ukbe-
lediye binası' olarak da kullanılan Molla-
oğuHan Konağı da aynı güçlü taş duvarla-
n ve ınanılmaz zariflikteki işçilik gösteri-
lenyle, yakm komşusu Zennecioğullan Ko-
nağı'yla birlikte kenti süslüyordu. Yakın
yılîarda vârislerince Kayseri Belediyesi'ne
'Belediye Konservatuvan' olarak kullanıl-
mak üzere %enlen bu 200 yıllık görkemli
kültür anıtını. geçen yaz aylannda birden-
bire yıkarak ortadan kaldırdılar. Şimdi
'Acaba yerinde ne yapıyoriar?' dıye gıdıp
baktığımızda ise tarih katlıamınm çok da-
ha vahşi boyutlardagerçekJeştığıni görüyo-
ruz. Meğer aynı yıkım operasyonlannda
400 yıldır yıkılmayan Zennecioğullan Ko-
nağı'nı da tarihtensilmişler.' Her iki uygar-
rek 'yıkun yapılan yerleri' ve ayakta kalmış
eski taş evleri dolaşıyoruz. Oradaki esnaf
diyor ki; "Sabah geldiğimizde, binalan yı-
kıİmış bulduk. Taşlannı ise Talas'a götürüp
derenin içine dökmüşler_."
O taşlar' ki her biri eski ustalarca mü-
cevher gıbi işlenmiş ve evlerin bugünlere
dek hem sağlam, hem de birer 'sanat eseri'
olarak kalmalanna neden olmuş.
Nitekim yıkılan mahallenin hemen yani
başında bir 'enkazcı dükkânında' da bazı
eski taş parçalar \e miman elemanlar 'me-
raklısına' pazarlanıyor. Adının Mustafa
Karatarla olduğunu söyleyen Yalçın So-
kak'taki dükkânın sahibı. örneğin 4 parça-
dan oluşan bir taş pencere kemerinin 5 mil-
yon lıra. yine taş bir şörtenin 1 milyon lira,
kalp ya da lale motifi şeklindeki tepe pen-
ceresi deliği bulunan taşlann 500 bın lira-
dan satıldığını belirtiyor. Bize bölgeyi gez-
diren ve ertesi günü panelde de eski Kay-
Başkanı Şükrü Karatepe'ye "Peki neden
geceleri yıktmız?" diyorum. Doğnjsu hiç
beklemediğim açıklıkta ve 'gerçekçi' bir
yanıt alıyorum. "Çünkü biz bir resmi ku-
nunuz" dıyen "idare hukuku doçentf Ka-
ratepe. yasal olmadığı için gece gerçekleş-
tırd İJeri yıkımlann diğergerekçelenni ise
şöy le özetliyor: "Geceleri binalar boş, çün-
kü çoğu işyeri. Aynca trafîği engeUeme gi-
bi bir sorun da oîmuyon-" Nitekim bu ka-
ranlıktakı yıkımlan, Kayseri Büyükşehir
Belediyesi'nin Trafik Şube Müdürü olan
Süleyman Temeltaş yönetmiş. Yine yerel
basındaki açıklamalanna göre trafik müdü-
rü 'dozeriere' emir venrken yıkılacak bina-
lann tarihi ve sanat değeri olup olmadığı-
na' da bakarak 'yok etme karannı' kendisi
vermiş. (O kadar ki İstanbul'a döndükten
sonra telefonla arayan bir elektrik mühen-
disi okurumuz; "Siz Kayseri'de başkanla
tardşırken,Hacısaki .Mahallesi'ndeki Hoca
Hasan Medresesi'ni de aynı gün yıkıyorlar-
(h"dedi...)
tşte, böylesine 'kara mizah' denılebile-
cek gelişmeler ve ilişkıler içensinde yaşa-
nan tarih katliamının hiç değılse 'bundan
sonra sürmemesı" için düzenlenen panel ise
yine de 'umut verici
1
sözlerle gerçekleşti.
Başkan Karatepe ıse panelın sonunda ba-
sına ve katılımcılara şunlan söyledı:
"Ben varken SİT alanı arük daralnlma-
yacak. Herhangi bir evin restorasyonuna
kim başlarsa. ikincisi hemen ben olacağım.
Hatta bir tanesini hemen kamulaştınp Mi-
marlar Odası'na verecegim."
Bu kez Kayseri'den aynlırken gelecek
zıyaretimızde artık 'yıkılmamış
1
olarak gör-
mek istediğimız kimi "tehlikeU konumda-
ki' kültür varlıklanmızı ise şöyle saptadık:
Birincisi: Gavremoğhı Konağı. 1774 yı-
'hndâ'yapittn' bu'öş'k6n
J
âk
t
:'rnffl!Bûs parkı
için yıkılan diğer iki muhteşem konağın
hem komşusu, hem de aynı sivıl mimarlık
kültürünün artık en eski ve 'son' örneğı.
ikincisi de Tavukçu Mahallesi'ndekı 'ge-
riye kalan tûm evler.' Özellikle de Erciyes
Üniversitesi'nın mülkıyetindeki sıra evler
ve onlann yakın çevTesinde eşsiz bir tarihi
kent dokusu oluşturan binalar sokaklar. taş
duvarlar, meydancıklar...
Kayseri'yi Anadolu mimarlık tarihınin
en görkemli anıtlan olarak bezeyen Bizans,
Selçııklu ve Osmanlı dönemlenne ait kale
kalıntılan. surlar, kümbetler. medreseler.
hanlar, camiler ve Kapalıçarşı gibi örnek-
lerin korunmalan elbette ki önemli; ama
yeterlı değil.
Kentin 'sivil mimarlık kültürü' de bu
anıtsal yapılarla birlikte korunabıldiğı oran-
da uygarlık gelişebilecek. Çünkü o zaman
krallann, sultanlann, beylenn ve padişah-
lann imar ve beğenı düzeylerinin yani sıra
tarihteki 'halkın yarancı gücü ve sanat an-
layişı da' geleceğe aktanlmış olacak. Kim
bilır belki de o zaman Kayserililer, geniş
caddelerde ve yüksek apartmanlarda "mu-
hafazakâr birertüketkT olarak kimlik yoz-
laşması içinde yaşamak yerine, insancıl so-
kaklarda ve komşuluk düzenindeki evle-
rinde 'kent kültürünü geiistiren hemşeri-
ler' olarak kimlikli bir ortamda yaşamanın
yeniden tadına varacaklar...
Evet. Eğer yıkmayı bırakır, eskiye ait ne
kaldıysa artık korumayabaşlayabilirlerse...
Yaşam iç içe açılan Çin kutuları gibi
DAN CAMERON GERARDO
MOSQUERA
Yaşamımız, birbiri içine açılan Çin kutu-
lan içinde sürüyor. Açıklık kavramı görece-
li bir kavram. Dışan çıkmak bile bir kuşatıl-
mışlıktan diğerine doğru yer değiştirmekteB
başka bir şey değil. Küçük odadan büyük
odaya, oradan sokağa, kırlık ba>ırlıklara ve
nihayet uzaya, bizim "özgürieşmemiz" dar
suurlardan geniş sınırlara doğru gitmekten
ibaret Borges'ın de yazdığı gibi, çölün gö-
rünürde önüne set çekilmemiş sonsuzluğu
bile labirentlerin en içinden çıkılmazı olabi-
Ir.
Gelecek, her ne kadar sonsuzluk fikrini ta-
şıyorsa da. genellikle her geçen gün daha da
yakından tanıdığımız kuşatılmışlık bağla-
mında hayal edilegelmiştir. Bilim kurgu ve
diğer kehanete yönelik söylemler geleceği
hep şehirler. iç mekânlar ve şehre dair tek-
Tıolojilerbağlamında hayal etmiştir. Şugün-
Jerde en büyük açıklık örneğimiz ise tnter-
net.
Halbuki, bu açıklık paradoksal olarak ça-
ğımızın en yaygın kuşatılmışlık unsunı olan
ekrana bağlı
Kuşatılmışlık koruma ve hapsediliş, ev ve
mezardır. Bızi dışanda olandan-kaçmak is-
tedüğimiz yada geri dönmek istediğimiz bir
şeyden ayınrlar. Kuşatılmışlık ne kadar sıkı
ise dışansı \e dışannın cazibesi de o kadar
kırvvetlidir. Her kuşatılmışlık korku ve me-
rak, narsısizm ve voyörizmi ima eder.
Bu sergide yer alan sanatçılar dünyanın
birbırinden çok farklı bölgelerinde yaşıyor-
lar. Ortak yaılan ise karşıt bölgeler arasın-
da sınırteşldedentopraklarüzerindeolma-
lan. Bu gerijm ve değişim alanlannda, açı-
Hale Tengen 'Shroud'. 1996 The New Museum Enstalasyonu.
lım ve kapanmaya dair sorunlar, neyın içe-
ride neyin dışanda olduğu hep can ahcı oi-
muştur. Her ne kadar sergıdeki sa/ıatçılar
"smır kültürü'' konusunu doğrudan ele al-
mıyorlarsa da, bu söylemlerin işaret ettiği
bazı problemlerden yola çıkıyorlar. Mekân
ile çahşmak ve mekâmn hem bir kavrayış
hem de bireysel var oluş ve özneliik açısın-
dan ne anlama geldiğini tartışmak üç sanat-
çının ilgi alanma giriyor. Sanatçılann kendi
yaşadüdan deneyimler ise anlaşılması kolay
olmayan bu belirsizlikler üzerine çok yerin-
de yorumlar yapmalarını sağlıyor.
Bu sergi, isim yapmaya başlamış üç sanat-
çıyı ilk kez bir New York müzesinde bir ara-
ya getiriyor. Her binnin bugüne dek ulusla-
rarası ve bölgesel sergilerde önemli göste-
nmleri oldu ve yaşadıklan kentlerdeki öte-
ki sanatçılar ve ejeştirmenlerarasında gayet
iyi tanınıyorlar. Üç sanatçı da üretimlerinde
mekânı araç olarak kullanıyorlar, ancak iş-
lerini "heykef olarak tanımlamak yanlış bir
yönlendirme olabilir. Nedko Solakov'un
(d-1957, Tcherven Briag, Bulgaristan) işle-
rinde araç olarak karşımıza, çapraşık ya da
tartışılmaz bir görüşü ortaya koyması amaç-
lanmış belgesel malzemeler toplamının sor-
gulanması çıkıyor.
Teresita Fernandez'ın (d. 1968, Miami) bir
oda şeklinde ve fayans döşeliymiş gibi du-
ran (kareleri duvara kurştın kalemle çizil-
miş) alan kurgulamalannda, iç ve dış alan.
illüzyon ve temsil edilme arasındaki alışıl-
mış diyalog ön plana çıkıyor. algılanmız
cam ayna arası yansıtıcı özelliklere sahip bir
çerçeve sistemi ile yönlendiriliyor. Ancak
mekâna pencere vazifesi görmek üzere yer-
leştirilen bu çerçeveler aynı zamanda oda-
nın görünürdeki yekpareliğinin, sağlamlığı-
nın ince ince altını oyuyor.
Hale Teager'in (d. 1960, Istanbul) yarattı-
ğı mekânlar çoğunlukla eşyayı bir araya ge-
tiriyor ya da eşya üzerine odaklanıyor, an-
cak bunu yaparken çevreleyen mekânla da
kurduğu ilişkilendirme oluşturmuş olduğu
sınırlanmış bir alan içinde, sembolik ve kul-
lanım amaçlı formlann basit bir şekilde dü-
zenlenişi üzerine düşünmeye davet ederken,
sunuş üslubundaki ince manipülasyonlar,
oluşan nihai izlenimin çok yönlü yorumla-
ra açık kalmasım sağlıyor.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Siyah ve Beyaz...
Geçenlerde özel kanallardan bınnde düzenlenen
bir panelde, değeriı konuşmacılardan biri, Türki-
ye'de son zamanlarda hep siyah ile beyaz arasın-
da gidilip gelindiğini, oysa bu ikisi arasında başka
ya da 'ara' renklerin de bulunduğundan söz etti.
Belki keskin kutuplaşmalan dile getirme bağla-
mında bu söz, gerçekten de doğrudur. Siyah ile be-
yaz arasındaki ötekı renklerin de hakkını vermek,
çoğu kez sağlıklı uzlaşmalarla, ödün sayılamayacak
gerı çekihşlerle eşanlamh olabilir. Ama çok önemli
bir koşulla: Önce siyah ile beyazın kesinhkle belir-
lenmiş, böyle bir belirleme üzerinde her türlü bula-
nıklıktan arınmış bir görüş birliğıne varılmış olması
koşuluyla! Buna karşılık herhangı bir ortamda neye
siyah, neye beyaz denecegi konusunda henüz bir
kargaşa varsa, türlü hesaplarla siyaha beyaz, be-
yaza da siyah dendiğine sıkça rastlanıyorsa, daha-
sı, böyle bir uygulama neredeyse bir alışkanlığa dö-
nüşmüşse, o zaman açıklıkları ve koyuluklan, sıyah-
tan ve beyazdan bağımlı olan ara tonlar, bulanık ve
renklerinin saptanması olanaksız görüntülerı yan-
sıtmaktan öteye gidemez.
Günümüz Turkiye'sinin düşünce ve kavram düz-
lemindeki temel sorunu, ara renklerin kullanılıp kul-
lanılmadığı değil, fakat siyah ile beyaz üzerinde yu-
karıda sözü edilen türden bir görüş birliğine henüz
varılamamış olmasıdır. Böyle bir eksikliğin yol açtı-
ğı en önemli sakıncalardan biri, hangi alanda olur-
sa olsun kurumlaşmanın kök salamaması. doğal
bir gereklilik diye benimsenememesidir. Cumhurı-
yetin kuruluş yıllanndan günümüze uzanan çızgıyi
bu bakış açısından değerlendirdiğımizde karşılaş-
tığımız tablo, bize ilk yılîarda siyah ile beyazın ne ol-
duğu konusunda gösterilen büyük titizliği temel
alan bir kurumlaşmaatılımının yerini bugün, çoğun-
lukla yalnız biçimsel bağlamda var olan, ama ger-
çekte taşıması gereken özden epey uzaklaşmış
sözde kurumlara bıraktığını göstermektedir.
Türkiye Cumhunyeti'nin dayandığı temel ilkeler-
den bin olan ve devletin inançlar doğrultusunda de-
ğil, akılcı ve çağcıl düşünce doğrultusunda yöne-
tilmesini öngören, bu yapısıyla herhangi birdin düş-
manlığını değil, yalnızca dinin bağnaz amaçlarla kö-
tüye kullanılması olasılığı karşısında düşünceyi sa-
vunmayı amaçlayan laiklik ilkesi, eğer günümüzde
neredeyse "mazur" gösterilmek istenen bir olguya
dönüştürülmüşse, bunun tek anlamı, bu alanda si-
yah ile beyazın iyice çarpıtıldığı olabilir. Cumhuriye-
tin kuruluşundan yetmiş üç yıl sonra Türkiye Cum-
huriyeti'nin başkentinde görevli devlet memurlan-
nın çalışma saatleri, Bakanlar Kurulu karan ve cum-
hurbaşkanının onayıyla resmen iftar saatıne göe
değıştirilıyor, bu arada oruç tutmayan memurlann
öğlen tatillerınin yanm saate indirilmesi doğal sayı-
lıyorsa; bu, devlet yönetiminın din kurallarına göre
düzenlenmesinden başkaca bir anlama gelemez.
Eğer sözü edilen kararnamede. düzenlemenin yal-
nızca oruç tutan memurlar için geçerli olacağı, oruç
tutmayan devlet memurlarının ise noımal saatlere
göre çalışacaklan yolunda bir madde yer alsaydı,
böyle bir kararname ancak ınanç özgürlüğüne say-
gı duyan saygın bir tasarruf diye nitelendırılebilırdı.
Oysadüşunoe vafarklı düşünenler karşısmdainan-
cı böylesine baskın konumagetiren bir düzenleme-
nin yürürlüğe konabildiği bir ortamda laiklik ılkesı-
ne değgın olarak hâlâ siyah ile beyaz arasındaki ara
renkleri aramak, laikliğin anlamını iyice bulandır-
maktan başka bir ışe yaramayacaktır.
Oy verme hakkı tanınan üniversiteli gençlere si-
yaset yapmanın yasaklandığı, kendi vatandaşları-
na insan haklannı tanımaya bugüne kadar bütün si-
yasi partilerce yanızca dış ülkelerin konferans ma-
salannda oynanacak bir kart gözüyle bakıldığı bir
ülkede demokrasi bağlamında siyah ve beyaz ara-
sındaki renklerin arayışına girmek, demokrasiye ve
insan haklanna yönelik acı bir alaydan başka bir şey
değildir.
Bağnazlığın hertürlüsüyle savaşmayı elbet insan
olmanın birgereği sayalım. Bu arada yalnızca siya-
ha ya da beyaza saplanıp kalmamayı da elbet akıl-
cı düşünmenin doğal bir gereği olarak düşünelim.
Ama bütün bunlan yapmazdan önce, yine akılcı dü-
şünmenin bir gereği olarak neye siyah, neye beyaz
dediğimiz, dememiz gerektiği konusunda tam an-
lamıyla aydınlanalım ve bu bağlamda bir kez aydın-
lığa kavuştuktan sonra hıçbir hesap, hıçbir yarar dü-
şüncesi uğruna o aydınhğa gölge düşürülmesıne,
siyaha beyaz, beyaza siyah deme kaçamakiarına
gözyummayalım! Bu türden sapmaları, her şeyden
önce bir ahlak sorunu sayalım!
Siyah ile beyaz arasında yer alan onca rengin gü-
zelliğini yaşayabilmemızın ancak ve ancak böyle
bir ahlak anlayışını geliştirmemıze bağlı olduğunu
hiç unutmayalım!
TJgur
AA.um.cu
Seöleniyor
'97
M.ustafa Alabora, Zeki Alasya-TVVetin Akpınar,
Haldun Dormen, Sertab Erener. AA.üjdat Ge2cn,
Gülen Karaman, M.irkelam, Erdal Özyağcılar,
Arif Sağ, Timur Selçuk, Suavi,
Aliye Uzunatağan, Uğur Yücel
Onu yitirişimi2;in dördüncü yılında
dostlarını, TJçrur TVlumcu'yla birlikte
olmaya çaçrırıyoruz.
24 Ocak 1997 Cuma saat 21 30
Lutfu Kırdar Kongre Salonu Harbıye-İstanbul
um:ag
UĞUR MUMCU ARAŞTIRMACI GAZETECİLİK VAKFI
Davetıyeler, PABK BRAVO ve POLO mağazalarmdan sağlanabılir