Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 EYLÜL 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ALLECRO EVİN İLYASOĞLU
Solistlerve orkestralann çelişkisi
Ayşegül Sanca
Veşim Gökalp
Hüsevin Sermet
Devlet senfoni orkestralan programlan-
nın arka kapağında yakın zamana kadar or-
kestra müdürü, yönetim kurulu ve şefin ya-
nı sıra orkestranın solistleri başlığı altında
isimler sıralanırdı. Son zamanlarda İDSO
bu isimleri kaldırdı. Ancak orkestralann so-
listleri hep var ve giderek çoğalmakta.
Orkestra solistleri. orkestranın kadrosun-
dan herhangi bir üye gibi maaş alan kişiler-
dir. Aralannda J 971 'den bu yana Devlet Sa-
natçısı unvanını taşıyanlar olduğu gibi, adı-
na ilk kez rastladığınız sanatçılar da vardır.
Aralannda ülkemizi yurtdışında başanyla
temsil eden. ünlü firmalarcaplaklan basılan;
aynı enerji ile Türkiye'nin dört bir yanında
resital ve konser verenler olduğu gibi, yurt-
dışında bir Türk sefaretinde bir kez çalmış,
ülkemizde ise henüz hiçbir orkestra ile kon-
çerto çalmamış ya da son derece kötü per-
formansı ile akıllarda kalmış olanlar da var-
dır. Bu çıfte standartlı solistler kadrosu gûn
geçtikçe sessiz sedasız kabarmakta; böyle-
ce orkestralann kendi çatılanni sağlam tu-
tabilmek için gereken elemanı almalan zor-
laşmakta.
Geçen yjllarda bu duruma dikkati çeken
İDSO Müdürü Türkmen Giiner, orkestra
kadrolannın solistler tarafından işgal altm-
da oldugunu belirtmiş, maaşlannın bir baş-
ka fasıldan ödenmesi gerektiğini savunarak,
orkestra bütçesinden yapılan ödemeleri dur-
durtmuştu. iDSO'nun uyansını haklı bulan
Kültür Bakanhğı, dunıma ilişkin yeni bir
yönetmelik hazırlamış, Başbakanlığın ona-
yı alındıktan sonra çözüm, Maliye Bakanlı-
gı'nda tıkanmıştı. Iki yıldır hiçbir degişik-
lik olmadıgını gören orkestra yönetimleri,
başta lstanbul olmak üzere duruma el koy-
dular.
Örne|in lstanbul Devlet Senfoni Orkest-
rası bu mevsim kendi solistlerine konser ver-
meyerek yeni bir protesto>'a girişti.
Madalyonun birinci yüzü:
Orkestra yönetimleri
İşte madalyonun birinci yüzündekı görün-
tü: Orkestra bünyesinde biri emeklı olduğu
anda, örnegin ikinci kemanlardan biri aynl-
dıgı dururnda onun yerine genç bir üye alı-
namıyor, çünkü derhal tepeden inme birso-
list sanatçı bu kadroya hazırlanmış bile! Or-
kestra kadrolan yeni solistlerle şişmekte; ay-
nca bu solistlere konser verilmesi için bas-
kı altında turulmakta. Bir yanda yeni üye
alamayışı öte yanda zaten kısıtlı sayıdaki
konserierinin birkısmını niteligini bilmedi-
ği bu yeni solistlere de vermek zorunda olu-
şu orkestra yönetimlerini zor durumda bı-
rakmakta. İDSO ve ona katılan tZDSO'nun
bu protestolan bir yerde ku-
rumlanmızın üst makarrüan-
na karşı uyanlannı sağladı.
En azından bu konuyu bir kez
daha gündeme getirmış oldu.
Orkestra solisri kimdir, ne-
ye göre seçilir, nasıl bir jüri,
nasıl bir kıstas, nasıl bir sı-
nav vardır bu seçimde? Yaş,
deneyim, egitim, etkinlik ne
derece göz önünde bulundu-
rulur? Aynca Devlet sanatçı-
lan da orkestra solisti ile ay-
nı kefeye konuyorsa nerede
Tuluvhan L'ğuriu Gülşen Tatu
Tuncay Yılmaz Burçin Büke
kaldı onca titizlikle seçilmiş eski devlet sa-
natçılığı kurumu? (Düşünün Türkiye'nin ilk
çoksesli müzik bestecisi, ilk orkestra şefı, ilk
orkestra kurucusu, ilk kompozisyon ögret-
meni ve ilk opera, operet ve revü bestecisi
Cemal Reşid Rey bile Devlet Sanatçılıgı un-
vanını ancaktesisindenonyılsonra 198l'de
alabilmişti.)
Bu yıl elimize geçen solistler listesinde
bugüne kadar 27 kişiye bu unvanın verilmiş
oldugunu görüyoruz. "Orkesöi soisti ol-
mak için neier gerekiyor, öncekier neye gö-
re seçüdi", sorumuzu güzel sanatlar genel
müdürü Mehmet Özel şöyle yanıtlıyon
"Pınl pınl çocuklar var. Devfetin sahJppk-
maat gerek bunlara. Devlet emprezaryoluk
sbtemi olnuKuğı için böyle bir uygubnuı ya-
pıyoruz. Hepsi konser vermeye haar. Kendi-
leri raüracaat ediyortar. Biz de orkestraJann
sanat kunımUnna soruvoruz, onlann ona-
ym «Mıfcnuı sonra bakanbk onayı aJınıyor ve
atam* vapthyor. Buntor yeteneğini ispat et-
mif, yurtdışında konserler vermişler, önem-
li okuMardan mezun oümgtar.Sanatında fin-
lü kişi olması gerekiyor.
Zamanla bakbk ki orkestralann kadroia-
n şiştikce bu duruma ayn bir statü getinnek
gerek. Yeni bir yönetmelik ha/ırtandı,kadro
tahsisatı konusunda öneriler yapridı ve bu
şeldiyie Basbakanhktan da geçti Şimdi Ma-
Mye BakanhgTnda beküyor."
Madalyonun ikinci yüzü:
Solistlerin dunımu
Iık orkestralaruı otuz üç kadrosu bosalolmış
olacakn.OgünlerdeMali\e Bakanlığı "tasar-
ruf tedbirı' nedeniyle kabui efmedL Hâlâ o
noktada beklemekte."
Maliye Bakanlığı'ndaki tıkanıklık biraz
daha uzun sürerse bu kısır döngü böylesine
sürüp gidecek. Verilen haklar da geri alına-
mayacagına göre, her gelen hükümet kendi
hatırlı solistini de bu listeye ekleyeceğine
göre yann öbür gün karşımıza orkestra üye-
sinden çok orkestra solisti çıkarsa şa^ma-
yın.
Dünyanın hiçbir yerinde kadrolu orkest-
ra solisti uygulamasına rastlanmıyor. Ame-
rika ve Avrupa'da orkestranın kendi kadro-
suna baglı şefı ve/veya bestecileri var, oysa
kadrolu solistleri yok. Bu sadece bizeait bir
uygulama. (Devlet sanatçılıgı uygulaması
hiç değilseeski SovyetlerBirligi'nde vardı.)
Orkestra solisti oîmak için başvuran genç
bir sanatçımızın öyküsünü yakından izle-
dim. Onayı Başbakanlıktan çıkmış, başvur-
duğu orkestranın sanat kunılunca da kabul
edilmişti. Bu aşamadan sonra son bir yıl
içinde dosyasının güzel sanatlar ve bakan-
lık binalan arasında kaç kez kaybolduguna
ve bir türlü kendisine kadro yaratılamadığı-
na adım adım tanık oldum. Anladıgım ka-
danyla şimdılik bu statüye sahip olmanın
tek yolu bakandan, müsteşardan, müsteşar
yardımcısından, Güzel Sanatlar Müdürlü-
gü'nden, ya da Başbakan. Cumhurbaşkanı
gibi daha yüksek katlardan destek bulabil-
mekmiş.
Öte yandan, kendisine iki yıldır konser
verilmemesini kınayan Gülşen Tatu. olayın
bütününü protesto ederken solist olabilme-
nin ayncalıklannı da şöyle anlatıyor: "Solist
adım yapmış, kamerini ispat etmiş kişidir.
Ben sahnede her şeyden kendim sonımlu-
yum. Aylanmı harvıvorum. çalışıyorum.
Keodimi sabne öoüode ispat ederun ancak.
Orkestranın kadroiannı işgal ettiğinı söyle-
nince, orkestradaki herhangi bir ekmanla
esit kefeye konuyorsunuz. Orkestracı arka-
dastamna saygun var, ama bir solistin so-
Prof. Dr. Emre Kongar kendi müsteşarlı-
ğı ve Fikri SağJar'm bakanlığı dönerninde
hazırlanan bu yönetmelik için şu açıklama-
yıgetinyor "KüttürBakaniığı'ndajı>ap<iafi
atunatar UgiH birimin sanat kurulu karan
le oiur. Soist saıutçıiann seçimini sanat ku-
n d b n onaybuntjtır. Bu atamalar için Mali-
ye'nin kadro yaratması ya da var oian kad-
roya yaptlacak atamayı onaylaması gerek-
mektedir. Biz, (orkestra şefleri dahil)oruz üç
yeni kadro istedik, bunlan Cüzel Sanatlar
Müdürlüğil'nc baglayacaktık. Buna karş»-
MrL Kaldı ki bana orkestra kendisi teklifet-
mi^kendBn hiçbiryerebaşvurmad]rn.Bıt,
i S taihkbnn avrin Biziorkestraile bir-
û k
Orkestralann solistleri kimlerdir^
Cumhurbaşkanhğı Senfoni Orkestrası: tdil Biret,
Suna Kan, Ayla Erduran. Ayşegül Sanca, Verda
Erman, Ismail Aşan, Tunç Unver, Gülsin Onay, Çağıl
Yücelen Akın.
lstanbul Devtet Senfoni Orkestrası: Güher Pekinel,
Süher Pekinel, Gülşen Tatu, Meral Güneyman, Arın
Karamürsel, Mehmet Okonşar.
fzmir Devlet Senfoni Orkestrası: Hüseyin Sermet,
Yeşim Gökalp, Şefika Kutluer, Mehveş Emeç,
Tuluyhan Uğurlu, Tuncay Yılmaz.
Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası: Ali Doğan,
Erden Bilgen. Safinaz Yaşlıçam, Burçin Büke.
Devlet Çoksesli Korosu:
Yıldız fbrahimova Dinçer
Ankara Devlet Türk Halk Müziği Korosu:
Hamid Vekilov.
birimize düsürûyortar. Konser vermek isti-
yoruz, bunun için nıaaş ahyoruz, ancak din-
leyki önüneçtkamıyoruz. Dinleyicileriıne ne
coyp vereceğinıi bilemhonını. Bundan böy-
leözgeçmişjmdc İDSO'nun solisti oldugumu
belirtmeme gerek kalmayacak."
Bugüne kadar "orkestra soüstüğT unva-
nını almışsanatçılan yanda açıklıyoruz. So-
nuçta kimi orkestralanmız kabaran kadrola-
nna, bütçe tahsis sorununa dikkat çekmek
için kendi solistlerine konser
vermiyor. Birtaraftan birtek-
,j»k hatanın düzekiltaesı uğ-
runa savaş venliyor diger ta-
raftan kimi çok kolay yoldan
kimi çok zor yoldan bu hakkı
elde etmiş solistler konser ala-
madıklan için ateş püskürü-
yorlar. Bir de üçüncü taraf
var Bütün bunlardan haber-
siz müziksever konser dinle-
yicisi! Asıl cezalandınlan da
o oluyor.
Dişnııizle tuiıağnııızla
kazıdığııiıız müzik
AHMET SAY
.\.NK.\RA-Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası'nın
1996-97 sezonu programı önümüzdeki haftalarda bir ki-
tapçık halınde müzikseverlere sunulacak. Genel Sanat
Yönetmeni Gürer Aykal'm. teknik kurulun ve Mehmet
Erten başkanlığındaİci orkestra yönetim kurulunun aylar-
ca üzerinde çalıştığı programın >üzde doksan beşi kesin-
leştigı için, yeni sezon etkinJıklerini bir bütün olarak de-
ğerlendirme olanagımız bulunuyor. Bu yıl dınleyeceğimiz
konuk yorumcuların (şef ve solistlerin) tanıtımından ön-
ce, pogramın ıçerik açısından irdelenmesi belki daha ya-
rarh olacaktır. "Listede kim var, kün yok" yaklaşımını
acaba erteleyebilir miyiz?
Bir orkestranın yıllık programı hangi ölçürlere göre de-
gerlendirilir? Genelde şu ilkelerin önde geldigi kabul edıl-
miştir: Artistik açılımlar. eğıtsel katkı, konser mönülen-
nin tutarlılığı ve mesajı. mönüler arasın-
daki denge, besteci-vapıt-y.orumcu-din-
leyici ilişkilerınde "bütüncül" kavrayış
ve bütün bunlann itici gücü olabilen "ye-
ni söz"-
Yılbaşı ve bahar konserieri
Köklü senfonık orkestralar için geçer-
li sayılan bu ölçütiere CSO'nun özen
gösterdiği, Gürer Aykal'm elindeki si-
hirli değnegin programa sıkça dokundu-
gubelli olmaktadır. Toplulugun 38 yıllık
üyesi, trompet grup şefi ve orkestra raü-
dürü Mehmet Erten'in deneyimleri. yö-
netim kurulu üyesi viyolacı ve besteci
Nejat Başeğmezier'in çalışkanlıgı ve ku-
ruldaki genç üyelerin düşünce üreten
uyumlu yapıcılığı. kuşkusuz ki başanyı
getiren etkenlerdir.
Artistik açılımda CSO bu yıl çekin-
genliği üzennden biraz daha atmış görünmektedir. Barok
dönemden izlenimcilığe uzanan klasik repertuvardan baş-
yapıtlar programı temellendirmış. çağdaş bestecilerdeği-
şık haftalara dikkatli bıçımde dağıtilmış. Bartok, Proko-
fiyev, Barber, Şostakoviç, Copland. Lutoslavski gibi çağ-
daşlar. Gershwin ve Anderson gibi cazcılar, asıl önemli-
sı, Erkin, Saygun, Mardin. Baseğmezler, Akbaşh, Acim.
Uçarsugıbıbestecılenmizönplandayeralmışlardır. Kon-
ser mönüsünde geleneksel "'kisa orkestra parçası-konçer-
to-senfoni
7
" şeması üzerinde oynamaktan genelde kaçınıl-
masına karşın, mönü tutarlıhğına bilinçle yaklaşıldığı an-
laşılmaktadır: "R. Strauss-Copland-R. Strauss'" çerçeve-
si. "Haydn-Mozart-Beethoven" yapıtlanndan oluşan \'i-
yana Kİasikleri vurgulaması. "Mussorgski-Rahmaninof-
Şostakoviç" ile örneklenen Rus çizgisi, küçük bir "Bach
Konçertolan" sergilemesı gibi mönüler, bıze özgün kon-
ser akşamlan yaşatacaktır. Ancak. değışık dönemlerin
müzikal stilleri arasında "barokçağ"ın cılız kaldıgını gö-
rüyoruz. Bu çagdan heybetli v'apıtlar arayışında ısrar edi-
liyorsa, çeşitli formlardan "şaDCilar.koroveorkt'straiçin"
gerçekten görkemli yapıtJar düşünülebilirdi.
Orkestralanmızda yıllık program hazırlanırken "beste-
ci-vapıt-yorumcu-dinleyici'' zincirinin son halkasına yet-
Gürer Avkal
kililerin bir soru işareti koyduğunu sezinliyoruz ve bu ko-
nudaki çekingenliği doğrusu anlayamıvoruz. "Yılbaşı"
ve "bahar" konserieri gibi özel fırsatlarda festival etkın-
hklenndegordugumuzkadanyladinleyiciyeniliklere.de-
ğişiklige tazelik getiren müzik öğelerine açıktır. "yeni
söz"ü desteklemektedir. Eğer böyle değıl de, dinley icinın
müzik kültürü ve begenisinde aksayan taraflar varsa. bu
eksiklik açıktır ki orkestranın sorunudur; y ıllar içinde din-
leyicisıni eğitememiş demektir. Ama bu tartışmaya gerek
yok: Besteciden dinleyiciye uzanan çizginin bütün öge-
leriyle birbirini tamamladığı konserieri dınleyici coşkuv -
la kanşlamaktadır. Bütünün bir ya da birkaç halkası za-
yıfsa ve buna karşın sözgelişi "Parlakyapıt veterli" ya da
"Solist bizi kurtanr" diye düşünülürse. dünvanın neresın-
de olursa olsun. soiist belki kendini kurtanr, ama dınle-
yici sizi kurtarmaz.
"Eğitsel katkı". bir orkestranın sanatsal işlev inde baş-
ta gelen ölçütlerdendir. Bu tür çalışmalar,
konser etkınlikleri kapsamında bulunmadı-
ğı için, programda gösterilmez. CSO'nun
yıllık programında da dogal olarak göste-
rilmemiştir. Ovsa "yılbaşı" ve "bahar"
konserieri başlıklan altında sunulan etkın-
likler, hem program kapsaınındadır. hem
de orkestranın geniş dinleyici tabanıyla bü-
tünleştığı önemlı fırsatlardır. Bu yılınprog-
ramında "yılbaşı konseri" henüz belirlen-
memiş görünüyor. "bahar konseri" ise Na-
politen Şarkılar'la geçistıriüyor. Üstelık.
önceki yıllarda beş bin kişılik salonlarda
denenmiş ve başan kazanmış olan bu kon-
serler, bu yıl CSO salonuna alınmıştır. Şım-
di soru işaretinı biz koyalım: Neden?
Eğitsel katkı orkestranın işlevi
Dinleyici tabanını genı^letmeye. yaygın-
laştırmaya ve eğıtmeye yönelık "okul kon-
serleri"nın "egitsel halk konserleri"nın. "yıırtiçi turnele-
ri"nin yirmi yıl önceki düşleriyle mı yetineceğız? Bu
alanda Gürer Aykal'm gerçekleştıreceği "çocuktor için"
öyküsü belırlenmış sevimlı projenın yanı sıra. solistlerin
ve orkestradan cıkanlacak çok sayıda oda müziği toplu-
luğunun ne gibi tasarılar hazırladığını. "eğitsel katkı"yı
nasıl paylaşacaklannı bilemıyoruz. CSO genç bir orkest-
radır, çaiışkandır, çok yöniü görevlerinin bilincindedir.
Okullardan, üniversitelerden başlayarak kalabalıklann il-
gisini çekecek her uygun ortam CSO için aslında "potan-
siyeldinleyici" ile buluşma vendir. Gelişkin ülkelerde ol-
duğu gıbı, eğitsel uygulamaları programlaştırmak. ülke
çapında geneileştirmek ve kurallaştırmak orkestralanmı-
zm doğal görevi değil midir? Avrupa ülkelerinde ve Ame-
rika'da, müzikçılerin severek gerçekleştirdığı bu tür etkin-
likler "profesyonelliğin en onurlu tarafi" olarak gösteril-
mektedir.
Türkiye. kaynağını Atatürkdev rımlennde bulan "ulus-
lararası sanat müziği" alanındaki gelişmini dişiyle tırna-
ğıyla kazıyarak gerçekleştirmiş. kurumlaştırmış, günümü-
ze ulaştırmiştır. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası ku-
rumlaşmanın simgesidir. Görev lerine tabii ki dört elle sa-
rılacaktır.
Bölümler arasında
alkışlayan Avrupalılar
ONDER KUTAHNALI
Sevgili Ahmet Say'ın "Neden turne demiyor-
lar da festival diyorlar" sorusunu yönelttiğı "Bil-
kent3. Uluslararası Anadolu Müzik Festivaii"nın
sekiz dinletısinden bırı. Efe» Anıik Tiyatro'day-
dı. Böylece sık sık sözü edılen "Bilkent Akade-
mik Senfoni Orkestrası"nı tanınıa fırsatını bul-
duk. KaıiAntonRickenbacher>önetimındeki or-
kestra, Prof. George Robev 'ın çalıştırdığı "Bulga-
ristan Devlet Filarmoni Korosu" ile birlikte L.
Van Beethoven'ın Op. 125 re mınör dokuzuncu
senfonisini seslendirdı. Bınncı yanda da yine Be-
ethoven'ın Op. 61 re majör keman konçertosu
vardı; solocu İgorOistrakh'tı
llki 16-31 Mart 1994'tedüzenlenmiş olan "Bil-
kent Uluslararası Müzik Festivali" bu sanatı ülke-
mizin bağrına taşıma çabalannda yeni bir adım-
dır. Gelecek yıllarda dj ba^a-
nyla sürdürülmesıni dilenm.
Bilkent Senfoni Orkestra-
sı, Eylül 1993'te kuruldu.
Topluluk. üniversıtenin Mü-
zik ve Sahne Sanatları Fakül-
tesi "nde master v e sanatta ye-
terlilik düzeyınde egitim gö-
ren genç müzıkçilerle 12 ül-
keden gelen ve fakültenin öğ-
retim kadrosunda yer alan sa-
natçılardan olusmuştur. Bün-
yesinde bir akademik oda or-
kestrası, bir de yaylı çalgılar
orkestrası vardır "Yurt için-
de. turne konserieri yoluy la ni-
telikli müzik beğenisini yay-
gınlaştırnıak. v urtdışında
uluslararası etkinliklerde bu-
lunmak, bu türttkinlikleri dü-
zenfeyen kurum \e kunıluşlaıia işbiıiiği vapnıak.
fakülte eğitimine akademik kadrolaşmada kay-
nak saglamak" gibi ılkelerle çalışan orkestrayı
merakla dınledim. Sergilenen yorum. bence faz-
la doyurucudeğıldi.
Her iki yapıtta da iyi tınlamayan verler vardı.
Zaman zaman soylu birton çıkaran birinci keman-
lar, dokuzuncu senfoninin üçüncü bölümünde
(adagıo molto e cantabile). Beethoven'm bu par-
tıye yazdığı etüt benzeri güç pasajlan temiz çal-
ma yönünden fazla özen göstermedıler.
Rickenbacher. senfoninin ikinci bölümünü (al-
legro molto). bu yönergenın tersıne olarak epey
ağır aldı ve sıkıcı bir yorum ortaya koydu. Üçün-
cü bölümün gereğınden hızlı çalınışı da tedirgin
edıciydi. Son bölümde Bulgaristan korosu. dol-
gun bir tonla oldukça güzel söy ledı; ancak solo-
culardan soprano Maria Temesi, bıtimden önce-
ki son dörtlüde. si majörden hemen hemen sı be-
mol majöre düşerek tınıyı bozdu. Rahatsızoldu-
ğum başka bir nokta da solocu Igor Oistrakh'ın
güzel müzik yapma uğruna bazı hoppalıklara kaç-
ması, Beethoven'in soylu konçertosuna klasik
Igor Oistrakh
dengeden uzak birhafiflik kazandırmasıydı.
Dinleti sırasında sürpriz sayılan olaylara da ta-
nık olduk. Keman konçertosunun hemen başında,
temayı duyuran obua soloda. sol sesı sol diyez ola-
rak çıktı ve sanatçının çabasına karşın düzelme-
dı. Tımpanılerden binnde de sanırım anza vardı.
Dınleyıciler ise bölüm aralannda sürekli alkışla-
dılar. Şeften gelen uyanlann yararı olmadı. Bu
yetmiyonnuş gibi dokuzuncu senfoninin son bö-
lümünde tenor solo ile erkekler korosunun söyle-
diği marşa geçiş için yapılan uzatma ve durala-
mada da alkışlannı esirgemediler.
İZDSO'nun halk dinlctisi
Gelenler arasında yabancılar çoktu. Ben, "Av-
rupalılann önünde küçük düseceğiz" dıye kaygı-
lanırken dinletının bitiminde izleyicilerden duy-
dum ki bölüm aralarındaki alkışların başını turıst-
ler çekıyormuş. Anlaşılan
müziği halka yayma sırasında
karşılaşılan sorunlar, dünya-
nın her köşesinde aynı: kat-
ianmak gerek. Yönelttigim
eleştırılere karşın Bilkent
Senfoni Orkestrası'nın gizli
gücü ortadadır ve onu oluştu-
ran. özel bir üniversitedir. Ba-
kalım ikinci akademik senfo-
ni orkestrasını. konsenatuva-
ra sahıp olan devlet ünıversı-
telerinden hangısi kuracak?
Geçen ay Konya'dan gelen
bir müzıkseverle tanıştım.
Kendisi Cumhuriyet okuyor
ve müzik sayfamıza ilgi du-
yuyor. Anlattığına göre Kon-
yalılar arasında evTensel mü-
ziği yakından tanımak iste-
yenlerin sayısı fazladır: ancak burada, Radyo II
ile Radyo III dinlenemıyor. Fikir ve sanat yönle-
rinden aydınlatıeı olan bu ıkı posta. Mevlana'nın
kentinden uzak tutulmaktadır. Böyle bırçarpıklı-
ğın düzeltilmesini saglamak için pek çok şey ya-
pılabilir. Olayın bilinmemesıne karşın 7 eylül ak-
şamı Izmir'in Konak Alam'nda bu yolda atılan
adım umut vencidir. RengîmGökmenyönetimin-
deki IZDSO, fzmir'in 74. kuruluş yıldönümii et-
kinlıkleri içinde bir halk dınletısi verdı. Hafıfya-
pıtlardan oluşan program. dakikalarca ayakta al-
kışlandı. Dinletinin başında ve sonunda, tstıklal
Marşımızı. 19 Mayıs ve 10. Yıl marşlannı. yürek-
lerden kopup gelen seslerle orkestra eşliğinde söy-
ledik. Bu olay, Türkiye'de gerçekleşmesini özle-
diğimiz yaygın müzik eğitiminin küçük bir par-
çasıdır. İZDSO. aynı etkinliği hazıran ve eylül ay-
lannda sürdürmelidır. Konak Alanı ile birlikte fu-
ardakı açıkhav a tiyatrosu da 18-20 saatleri arasın-
da rahatça kullanılabilir. Böylece tzmir. bütün ça-
balara karşın hâlâ tükenmeyen doğal güzelliğine
yaraşan bir sanat etkinliginin gelenekselleşmesi-
ne öncülük etmiş olacaktır.
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Kopernik Maddesi
Bir süredir Diderot ile d'Alembert'in Ansiklope-
d/'sini, daha doğrusu Selahattin Hilav'ın bu ansik-
lopediyi tanıtan kitabını okuyorum.
Aydınlanma'da Ansiklopediciler'in büyük katkısını
bilirdim, ama 1745'ten 1765'e yazılışı yirmi yıl süren,
levhalan, diziniyle tamamlanması ise 1780'e kadar
uzayan, otuz beş yıllık zorlu bir savaşımın ürunü olan
bu ünlü yapıtı görmüş değildim.
Selahattin Hilav kitabın başında yer alan inceleme-
sinde, Ansiklopedi'nin Aydınlanma felsefesi içinde-
ki önemini belirtiyor. Arkasından d'Alembert'in uzun
"Öndeyiş"\, AJain Pons'un "Kronoloji"sı, Dide-
rot'nun, açıklamaları. yayınla ilgili uyanlargeliyor. Bü-
tünü büyük boy 296 sayfa olan kitabın 120 sayfası
bunlara aynlmış, geri kalan 176 sayfa ise "Seçilmiş
Maddeler."
İki yüzyıl önceki bir ansiklopediyi böyle ilgiyle oku-
yabileceğim aklımın ucundan bife geçmezdi. Bilgi-
lenmek için doğallıkla bilimlerdeki. sanatlardaki en
son gelişmelerin ışığında yazılmış şeyler okunur.
Ama bunun da bambaşka bir tadı var: O zaman
nasıl anlatmışlar diye merak ediyor insan.
Ömekse "Kopernik" maddesini d'Alambert yaz-
mış. Selahattin Hilav'ın çevirdiği bir sayfalık bölü-
mün yarıya yakınında Galilei'den söz ediyor.
Kopernik varsayımına getırilen sansüre karşın,
dünyanın döndüğünü ileri sürmeye devam ettiği için
Galilei'nin yargılanışını anlatıyor.
Sonunu da şöyle bağlamış:
"Sözünü geri aldığını söylemek zorunda kaldı ve
hem söz hem de yazıyla yanlışını güya kabul etti ve
bunu, 22 Haziran 1633'te, diz çökmüş ve elini In-
cil 'in üzerine koymuş olarak ve karamameye ters dü-
şen hiçbir şey yapmayacağına ve söylemeyeceği-
ne söz vererek yaptı. Sonra engizisyonun hapisha-
nesine atıldı ve çok geçmeden salıverildi. Bu olay,
PapaJığa bağlı olan Descartes'ı, dünya konusunda
yazmış olduğu ve basılmaya hazır kitabı yayımla-
maktan kaçınacak kadar korkuttu." (s.233)
Günümüzün ansikJopedicileri bu bilgileri herhalde
"Kopem*"maddesindedeğil, "Galilei" ile "Descar-
tes" maddelerinde verirlerdi.
Arkasından, Galilei'nin başına gelenleri gören Ital-
yan filozoflannın, gökbilimcilerinin durumuna geçi-
yor:
"İşte o zamandan ben, Italya'nın en aydın kafalı
filozoflan ve gökbilimcileri, Kopernik 'in sistemini sa-
vunmaya cesaret edemedilerya da benimsemiş gi-
bi görünecek olsalar, bu sistemi sadece bir varsa-
yım olarak ele aldıklannı titizlikle açıkladılar ve zaten
Papanın bu konudaki kararnamelerine tam anlamıy-
la boyun eğdiklerini söylediler."
Daha sonra da d'Alembert, bu çarpık durumun sü-
rüp gitmesini önlemek amacıyla, son derece ustu-
ruplu bir eleştiriye girişiyor. İçinde her şey var: Kar-
şılaştırma, özendirme, pohpohlama...
Bilindiği gibi Ansiklopediciler'in de başları din
adamlarıyla sürekli dertte...
Okuyalım...
"Italya gibi düşünce ve bilgi zengınliğiyle dolu bir
ülkenin, bilimin ilerlemesine bunca zarar veren bir
hatayı kabuilenmesinı ve bu konuda Fransızlar gibi
düşünmesini ne kadar ıstesek azdır. Böyle bir deği-
şikliği gerçekleştirmek, bugün kıliseyi yöneten ve
hem bilimlerin hem de bilginlerin dostu olan aydın
düşünceli Papanın yüceliğine denk düşecektir."
Çok ilginç bir ansiklopedi yazarlığı...
"Kopernik" diye yola çıkılıyor, ama bilim özgürlü-
ğü, düşünce özgürlüğü, inanç özgürlüğü, Italya, Pa-
pa, Fransa, her şey giriyor işin içine... Yazar yöneti-
mi elinde tutan baskıcı güçleri özgürlükler adına yu-
muşatmaya, yönlendirmeye çalışıyor...
Araya bir engizisyon eleştirisi sokmanın yolunu bi-
le buluyor:
"Dünyanın döndüğü düşüncesine engizisyonun
gösterdiğiöfke dolu tepki, dinin kendisine de zarar-
lı olmuştur."
Dini koruma kaygısıyla yapılıyormuş gibi, örtülü bir
engizisyon eleştirisi...
Bu iş için ülkeler arasındaki yarışmadan da yarar-
lanıyor:
"Fransa'da ise, dünya sistemi söz konusu oldu-
ğunda, engizisyonun kararnamelerinden çok, gök-
bilim gözlemlerine ınanılır."
İki yana da işleyen bir söz...
Hem Italyanlan övülen Fransızlar gibi olmayaözen-
diriyor, hem de Fransa'yı bilime saygısıyla üste çıka-
rarak içteki bağnaz dincilerin baskısını kırmayı amaç-
lıyor.
D'Alembert'in "Kopernik" maddesi Ispanya kralı-
na, Colombus'a, Papa Zacharias'a kadar uzan-
makta...
Yoksa, böylesi daha mı iyi.'..
Her bilgide bir bakışın, bir dünya görüşünün dam-
gasıolurmutlaka...
Yan tutmuyormuş gibi görünmek için kendini zor-
lamaya ne gerek var!..
Çağdaş Bale Topluluğu 25 yaşında
Kültür Servisi - Yurdumuzun ilk özel bale topluluğu
olan Çağdaş Bale Topluluğu. koreograf ve öğretım
üyesi Cem Ertekün tarafından 24 vıl önce Kadıköy
Halk Egitim Merkezi'nde kuruldu. Topluluk
kuruluşundan bu yana bünyesinde dans eden genç
sanatçılara okul olmasının yanı sıra pek çok koreograf.
besteci. dekor ve giysi tasarımcısı. sınopsıs yazarı. bale
eleştirmenine olanak sağlamasıy la da Türk bale
sanatına pek çok katkıda bulundu. Çağdaş Bale
Topluluğu 25. yılındaki ilk göstensinı Tanh Vakfı'nm
etkinlikleri kapsamında 13 eyiül cuma günü saat
18.00'de Topkapı Sarayı'nın a\lusundaki eski
Darphane binası bahçesinde gerçekieştırivor. Genel
sanat yönetmenliğini Çem Ertekün'ün üstlendiğı
gösterilerde Othello, Özgür Bahçe. Düet ve
Sportmenler adlı yapıtlar on beş kız ve on erkek
dansçının katılımıyla sergılenecek.
Berfin Bahan'da Rrfat llgaz
KültürServisi- Aylık kültür. ^anat \e edebiyat dergisi
Berfin Bahar, yayın yaşamına altı aylık ara \ordikten
sonra eylül sayısıyla yeniden yayın dünyasına döndü.
Derginin son sayısı, Mehmet Saydur ve Öner Yağcfnın
yazılanyla usta yazar Rıfat Ilgaz'a aynldı $air,
araştırmacı-yazar Abduilah Rıza Ergüven'in Berfin
Yayınları arasından çıkan ve basın yoluy la Allah'a,
dine, peygambere. kutsal kitaba hakaret ettiği
gerekçesiyle yargı önüne çıkanlan romanı 'Yasak
Tümceler'in yargılanma sürecinın yer aldığı dergide
Ergüven'in "Asıl Suçlular, Anadolu Insanını
LJyutanlardır!' başlıklı savunması da bulunuyor. îlhan
Arsel'in 'Şeriattan Kıssa'lar' adlı kitabına ve kitabın
yayıncısı Kaynak Yayınlan'na saldınnın da konu
edildiği dergide yazanmız Hikmet Çetinkaya'nın
köşesinde yazdığı Şeriattan Kıssalar yazısı yeralıyor.
Mayakovski, Öztürk Uğraş, Nesimi Aday, Suna Aras.
A.Demir. Stefan George şiirleri, Nusret Gürgöz. Nihat
Taydaş. Hayati Azim ve Yılmaz Uçar ise öykülerıyle
edebiyat okuruyla buluşuyor.