Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET 11 EYLÜL 1996 ÇARŞAMBA
BIR KONU BIR KONUK
Esti İstanbul II Radyosu Müdürü, İstanbul Devlet Opera Orkestrası eski Flüt Grup Şefi Kamil Şekerkaran
4
Yapay burjuva yaratdamaz'
LEVLATAVŞANOGLl
- Özllikle sou yıllarda hiikürmetlerin kül-
njr poltikiları çok dikkat çekici hale geldi.
27Maıt\trelsfçimierinin b«m«n ertesinde
devlet »pera \e balesi dansçüan kültür po-
itikısıu protesto için Atatûrk Kiiltür Mer-
kezi(.AKM) öniinde gösteriJer yaptılar. Ti-
murçirS^aş'ır Kültür Bakanlığı dönemın-
cteDI
t'!-RP işbırlıği\lede\ et baiesinin pro-
dük>iy»n cdeneklerı sıfırlandı. ancak bu ka-
rarsjrra aen alındı. AgâhOktav Güner'in
K.Üİ1ÜT Bakanl'.ğı dönemhde türk-lslam
sertezneprım '• eren kültür pol itıkasi izlen-
cı. Istaıbul Büvükşehır"ir RP'iı Belediye
Başkarı TayyipErdoğan, "Bale insanın bel-
den aş^isını meşgul ediyor" bi^iminde söz-
ler söyiedi. Ankara Bü\ ükşetıir Belediye
Başkarı Melih Gökçek. Ankara'daki hey-
kellerlt ilgili olarak. "Tükürüriim bö\ le sa-
natın iane" dedı. Sız bu görüşlen \e tutum-
lan naal deeerlendinyorsuıuz:'.'
ŞEKERKARAN-Çokseslı müzığe kar-
şı turarn \ e da\ ranışlar ben ım görüşüme gö-
re 195C v ılından bu y ana başlarnıştır \ e sür-
dürülmektedir. 1950 yılındaki genel seçim-
lerde oianın sağı diye nitelendırebileceğı-
miz Denokrat Parti ıktıdan geldi. Gerçi bu
partinin önde gelen yöneticıleri daha önce
CHP'n n tanınmış üyelerivdı. Tek panı dö-
nemince. Türkıye'ye ıki büyük devlet ada-
mı hâk mdı De\ let adamı nıtelıklerine sa-
hıppolıukacılannsayısı. biitün uluslannta-
rihlerinı ıncelediğinizde. belkı de yırmıyi
geçmez.
-Yani de\ let adamı niteliğine sahipolmak
çok zor_.
ŞEKERKARAN - Evet. çok. Dolayısıy-
la bu ıkı de\ let adamının yönetı mi sürerken,
akıllarnın gerı^indeki fi'kirler rıe olursa ol-
sun. hıc kımse kolay kolay sesını uikselte-
miyordu. Ama 1950 seçımleriyle bırlıkte
önce eğitımde büyük bır değişiklik yolun-
da ilk adımlar atıldı. Lluslann ekonomıle-
ri, yeraltı, yerüstü kaynaklan ne kadar güç-
lü olursa olsun eğıtimleri güçlü olmadığı
takdırde o uluslar bu kaynaklardan yararlan-
madazorluk çekerler. Bu kay naklar kısasü-
rededeyatükeniryada başka uluslannsö-
müriısüne alet olur. Bence kültür polıtika-
sının yozlaşmasındaki binnci neden eğiti-
min bozulması yolunda ilk adımların atıl-
masıdır.
- Bu konuda somut örnek \erebilir misi-
niz?
ŞEKERKARAN-Cumhurıyet'ın benim
yetı^tiöım dönemlennde. daha doğrusu
1950'lere kadar okullarda. müzik derslenn-
de öğrencılere mandolın çalmak öğretilir-
di. Mandolin. dört çift tellı, ucuz bir çalgı-
dır. Bunun özelliği şu: Bir kişi mandolin
çaldığı zaman aynı anda iki ses bırden çı-
karabilir. Yani. kulağı çokseslilığe kolay-
lıklaalışabilir 1950'lerdensonra okullarda
mandolin öğretılme>-iyavaşya\aşbırakıldı;
onun yerine kamışlı flüt denılen. tek ses çı-
karanbirçalgıkondu. Bu da çok yaygınlaş-
tı. Bu örnek sıze saçma görünebilir. Ama
benim düşünceme göre bu şekilde çocuklar
tekseslıliğe koşullandınlmak istendiler. Bu
da sistematik biçımde yapıldı.
tkinci örnek. çok büyük eğitim merkez-
lerı olan halke\lennın yavaş yavaş ışlevle-
nnıyitırmelerıneyolaçılmasıdır. Halkev le-
ri. güzel sanatlann her alanında temel sa> ı-
labılecek eğıtım ve öğretimlerı çok geniş
bir çevreye ileteb\lıyordu. Bunlann içinde
müzik de vardı. Buralarda müzik kolları
\ardı. Halke\ lerinin işle\ selliğı ya\aşyavaş
kösteklenmeye başlandığı anda birtakyn
şeylerdeğıştı. Bu. 19S0'lerekadarde\ame-
den uzun bır süreç oldu. 1980'lerde bütiin
dünyayı serbest pışasa ekonomisı. global-
leşmevadaküreseileşme akımı sardı. Dün-
yayı yöneten büyük de\ letlerin etkisıyle
başlaşan bu akım. yankılarını Türkıye'de
de bulacaktı. Bu yankılar. tüm dünyada ol-
duğu gibi Türkiye'de de. özellikle de kültür
\e sanat alanlannda etkıli oldu. Eğitimi sö\ -
lemivorum. Eğıtım sıstemı her geçen gün-
de bir darbe \ı\ordu. K.ültür. sanat. eğitim
alanında bütün dümayı saran yozlaşmanın
yankılan böylece Türkıve'de de duyuldu.
Benim yakın dostlarımdan bir Ingıhz pro-
fesör, yıllardan berı lngiltere'nin tanınnıı^
üniversitelerinden birisinde Latin edebiya-
tı derslerı okutur. tngiltere'de Margaret
Thatcher Başbakan olduğu zaman üniver-
sitenın Latın edebıvatı bölümünün kaç öğ-
rencısi olduğunu sordu. Birkaç tane oldu-
ğunu öğrenince o bölümün kapatılması ka-
rannıverdı
- Bununla. İngiltere gibi kültür açısından
son derece gelişmiş bir ülkede de bu tür yoz-
la^malann olduğunu mu anlarmayı amaçlı-
yorsunuz?
ŞEKERK.-VRAN - Tabıı. Buna benzer
Sunuş
Son vıllarda, Türkiye'nin kültürpolitikaları iyice yozlaştı. Bir yandan güzel sanatlara,
Devlet Opera ve Balesi'ne ayrılan ödenekler tırpanlanmaya çalışıhrken, öte yandan
Türk-lslam sentezi ürünü kültür politikaları ön plana çıkarılmak isteniyor. Onca ö'zveri
ve düşük ücretlerle. insanüstü çabalar harcayarak ortaya olağanüstü değerde temsiller
çıkaran balerinlerimiz, "bazı politikacılar" tarafından neredeyse "hayat kadını" durumuna düşürülmek
isteniyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi 'nin, parti ve bağlıhk değiştirmekle ünlü Belediye Başkanı Melih Gökçek,
kent içindeki hevkelleri, "Tükürüriim böyle sanatın içine ", diye aşağıiamaya çalışıyor. REFAHYOL'un Refahh
Kültür Bakanı Ismaii Kahraman, işi gücü bırakmış, Kırkpınar Ağalan 'na uzaktan elense çekmeye çalışarak,
"Bale ve operaya ayrılan bütçenin Kırkpınar GüreşlerV'ne verilmesini önerebiliyor. Devletin yüksek katlanndaki
yöneticilerin ise bu tutum ve davranışlan hiç tepkisiz izlemeleri "Acaba bunlann üstlerine gerçekten ölü toprağı
mı serpildi" sorusunu akıllara getiriyor. Türk-lslam sentezine böyiesine prim veren, şeriatçı. tarikatçı takımının
eline oynayan bu kültür politikalannı eski tstanbul H Radyosu Müdürü, istanbul Devlet Opera Orkestrası Eski
Flüt Grup Şefi Kamil Şekerkaran 'la konuştuk.
pek çok ömek saymak mümkün. Bu yozlaş-
manın bızdeki yansımalan biraz daha faz-
laoldu.
- Peki Türkiye'de bu yansımalar neden
daha fazia oldu?
ŞEKERKARAN - Kültür v e sanat yerleş-
mış bir düzen içerisinde gelişir. Çok kaba
bır tanımlama \apmak gerekırse sanat bır
burjuva ürünüdür Bunu ben burjuvazıyete-
şekkürle söylüyorum. Oturmuş, yerleşmiş,
kentleşmiş bır toplumda sanat yeşerir, geli-
şir. Oysa tarihimize baktığımız anda, Os-
manh Imparatorluğu döneminde yerleşmiş
bir burıuvazi yoktur. Yani kentleşmiş, o
kentte altı, yedi, on kuşaktır tüm aile fertle-
ginlergrubuyaratılmayaçalışıldı. Amaya-
pay bir burjuvazı \, aratmak olası değil.
- Sanat veeğitim potitikalaruun yozlaşma-
sında büy ük kendere göç olgusunun hiç pa-
\ivokmu?
ŞEKERKARAN - 1950'lere kadar bü-
yük kentlere göç çok sınırlı kalmıştır. Ama
1950'den sonra. birtakım politik amaçlarla
büyük şehirlenn kapılarının, gelmek ısteyen
herkese açık olduğu, dolaylı ya da dolaysız
olarak çeşitli politikacılar tarafından açık-
landı. Büyük kentlere, özellikle de göreli
sanayileşmiş kentlere büyük bir akın başla-
dı. Bu akın, büyük şehirlerde daha önce yer-
leşmiş olan kişilerin şikâyetlerini gerektire-
tepkı meselesi. Büyükkenttevaşayanlaron-
lardan etkilenıyor. onlar bü> ük kentte \ aşa-
yanlardan etkilenıyor. Bu etkileşim 200 \ ıl
gibi bir süre devam etmeli ki köyden. kasa-
badan gelenler büyük kentlı olsunlar. Buna
karşılık büyük kentlıler köyden. ka^abadan
gelenlerden geniş ölçüde etkilenıyorlar. Bu
etkilenmeye bir örnek \ermek ıstiyorum:
Büyük kentlerde artık lahmacun. dürüm.
gözleme, kebap kültürü gelişti. Artık ye-
mek kültürü kalmadı. Kent yemeklerinin
hazırlanması çok uzun zaman alıyor, onun
için bu yiyecekler büyük kentlerde yerleş-
ti, deniyor. Tamamıyla yanlış. Bir dönerin.
lahmacunun, kebabın hazırlanması pek mı
KAMİL ŞEKERKARAN
1930, İzmir Karşıyaka
doğumlu.
Lise öğrenimini Karşıyaka'da,
yükseköğrenimini İstanbul
Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde
tamamladı. 1949'da İstanbul
Şehir Orkestrası sınavını
kazanarak flütist olarak
orkestrada görevaldı. 1957'de
Ankara Devlet Operası
Orkestrası Flüt Grup Şefliği
sınavını kazanarak bir süre
Ankara'da çalıştı. Daha sonra
İstanbul Şehir Orkestrası'na
geri döndü. 1964'te İstanbul İl
Radyosu Müdürlüğü'ne
getirildi. Bunun ardından
İstanbul Devlet Opera
Orkestrası'na, Flüt Grup
Şefliği'neatandı. Çeşitli
gazetelere müzik yazıları
yazdı. 1995 yılında da
emekli oldu.
rınin bırlıkte oturduğıı bır topluluğu göre-
meyız Herhalde sa\ aşlardan bunafirsatbu-
lamamı^tır. Bilıyorsunuz. savaşlarda da her
zaman Osmanlı uvruğundakıler askere alı-
nırdı. Reaşa dedığıniz Hıristiyan azınlıklar
alınmazlardı.
Bunu da >unun için anlatıyorum: Askere
alınma>an toplumsal kesim oturmuş, yer-
leşmiş. burjuvalaşmıs. bir toplum katmanı
oluşturdu. Dolay ısıy la bızım ulusal kültürü-
cek kadar fazla oldu. ama bir yandan da u-
cuz el emeğı olduğu için bu durumdan ya-
kınanlar fazla da seslerini yükseltmediler.
Bu göçe. ucuz el emeğinden yararlanmak
ıçın bır anlamda göz yumdular.
Büyük kentlere göç eden bu kıtle kendı
köy. kasaba. ya da küçük illerinde belli bir
düzen içinde yaşıyorlardı. Bu düzen olduk-
ça sık\ \e ahlaksaldı.
- Bü\ ük kentlere göç eden bu kitlcnin ab-
kolay'
1
Bu ömekleri çok alanlara yayabılı-
nz. Kanımca 1950den sonra\aşamaktaol-
duğumuz bu olgunun bır başka yönü \ ar. O
da kendisinı Türkiye'de yönetıme aday gö-
renlerin çoğunluğunun. aldıkları eğitim ve
öğrenim ne olursa olsun. kırsal kökenli ki-
şiler olmalan. Bır başka dey ışle de hıçbir za-
man burju\a olma olanağını elde edememıs
vatandaşlar.
Oysa kendi kırsal bölgelennde, her za-
ültür ve sanat, yerleşmiş bir düzen içerisinde gelişir. Çok kaba bir
tanımlama yapmak gerekirse sanat bir burjuva ürünüdür. Bunu ben
burjuvazıye teşekkürle söylüyorum. Türkiye'de bir çok şey yapay olarak
yaratılmaya çalışıldığı gibi son 20-30 yılda bir de yapay zenginler grubu
yaratılmaya çalışıldı. Ama yapay bir burjuvazi yaratmak olası değil.
müze \e sanatımıza azınlıkların katkıları
çok fazla olmuştur. Buradan belki de şöy le
bır saptama yapabilirız:
Türkıye Cumhuriyetı kurulduğundan bu
yana hiçbır sa\aşa k'atılmadık. Bu nedenle
bir kentleşme hareketının başlangıcının baş-
langıcı başladı. diyebiliriz. Ama oturmuş.
yerleşmiş. tam anlamıyla bir burjuva toplu-
mu niteliğinı kazanabilmek 2-3 yüzyıllık
bir sürey ı gerektıren bır olgudur. Türkiye'de
birçok şey yapay olarak y aratılmay a çalışıl-
dığı gibi son 20-30 yılda bir de yapay zen-
şık olduğu bütün kurallar, değerler böylece
altüst m ü oldu?
ŞEKERK.\R\N - Evet. Bunlann büyük
kentlerde geçerli olmadığını gördüler. Gör-
düler ki büyük kentlerin geçerli kuralları
çok farklı. Dolayısıyla bunlar ne kasabalı.
ne büyük kentlı. ne de köylü oldular. Ikisi-
nin arasında bır köy - kentsel kültür yetıştı.
oluştu. Bunu. her yıl daha büyük ödünler
\erilerek bozulan eğitimle birleştırdığıniz
anda ortaya yozlaşmış bir kültür çıktı. Köy
kültürü yok. kasaba kültürü yok. Bu, etki
man saygıyla düşündüğüm, çok öz bir kül-
türleri var. Kente. özellikle debaşkentegel-
dikleri zaman daha önce almış olduklan.
1950'lerden bu yana bozulmuş olan eğıti-
min bir sonucu olarak birtakım yanlış şey-
lere koşullanmış oluyorlar.
Bunlar burjuva değıller. Eğitim düzeyle-
ri kendilerince yüksek. ama gerçek anlam-
da yüksek değil. Bir yandan da işın ıçıne
Cumhuriyet' in ilk y ıllanndan çok farklı an-
lamlar yüklenerek kullanılmaya başlanmış
bir"mUlhetçilik" davası var. Bunlann mıl-
liyetçilik anlayışlanyia benim deyimimle
"ulusalcüık" anlayışım arasında büyük
farklar \ar. Sanıyorum pek çok kışı de be-
nim bu görüşümü paylaşıyor. Bır de işin içi-
ne polıtikanın çirkınlikleri, pohtika gereği
venlmesı gereken ödünler \e daha başka
öğelergirince. yerleşmişvedüzenli birtop-
lumun ürünü olan gelişmiş sanat, güzel sa-
natlar konusunda hiç kuşkusuz sizin demin
söylediğıniz gibi konuşacaklardır.
- Orada bir saptama yapmak istiyorum.
Politikanın çirkinliklerinden söz ettiniz. RE-
FAHYOL hükümetüıin RefahJı Kültür Ba-
kaıu İsmaıl Kahraman geçenlerde çok par-
lak bir fıkirle ortaya çıkü. Devlet Opera ve
Balesi'ne harcanacak paranuı Kırkpınar
Güreşleri'ne ödenek olarak aynlması öne-
risinde bulundu. Siz buna ne diyorsunuz?
ŞEKERK.\RAN - KırkpınaV Güreşleri
için de para ayıralım. Kırkpınar Güreşle-
ri'ni. yüzyıllardır de\am eden bir gösteri
öğesiûlarakdünyanınilgisiniçekmekama-
cıyla kullanalım \e bu iş ıçm de para har-
eayalım. Ama burada bir saptama yapmak-
ta \arar var:
Ikıncı Dünya Sa\aşı'nın sonunda Avus-
turya yanıp yıkılmış. Viyana'nın altı üstü-
ne gelmışti. Kentin bütün altyapısı yok ol-
muştu. Kentte büyük çapta onanma başlan-
dıgı anda ilk yapılan iş Viyana Operası bi-
nasının bina, eleman. araç-gereç ve öbür
donanım açısından birıncıl olarak restore
edilmesi olmuştu. Dünyanın her yerinde
halklar. ınsanlar kendi öz gereksinimlerinı
yaşamın doğal bir kuralı olarak birinci plan-
da tutarlar. Ama buna karşın. Viyana Ope-
rası binnci öncelikle işlevselliğine yeniden
kavuşturulmuştur. \'iyana Operası. sürekli
de\ let desteğıyle ayakta durabilen bir ku-
rumdur Dünyanın en büyük. en zengin ül-
kelennden birisi olan ABD'nin Nev, York
kentındekı Metropolıtan Operası da dolay-
lı da olsa de\ let desteğıy le ayakta duran bir
kurumdur Kaldı ki Türk operası \e balesi
geçmışi çok kısa olmasına karşın zaman za-
man her canlı organızmada olduğu gibi u-
fak tefek düşü^ler yaşamasına rağmen. ge-
nelde yükselı^. çızgisi ızlemış bir sanatsal
kurumdur.
- Dinci basınuı, özellikle Akit gazetesinin
yazarlan bir süredir opera ve baleye bütçe-
den para a> rılmasını kalemlerine doladılar.
Hatta opera ve baley e sırasında "asalak. kan
emici. kene" gıbı deyımler de kullanabilı-
yorlar. Sızce bu na.sıî bir mantık''
ŞEKERKARVN - Kullanılan bu deyim-
ler hiç kuşkusuz bellı bır düzeyın çok altın-
da. Hele hele bır yazılı yayın organında gü-
zel sanatların bır dalınınbu dey ımlerleeleş-
tınlmesi son derece üzücü.
Ancak. sanırım herkes kendisine verilen
görevı yapmaya çalışıyor. Dolayısıyla da
göre\lerinı herhalde çok ıyi yapıyorlar.
- Son aylarda ortaya çıkan yine çok ilginç
bir yaklaşım \ar, İstanbul Sanat ve Kültür
Festhali. İstanbul Sinema Festhali ya da
benzeri sanat \e kültür fesri\allcrine devlet
tarafından parasal destek \erilmesi istenmi-
yor. "Bunların \erıne bu paralan türbelere
verelını" gibi sözler telaffuzedilebiliyor.gö-
riişler dilegetirilebiliy or. Sizbu görüşleri na-
sıl karşılıyorsunuz?
ŞEKERKAR\N - Mtmari bakımdan ger-
çekten tarıhse! değerlerı olan istertürbe. is-
ter çeşme. ıster bır eski konak olsun, bun-
ları geleceğe saklamak zorundayız. Çünkü
bunlar kültür mırasıdır. Bu. uygar bir top-
lumun göre\ ıdır.
Mi^lümanlığıöndetutaraktürbeyedeğer
\ ermekte. bızzat gerçek Müslümanlıkta ol-
mayan ışle\lerı yenne getırmek ısteğidir.
Türbelere. y atırlara ve benzerlerine bel bag-
lamanın güııah olduğu. Islam dininın ku-
rucu;,u Hazreti Muhammed tarafından ya-
şamında söy lennııştır. Hazreti Muham-
med'ın o sözlerı de Dıyanet Işlerı Başkan-
lığı'nın ya\ ınlarında. gayet açık bır bıçim-
de kitap halınde yayımlanmıştır. Ama ne-
dense bunu görmezden gelmek istiyorlar.
Hiç kimsenın. falan ya da filan türbeye bir
saygısızlık yapmasını ben kabul edemem.
Nasıl kı hiçbır mezara da bir saygısızlık ya-
pılmasını kabul edemezsem. bu da böyle.
Ama türbe. mezar. yatır gibi yapılardan
medet unımayı gerektırecek birtakım da\-
ranış \e sözler içmde. birtakım eylemler
içinde olmak dının özüne de karşı bır dav-
ranıştır dıye dü^ünüyorunı
Kaldı kı bır ulusun. bir de\ letin kutsal
değerleri ya da kutsal saydığı değerler sa-
natsal değerleriyle bır bütün oluşturur. Bir
devlet. bır ulus. sporuyla. bilimiyle, sana-
tıy la. inancıyla. kutsal saydığı değerlerle bir
bütündür.
Bu bütünün bir tarafını göz ardı edip.
öbür tarafmı daha öne çıkarmaya çalışmak
bütünün kendısıni bozar.
ORUŞ/Prof. Dr. PARS TIĞLACI
Sanat vefletişîmkongresi ve San Francisco noûarı
Her yıl Amerikan Biyografi Enstitüsü
ile Cambridge Uluslararası Biyografi
Merkezi'nin dünyanın bir ülkesınde bir-
likte düzenledikleri Uluslararası Sanat \e
İletişim Kongresi'nin 23.'sü. bu yıl Ame-
rika Bırleşık Devletleri'nin en gözde şe-
hirlenııden San Francisco"da toplandı.
Kongre'de ülkemi temsil etmek üzere
aldığım resmi da\et üzerine Istanbul'dan
yola koyuluyorum. Amsterdam yoluyia
15 saat süren kazastz belasız bir uçuştan
sonra San Francisco'ya \anyorum. Şeh-
rin en büyük klasik oteli sayılan 190^ ya-
pılı Faırmont Otelı'ne. çeşitli ulusa men-
sup dünya delegeleriyle bırlıkte yerleşiy o-
rum. Akşamleyin 160 kişiden oluşan
kongrenin üyeleri onuruna verilen bir re-
sepsıyon kokteylini görkemli bir yemek
ziyafeti izliyor. Açılış konuşmasını yapan
kongre başkanı. dünyanın dört bucağın-
dan gelen delegeler "hoşgeldiniz" diyor.
Geeenın sessizliğınden yararlanarak
bana yabancı olmayan bu ilginç şehn do-
laşmak geliyor içimden. ^bla düşüyorum.
Sağıma soluına bakınca şehrin ilk belir-
gın yapılaşma özelliğine hayranlık duy-
mamak mümkün olamıyor. Fevkalade ba-
kımlı olarak korunmuş olan çeyrek yüz-
yıllık yapılar dimdik ay akta duruyor. Do-
İaştıkça romantık "San Franciseo" şarkı-
sını terennüm ettikçe. burada yaşadığım
gençlik anılanm canlanıyor bellegimde.
Çağdaş Amerikan ede'biyatının başlıca
otontelerinden biri olan Bilisli VMIliam
Saroyan'la burada tanışıp dost olmuştuk
1968'de. Ölümsüz yaratıcının "İnsanlık
Komedisr. **Uçan Trapezde Cüretkâr
Adam". -Baba, Sen Çılgmsın", -*\\esle>
Jackson'ın Maceraları", "Aram Derler
Bana", "Belaü Kaplanlar". "Yüreğim
Dağlık Yerlerde" adlı romanlannda ya-
şam karşısmdaki hayran]ığı\ekendiliğın-
denliği. hem ironik hem de romantik ola-
rak açıkça görünür.
Saroyan. şu anda bulunduğum şehir
hakkındaki duygu ve düşüncelerini şu
sözleriyleyansıtmıştı: "San Francisco, ba-
şı buluüarla örtülü ve ayaklan vadilere gö-
miilü bir şehirdir. San Francisco bir keşif
dünyasıdır. \'üreğin tath bir maceraya sü-
rükleneceği bir yerdir. Ruhun. her geçen
gün oranında tazeleneceğini bildiği bir şe-
hirdir." Saroyan. 1961 'de (2-30 Mayıs)
asıl memleketi olan Bitlis'i Fikret Ot-
yam'ın eşliğinde ziyaret etmiş ve bu ara-
da ülkemizin seçkin aydınlanndan Aziz
Nesin ve Yaşar kemal ile tanışmıştı.
Düny aca ünlü Omar KJıayyam Resto-
ram'nın bulunduğu semte doğru ağır
adımlarla ilerlivorum. Uzun vıllar
ABD'nin başkalanndan (General Eisen-
hovver. Nixon vb.) tutun senatörlere ve
yerli ve yabancı çokuluslu siyaset. sanat
\e kültür adamlarına \anncaya dek ziya-
retettikleri yerdi burası. Ama şımdi. 15 yıl
önce sahibi George Mardikian'ın ölü-
münden sonra restoranın yerinde yerler
estiği görülüyor.
İlginç bır kışılığe sahip bulunan Bay-
burtîu George Mardikian'la 1968'de bu-
rada tamşmıştım. Dünyayı kasıp kavuran
Ikinci Dünya Savaşı'nda "dörtyıldulı ge-
neral" rütbesiyle Amerikan ordusunun ia-
şe komutanlığını yapmış \e bu görevi sı-
rasında orduııun iaşe sorununu ıslah etme-
yi başarmıştı. Aynı zamanda. bırkaç ya-
yınlanmışyapıtıda bulunan Mardikian'ın
"Song of America"" (Amerika Şarkısı) ad-
b kitabı bende imzalı duruyor.
Çın Mahallesi'ne doğru devam ediyo-
rum yoluma. Zavallı Ayhan Işık'ı anımsı-
yorum bırden. Sevgili eşi Gülşen'le
kolkola bana doğru ılerlerken rastlamış-
tım ona 1968'de. aynı yerdi. Birlikte Çin
yemeklennin tadını çıkartmıştık. "Şimdi
neredesin Ayhan!** diye haykırmak geli-
yor içimden. ama ne yazık ki cevap ala-
mıyorum.
Dillere destan olan "Golden Gate"
Köprüsü'nü görüyorum uzaktan.
1935'tengünümüzedek 1030 kişinın köp-
rüden denize atlayıp intihar ettikleri bili-
niyor.
Uzunca süren yaya gezimden sonra Fa-
irmont Oteli'ne dönüp odama çekılıyo-
rum.
Ertesi gün otelin "Altın Salonu**nda
kongre açılıyor. Haftanın her günü düzen-
lenen seminerlerde dünyanın dört buca-
ğından gelen ve kendi ülkelerini temsil e-
den sanat ve toplum bilim otoriteleri tara-
fından çeşitli konularda özgün tezler sa-
vunuluyor. Kongre'nin ikinci günü Nevv
Jersey'İi Prof. Virginia .Apelian "Başan
Yolunda Kadınlar" konulu ilgı çekıei ko-
nuşmasını sunuyor delegelere. Buarada
düzenlenen müzik şölenlennde dünyaca
tanınan icracılar ve ses sanatçılan. üstün
yeteneklerini bır kez daha kanıtlıyorlar.
Korolar ve ulusal dans gösterileri şölene
renk katıyor.
Ziyafetlerde delegeler arasında süredu-
ran görüşmeler sırasında "İnsan Hakla-
n"nın istisnasız bütün ülkelerde değışik
alanlarda ve çeşitli biçimlerde ihlal edil-
diğı vurgulanıyor. Çeşitli ırk. renk \e ulu-
sa mensup deİegelerin birbirlenne atfet-
tikleri içten ve sevgi dolu bakışları, da\-
ranışlan gözümden kaçmıyor. Salt insan-
cıl duygu ve düşüncelenn egemen oldu-
ğu bu büyüleyici ortamdan aynlmak gel-
miyor içimden.
Seminerlerden birinde söz ahp ulusla-
rarası güvenlik. banş ve insan haklan ko-
nularındaki duygu ve düşüncelerimi dile
getirince. aynı duygulan ve düşünceleri
paylaşmakta olan kongre arkadaşlanmın
yüzlerinde memnunluk ifadesi beliriyor.
konuşmamı. "Life's Mountain" (Hayat
Dağı) adlı şiirimle bitiriyorum.
-Ttemmuz gecesi bir de ne görelim, şim-
şekler çakıyor. göğe yükselen havai fişik-
ler. havada patlayıp sönüyor. Meğer 4
Tenımuz 1776 günü bağımsızlığına kavu-
şan ABD'nin 200. y ıldönümü kutlanıyor-
muş bütün ülkede.
Kongre sonrası ülkeme dönüşürnü bir
hafta kadar erteleyip. California Üniver-
sitesi Kütüphanesi ile Halk Kütüphane-
si'ndeki Şarkıyat bölümlerinde araştırma-
lanmı sürdürüyorum. Her dilde milyon-
larca kıtabın düzenlice tasnif edilmiş olup
çokuluslu araştırmacılara açık olan bu ör-
nek bilim ve eğitim kurumlannda. Arap
\e Uatin harfli Türkçe kitapların ve bu
arada benim y apıtlanmın da varoluşudik-
katimi çekiyor.
Sonuç olarak kıvanç verici ve verimli
bir yolculuktan sonra ülkeme kavuşuyo-
rum.
POLİTİKA VE OTESİ
MEHMED KEMAL
Madrid Kapısında...
"Karanlıkta kar yağıyor" şiırini Nâzım Hikmet
1937'de yazmış, ben 17 yaşındayım. Şıir daha yazıl-
dığı yıllarda elimize geçmişti. Okumuş, ezberlemiştik.
Elimize geçmişti diyorum.
Çünkü Nâzım yasaktı.
Şiir, ispanya savaşında, kar altında, bir ispanyol nö-
betçisini anlatıyordu.
Madrid kapısındaki nöbetçiyi.
Şair Enver Gökçe'yle birlikte Bahriye Caddesi'nde
onlann kapısının eşiğinde oturuyor, şiirı ezber ediyor-
duk.
Almanya'daçıkan "Yaz/n" dergisindegördüğüm za-
man bunları anımsadım. Dergi son sayısını ispanya iç
Savaşı'na ayırmış.
Picasso'nun Guernica'sı var.
iki de fıkra.
Fransa'da görevli bir Nazi subayı sorar:
"Bunu siz mi yaptınız?"
Picasso:
"Hayır, der. Siz yaptınız!"
Sergide bir balık resmi önünde duran Nazi subayı,
"Bu ne biçim balık" diye sorar:
"Bu balık değil resimdir."
Cumhuriyetçiler:
"No Pasaran - Faşizme geçityok" diye, faşist "Ya-
şasın ölüm" diye bağırıyordu.
ispanya'da bir yerde "yaşam", öbur yerde "ölüm"
çarpışıyordu.
ServerTanilli'nin "No Pasaran-Faşızme geçityok"
diye bir yazısı var. Halk cephesini anlatıyor.
Server Tanilli, bundan yıllarca önce öğrencileri için
bir sanat tarihi yazmıştı. Yememişler, içmemişler bu ki-
tabı kovuşturmaya almışlardı. Ben de Tanilli'yi tutan bir
yazı yazmıştım.
Yazı, aramızda kopmaz bir bağ oldu.
Üniversrtelerin vur kır döneminde Tanilli hocaya da
kıydılar. Kurulan bir pusuda belden aşağısını yitirdi.
Yılmadı.
Durmadan kitap yazdı.
Son kitabı iki ciltlik "Osmanlı Imparatorluğu Tari-
hi"dir.
ispanya'da "iç savaş" sona ereli 60 yıl olmuş. Bu 60
yıl unutulmaz derslerle doludur. Ülkeye acı ve gözya-
şı getirmiştir. Savaşın öyküsünü herkes okumalıdır.
Franco güçlerine karşı savaşan "Uluslararası Tugay"m
destanı daha iyi anlaşılacaktır. Unutulmaz derslerle
doludur. ispanya iç Savaşı, her bakımdan ikinci Dün-
ya Savaşı'nın bir genel provası sayılır.
ispanya, Picasso olur da Guernica olmaz mı? Gu-
ernica, Picasso'nun isteği üzerine 1939 yılında New
York Modern Sanatlar Müzesi'ne konulmuştur.
"Bu resim ispanya Cumhuriyeti'nindır; ancak Fran-
co militarizmi yıkıldıktan, İspanya yeniden cumhuriye-
te ve demokrasiye kavuştuktan sonra ispanya'ya dö-
nebilir."
Bizim Yahya Kemal, ispanya denince şal, zıl ve gu-
lü anımsar, biz Nâzım'ın Madrid Kapısı'ndaki nöbetçi-
yi... işte ondan birkaç dize:
Kar yağıyor
belki bu akşam
ıslak ayaklann üşüyordur
Kar yağıyor
ve ben düşünürken seni
şurana bir kurşun saplanabilir
ve artık bır daha ^
ne kar, ne rûzgâr, ne gece.. * ' ' *t ^"
!
.'
ve sen böyle "non passaran" deyip
Madrid kapısına dikılmeden önce
Herhalde vardın
Kimdin, nerden geldin, ne yapardm?
B U L M A C A SEDAT YAŞAYAS
1 2 3 4 5 6 7SOLDAN SAĞA:
1/ Tırmanıcı san
çıçeklerı olan. ko-
kusu sarmısağı an-
dıran ve nemli yer-
lerde yetişen bır 3
bıtki. 2/ Kabada-
yı...Un.etvebam-
ya ile yapılan bır
yemek. 3/ Bır der- „
nek ya da kurulu- "
şun üyelerinin bu- 7
luşmaları için ay-
nlmış yer... Arap 8
abecesinde bır Q
harf.4/Kalaykatı-
larak donuklaştırılmış ya
da kemik tozu katılarak ya-
n donuk hale getırilmiş
cam. 5/ Bağ budamaya ya
da ağaç kesmeye yarayan 3
bir tür eğri bıçak... Maden 4
eşyaüzerınevurulanbirtür c
cila. 6/Yabancı... Yeten ka-
dar aydınlık olmayan... °
Kuzu sesi. 7/ Radyo d'alga-
lannın yankısını alarak ci- Q
simlerin yerini \e uzakh- g
ğını saptayan aygıt... Pa-
sak. 8/XVIII. yüzyılda Fransa'da moda olan bır bezeme bı-
çemi. 9/ Meyve kurusu... Elementlerı altına çevırmek ıste-
yen uğraş alanı.
YLKARlDAiN AŞAĞ1YA:
1/ Halk dilinde ıki kulplu büyük sepete verilen ad. 2/ Kım-
lığı belırlenemeyen uzay cısımlerıne venlen ad... Akdenız
Bölgesi'nde bir akarsu. 3/ Bir sporda erışilmış derecelerin
en üstünü... Çevresi nhtımlarla kuşatılmış ha\uz. 4/ lrı \e
tombul kucak çocuğu. 5/Çocuğun eğıtım ve öğretımıyle ıl-
gili erkek bakıcı... Bır tuzla ürününün satıldığı bölgeler. 6/
Akıl... Kokmuş hayvan ölüsü... Bır bağlaç. 77Ensız olarak
dokunmuş parçalann yan yana eklenmesıyle oluşan nakış-
lı ince kilım... Doğu Ânadolu'da yaygın olan geçıcı kırsal
yerleşme tipi. 8/ Tifo gibi bazı ha'stalıklara eşlık eden kas
zayıflıgı. 9/ llaç... Federko Garcia Lorca'nın bır oyunu.
haftasonu istanbul'u unutun
15 Eylül Pazar Maden Deresi
Orman içinde Dere bo\u yürü>1işü ve şelale
15 Eylül Pazar Çiğdem Yaytası
Özgün evleriyle. onnanıyla .çiçek tarlalanyla
Elmacık dağlanndaki yayîada bir son bahar yürtiyüşü
21 -22 Eylül Assos Festivali
Uautamav acağınız doğa. tarih ve tiy atro ziyafeti
22 Eylül Pazar Sülüklügöl
Kapıorman Daglan'nda doğa harika bir göl
ArnikaMis sok. 6/5 BeyogluTel:(212) 245 15 93-249 06 46 Fax:245 29 76
Eskişehir Anadolu Cniversitesi tletişim Bılimleri Fakültesi
öğrenci kimligimi kavbertim. Hükümsüzdür.
EBRU KOSEOĞLU
Nüfus cüzdanımı
kaybettim.
Hükümsüzdür.
EMİNE ERTÜRK
Nüfus cüzdanımı
kaybettim.
Hükümsüzdür.
ALİ TAŞTEKİSOĞLL