Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 9TEMMUZ1996SALI
14 KULTUR
SAHNEDEN AYŞEGÜLYÜKSEL
II. Bilkent Uluslararası Tiyatro Buluşması'nda dünyaya on gün boyunca 'tiyatro penceresinden' baktık
Gençler gençleri izledi...• Dokuz günde sekiz ayn dilde
on biroyun sergilendi. Türkiye'yi
dört tiyatro okulu ternsil etti.
Konuk topluluklar ise
Bulgaristan, Polonya, ABD,
Gürcistan. Rusya, Fransa ve
Arjantin"den gelmişti. Şenlik,
dünyanın çeşitli tiyatro
okullannın üstünde odaklandığı
biçem ya da denemeler hakkında
izlenim edinme olanağı
sağlıyordu.
Bilkent Ünıversıtesi Müzik v e Güzel Sa-
natlar Fakültesi birkaç yıl önce ılkini vap-
tığı Bilkent Uluslararası Tiyatro Buluşma-
sı'nın ikincismi bu yıl Ankara'da 15-25 ha-
ziran tarihleri arasında gerçekleştırdi. Tı-
yatro okullannın uyguladığı eğitim sistem-
lerine. katılan toplulukların göstenlen yo-
luyla uluslararası düzeyde bir göz atma
olanağı veren bu şenlik üç ayn etkinlikten
oluşuvordu: Gösteriler, gösterilenn tartışıl-
ması \e atölye çalışmalan.
Bilkent üniversitesi Tiyatro Bölümü
Başkanı. De\let Sanatçısı Prof. Cüneyt
Gökçer'ın gözetıminde düzenlenen şenlik,
ilkinde de olduğu gibi. Doç. Lemi Bilgin \ e
Dr. TürelEzici'nın vönetimındekı komite-
nin emekleriv le gerçekleşti. Ankara"nın bu
yılki davanılmaz haziran sıcağına karşın
etkinliklerin büyük bir ilgi gördüğü. tiyat-
ro coşkusuv la eİeştınlen yaklaşımın ilgınç
biruyum içinde buluştuğu, Bilkent Üniver-
sitesı"nın kusursuz ev sahipliğiyle yüzleri
güldüren. başanlı bir tiyatro maratonu...
Dokuz günde sekiz a\Ti dilde on biroyun
sergilendi. Türkıye'yi dört tiyatro okulu
temsil etti. Konuk topluluklar ıse Bulgaris-
tan. Polonya. ABD, Gürcistan. Rusya. Fran-
sa ve Arjantin'den gelmişti. Sah'nelenen
oyunlardan hemen hepsi de bu şenlik için
değil. öğrencilerin eğitim görmekte olduk-
ları tiyatro okullannın çalışma programı
içinde gerçekleştirilmişti. Bu nedenle de.
dünyanın çeşitli tiyatro okullannın üstün-
de odaklandığı biçem ya da denemeler hak-
kında izlenim edinme olanağı sağlıyordu.
Farklı yaklaşımlar
Sunulan oyunlardan çoğunun, tiyatro-
nun klasik dağanndan seçilmiş olduğu gö-
rülüyordu. Ancak yapımlarda izlenen yak-
laşımlar farklıydı. Kimi yapımlar klasik
oyunlan klasik biçemde sahnelerken, kimi-
leri oyunculuğa \e sahnelemeye deneysel
bir anlayışla yaklaşmıştı. Söz ağırlıklı
oyunlar dil engeli yüzünden yeterince de-
ğerlendirilemedi. Kımi oyunlar ise söz en-
gelinı aşacak bir becerı ve duyarlığin ürü-
nüydü. Prof. CüneytGökçer'in sahneledi-
ği ve Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölü-
mü'nün sunduğu. Peter Shaffer'in ünlü
'Küheylan'ıheryönüyleözenli vedisıplin-
li bir çalışmanın ürünüydü. Hoca'nın öğ-
rencileri klasik oyunculuk teknikleri yo-
luyla sahneye egemen olmayı öğrenmeyo-
lundaydılar. Hacettepe Üniversitesi Devlet
Moüere, 'Le Misanthrope" Hacettepe Iniversitesi Devlet konservatuvan.
Konservatuvan ise genç bir hocanın. de\ -
let tiyatrosu sanatçısı Cem Emüler'in \o-
rumuyla sahnelenen. Moliere'ın 'Le Mi-
santhrope' (Insandan Kaçan) oyunuyla
kars.ımızdaydılar. Klasik Moliere oyuncu-
luğunun özenle uygulandığı, kılı kırk ya-
rarcasına ayrıntılandınlmış etkileyici bir
çalışma...
Gürcistan S. Rustaveli Tiyatro ve Film
Sanatlan Enstitüsü'nün sergilediği, Moli-
ere'in 'Tartuffe'ü ıse Commedia dell'Ar-
te oyunculuğunun öne çıktığı, 'söz'le 'ha-
reket'in buluşturulması yoluyla çarpıcı bir
'komik'yakalayan. şenliğin en beğenilen
çalışmasıydı. Mosköva'dan gelen Rus Ti-
yatro Akademisı öğrencılen, bir başka kla-
sik yapıtı. Aristofanes'in ünlü 'Lysistra-
ta'sını. vıne deneysel bir yaklaşımla. Me-
yerhokTun 'bivomekanik' tekniğıni uv gu-
îayarak sundular Her iki yapımda da,
oyuncuların 'hareketzenginliği' ve yaptık-
ları tiyatroda bedensel kondısvona neden-
li önem \enldiği görülüyordu.
Oysa Marsilya'dan geîen Provence Üni-
versitesi Tiyatro Bölümü'nün sunduğu bir
başka kadın ovunu. Aeskilos'un 'Yakaran
Kadınlar'ı seyirciden aynı ilgiyi görmedi.
Oyuna. klasik (söze ve sese dayalı) bir
oyunculuk teknığinin egemen olduğu bir
sahneortamında başanlı birçağda^biryo-
ruın ('erkek-egemen bir dünyada varoluş
biçimini secme hakkı elindtn alınan kadı-
nın başkaldınsı') getırılırken sahne düze-
ni. çevre ve ışık tasarımı önemsenmemis,-
ti. Benzer bir özensizlik. Buenos Aires
L'lusal Dramatik Sanatlar Okulu'nun uv-
gulama sahnesi niteliğiyle profesvonel bir
topluluk olma arasında bir konumda bulu-
nan Cunill Cabanellas L'lusal Tiyatro-
su'nun sunduğu, Arjantinli vazar Arman-
do Discepolo'nun 'Mateo
1
adlı oyununun
yapımındadagörülüvordu. Oyunculuk be-
cerilerinin 'kompozisyon çizme' yolunda
keskinleştirildiği bu yapımda, bir iki 'şık'
sahneleme inceliği dışında, esnaflaşmış
kun tiyatrocu tavn yansıyordu.
'Mateo' oyununun işlediği 'yoksulluk'
konusu, Anadolu Üniversitesi Dev let Kon-
servatuvan'nm sergilediği. Vasıf Öngö-
ren'in 'Oyun Nasıl Oynanmalı?' yapıtıyla
buluşuyor, üstelik bir oyunu yinelenen
'kompozisyon'larla götürme alışkanlığı her
iki yapımda da gözleniyordu. Arjantin ya-
pımında olduğu gibi Eskişehir yapımında
da 'yetenek' pırıltılan sıkça görülüyordu.
Ama her iki çalışmada da yeterince yara-
tıcılık ve özen yoktu. Oysa Varşova A.
Zelvverovvicz Devlet Tiyatro Akademi-
si'nin sunduğu. Slawomir Mrozek'in 'Par-
ti' adlı oyununda üç genç oyuncu. bir
'spot'. bir masa ve iskemle eşliğinde.
'mim'in 'söz'le, 'mimikler'in 'hareket'le
buluşup durmadan yeni görsel-ışitsel gös-
tergeler oluşturduğu bir düzen içinde ince-
likli, ustalıklı bir tiyatro olayı gerçekleşti-
riyorlardı.
Şenliğin, bilinen bir tiyatro metnine da-
yalı olmayan üç yapımından biri A.Ü.
DTCF Tiyatro Bölümü'nün artık gelenek-
selleşmiş olan 'Samah' gösterisiydi. Dün-
ya düzeyinde. izleyen herkesi etkisi altın-
da bırakan bu 'kardeşlik töreoTdoğa! ola-
rak 'tiyatro' olarak degil. tıyatroya esin ve-
recek birkültürel potansiyel olarak algılan-
dı. 'Samah' ne denli bize özgüyse
ABD'nin Winston-Salem kentindekı ünlü
Kuzey Karolina Sanat Okulu Tiyatro Bö-
lümü'nün sunduğu "Benim Kendi Sesim'
("A Vbice of My Ovvn') da o düzeyde Ba-
tı kültürüne özgüydü. Elinor Jones'un ti-
yatro sahnesi ıçin yazdığı ve çoğunlukla
Batı kültürünün ünlü kadmlannın beş ka-
dın oyuncu tarafından -daha çok- anlatı yo-
luyla dile getirildiği metni bu okulun no-
cası. bizim sanatçımız Çiğdem Onat Selı-
şık sahnelemiştı. Klasik bir eğıtimden sü-
zülmüş yeteneklenni yetkinlikle sergile-
yen sanatçılann sunduklan olayın tadına ve
onlann çeşitli tarihsel dönem ve yöreye gö-
re değişen Ingilizce kullanımlanndaki us-
talıklarınahayTanolmakiçinbudilibilmek
gerekiyordu. Tiyatro vuruculuğu az, genel
niteliği yüksek bir çalışma...
Sofya L'lusal Tiyatro ve Sinema Akade-
misı'nin ögrencileri ise özel olarak hazır-
ladıklan bir şenlik gösterisiyleçıktılarkar-
şımıza. Kukla. gölge oyunu. mim, oyuncu-
luk vecambazlık tekniklerininkullanılma-
sıyla eklemlenmiş ve Bulgar tiyatro öğren-
cilerinin gördükleri çok boyutlu egitim
içinde edindikleri ustalıklann bir sergile-
mesi olan 'Mıa
1
başlıklı gösteride. yazar
Bonvv Loungov
1
ve oyuncular seyirciyi bir
çarpık aynalar ortamında kıstırmayı ve
olumsuzayönelmişdünyamızıacılıbirçığ-
lıkla protesto etmeyi amaçlıyordu. Beni et-
kileyen, bu renkli gösteride sergilenen ti-
yatroculuk becerileri oldu.
Bilkent II. Uluslararası Tiyatro Buluş-
ması. dünyaya on gün boyunca 'tiyatronun
penceresinden' bakmamızı sağladı. Hem
de cebimizden bir kuruş harcamadan. Kat-
kıda bulunan herkes sağolsun.
Müthiş üçlü yeniden bir arada
KültürServisi-1996 vılı
önemli bir müzik olayına:
Paco De I.ucia. .41 Di VÎeola
ve John Mc Laughlin'den
oluşan Gitar Üçlüsü'nün
yeniden bir araya gelişine
tanık oluyor. Yeni bir albü-
mün üzerinde çalışan üçlü,
kapsamlı birdünya turnesi-
ne çıktı. Kendini kanıtlamış
bu üç sanatçının her biri
caz. flamenko \e dünya
müziği dallannda oldukça
verimlı bir kariyere sahip.
On beş yıl önce ilk bir ara-
ya gelişleri iki şaşırtıcı al-
bümle belgelenmişti: O dö-
nem için sözü edilen müzik
türlerinde en yüksek plak
satışlanndan birine ulaşan
"Frida> Night in San Fran-
cisco" (1982) ile "Passion,
Grace and Fire" (1983). Bu
iki albüm. tüm dünyada
yaklaşık toplam 3.5 milyon
sattı.
Dünyanın tüm köşelerin-
de tumelere çıkmış, Mad-
rid ve Barcelona'da Larry
Conell ve Chick Corea ile
unutulmaz konserler ver-
miş flamenko müziğinin pi-
ri Paco De Lucia. İber\a
Yanmadasf nın Afrika kı-
yılannın karşısına düşen en
günev noktasından. Atlas
Okyanusu ile Akdeniz'in
Cebelitank Boğazı'ndabir-
leşmesini izleyerek geçirdi
çocukluğunu. Gördüğü
manzara hem etkileyici
hem de korku ve hayranlık-
la karışık bir saygı duygusu
uyandıncıydı. \ıllar sonra
19"?3 "te müzik dünyasında-
ki saygınlığını daha da art-
tıracak "Entre Dos Agu-
as(İki Suyun Arasında)"
adlı rumbayı besteleyecek-
ti. Babası şarkıcılara eşlik
eden bir gitaristti. Paco De
Lucia altı yaşında babası-
nın gözetiminde gitar çal-
mayı öğrenmeye başladı.
İlk konserini birdahi çocuk
için geç bir yaş olan 11 "in-
de verdı.
Bundan iki yıl sonra Jo-
se Grieco ile bir anlaşma
imzaladı ve Avrupa. Afri-
ka. Filipinler. Avusturalya
ve Kuzey Amerika'yı kap-
sayan tumelere çıkma fır-
satı yakaladı. Ünlü gitarist
Sabicas ve flamenko beste-
cisi Mario Escudero ile ta-
nışması müzik kariyerinin
gelişmesinde yeni kapılar
açtı.
Daha 19 yaşındayken
Chick Corea'yla birlikte
"Return To Forever" gru-
bunda \e daha sonra"jan
Hammer. Ste\e Gadd, Phil
Collins, BU1 Bruford. Kei
Akagi, Astor Piazolla, Lary
Coryell \e Birelli Lagrene
gibi müzisyenlerle birlikte
çalan. cazın büyük ismi >\1
Di Meola caz müziğinde her
türlü dinlevicinin zevk al-
dığı. saygın gitarcılardan
biri. Çok küçük yaşta da\ ul
çalmayı öğrenen Di Meola.
Beatles'in etkisinde kalarak
dokuz yaşında gitar çalma-
ya başladı. 1971 yılmda
Berklee Müzik Akademı-
si'ne giren sanatçı akade-
mik eğitimini Barry Miles
ile fusion > apmak için yan-
da bıraktı. 1976 yılı. onun
çoğu caz ve rock tarzında
on altı albümle sonuçlana-
cak solo kariyerinin başlan-
gıcı oldu. Çalışmalannda
hep kendini aşmaya çalışan
Di Meola 1975-1995 yılla-
rı arasında Guitar Player
dergisindentam onbeş ödiil
kazanarak bir rekor kırdı.
Günümüzün en etkileyi-
ci ve çok yönlü gitaristle-
nnden. caz müziğinde çığır
açan Mahavishnu Orchest-
ra ve devrimci Hint-Caz
grubu Shakti'nın lideri ola-
rak isim yapan olağanüstü
solist John McLaughlin ise
ilk kez Georgie Fame'in
Blues Flames grubunun bir
elemanıyken dikkati çekti.
Daha sonra Graham Bond
Organisation'a ve Brian
Auger'in Trinity grubuna
katılan sanatçı 1%8'de ken-
di grubunu kurarak "Extra-
polation"albümünü çıkardı.
\\ayne Shorter, Goodman,
Jan Hammer. Miles Davis
gibi efsanelerle çalışan
McLaughlin'dan eleştir-
menler "Gitar İlahı" ola-
rak söz ediyorlar.
Bu müthiş üçlü 3. Ulus-
lararası İstanbul Caz Festi-
valı kapsamında bu akşam
saat 21.00'de Açıkhava'da
müzikseverlerin karşısında.
'Tafifyrotti' ve Dmitri
Hvorostovsky'nin zirve savaşı
Kültür Servisi - 9. Uluslararası Ya-
pı Kredi Gençük Festivali'nde Istan-
bul'da dinleme fırsatı bulduğumuz.
başarıdan başanya koşan genç Irlan-
dalı opera sanatçısı BrynTerfel, geçen
günlerde yapılan 'CardiffN'ıhn Şarkı-
cısı* yarışmasında Sibiryalı barıton
Dmitri Hvorosto\sky'ye yenildi.
1994 yılında dünvanın sayılı konser
salonlarından biri olan Nevv York
Metropolitan Operasf nda verdiği ilk
konserle dikkatleri çeken Terfel. ünlü
tenor Pavarotti'den sonra Nev\ \brk
Times'a kapak olan ikinci opera sa-
natçısı olmuştu.
Eleştirmenlerın ve dinleyicilerin
beğenisini toplayan ve Amerikalı hay-
ranlarınca 'TaffvTOtti* div e anılan Ter-
fel'in en önemli rakibi olarak gösteri-
len 34 yaşındaki Dmitri Hvoros-
tov sky. şarkıcı bir anne ve pıvanist bir
babanın çocuğu olarak dünyaya gel-
miş.
Doğu Bloku'nda yaşayan pek çok
ailede olduğu gibi. anne v e babası sa-
bahtan akşama dek çalışmak zorunda
olduğundan. büvükkannesi tarafından
büyütülmüş.
Büyükannesinden öğrendiği gele-
neksel Rus şarkılan ile müziğe yöne-
len sanatçı küçüklüğünde geçirdiği bir
hastalık yüzünden bir süre sesini kul-
lanamamış. Konservatuvaryıllarında
karşılaştığı zorluklar. öğTetmenlerinin
yıldırıcı tavırlan Hvorostovsky'yi
opera şarkıcısı olmaktan vazgeçire-
memiş.
1
*Eğer\azgecseydim,yenilirdim. Bu
aiandayüzde doksan dokuz degil; \ üz-
de yüz iyi olmak zonındasınız. Âksi
haldesilinirgidersiniz" dıyen sanatçı.
en büyük rakibi Terfel'i \enmesinde-
ki en önemli faktörün
'inatçılık' olduğunu
söylüyor.
I989'da düzenlenen
Cardiff Şan
Y a r 1 ş m a -
sı'nda bü-
yük ödül
olan 'Lied
Ödülü'nü
kazanan Ter-
fel we. ye-
nilgisinin
sözünübi-
le etmez-
k e n ;
' İkinci Pa-
v a r o t t i '
olarak ad-
landırıl-
maktan bü-
yük hoşnut-
luk duydu-
ğunu ancak
bu ilgınin ka-
nyerinde önemli
bir değişiklik
yaratmayacağını
sövlüvor.
~Opera şar-
kıcılan için zir-
vede kaima süresi,
4>ıldır. Buzirvenin
ne kadar yüksek olduğunu kimsetah-
min edemez. Zamanla ya\aş yavaş aşa-
ğıya doğru inmeye başlarsınız... Ama
bu benim için sorun oluşturmuyor.
Durumumdan hoşnutum. Başanlı ol-
duğum sürece sorun >ok; ama işler
ters giderse her zaman yapabileceğim
bir iş var." İrlandalı çiftçi bir aileden
gelen v e çocukluğunda uzun süre ço-
banlık yapan Terfel. 'her şey kötü
giderse'yeniden çiftçiliğe dönme-
ye kararlı.
Şarkı söylemenin Irlanda'nın,
özellikle kırsal bölgelerinde do-
ğallıkla ortaya çıkan bir
'alışkanhk' oldu-
ğunu söyleyen
30 yaşındaki
' „ sanatçı, Irlan-
da'nın Avru-
pa'nın opera
şarkıcısı yetiş-
tİTen en önem-
li ülkesi oldu-
ğunun altını
çiziyor.
Çiftçilikle
u ğ r a ş ı r k e n
opera sanatçısı
olmayı aklına
koyan Terfel,
Londra'daki Gu-
ildhall Müzik
Okulu'nda eğitim
görmüş. Operayla ilk
kez 19 yaşında izledi-
ği 'Madam Butterfh'
ile tanışan sanatçı, da-
ha sonra Covent Gar-
den'da izlediği 'Othel-
lo' ile opera şarkıcılığı-
nın adeta kanına girdi-
ğini anlatıyor.
1989 yılında. kendisinden çok etki-
lenen ünlü şef Guiseppe Sinopoli'nin
isteği üzerine 'Salome' operasında yer
alan ve aynı yıl Jose Carreras ve Jo-
an Sutheriand ile aynı sahneyi payla-
şan Terfel. son olarak Londra'da sah-
nelenen 'The Rake's Progress' de rol
aldı. 1996 yılı başlannda Covent Gar-
den'da sergilenecek "Arabella'da şar-
kı söylemeyi. role arzuladığı gibi ha-
zırlanamadığı gerekçesiyle reddeden
Terfel. rol alacağı prodüksiyonlan bü-
yük bir titizlikle seçmesiyle de dikkat
çekiyor.
Hvorostovsky ve Terfel. kozlannı
bu ay içerisinde yeniden paylaşma fır-
satı bulacaklar.
Hvorostovsky. Covent Garden'da
'LaTraviata' ve Proms'da sahnelene-
cek olan 'Don Cartos' ile sahneye çı-
kacak. Terfel ise 27 temmuz -12 ağus-
tos tarihleri arasında Salzburg'da sah-
nelenecek 'DonGiovanni' operasında
rol alacak.
Müzikseverlerin ve eleştirmenlerin
tercihlerini kimden yana kullanacak-
lan merakla bekleniyor.
YAZIODASI
SELtM İLERİ
Patlıcan Söyleşisi
Günlerdirdüşünüyorum, bu patlıcan aklıma nereden
takıldı diye. Yaz mevsiminin gözde sebzesi olduğu için
mi? Her gün önünden geçerken manavda dizi dizi mor
lobutlar gibi durduklarından mı?
Lobut dedim ama, patlıcan moda dünyasının ince-
liklerine bile kanşmıştır. Çocukluğumda bir "patlıcan
moru" sözü vardı. Patlıcan moru kadife. patlıcan mo-
ru krep. jarse... Hanımlar bu rengi övmek için mi anar-
lardı, küçümsemek, cırlaklığını vurgulamak için mi, hâ-
lâ bilmem.
Bazı patlıcanların göz yakan bir moru vardır.
Parıltılı mor rengiyle anılan sebze, patlıcangillerin ör-
nek bitkisiymiş. Patlıcan adı Farsça "bafengan "dan
Arapçalaşmış "badîncan "dan geliyormuş. Ikiçenekli-
lerden bir bitki familyası. Yazla birlikte mutfağımızı şen-
lendiriyor ve patlıcan şenliği bütün mevsim sürüyor.
Ansiklopedilere bakılırsa besleyici değeri azmış. Vi-
tamin, şu bu deposu da olmamalı ki, öteki sebzeler,
meyveler gibi ikide birde övülmez, önerilmez. Ama lez-
zetine kimse söz yetiştiremiyor.
Patlıcan yemekleri bir değil, iki değil. Mesela gele-
neksel mutfağımızda hem zeytinyağlı dolması gözde-
dir, hem sadeyağlısı. Zeytinyağlısının kesik baş ucuna
sanatkâr aşçılar bir dilim domatesi kapak niyetine yer-
leştirirler. Kırmızıyla morun yan yana gelmeyeceğini
düşünenler de, yalancı çıkarlar.
Hüseyin Rahmi'nin sevimli öyküsünde Menekşe
Kalfa patlıcan dolmasını savunma ücreti olarak kota-
rır... Artık ne olmüşsa. o yıl. o yaz, patlıcan birdenbire
pahalanmış, "mübarek adeta midelerle gerdeğe" gir-
miştir...
Dolma biraz ağır mı geliyor; 0 zaman salatasına iti-
raz edemeyeceksiniz. Kalın, tombul, yusyuvarlak bos-
tan pathcanlarını ateşte közlüyorsunuz. Ah, o mis gibi
koku, iç açıyor! Limonlu suda biraz tırtun ve kabukla-
nnı soyun, iki üç diş dövülmüş sarmısak, arzuya göre
bir iki kaşık yoğurt, mayonez, üç beş yaprak mayda-
noz, salatanız hazır... llıkken yendiğinde, bence daha
lezizdir.
Menekşe Kalfa, dolmalan için, "llik gibipişiririm ha-
nımcığım" diyor. Oysa salatası sanırım büsbütün ilik-
leşmemeli.
Türkçenin büyük ustası Refik Halid, yaz mevsimi-
nin gelişini patlıcan tavanın buram buram kokusuna
bağlar. Beyoğlu'ndan yayılacaktır ılle patlıcan tava ko-
kusu. Eski apartmanlara çarpa çarpa, dingin bir akşa-
müstü boşlukta asılıp kalacaktır.
Yazdan sonbahara
Evet, patlıcan kızgın yağda cazırdadı mı, yaz da gel-
miş demektir.
Evimizde musakkası pişerdi, kıymalı oturtması pişer-
di. Zeytinyağlılardan bol soğanlı ımambayıldıyı unutma-
mak gerekir
Kadıköyü'nün hanımlanndan Nezihe Hanım "imam-
bayıldı" adını bayağı bulur, bu yüzden imambayıldı ye-
mezdi.
Patlıcanlar çeşit çeşitmış. Mesela uzun patlıcanlar
arasında 'kemer', 'izmir halkapınar', 'sıyah arşın' pat-
lıcanlarısayılabilirmiş. 'Bursa tophane'patlıcanıyla 'iz-
mir topan' patlıcanı toparlak meyveli olurmuş. Her bi-
ri, yaz boyunca. soframıza bereket katmayı bekler.
Daha bitmedi!
Anneannem patlıcanlı köfte yapardı. Patlıcanlar ay-
n, yayvan, küçümen köfteler ayrı kızartılır, yoğurtla,
yağda öldürülmüş domatesle bezenir, afiyet olsuna su-
nulurdu. Patlıcan böreğı de eski yemeklerimizdendir.
Bir kere yedim. İki dilim ince, kızartılmış patlıcan ara-
sına incecik bir dilim kaşar peyniri, hep beraber, cum-
burtop mideye!.. Patlıcan yemeklerinin enfeslerinden
biri de karnıyarıktır. Herkes nasıl kotarıldığını bilir ama,
kıvamını tutturmaktan tutun da, tepsıye bir havai fişek
saçılışı gibi dizmeye kadar karnıyarığın ustalıkları çok
az aşçıya nasip olur.
Sonra, düşünün, koskoca hünkârın beğendiği güze-
lim patlıcan yemeği hünkârbeğendi. Doğrusu ben de
bayılırım; tabak tabak yesem gözüm doymaz. Hünkâr-
beğendi pek alengirli bir patlıcan püresidir. Öyle her-
kes altından kalkamaz. Beğendi tüterken. yanına da lo-
kum gibi kuşbaşı et...
Hünkârbeğendinin öyküsü Abdülhak Şinasi Hi-
sar'ın Geçmiş Zaman Fıkralan kitabında gizlidir. Ama
bu kitap okunmuyor günümüzde. Güzelliklerden uzak
yaşanıyor.
Patlıcan, Hüseyin Rahmi'den bu yana, hayatımızda
hiçbir şey değişmediğinden mi aklıma takıldı yoksa?
Bakın, Komşu Hanım, ala patlıcan dolması pişirecek
Menekşe Kalfa'ya ne diyor:
"Benden sana öğüt, Menekşe 'm. Milli Banka hisse
senetlerin, Hazine bonolann varsa kon\ma, bağıra ba-
ğıra söyle. Ama yirmi otuz okka yağı, pirinci, şeken ol-
mak en yakın dostlarının kulaklarına bile ihtiyatla söy-
lenecek sırlardandır."
Sonbaharla birlikte patlıcan özlemimizi turşulanmız-
la gideririz. Abanoz ağacından küçük sandıkları çağ-
nştırır patlıcan turşularından lahana kırpıntıları, kereviz
yapraklan, kırmızı biberler, sedeflenmiş sarmısak bir
define ışıltısıyla dökülüverir. Turşusu kuruldu mu, gele-
cek yaza kadar hoşça kal patlıcan!..
îşçi smıfinm
4
mimli' şairi anıldı
Kültür Servisi - Rıfat II-
gaz, ölümünün 3. yıldönü-
münde. Ankara Birlik Ti-
yatrosu ve Grup Kızüır-
mak'ın düzenlediği anma
gecesinde venıden aramız-
daydı. Gecede. Rıfat II-
gaz'ın kızı Defhe Keskinkı-
bç. şairin şiirlerinin bestele-
rinden oluşan bir konser
verdi. Ankara Birlik Tiyat-
rosu oyuncuları ise Zeki
Göker'in yaptığı. Rıfat II-
gaz'ın yaşammı konu alan
'Bir Ulu Çınar' adlı oyunla
seslendiler ustaya.
Karaca Tiyatrosu'ndaki
geceye konuşmacı olarak
katılan yazar Erol To>, Rı-
fat Ilgaz'ın yaşamı boyun-
ca karşılaştığı güçlüklerden
söz ederek Ilgaz'ın doğru-
luktan. dürüstlükten ve ide-
allerinden ödün vermeyen
kişiliğini anlattı. Kendı
inançlannı sonuna dek sa-
vunan ancak hiçbir zaman
başkalarına dayatmayan bir
öğretmendı Rıfat llgaz...
Cumhuriyete. laikliğe.
emekçiye sahip çıkan, hal-
kını seven bir öğretmen.
Çok sevdiği öğretmenlikten
aynlmak zorunda bırakılsa
da; temel insanlık değerie-
rini aşılamaya kitaplanyla
devam etmişti.
Bir yazar için en büyük
korkunun unutulmak oldu-
ğunu söyleyen Erol Toy.
'Rıfat llgaz, yaşadığı gün-
lerde belki bu kadar tanın-
mıyordu. Bugün onu hepi-
miz tanıyoruz. Vann ise onu
mihonlartanıyacaktır" der-
ken bize bugünleri kazan-
dıran Rıfat Ilgaz'ın Türki-
ye'nin aydınlık geleceğini.
aydınlanmacı düşüncenin
bilinç düzeyiyle önceden
sezebilen ve bu yolda sava-
şım verenler değerlerden
biri olduğunu vurguluyor-
du. 'Hababam sınıfının ya-
zanvım ünlü/ İşçi sınıfının
şairiyim nıinıli' demışti Rı-
fat llgaz. Çilelı bir ömrün
en yakın tanıklanndan biri
olan oğlu Aydın llgaz. baba-
sının 1944 yılında 'Sınıf
adlı kitabıyla yazarlığa baş-
ladığmı. bu kitap nedenıyle
16 yıllık öğretmenliğınin
elinden alındığını anlattı.
Sabahattin Ali ve Aziz Ne-
sin ile Türkiye'de iktidara
karşı savaş veren ilk mızah
gazetesi 'Markopaşa'yı çı-
İcaran. her yazısından dola-
yı hapiscezalan alan llgaz'ı
zorluklar yıldıramazdı.
"Dolmuş' gazetesınde tak-
ma adla, sonralan 'Haba-
bam Sınıfi'na dönüşecek
öğretmenlik anılannı yaz-
mıştı 'işçi sınıfının mimli
ozanı" 1981 yılında. Cı-
de'de 'V'ıldız Karayel' ro-
manını yazarken sıkıvöne-
tim görevlilerince gözleri
bağlı. elleri kelepçeli, gö-
zaltına ahnmıştı. 71 yaşın-
daydı. Sağlığı bozulmuştu.
Ama yıîdıncı koşullar.
inançlannı yok saydıramaz-
dı Rıfat Ugaz'a. Aydın Il-
gaz'ın da belirttiği gibi
"her zaman halkın şairi ol-
du. Yaşamı boyunca halkını
scvdi. tavnnı halktan vana
ko\du \e çizgisini değiştir-
medi".