04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9TEMMUZ1996SALI 14 KULTUR SAHNEDEN AYŞEGÜLYÜKSEL II. Bilkent Uluslararası Tiyatro Buluşması'nda dünyaya on gün boyunca 'tiyatro penceresinden' baktık Gençler gençleri izledi...• Dokuz günde sekiz ayn dilde on biroyun sergilendi. Türkiye'yi dört tiyatro okulu ternsil etti. Konuk topluluklar ise Bulgaristan, Polonya, ABD, Gürcistan. Rusya, Fransa ve Arjantin"den gelmişti. Şenlik, dünyanın çeşitli tiyatro okullannın üstünde odaklandığı biçem ya da denemeler hakkında izlenim edinme olanağı sağlıyordu. Bilkent Ünıversıtesi Müzik v e Güzel Sa- natlar Fakültesi birkaç yıl önce ılkini vap- tığı Bilkent Uluslararası Tiyatro Buluşma- sı'nın ikincismi bu yıl Ankara'da 15-25 ha- ziran tarihleri arasında gerçekleştırdi. Tı- yatro okullannın uyguladığı eğitim sistem- lerine. katılan toplulukların göstenlen yo- luyla uluslararası düzeyde bir göz atma olanağı veren bu şenlik üç ayn etkinlikten oluşuvordu: Gösteriler, gösterilenn tartışıl- ması \e atölye çalışmalan. Bilkent üniversitesi Tiyatro Bölümü Başkanı. De\let Sanatçısı Prof. Cüneyt Gökçer'ın gözetıminde düzenlenen şenlik, ilkinde de olduğu gibi. Doç. Lemi Bilgin \ e Dr. TürelEzici'nın vönetimındekı komite- nin emekleriv le gerçekleşti. Ankara"nın bu yılki davanılmaz haziran sıcağına karşın etkinliklerin büyük bir ilgi gördüğü. tiyat- ro coşkusuv la eİeştınlen yaklaşımın ilgınç biruyum içinde buluştuğu, Bilkent Üniver- sitesı"nın kusursuz ev sahipliğiyle yüzleri güldüren. başanlı bir tiyatro maratonu... Dokuz günde sekiz a\Ti dilde on biroyun sergilendi. Türkıye'yi dört tiyatro okulu temsil etti. Konuk topluluklar ıse Bulgaris- tan. Polonya. ABD, Gürcistan. Rusya. Fran- sa ve Arjantin'den gelmişti. Sah'nelenen oyunlardan hemen hepsi de bu şenlik için değil. öğrencilerin eğitim görmekte olduk- ları tiyatro okullannın çalışma programı içinde gerçekleştirilmişti. Bu nedenle de. dünyanın çeşitli tiyatro okullannın üstün- de odaklandığı biçem ya da denemeler hak- kında izlenim edinme olanağı sağlıyordu. Farklı yaklaşımlar Sunulan oyunlardan çoğunun, tiyatro- nun klasik dağanndan seçilmiş olduğu gö- rülüyordu. Ancak yapımlarda izlenen yak- laşımlar farklıydı. Kimi yapımlar klasik oyunlan klasik biçemde sahnelerken, kimi- leri oyunculuğa \e sahnelemeye deneysel bir anlayışla yaklaşmıştı. Söz ağırlıklı oyunlar dil engeli yüzünden yeterince de- ğerlendirilemedi. Kımi oyunlar ise söz en- gelinı aşacak bir becerı ve duyarlığin ürü- nüydü. Prof. CüneytGökçer'in sahneledi- ği ve Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölü- mü'nün sunduğu. Peter Shaffer'in ünlü 'Küheylan'ıheryönüyleözenli vedisıplin- li bir çalışmanın ürünüydü. Hoca'nın öğ- rencileri klasik oyunculuk teknikleri yo- luyla sahneye egemen olmayı öğrenmeyo- lundaydılar. Hacettepe Üniversitesi Devlet Moüere, 'Le Misanthrope" Hacettepe Iniversitesi Devlet konservatuvan. Konservatuvan ise genç bir hocanın. de\ - let tiyatrosu sanatçısı Cem Emüler'in \o- rumuyla sahnelenen. Moliere'ın 'Le Mi- santhrope' (Insandan Kaçan) oyunuyla kars.ımızdaydılar. Klasik Moliere oyuncu- luğunun özenle uygulandığı, kılı kırk ya- rarcasına ayrıntılandınlmış etkileyici bir çalışma... Gürcistan S. Rustaveli Tiyatro ve Film Sanatlan Enstitüsü'nün sergilediği, Moli- ere'in 'Tartuffe'ü ıse Commedia dell'Ar- te oyunculuğunun öne çıktığı, 'söz'le 'ha- reket'in buluşturulması yoluyla çarpıcı bir 'komik'yakalayan. şenliğin en beğenilen çalışmasıydı. Mosköva'dan gelen Rus Ti- yatro Akademisı öğrencılen, bir başka kla- sik yapıtı. Aristofanes'in ünlü 'Lysistra- ta'sını. vıne deneysel bir yaklaşımla. Me- yerhokTun 'bivomekanik' tekniğıni uv gu- îayarak sundular Her iki yapımda da, oyuncuların 'hareketzenginliği' ve yaptık- ları tiyatroda bedensel kondısvona neden- li önem \enldiği görülüyordu. Oysa Marsilya'dan geîen Provence Üni- versitesi Tiyatro Bölümü'nün sunduğu bir başka kadın ovunu. Aeskilos'un 'Yakaran Kadınlar'ı seyirciden aynı ilgiyi görmedi. Oyuna. klasik (söze ve sese dayalı) bir oyunculuk teknığinin egemen olduğu bir sahneortamında başanlı birçağda^biryo- ruın ('erkek-egemen bir dünyada varoluş biçimini secme hakkı elindtn alınan kadı- nın başkaldınsı') getırılırken sahne düze- ni. çevre ve ışık tasarımı önemsenmemis,- ti. Benzer bir özensizlik. Buenos Aires L'lusal Dramatik Sanatlar Okulu'nun uv- gulama sahnesi niteliğiyle profesvonel bir topluluk olma arasında bir konumda bulu- nan Cunill Cabanellas L'lusal Tiyatro- su'nun sunduğu, Arjantinli vazar Arman- do Discepolo'nun 'Mateo 1 adlı oyununun yapımındadagörülüvordu. Oyunculuk be- cerilerinin 'kompozisyon çizme' yolunda keskinleştirildiği bu yapımda, bir iki 'şık' sahneleme inceliği dışında, esnaflaşmış kun tiyatrocu tavn yansıyordu. 'Mateo' oyununun işlediği 'yoksulluk' konusu, Anadolu Üniversitesi Dev let Kon- servatuvan'nm sergilediği. Vasıf Öngö- ren'in 'Oyun Nasıl Oynanmalı?' yapıtıyla buluşuyor, üstelik bir oyunu yinelenen 'kompozisyon'larla götürme alışkanlığı her iki yapımda da gözleniyordu. Arjantin ya- pımında olduğu gibi Eskişehir yapımında da 'yetenek' pırıltılan sıkça görülüyordu. Ama her iki çalışmada da yeterince yara- tıcılık ve özen yoktu. Oysa Varşova A. Zelvverovvicz Devlet Tiyatro Akademi- si'nin sunduğu. Slawomir Mrozek'in 'Par- ti' adlı oyununda üç genç oyuncu. bir 'spot'. bir masa ve iskemle eşliğinde. 'mim'in 'söz'le, 'mimikler'in 'hareket'le buluşup durmadan yeni görsel-ışitsel gös- tergeler oluşturduğu bir düzen içinde ince- likli, ustalıklı bir tiyatro olayı gerçekleşti- riyorlardı. Şenliğin, bilinen bir tiyatro metnine da- yalı olmayan üç yapımından biri A.Ü. DTCF Tiyatro Bölümü'nün artık gelenek- selleşmiş olan 'Samah' gösterisiydi. Dün- ya düzeyinde. izleyen herkesi etkisi altın- da bırakan bu 'kardeşlik töreoTdoğa! ola- rak 'tiyatro' olarak degil. tıyatroya esin ve- recek birkültürel potansiyel olarak algılan- dı. 'Samah' ne denli bize özgüyse ABD'nin Winston-Salem kentindekı ünlü Kuzey Karolina Sanat Okulu Tiyatro Bö- lümü'nün sunduğu "Benim Kendi Sesim' ("A Vbice of My Ovvn') da o düzeyde Ba- tı kültürüne özgüydü. Elinor Jones'un ti- yatro sahnesi ıçin yazdığı ve çoğunlukla Batı kültürünün ünlü kadmlannın beş ka- dın oyuncu tarafından -daha çok- anlatı yo- luyla dile getirildiği metni bu okulun no- cası. bizim sanatçımız Çiğdem Onat Selı- şık sahnelemiştı. Klasik bir eğıtimden sü- zülmüş yeteneklenni yetkinlikle sergile- yen sanatçılann sunduklan olayın tadına ve onlann çeşitli tarihsel dönem ve yöreye gö- re değişen Ingilizce kullanımlanndaki us- talıklarınahayTanolmakiçinbudilibilmek gerekiyordu. Tiyatro vuruculuğu az, genel niteliği yüksek bir çalışma... Sofya L'lusal Tiyatro ve Sinema Akade- misı'nin ögrencileri ise özel olarak hazır- ladıklan bir şenlik gösterisiyleçıktılarkar- şımıza. Kukla. gölge oyunu. mim, oyuncu- luk vecambazlık tekniklerininkullanılma- sıyla eklemlenmiş ve Bulgar tiyatro öğren- cilerinin gördükleri çok boyutlu egitim içinde edindikleri ustalıklann bir sergile- mesi olan 'Mıa 1 başlıklı gösteride. yazar Bonvv Loungov 1 ve oyuncular seyirciyi bir çarpık aynalar ortamında kıstırmayı ve olumsuzayönelmişdünyamızıacılıbirçığ- lıkla protesto etmeyi amaçlıyordu. Beni et- kileyen, bu renkli gösteride sergilenen ti- yatroculuk becerileri oldu. Bilkent II. Uluslararası Tiyatro Buluş- ması. dünyaya on gün boyunca 'tiyatronun penceresinden' bakmamızı sağladı. Hem de cebimizden bir kuruş harcamadan. Kat- kıda bulunan herkes sağolsun. Müthiş üçlü yeniden bir arada KültürServisi-1996 vılı önemli bir müzik olayına: Paco De I.ucia. .41 Di VÎeola ve John Mc Laughlin'den oluşan Gitar Üçlüsü'nün yeniden bir araya gelişine tanık oluyor. Yeni bir albü- mün üzerinde çalışan üçlü, kapsamlı birdünya turnesi- ne çıktı. Kendini kanıtlamış bu üç sanatçının her biri caz. flamenko \e dünya müziği dallannda oldukça verimlı bir kariyere sahip. On beş yıl önce ilk bir ara- ya gelişleri iki şaşırtıcı al- bümle belgelenmişti: O dö- nem için sözü edilen müzik türlerinde en yüksek plak satışlanndan birine ulaşan "Frida> Night in San Fran- cisco" (1982) ile "Passion, Grace and Fire" (1983). Bu iki albüm. tüm dünyada yaklaşık toplam 3.5 milyon sattı. Dünyanın tüm köşelerin- de tumelere çıkmış, Mad- rid ve Barcelona'da Larry Conell ve Chick Corea ile unutulmaz konserler ver- miş flamenko müziğinin pi- ri Paco De Lucia. İber\a Yanmadasf nın Afrika kı- yılannın karşısına düşen en günev noktasından. Atlas Okyanusu ile Akdeniz'in Cebelitank Boğazı'ndabir- leşmesini izleyerek geçirdi çocukluğunu. Gördüğü manzara hem etkileyici hem de korku ve hayranlık- la karışık bir saygı duygusu uyandıncıydı. \ıllar sonra 19"?3 "te müzik dünyasında- ki saygınlığını daha da art- tıracak "Entre Dos Agu- as(İki Suyun Arasında)" adlı rumbayı besteleyecek- ti. Babası şarkıcılara eşlik eden bir gitaristti. Paco De Lucia altı yaşında babası- nın gözetiminde gitar çal- mayı öğrenmeye başladı. İlk konserini birdahi çocuk için geç bir yaş olan 11 "in- de verdı. Bundan iki yıl sonra Jo- se Grieco ile bir anlaşma imzaladı ve Avrupa. Afri- ka. Filipinler. Avusturalya ve Kuzey Amerika'yı kap- sayan tumelere çıkma fır- satı yakaladı. Ünlü gitarist Sabicas ve flamenko beste- cisi Mario Escudero ile ta- nışması müzik kariyerinin gelişmesinde yeni kapılar açtı. Daha 19 yaşındayken Chick Corea'yla birlikte "Return To Forever" gru- bunda \e daha sonra"jan Hammer. Ste\e Gadd, Phil Collins, BU1 Bruford. Kei Akagi, Astor Piazolla, Lary Coryell \e Birelli Lagrene gibi müzisyenlerle birlikte çalan. cazın büyük ismi >\1 Di Meola caz müziğinde her türlü dinlevicinin zevk al- dığı. saygın gitarcılardan biri. Çok küçük yaşta da\ ul çalmayı öğrenen Di Meola. Beatles'in etkisinde kalarak dokuz yaşında gitar çalma- ya başladı. 1971 yılmda Berklee Müzik Akademı- si'ne giren sanatçı akade- mik eğitimini Barry Miles ile fusion > apmak için yan- da bıraktı. 1976 yılı. onun çoğu caz ve rock tarzında on altı albümle sonuçlana- cak solo kariyerinin başlan- gıcı oldu. Çalışmalannda hep kendini aşmaya çalışan Di Meola 1975-1995 yılla- rı arasında Guitar Player dergisindentam onbeş ödiil kazanarak bir rekor kırdı. Günümüzün en etkileyi- ci ve çok yönlü gitaristle- nnden. caz müziğinde çığır açan Mahavishnu Orchest- ra ve devrimci Hint-Caz grubu Shakti'nın lideri ola- rak isim yapan olağanüstü solist John McLaughlin ise ilk kez Georgie Fame'in Blues Flames grubunun bir elemanıyken dikkati çekti. Daha sonra Graham Bond Organisation'a ve Brian Auger'in Trinity grubuna katılan sanatçı 1%8'de ken- di grubunu kurarak "Extra- polation"albümünü çıkardı. \\ayne Shorter, Goodman, Jan Hammer. Miles Davis gibi efsanelerle çalışan McLaughlin'dan eleştir- menler "Gitar İlahı" ola- rak söz ediyorlar. Bu müthiş üçlü 3. Ulus- lararası İstanbul Caz Festi- valı kapsamında bu akşam saat 21.00'de Açıkhava'da müzikseverlerin karşısında. 'Tafifyrotti' ve Dmitri Hvorostovsky'nin zirve savaşı Kültür Servisi - 9. Uluslararası Ya- pı Kredi Gençük Festivali'nde Istan- bul'da dinleme fırsatı bulduğumuz. başarıdan başanya koşan genç Irlan- dalı opera sanatçısı BrynTerfel, geçen günlerde yapılan 'CardiffN'ıhn Şarkı- cısı* yarışmasında Sibiryalı barıton Dmitri Hvorosto\sky'ye yenildi. 1994 yılında dünvanın sayılı konser salonlarından biri olan Nevv York Metropolitan Operasf nda verdiği ilk konserle dikkatleri çeken Terfel. ünlü tenor Pavarotti'den sonra Nev\ \brk Times'a kapak olan ikinci opera sa- natçısı olmuştu. Eleştirmenlerın ve dinleyicilerin beğenisini toplayan ve Amerikalı hay- ranlarınca 'TaffvTOtti* div e anılan Ter- fel'in en önemli rakibi olarak gösteri- len 34 yaşındaki Dmitri Hvoros- tov sky. şarkıcı bir anne ve pıvanist bir babanın çocuğu olarak dünyaya gel- miş. Doğu Bloku'nda yaşayan pek çok ailede olduğu gibi. anne v e babası sa- bahtan akşama dek çalışmak zorunda olduğundan. büvükkannesi tarafından büyütülmüş. Büyükannesinden öğrendiği gele- neksel Rus şarkılan ile müziğe yöne- len sanatçı küçüklüğünde geçirdiği bir hastalık yüzünden bir süre sesini kul- lanamamış. Konservatuvaryıllarında karşılaştığı zorluklar. öğTetmenlerinin yıldırıcı tavırlan Hvorostovsky'yi opera şarkıcısı olmaktan vazgeçire- memiş. 1 *Eğer\azgecseydim,yenilirdim. Bu aiandayüzde doksan dokuz degil; \ üz- de yüz iyi olmak zonındasınız. Âksi haldesilinirgidersiniz" dıyen sanatçı. en büyük rakibi Terfel'i \enmesinde- ki en önemli faktörün 'inatçılık' olduğunu söylüyor. I989'da düzenlenen Cardiff Şan Y a r 1 ş m a - sı'nda bü- yük ödül olan 'Lied Ödülü'nü kazanan Ter- fel we. ye- nilgisinin sözünübi- le etmez- k e n ; ' İkinci Pa- v a r o t t i ' olarak ad- landırıl- maktan bü- yük hoşnut- luk duydu- ğunu ancak bu ilgınin ka- nyerinde önemli bir değişiklik yaratmayacağını sövlüvor. ~Opera şar- kıcılan için zir- vede kaima süresi, 4>ıldır. Buzirvenin ne kadar yüksek olduğunu kimsetah- min edemez. Zamanla ya\aş yavaş aşa- ğıya doğru inmeye başlarsınız... Ama bu benim için sorun oluşturmuyor. Durumumdan hoşnutum. Başanlı ol- duğum sürece sorun >ok; ama işler ters giderse her zaman yapabileceğim bir iş var." İrlandalı çiftçi bir aileden gelen v e çocukluğunda uzun süre ço- banlık yapan Terfel. 'her şey kötü giderse'yeniden çiftçiliğe dönme- ye kararlı. Şarkı söylemenin Irlanda'nın, özellikle kırsal bölgelerinde do- ğallıkla ortaya çıkan bir 'alışkanhk' oldu- ğunu söyleyen 30 yaşındaki ' „ sanatçı, Irlan- da'nın Avru- pa'nın opera şarkıcısı yetiş- tİTen en önem- li ülkesi oldu- ğunun altını çiziyor. Çiftçilikle u ğ r a ş ı r k e n opera sanatçısı olmayı aklına koyan Terfel, Londra'daki Gu- ildhall Müzik Okulu'nda eğitim görmüş. Operayla ilk kez 19 yaşında izledi- ği 'Madam Butterfh' ile tanışan sanatçı, da- ha sonra Covent Gar- den'da izlediği 'Othel- lo' ile opera şarkıcılığı- nın adeta kanına girdi- ğini anlatıyor. 1989 yılında. kendisinden çok etki- lenen ünlü şef Guiseppe Sinopoli'nin isteği üzerine 'Salome' operasında yer alan ve aynı yıl Jose Carreras ve Jo- an Sutheriand ile aynı sahneyi payla- şan Terfel. son olarak Londra'da sah- nelenen 'The Rake's Progress' de rol aldı. 1996 yılı başlannda Covent Gar- den'da sergilenecek "Arabella'da şar- kı söylemeyi. role arzuladığı gibi ha- zırlanamadığı gerekçesiyle reddeden Terfel. rol alacağı prodüksiyonlan bü- yük bir titizlikle seçmesiyle de dikkat çekiyor. Hvorostovsky ve Terfel. kozlannı bu ay içerisinde yeniden paylaşma fır- satı bulacaklar. Hvorostovsky. Covent Garden'da 'LaTraviata' ve Proms'da sahnelene- cek olan 'Don Cartos' ile sahneye çı- kacak. Terfel ise 27 temmuz -12 ağus- tos tarihleri arasında Salzburg'da sah- nelenecek 'DonGiovanni' operasında rol alacak. Müzikseverlerin ve eleştirmenlerin tercihlerini kimden yana kullanacak- lan merakla bekleniyor. YAZIODASI SELtM İLERİ Patlıcan Söyleşisi Günlerdirdüşünüyorum, bu patlıcan aklıma nereden takıldı diye. Yaz mevsiminin gözde sebzesi olduğu için mi? Her gün önünden geçerken manavda dizi dizi mor lobutlar gibi durduklarından mı? Lobut dedim ama, patlıcan moda dünyasının ince- liklerine bile kanşmıştır. Çocukluğumda bir "patlıcan moru" sözü vardı. Patlıcan moru kadife. patlıcan mo- ru krep. jarse... Hanımlar bu rengi övmek için mi anar- lardı, küçümsemek, cırlaklığını vurgulamak için mi, hâ- lâ bilmem. Bazı patlıcanların göz yakan bir moru vardır. Parıltılı mor rengiyle anılan sebze, patlıcangillerin ör- nek bitkisiymiş. Patlıcan adı Farsça "bafengan "dan Arapçalaşmış "badîncan "dan geliyormuş. Ikiçenekli- lerden bir bitki familyası. Yazla birlikte mutfağımızı şen- lendiriyor ve patlıcan şenliği bütün mevsim sürüyor. Ansiklopedilere bakılırsa besleyici değeri azmış. Vi- tamin, şu bu deposu da olmamalı ki, öteki sebzeler, meyveler gibi ikide birde övülmez, önerilmez. Ama lez- zetine kimse söz yetiştiremiyor. Patlıcan yemekleri bir değil, iki değil. Mesela gele- neksel mutfağımızda hem zeytinyağlı dolması gözde- dir, hem sadeyağlısı. Zeytinyağlısının kesik baş ucuna sanatkâr aşçılar bir dilim domatesi kapak niyetine yer- leştirirler. Kırmızıyla morun yan yana gelmeyeceğini düşünenler de, yalancı çıkarlar. Hüseyin Rahmi'nin sevimli öyküsünde Menekşe Kalfa patlıcan dolmasını savunma ücreti olarak kota- rır... Artık ne olmüşsa. o yıl. o yaz, patlıcan birdenbire pahalanmış, "mübarek adeta midelerle gerdeğe" gir- miştir... Dolma biraz ağır mı geliyor; 0 zaman salatasına iti- raz edemeyeceksiniz. Kalın, tombul, yusyuvarlak bos- tan pathcanlarını ateşte közlüyorsunuz. Ah, o mis gibi koku, iç açıyor! Limonlu suda biraz tırtun ve kabukla- nnı soyun, iki üç diş dövülmüş sarmısak, arzuya göre bir iki kaşık yoğurt, mayonez, üç beş yaprak mayda- noz, salatanız hazır... llıkken yendiğinde, bence daha lezizdir. Menekşe Kalfa, dolmalan için, "llik gibipişiririm ha- nımcığım" diyor. Oysa salatası sanırım büsbütün ilik- leşmemeli. Türkçenin büyük ustası Refik Halid, yaz mevsimi- nin gelişini patlıcan tavanın buram buram kokusuna bağlar. Beyoğlu'ndan yayılacaktır ılle patlıcan tava ko- kusu. Eski apartmanlara çarpa çarpa, dingin bir akşa- müstü boşlukta asılıp kalacaktır. Yazdan sonbahara Evet, patlıcan kızgın yağda cazırdadı mı, yaz da gel- miş demektir. Evimizde musakkası pişerdi, kıymalı oturtması pişer- di. Zeytinyağlılardan bol soğanlı ımambayıldıyı unutma- mak gerekir Kadıköyü'nün hanımlanndan Nezihe Hanım "imam- bayıldı" adını bayağı bulur, bu yüzden imambayıldı ye- mezdi. Patlıcanlar çeşit çeşitmış. Mesela uzun patlıcanlar arasında 'kemer', 'izmir halkapınar', 'sıyah arşın' pat- lıcanlarısayılabilirmiş. 'Bursa tophane'patlıcanıyla 'iz- mir topan' patlıcanı toparlak meyveli olurmuş. Her bi- ri, yaz boyunca. soframıza bereket katmayı bekler. Daha bitmedi! Anneannem patlıcanlı köfte yapardı. Patlıcanlar ay- n, yayvan, küçümen köfteler ayrı kızartılır, yoğurtla, yağda öldürülmüş domatesle bezenir, afiyet olsuna su- nulurdu. Patlıcan böreğı de eski yemeklerimizdendir. Bir kere yedim. İki dilim ince, kızartılmış patlıcan ara- sına incecik bir dilim kaşar peyniri, hep beraber, cum- burtop mideye!.. Patlıcan yemeklerinin enfeslerinden biri de karnıyarıktır. Herkes nasıl kotarıldığını bilir ama, kıvamını tutturmaktan tutun da, tepsıye bir havai fişek saçılışı gibi dizmeye kadar karnıyarığın ustalıkları çok az aşçıya nasip olur. Sonra, düşünün, koskoca hünkârın beğendiği güze- lim patlıcan yemeği hünkârbeğendi. Doğrusu ben de bayılırım; tabak tabak yesem gözüm doymaz. Hünkâr- beğendi pek alengirli bir patlıcan püresidir. Öyle her- kes altından kalkamaz. Beğendi tüterken. yanına da lo- kum gibi kuşbaşı et... Hünkârbeğendinin öyküsü Abdülhak Şinasi Hi- sar'ın Geçmiş Zaman Fıkralan kitabında gizlidir. Ama bu kitap okunmuyor günümüzde. Güzelliklerden uzak yaşanıyor. Patlıcan, Hüseyin Rahmi'den bu yana, hayatımızda hiçbir şey değişmediğinden mi aklıma takıldı yoksa? Bakın, Komşu Hanım, ala patlıcan dolması pişirecek Menekşe Kalfa'ya ne diyor: "Benden sana öğüt, Menekşe 'm. Milli Banka hisse senetlerin, Hazine bonolann varsa kon\ma, bağıra ba- ğıra söyle. Ama yirmi otuz okka yağı, pirinci, şeken ol- mak en yakın dostlarının kulaklarına bile ihtiyatla söy- lenecek sırlardandır." Sonbaharla birlikte patlıcan özlemimizi turşulanmız- la gideririz. Abanoz ağacından küçük sandıkları çağ- nştırır patlıcan turşularından lahana kırpıntıları, kereviz yapraklan, kırmızı biberler, sedeflenmiş sarmısak bir define ışıltısıyla dökülüverir. Turşusu kuruldu mu, gele- cek yaza kadar hoşça kal patlıcan!.. îşçi smıfinm 4 mimli' şairi anıldı Kültür Servisi - Rıfat II- gaz, ölümünün 3. yıldönü- münde. Ankara Birlik Ti- yatrosu ve Grup Kızüır- mak'ın düzenlediği anma gecesinde venıden aramız- daydı. Gecede. Rıfat II- gaz'ın kızı Defhe Keskinkı- bç. şairin şiirlerinin bestele- rinden oluşan bir konser verdi. Ankara Birlik Tiyat- rosu oyuncuları ise Zeki Göker'in yaptığı. Rıfat II- gaz'ın yaşammı konu alan 'Bir Ulu Çınar' adlı oyunla seslendiler ustaya. Karaca Tiyatrosu'ndaki geceye konuşmacı olarak katılan yazar Erol To>, Rı- fat Ilgaz'ın yaşamı boyun- ca karşılaştığı güçlüklerden söz ederek Ilgaz'ın doğru- luktan. dürüstlükten ve ide- allerinden ödün vermeyen kişiliğini anlattı. Kendı inançlannı sonuna dek sa- vunan ancak hiçbir zaman başkalarına dayatmayan bir öğretmendı Rıfat llgaz... Cumhuriyete. laikliğe. emekçiye sahip çıkan, hal- kını seven bir öğretmen. Çok sevdiği öğretmenlikten aynlmak zorunda bırakılsa da; temel insanlık değerie- rini aşılamaya kitaplanyla devam etmişti. Bir yazar için en büyük korkunun unutulmak oldu- ğunu söyleyen Erol Toy. 'Rıfat llgaz, yaşadığı gün- lerde belki bu kadar tanın- mıyordu. Bugün onu hepi- miz tanıyoruz. Vann ise onu mihonlartanıyacaktır" der- ken bize bugünleri kazan- dıran Rıfat Ilgaz'ın Türki- ye'nin aydınlık geleceğini. aydınlanmacı düşüncenin bilinç düzeyiyle önceden sezebilen ve bu yolda sava- şım verenler değerlerden biri olduğunu vurguluyor- du. 'Hababam sınıfının ya- zanvım ünlü/ İşçi sınıfının şairiyim nıinıli' demışti Rı- fat llgaz. Çilelı bir ömrün en yakın tanıklanndan biri olan oğlu Aydın llgaz. baba- sının 1944 yılında 'Sınıf adlı kitabıyla yazarlığa baş- ladığmı. bu kitap nedenıyle 16 yıllık öğretmenliğınin elinden alındığını anlattı. Sabahattin Ali ve Aziz Ne- sin ile Türkiye'de iktidara karşı savaş veren ilk mızah gazetesi 'Markopaşa'yı çı- İcaran. her yazısından dola- yı hapiscezalan alan llgaz'ı zorluklar yıldıramazdı. "Dolmuş' gazetesınde tak- ma adla, sonralan 'Haba- bam Sınıfi'na dönüşecek öğretmenlik anılannı yaz- mıştı 'işçi sınıfının mimli ozanı" 1981 yılında. Cı- de'de 'V'ıldız Karayel' ro- manını yazarken sıkıvöne- tim görevlilerince gözleri bağlı. elleri kelepçeli, gö- zaltına ahnmıştı. 71 yaşın- daydı. Sağlığı bozulmuştu. Ama yıîdıncı koşullar. inançlannı yok saydıramaz- dı Rıfat Ugaz'a. Aydın Il- gaz'ın da belirttiği gibi "her zaman halkın şairi ol- du. Yaşamı boyunca halkını scvdi. tavnnı halktan vana ko\du \e çizgisini değiştir- medi".
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle