Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 9 TEMMUZ 1996 PA2ARTESİ CUMHURfYET SAYFA
EKONOMI
Ziraat Odaları Birliği, Istanbul Ticaret Odası'nı Güneydoğu Anadolu Projesi'nde arazi kapatmakla suçladı
Güneydoğıı'da rant kavgası• A\ rupa Birliği'nden (AB) sağladığı finansal destekle. ŞanlıurfYdaki seracılık
projesini uygulamaya hazırlanan Ziraat Odalan Birliği Başkanı Faruk Yücel, bölgedeki
köylülerle özel anlaşmalar yaparak ihracata dönük üretim amacı>la 50 proje hazırlayan
fstanbul Ticaret Odasf nı GAP'tan arazi kapmaya çalışmakla suçladı.
TAHSİ.N AKÇA
Henüz yüzde 10u tamamlanabilen
Güneydogu Anadolu Projesi (GAP)
kapsamındaki sulamaya açık alanlar.
tanm kesırnivle ticaret kesiminın arasını
açtı. Avrupa Birliği"nden (AB) sağladığı
finansal destekle. Şanlıurfa'daki seracıîık
projesini uvgulamaya hazırlanan Türkiye
Ziraat Odalan Birliği (TZOB) Başkanı'
Faruk Yücel, bölgedeki köylülerle özel
anlaşmalar yaparak ihracata dönük
üretim amacıvla 50 proje hazırlayan
Istanbul Ticaret Odası'nı (İTO). GAP'tan
arazi kapmaya çalışmakla suçladı.
ÎTO'nun projelerini uzun zamandan beri
duyduklarını. ancak birtürlü
sonuçlandınlmadıöını belirten Yücel.
**Esas amaçlan gelecek vaat eden GAP
bölgesinden arazi kapmak. Yıllar önce
İstanbuPa \akın olduğu için Trakva'da
arazi peşinde koştuklan gibi şimdi GAP'a
yineldiler. Köylüyii falan düşündüUeri
yok. Reklam \ apıvoriar. BLam amacımız
köylüye ulaşmak" diye konuştu. AB'den
400 milyar liralık kredı destegi sağlayan
TZOB. Hollandalı Stroas. Alman BTS ve
Türkiye den de bir kamu kurulıışu olan
Vfedsa'nın içerisinde bulunduğu projeyi
yıl sonuna kadar gerçekleştirmeyi
planlıyor $an)ıurfa'daki sıcak su
1 1995 Harran Ovası I
Sulanan alan
Toplam alana oranı:
Toplam köy sayısı
Toplarrt nüfus
Çjftçi sayısı
Tanm geliri
Kişi başına üretim
Ekilen ürünler
30 bin hektar
%6.3
62
26 bin hektar
4 bin
121milyondolar
4bin350dolar
Pamuk. buğday;
arpa, mercimek,
mısır, susam
kaynaklannın da bulunduğu arazide. her
türlü sebze ve me\ve üretiminin
yapılacağını kaydeden Yücel, yöre
ınsanının eğitılmesinin ardından,
köylülenn tümünün projeye dahil
edilmesini amaçladıklannı
kaydettı.
Yücel, Almanlar başta olmak üzere.
başka yabancı firmalarla da onak
projelennin olacağını sözlerine ekledi.
Yücel'in eleştırilennı yanıtlaşan İTO
Başkanı Mehmet Yıldınm ise
amaçlannın araziden rant elde etmek
olmadıgrını \urguladı. "Benim
İstanbuPda bir sürii arazim var. GAP
bölgesindeki arazhi ne >apayım" diyen
•Yücel. "Yıllarönce İstanbul'a yakın olduğu için Trakya'da arazi peşinde koştuklan
gibi şimdi GAP'a yöneldiler. Köylüyü düşündükleri yok. Reklam yapıyorlar" derken
İTO Başkanı Yıldınm ise "Biz işadamına bölgedeki rantı anlatarak oraya çekmek
istiyoruz"' dedi. Yıldınm. amaçlannın araziden rant elde etmek olmadığını \urguladı.
Yıldınm. "Biz işadamına bölgedeki rantı
anlatarak oraya çekmek istnonız. Gece
«ündii/ bu iş için çalışıyoruz. Bunu
söyleyen şahsa "Sen bu ülke ıçın ^ımdı>e
dek ne yaptın' di>e sormak lazım. Eğer
«erçekten smlemişse bulunduğu makama
vakıştıramadım'" dedı.
Bölgede 170nun. >abancılarla ortaklık
halinde köylülerle özel anlaşmalı
çırrlikler kurarak ihracata dönük üretim
yapmayı amaçlayan 50 projesi
bulunuyor.
Bunlann 2'si yıl sonuna dek hayata
geçirilecek. Hollandalıların kesmeçiçek
\e dondurulmuş gıda. Japonlann ise soya
fasulyesi üretebilmek için bölgeye ilgi
gösterdiklerini belirten Yıidınm, birkaç
ay içerisinde çiftçilerle diyaloğa
geçeceklerini. mah-.ııllerin de bölgede
kurulacak işleme fabrikalan sayesinde
yurtdışına ihraç-edilır ürün haline
geleceğini ifadeetti.
Projelerin tamamında sanayide
değerlendirılebilen tanm ürünlerinin
üretileceğini kaydeden Yıldmm.
"•Şimdije kadar kârtnın bü\ ük bir
kısmını tüketicive ulaşana dek
komisyoncuya kaptıran çiftçi de ürrtimi
ihracata dönük olacağı için gelirini
arttıracak. Sağlıklı üretim planlanıasının
>apıldığı binlerce çililik olusacak" dcdı. GAP kapsamındaki suiamava açık aianlar, tanm ve ticaret kesiminin arasını açtı.
Uretimdeki plansızhk, tarınu tüketti
Hükümetlerin izlediği politikalar sonucu ekonomiye sağladığı katma değer oranında pay alamayan tanm kesimi, son
yıllardaki uygulamalarla kendi haline terk edilirken gümrük birliğiyle de Avrupa ile haksız bir rekabetin içine itildi.
Turk tarımının 5 yıllık profili
URUN
Pamuk
Buğday
Çekırdeksu
kuru üzüm
Zeytınyağı
Kuru kayısı
Pırınç
Susam
Pancar
Çay
Fındık
1 9 9 1
Üretim
561227
20.400.000
150000
60.000
35.000
120000
43.000
15474000
683.000
315000
Ort
Fıyat
6 997
508
4 562
3.50C
7.810
1.350
5406
202
t i »
5600
$
137
0.11
089
0.58
153
0.26
106
0.03
0.24
110
1992
Üretim
573.706
19.300.000
•53000
56.000
40000
129.000
34C00
15.126.000
731.000
52C.000
Ort
Ftyat
10.750
1063
5192
9.299
15.567
3.729
6.970
330
2250
9CO0
$
125
012
060
138
182
043
081
003
0.26
105
1993
Üretim
603.238
210COOO0
212300
50.000
23.000
135000
30.000
15681000
577.000
3C500C
Ort.
Fıyat
15036
1942
8,690
13.288
23654
4909
10.504
500
2400
14200
s
103
0.13
059
03
1
033
0.72
003
0.23
L.Sı
1994
Üretim
632 343
17 500000
"5000C
120000
66900
ı&ooo
34000
12 736.000
654 000
43CCO0
Ort.
Fiyat
60.387
5124
86198
30 987
43838
15.694
35335
1000
6000
45 000
$
1.58
013
068
080
1 '4
040
093
D.02
0
1
5
1.17
1995
Üretim
836.295
16000.000
179000
60-300
30600
150.00C
30.000
11.543.000
523000
455.0O0
Ort
Fiyat
103805
9.474
39065
88.061
79059
23.079
68 716
25O0
12 000
60.000
$
1
74
015
065
1.48
'33
0.38
1.15
0.04
0.20
I
1.34
MER1H AK
DUNYA EKONOMSINE BAKIŞ /ERGJJV YILDIZOĞLU
Burundi: Göz göre göre gelen felaket!
B
anş ve hukukun üstünlüğü-
nedayalı yeni bir dünya dü-
zeni vaat edenler, 1994 yı-
lında Ruanda'da, çoğu Tut-
si bir milyon insanın ölümüne yol
açan soykınm karşısında çaresiz ka-
lınca "Hazırtıksızyakalandık"dem\ş-
lerdi. Ruanda'nm komşusu Burun-
di bugün benzer birfelaketedogru
hızla yol alırken, aynı bahaneye tek-
rarsığınma artık mümkün değıl. Ge-
rek Uluslararası Af Örgütü gerek-
se de Le Monde Diplomatique gi-
bi yayın organlan ve birçok gözlem-
ci Ruanda'dan sonra Burundi'de de
benzer bir felaketin beklendiğini bir
zamandır söylüyortar Aslında Ru-
anda'daki soykınm da beklenmedik
bir gelişme değıldi. Bu iki ülke halk-
ları hâlâ, sömürgecilik dönemınde,
sömürgeci yönetımlerin. yerli halkın
ıçine ektiği düşmanlık tohurnlannın
zehırii hasadını kaldırmaya çalışıyor.
Bugün Ruanda ve Burundi olarak
bilinen ıki ülke gıbı bunlan kana bu-
layan Tutsi-Hutu çatşması da somür-
gec'lik döneminin yapay ürünlerı.
1891 'de Almanya bölgeyi sömür-
geleştırdığınde Ruanda ve Burundi
diye iki ülkeyoktu. 1919'da, yani 1.
paylaşım savaşı ertesinde Almanya
yenılip de sömürgeleri Belçika'nın
eline geçtığınde, bölgenın ısmı Ru-
anda-Urindi'ydi. Bugün çatışmala-
ra taraf olan Hutu ve Tutsi isimlı grup-
tanr aynı dılı konuşmalarına ve ara-
lanndafizyolojikbir fark olmaması-
na rağmen, iki farklı ırktan olduğu
teorileri de önce Alman, sonra da
Beteikalı misyonerlerve "bilim adam-
an' tarafından geliştirildi. Sömür-
gecler ilk geldiklerinde bölge, Tutsi
Oir kral tarafından yönetiliyordu. Bir-
çok yerde olduğu gibi sömürgecıler
t>urada da yerel halkı denetim altın-
da :utmalarını kolaylaştırmak için
geteneksel iktidar ilişkileri ile işbırli-
gi içnegirerekdolaylı bir yönetim tar-
zınıbenimsediler. Yönetici Tutsi'nin
Huu'ya göre daha üstün bir ırktan
aldjgu ve Batı'ya daha yakın bir bol-
ge clan Etiyopya'dan gelmış olabi-
eceklerı yorumu / uydurmacası, yö-
letci üstün ırklar teorisi ile tam bir
jyçjnluk halindeydi. Üstelik bu te-
arinn azınlık ve yönetici Tutsi ile ço-
Junuk Hutu arasında kalıcı birdüş-
na-lık yaratarak bölge halklannı böl-
•ne« gibi bir de ışlevi vardı. Sdmür-
gec yönetimlerin ve mısyonerlerin et-
<İS' le Hutu ve Tutsi arasındaki kül-
•üre toplumsal geçırgenlıkler gıde-
ek<optu. Tutsi krallar, yönetimleri-
ii tu teoriye dayanarak pekıştirirken.
sömürgecM
e'e - zr
da kar-
şılanndasomurgecııene Diriıktedav-
ranan Tutsi'yi gördüler.
Bazı antropologlar Tutsi ve Hutu
kavramlarına uygun aşıret yapıları
bile bulmakta zorluk çekerlerken.
bazıları da örneğın Prof. Terence
Ranger, benzer yapay gelişmelerin
başka Afrika ülkelerinde, örneğin
Zimbabvve, Mozambik gibi botge-
lerde de görüldüğünü ve bu sözde
etnık kimliklenn geçen yüzyılda oluş-
turulduğunu düşünüyorlar (Financi-
al Tîmes 24/7/96). Anlaşılan bugün-
kü "etnik" çatışmaların ve soykırım-
ların sorumlusu sömürgeci miras.
Sömürgecilertarafından yaratılan
bu Hutu ve Tutsi etnik kimlikleri üze-
rinde, 1950'lerin sonunda, anti sö-
mürgeci hareket artık kendini Hutu
olarak tarifleyen grup tarafından ay-
nı zamanda bir de Tutsi'ye karşı sos-
yal kurtuluş hareketi olarak yo-
rumlandı. O sırada II. Dünya Sava-
şı'nın galibi ABD'nin eski sömürge-
leri dünya pazarına açmaya çalıştı-
ğı birortamda Ruanda-Urundi'nin ba-
ğımsızlığı şekillenmeye başlayınca,
yeni düzende kendilenne biryer bul-
mak için Belcika ve Fransa'nın,
desteklenni Tutsi'den çekip bağım-
sızlıktan sonra devlet kurması ola-
sılığı daha yüksek olan, çoğunluk, Hu-
tu'ya vermeye başladıklannı göruyo-
ruz. 1959'daRuanda-Urundıbağım-
sızlığını kazanırken. 1961'de Tutsi
monarşisı yıkıldı ve 20 bınden fazla
insanın ölümüne yol açan ilk büyük
çaplı etnık savaş patladı ve 1965'e
kadar sürdü. Bu sırada 1962'de ön-
ce Ruanda'dan koparılan Urundi,
sonra da 1965 Tutsi azınlığın partisi
UPRONA yönetimi de Burundi adı
altında bağımsızlığtnı kazandı. Burun-
di'de birtürlü ıstikrarkazanamayan
Tutsi krallığının 1972'de dıkkatını Hu-
tulara çevirdiğini ve yaklaşık 200 bin
Hutu'nun öldüğü bir soykınmı tez-
gâhladığını görüyoruz.
Gerek Ruanda gerekse de Burun-
di 1970-80 arasında bir türlü istikra-
ra kavuşamadı, darbeler ve Tutsi-
Hutu çatışmalan birbirini izledi. An-
cak bu ıç çatışmalar içinde artık ryr-
ce yorulan iki ülke halkı. 1990'ların
başında, ilk defa Hutu-Tutsi çatışma-
sını yumuşatacak bir şans elde et-
tiler. 1990'ın ilk yıllannda. tarıh bü-
yük soykırıma doğru yaklaşırken,
Ruanda'dan kaçmış Tutsi'lerin bir
kısmınm Vatansever Ruanda Cep-
hesi adı altında komşu ülkelerde,
ama özellikle, Ingilizlenn etkı alanı ıçın-
de olan Uganda ve Zaıre'de örgut-
lenerek kaybettikleri iktidan alma ha-
yalleri içinde başlattıkları saldırı,
1978'den beri ülkeyi yeni biranaya-
sa ile yönetmeye çalışan general
Habyarimana'yı bunartmaya ve bir
çözüm aramaya zorlamaya başlar.
Bu sırada Burundi'de 1987'de bir
askerı darbe ile iktidara gelen Ulu-
sal Kurtuluş (günahlardan kurtulma
anlamında) Cuntası'nın başı Binba-
şı Pierre Buyoya genel seçımlerı
kaybetmış ve hıçbır sorun çıkarma-
dan ıktıdarı, bir Hutu olan Ndad-
ye'ye bırakmıştır. 1993'te Ndadye,
iç karışıklıklar sırasında Tutsi asker-
ler tarafından öldürülür. 1994'te Bu-
rundi, Hutu veTutsiler arasında kur-
tarılmış bölgelerebölünmeye, şehir-
lerın kontrolü ordunun, yani Tutsile-
rın, dağların kontrolü ise Hutu mılis-
lerin elinde yoğunlaşmaya başlar.
Ocak 1994'te yapılan seçimleri yi-
ne bir Hutu olan Ntaryamire kaza-
nır. Ruanda Devlet Başkanı Habya-
rimana ve Ntaryamire, bölgede
Hutu-Tutsı çatışmasını bıtirmeyi
amaçlayan Aruşa antlaşmasını ım-
zalamaktan dönerken bulunduklan
jçak Fransızların eğıttığı Ruanda
Başkanlık Muhafız Alayı'nın fırlattığı
bir roketle duşer. Anlaşmanın aynn-
tıları uçak enkazında kaybolur (Le
Monde Diplomatique Mart 1995).
Ruanda'da soykınm başlar. Fransa
ise bu soykınm devam ederken Ru-
anda'ya silah sevketmeye devam
eder. Belçika uyruklu bir işadamı,
soykınmı yayınlan ile kışkırtan ve yö-
neten Radıo Mille Collines isimli rad-
yo istasyonunu finanse eder. Soykı-
nm teorilerini Paris Üniversitesi'nde
bir tez yazarak geliştiren Ruanda
Gobbelsi lakabıyla anılan bir başka
şahıs da bu radyoyu yönetiyordur.
Ruanda'daki soykınm Burundi'de-
kı Tutsi azınlığı "şimdi s/ra bize mige-
lecek " korkusu içine düşürdü ve Ru-
anda'dan gelen sğınmacı Tutsi genç-
lerı hızla orduya almaya başlaması-
na yol açtı. Burundı'dekı Hutu çoğun-
luk ise hem Ruanda'da soykınmı
gerçekleştirenlenn cezasız kaldığını
görerek hem de bu korunma içgü-
düsü ile Tutsilere saldırmaya başla-
dı. Bu saldınlar geçen hafta 300 Tut-
si köylünün ölmesiyle yeni bir aşa-
maya girdı ve 20 bin kişilik Tutsi or-
dusu. Hutu Devlet Başkanı Ntiban-
tungaya'yı devırip yönetimeel koy-
du. Pierre Buyoya tekrardevlet baş-
kanı oldu. Şimdi genellıkle Tutsileri
destekleyen ABD-lngıliz basını Bu-
yoya'ya bir şans tanımaktan yana.
Bazı "sinıkler" ise altın, uyuşturu-
cu madde ve silah ticaretinin hızla de-
vam ertıği bu bölgede nikel, kalay,
tungsten gibi stratejik madenlerın
de olduğuna bakarak aslında ABD,
Ingiltere. Fransa ve Belçika gibi ül-
keterarasında dolaylı bir payiaşım sa-
vaşının yaşanmakta olduğunu düşü-
nüyor. Dünya Bankası'nın Tutsi kont-
rolünde olan Bujumbura'da birSer-
best Ticaret Bölgesinin oluşması-
na önayak olmasına, Belçika'nın ay-
nı bölgede bir altın rafinerisi kurmak
için imtiyazlarelde etmesıne. bu im-
tıyazlara karşı çıkan Maden ve Ener-
ji Bakanı Kabushemeye'nin (Hutu)
Mart 1995'te güpe gündüz sokak
ortasında öldürülmesine (Le Mon-
de Diplomatique Temmuz 1995)
bakarak, Tutsi-Hutu savaşının ar-
kasında başka global ekonomik
çıkartann olduğu tespıtıne hak veren-
ler de az değil. V
İZ.VfİR - Politikası olmayan
tarım sektöründe tüm
dengeleraltüstoldu. Üretici
artık fazla para eden ya da
para etmesini bekledigi
alternatif ürünlere
vönelırken tarım büyük bir
kaosa sürüklenivor. Bir yıl
denızlere dökülen ürünler,
ertesi yıl tüketiciye pahalı
ijekılde giderken tarım da
gıderek dı$a bağımlı hale
gelıyor. Tanm çevreleri her
yönüyle siyasilefe bağlı
sektörden. siyasılerin elinı
çekmesini. bu arada da
tanmın polınkasına
kavuşturulmasını istiyor.
Hükümetlerin izlediği
politikalar ^onucu
ekonomiye sağladığı katma
değer oranında pay
alamayan tarım kesimi. son
yıllardaki uygulamalarla
kendi haline terk edilirken
gümrük birliğiyle de haksız
bir rekabetin içine itildi.
Tanmda verimlilik için
sadece destekleme ve
sübvansiyonla yetinen
hükümetlerin özellikle
seçim dönemlerinde koz
olarak kullandıgı taban
fiyatlan, sonraki
dönemlerde çiftçinin daha
da ezılmesıne neden oldu.
ı Üretim planlamasmın
yapılmaması üreticiyi.
"hangi ürün para edivorsa
onu dikejim" seçeneğine
götürdü. Bunun en güzel
örııeğı zeytinde yaşandı.
Zeytin \e zeyiınyağının para
etmemesi üzerine
zeytinliklerini inşaat
kooperatiflerine satan
üretici, Türkiye'de bu
üretimin birdenbire
düşmesine neden oldu.
Türkiye'nin stratejik
ürünleri pamuk, pancar.
buğday. çay ve fındıkta da
benzer durumlar yaşanıyor.
Para eden ürüne ertesi yılki
şöneliş. Türkiye'deki tanm
dengelerini de altüst ediyor
Buna karşın "kendi \agı>la
kaMoılması" istenen
üreticinin. Türkiye'nın
üretim tablosunu
dalgalandırması dikkate
alınmadı. Bunun
yansımalan geçen yılki
buğday ve pancar krizinde
kendini gösterdi.
Tanm çevreleri. hem
politikasızlıktan hem de
politıkacılann işlerine
kanşmasından yakınıvor.
Türkive Ziraat Odalan
Birliği Başkanı Faruk
Yücd, üretimde \aşanan
aksaklıklan doğruluyor.
Bunda devletin geç fiyat
açıklamasının büyük
payınının olduğuou belirten
Yücel. üneticinın daha çok
para eden ürüne kaydığını
bildiriyor Bu aşamada
Türkişe'nın bazı ürünlerde
açık \erdıgıni. bunun da
plansızlıktan
kaynaklandıgını dile getiren
Süren. "Devletin o yıl hangi
ürüne ihthacı varsa. onun
fıvatını fazla tutar.
Avrupa'da bu böyie oluyor.
Yeterii planlama
>apjlmamasu eğitimin
olmaması, altyapı noksanlığı
nedeni\Iepolhika
oluşrurulamı>or. Burada da
şu soru karşımıza çıknor,
planlamayı kim \apacak?
Tanın sektörü> le ilgili 7-8
bakanlık de> rede. Bu
dağınıklık bir an önce
toparlanmalıdır. Bu
yapılmazsa, domates, soğan
fazla olur \e >ollara
dokülür" dedı. C'rün
fiyatlannın hükümetler
tarafından belirlenmesini de
yanlış bulduklannı bildiren
Süren. "Bundan herkes
zarar görüyor. Si\asetçi
gelhor, hiç kims«nin
görüşünü almadan fi\at ilan
ediyor, ondan sonra fl\at da
devam etmhor. Dümada
fındık pa/annın > u/de 72'si
bize ait. Ama fındık borsası
Hamburg'da kuruluyor.
l 'retim senin elinde. Dış
dünvanın buna etki edecek
bir şe>i yok. Ama ediyor"
dedi. Türkiye Ziraatçılar
Dernegi Başkanı İbraiıim
Vetkinde. siyasilerin tanm
kesiminde oy tacirliği
yaptığmı belirterek
"Fiyatlar da buna göre
beliirtenKor'* dedi. Yetkın.
^öyle konuştu: Türkiye'de
ulusal ölçekli bir tanm
politikası vok. Buna bağlı
olarak destekleme politikası,
üretim planlaması.
pazarlama sorunlanna
ilişkin politikalar sorun
yaratı\or. L retilen mallann
bir >ıl fazla. bir yıl az
oJmasının nedeni.
desteklemeden geçhor.
Fhatlann yüksek \e az oJuşu
daoyaendeksli
desteklemeden
ka> naklanıyor. Türkhe'de
beİli bir plan yok,fivatlarda
m tacirüği uğruna \eriliyor.
Siyasi iktidaıiar da hep bu
yola ba^> urmorlar."
ANKARAPAZARI
YAKUP KEPENEK
"Sol Çizgi"; "Son Çizgi"
Dünya sosyalist hareketi, değişen koşullara göre
yeniden tanımlanıyor. Sosyalist kuram ve uygulama-
nın birincil amacı, başta ekonomik sömürü olmak üze-
re, "sömürünün her türünün azaltılması, giderek tü-
müyle ortadan kaldırılması "dır. Bu amacın gerçek-
leştirilmesinde de başvurulabilecek en gerçekçi ve
doğru yöntem, eytişimsel (diyalektik) yöntemdir.
Tartışma ve yeniden tanımlamalar, bu eksene otur-
tulmalıdır. Tersine birtutumun söyleyenleri kim olur-
sa olsun, sosyalizm ile uzaktan yakından ilgisi olma-
yacağı açıktır.
Ülkemizde giderek unurturulan kimi değeıierin bu
çerçevede irdelenmesi büyük güncel önem kazanı-
yor.
Sosyalist çizginin, özellikle Sovyet ve Doğu Avru-
pa deneylerindeki başarısızlık üzerine, gerek kuram
gerekse uygulama düzeyinde, her gün yeniden kırı-
lıp dökülen bir duruma geldiği görülüyor. Bu dalgalı
denizde, özellikle uygulama alanında, emekçi ke-
simler kimi noktalarda "ödün verilemeyeceğini" ya
da belli bir kalın çizginin gerisine düşulemeyeceğini
özenle vurguluyorlar. Bu kalın çizginin sol tarafında
"nelerin" bulunduğu, sosyalist düşüncenın "vazge-
çemeyeceği" alan sayılıyor. Büyük ölçüde Doğu Av-
rupa ülkelerinde sosyalistlerin ülke yönetimine yeni-
den seçilmelerinde bu "son çizgi" anlayışının etkili
olduğu görülüyor.
Yaklaşıma göre sosyalizmin vazgeçemeyeceği ilk
kavram, "sosyal adalef'tir. Sosyal adalet, en geniş
tanımıyla, siyasal hak ve özgürlüklerin "içinin" 'eko-
nomik olanaklarla" doldurulmasını sağlamaktır. ör-
neğin, eğitim, konut dokunulmazlığı ya da seyahat
"haklannın" gerçekleşmesi için önce bu "haksahip-
leri" bunları elde etme olanağını özel olarak sağla-
yamazlarsa, bu hakların toplumsal düzenlemeyle ve-
rilmesi gerekir. Eğer kişı, kendi olanaklarıyla eğitim
ve barınma hakkını elde edemiyorsa, bunu sağlama
yükümlülüğü, "toplumun "ve onu temsilen kamu yö-
netimlerınin üzerindedir.
Gerçekte sosyal adalet kavramı, toplumun birey-
lerine "olanakeşitliği" sağlanması ilkesini. yani ikin-
ci noktayı da tamamlar. Sosyalistlerin en temel istem-
lerınden biri de kimi zaman "fırsat"olarak da adlan-
dırılan "olanak" eşitliğinin tüm bireylere sağlanma-
sının bir toplumsal görev ve sorumluluk olduğudur.
En temelde toplum, tüm bireylerine, özellikle de ço-
cuklarına ve gençlerine "yeteneklehni en üst düzey-
de geliştirme olanağını" sağlamak zorundadır.
Çocuğun/gencin ya da daha ilerı yaşlarda bulunan-
ların yeteneklerinden en ileri düzeydeyararlanmanın.
bireysel ve toplumsal gönence çok olumlu katkıları
olacağını önemle vurgulamak gerekiyor. Yetenekle-
rin geliştirilmesi, sanatın tüm dallarını; işbaşında ve-
rimliliği; kısaca "kol ve beyin emeğinin bütünlüğü-
nü" tüm yönleriyle içerir. Dahadaranlamda, tüm bi-
reylerin "yaratıcı yeteneğinin" olabildiğince geliştiril-
mesi, toplumsal gelişmenin en önemli etkenidir; bu
nedenle de sosyalist top\um ülküsü, temelde bu
amaca dayalıdır. Yalnız ve ancak bu yolladır ki top-
lum geleceğini en nitelikli bireylerinin "getirileriyle"
güvence altına alabilir.
Sosyalizmin üçüncü dayanak noktası, "oransal
vergidir". Vergi, gelir düzeyi ile orantılı olmalıdır; bu-
nun anlamı, gelir yükseldikçe alman verginin oranı-
nın da arttınlmasıdır. Bu ilke önce, vergilemenın esas
olarak gelirden "doğrudan" alınmasını. satış gibi "do-
laylı" vergilerin olabildiğince sınıriı tutulmasını ge-
rektirir. Bilindiği gibi "vergileme" ile "demokratikleş-
me" arasında doğrudan bir bağımlılık vardır. Vergi,
ekonomi ile siyasetin kesiştikleri kavşaktır. Adaletli
vergi yalnız sağlam bir ekonomik yapıyı yansıtmak-
la kalmaz, ek olarak toplumda "gelireşitsizlikleriniazal-
tarak" iç banşın sağlanmasına yardım eder; suçları
azaltabilir vb.
Dördüncü olarak anayasal katılımcı süreçler vur-
gulanmalıdır. Anayasal süreç, demokratik işleyişin
sağlanmasını ve bunun toplumun tüm birimlerinin ka-
tıhmıyla oluşmasını öngörür. Karar alma süreçlerin-
de yerel ile ulusalın en uygun bileşimı; çevre, daya-
nışma, her düzeyde ayrımcılığa karşı çıkılması ve
tüm bunlann sağlanması için demokratik kurumla-
rın oluşturulması ve demokratik işleyişlerinin sağ-
lanması sayılabilir. Siyasal partiler, sendikalar, yargı,
eğitim ve sağlık kurumları, meslek oda ve birlikleri,
"demokratik işleyen tüzel kişilikleriyle" gelişmelidir.
Ancak bunlann gelişmesiyle devletin bir sınıfın ya da
grubun çıkarlarına hizmet etmekten "alıkonması"
sağlanabilir. "Üretilen fazlanın"hakçabölüşümü sağ-
lanabilir.
Bu noktalar, solun geri düşmeyeceği "eşıkler" ya
da kalın çizgisinin yukarıda kalması gereken "abe-
ces/"dir. Yalnız ve ancak bunların üzerindedir ki ka-
pitalist üretim biçiminin niteliksel evrimine koşut ola-
rak emeğin, özellikle de beyin gücüne dayalı eme-
ğin, siyasal düzlemde egemenliği sağlanabilir ve ar-
tan üretjmle azalan sömürü oranı yönünde somut adım-
lar atılabilir.
• • •
Kuşkusuz bu adımlann atılabilmesi için en azından
"yaşama hakkı "nın vtr olması gerekir. Yaşama hak-
kı, hertür ileri adımın "olmazsa olmaz" önkoşuludur.
Cezaevlerindeki insanlan bile tam bir duyarsızlıkla ölü-
me gönderen bir siyasal anlayış. ülkeyi yönetiyor.
Başta kendilerini yeri geldiğinde "solda sayan" DSP
ve CHP milletvekilleri olmak üzere. tüm demokrat-
lara düşen güncel görev, bu yönetime çok daha et-
kin bir biçimde karşı çıkmaktır.
R e a l - T i m e B o r s a , A y d a 1 5 0 $
Teknik ve Temel Analiz Özellikleriyle.
• IMKB Hısse Senedı Pıyasası ve Bılançolar
• Bankalararası Dövız ve Faız Pıyasası
• IMKB Tahvıl-Repo Pıyasası
• Serbest Pıyasa Altın ve Dövız Pıyasası,
• Istanbul Altın Borsası
• Yurt Dışı Dövız Pantelerı
• Yurt Dışı Pıyasalar
• BDP Maber Ajansı
3DPLINE
var
Ekspras Satif Hattı:
O212 - 212 83 43
Daha ayrıntılı bılgı almak ve BOPUNE'ı
yakından tanımak ıçn lûtfen bızı arayın.
Sıze en uygun çözümü bırlıkte yaratalım.
BDPUNE için bayilikler veritecektir.
X>4u>p itata Puartan» A.Ş.
Gazeteciter Mah Matttjal Sok
No 15 Esemece 80300 btanbıjl
Itt 0İ12-21283OO
fax:0 2I2 212 83 25
httpj'Mvvvv medya'eti convbdpime
E-Mai Adr»v:
bdptineOmedyatent com