Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2 MAYIS 1996 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
CRAMOFON İĞNESİ SELİM İLERİ
Yanı başımızdaki Haldun TanerYaklaşık yirmi yı! önce yazmış. ama
belki de gelecek günü. asıl bugünü yo-
rumluyordu Haldun Taner:
"Türkiye'nin bazı alanlarda ortaçağ
çıkmazlarına saplanıp kalışının. ipe sapa
gelmez mugalatalar içinde yokuş aşağı
gidişinin,iizii. esası unutup sen-ben dala-
şına girişinin kökeninde matemafik dü-
şiince yoksüüuğu yatıyor bence.
Matematik düşünce disiplini hor gö-
rüldüğü için az ve özyerine bol ve boş ko-
nuşuluyor."
Yine yaklaşık yirmi yıl önce "Güzel
Türkçe Konuşmak"ın da üzennde dur-
muş:
"Eskilerin hoş sohbet, meclisârâ. ağzı-
na baktınr dedikleri kişiler \ardı. Bun-
lar konuşmay ı bir güzei sanat. bir ince
müzik haline getirmişlerdi. Hcm de he-
nüz fonetiğin. boğaz Ickııiğinin, konuş-
ma eğitiminin uzmanca yazılmış yapıtla-
rını okumadan. Çiinkii iyi konuşma bir
teknik işi olduğu kadar, ondan da çok, bir
gönül işidir, içtenlik işidir, bu ölçü. bir
sağduyu ve kafa dengesi ürünüdür."
Hoş,sohbeti kullanıyoruz da. meclisâ-
râ dilden çıkıp gitmiş; ağzına baktınr du-
TU Türkçesine karşın handiyse unutul-
muş. Oysa Haldun Taner işte o. ağzına
baktınr kişilerdendi. Usta >azarlann ço-
ğu. sıra konuşma sanatına gelince. kem-
kümde takılıp kalırlar. Haldun Bey. usta
yazarlıgıkıvamında. birsöyleşiadamıy-
dı.
Yaşamöykiisüne dönüp baktıgımızda.
bu tatlı dilli insanın. pek de öyle mutlu
çocukluk. mutlu gençlik geçirmediğini
saptıyoruz. 16Mart I9|6'da Istanbul'da
doğmuş. Babası Ahmet Selâhattin Bey,
Sultanahmet Mitingı konuşmacıların-
dan. Payitaht lstanbul'a Milli Kurtuluş
hareketinin anlamını bir türlü anlatama-
mış. Ahmet Selâhattin Bey. Haldun Ta-
ner beş >aşındayken ölüyor. Ana-oğul
baş başa kalıyorİar...
... Galatasaray Lisesi'nde parasız ya-
tılı öğrenim. ardından Almanya'da eko-
nomi \esiyasal bilimlerkonusundayük-
sekögrenim çabası \ e v ereme y akalanan
Haldun Taner. yurda gen dönü>or. Tahir
AJangu, Haldun Taner'in yaşamına ıliş-
kinbılgi \erirken şunlan yazıyor: "1938-
1942 yıllan arasında dört yıl, Erenköyü
Sanatoryumu'nda ha>atla öliim arasın-
da bocaladı."
Çok tuhaf. ama Devekuşuna Mektup-
lar yazan. olanca iyimserliğiyle. bütün
bu sıkıntılı dönemlerden pek söz açmaz-
dı. Ya nelerden söz açardı? Haldun Bey'i
hep güzel. iyi. olumlu şeylerden söz
açarken hatırlıyorum. Sizi birbaşka yö-
ne mi çekip götürecek >a da size bir yan-
lışınızdan mı söz açacak. inceliği. çele-
bitiği. babacanlıgı asla elden bırakmaz-
dı.
Şimdi anlatacağım 'öykü
1
-çünkü anı-
lanm arasında bir öykü lezzeti taşıyor-
1970 sonrasında geçmiştir.
Sanatçı neyi beğenmeli?
1970 sonrası senaryo yazarlıgina sı-
vanmıştım. Sinema. senaryo tekniği ko-
nusunda hemen hiçbir şey bilmiyordum.
Birakşam Mühürdar"da Haldun Taner'e
rastladım. "Senaryo yazıvormuşsunuz"
dedi( Ben henüz yirmi biryaşımdaydım.
Otuz üç > aş büyük Haldun Taner 'siz' de-
mekte ısrarlıydı. Aynlıncaya kadar hep
'siz'dedi).
Sonra anlattı: Sinemanın çekiciligin-
den. renkli dünyada çıdam işi edebiya-
tın göveremeyeceğinden. edebiyata ye-
teneği olan bir insanın usul usul kaybo-
labileceği endişesinden uzun uzadıya
T" T"aldun Bey'i hep
/ / güzel, iyi, olumlu
J. -X şeylerden söz
açarken hatırlıyorum. Sizi
bir başka yöne mi çekip
götürecek ya da size bir
yanlışınızdan mı söz
açacak, inceliği. çelebiliği,
babacanlıgı asla elden
bırakmazdı.
ylesine geniş bir
hoşgörünün
insanıydı ki
Haldun Taner, öylesine
geniş bir perspektiften
hayatı, dünyayı
alımlıyordu ki,
düzeysizliğe ne yazısında
çizisinde. ne yaşayışında
yer verebilirdi.
~F~ Tİkâyeci Haldun
r—•m Taner, denemeci,
JL JL gazete yazan
Haldun Taner, tiyatro
adamı Haldun Taner'in
gölgesinde kalmış mıdır
diye sorarım zaman
zaman. Pek çok güzel
hikâyeye imza atan
Taner'in, kitleye büyük
çapta ulaşabilmesi tiyatro
eserleriyle olmuştur.
söz açtı. Örnekler hep soyut bir diinya-
nınömeklerioluyor; Haldun Bey somut
kişileri anmamaya özellikle özen göste-
riyordu.
"... Bir gün de..." dedi. "insan ne yaz-
sa beğenmeye başlar artık. Özdenetim si-
linip gider. Edebi>atın tek denektaşı öz-
denetimdir."
Gün batmıştı. Gece mav isi deniz. Mü-
hürdar"ın ozamanki daha yes.il. nefti or-
tamı bir sinema sahnesinı andırırken
kendi yollarımıza döndük. içimde kınk-
lık hissediyordum. Eilbette birbırimıze
iyi akşamlardileyerek, gülümseyerekay-
nlmıştık. Gelgelelim bir erinçsizlik. bir
bunaltı ardıma takılmıştı.
Itirafedeyim ki. Haldun Bey'in sözle-
rinden hoşnut kalmamıştım: "Sanatçı
yaptıklarını beğenmemeli, hiç beğenme-
meli, her defasında \eni baştan y aratabil-
meninolanaklannıaramalı. Senaryo ya-
zariığına gelince. hele bizde, seri ürvtim-
dir."
Senaryolar yazdım yazmasına. Hal-
dun Taner'in uy ansı da > akamı hiç bırak-
madı. Büsbütün ucuz işlere saptığımda
hatırlıyordum. mıdem bulanıyordu.
On küsuryıl sonra. CahideSonku"nun
ölümü üzerine. çok güzel bir >azı dizisi
kaleme aldı Haldun Taner. Bu kez bam-
başka. eşsiz bir özeleştiriye girişmiş, bu
kez okları -açıkça- kcndınc çe\ ırnıiştı:
Cahide Sonku. Haldun Be\ 'e senaryo
yazmasını önermiştir. gerısinı bırlikte
oku>alım: "Dedim >a, hışırdım. l'kalâ
idinı. Hikâveci olarak esanıim okunnıa-
ya başla> alı benim ^eşilçani"a. \ akriy le iki
üçfilnıyazmış olmamı bira/ a\ ıp sa> ıvur-
dum."
Şimdi düşünüyorunı da. yolun başın-
daki. çok genç bir hikâşeciyi gönül kır-
madan edebiyata çağırmışellisini aşkın
usta yazar. bit>oıı şıl sonra. <öz Cahi-
de'den açıldığında kendinı harcamavı
göze alabilmiş. §imdi böyle dü^ündük-
çe. Haldun Taner'in gönül ınceliğıni. gö-
nül adamlığını büsbütün ka\ramam ge-
rektığini hissedi\orum.
Armağanınötek^y'üzü
DostluklannSonGiinü. l976SaitFa-
ik Hikâye Armağanı'nı kazandı. Rah-
metli hocam Rauf Mutlua>. o zaman
Cumhuriyefte bir yazı >a\ımlamiş. bu
armağanı 'yıldızın pariadıği biranda' ka-
zanabildiğimi belirtmışti. Seçici kurul
başka adlar üzerinde uzun uzadıya dur-
muş. Rauf Mutluay ö\külerimı erken
emekler. daha olgunlaşınanıış \erıınler
sayıyordu (Ödüller. armağanlar bence
genç yaşlar için önemlı. Sonra o eski öz-
lem kalmıvor).
Armağanı meğerse Haldun Taner'in
oşuyla kazanmışım. Üst üste birkaç yıl
seçici kurul toplantılarına katılmayan. oy
kullanmayan Haldun Taner. telgraf çek-
miş. kesin ve tek adaymın bcn oldugu-
mu haber vermiş; biroy farkla Dostluk-
ların Son Günü öne geçmiş.
Pera Palas'ta kokteyl verildi. Yirmi al-
tı yaşımdaydım. O kadar heyecanlıydım
ki. bacaklarım titrıyor. adımlanm birbi-
rine dolaşıyordu. Haldtın Bey kokteyle
katılmıştı. Bir ara. elden ele bir telgraf
dolaştı.
Bu telgrafın uzunca metninden hâlâ
sözaçmak istcmiyorum. Benim için ya-
zılmış olanlar çoktan beri gönlümü hiç
mi hiç vormamakta. Ama benzeş sözler
Sait Faik'e. ölmüş bir insana da söylen-
mekteydi.
Yirmi yıl önce bu telgraf beni elbette
incitecekti, öyle de olmuş. alabildiğine
incinmiştim. İyi ki incinmişim; Haldun
Taner. havatıma kılavuzluk edecek söz-
lerden birini söyledi: "İyi birokur yai-
nızca edebî metinleri okur. İ>i bir \azar
yalnızca edebî yazılar ya/malıdır. Siz ye-
tenekli bir insansınız, böyle diizeysizlik-
lerte uğraşmaya hakkınız >ok."
7-îıır zemberek armağan törenınde
te' can dayanağı şu sözler oldu.
Öylesine geniş bir hoşgörünün insa-
nıydı ki Haldun Taner, öylesine geniş bir
perspektiften hayatı, dünyayı alımlıyor-
du ki. düzeysizliğe ne >azısında çizisin-
de. ne yaşayışında yer verebilirdi.
Ölür ise Ten Öliir, Canlar Ölesi Değil
eşsiz portreler kitabının \enı basımları-
na mutlaka eklenmesi gerekli Cahide
Sonku yazısında birevsel ve toplumsal
düzeysizliklerimize. aymazlıklanmıza.
kofdeğerlendirişlerimize sesleniyor:
"Cahide çeşitli havat skalalarından
geçti. V'aşamı olanca ihtişamından olan-
ca süfliliğine kadar, ama her sefer yoğun,
çokyoğun olarakyaşarken,yinede bu iş-
te buruk da olsa, sanatkârca bir tat aldı-
ğına emin gibiyim. O sevdi, sevildi, yaz-
gısının güleç yüziinü de, tokatım da ya-
kınmasızca kabullendi >e aramızdan göç-
tü."
"Onunla uğraşmayın. Onu yargılama-
yın. Çıkı<fi da inişi de olmayan gü\enceli
hav atlannı/la ö\ ünün. vetinin. Cahide've
karşı ucuz Ustünlükler taslamaya kalk-
may ın."
Bir büyük tiyatro adamı
Hikâyeci Haldun Taner. denemeci. ga-
zete >azan Haldun Taner. tivatro adamı
Haldun Taner'in gölgesinde kalmış mı-
dır diye soranm zaman zaman.
Gerçi "Konçinalar1
". "Fasarya™.
"Sancho'nun Sabah Yüriiyüşü". "Salı-
da Sabah" unutulmaz hikâyelerdir. ger-
çi böylesi pek çok güzel hikâyeye imza
atmıştır Haldun Taner. yine de kitleye
büyük çapta ulaşabilmesi tiyatro eserle-
nyle olmuştur. Hepsi zamana meydan
okumuş gazete yazıları muhakkak ki se-
vilerek takıp ediliyordu: yine de sahne
üzenndeki eserin alkışı daha farklı gibi-
me gelıyor.
Şehir Tiyatrolan'nda gizlediklerimiz
Fazilet Eczanesi (196Ü). HuzurÇıkma/J
(1961). olaöanüstü güzellikte oyunlar-
dır. Bu iki eserin. sonra Lütfen Dokun-
mayın'ın. hele L'lvi L'raz'lı Gözlerimi
Kapanm V'azifemi Yapanm'ın derin et-
kıleri bende hiç siünmedi.
GiilrizSururi'li ZilliZiarife'yi Elham-
ra Sineması'nın sahnesinde izlemiştik.
Keşanlı Ali Destanı gibisinden çok sük-
seli biroyunungerisinde kalmıvor. Gül-
riz Sururi'ye bir zafer daha kazandırı-
yordu.
Nihayet -bir başyapıt olan- Sersem Ko-
canın KurnazKarısı ve MünirÖzkul'un
kulaklarda çınlayan monoloğu...
Onca yaratıcıhğa. sanata. kültüre
adanmış bir ömürden sonra Haldun Ta-
ner hayli küskün bir uya^ıyı dile getire-
cektir:
"(Gündem) Bugiinkü gibi yalnız \e
yalnı/ politika \e spordan oluşmuyordu.
tarihtt paıiamento tartışnıaları bu ka-
dar ayağa düşmemişti. Gazetclcrin çogu-
nun kültiir ve sanat sayfalan-vardı. \a-
tandaş isterse se\i\eli yüce alanlara da
yönelebiliyordu. Şu son on - onbeş yıldır
bize bir halleroldu, bir politik çekişme ih-
tirasına, biz de liderler gibi. kendimizi
kaptirdık, yokuş aşağı paldır küldiir gi-
diyoruz. tnsanı insan yapan niteliklikle-
ri gün günden unutmaya başladık. Ede-
biyat, tiyatro, müzik, plastik sanatlar. bu
hoyrat ve kıyasıya ortamda eski anlam-
lanndan adeta boşaldılar. Büy ük çoğun-
luğunda 'Bunlara artık negerek var' di-
yebileceği bir horgörüye itildiler."
I986aa kaybettik Haldun Bey'i. 7 ma-
yısölüm günü. Bilmemogün birkitabı-
nı alıp okur musunuz? Yazdıkları. şüp-
heniz olmasın. elden geldiğince. hayatı-
ınızın düzeysizliklerinı. kofluklannı. ba-
yağılıklannı silecek. Yetmez mi?
YalçınÇetin
Karikatür Sergisi
Kültür Senisi - Karikatür sanatçısı Yalcın Çetin'i anma ser-
gisi KankatürcülerDernegi'nin Yerebatan Sarnıcı Çıkışı'nda-
ki Sanat Galerisi'nde açıldı. 15 gün süreyle açık kalacak ser-
gide. sanatçının orıjmal yapıtlannın yanı sıra yanm kalmış ça-
lışmalan da yer alıyor.
1934 yılında Istanbul'da doğan. kankatür sanatının yahn ve
özlü anlatımın ustası Yalçın Çetin, ılk karikatürünü 1947"de
Doğan Kardeş dergısinde çizdi. Bir süre Devlet Güzel Sanat-
lar Akademısf ne devam eden Çetin. karikatür çalışmalarının
ağır basması üzerine okulu yanda bırakarak dönemın Medet.
Hafta. Akbaba. L'lus. Tanın. Dönüşüm. Ant. Yenigün dergı ve
gazetelerınde çalıştı. 1961 yılında Almanya'ya giderek çızgi
fiim ögrenen ve üikeye döndükten sonra bu konuda çalışma-
lar yapan Çetin. o yıl-
larda Özgür İnsan ve
Çarşaf dergilerinde
çizdı.
Yapıtlarını "Vatan
Millet Sakarya" v e
"Dosya" adh iki kan-
katür albümünde top-
lavan Çetin. yakalan-
dığı amansız hastalığa
yenik düşerek 14 Nı-
san 1977'de tstan-
bul'da öldü. Karagöz
çizgisinden esinlene-
rek geliştırdiğı çizgı-
siyle toplumsal çelış-
kileri vurucu bir anla-
tımla karikatürleştiren
Çetin'in ölümünden
kısa bir süre önce ka-
zandıgı en büyük ba-
şarısı. Gabrovo (Bul-
garistan)Mızah ve hi-
cıv ev ı tarafından dün-
yanın en iyi 100 mo-
derrı karikatürcüsünden bıri seçilmesıdır. YalçınÇetin "Vatan
Millet Sakarya" albümü. Türkiye'nin mıllıyetçi sloganlarla
Amenkan güdümüne gırdıği bir dönemın politik ve toplum-
sal tarıhinin benzersız bir anlatımını oluşturdu. Çetin Altan'ın
devımıyle o, kankatürü sınıf savaşımının emekçilerden vana
birsilahı haline getirdi. Karikatürde soyutlamayı. özü en bil-
lurlaşmjş biçimiyle brtaya çıkarmak için kullanan Çetin, ger-
çeğın en kestiıme ifadesine ulaşmayı güçlü birbınkime daya-
nan birkaç çizgtyle başarabilıyordu. Kankatürcüler Derne-
ği'nin, sanatçının aılesinin katkılanyla düzenledığı anma ser-
gisi. karıkatürümüzün bu büyük ustasının çızgisinin genç ku-
şaklarla buluşmasını sağlarken karıkatürümüze de onun yenı-
leyıcı çızgısını bir kez daha ammsatıyor.
Asım Işler: Bir aykırı ses
YALÇIN SADAK
Türkiye'de soyut dışavurumculuk.
ağırlıkla lirik bir seyir izlemiştir.
Bunun nedenini akımın Paris
ekolüne bağlılığında aramak
yanlış olmasa gerek. Asım İşler
Parıs'le organik bağlantılan
olmasına karşın bu genel eğilimin
dışındadır. Onun soyut
dışavurumları başından beri
Action Painting'e ilişkin değerlerı
zengin biçimde içerirdurumdadır.
Bir tek kelimeylejestin. hem de
barok jestin egemenliğinde
gelişın Işler'in resimleri. Bu o
kadar belirgindir ki. resimlerin
boyutlan küçüldükçe. jestin
egemenliği lirisizm lehine
törpülendikçe. sanatçının elinin
kısıntıyla ilerlediğı açıkca
duyumsanır. Uzamı ne denli
genişse. jest. kendini o ölçüde
okunur kılmakta. kısacası. jestin
niteliği İşler'in çalışmalannın
boyutlarını da zorunlu olarak
büyütmektedir.
Asım Işler'in resimlerinin ikinci
aykırılığı da renge ilişkin
tutumunda belirginleşir. Bu
konuda zor yolu seçmekte.
albeniden. uzlaşılmış beğeniden.
titizlikle kaçınmaktadır Işler. Hiç
kuşkusuz. jeste dayanan resmin
renge şu ya da bu biçimde
baglanmasınt gerektiren bir
zorunluluk yok. ne ki hoşlaşma
temeli rengin genelde lirik soyuta
daha uygun düştüğü
bilinmektedir. Renk etkisi boya
değerini ve jesti bastrrsın
istenmiyorsa daha ikincil bir
konuma çekilmek zorundadır.
Aranan eğer Action-Painting'in
ruhuna uygun olansa. yani
gerilim ve şiddetse. bu özellikle
kaçınılmazdır. Asım Işler'in
resimlerinde renge mesafeli duruş
tam da böy le bir gerekçeden
kavnaklanmaktadır. Albenilı
olmaktan uzak. genellikle beyazla
soğutulnıu!;. uyancı renklerdir
onun yeğledıği. Bu tutumunu eski
biryazımda politik ilgilerinin bir
kanıtı olarak belırlemiştim.
Gerçekten de İşler. serüveninin
başından ben. söylemının politik
düzleminı de belirgın kılmakta
ısrarlı olmuştur. Figüratif ve
soyutlamacı dönemlerinde bu ilgi.
tematik olarak da öncelik
kazanırken. soyut döneminde
daha çok renk seçımınde
içselleşmiş durumdadır. Yaşama
karşı eleştirel bir duruştan hiçbir
zaman vazgeçmedi işler. Bu
yüzdendir ki tüm karşıtların
uzlaştırıcısı olan lirisizm yenne.
eleştirel bir uzaklıktan doğan
gerilim ve şiddeti yeğlemektedir.
Bu açıklamalara bakarak İşler'in
çalışmalarının tümüyle Action-
Painting'in çekim alanında
olduğunu sanmak yanlış olur.
Özgünlükten değil. özgüllükten
söz etmek durumunda olduğumuz
bir zamanda. onun resimlerindeki
ındirgenemez farklılıklan
arayacak olursak. bunların en
başında gravür tekniğinden
getirdiklerini göreceğiz. Özellikle
oyma ve kazıma temelinden gelen
teknik ve duyumsal tatlann
tutkunuolan işler'in resimlerinde.
her jest. metal tabaka üzerinde
zahmetle yürüyen bir kazıma
edimini çağnştırır; öylesine
yoğun bir emek yüklenmiştir.
Bundan ayrı olarak rengin.
çizgisel değerlere doğru
çözüldüğü yerde de. grav ürle
yakınlığı açıktır. Onun
resimlerindeki jest örgüsü:
dinamizm yüklü kaotik oluşum.
gravürlerinin de ayırıcı
özelliöidir.
Asım Işler'in. artık ustalık
aşamasına varmış resimleri. soyut
dışavurumculuğun. gerilimli
kutbunun en güçlü kozlarından
biridir. Gerek gravürleri gerek
figüratif ve soyutlamacı
dönemleriyle de saygınlıgı hak
eden İşler'in. soyut dönemi bu
yöndeki arayışlar için bir seçenek
konumdadır bugün. Bu seçeneğin
bütün vuruculuğu jestin
özgürleşmesinden geliyor
kanımca. Figüratif dönemi ve
sonrası dikkatle incelendiğinde.
jestin, biçimsel kaygılann baskısı
altında dizginlendiği. resmin
temelinde gizil birgüç olarak
devindiği kolayca görülecektir.
Direnişe gelince. tarihin sonunun
geldiğine inanmay anlar. tarihsel
olguların niceliksel bir toplam
olmanın ötesinde. y aşamın
organik ve etkin bir bileşeni
oldugunda diretenler bu ısrarı
kavramakta güçlük
çekmeyeceklerdir. Yaşam salt bir
düş değildir onlar için. Direnişın
nesnesinin kaybolduğu yerde,
direnmeyi sürdürmek yalnızca
istencin giicüne karşılıktır.
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Tuhaf Bir Çeviri
Serüveni...
Çeviri yaptığım yıllar boyunca peşimi bırakmayan
iki yazar oldu. Birincisi. Ingeborg Bachmann'dı: bu
Avusturyalı yazar ve şair. benı önce "Malına" adlı ro-
manıyla, ardından da şıirlerı, denemeleri ve radyo
oyunlarıyla çarpmıştı.
Bachmann'ı yaşamının nıce zamanlan ve mekân-
ları boyunca hep beraberimde taşıdım. Hiçbir kitabı
yanımda olmadığı dönemlerde bıle, bir iç okuma ara-
cılığıyla, bu diyaloğu sürdürdüm. Bu tutku. "Mali-
na"y\ çevirmemle bıle noktalanamadı. Sonunda bü-
tün şiirlerini, butün radyo oyunlarını. başlıca deneme-
lerini ve konuşmalarını dilimize çevirdiğımde. artık
Bachmann'dan yana belli bir huzura erdığimin de
ayırdına vardım. Elbet oiay. bu yazann "dosyasınm"
benim için kapanmış olması değıldi: ama onu kendı
dilimin insanlarıyla paylaşabılmek, kendim ya da yal-
nızca Almanca bılenler için saklamamış olmak, Bach-
mann ile bundan böyle içinde kıskançlığa yer bulun-
mayan bir beraberlik kurmamı sağlamıştı. Peşimi bı-
rakmayan ikinci yazarın fırtınasından ise bu yolla kur-
tulamadım. Kurtulabıleceğimi de artık sanmıyorum.
Harman Broch da bir Avusturyalı. Bugün yüzyılı-
mız roman sanatının birkaç kurucusundan biri sayı-
lıyor. işe felsefeyle başlayıp, yaşama yönelik sorgu-
lamalarını edebıyatla sürdürmüş. Başyapıtı ise "Ver-
gilius'un Ölümü"adlı romanı. İS I. yüzyılda yaşayan
ve Latin dünyasının en büyük şaıri sayılan Vergili-
us'un son yırmidört saatinı konu alan bu beş yüz say-
falık roman, dünyamızın ikinci büyük savaşa kaydı-
ğı yıllarda kaleme alınmış. Yazar, Vergılius'un düşün-
celerinm diliyle aslında çok acımasız bir soruya. "Sa-
natçı, neyi değiştırebilir ki?" sorusuna yanıt aramış.
Romanın sonunda bu soruyu birfelsefe sorusuna dö-
nüştürerek yanıtsız bıraktığı da söylenebilır. Ama me-
tinde önemli olan, zaten yanıtlar değil, süreklı birbı-
rine kaynaklık eden sorular; "Bılmek nedır?", "bil-
mek, neyı çözümieyebılır"den. "Ölümsüzlük nedir?"
ya da "Insanoğlu kendini olümsüz kılmaya çalışma-
lı mı?" ya kadar uzanan çok geniş bir sorgulama yel-
pazesi.
Gerek Broch, gerekse "Vergılius'un Ölümü", ne-
redeyse on dört yıldır yakamı bırakmıyor. Sorun, bu
çeviriden korkmam değil. Dahası, romanın çoğu bö-
lümlerini defalarca çevırmemın ardından, artık hiç
korkmuyonjm. Bir zamanlar yazan tarafından bile,
"Başka dile çevrilemez bir roman", diye nitelendiril-
miş olan bu başyapıtı üstelık çok iyi çevirebileceğım-
den de eminim. Gelgelelim içimde müthış bir kıs-
kançlık var. Yaşamımda ilk kez. başkalanyla payla-
şabileceğim bırşeyi sankı asla paylaşmak istemiyo-
rum. Paylaştığım anda. delicesine yalnız benim kıl-
mış olduğum, çok değerli bir şeyı sonrasız yitirmek-
ten korkuyorum.
Sankı kendi yaşadığım ortamda kitaplaştığı anda,
onu okuyacak olanlardan tek bir kişının bile onda be-
nim bulduklarımı bulamamasma, görmezlıkten gel-
mesıne ya da umursamamasına dayanamayacağı-
mı hissediyorum... Böylece bir aydın için hep en ba-
ğışlanamaz suç saydığım bir eylemi, bildiğini ve ya-
pabildiğini başkalarıyla paylaşmaktan kaçma eyie-
mını zamanla, çevirının bıtmesmı erteledikçe, kendim
gerçekleştiriyorum... Bir başka olasılıkda yazarın sa-
nat eseri bağlammda hep tartıştığı: "Neyi değiştire-
bilırki?" sorusunu aşırı özümsemiş olmam ve neler
yazılırsa yazılsın. neler çevrilirse çevrilsin. bir şeyle-
rin, çok önemli, belki de asıl önemli şeylerin hep ya-
zılmadan, söylenmeden kaldığı gerçeğınden aşırı et-
kilenmem. Romanın bir yerinde halkın sefaletine,
günlük yaşamın akışına bakan Vergilius. şu düşün-
celerı geçirir aklından. ''.. evet, bütün bunlar yazıl-
madan, dizelere dökulmeden kalmaya yargılıydı..
bütün dünyanın gerçek nabız atışlan hep yazılma-
dan kalacaktı..."
Romanın bir başka yerinde, şairin yaşam karşısın-
da neredeyse sınırsız bir sorumluluğu üstlenmesi ne-
deniyle, dostu Lucius, "Ama ölümlülerin gücü sınır-
sız değildir ki!" deyince. Vergılius'un ölümsüzlüğü
yerle bir eden yanıtı şöyle olur: "Işte bu nedenle
ölümsüzlük bizlere yakışmıyor, Lucius... insanları;
çok kana ve ateşe mal olacağı ıçın, dolayısıyla bızım
gibi zayıflar böyle bir işin üstesınden gelemeyeceği
için, yeniye ve geleceğe hazırlayamıyorsak eğer o za-
man bizim o minicık güçlerimizle yarattıklarımız da
ancak ortadan kaldırılmaya değerşeylerdir... O hal-
de Aeneis de yakılmalıdır..."
Uğruna yaşamını harcadığı başyapıtı "Aeneis"
destanını ancak "yakılmaya layık" gören Vergılius,
sonunda yaşamını, "Evet. ben de yazmıştım bir za-
manlar. Ben de kayalan yoklamıştım" diyerek şöyle
noktalar: "Belki de bu arada uçuruma düşmüşüm-
dür, bilemiyorum; şimdi ise zalim bir ölümle karşı kar-
şıyayım. ölümsüzlükten yoksun bir ölümle.. ama kim
rahat uyuyabilir Troya yanarken? O, hâlâ her gece
yanmıyor mu?"
Bütün bitirmeme tutkuma rağmen, kendime rağ-
men bu çevirıyı bir gün tamamlarsam eğer, bılıyorum
ki yaşamımda çok ender olarak "hazine" diye adlan-
dırdıklarımdan birini başkalarıyla paylaşmış ola-
cağım.
MÜ İletişim'den kısa metrajlı
(ilm yarışması
Kültür Ser\isi - Marmara ÜniversiteM İletişim
Fakültesi "Kısa Vletrajlı Film Yarışması' diizenledi.
Konunun serbest olduğu yarışmaya YHS formatında
video kasetle başvurulabilecek. Adaylardan filmin
süresi. yönetmen ve yapımcının özgeçmişleriyle
telefon numaralan ve adreslerini bildiren bir mektup
da isteniyor. Adaylar birden fazla yapıtla yarışmaya
katılabilecekler. Yapıtla birlikte filmin özetınin de
verilmesi gereken yarışma için başvurular. 24 nıayıs
cuma gününe dek îstanbul Nişantaşı'ndaki İletişim
Fakültesi Sekreterliği'ne yapılacak. ^'a^şmanIn lürisi
ise Prof. Dr. Aliın Şerif Önaran. Prof. Dr ÜnsarOskay.
Prof. Dr. Işık Aydemır. Prof. Dr Bülent Özer. Prof.
Zafer Doğan. Prof. Dr. Ahmet L. Orkaıı. ^'ard. Doç.
Dr. Esra Biryıldız ve >ard. Doç. Dr. Şükran Esenden
oluşııyor.
Devlet Tîyatpolan'nın 'Büyük
Anadolu Turnesi'
Kültür Senisi- Devlet Tiyatroları. 1995-96 sezonunu
"Büyük Anadolu Turnesi' ıle kapatacak. 15 nıayıs - 16
hazıran tarihleri arasında gerçekleştirilecek turnede 78
il. 40 ilçe. 10 köyde toplam 159 teınsil verilecek.
Ankara. İstanbul. İzmir. Bıırsa. Trabzon. Diyarbakır.
Adana ve Antalya Dev let Tiyatroları'nın 11 oyunuyla
gerçekleştireceği etkinliklerde 3 15 sanatçı ile teknik
ve idarı personel görev yapacak. Tiyatro sanatını
yaygmlaştırmak anıacıyla düzenlenen turnc boyunca
Devlet Tiyatroları grubu. 34 bin 195 kılometre yol kat
edecek.