Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 2 MAYIS 1996 PERŞEMBE
14 KULTUR
Brook'tan yenilikçi bir yapıtKültür Servisi - 1970'lerde İngiliz
tiyatrosunun. >.anatsal anlamda önüne
koyduğu 'sınırlar'dan bunalarak
Fran»a'yagidip Paris'te "Centre
International de Research Theatrale'
(Uluslararası Tiyatro Araştırma
Merkezi) adıy la kendi tiyatro^unu
kuran üııliı İngiliz tiyatro adamı Peter
Brook, "Qui est la" adlı yeni bır oy un
sergiliyor. Oyun. Paris'ten sonra
İngiltere'deki National Theater'da
'Player King" adıyla sahnelenecek.
Artaud, Brecht. Stanislat ski.
Me>erhold, Gordon Craig. Zeanıi gibi
tiyatro dünyasının önde gelen
yazarlannın tivatro. oyunculuk.
yönetmeıılik üzerine denemeleriyle
Shakespeare'in ünlii oyunu
'Hamlet'ten kımı bölümleri biraraya
getiren bu çalışma. Peter Brook"un
dey ımiy le 'tiyatronun, ovuncusuyla.
vazarıyla, çevre düzeni, dekoru \e diğer
tüm oluşum etmenlerini içine alan bir
imecenin ürünü" olduğunu bir kez dalıa
gözler önüne serivor.
•Qui est la' aynı zamanda bir tivatro
yapıtının oluşum \e sahnelenme
sürecini seyirciye aktaran bir çalışmi
Brook. program yazısında da belirttiği
gibi "Tiyatroyu oluşturan unsurlar.
birbiriy le sıkı ilişki içerisinde oldukları
sürece bir bütiinii oluşturabilir*'
görüşünden lıareketle geçmişten
bugünün koşullarına uzanan bır
anlay ışla ele alıyortiyatroyu.
Günümüz tıyatrosunun kuramsal
tcnıelıni oluşturan yazarlardan
>ararlanarak oluşturduğu metinde.
Craıg \e Stanislavskı'nin teorik olarak
birbirlerınden ayrıldığı'noktaları da
sunuyor izleyici>e. Böylelikle.
Çraig'in sahne sanatlarında
"kurmaca'ya duyduğu yakınlık
karşisinda Stanıslavski'nin 'doğaP
olanı sav unuşuna bır kez daha tanıklık
etmiş oluyor izleyici.
Peter Brook'u. tıyatro denılen
imecenin dışında kalmayı yeğleyerek:
bır tür 'inziva'va çekilip
çağdaşlanndan >a da kendilennden
önceki kuşaktan etkilenmeden iireten
yönetmenler rahatsız ediyor.
Tiyatronuıı bir 'iletişim sanah' olması
gerçeğınden hareketle bu durumun
paradoksal bir yanı olduğunu sa\unan
Brook. 6 yıl önce farklı kültür \e
yaşlardan bir araya getirdikleri tiyatro
yönetmenleriyle yaptığı çalışmayi
örnek göstererek tiyatronun öniindeki
engellerin. ancak birlikle sorunları
tartışarak. görüş alış\erişinde
bulunarak aşılabıleeeğini söylüyor.
Çalışmalarını Fransa'da sürdüren
İngiliz yönetmen. "l'luslararası Tiyatro
Merkezi'nin oyuncularının da farklı
kültürlerden olmasma özen ızösterivor.
Oyuncıı ile oyunculuk yetenekleri
arasında hiçbir önyargi olmaması
gerektiğini düşünen iinlü yönetmen.
son oyununda Hamlet'in babasını ve
hayaletıni iki Afnkalı oyuncunun
canlandırmasım bir çeşiı 'oyunculuk
araştırması' olarak niteliyor.
Sanat yaşamı boyunca kendisine örnek
aldığı en önemli ustanın "Tiyatronun
SokratesV olarak nitelendirdiğı
yenilikçi Rus tiyatro adamı. Moskova
Sanat Tiyarrosu'nun kumcusu
Ünlii İngiliz tiyatro
adamı Peter Brook,
'Qui est la* adlı yeni
bir o\ un sahnelivor.
Oyun, Paris'ten
sonra İngiltere'deki
National
Theater'da 'Player
King' adıyla
oynayacak. 'Quiest
la'birtnatro
yapınnın oluşum ve
sahnelenme
sürecini seyirciye
aktaran bir çalışma
ve Peter Brook'a
göre. 'tiyatronun,
oyuncusuyla,
yazam la, çevre
dü/eni. dekoru ve
diğer tüm oluşum
etmenlerini içine
alan bir imecenin
ürünü' olduğunu
bir kez daha gözler
önüne serivor.
Meyerhold olduğunu belirten Brook.
sembolizmın estetik anlay ışı ile
sosyalizmin gerçekçiligini buluşturan
Meyerhold'un modern çağın sanat
anlayışına \urduğu danıga \e tiyatro
kuramına getırdığı yeniliklerin.
oyununda da kaçmılmaz olarak öne
çıktığını belırtiyor. Ancak şunu da
belırrmeden geçemiyor Brook: "Hiçbir
teori tüm /amanların mutlak gerçegi
değildir: aksine. gerektiğinde
vararfamlan düşüncedir."
'Opus 29' performansı için IstanbuFa gelen Danimarkalı Fluxus sanatçısı Eric Andersen:
Biz Internet'i yıllar önce kumnıstıık
AHl ANTMEN
1960lı yılların en çok dikkat çeken
deneysel sanat etkinlikleri. Fluxus adı
altında biraraya gelen .sanatçılann adını
taşiyordu genellikle. Fluxusneydi. neol-
du.tam olarak kımlerbukapsamaalına-
bıldi gibi soru işaretlerini giinümüzde
hâlâ taşivor olması da belki Fluxus etkın-
liklerden bıri ^ay ılabilir! Istanbul. geçen
bienal .-»aveside Flu\us'la vıllarsonra lıa-
şırneşiroldu. Geçen günlerde Fhmıs'un
Danimarka kanadından Eric Andersen
de Istanbtıl'daydı: Ş/ükran Aziz'in Ata-
türk Kültür Merkezi'ndeki sergisi kap-
samında güzel sanatlar öğrencileriyle
"Opus 29" adı altında bir performans
gerçekleştirdi.
Danımarka'nın buy ıl A\rupa'nın kül-
türel başkentı projesi çerçevesinde ger-
çeklestıreceği Margrethe Fjorden'%sa-
nat günlerinın organizasyonunu üstlenen
Eric Andersen. sorulanmızı yanıtladı:
- İsterseni/ önce biraz kendinizden söz
edin. oradan Flu\us'a geçelim...
Ben aslında klasık miizik eğitimi al-
dım. Ancak çok genç ya^lardan ıtibaren
geleneksel bir çerçev enin dı$ında bir sa-
nat yapınak istediğimin bilincindeydim.
Profesyonel anlamda ılk performansımı
1 7 yaijinıda gerçekleştirdım. Izleyicıyle
etkileı>ım kurduğum. onları da etkinliğin
bir parçası haline getirdiğinı bir konser-
di bu. Böyle başladı... 50'li yıllann so-
nunda \e 60"ların basında benim gibi sa-
natçılar genel sanat ortamından son de-
rece soyutlanmıs olarak sürdüruyordu
deneysel sanat çalışmalarını. Marjinal
bır kesımdik. Paris'te. Berlin'de. Tok-
y o"da \ e dünyanın daha birçok başka ye-
nnde benım gibi sanatçılar \ardı. Birbi-
rimizden haberdardık. ama bırbirimizı
pek tanımıyorduk. Derken ya\as ya\aş
kendi platformumuzu olu^turduk.
- Flıuus dünyanın çok farklı köşelerin-
de aynı dönemde ortaya çıkh. Bunun ne-
deni sanatsal. tarihsel. sosyal etkenlere
sanatçılann duyduğu ortak bir duyarlı-
lık mıydı. \oksa belli bir >erden öteki ül-
keleremiyayıldı?
Bence sanat tarihinin kendisi yol açtı
Flu.\us'a. Yüzyılın başmdan süregelen
bir eğilim söz konusuydu; sanat marji-
naldir. kutsaldır. özeldır. müzelere ko-
nulur. galerilerdesergilenir... 50"lerinso-
nundal)en \e benim gibi düşünen sanat-
çılar artık bıkıp usanmıştık bundan. Bu
arada soğuk sa\aş dönenıi yaşanıyordu.
bunun etkıleri de güçlü bir şekilde his-
sediliyordu. Ancak 50"lerin sonundabir
özgürlük ortamı oluştu. Sanatçılar daha
deneysel işler yapabiliyor. geleneksel
çerçe\enin dışına taşabiliyordu. Fluxus
bu dönemde ortaya çıktı. Ancak bir sa-
nat hareketi değildi Fluxus. yalnızca
dünyanın çeşitli yerlerinde aynı şekilde
düşünüp üreten sanatçılan bir araya ge-
tiren. sanatçılann kendi kendilerine oluş-
turdukları bir ağ. bir tür sanatçılar şebe-
kesiydi. Bu ağı yaşatabilmek için de en
Andersen. gü^el sanatlar öğrencileriy le "Opus 29" adlı bir performans gerçekleştirdi.
F
luxus, yalnızca dünyanın çeşitli yerlerinde aynı şekilde
düşünüp üreten sanatçıları bir araya getiren, sanatçılann kendi
kendilerine oluşturduklan bir ağ. bir tür sanatçılar şebekesiydi.
Bu ağı yaşatabilmek için en önemli olay, birbirimizden haberdar
olabilmekti. Posta sanatı böyle ortaya çıktı. O zaman Internet yoktu
ama biz postayı tıpkı bugünün sanatçılarının Internet'i kullandığı gibi
kullanıyorduk. Fluxus, bir iletişim ağıydı, Internet icat edilmeden çok
önce sanatçıların icat ettiği bir iletişim ağı...
önemli olay. birbirimizden haberdar ola-
bilmekti. Posta sanatı. böyle ortaya çık-
tı. çünkü iletişim kurabilmemiz için baş-
ka olanağımız yoktu. O zaman Internet
yoktu. ama biz postayı tıpkı bugünün sa-
natçılarının Internet'i kullandığı gibi
kullanıyorduk.
Derken tren. uçak bıletleri ueuzladı,
toplumların refah se\iyesi arttıkça biz
zengın olmadık. ama yaşam daha kolay
oldu \e birbirimizletanışmaolanakları-
mızarttı. Işte Flu\usbuydu. yani bir ile-
tişim ağıy dı. Internet icatediîmeden çok
önce sanatçılann icat ettiği bir iletişim
ağı... Bir manıfestosu yoktu örneğin.
Fluxus'un. Aynca sanatçılann işieri ara-
sında zaten öyle farklılıklar vardı ki or-
tak bir sanat harekctinden söz etmek ola-
naksizdı. Bu tamamen sanat tarihçileri-
nin uydurduğu bir şey. George Macuni-
as daha sonra Fluxus"u bir sanat hareke-
tine dönüştürmeye çaiıştı. ama yanında
kimseyi bulamadı.
- Fluvus'la Dada sık sık karşılaştırdır.
Aralanndaki temef farklılık nedir?
Aslında kımı açılardan benzerlıkler
\ar aralarında. George Macunias da sa-
natını neo-Dada olarak adlandınyordu.
Ama örneğin bir George Brechfin işle-
rine bakarsanız. Dada'yla hiçbir ilgisi
yok. DickHigginsde öyle. Nam June Pa-
ik de. Dada. sanat üzerine yorumlarla
doludur. sürekli bireleştiridir. Fluxusçu-
ların yaptığı intermedya işlerde ise böy-
leeleştirel birtavıryoktur. Dadapolemik
sanatıydı. İntermedya sanatçılannın
bövle birderdi \ok.
- Peki bugün hâlâ var mı bir Fluvus ru-
hu sanatçılarda?
E\et. bugün dünyanın çeşitli yerlerin-
de Fluxusçulargibi intermedya etkinlik-
leri gerçekleştiren sanatçılar görüyorum.
Ama Fluxus sanatçıları çok zorluklar
çekti. 6O'lı y ıllarda büyük tepki çektı
Fluxusçular. Sanat tarihçileri. anti-sanat
düşüncesini çok saldırgan bulduklan için
nefret etmeye başladılar bızden. Aslın-
da bu sanatı anlayamadılar. çünkü alış-
tıkları gibi çerçe\eye konamıyor. duvar-
laraasılamıyordu. 70 liy ıllarda. yine ilk
baştaki gibi toplumdan soyutlandık
Ama şimdi özellikle genç sanatçılarla
görüştüğümde Fluxus'a meraklı olduk-
lannı gözlüyorum. FIuxus'la ilgili ilginç
bir şey de herkes bizim eski işlerimizi sa-
tın almak istiyor. yenilere para \eren
yok! Herhalde $imdi ürertiklerimiz bir-
kaç yıl sonra para edecek.
- Danimarka'da bu yıl müthiş bir inter-
medya etkinliği düzenliyorsunuz.
Bu yıl ağustos ayında üç gece. tarihi
kentlerden Roskilde'de Margrethe Fjor-
den etkinliğini düzenliyoruz. Çok ilginç
şeyler olacak.
- Bu etkinlikJerin arasında üç gece bo-
yunca halka açık bir doğum projesi de
var... Bu oldukça sansasvonel etkinlikie
neyi amaçlıyorsunuz?
Bu etkinlik. Avrupa Birliği nedeniyle
gerçekleştiriliyor. Avrupa"da kurulan ilk
birliği oluşturan kadın. etkinliğe adını
verdiğimiz Danimarka Kraliçesi Marg-
rethe Fjorden'di. Mezarı. etkinliklerin
gerçekleştirileceği Roskilde Katedra-
li'nde yer altyordu. Ayrıca Fjorden 111
dönemiyle. bizim dönemimiz arasında
paralellikler kurabileceğimiz üç tema
bulmaya çalıştık. Birisı birlık temasıy-
dı... Şimdi ne kadar moda oldu birlik
kurmak! Öteki. kadın tenıasıydı... Çün-
kü Fjorden. döneminin en güçlü kadın-
larından biriydi. Günümüzde de kadın-
larıneşitlikyolundasarfettikleriçaba\e
elde ettikleri başan lar göz önünde bulun-
durulursa iki dönem arasında paralellik-
ler kurulabilir. Birdiğerideinançtı. Fjor-
den'in dönemindeki gelismeler. Avrupa
kilisesinde reforma yol açmıştı. tçinde
bulundugumuz dönemde ise ilk defa bir
tanrı inancına gereksinim duymadan
kozmosu algılayabiliyoruz. Bu temaları.
en güçlü biçimde doğumla ifade ede-
bileceğimizi düşündük.
- lutucu çe\relerdtn epeyce tepki
alabilirsiniz...
Aslında büyük ıkılemler yaşıyoruz
günümüzde. Insanlar halka açık
doğumun hiç de hoş bir şey olmadıgını.
harta kanlı. iğrenç bir şey olduğunu söy-
lüyor. ama bir yandan da herkes video
kameralany la doğumlan belgeleyip son-
ra arkadaşlarınagösteriyor! İğrenç \epis
birşey olduğunagelincede... Bir yandan
steri I düny alanmızda y aşıy oruz. öte yan-
dan budünyayı pıslıkten cehennemeçe-
viriyoruz! Bence ınsanlargerçek yaşam-
dan çok korkuyorlar. Deneysel sanatın
başlıca sorunu da bu zaten. Fazlasıyla
gerçek oluşu. Duvarlara asabıldiğin süs-
lü sanatın korkulası biryanı yok. Deney-
sel sanat ise izley iciy i yaşamın kendisiy-
le karşı karşıva getiriyor.
Peter Stein'ın 'Vanya Dayı'sı İtalya'da
Peter Stein, İtahanoyuncuMaddalenaCrippaile biıiikte.
Kültür Senisi - Peter Brook \e Peter Hall ile
birlikte Avrupa tiyatrosuna şekil veren
yönetmenlerin başında gelen Peter Stein.
Çehov'un ünlü oyunu 'Vama Dayı'yı Teatro
di Roma ve Teatro Stabile di Parma'nın ortak
prodüksiyonuyla İtalya'da sahnelivor.
Stein'ın. kurucusu olduğu Berlin Oda
Tiyatrosu'nda 1984 yılında sahneye
uy
r
arladıgı "Üç Kızkardeş've 1989'da
sahnelediği 'Vişne Bahçesi'nden sonra
üçüncü Çeho\ uyarlaması olacak "N'anya
Da>ı'.
5 yıl önce Oda Tiyatrosu ndaki yöneticilik
görevinden. tiyatro tarihinin en büyük
prodiiksiyonlanndan biri olarak sayılan
•Faust'un sahnelenmesi konusunda çıkan bir
anlaşmazlık soııucu ayrılan Peter Stein. aynı
yıl üstlendiği Salzburg Festivali'nin tiyatro
yönetmenliği görevini hâlâ sürdüriiyor.
Hangi kurumda olursa olsun, ağırlıklı olarak
Çehov yapıtlanna yer vermesiy le dikkat
çeken Stein. "Çehov,dönüpdolaşıpyineona
döndüğüm ender vazarlardan biri. ĞerçekJik,
adalet, haksızlık gibi temalan işlerken ne
zaman bir kavram karmaşası yaşasam
başv urduğum tek kaynak Çehov "dur" diyor.
Tümüyle Ttalyan oyunculardan oluşan bir
kadroyla çalışıyor Peter Stein. Hem
oy uncular hem de Stein için bir atölye
çalışması anlamına gelen "N'anya Dayf, yıne
Stein'ın deyişiyle "özellikle İtalyan
oy uncuların Çehov 'u anlayabilmesi ve
kendilerini gerçek birer Çehov kahramanı
olarak hisedebilmeleri" bakımından büyük
öııem tas.ıyor. Bu hissı uyandırabilmek için
provalaröncesınde. ekıbini birkaç ay önce
Moskova'ya götürüp Çehov 'un ülkesini
tanımalarını istemiş Stein.
Ekip çalışmasının son derece y ararlı bir
teknik olduğuna inanan Stein. •beraberiik"
duygusunu. küçük bir oyuncıı kadrosu ve
dısiplinli bir çalışma programıyla yaratmayı
amaçlıyor. "Ancak, İtalya'da ekip ruhu
yeterince gelişmemiş bir kav ram" diyor
Stein. ~İtalyan oyuncular, teknik anlamda
belki de Avrupa'nın en iyi ve yetenekli
oyunculan. Ancak tiyatroya son derece
bireysel bir bakış açıstyla yaklaşıyoıiar. Bir de
her ülkenin farklı bir sahne geleneği var. Bu
farklılık İtalya'da. dilin kullanımında daha
çok ortaya çıkıyor" diyen Stein. doğası
gereği müzika! bir dil olan Italyancanın kimı
zaman prodüksiyonun sahip olması gereken
ruha aykırı düştüğünü belirtiyor.
IŞILDAKVE YELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Felsefenin Sefaleti
Norveçli yazar Jostein Gaarder'ın Sofi'nin Dün-
yası adlı kitabı, aylardır çeşitli yayın organlarının çok
satanlar listesinin ilk sırasından inmiyor. Kimileri, bu
kitabı bir övdü, bir övdü ki sormayın.
"Felsefe tarihi üzerine bir roman" altbaşlığını taşı-
yan kitap, felsefeyi 14-15 yaşındakı bir çocuğun an-
layacağı bır "basitlikte" yazılmış. Felsefeyi gençlere
sevdirecekmiş, vb.
Genellikle olduğu gibi: okunmadan hakkında öv-
güler yazıldı; kitabın tanıtım bilgisinin ve dünyada
şunca dile çevrilmiş ve şunca miktar satar olması; ki-
milerini etkiledi ve kitabı göklere çıkarttılar.
Gaarder, kitabında klasik Batı felsefe tarihinin ge-
nelgeçerli doruklarını ve filozoflarını öne çıkartarak,
yalın bir dille şematik olarak anlatıyor; öte yandan da
bu anlatımı. iç içe geçmiş zaman-mekân ve tipleme-
lerle adeta bir romanın olay örgüsü içinde vermeye
çalışıyor.
Yani bir yanda romanın özelliklerinin bir kısmı; öte
yanda felsefe tarihinin içeriğinin bir kısmı yer alıyor.
Üstelik ikisı birbirinin içine girince ve metnin akışı ko-
nuyla ilişkisiz diyaloglarla kesilince iş tatsızlaşıyor.
Ustelik hele kitap için bir yazı yazmaya niyetlenmiş-
seniz; okumadan yazamayacağımza göre; bu oku--.
ma tatsız tutsuz, bır sıkıntı haline dönüşüyor; 592
sayfayı bitirene kadar kurdeşen oluyorsunuz. Roman
mı okuyorsunuz; yoksa bır sınava mı hazırlanıyorsu-
nuz; karıştırıyorsunuz.
Genellikle böyledir; bir kitap hakkında şu veya bu
nedenle bir yazı yazmaya: tanıtmaya ya da eleştir- •
meye karar vermişseniz; onu okursunuz. '
* ;:
Ahmet Altan, bu kitapla ilgili bir yazı yazmıştı. Ya-
zısından anlaşılacağı üzere kitabı okumadan (pek ih-
timal vermiyorum ama!) yazmış. 23 Şubat 1996 gün-'
kü Yeni Yüzyıl'daki yazısında kitabın adını "Sofi'nin
Hayatı" olarak anıyor. Zaten, kitabı okuyunca anlıyor-
sunuz; 15. yaşgününü kutlayacak bir kızın hayatı de-
ğil, olsa olsa "dünyası" olur.
Ayrıca iç kapakta da özgün adı yazıyor: "Sofies ver-
den." Çevirmenine ulaşamadım ama; Norveççe bi-
len bir arkadaşım bunun "dünya" anlamına geldiği-
ni; hayat. yaşam sözcüklerinı karşılamadığını belirt-
ti.
Bir başka örnekse. Altan "Roman, on üç yaşında-
ki Sofi'nin bir gün posta kutusunda kendisine gön-
derilmiş bir mektup bulmasıyla başlıyor" diyor. Oy-
sa, Sofi on üç yaşında değil. Sofi onbeşinci yaşgü-
nünü kutlayacak. Bu, kitapta çok sık geçiyor (sayfa:
17. 64, 69, 114, 119, 346, 350, 356, 364, 384, 541,
544 vb.)
Bellı ki Ahmet Altan'ın kitapta yer alan Hilde'den
de haberi yok. Sofi aslında Hilde'nin babasının yaz-
dığı romanın kahramanlarından biri; bu metni baba-
sı doğum günü olarak Hilde'ye gönderiyor. Hilde de
onbeşinci yaşını kutlayacak; olay örgüsü açısından
onbeşinci yaşgünü tanımı çok önemli. Ayrıca kitap-
ta yer alan tiplerin. felsefi sorunsallıklar açısından da
önemleri var.
Altan, büyük bır olasılıkla yazısında yer verdiği bil-
gileri 18 Ocak 1996 tarihli Cumhuriyet Kitap'ta yaza-
rıyla yapılan bir söyleşiden almış (ya da başka bir söy-
leşiden). Gaarder o sayteşide bir önceki kitabında yer'
alan 13 yaşındakı bir kızın Atina'ya gidişinden söz edi-
yor. Anlaşılan bir karışıklık olmuş.
•
:
Sofi'nin Dünyası'na dönecek olursak; kitap ne ro-
man olabilmiş ne de felsefe tarihi. Anlaşılır olmak, ya-
lın olmak. tek başına yetmiyor. Keşke, Gaarder ro-
mana ilişkin kısmını bir roman olarak; felsefeye iliş-
kin kısmını da yine aynı yalınlık ve anlaşılırhk düzle-
minde bir felsefe tarihi olarak yazsaydı, kanımca da-
ha yerinde bir iş yapmış olurdu.
Ama bunlar Sofi'nin Dünyası gibi satar ve sükse
yapar mıydı. bılemem.
Böylesine karşı çıkmalarımıza hemen bir karşı çı-
kış geliyor; anlaşılır, yalın felsefe kitabı nerede var?
Remzi Kitabevi yıllardır özenle yayımlıyor; hem de
güzelım bir Türkçe ile. sahk veririm: Platon'un Diya-
loglar'\. Anlaşılır ve sizi, "şayet" istiyorsanız felsefe-
ye yönlendirecek olan..
Zaten "istiyorsanız" yönelirsiniz. Istemiyorsanızdi-
lediğiniz kadar Sofi'nin Dünyası'ru okuyun. Yani so-
run biraz da sizde ey okur...
Şayet felsefe sorunsalını bir roman içinde; roman-
sal örgü içinde yer aldığını görmek istiyorsanız o za-
man da Hermann Hesse'nin kitaplarını okuyun: On-
ları da AFA Yayınlan ısrarla yayımlıyor.
Hermann Hesse. yukarıda değindiğimiz konuyu,
kendisine Nobel kazandıran Boncuk Oyunu adlı ro-
manında, bir kahramanın ağzından kısaca şöyle özet-
liyor: "Felsefe ancak yasal araçlarla, felsefenin ken-
di araçlanyla yapılmalı."
Kitabı okuyup bitirince aklıma Karl Marks'ın bir ki-
tabının adı geldi: Felsefenin Sefaleti.
12. GE1SÇLİK GÜNLERÎ'NDE BLGÜN
HARBh'E MLHSİN ERTUĞRL'L SAHNESİ
Stephen Frears'in yönettiği "Yasak İlişkiler' adlı film
12.00'de fuayede gösterilecek. Müjdat Gezen Sanat
Merkezi Hafif Müzik Bölümü'nün konseri saat
15.00'te fuayede izlenebilir. Aras Neftçinin "Havadan
Istanbul' adlı dia gösterisi Cep Tiyatrosu'nda. Ayşegül
Yeşilnil ve Caz Quartet'in caz konseri saat 19.00'da.
İFSAK'ın M986-96 Ayın Fotoğrafları Sergisi", İTÜ
Güzel Sanatlar Fakültesi "Öğrenci Fotoğrafları Sergisi',
Kafiye Türkmen'in "Heykel Sergisi' fuayede
izlenebilir.
KADIKÖY HALDl'N TAİSER SAHNESİ
Espri Standartlan Ensitüsü Kurumu nun (ESEK)
'Tükürür Kaçarım' adlı oyunu l9.()0"da sahneleniyor.
FATİH REŞAT NURİ SAHNESİ
Istanbul Üniversitesı İşletme Fakültesi Tiyatro
Topluluğu 'Cadı Masallan" adlı oyunu 19.00'da
sahnelivor.
ÜSKÜDAR M. CELAL SAHNESİ
Tiyatro Canikonun Paşa Annem' adlı oyunu saat
19.00'da. Anadolu Yakası RessamlarGrubu'nun resim
sersısi açılıyor.
GAZİOSıMANRAŞA SAHNESİ
Haydarpaşa Oyuncuları. Aziz Nesin'in ^'aşasın
Kavuniçi' oyunuyla saat 15.00 ve 19.00'da seyirci
karşısına çıkıyor.
Ölen çocuklar anısına opera
Kültür Senisi-Çekoslovakya'da 3-4 temmuz
tarihlerinde gerçekleştırilecck "Janacek Müzik
Festivali'nde. geçen ay Iskoçya'da bir ilkokulda
yaşanan katliamda 35 öğrenci arasından yaşamını
y itıren ve aralarında İskoç Operası Çocuk Korosu'nda
ver alan 16 çocuğun anısına bir opera sahnelenecek.
Ikinci Dünya Savaşı sırasında toplama kamplarında
ölen \ahudi kompozitör Hans Krasa'nın bestelediği ve
henüz ortaya çıkarılan Brundibar' adlı yapıt. I.skoç
Operası tanıfından •>•'••••• •!•'"•'.-,A