Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14NİSAN 1996PAZAR
10 PAZAR YAZILARI
'Yalnızca hoş geçen
saatleri sayanm'
FRANKFURT
ÜSTÜN
AKME.N
Geçenlerde kızım Venedik
yakınlanndan telefon etti.
Bir güneş saati görmüş.
Hani. üstüne güneş ışıgı
düşen bir cismin gölgesinin,
güneşin gökyüzündeki
hareketine bağlı olarak gün
boyunca yer değiştirmesi
esasına dayanan ve taaa İÇÖ
(fsa'dan Çok Öncelerde)
geliştırilen araçtan söz ediyordu. Anlatîı da
anlattı. Üzerinde Latince "Horasnon
numero nisi serenas" yazmaktaymış. "Ne
yumuşak değıl mi?" dedi. Sözcüklerin
kendılerinde taşıdıklan anlamda eşsiz bir
uyum gizliymiş. Öyle söyledi. Çevirisini de
yaptı: "Valnızca hoş geçen saatleri sayanm."
Gerçekten de pek yumuşakmış dıye
geçirdım içimden. Nereden nereye;
Obermain Köprüsü üstündeki yoğun trafikte
akarken eski güneş saatinin üstündeki
sözcükleri anımsadım ve aniden yeniyetme
bir karar edindim. Gökyüzü kararmaya
başladığında kol saaatımı gömleğin
baskısından kurtanp, gün ışığına çıkaracak
ve zamanın üstünden gölgelerin nasıl yok
olacagmı ızleyecektim. Tam o sırada içimde;
gizli, sırmah huzmeli bir "hüzün"
beliriverdi. Önce "Frankfurt'un ilkbahan,
demek insanı böyie yapıyor"diye
düşünmekle yetindim. Oysa "hüzün" içimi
sarmaladıkça, içinde kıvanç buiunmayan
zaman tüketiminin. zamanı nasıl
boğazladığını duyumsuyordum. Schvvezier
Caddesi'nde, zevk vermeyen her olayın
unutkanlık evreninde yitip gitmesi
gereklılıgını düşündüm. Main Irmağı
boyunca, Frankfurt ılkbaharına ait ılık
güneşin tembel sular üzerinde yalpalandıgını
dün görmüştüm. tçimdeki hudutsuz
huzursuzluk sınirlannı genişletiyordu ve ben
"Yalnızca hoş geçen saatleri sayarunr
'
sözcüklennden yola çıkarak zamana bunca
yıldır verdigim önemı kaldırdım. Akşam,
bizim Çiçek Pasajı'ndakı Entetektüel Cavit
benzeri Sachseyhausen'dakı ünlü meyhane
Adoif VV'agner'e gınim. tnsanlar üst
üsteydıler ve de domuz, koyun, kuzu eti
yedikiennden Deii Dana'dan
korkmuyorlardı. Elma şarabının ikinci
bardağında yaşlı güneş
saatini ve üzerindeki sözleri
söyleyeni ya da yazdıranı
düşünmeye başladım.
Kırmızı yanaklı Sakson
kınması bir Alman. ağzının
içınin bütününü göstererek
bol gürültülü güldü. Bir
^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ genç kadın. başını
~~™~ yanındakı erkeğin omuzuna
degdirdi. Frau Melitta. gri sır üstüne kobalt
desenli porselenden testiyi, içmdeki elma
şarabı ile birlikte getirdi, tahta masanın
üstüne "dank" diye bıraktı. Sonrasında,
sıkıştınlmış kartondan bardak altlıgının
kenanna bir çentik attı. gitti.
Düşünüyordum. Güneş saatini yaptıran ya
da üstündeki yazıy yazdıran mutlaka
ortaçag papazlarından bırı olmalıydı.
Beşincı bardak elma şarabı bıterken. tanrı
karşısında halkın temsilcisi. zaman zaman
da halkın karşısında tannnın
temsilcisigillerden olan ortaçağ papazının
simgesi geldi oturdu gözlerimin önüne.
Çılgın renkli meyveler güneş altında
olgunlaşırken papaz efendi kilısenin bakımlı
bahçesinin güzel kokulu çıçeklen arasında
dolaşıyordu. Sanınm. bedenıni saran tatlı
gevşekliğın hazzını yaşarken buldu bu
sözcükleri. Yaptıgı hiç de önemli olmayan
işini de o an kafasından sildı. Yaşantısı uzun.
tatlı bir düş içinde görüntülendi bana. Sonra
gökyüzünü bulutlar kapladı. Hızlanan yol.
tozu topragı sağa sola dağıttı. Papaz. hızlı
adımlarla ve de sandaletlennı şıpırdatarak
kilisesine döndü. Odasındaki küçük masanın
başına oturup hiçbır güncellıği olmayan
güncesine "Yalnızca hoş geçen saatleri
sayanm"dıye yazdı. Pencereden dışan baktı.
Ortaçağda yağmur vardı. Gökgürültüsü yeri
göğü inletti. Sachesehausen'da gürültü. elma
şarabı. domuz eti: tırnaklan değişık
renklerde boyalı ve de sürekli konuşan
sanşın bir kız. üç besili Alman erkegı:
abartılı kahkahalar: dızini yukan çekip
topugunu oturdugu ıskemlenin kenanna
bastıktan sonra, dız kapagını öpüp onunla
sevişir gibi yapan esmer genç kadın,
esriklik... Geriye kalan mı? Hoş geçmeyen
saatler ve içimdeki eziklik...
Sürgünlük kiminde açan
bir güldür, kiminde..Nihat Behram da sonunda
sürgünlük yaşamına son
verdı. Savundu dizelerini,
haykırdı görüşlerini ve ilk
olanakta > urduna döndü.
Yıllarönce Uruguaylı ozan
ve şarkıcı Daniel Vtglietti,
Stockholm'dekibir
konserinde.bızlere şöyle
demişti: "Önemli olan.
kişinin kendinden. kendi inaçlanndan da
sürgünde olmaması." Sevgili Erdal Atabek,
"Kendi yurdunda sürgünsün" diyince
aklıma derhal Viglıettı'nın sözleri gelmişti.
Aradan geçen zaman içinde. çok sürgüne
tanık olduk. Bir Ekrem Ayın vardı:
Sendikasına adadıgı ömrü Isveç'te
sürdürmek zorunda kaldı. Sık görüşürdük.
Inançlı. dürüst bir insandı. Yurduna döndü
ve geçen yıl yaşama veda erri. Bir Enver
Türkoğlu vardı. O, yurdunu yeniden
göremeden aramızdan ayrıldı. Çok güzel bir
insandı: yurdunu, onu sürgün yaşamına
mahkûm edenlerden fazla seviyordu.
Isveç'e faşist Pinochte'nın darbesınden sonra
çok sayıda Silili devrimci gelmişti. "ŞişH
Komhesi" adlı örgütte çalışırken
birçoklanyla tanışmıştım. Bana Nicanor
Parra'yı tanıtmışlardı, Vleoleta Parra'yı da.
VfctorJara'yı herkes tanımıştı o sıralar.
Türkçeye ilk kez kazandırmak benim için
büyük bir onur olmuştur.lnti-İUimani'nin,
Quilacayun"un uzunçalarlannı Yarın
dergisındeki arkadaşlanma iletmiştim, onlar
da büyük mali riskler göze alarak bu
çalışmalan kaset haline getirerek satışa
STOCKHOLM
çıkarmışlardı. Şimdı
bakıyorum daralıyor
vervüzü. Zorunlu
göçmenlerin bazıları
.. ülkelerinedönebiliyorlar.
GURHAN Bazılan artık verleştikleri
UÇKAN ülkede kalmayt. kendi
ülkelenni arada bjr, ziya.rei, ,
etmekle yetinmeyi yegliyor.
"""""^^""~~ Zaman geçmışti. devrimci
gençler çoluk çocuk sahibi, orta yaşlı
insanlar haline gelmişlerdı. Bazıları "Biz
elimizden geleni yapök," dıyordu. bazılan da
"Artıkyeter." Ama Jsveç'te bir tanesı var ki.
hiçbirini demiyor. Clkemizden politik
nedenlerle aynlmış, ona göre de geldığı ilk
ülke olan Almanya'da ve daha sonra -son
durak- Isveç'te kabul görmüştü. "Sürgün
edebiyatTnı güzel bir sıçrama tahtası yaptı.
Hakkında kesinleşmış hıçbir mahkûmiyet
yoktu, ama idam mahkûmu gibi dolaştı
durdu. Arsa alıp kooperatife girdiği ve
Türkiye'ye elıni kolunu sallayarak gidip
gelebildiği zamanlarda bıle "Kalemiyle bir
rejimi titreten ozan" olarak röportajlara çıktı.
Ona kalırsa Türkiye. "ünlü ozanlar ve kötü
şürter" ülkesiydi. Çünkü ondan büyüğü
yoktu. Geçen martta Sıockholm'de
düzenlenen "sürgündeki ozanlar'" gecesinde
Türkiye yı temsılen katıldı: yanlış
anlamayın; Nazım'u Ataol'u. Nihat Behram'ı
değil. kendini "sürgünde bir ozan" olarak
tanıtmak için. Sürgünlük açan koca bir
çiçektir bazılannda: bu ozanımızda ise bir
sakızdır çiğnenip duran ve kabak tadı
veren...
İşçi Partisi iktidara hiç
bu kadar yakınlaşmamıştı
LONDRA
"Bir iktidann bugüne kadar
bu ölçüde yıprandıgı hiç
görüimedı" diyenler giderek
çogalırken İşçi Partisi de 17
yıldır hasret kaldıgı iktidara
"hiç bu kadar
.vaklaşmamtştı" demek için
de müneccim olmak
gerekmiyor. Ama İşçi
Partisi'nin "Bugüne kadar """"""^"~~"~
hiç bu kadar değişmedigini" söyleyenlere de
kulak vermemek için sağır olmaktan da öte
aptal olmak gerekiyor. "YeniSoTsloganının
mucitlerinden Tony Blair, kendi ülkesindeki
gönülleri fetherti, şimdi de vVashington
seferinde "müstakbel İngiltere Başbakam"
sıfatı ile kendine eşdeger gördügü aynı
kuşağın temsilcisi, Amerika'nın "yeni
sokusu" (orada nasıl oluyorsa) Bill CHnton
ile tecriibe alışverişinde bulunuyor.
Amerikan medyasının büyük ilgisi ile
karşılaşan Blair, partisini nasıl 100 derece
çark ettirdiğini, muhafazakârlann oylannı
nasıl kendi partisine çekecegini. gelcek yıl
yapılacak seçimi nasıl kazanacağını ve
dahası Londra'nın \Vashington ile bir süredir
"limonr olan ılişkilerini nasıl düzeltecegini
ve "tarihi, özd dosthığu" yeniden nasıl tesis
edeceğini. ballandıra ballandıra anlatıyor.
Anlatmadıgı bir tek şey var.. Aslında bunu,
ya da bunlan kendi ülkesinde pek anlatmıyor
veya anlatamıyor. O da iktidarda ne
yapacağı... Nedense, bu sorulan da pek
kimse sormuyor Blair'e. Hep öyledir zaten,
medyanın gönlünde yatan "genç aslanlara"
pek ilişilmez. "Taze" kan, genç, dinamik
îider imajını bir kez pazarladınız mı, size
fazla ilişmeye kimsenin cesareti olmaz.
"Eski" yıpranmıştır, altematif bile olsanız,
"eski poiitikanın ne oktuğu" bir işe yaramaz.
ille de "y*ni" ve "yükselen değer"
olacaksınız. Böyle oldunuz mu, kimse size
kalkıp da "vergi polhikan ne?" ya da
"vergiieri düşüreceğjm diyorsun ama, bir
ZAFER
ARAPKİRLİ
yandan da kamu
harcanıalanm arttıracağım.
sağlık. eğitim, ulaştırma gibi
hizmetlere daha fazla
ödenek ayıracağım derken
parayı nereden buluyorsun"
diye sormaz. Her ögününü,
işveren sofralarında
geçinrken partınin asıl
"™^~^^^~^~ tabanını ve gücünü
oluşturan sendiları. vönetıme geldiğinden bu
>ana güçsüzleştirmeve çalışmasına kimse
ses çıkarmaz. harta "sendika hakimryetini
kırryor'" di) e alkışlar. Basın imparatoru
Murdoch'un ve benzerlerınin gazete-TV-
radyo tekelini genişletmesinin önüne bazı
kısıtlamalar getirmeye kalkan vasayı
"yumuşatahm" şeklindekı girişimine hiç
kimse "sana yaktşır mı dostum?" diye
gülmez. Çalışan kesimın, 17 yıllık
muhafazakâr iktidar döneminde inim inim
inlediğini. işsizligin dizbovu, yatınmlann
arpa bo>u olduğunu unutup sanki başka
konu yokmuş gibi "ben herkesten daha iyi
bir Hıristiyanım" nutuklanna ne lüzum
olduğunu kimse sorgulamaz. Özelleştirmede
aydan aya değil. neredeyse saarten saate
degişen "çarketmelerinizr bir Allah"ın kulu
da çıkıp alaya almaz. Parlamento
çoğunluğunu yitırmış bir iktidann bıle.
Törerle Mücadele Yasası adı altında
özgürlüklerin kısıtlanmasına ses çıkarmayıp
üstelik gözü kapalı ona> vermenize kimse
aldırmaz. Oldunuz mu "yeni" olacaksınız...
"Modası geçmiş" sloganlan terk edecek yeni
ufuklara açılacak, yepveni kavramlara
sanlacak. Muhafazakâr bile olsa "yeni
sloganlan" benimseyecek, bir-iki cilalı
nutukla sermayeden oy isteyeceksiniz.
(Vatandaştan olacaktı galiba?) "Modem
Zamanlar" bunu gerektiriyor. Bırakın
fosilliği. bırakın sol mol ayaklannı. \izvon
sahibi olun bıraz. Yeni sofralara oturun..
Yeni mönüleri keşfedin.. Afiyet olsun..
40. Senfoni, spagetti ve liberalizmAlnının üst kenannda belli belirsiz bir
leke vardı. O sinirlendiği zamanlar leke
koyulaşır. sanki biraz yayılırdı. Lekeyi
saçıyla gizlemek için her gün ayna
karşısında sıkıntılı dakıkalar yaşardı. Bu
yüzden başkalarının yanında kendini
yanm insan gibi hisseder. zaman zaman
da hırçınlaşırdı.
O küçükken babası önce alkola, sonra da
bir kadına bağlanmış, derken kaçıp
gitmişti. Annesi aileyi doğru dürüst
geçindiremeyince o, okulunu yarım
bırakmak zorunda kalmıştı. Yüksek okul
mezunu olmadığı için utanırdı. Hep bir
kurs bitirip. bir sınav verip. nasıl olursa
MOSKOVA
HAKAN
AKSAY
olsun diploma sahibi olmak isterdi.
Moskova da oturuyordu. Ama taşralıydı.
Bu yüzden Moskovalı arkadaşlannm
yanında hep eziklik duyardı. Doğup
büyüdüğü İcentten hiç söz açmazdı.
Moskova tarihi üzerine söyleşilerden
nefret ederdi.
Ne Dostoyevski'yi okumaktan zevk
almıştı ne de Puşkın'i. Çaykovskfde de
onu çeken bir şey yoktu. farkovski'de de.
Onun ilgisin yalnızca aşk ve dedektif
romanları, pembe televizyon dizileri ve
yeni Rus pop müziği çekiyordu. Ama
arkadaşlannın yanında ueri kalmamak
için ansiklopedik bilgıler edinıyor,
herkesi şaşırtacak ilginç aynntılan
anlatmaya bavılıyordu.
Pek çok dilden birer ikişer cümle
öğrenmişti. Gitarla çaldığı iki parça vardı.
Çok sayıda fıkra bilirdi. Evine ""entel
Göreceli
güzellik
Ehş Haberier Servisi-
Tavland'ın ku/evindcki
Mae Hong Son kö> iinde
yaşavan Karen kabilesine
ait kadınların rüvaMnı.
bovunlarımn mümkiin
olduğunca uzun olması
süslüyor. Karen
kabilesinde bmnuna 32
pirinç halka takabilen
kadınlann. güzelliğinin
doruğunda olduğuna
inanılıyor. Mae Hong Son
kövünün genç kı/ları
daha kiiçük yaştan
itibarvn bo\ unlanna her
sene sayısını arttırarak
taktıklan halkalarta
yaşamayıöğreniyoriar. 12
vaşındakJ uzun bovıınlu
Karen kı/ı Moo Yang da
bunlardan birisi.
konuk" geleceğı zamanlar Mozart'ın 40.
Senfonisi'ni hazırlar. kapı çalındtğı anda
görkemli avizeyi safdışı ederek. loş ışık
altında teybi açardı. Italyan mutfağıyla
ilgili kitaplar okur. deneş ler yapar. ama
en çok da s>ö\ lev venrdi. Spagettıye
bavılırdı.
\aktivle bir>abancının e\inde temizliğe
gitmiş. ama "yetenekJeri fark edilince"
şirkete alınmış. "daktilo falan" vapmıştı.
O bu dönemlerden söz edilmesini
istemezdi. !kı yıl önce şirketin ticari
bölümünde görev almıştı ya, işte o zaman
dogmuştu. Nihayet "insanca" bir ücretle
çalışmaya. biraz sıkıntı çekmck pahasına
da olsa. "prestijli bir semtte"oturmaya
başlamıştı. Gerçı yabancı patronuna
için için diş bilerdi; ama kendini
bataklıktan çıkaranın o olduğunu da hiç
unutmazdı.
Güzelliği dünyaca ünlü Lenıngrad'ı
(Petersburg) görnıemişti: Kırım'a.
Gagra"ya ve Soçi've gıtmemişti: uçsuz
bucaksız Sibirya bozkıılarından ve
Baykal'dan da habersızdi. Ama nereyi
görmek istediği sorulduğunda. telafuzu
güç Amerikan kentlerini sıralardı.
Rusya'yı geri kalmış bulur. "Batı'da
biryerlerde"doğmadığı için kaderine
kızardı.
Si>aserten anlamazdı. Ama modası
geçmiş eski düzenin düşmanı olması
gerektiğini aklından çıkarmazdı.
Tartışnıalarda kendi başına bir fikır
savunamaz. ama liberalizm \e piyasa
reformlan gibi sözcükleri sık
kullananlardan desteğini esirgemezdi.
Bir yerden duvduğu üzere
"ırmaktan geçerken at
değişfirilmeyeceğini," bu \ üzden
"kıallar dönmesin diye"o> unu
Yeltsın'c vereceğını söylerdi.
Geçenlerde bırdenbıre ortadan
kavboluverdi. Kımısı kara sevda
yüzünden intıharertığıni öne sürdü.
kimısi ışten atıldığını. Esrara alışmıştır
diyen de oldu. hemcınslenne ilgi
duvduğunu iddia eden de. Sonra
haberinı aldık: Büvük bıryolsuzluk
vapmava kalkmiş: vüzüne gözüne
bulaştırmış. Hapıstevmiş. Bilmem.
orada da yabancı dillerde cümleler
kurup fıkralar anlatıvor mu. 40.
Senfoni'vi özlemedığıne bahsegirerim.
Ama Paris giysılerı ve İtalyan
yemekleriyle ilgili bir şev dıyemem.
Benim asıl merak ettiğim. "siyasi
görijşlerinde"1
bir değışiklik olup
olmadığı. Bırde alnındakı lekeyi hâlâ
gizlemeve çalışıp çalışmudıgı.
Iktidarla muhalefet arasındaki kan davası
Sokakların tekin olmadığı, insan hayattnın
tabanca namlusunda tüttüğü, günde en az
40 otomobilin gasp edildiği. hırsızlığm
neredeyse yasal geçim kaynağı sayıldığı
bir ülkede muhalefet partisi olduğunuzu
düşünün. Oy toplamak. seçmenlerin
güvenini kazanmak ve sonunda iktidar
partisini yerinden etmek için yapacağınız
ilk şey: iktidar partisinin terörü
durdurmakta yetersiz kaldıgını savunarak
seçmenlerinize güvenli bir ülke vaat etmek
olıırdu. Harta, ülkenin karışık durumunun
işinize geldiğini biledüşünebilirdinız. Ya
bu adi suç terörünün kol gezdiği ülkede
seçmen olsaydınız. ne yapardmız?
Canınızı ve malımzı korumak için
kapınıza demir parmaklıklar taktırır.
evinizi elektrikli tellerle çevreler. bir iki
köpek edinir, belki bir tabanca bile satın
alırdınız. Terörün sona ermesı için kıminiz
muhalefet partisinden umar beklerken
kiminiz iktidar partisine biraz daha zaman
tanımava karar verirdi. Demokrasiyle
yönetilen bir ülkenin vatandaşı olarak
teröre. terörle karşılık \ermek
istemezdiniz. İktidar partisiyle muhalefet
partisi arasında bir kan davasınm
yaşandığı Güney Avrika'da. demokratik
varsayımlara pek yer yok. Taraflardan
ANC (Afrika Ulusal Meclisi) Mandelanın
Yeni Güney Afrikasrnı yöneten iktidar
partisi. IFP(lnkatha Özgürlük Partisi) ıse
güçlü Zulu Kralf nın. Mandela'v la politik
platformda savaşmak için kurduğu, Zulu
JOHANNESBURG
AVSÜ
ÖNEN
lıaklarını sav unan muhalefet. Zulular için
partili olmak, babadan oğula taşınan bir
kabile geleneği. Partiden aynlmanın cezası
ölüm. Krala bağlı bir ihtiyar heyetinin
sözü. vasa sayılıyor. Parti ilkeleri, küçük
yaşiardan itibaren öğretiliyor. Zululu
çocuklar, belli biryaşa geldikten sonra
Zulu ülkesi Kuazulu Natal bölgesinden
alınıp Johannesburg'da partiye ait
pansiyonlara yerleştıriliyorlar. Parti,
böylelikle hem kırsal kesimi hem kenti
kontrolü altında tutuyor. İki parti
arasındaki fikir aynlıgı, parlamentodan
sokaga taşındıgı gün, kan davası başladı.
Tarih~28 Mart 1994. yer geleneksel Zulu
yürüyüşünün yapıldığı Johannesburg şehir
merkezi. Yürüyüşten önceki gece.
Johannesburg"daki IFP pansiyonlannda,
kalkanların tozu alınıyor. mızrakların ucu
sivriltilijor. baltalar bileniyor. AK47
otomatik tüfekler temizleniyordu. Zulu
savaş şarkıları geceyi doldurmuştu.
Zulular. intelezi dedikleri insana aslan
cesareti veren bir tozu bedenlerine
sürüyorlardı. Kaniı 28 mart günü Zulular,
geleneksel silahlannın yanı sıra modern
savaş makineleri de kuşaıimış olarak şehir
merkezine utaştılar. Önce yüriiyüşü
seyreden sivil halktan bazılarına saldırdı
Zulular. sonra silahlar patlamava başladı.
Polisle çatışmaya giren yürüyüşçüler. çogu
siv il, 50 kişinin ölümüne. 170 kişinin
yaralanmasına neden olduiar. Zulular.
ANC parti merkezinin bulunduğu binaya
ulaştığında. binadan üzerlerine ateş açıldı.
8 Zulu can \erdi. Zululan öldüren pohs
değil. ANC'lilerdi. Zuîular'a göre ilk
kurşunu ANC atmıştı ve bu. kan davası
demekti. Aradan iki yıl geçti. Geleneksel
Zulu vürüyüşünün zamanı geldı.
Zulular'ın ANC'den ıntikam olmak için bir
şeyleryapacağından herkes emındi. ANC
ile IFP arasındaki kan davasının artık gızlı
bir yanı kalmamıştı. 8 şehit anasına
adanan yürüyüşten önce. iki parti arasında
bir söz savaşı başladı. IFP. ANC'yi
Zulular"ın arasına kişkırtıcılar sokup
yürüyüşü sabote etmeye kalkışmakla
suçladı. ANC i.se geleneksel sılahlann
yürüyüşte kullanılmasını vasaklavarak
Zulululan kızdırdı. Yürüyüş. korkudan
herkesin terk ettiği Johannesburg şehir
merkezinde. sıkı güvenlik önlemleri
arasında gerçekleşti. Zulular'ın ellerinde
yasağa karşın mızraklar ve baltalar vardı.
Savaş şarkıları söylediler. agıtlar yaktılar.
Bazıları pankartlartaşıvordu. "Katil
Mandela". "Mandela"va ölüm cazası".
Yürüyüşten sonra. IFP lideri. banşın
ıplerinın kendi ellerinde oldugunu^
hükümetin korkma>ı gerektiğini açıjîlad!
ANC korktumu bilınmez. anıa kan
davasına bir süre ara verıldı. Ta ki Ida
Ngubane. ev inin dışinda sılah sesleri
duyana kadar. Sesler kesilir kesılmez
dışan çıkan yaşlı kadın. birbıri üstüne
yığılmış kadın ve çocuk cesetlerivle
karşılaştı. Olavların geçtıği Donnybrook.
IFP'nin kalesi Kvvazulu Natal bölgesinde
olmasına karşın 2 yıl önceki seçimlerde
ANC şehirde üstünlük clde etmışti.
Donnybrook şehri. politik terörii böv lece
tanımış oldu. Şehre silahlar girdı.
Politıkayla ılgısi olma>an tek isteklerı
yaşamlanna devam etmek olan şehir
sakinleri. kendilerını bir anda düello
meydanının ortasında buldular. Bazıları
kendilerinı emniyete alınak ıçın hem
ANC "ve hem IFP'ye ü\e oldu. Bunuıı
üzerine IFP. ANC toplantılarına katılanları
ölümle tehdit etmeve başladı. Amaçları.
Donnybrook'dan bir daha ANC adav ının
çıkmaması. Şehir halkı. olavlaryatışana
kadar ANC'nin kilisede oluşturduğu
sığınaklarda kalacak. Güney Afrıkalılar.
vatandaşlık haklarını gerı almak için ırkçı
beyaz vönetime karşı sa\aştıklarında "bir
insan.biro>" en çok kullanılan slogandı.
Oy kullanmak. ınsanın havatı hakkında
karar verebilmesi özgürlüğü demek.
Demokrasi piyonlan siyasi partilerin. bu
özgürlüğün kavbına yol açacak kan davası
hâlâ devam edivor.
EMNtYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN T | I Q | # I V E T
ÜRPERTEN AÇIKLAMALARI I UHf\I I L
UYUŞTURUCU RAPORU
GİZLİ BELGELERİYLE PKK'YA
ATMACA OPERASYONU
TÜRKİYE İLE İRAN'IN KARŞILIKLI
GÜVEN BUNALIMI
YURDUMUZUN UFO HARİTASI
TBMMDE KAYNAYAN
KOMİSYON KAZANI
MERKEZ SAĞ
DEĞİŞİMDEN NE ANLIYOR?
PRAG'DAKİ TÜRK DÜĞÜMÜ
• ALMANYA'NIN PKKTA KARŞI SABRI TAŞT1
• INÖNflLF AMLARIV1 in.slNCFLKK I l STIM
• HÜIYA AVŞAR'LA DOBRA DOBRA
• UKCLINTh YFNI VI ZI.KR
• TÜRKİYE'NÎN İLK STAJ OKULU AÇOJYOR
• LONDRA'V, I .SAKSAN I C Of.N
i "L
İLKBAHAR
KAGITLARI
ARACIKURÜMURDA
HELEROLUYOR ?
GUNOEM
IfiK
İNŞAAT MALZEMELERi
ElJİGS s DEVA HOLOİNG, HALK SİGORTA
CEVHER ÖZDEN: " MANİPÖLASYON YAPIYORUM"
BORSADAKİ REHBERİNİZ [