08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14NİSAN 1996PAZAR 10 PAZAR YAZILARI 'Yalnızca hoş geçen saatleri sayanm' FRANKFURT ÜSTÜN AKME.N Geçenlerde kızım Venedik yakınlanndan telefon etti. Bir güneş saati görmüş. Hani. üstüne güneş ışıgı düşen bir cismin gölgesinin, güneşin gökyüzündeki hareketine bağlı olarak gün boyunca yer değiştirmesi esasına dayanan ve taaa İÇÖ (fsa'dan Çok Öncelerde) geliştırilen araçtan söz ediyordu. Anlatîı da anlattı. Üzerinde Latince "Horasnon numero nisi serenas" yazmaktaymış. "Ne yumuşak değıl mi?" dedi. Sözcüklerin kendılerinde taşıdıklan anlamda eşsiz bir uyum gizliymiş. Öyle söyledi. Çevirisini de yaptı: "Valnızca hoş geçen saatleri sayanm." Gerçekten de pek yumuşakmış dıye geçirdım içimden. Nereden nereye; Obermain Köprüsü üstündeki yoğun trafikte akarken eski güneş saatinin üstündeki sözcükleri anımsadım ve aniden yeniyetme bir karar edindim. Gökyüzü kararmaya başladığında kol saaatımı gömleğin baskısından kurtanp, gün ışığına çıkaracak ve zamanın üstünden gölgelerin nasıl yok olacagmı ızleyecektim. Tam o sırada içimde; gizli, sırmah huzmeli bir "hüzün" beliriverdi. Önce "Frankfurt'un ilkbahan, demek insanı böyie yapıyor"diye düşünmekle yetindim. Oysa "hüzün" içimi sarmaladıkça, içinde kıvanç buiunmayan zaman tüketiminin. zamanı nasıl boğazladığını duyumsuyordum. Schvvezier Caddesi'nde, zevk vermeyen her olayın unutkanlık evreninde yitip gitmesi gereklılıgını düşündüm. Main Irmağı boyunca, Frankfurt ılkbaharına ait ılık güneşin tembel sular üzerinde yalpalandıgını dün görmüştüm. tçimdeki hudutsuz huzursuzluk sınirlannı genişletiyordu ve ben "Yalnızca hoş geçen saatleri sayarunr ' sözcüklennden yola çıkarak zamana bunca yıldır verdigim önemı kaldırdım. Akşam, bizim Çiçek Pasajı'ndakı Entetektüel Cavit benzeri Sachseyhausen'dakı ünlü meyhane Adoif VV'agner'e gınim. tnsanlar üst üsteydıler ve de domuz, koyun, kuzu eti yedikiennden Deii Dana'dan korkmuyorlardı. Elma şarabının ikinci bardağında yaşlı güneş saatini ve üzerindeki sözleri söyleyeni ya da yazdıranı düşünmeye başladım. Kırmızı yanaklı Sakson kınması bir Alman. ağzının içınin bütününü göstererek bol gürültülü güldü. Bir ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ ^ genç kadın. başını ~~™~ yanındakı erkeğin omuzuna degdirdi. Frau Melitta. gri sır üstüne kobalt desenli porselenden testiyi, içmdeki elma şarabı ile birlikte getirdi, tahta masanın üstüne "dank" diye bıraktı. Sonrasında, sıkıştınlmış kartondan bardak altlıgının kenanna bir çentik attı. gitti. Düşünüyordum. Güneş saatini yaptıran ya da üstündeki yazıy yazdıran mutlaka ortaçag papazlarından bırı olmalıydı. Beşincı bardak elma şarabı bıterken. tanrı karşısında halkın temsilcisi. zaman zaman da halkın karşısında tannnın temsilcisigillerden olan ortaçağ papazının simgesi geldi oturdu gözlerimin önüne. Çılgın renkli meyveler güneş altında olgunlaşırken papaz efendi kilısenin bakımlı bahçesinin güzel kokulu çıçeklen arasında dolaşıyordu. Sanınm. bedenıni saran tatlı gevşekliğın hazzını yaşarken buldu bu sözcükleri. Yaptıgı hiç de önemli olmayan işini de o an kafasından sildı. Yaşantısı uzun. tatlı bir düş içinde görüntülendi bana. Sonra gökyüzünü bulutlar kapladı. Hızlanan yol. tozu topragı sağa sola dağıttı. Papaz. hızlı adımlarla ve de sandaletlennı şıpırdatarak kilisesine döndü. Odasındaki küçük masanın başına oturup hiçbır güncellıği olmayan güncesine "Yalnızca hoş geçen saatleri sayanm"dıye yazdı. Pencereden dışan baktı. Ortaçağda yağmur vardı. Gökgürültüsü yeri göğü inletti. Sachesehausen'da gürültü. elma şarabı. domuz eti: tırnaklan değişık renklerde boyalı ve de sürekli konuşan sanşın bir kız. üç besili Alman erkegı: abartılı kahkahalar: dızini yukan çekip topugunu oturdugu ıskemlenin kenanna bastıktan sonra, dız kapagını öpüp onunla sevişir gibi yapan esmer genç kadın, esriklik... Geriye kalan mı? Hoş geçmeyen saatler ve içimdeki eziklik... Sürgünlük kiminde açan bir güldür, kiminde..Nihat Behram da sonunda sürgünlük yaşamına son verdı. Savundu dizelerini, haykırdı görüşlerini ve ilk olanakta > urduna döndü. Yıllarönce Uruguaylı ozan ve şarkıcı Daniel Vtglietti, Stockholm'dekibir konserinde.bızlere şöyle demişti: "Önemli olan. kişinin kendinden. kendi inaçlanndan da sürgünde olmaması." Sevgili Erdal Atabek, "Kendi yurdunda sürgünsün" diyince aklıma derhal Viglıettı'nın sözleri gelmişti. Aradan geçen zaman içinde. çok sürgüne tanık olduk. Bir Ekrem Ayın vardı: Sendikasına adadıgı ömrü Isveç'te sürdürmek zorunda kaldı. Sık görüşürdük. Inançlı. dürüst bir insandı. Yurduna döndü ve geçen yıl yaşama veda erri. Bir Enver Türkoğlu vardı. O, yurdunu yeniden göremeden aramızdan ayrıldı. Çok güzel bir insandı: yurdunu, onu sürgün yaşamına mahkûm edenlerden fazla seviyordu. Isveç'e faşist Pinochte'nın darbesınden sonra çok sayıda Silili devrimci gelmişti. "ŞişH Komhesi" adlı örgütte çalışırken birçoklanyla tanışmıştım. Bana Nicanor Parra'yı tanıtmışlardı, Vleoleta Parra'yı da. VfctorJara'yı herkes tanımıştı o sıralar. Türkçeye ilk kez kazandırmak benim için büyük bir onur olmuştur.lnti-İUimani'nin, Quilacayun"un uzunçalarlannı Yarın dergisındeki arkadaşlanma iletmiştim, onlar da büyük mali riskler göze alarak bu çalışmalan kaset haline getirerek satışa STOCKHOLM çıkarmışlardı. Şimdı bakıyorum daralıyor vervüzü. Zorunlu göçmenlerin bazıları .. ülkelerinedönebiliyorlar. GURHAN Bazılan artık verleştikleri UÇKAN ülkede kalmayt. kendi ülkelenni arada bjr, ziya.rei, , etmekle yetinmeyi yegliyor. """""^^""~~ Zaman geçmışti. devrimci gençler çoluk çocuk sahibi, orta yaşlı insanlar haline gelmişlerdı. Bazıları "Biz elimizden geleni yapök," dıyordu. bazılan da "Artıkyeter." Ama Jsveç'te bir tanesı var ki. hiçbirini demiyor. Clkemizden politik nedenlerle aynlmış, ona göre de geldığı ilk ülke olan Almanya'da ve daha sonra -son durak- Isveç'te kabul görmüştü. "Sürgün edebiyatTnı güzel bir sıçrama tahtası yaptı. Hakkında kesinleşmış hıçbir mahkûmiyet yoktu, ama idam mahkûmu gibi dolaştı durdu. Arsa alıp kooperatife girdiği ve Türkiye'ye elıni kolunu sallayarak gidip gelebildiği zamanlarda bıle "Kalemiyle bir rejimi titreten ozan" olarak röportajlara çıktı. Ona kalırsa Türkiye. "ünlü ozanlar ve kötü şürter" ülkesiydi. Çünkü ondan büyüğü yoktu. Geçen martta Sıockholm'de düzenlenen "sürgündeki ozanlar'" gecesinde Türkiye yı temsılen katıldı: yanlış anlamayın; Nazım'u Ataol'u. Nihat Behram'ı değil. kendini "sürgünde bir ozan" olarak tanıtmak için. Sürgünlük açan koca bir çiçektir bazılannda: bu ozanımızda ise bir sakızdır çiğnenip duran ve kabak tadı veren... İşçi Partisi iktidara hiç bu kadar yakınlaşmamıştı LONDRA "Bir iktidann bugüne kadar bu ölçüde yıprandıgı hiç görüimedı" diyenler giderek çogalırken İşçi Partisi de 17 yıldır hasret kaldıgı iktidara "hiç bu kadar .vaklaşmamtştı" demek için de müneccim olmak gerekmiyor. Ama İşçi Partisi'nin "Bugüne kadar """"""^"~~"~ hiç bu kadar değişmedigini" söyleyenlere de kulak vermemek için sağır olmaktan da öte aptal olmak gerekiyor. "YeniSoTsloganının mucitlerinden Tony Blair, kendi ülkesindeki gönülleri fetherti, şimdi de vVashington seferinde "müstakbel İngiltere Başbakam" sıfatı ile kendine eşdeger gördügü aynı kuşağın temsilcisi, Amerika'nın "yeni sokusu" (orada nasıl oluyorsa) Bill CHnton ile tecriibe alışverişinde bulunuyor. Amerikan medyasının büyük ilgisi ile karşılaşan Blair, partisini nasıl 100 derece çark ettirdiğini, muhafazakârlann oylannı nasıl kendi partisine çekecegini. gelcek yıl yapılacak seçimi nasıl kazanacağını ve dahası Londra'nın \Vashington ile bir süredir "limonr olan ılişkilerini nasıl düzeltecegini ve "tarihi, özd dosthığu" yeniden nasıl tesis edeceğini. ballandıra ballandıra anlatıyor. Anlatmadıgı bir tek şey var.. Aslında bunu, ya da bunlan kendi ülkesinde pek anlatmıyor veya anlatamıyor. O da iktidarda ne yapacağı... Nedense, bu sorulan da pek kimse sormuyor Blair'e. Hep öyledir zaten, medyanın gönlünde yatan "genç aslanlara" pek ilişilmez. "Taze" kan, genç, dinamik îider imajını bir kez pazarladınız mı, size fazla ilişmeye kimsenin cesareti olmaz. "Eski" yıpranmıştır, altematif bile olsanız, "eski poiitikanın ne oktuğu" bir işe yaramaz. ille de "y*ni" ve "yükselen değer" olacaksınız. Böyle oldunuz mu, kimse size kalkıp da "vergi polhikan ne?" ya da "vergiieri düşüreceğjm diyorsun ama, bir ZAFER ARAPKİRLİ yandan da kamu harcanıalanm arttıracağım. sağlık. eğitim, ulaştırma gibi hizmetlere daha fazla ödenek ayıracağım derken parayı nereden buluyorsun" diye sormaz. Her ögününü, işveren sofralarında geçinrken partınin asıl "™^~^^^~^~ tabanını ve gücünü oluşturan sendiları. vönetıme geldiğinden bu >ana güçsüzleştirmeve çalışmasına kimse ses çıkarmaz. harta "sendika hakimryetini kırryor'" di) e alkışlar. Basın imparatoru Murdoch'un ve benzerlerınin gazete-TV- radyo tekelini genişletmesinin önüne bazı kısıtlamalar getirmeye kalkan vasayı "yumuşatahm" şeklindekı girişimine hiç kimse "sana yaktşır mı dostum?" diye gülmez. Çalışan kesimın, 17 yıllık muhafazakâr iktidar döneminde inim inim inlediğini. işsizligin dizbovu, yatınmlann arpa bo>u olduğunu unutup sanki başka konu yokmuş gibi "ben herkesten daha iyi bir Hıristiyanım" nutuklanna ne lüzum olduğunu kimse sorgulamaz. Özelleştirmede aydan aya değil. neredeyse saarten saate degişen "çarketmelerinizr bir Allah"ın kulu da çıkıp alaya almaz. Parlamento çoğunluğunu yitırmış bir iktidann bıle. Törerle Mücadele Yasası adı altında özgürlüklerin kısıtlanmasına ses çıkarmayıp üstelik gözü kapalı ona> vermenize kimse aldırmaz. Oldunuz mu "yeni" olacaksınız... "Modası geçmiş" sloganlan terk edecek yeni ufuklara açılacak, yepveni kavramlara sanlacak. Muhafazakâr bile olsa "yeni sloganlan" benimseyecek, bir-iki cilalı nutukla sermayeden oy isteyeceksiniz. (Vatandaştan olacaktı galiba?) "Modem Zamanlar" bunu gerektiriyor. Bırakın fosilliği. bırakın sol mol ayaklannı. \izvon sahibi olun bıraz. Yeni sofralara oturun.. Yeni mönüleri keşfedin.. Afiyet olsun.. 40. Senfoni, spagetti ve liberalizmAlnının üst kenannda belli belirsiz bir leke vardı. O sinirlendiği zamanlar leke koyulaşır. sanki biraz yayılırdı. Lekeyi saçıyla gizlemek için her gün ayna karşısında sıkıntılı dakıkalar yaşardı. Bu yüzden başkalarının yanında kendini yanm insan gibi hisseder. zaman zaman da hırçınlaşırdı. O küçükken babası önce alkola, sonra da bir kadına bağlanmış, derken kaçıp gitmişti. Annesi aileyi doğru dürüst geçindiremeyince o, okulunu yarım bırakmak zorunda kalmıştı. Yüksek okul mezunu olmadığı için utanırdı. Hep bir kurs bitirip. bir sınav verip. nasıl olursa MOSKOVA HAKAN AKSAY olsun diploma sahibi olmak isterdi. Moskova da oturuyordu. Ama taşralıydı. Bu yüzden Moskovalı arkadaşlannm yanında hep eziklik duyardı. Doğup büyüdüğü İcentten hiç söz açmazdı. Moskova tarihi üzerine söyleşilerden nefret ederdi. Ne Dostoyevski'yi okumaktan zevk almıştı ne de Puşkın'i. Çaykovskfde de onu çeken bir şey yoktu. farkovski'de de. Onun ilgisin yalnızca aşk ve dedektif romanları, pembe televizyon dizileri ve yeni Rus pop müziği çekiyordu. Ama arkadaşlannın yanında ueri kalmamak için ansiklopedik bilgıler edinıyor, herkesi şaşırtacak ilginç aynntılan anlatmaya bavılıyordu. Pek çok dilden birer ikişer cümle öğrenmişti. Gitarla çaldığı iki parça vardı. Çok sayıda fıkra bilirdi. Evine ""entel Göreceli güzellik Ehş Haberier Servisi- Tavland'ın ku/evindcki Mae Hong Son kö> iinde yaşavan Karen kabilesine ait kadınların rüvaMnı. bovunlarımn mümkiin olduğunca uzun olması süslüyor. Karen kabilesinde bmnuna 32 pirinç halka takabilen kadınlann. güzelliğinin doruğunda olduğuna inanılıyor. Mae Hong Son kövünün genç kı/ları daha kiiçük yaştan itibarvn bo\ unlanna her sene sayısını arttırarak taktıklan halkalarta yaşamayıöğreniyoriar. 12 vaşındakJ uzun bovıınlu Karen kı/ı Moo Yang da bunlardan birisi. konuk" geleceğı zamanlar Mozart'ın 40. Senfonisi'ni hazırlar. kapı çalındtğı anda görkemli avizeyi safdışı ederek. loş ışık altında teybi açardı. Italyan mutfağıyla ilgili kitaplar okur. deneş ler yapar. ama en çok da s>ö\ lev venrdi. Spagettıye bavılırdı. \aktivle bir>abancının e\inde temizliğe gitmiş. ama "yetenekJeri fark edilince" şirkete alınmış. "daktilo falan" vapmıştı. O bu dönemlerden söz edilmesini istemezdi. !kı yıl önce şirketin ticari bölümünde görev almıştı ya, işte o zaman dogmuştu. Nihayet "insanca" bir ücretle çalışmaya. biraz sıkıntı çekmck pahasına da olsa. "prestijli bir semtte"oturmaya başlamıştı. Gerçı yabancı patronuna için için diş bilerdi; ama kendini bataklıktan çıkaranın o olduğunu da hiç unutmazdı. Güzelliği dünyaca ünlü Lenıngrad'ı (Petersburg) görnıemişti: Kırım'a. Gagra"ya ve Soçi've gıtmemişti: uçsuz bucaksız Sibirya bozkıılarından ve Baykal'dan da habersızdi. Ama nereyi görmek istediği sorulduğunda. telafuzu güç Amerikan kentlerini sıralardı. Rusya'yı geri kalmış bulur. "Batı'da biryerlerde"doğmadığı için kaderine kızardı. Si>aserten anlamazdı. Ama modası geçmiş eski düzenin düşmanı olması gerektiğini aklından çıkarmazdı. Tartışnıalarda kendi başına bir fikır savunamaz. ama liberalizm \e piyasa reformlan gibi sözcükleri sık kullananlardan desteğini esirgemezdi. Bir yerden duvduğu üzere "ırmaktan geçerken at değişfirilmeyeceğini," bu \ üzden "kıallar dönmesin diye"o> unu Yeltsın'c vereceğını söylerdi. Geçenlerde bırdenbıre ortadan kavboluverdi. Kımısı kara sevda yüzünden intıharertığıni öne sürdü. kimısi ışten atıldığını. Esrara alışmıştır diyen de oldu. hemcınslenne ilgi duvduğunu iddia eden de. Sonra haberinı aldık: Büvük bıryolsuzluk vapmava kalkmiş: vüzüne gözüne bulaştırmış. Hapıstevmiş. Bilmem. orada da yabancı dillerde cümleler kurup fıkralar anlatıvor mu. 40. Senfoni'vi özlemedığıne bahsegirerim. Ama Paris giysılerı ve İtalyan yemekleriyle ilgili bir şev dıyemem. Benim asıl merak ettiğim. "siyasi görijşlerinde"1 bir değışiklik olup olmadığı. Bırde alnındakı lekeyi hâlâ gizlemeve çalışıp çalışmudıgı. Iktidarla muhalefet arasındaki kan davası Sokakların tekin olmadığı, insan hayattnın tabanca namlusunda tüttüğü, günde en az 40 otomobilin gasp edildiği. hırsızlığm neredeyse yasal geçim kaynağı sayıldığı bir ülkede muhalefet partisi olduğunuzu düşünün. Oy toplamak. seçmenlerin güvenini kazanmak ve sonunda iktidar partisini yerinden etmek için yapacağınız ilk şey: iktidar partisinin terörü durdurmakta yetersiz kaldıgını savunarak seçmenlerinize güvenli bir ülke vaat etmek olıırdu. Harta, ülkenin karışık durumunun işinize geldiğini biledüşünebilirdinız. Ya bu adi suç terörünün kol gezdiği ülkede seçmen olsaydınız. ne yapardmız? Canınızı ve malımzı korumak için kapınıza demir parmaklıklar taktırır. evinizi elektrikli tellerle çevreler. bir iki köpek edinir, belki bir tabanca bile satın alırdınız. Terörün sona ermesı için kıminiz muhalefet partisinden umar beklerken kiminiz iktidar partisine biraz daha zaman tanımava karar verirdi. Demokrasiyle yönetilen bir ülkenin vatandaşı olarak teröre. terörle karşılık \ermek istemezdiniz. İktidar partisiyle muhalefet partisi arasında bir kan davasınm yaşandığı Güney Avrika'da. demokratik varsayımlara pek yer yok. Taraflardan ANC (Afrika Ulusal Meclisi) Mandelanın Yeni Güney Afrikasrnı yöneten iktidar partisi. IFP(lnkatha Özgürlük Partisi) ıse güçlü Zulu Kralf nın. Mandela'v la politik platformda savaşmak için kurduğu, Zulu JOHANNESBURG AVSÜ ÖNEN lıaklarını sav unan muhalefet. Zulular için partili olmak, babadan oğula taşınan bir kabile geleneği. Partiden aynlmanın cezası ölüm. Krala bağlı bir ihtiyar heyetinin sözü. vasa sayılıyor. Parti ilkeleri, küçük yaşiardan itibaren öğretiliyor. Zululu çocuklar, belli biryaşa geldikten sonra Zulu ülkesi Kuazulu Natal bölgesinden alınıp Johannesburg'da partiye ait pansiyonlara yerleştıriliyorlar. Parti, böylelikle hem kırsal kesimi hem kenti kontrolü altında tutuyor. İki parti arasındaki fikir aynlıgı, parlamentodan sokaga taşındıgı gün, kan davası başladı. Tarih~28 Mart 1994. yer geleneksel Zulu yürüyüşünün yapıldığı Johannesburg şehir merkezi. Yürüyüşten önceki gece. Johannesburg"daki IFP pansiyonlannda, kalkanların tozu alınıyor. mızrakların ucu sivriltilijor. baltalar bileniyor. AK47 otomatik tüfekler temizleniyordu. Zulu savaş şarkıları geceyi doldurmuştu. Zulular. intelezi dedikleri insana aslan cesareti veren bir tozu bedenlerine sürüyorlardı. Kaniı 28 mart günü Zulular, geleneksel silahlannın yanı sıra modern savaş makineleri de kuşaıimış olarak şehir merkezine utaştılar. Önce yüriiyüşü seyreden sivil halktan bazılarına saldırdı Zulular. sonra silahlar patlamava başladı. Polisle çatışmaya giren yürüyüşçüler. çogu siv il, 50 kişinin ölümüne. 170 kişinin yaralanmasına neden olduiar. Zulular. ANC parti merkezinin bulunduğu binaya ulaştığında. binadan üzerlerine ateş açıldı. 8 Zulu can \erdi. Zululan öldüren pohs değil. ANC'lilerdi. Zuîular'a göre ilk kurşunu ANC atmıştı ve bu. kan davası demekti. Aradan iki yıl geçti. Geleneksel Zulu vürüyüşünün zamanı geldı. Zulular'ın ANC'den ıntikam olmak için bir şeyleryapacağından herkes emındi. ANC ile IFP arasındaki kan davasının artık gızlı bir yanı kalmamıştı. 8 şehit anasına adanan yürüyüşten önce. iki parti arasında bir söz savaşı başladı. IFP. ANC'yi Zulular"ın arasına kişkırtıcılar sokup yürüyüşü sabote etmeye kalkışmakla suçladı. ANC i.se geleneksel sılahlann yürüyüşte kullanılmasını vasaklavarak Zulululan kızdırdı. Yürüyüş. korkudan herkesin terk ettiği Johannesburg şehir merkezinde. sıkı güvenlik önlemleri arasında gerçekleşti. Zulular'ın ellerinde yasağa karşın mızraklar ve baltalar vardı. Savaş şarkıları söylediler. agıtlar yaktılar. Bazıları pankartlartaşıvordu. "Katil Mandela". "Mandela"va ölüm cazası". Yürüyüşten sonra. IFP lideri. banşın ıplerinın kendi ellerinde oldugunu^ hükümetin korkma>ı gerektiğini açıjîlad! ANC korktumu bilınmez. anıa kan davasına bir süre ara verıldı. Ta ki Ida Ngubane. ev inin dışinda sılah sesleri duyana kadar. Sesler kesilir kesılmez dışan çıkan yaşlı kadın. birbıri üstüne yığılmış kadın ve çocuk cesetlerivle karşılaştı. Olavların geçtıği Donnybrook. IFP'nin kalesi Kvvazulu Natal bölgesinde olmasına karşın 2 yıl önceki seçimlerde ANC şehirde üstünlük clde etmışti. Donnybrook şehri. politik terörii böv lece tanımış oldu. Şehre silahlar girdı. Politıkayla ılgısi olma>an tek isteklerı yaşamlanna devam etmek olan şehir sakinleri. kendilerını bir anda düello meydanının ortasında buldular. Bazıları kendilerinı emniyete alınak ıçın hem ANC "ve hem IFP'ye ü\e oldu. Bunuıı üzerine IFP. ANC toplantılarına katılanları ölümle tehdit etmeve başladı. Amaçları. Donnybrook'dan bir daha ANC adav ının çıkmaması. Şehir halkı. olavlaryatışana kadar ANC'nin kilisede oluşturduğu sığınaklarda kalacak. Güney Afrıkalılar. vatandaşlık haklarını gerı almak için ırkçı beyaz vönetime karşı sa\aştıklarında "bir insan.biro>" en çok kullanılan slogandı. Oy kullanmak. ınsanın havatı hakkında karar verebilmesi özgürlüğü demek. Demokrasi piyonlan siyasi partilerin. bu özgürlüğün kavbına yol açacak kan davası hâlâ devam edivor. EMNtYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ'NÜN T | I Q | # I V E T ÜRPERTEN AÇIKLAMALARI I UHf\I I L UYUŞTURUCU RAPORU GİZLİ BELGELERİYLE PKK'YA ATMACA OPERASYONU TÜRKİYE İLE İRAN'IN KARŞILIKLI GÜVEN BUNALIMI YURDUMUZUN UFO HARİTASI TBMMDE KAYNAYAN KOMİSYON KAZANI MERKEZ SAĞ DEĞİŞİMDEN NE ANLIYOR? PRAG'DAKİ TÜRK DÜĞÜMÜ • ALMANYA'NIN PKKTA KARŞI SABRI TAŞT1 • INÖNflLF AMLARIV1 in.slNCFLKK I l STIM • HÜIYA AVŞAR'LA DOBRA DOBRA • UKCLINTh YFNI VI ZI.KR • TÜRKİYE'NÎN İLK STAJ OKULU AÇOJYOR • LONDRA'V, I .SAKSAN I C Of.N i "L İLKBAHAR KAGITLARI ARACIKURÜMURDA HELEROLUYOR ? GUNOEM IfiK İNŞAAT MALZEMELERi ElJİGS s DEVA HOLOİNG, HALK SİGORTA CEVHER ÖZDEN: " MANİPÖLASYON YAPIYORUM" BORSADAKİ REHBERİNİZ [
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle