Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 11 NİSAN1996 PERŞEMBE
14 KULTUR
Sinemanın düşündürdüklerini bir üçlüyle perdeye getiren Mohsen Makhmalbaf, festivalde 'Selam Sinema' ile yanşıyor
Gerülatim sanatçı olarak portresi
GÖNÜL DÖNMEZ COL1N
Iran smemasının en önde gelen yönet-
menlennden Mohsen Makhmalbaf ılk kez
bır smemadan ıçeri adımını attığında yaşı
yırmıyı çoktangeçmıştı. Çocukluğunda sı-
nemay a gıttığı ıçın annesıyle günlerce dar-
gın durduğu da bır gerçektır. Genç Makh-
malbafı en çok Humeyni siyasetinı savu-
nan ü\ey babası etkilemış, henüz on yedı
yaşandayken polıs bıçaklama suçundan
hapse gırmiştı. O günlen anarken "Hapis-
hane beni solculuktan bıktırdı" der. "tn-
sanlarGorkı'nin 'Ana'sını okuyarak Mark-
sistoluyorlardı. Aynı tek bir din kitabı oku-
jarak dindar olduklan gibi. Bir gün toz
parçasınadöndüğumde ne anlamı kalır sos-
\alist ttıİNİm. kapitalist mi? Her zaman bir
gerilla kaldım. ama hapishane yıllanndan
sonra kültüre döndüm." "BoykoV" fılmı bu
devrenın ızlennı taşır. "KutsanmışlannEv-
HHgf" ıse kapıtalızmı eleştınr. "Seyyar Sa-
ûa" ıçın Alman vönetmen VVernerHerzog,
"Öliimün bö\ le duygulu v« ince yorumunu
daha önce hiç görmemiştim'" demıştır.
Dın ıle olan ılışkısını üç devreye ayınrsa-
natçı: Çocukluk yıllannı ıçeren özel devır.
hapisgünlennı kapsayan toplumsal deurve
olgunluk çağmın felsefı ınanışı- ki bu so-
nuncusu çocukluk yıllannın din anlayışına
en yakın olanıdır.
Sinemanın düşündürdüklerini ise bir üç-
lü ıle perdeye getırmıştır. "Evvel Zaman
Içinde Sinema," sinema ve kudretı ele alır:
"Oyuncu1
" sinema ve oyuncu ılışkısını ir-
deler. lstanbul Film Festı\alf nde yanşan
"Seiam Sinema" ıse sinema \ e insanlar üze-
nnedır. Aşağıdakı söyleşıye ılk başlayan
sanatçı oldu. Fırsat vermeden soru yağmu-
runa tuttu benı: "Kaç filmimi gördünüz? En
ivisi hangisi sizce? Kaç Iran filmi Ldediniz?
fran sincması üzerine ne düs,ünüyorsunuz?"
Bır dakıka. Mohsen Bey, soru soracak
olan bendım. Fılmlennızın hangısının en
iyı olduğunu söylemek güç. Her bın apay-
n. -Bisikletli Adam"ı çok sevmıştım. "Sey-
yar Saoa" da bambaşka ışlenmiş. Iran film-
lenne gelınce, Kiarostami Avrupa'da çok
tanınıyor. Sonra Beyzai Vaderi gibi ustalar
da sık sık karşımıza çıkıyor festıvallerde.
Merakımı çeken şu: Bızlenn Batı'da gök-
lere çıkardıgı fılmler lranlı dostlar tarafın-
dan pek beğenılmıyor. Bize özgün gelenle-
ri onlar yapay buluyor. Sizce bu neden?
MAKHMALBAF - tran sıneması ge-
lişti, olgunlaştı.
- Ama bu gelişimi izleyenier arasında bi-
le ömeğin Kıarostarnf nin filmlerine yakın
bakmayanlar var. Örneğin "Close-up" fil-
mi (kendini Makhmalbaf diye tanıtan bir
adamın öj küsü.)
Bunun ıkı nedenı var: Bırıncısı filmın
ritmi. Ikıncısı ıse gösterdıgı gerçeğın baş-
ka oluşu. Yönetmen biröykü kuruyor ve bu
elam Sinema'nın dört
versiyonu var. Birincisi
on üç saat sürüyor.
Henüz hiçbir yerde
gösterilmedi. îkincisi Locarno
Festivali'nde gösterilen üç
saatlik versiyon. Onu da satın
alan olmadı. Üçüncüsü 90
dakika; o da rafta kaldı.
Cannes için hazırladığım 75
dakikalık versiyon Fransa'da
gösterime girdi bile. Yani dış
ülkelere bakan yalnız Iranlılar
değil, tüm dünya da Cannes'a
bakıyor.
L,^. #* ^U u film. iki deneyimimden kaynaklanır. İlki daha önceki
filmimde oyuncu seçerkenki deneyimlerimi, ikincisi bir
yazar olarak deneyimlerim. Yönetmenliğimin yani sıra
bir alay da roman ve kısa öykü yazdım. Kendi romanlanma ya
da başkalannınkilere dayanan 35 senaryom var. Tüm bu
deneyimlerimi perdeye aktardım.
ö> küyü j>erçekçı bır bıçımde \ermeye ça-
lışıyor. Oyküyü bılmeyen yabancılar bunu
gerçek kabul edıyor. oysa bılen Iranlılara
yalan gelıyor. Gerçı tranlılann zevklen de
zamanla yabancılann ze\ klennden etkılen-
meye başladı ve onlar da Kiarostami'ye
yaklaştılar. Sonra bır de yönetmenlenn ya-
bancı zevklenne göre film vapmaya başla-
dıkları gerçegı \ar. Bu da Iran sınemasını
çoketkıledı.
- "Selam Sınema'nınbirkaçversiyonuol-
duğunu duydum.
Dört. Bınncısıonüç saat sürüyor. Henüz
hıçbır yerdegöstenlmedı. tkıncisi Locarno
Festıvalfndegöstenlenüç saatlik versiyon.
Onu da satın alan olmadı. Üçüncüsü 90 da-
kıka; o da rafta kaldı.
Cannes ıçın hazırladığım 75 dakikalık
versiyon Fransa'da gösterime girdı bi le Ya-
ni dış ülkelere bakan yalnız Iranlılar değıl.
tüm dünya da Cannes'a bakıyor. *Setam Si-
nema" ıkı deneyimimden kaynaklanır. llkı
daha önceki filmimde oyuncu seçerkenki
deneyımlenm, ıkıncısi bır yazar olarak de-
neyımlenm. Yönetmenliğimin yani sıra bır
alay da roman ve kısa öykü yazdım. Kendı
romanlanma ya da başkalannınkilere daya-
nan 35 senaryom var. Tüm bu deneyimle-
nmı perdeye aktardım.
- Belki bu önemli bir nokta değil ve belki
filminizi okiuğu gibi kabul etmeliyiz. ama yi-
ne de şunu öğrenmek istiyorum: "Selam Si-
nema"nın hangi bölümleri gerçek belgesel,
hangi bölümler doğaçlama, ya da kurgu?
Özellikle iki genç kızla olan sahnelerde...
Fransız eleştırmenlerın degışık göruşle-
rınekarşın şımdivedek ıkı tür belgesel gö-
rülür. Ham belgesel. yani bır masa. bır e\
nasıl yapılır. bunu anlatan fılmler: ıkıncısı
bıröykünün yenıden yaratılışı. Benım fıl-
mım ıse üçüncü tür belgeseldır. Gerçek bır
öykü var ve bır "cinema verite" söz konu-
su. Ben bu öyküye gınp onu bır başka yö-
ne çekmeye çalışıyorum ve ortaya bır kur-
gu çıkıyor. Gerçekte hıçbır şey değışmıyor.
amasesım vedavranışlanmdanalgılayabı-
lecegınız gıbı belgesel kurguv a dönüşüyor.
- Ama Tiarakterler basbayağı rol oynu-
vorlar. Özellikle o iki genç kız. Zaten insan-
lar kamera karşısında hep rol oynarlar.
Ama olaylar o anda oluyor. Bazı öğeler
-oyuncu. senaryo. yazar- birbınne kanşmış
durumda. Her oyuncu dıyalogunu kendı ya-
zıyor. Eger senaryo yoksa neden belgesel
değıl? Genlım kımın oy uncu olarak seçılıp
kimın seçılmeyecegınden doguyor. Kame-
ra önünde üç şey yapıyorum: Oynuyor, ya-
zıyor ve yönetiyorum. Benim filmdekı ro-
lümün en temel öğesı karşımdaki gerçeği
yenebılmem % e filmi hem yazıp hem de yö-
netebılmem. Çekım sırasında filmin nere-
ye gıdecegını bilmıyordum. Ancak kendı
deneyımlerımden kaynaklanarak ve yete-
neklerimi kullanarak tüm olayı ınsanlann
sonunu merakla bekledıklen bır öyküye dö-
nüştürmeye çalışıyordum. Örneğin heröy-
küde bır baş kahramana gereksmım \ardir.
Bu kahramanın amacına ulaşıp ulaşamaya-
cagını ılgınç bır açıdan göstererek konuyu
çekıcı yapmaya çalışır. Genlım yaratan bu
karşılaşma} ı önüme geldıklen zaman ben
yaratıyorum.
Filmimde rol alabilmek ıçin başvuran
5000 kışinın hepsmı göstermek ıstesey dım
bu kurgu olmazdı. Oyunculann bırını baş
ovuncu yaparak \e gidip gelmelerle umut
ve umutsuzluk üzenne birgerilim yaratma-
ya çalıştım. Benımle oyuncular arasındakı
bu "challenge" sız onaylamasanız da dene-
yimlenmden kaynaklanır. Rol yapsalardı
televızyon programına dönüşürdü. Arada-
kı sınırçokdardır. Filmimde geçenolayla-
nn hıçbın önceden hazırlanmamıştır. Her
şey o anda olur.
- Neden o kadar zalimsiniz oyunculara
karşı?
Bu filmde üç simge var: tlkı masa, kül-
türümüzde otoriteyi sımgeliyor: ikincisi ay-
na kı bu da öbür tarafi yansıtan sinemanın
simgesidır; bu ayna öbürlerinm önüne ko-
nuyor. Lçüncüsü ıçen gelenlenn ortasında
durdugu daıredır. Ben onlan masadan kont-
rol edıyorum. lçıne gırdıklen daıre sınırlan-
manın simgesidır. Masa onlan kontrol edı-
yor. Amacım masanın ardına geçen herke-
sin otonter olacağını göstennektir. Bunu
göstermek ıçın oyuncularla yer değıştınyo-
rum. Bu bir otorite, insanlar ve karşılaşma-
lar öyküsüdür \e masanın ardına geçenle-
rin nasıl otonter olup kendı düşüncelennı
başkalanna kabul ettirmeye çalışacagmı an-
latır. Bu kültürel bırsorundur. lran'da uzun
yıllar süren baskıcı yönetımler buna neden
olmuştur \e bu bır gecede degışmez. Kül-
türe yerleşmış. ınsanlann ıçıne ışlemıştir.
Batı'da ınsanlann bazılan lyıdır, bazılan
kötüdür. dıye düşünürler. Ben buna ınanmı-
yorum. Masanın ardına geçenler davranış-
lannı degiştinrler. Ben bunu böyle görüyo-
rum \e ıkı yoldan gösteriyorum. Binncisin-
de ben bu kültürün bır parçasıyım. tkincı-
sınde ise rol oynamalı. otonte rolünü sür-
dürmeli ve benım de değışebıleceğimı on-
lara göstermelıyım. "Kudret" elınde o de-
gışecektır. Bu bellı bır kültüre de bağlı de-
ğıldır. Başka bırörnek de verebılınm. Bu-
gün kudret Amerikan sınemasının elınde-
dır. çünkü dünya sınemalannın >üzde 9O'ı
onlanndır. Tüm dünyaya nasıl davranacak-
lannı onlar öğretır. Oyunculanma gülün,
aglayın derken göstermek ıstedıgım şudur:
EgerAvrupa sıneması aynı konumda olsay-
dı. o da aynısını v apardı. Aynı o kızlann be-
nım masama oturur otuımaz benım gıbı
davrandıklan gibi. Bu otonte "kudret"le
ılgıhdır veevrensel bır öyküdür. Yalnız ben
bunu yaşadığım ülkede göstenyorum
- O iki kız size kızmakla biriikte istedigi-
nizi yapmaya haariar. çünkü sonunda bir
çıkarlan \ar. Filminizde rol almak isri>or-
lar. ^ani insanlar istediklerini elde edebil-
mek için her şeye razılar. Bu karamsar bir
Avrupalı sinemacılann kaderi, küçük bütçeli fılmler
Kültür Servisi - 15. Lluslararası ls-
tanbul Film Festıvalı çerçevesınde ön-
ceki gün düzenlenen toplantıda, "Rock
Hudson'ın Özel Filmleri" belgeselının
Amerıkalı yönetmenı Mark Rappa-
port, "Müslüman" filmının Rus yö-
netmenı YladûnirKhotinenko, "Oyun-
cular"* filmının Jsraıllı yönetmenı Ron
Mnio, "Kornel Esti'nin Harika V'olcu-
luğu" filmınin genç Macar yönetmenı
Jozsef Pacskovszky. bu yılkı Ankara
Film Festnalı'ndebüyük ödülün sahı-
bı TRT yapımı "ÖzJeni™ Dün'e... Bu-
gûn*e_. V'ann'a..." fılmine ımzasını
atan Tiilay Eratalay ıle "80. Adım"ın
yönetmenı Tomris Giritlioglu bırarav a
geldı. Toplantıyı sinema eleştirmenı
Atilla Dorsay yönettı.
Festıval konuklanna evsahiplığı ya-
pan The Marmara"da gerçekleştınlen
toplantıda, Amenkalı sinemacı Mark
Rappaport dışında tüm sinemacılann dı-
le getirdıği ortak kaygı. Amenkan sme-
masının egemenliğı karşısında Av rupa sı-
nemasının ayakta kalma mücadelesıydı.
Festivalde "Oyuncular" filmi gösterilen
Israıllı genç yönetmen Ron Nınıo. ülke-
sınde yalnızca sinema yönetmenliğı ya-
parak yaşamını sürdürmenin olanaksız
olduğunu belırttı.
Reklam filmleri çektığını \e küçük
bütçelı filmlere yöneldiğinı anlatan Ni-
Tomris Giritlioglu , Tiilay Eratala>. Mark Rappaport. Vladimir Khotinenko. Ron Ninio
Jozsef Pacsko\szky, Arilİa Dorsay "ın yönettiği toplantıda biraraya geldiler.
nıo, lsrail'de sinema endüstnsınin yüzde
yetmış ölçüsünde devlet destekli olduğu-
nu, Türk sınemacılarının da önemli so-
runlarından bın olan yapımcı eksıklığin-
den söz ettı.
Aynı sıkıntılan dıle getiren bır başka
yönetmen. "Kornel Esti'nin Harika \bl-
culuğu"na ımzasını atan genç Macar si-
nemacı Jozsef Pacskovszky oldu. "Şuan
Macaristan'da yapımcı yok!" dı\ en Pacz-
kovszky. fılmını kendisine vaat edılen
bütçenın yansıyla tamamlamak zorunda
kaldıgını anlattı. Genç yönetmen. "Ma-
caristan'da politik durum değişrigi için,
bizim sıkıntılannıız da tüm A\rupa sine-
macılanndan farksız. Özellikle tamnma-
mış genç yönetmenler için durum çok
zor" dedı. Macar sınemasının dünyaca
tanınan ünlü ısmı Istvan Szabo'nun ög-
rencısı olan Jozsef Pacskovszky, ısım
yapmış yönetmenlenn ortak-yapım ola-
naklannı kolayca bulabildiklerini. genç
yönetmelere kıyasla daha rahat koşullar-
da çalıştığını söyledı.
Afganıstan'da mücahıtlenn esaretı al-
tında yedi yıl geçırdıkten sonra Müslü-
man olan bır Rus askennın öyküsünü
anlatan "Müslüman" fılmının yönet-
menı V'ladımır Khotinenko. çeşitlı tar-
tışmalar yaratan fılmınden söz ettı.
Khotinenko. Islaın dınıne yakınlık du-
yup duymadığı yolundaki bır soruyu
yanıtsız bıraktı.
Festivalde RockHudson ve JeanSe-
berggıbı ıkı ünlü ısmı farklı yönlerıy-
le ırdeleyen belgesel fılmlenyle adın-
dan söz ettıren Mark Rappaport ise,
Amerıkan sınemasının yalnızca bır
"eglence sineması" oldugu görüşünü
yadsıvarak. "Amerika'da sinema her
zaman çağına tanıkhketmiştir" dedı.
Toplantıda Türk sinemacı ların ortak
konusu. TRT-Yeşılçam tartışması üze-
rıııde odaklandı. Ankara Film Festıva-
lı jünsının "Yeşilçam'a ders olsun" dı-
ye bır TRT yapımı olan "Özlemm
Dün'e... Bugün'e... Yann'a..." fılminı
ödüllendırdığı yolundaki söylentılereku-
lak asmadığını belırten TRT'lı yönetmen
Tülay Eratalav. "Butürsöylentilersağlam
temellere dayanmıyor. Bu konuya yanıt
verebilmem için Ankara jürisinin resmi
biraçiklamayapması gerekir" dedı. "80.
Adım" filmının yönetmenı Tomris Gınt-
lioğlu ıse. TRT'nın gereksız yere eleştı-
nldıgını belırterek. "TRTözellikleson iki
yıldır Türk sinemasına ciddi bir şekilde
eğilmekte ve destek olmaktadır" dedı.
Ama kazandıklan söylenınce amaçlan-
nı bir kez daha gözden geçın>orlar. Ben
onlara ne soracaklannı söylemiyorum.
"Zalim olıtunın" bıle dıyorum, ama masa-
ya oturur oturmaz onlar da zalim oluyorlar
Yani benım yaptığımı yapıyorlar. Insanla-
nn, kültürün aynı ögelennden etkılendigı-
ni göstermek ıstedım.
- Peki. neden insan mı olmak istersiniz, sa-
natçı mı gibi bir soru soruyorsunuz? Bu iki-
sini biriikte vurgulamak tıiye?
Hayır. bu yalnızca bır ce\ ap bulabilmek.
bır şeyler söyleyebilmek için sorulmuş bir
soru. Benim "sesHn" değil. Gerçekte ben bu
soruya ce\ap \enyordum, ama o bölümü
kestim.
Çokdırektbırcevaptı. İnsanlarbazenıkı-
sı arasında kalabılırler. Örnegın hükümet
"ya propaganda filmi \apacaksın ya da hi-
çbirfilm>apma>acaksın"dı>ebılır. Ben ın-
san olmayı seçenm. Geçımımı yönetmen-
lıktensağlamamakarşınbırtaksışoförüol-
mayı >eğ görürüm. Bu bır seçim yoludur,
anlıyor musunuz?
- "Aşk Nöbeti"ni neden Türkiye'de çek-
tiniz? Bir ortak yapım mı söz konusuydu?
Iran dışında gerçekleştırdığım ıkı fılmım
var: "Bisikletli Adam"ı Pakistan'daçektım;
*A$k Nöbeti'nı de Türkıve'de. Hükümet.
"Eğer bu konulan eJe almak isthorsan baş-
ka bir ülkede \apmalısın, çünkü bunlar bi-
zim ülkemizdeyoktur", dedı. Yani. aşk ve
fakırhk..
Beş yıl önce. "AşkNöbeti". Cannes Film
Festıvali'ne çağrılıydı, ama hükümet gön-
dermedi. Ancak bu yıl izin v erdıler. tran'da
göstenlmeyen bır filmım daha var. o da
"Zayandeh (Isfahan'da bır nehır) Yölunun
Gecesi". Onu da altı yıl önce çekmiştim.
"Selam Sinema"dan sonra "Gappe"y ı çek-
tım, "Gappe" bır cıns Iran halısıdır.
- Gelecek filminizin konusu ne olacak?
Hoşçakal Sinema!
- Neden? Daha çok gençsiniz?
Ben sınemadan degıl. sinema benden
uzaklaşabilir. Filmın konusu sınemanın so-
nu.
- Son bir sorusize: Yönetmen olmasaydı-
nız ne olurdunuz?
""»'önetmen olmasaydım polıtikacı olur-
dum. Şımdı ne olmak istediğıme gelince:
Şaır!
1 5 U L U S L A R A R A S I İ S T A N B U L F Î L M F E S T İ V A L İ
PORTRE INGMARBERGMAN
Dünya sinemasının önde gelen
yönetmenlennden Ingmar Bergman,
1918 yılında tsveç'in Uppsala kentınde
doğdu. Babası. Lütheran birpapazdı.
Stocholm Ünıversitesi'nde edebiyat \e
sanat eğitimi gören Ingmar Bergman,
öğrenciliğı sırasında oyuncu ve
> önetmen olarak tıyatroyla ilgilendi.
Okulu bitirdikten sonra Stockholm
Tiyatrosu'nda stajyer-yönetmen olarak
görev aldı ve bu arada birçok oyun, kjsa
öykü ve roman yazdi. 1941 yılında
"The Death of Punch" adlı oyunu ile tiyatro yönetmeni olarak
adını duyurdu. Ilk uzun filmi "Knz"i. 1942 vılında yönetti \e
sinemaya geçiş yaptı. O zamandan bu yana. fsveç sınemasının
en saygın yönetmenlennden biri olarak ardı ardına pek çok
önemli film çekti. Bergman'ın filmlerindeki tutarlılık. hiçbir
zaman terketmediği tiyatro alanında da süregelmiştir.
BUGUN YARIN
BEYOĞLU EMEK: Melekler ve
Böcekler( 12.00. 18.30). Müthış
Serüven( 15.00).Ozanın Gölgesi (21.30)
BEYOGLLFITAŞ-1: Melek Bebek
(12.00. 18.30). BırTann Komedisı
(15.00,21.30)
BEYOĞLU FİTAŞ-2: Selam Sinema
(12.00). Aşk Nöbeti (15.00. 21.30X
Yarasa( 18.30)
BEYOĞLU FtTAŞ-3: lstanbul
Kanatlanmm Altında (12.00). Orson
VV'elles: Tek Kişilık Orkestra (15.00,
21.30), Böcek (18.30)
BEYOĞLU ALKAZAR: Muhteşem
Ambersonlar( 12.00. 18.30). Maborosı
(15.00.21.30)
KADIKÖY REKS: Salıncakta tki Kişı
(12.00), Dünyada Bir Gece (15.00).
Sahne (18.30). Yedincı Mühür (21.30ı
BEYOĞLU EMEK: Ağla Sevgılı
Yurdum (12.00. 18.30). Yaban
(15.00). GünahCıkarma (21.30)
BEYOĞLU FtTAŞ-1:
Yedincı Mühür (12.00. 18.30), Kutsal
Hafta( 15.00. 21.30)
BEYOĞLU FİTAŞ-2:
Ozanın Gölgesi (12.00), Anna 6-18
(15.00.21.30).
Müthış Serüven (18.30)
BEYOĞLU FtTAŞ-3: Soğuk Geceler
(12.00). Düş. Gerçek Bır de Sinema
(15.00. 21.30). 80. Adım (18.30)
BEYOĞLU ALKAZAR:
Ermo( 12.00. 18.30), Bahçe (15.00.
21.30)
KADIKÖY REKS: Melek Bebek
(12.00). tşeyen Cocuk (15.00). (18.30).
Satyrıcon (21.30)
KAÇIRMAYIN
Sinema tarihınin efsanevı
isimlerinden Orson VV'elles" ın
son yıllannı anlatan yan-
belgesel film, Vassili Silovıc ve
Orson VV'elles'in son yıllannda
ünlü sınemacının hayat arkadaşı
olan ve birçok projesinin
senaryosuna katkıda bulunan
Oja Kodar imzali "Orson
YVelles-Tek Kişilik Orkestra", bu
önemli sinema adamını
bilinmeyen kimi yönleriyle keşfetme olanağı sunuyor.
VVelles, 1985 yılında öldüğünde, "Rüzgânn Diğer
Yuzü" adlı son yapıtı yanm kalmıştı. Unlü yönetmenin
Oja Kodar'a bıraktıgı en önemli miras. bu yapıtın
kurgulanmamış film parçalan oldu. Sinema
meraklılannın kaçırmaması gereken bu yan-belgesel,
işte VVelles'in bu mirası üzerine kurulu.
Bir saati makaslanan başyapıt
CUMHLR CANBAZOĞLU
Orson VVeDes'in sanat öyküsü kadar
ilginç bir başka öyküye pek rastlamadık
bugüne dek. Radyodan 'Marslılann
dünyaya hücum ettiği'no dair yaptığı
anonsla ünlenen. 26 yaşında çektıği ılk
filmi Yurttaş Kane ıle sinema tarihine
geçen \\'elles"in önemli işler yapacağı
sanat dünyasındaki ilk adımlanndan
belli olmuştu. Yurttaş Kane, sinema
eleştirmenlerinden büyük övgü almıştı;
ancak aynı görkemli sahneyi sinema
gişelerinde yaşayamamıştı Orson VVelles.
Parasal başan bir yıl sonra yaptığı ikınci
film Muhteşem Ambersonlar'la geldi
VVelles'e. fkinci filminde yalnız
yönetmen olarak görev alan Welles. 19.
yüzyılın son döneminde Amerika'da
aristokrat bir ailenin çöküşünü
anlatıyordu. Alinenin tek çocuğu George
Minnafer Amberson'un çevresınde
geçen olaylar yardımıyla dönemin
îcarakterıni de yansıtıyordu
Muhteşem Ambersonlar gösterime
çıktığı gün olumsuz tepkiler alınca
yapımcı firma tarafından görevlendinlen
RobertVVise filmi 131 dakikadan 88
dakıkaya indirmiş, VV'elles de 17 dakika
kesmişti başlangıçta. Üstüne üstlük
VV'elles'e sormadan birde final sahnesı
eklenmişti. Bu ağır darbelere karşın film
değerinden bir şey yitirmedi.
Muhteşem Ambersonlar'ın olumlu
yönleri fazla; öncelikle VVelles'in çok
aynntılı yönetimi hemen dikkat çekiyor,
kahramanlann ruh hallerini bıkmadan en
ince aynntısına kadar işliyor. Ardından
Stanley Cortez'ın olağanüstü
görüntülerini eklemeli; üçüncü olarak da
çok iyi oyunculuk yakalandığı
söylenmeli. Bu üç nokta filmi başyapıt
halıne getırmeye yetıyor. Konu. filmin
teknik yapısı kadar üst düzey de
bulunmasa da Yurttaş Kane'nin yanına
kattığı bu ikinci yapıtın sahibinin 27
yaşında genç bir yönetmen olması
eksiklıği unutturup götürüyor.
IŞILDAKVEYELPAZE
ATİLLA BİRKİYE
Kültür Bütçesi
Kuşkusuz ki Agâh Oktay Güner'ın Kültür Bakanı
olması, 'kültür'ümüz adına büyük bir 'talihsizlik.' Za-
ten bu hükümetin başımızda olmasını da bir 'şans'
olarak niteleyemeyiz. Olmamasından iyıdir 'mantı-
ğı'run dışında herhangi bir şey söylenecek gibi değil.
Neyse Türkiye'nin bu kangren sorununu bir kena-
ra bırakıp kültüre dönelim.
Bir ulusun övünülecek en baş konulanndan birinin
sanat, edebiyat yapıtlarının ve yazarları ile sanatçıla-
rının olduğunu söylemek yersiz.
Yersiz, ama içinde bulunduğumuz durum gereği
sık sık yinelemekten de kendimizi alamıyoruz. Bizi
yönetmeye soyunan politikacılann büyük bir çoğun-
luğu için 'kültür' sözcüğü ulusal marşımızın sözlen-
nin iki kıtasını bilmekten pek öteye gitmiyor.
Belki birkaç benzeri öge daha. Bir kurdun peşine
takılan birtopluluğun efsanesi gibi...
•
Küttür Bakanlığı bütçe görüşmeleri, Cumhuriyet'te-
ki bir habere (6.4.1996) göre epeyce 'ilginç' geçmiş.
Kültür Bakanımız, kendinden önceki kültür bakan-
larına verip veriştırmiş; haklı olup oimadığı bir kena-
ra, sayın bakan bu konuşmasından tam bir hafta ön-
ce Uluslararası lstanbul Film Festivali'nin açılışında,
bunun tam tersini savunuyordu.
Bütçe görüşmelerinde Kültür Bakanlığı'nın 'festival-
ler'e dönüştürüldüğünü söylerken açılış konuşma-
sında -herhalde bir festivalde olduğunu unutmuş ol-
malı- Film Festıvali'ni göklere çıkartıyor ve önceki ba-
kanlann katkılarına övgüler düzüyordu.
Acaba hangisi geçerlı? Doğrusu, hanı polıtikacı da
olmak güç iş...
•
Özelleştiıme politikalanna çok sert karşı çıkan Re-
fah Partililer de bütçe görüşmelerinde her zamanki 'si-
yasi söylemleriyle' opera ve balenin özelleştinlmesi-
ni savunmuşlar!
Komisyondaki Refahlı milletvekili, opera ve bale
oyunlanna kimsenın gıtmediğini, Devlet Tiyatrolan'nın
ideoloji merkezi konumuna getirildiğini de söylemiş.
Izmir ve Ankara'yı bilmem, ama son yıllarda istan-
bul'da çok ciddı bir opera izleyicisı oluştu. Opera ve
bale temsillerine Refahlı mılletvekilinin söylediğinın
tam tersıne bilet bulunamaz oldu.
Oysa ki bundan on yıl kadar önce gittığıniz hemen
hemen her oyuna kolaylıkla bilet bulabilirdıniz.
Şimdi öyle değil. Izleyicı sayısının gözle görülür bir
biçimde artmasının yani sıra özellikle de lstanbul Ope-
rası'nda, dünya çapında temsillerin sergilendığı de
yine konuyla ilgıli insanların kolay kolay yadsıyama-
dığı bır gerçek.
Bu anlamda lstanbul Devlet Opera ve Balesi Mü-
dürü ve Genel Sanat Yönetmeni Yekta Kara'nın ba-
şarısı çok büyük.
•
Belki de Devlet Tiyatroları ile opera ve balenin özel-
leştırilmesı daha doğru olacaktır, ama Refahlı millet-
vekili herhalde ıktidara gelirlerse; başlarına ış açma-
sın; ya da bütçeden opera ve bale gıbı onlarca sanat
olarak kabul görmeyen bir birıme para gitmesın -her-
halde Kuran kurslanna gitsin istiyor- diye böylesine
bır savı ıleri sürmüş olabılır.
Devlet Tiyatrolan'nın ideoloji konumuna getirilme-
si sorununa gelince; bu tur söylemlerin neyi anlatmak
istediği kuşkulu. İnsanların niye ideolojilere karşı bir
korkusu var anlamıyorum. Sanki Refahlı mılletvekili-
nin bir ideolojisi yokmuşçasına.
Aynca bir ideoloji uzerınde tartışmak, bır ıdeolojiyi
sorunsallaştırmak ya da felsefe tartışmak. felsefi bir
sorunu tartışmak kötü bır şey mı? Yoksa bızım kültür
düzeyimizi mi gösterir.
Tabii Refahlı milletvekilinin kastettiğı çok karanlık
değil. Bir anlamda da ihbar ediyor. Sanatçıların ide-
oloji, dolayısıyla felsefi bir sorunsallık içinde olması ka-
dar doğal ne olabilir?
•
Geçen yıl Kültür Bakanlığı'nın bütçesi, genel büt-
çenin binde beşiydı. Bu yıl da benzer bır rakam söz
konusu. Çok az. Kültürümüz bununla ne kadar iler-
ler? Oysa devletin kültür, sanat, edebiyat etkinliklerı-
ne daha çok para harcaması gerekıyor. Sanatçıları ve
yazarları maddi yönden desteklemesi gerekıyor.
Kültür Bakanlığı, bu konuda en etkin bırim olduğu-
na göre, bu bakanlığın bütçesi daha da arttınlmalıy-
dı.
Şimdi asıl sorun, hazırlanan bütçenin -söz konusu
habere göre 13 trilyona yakın- Agâh Oktay Güner ve
ekibince nasıl 'dağıtılacağı'.
Kütüphanelere bakalım hangi kitaplar ne oranda alı-
nacak. Tiyatroya. opera ve baleye; özel tiyatrolara,
plastik sanatlara, sinemaya, yayıncılığa vb. ne kadar
ve kimlere 'para' dağıtılacak.
Tüm bunlar kuşkuyla baktığımız ve kültürümüz için
'talihsiz' sorular ve sorunlar...
Güldiken Kış 96 sayısı çıktı
Kültür Servisi - Yayın yönetmenliğinı Turgut Çeviker'in
yaptığı. dört aylık mizah külrürü dergisi Güldiken'in
Kış 96, 9, sayısı çıktı. Derginın bu sayısının ıçerigini
şunlar oluşturuyor: Yunus Koray, Suphi Kaner; Robent
Graves. Kedi Cinsi; John Updike, Tahta Işi Bir
Y'umurta. John E. McMillin. Penelope'ye: Ferit
Öngören, Azız Nesin'le Kırk Yıl: M.AIi Kılıçbay.
Marmaris'in Generali. Bodrum'un Paşası; Andre
Françors, Karikatürler; Andre François. Anılar; Ben
Shahn. Andre Françoıs'nin Gülüşü; Ölümle llgili
Mizahi Yazılar, Sözler; Aykut Köksal. tzel Rozental'ın
Karikatürü Nerede Duruyor?: Turgay Karadağ.
Karikatürler: L.R..Varchavski, Rus Karikatür Tarihine
Genel Bır Bakış; Erim Gözen. Çizgi Film Maceram. Bu
sayının çeyirmenleri ise Özcan Kabakçıoğlu, Banş
Kılıçbay, Özlem Baykara.
Uluslararası Kadın ve Kenf
sempozyumu
Kültür Servisi - Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi
Merkezi Vakfı ile TMMOB Şehir Plancıian Odası
lstanbul Şubesı ortaklaşa "Kadın ve Kent" (Genderand
Urban Space) başlıklı uluslararası bir sempozyum
düzenliyor. Kadın Eserleri Kütüphanesi'nde 12 nisan
cuma ve 13 nisan cumartesı günlen gerçekleştirilecek
sempozyumun düzenleme komitesıride M.Rıfat
Akbulut, Sibel Demirtaş, lştar Gözaydın, Ceylan
Orhun. Tülin Tankut ve Şirin Tekeli bulunuyor.
Ağaçkakan Yaymcılık. The British Council. Fransız
Kültür Merkezi, Graffıti Yaymcılık. Toki HABITAT II
Proje Koordinasyon Birimi, Heinrich Böll Vakfı,
Hollanda Başkonsolosluğu. lsyeç Araştırma Enstitüsü,
Italyan Kültür Merkezi, M.S.Ü. Mimarlık Fakültesi,
Şehir ve Bölge Planlama Bölümü, Pakistan Uluslararası
Havayollan'nın (PIA) katkılanyla düzenlenen
sempozyum tngilizce ve Türkçe iki dilde gerçekleşecek
ve simültane çeviri yapılacak.
DÜZELTME: 5 Nısan 1996 Cuma günü sayfamızda
çıkan 'Mustafa Suphı Destanı AMgnon'da' başlıklı haberde
Halk Oyunculan'nın 22 temmuz-3 ağustosta Avignon Tiy-
atro Festivali'nde Ataol Behramoglu'nun kaleme aldığı oyu-
nun sahneleneceğı belırtılmıştır. 1989 yılında Avignon'da
seyırcı karşısına çıkmış olan oyuna ılişkın yay ımlanan haber
geçerlı değıldır. Düzelrir- özürdileriz.