Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
9 MART 1996 CUMARTESİ
Kadın Haklannda Tıkanıklıklar, Umutlar...
Prof. Dr. MERYEM KORAY/z/mV Dokuz Eylül Üniversitesi
Y
ine, yeni bir 8 mart ve yi-
ne anmalar, kutlamalar,
konuşmalar, tartışma-
lar.. Yine bilinen kadın
sorunlannın şurada bu-
rada dile getirilmesi...
Kadının toplumdakı rolü. siyasal yapıda
yeri, kadın sorunlanna duyarsızlık vb. gi-
bi doğru ve gerçek, fakat zaten bilinen ve
belki de kanıksanan konulann yinelen-
mesi... Şöyle birgazete belgeliklerini (ar-
şivlerini) taramak, şöyle bir 5 Arahk, 8
Mart gibi kadınlar için önemli günlere
ilişkin kutlamalara bakmak, yıllardır yi-
nelenen kadın gündemini anlamaya ye-
ter. Diyeceksiniz ki. ne yapmak gerek?
Susmak, konuşmamak mı? Kuşlaısuz,
değil. Yine diyeceksiniz ki, Türkiye'nin
gündeminde böyle yıllardır konuşulma-
yan ne var? Enflasyondan trafık sorunu-
na kadar her şey için yıllardır konuşmu-
yor muyuz? Herhalde hem bunca bili-
nen, yine de bıkmadan yinelenen, hatta
belki çözümleri de olan ve çözülemeyen
konularla ugraşmak bizim gibi ülkelere
özgü bir "hoşluk" olsa gerek.
Tıkanıkhk
Üstelik kadın konusunda sorunlann ve
istemlerin dile getinlmesi ve toplumun
gündemine girmesinin üzerinden daha
kaç yıl geçti, bu ne sabırsızlık da diyebi-
Iirsiniz. Bunun Türkiye'de bilinen top-
lumsal konulara ilgisizlik ve boşvermiş-
likle ilgisi yok mu acaba? Bunca yineien-
me. ama bunca çözümsüzlük.. umutsuz-
luk ve yılgınhgın nedenlerinden biri değil
mi?
Görûyoruz ki, canla başla çalışan ve
aslında bir avuç kadın, ya bilgi birikimi-
ne katkılan, ya örgütlenme ve kitlelere
ulaşma çabalanyla Türkiye'nin günde-
mine kadın sorunlan'nı getirme basan-
sını gösterdiler. Şimdi bu sorunlann da-
ha geniş kitlelerde konuşulması (çözül-
mese de), şimdı kadınlar için önemli gün-
lerin adeta bir "miDi heyecan" içinde kut-
lanması bu başannın göstergesi değil mi-
dir? Henüz çözüm olmasa da çeşitli çev-
relerde sürdürülen çabalarla şimdi Türki-
ye'de "kadın" konusunda giderek artan
bir bilgi birikimi var; giderek yaygınlaşan
bir duyarlılık olduğundan da söz edebili-
riz. Bu nedenle kadın hareketinin kısaza-
manda kazandığı bo\ utlan küçümsemek
dcgiL takdir etmek gerektiği kanısuıda-
yım. Ne var kı, bugün kadın hareketinin
hem "dünyasal" bazda, hem de Türkıye
açısından karşılaştığı tıkanıklıklar da bi-
linmektedır.
Dünyanın gelişmiş bölgelerinde kadın-
lann yasal ve kurumsal kazanımlan ol-
makta, ancak bunlar ekonomik ve top-
lumsal eşitsizlikleri çözmeye yetmemek-
te, bu kazanımlann dünyanın öteki böl-
gelerindeki kadınlara ise pek bir yaran ol-
mamaktadır. Bu nedenle büyük büyük
uluslararası toplantılardan bir sürü dilek,
öneri ve umuttan başka fazla bir şey çık-
mamaktadır. Yine uluslararası düzeyde
kadın adına atılan ileri adımlann, getiri-
len kimi kurumlann tümüyle işe yaramaz
olduğunu söylemek istemiyorum ama,
özellikle dünyadaki ekonomik koşullann
ne uluslararası ne de ulusal düzeyde ka-
dınlar için getirilecek, örneğin istihdam-
da eşitlik gibi; yasalarla düzeltilemeyecek
çalışma koşullan dayattığinı da görmez-
likten gelemiyorum. Örneğin "istihdam-
da eşitlik yasası" gelişmiş ülkelerde bile
kadın emeğinin daha da marjinalleşmesı
ya da çalışma koşullannın geçici çalışma,
evde çalışma gibi yollarla daha da kötü-
leşmesini getirebilmektedir.
Konuşmak ışe yaramıyor, yasalar getir-
mek işe yaramıyor, bu ne umutsuzluk ya
da kötümserlik de diyebilirsiniz... Evet,
bazı tıkanıklıklan görürken çok ıyımser
olamıyorum. ama umutsuz da değilim.
lşte bu nedenle kadından, kadın hareke-
tinden yine de söz etmek gereğini duyu-
yorum.
Kanımca, Türkiye'de kadın hareketi-
nin karşılaştığı birçok tıkanıkhk yanında,
aslında daha önemli görünen iki büyük
tehlıkeden söz edılebilir.
Birincisi kadın hareketinin kitleselleş-
mesiyle gelen bir bilinç, içerik, hedefgeri-
lemesi ve yapıian eylemlerle bir "avuntu"
içine girilmesi.
Bu avuntu, kadın sorunlannın konu-
şuldukça anlaşılıp çözüleceğı yanılgısını
dagetirebilir. Oysa biliniyorki, kadın ha-
reketi ne kadar kitleselleşse de, kadının
toplumdan istemlen oldukça köklü özel-
likJer taşımakta ve ciddi bir savaşım ve-
rilmedikçe gerçekleşmesi pek olanaklı
görünmemektedır
tkinci olarak bugünkü kutiama, konuş-
ma törenkri içinde kadınlann ihmai edü-
mesi tehlikesi de söz konusu. Yani, kadın-
lann istemlerinin nasıl bir toplum, nasıl
bir yönctim anla\ tşı içinde varolabilecek-
leri pek fazla irdelenmeden, sanki bunlar
eldc varnuş gibi bir yanılgı içine düşme
tehlikesi oldukça büyük. Kanımca bugün
Türkiye'de kadın hareketi ve kadınlar.
kendi istemlennı yaşama geçirebilecek-
leri bir toplum projesini düşünme ve bu
proje doğrultusunda ittıfaklannı geniş-
letmeleri gereken bir aşamaya geldiler.
Biliyoruz kı Batı'da kadınlar önce bu
toplumlann modernleşme, demokratik-
leşme sürecinde ortaya çıkan çeşitli top-
lumsal akımlar içinde oldular; daha son-
ra da kendi haklannın savaşımını verdi-
ler. Irk aynmına karşı verilen savaşımlar-
da da işçi sınıfınm savaşımında da kadın-
lar vardı ve kadınlar hem bu akımlara çok
şey kattılar, hem de bu toplumsal sava-
şımlardan çok şey öğrendiler. Türkiye'de
ise modernleşme, demokratikJeşme yo-
lunda ne ciddi bir toplumsal savaşımdan
söz edilebilir, ne de kadınlar için bu tür
savaşımlann verilmediği bir toplumda
toplumsal dönüşüm hayalıni kurmak ko-
laydır. Ancak, belki de şimdi, hem bazı
toplumsal güçler, hem de kadın hareketi
için kendi varlıklannı güvenceye alacak
ve beklentilerine yanıt verecek bir toplum
özlemıyle savaşım zamanı gelmiştir. Ya
da öyle bir umudumuz olsun.
Türkiye'nin ciddi toplumsal ve siyasal
sıkıntılar içinde olduğu bir gerçek. De-
mokratıkleşme ve insan haklan yönünde
ciddi bir dönüşüme gereksinım duyulan
günler yaşıyoruz. Bir yandan dünyada
ekonomik İcoşullann da dayatmasıyla
emeğin önemsizleştiği, insan haklan ih-
lalleri ıle insanın değersizleştiği bir dö-
nemden geçtiğimiz açık.
Çoğumuz susuyor, kanşmıyor, köşesi-
ne çekiliyor ama, bununla kendimizi, ço-
cuklanmızı, ya da geleceğimizi kurtara-
cağımız kuşkulu. Toplumdan, siyasal ik-
tidarlardan bir şeyler isteyen gruplann
kendi hak arama savaşımlannı sürdürme-
leri de pek anlamlı değil. Çünkü böylesi-
ne sancılı, zaman zaman böylesine acı-
masız olan bir toplumda, en temel hak
olan "yaşama" hakkının açıkça ve defa-
larca ihlal edildiği bir toplumda yaşama
hakkının da ılerisinde yer alan haklar sa-
vaşımı yapılabılır mi? Çocuk yaşta genç-
lere ışkence yapıian bir toplumda "bekâ-
ret kontrolü"nün aslında kadınlara yöne-
lık manevı bir işkence olduğunu kabul et-
tirebilirmisıniz?
tki yanlı terör arasında ezilen, yerinden
yurdundan olan bunca insan varken, ka-
dınlar için "stğuıma evi" hayalinizi nasıl
gerçekleştirirsiniz? Ya da insanlaraç, açık
ve umutsuz biçımde ağlaşırken, ücret sa-
vaşımı, sendikal savaşımın desteği ne
olur? Ya da faili meçhul kalan bunca ci-
nayetin olduğu bir toplumda yeni yasalar,
yeni kurumlar isteyen odalann, barolann
saygınlığı konusunda "nedersiniz" deni-
lemez mi? Ya da devletten şunu ya da bu-
nu isteyen. bekleyen bireyier, ailelerin,
kendileri Galatasaray Lisesi önünde ço-
cuklannı arayan ailelerden biri olmadığı
için, onlan tümüyle unutmalan mı gere-
kir? Bu tür sorulan çok daha uzatmak
olası. Hepsi bize hem bir şeyler anımsa-
tıyor, hemde yapamadıklanmızı ortaya
seriyor. Onun için koşullar bu kadar kö-
tüyken, belki şimdi toplumsal iyileşme
adına bir savaşım için uygun koşullar
oluşmuştur diyorum.
Gerçekten şimdi toplumun insan hak-
lanna saygılı ve demokrahk bir toplum
olmasını isteyen, kendi varlık koşulunu
buna bağlayan tüm toplumsal güçlerin,
tüm sivil toplum güçlerinin bir hesap yap-
ma zamanı gelmiş gibi görünüyor. Ya
kendi istemlerinin savaşımı içinde başa-
nsız olma olasılığı yüksek bir kısır dön-
gü içine girecekler, ya da bu kısır döngü-
yü aşmak için kendi aralannda güçbirli-
ğine gıdecek ve hepsi için bir varlık ko-
şulu olan temel bir istemde birleşecek-
ler...
Sonuç
Bilmem, bugünkü sessizliğimizi bo-
zup, belki de sessiz soluksuz kalmış çığ-
lığımızı bundan sonra yükseltebilecek
miyiz? Türkiye'de şöyle ya da böyle bir
savaşım içinde olan toplumsal güçler bu-
gün böylesı bir ittifakı gerçekleştirecek
olgunluğa erişebildiler mi?
lşte. geride bıraktıgımız yeni bir 8
Mart Dünya Kadınlar Günü'nde benitn
kaygılanm ve düşündüklerim... Türki-
ye'deki kadın hareketinden de, hem Tür-
kiye'nin bu sancılı gerçeklerine gözünü
kapamaması, hem de öteki sivil toplum
örgütleriyle insan haklan ve demokra-
tikleşme yönünde işbirlıği yollannı ara-
masını bekliyorum.
ARADABİR
TALİP APAYDCV
Öğretmenim Rauf İnan
1 Mart 1996 günü toprağa verdiğimiz M. Rauf İnan,
Çifteler Köy Enstitüsü'nde, sonra Hasanoğlan'da be-
nim öğretmenim ve müdürümdü. Yetişmemizde çok
emeği vardır. Çahşkan biröğretmen ve yönetıcıydı. He-
yecanlı, sürükleyici ve etkin bir kişilikti.
Atatürkçü doğrultuda, laik, demokrat, üretici eğiti-
min halka götürülmesinde ön safta çalışmış, çok ba-
şanlı hizmetler vermışti. O ülkücü öğretmen kuşağının
niteliklerini biz en çok Rauf Bey'de görmüştük. Zor ko-
şullara dayanıklı, özverili öğretmenlerdi onlar. Kendi
güçlerine öğrencilerin gücünü de ekleyerek yoktan var
etmişler, yolu izi olmayan Anadolu kırlannda modem
öğretim kurumlan yaratmışlardı. Yaz kış, gece gündüz,
gözyaşartıcı bir çalışmaydı. Nedenlerini biz sonradan
anlayabildik, ülkenin ve halkın ilkellikten ve karanlıktan
kurtanlması böyle bir çalışmayı gerektiriyordu. Kurtu-
luş Savaşımızdan gelen Kuvayı Milliye ruhuydu bu. Bü-
yük bir anlam taşıyordu. Halkın bir an önce karanlık-
tan kurtulması, çağdaş yaşama kavuşması, ülkenin
bayındır kılınması, toprağın ışlenmesı, vatanın vatan-
laşması... Atatürk'ten gelen vetüm aydınlan içine alan
birrüzgâr...
Rauf İnan öğretmen, bu rüzgânn en coşkulu kişile-
rinden biriydi. Bizleri de etkiledi. ilk gençlik yıllanmıza
rastlamıştı, çok güzel bir örnekti önümüzde. Hepimiz
onun gibi olmaya özendik.
Acı tatlı ne çok anılanmız var!
Rauf İnan, özellikle biz suskun köy çocuklannı ko-
nuşturmaya, düşündürmeye çalışırdı. "Altıyüz yıldır
susmuşsunuz, konuşun artık" derdi. Bunun ne anla-
ma geldiğini sonradan kavrayabildik. Gerçekten Türk
köylüsü hep sindirilmişti, susturulmuştu. Egemen sı-
nıftn kolay sömürebilmesi için kendi gücüne bile yaban-
cı hale getirilmişti. Şimdi Cumhunyetin kuruculan ve
eğitimcileri, bu gizil gücü canlandınmak, ayağa kaldır-
mak istiyorlardı. Bunun için çırpınıyorlardı. "Oğlum,
konuş, haklıysan bağır?" diyorlardı bize. Halkı demok-
rasi yurrtaşı yapmak istiyorlardı. Atatürk'ten gelen, Ha-
san Âli Yücel'le, I. Hakkı Tonguç ve halktan yana eği-
timcilerle bize yansıyan yeni tutum buydu. Bizleri sar-
sıyorlardı, kendimize gelmemizi istiyorlardı. Uyanma-
lıydı, ezilmekten sömürülmekten kurtulmalıydık. Köy
Enstitüleri'nde verilmek istenen eğitimin asıl özü buy-
du.
Rauf İnan öğretmen, bu çabanın en etkin kişilerin-
den biriydi. Yorulmak bilmez enerjisiyle yıllarca çalıştı.
Ömrünün sonuna kadar halkın eğitim sorunlannı dü-
şündü, yazdı söyledi. Çırpındı. Hem öğretmen olarak,
hem bir eğitim düşünürü olarak görevini fazlası ile yap-
tı.
Bazan ters düştüğümüz de oldu. Zaman zaman tar-
tıştık. Ama o bize hep sevecen davrandı. Bir baba ya-
kınlığı içindeydi. Başanlanmızla övündü, kötü günleri-
mizde üzüldü.
Köy Enstitüleri'nde çalıştığı yıllan ömrünün en verim-
li yıllan olarak anımsardı. Tıpkı Tonguç Baba gibi, adı
Köy Enstitüleri ile bütünleşmişti. En çok oradaki hiz-
metleri ile anılırdı.
Öğretmenim Rauf İnan ve çağdaşı eğitimcilerin ça-
balan boşa mı gitti? Onlann amaçladığı Türkiye bugün-
kü Türkiye değil elbet. Atatürk'ün amaçladığı Türkiye
de değil. Ama öyle bir temel atıldı ki, ne kadar uğraş-
salar yıkamayacaklar. O temeli değiştiremeyecekler.
Er geç oraya dönülecek. O ülkesever idealist eğitim-
ciler kuşağının çabalan unutulmayacak. Alttan alta sü-
recek. Çünkü uygariık hep ileriye doğru gelişiyor.
Promosyon Curcunası ve Hukuk
"Üç büyük kentte yayımlanan gazeteler başlattıklan 'promosyon
kampanyası' ile sonunun nerereye varacağı belirsiz rekabet
ortamına girdiler. Gazeteler tiraj arttırmak için örnek
gösterdikleri mallan aynı cins ve kalitede dağıtmıyor. Açıkça vatan-
daşı aldatıyorlar. Kampanya başlatan gazeteler 'okuyucu bizi
okusun' diye de^il müşteri promosyona dahil o ticari emtiayı satın
alsın düşüncesi ile gazete çıkarmaktadırlar"
İSMAİL DOĞANAY Eski Yargıtay On Birinci Hukuk Dairesi Başkanı
B
iiindiği üzere, son bir yıla yakın
bir süreden beri, -Cumhuriyet
Gazetesi hanç- tstanbul, Ankara
ve lzmir'de yayımlanan bütün ga-
zeteler, hem kendi gazetelerinde
ve hem de değişik televizyon ka-
nallannda yaptıkhn duy»rularla. "promosyon
kampanyası" başlattılarvebusuretle kendi ara-
lannda, her gün biraz daha artan bir hızla. so-
nunun nereye varacağı belirsiz, bir "rekabet" or-
tamına girdiler.
Bu promosyon dağıtım duyurulan ile her ga-
zete, günlük baskı sayısını yükseltmek için oku-
yucuya akla ve hayaie gelmedik vaatlerle bulun-
maktadırlar.
Yazık ki bu vaatlerin bir kısmı, televizyon ek-
ranlannda örnek olarak gösterilen ve bu suret-
le de sade vatandaşın "iştatı ve ilgisini" topla-
yan örnek mallann cins ve kalitesinde dağıtıl-
mamakta ve sade vatandaş açıkça, aldatılmak-
tadır.
Elbette, bu türlü davranışlar, "ticari ahlak"
kurallan ile bağdaşmamakta ve bu şekilde ha-
reket eden gazeteye karşı da okuyucunun, genel
güven ve saygısı tümden yok olmaktadır.
Gazete ve televizyon ekranlan aracılığı ile ya-
pıian "promosyon" duyurulan, Borçlar Kanu-
nu'nun 48. maddesı hükmüne göre "Uan sure-
tiyle vuatte bulunma" halini oluşturmakta. baş-
ka bir deyişle "ticari alım-satım akdi"icabı ola-
rak tam anlamı ve hukuksal deyişiyle, bir "fcap"
mahiyeti taşımaktadır. llan suretiyle vaatte bu-
lunan kimsenin (yanı gazetenin) bu vaade daya-
nan "akdi vecibesini" -o ilan ettiği vaat şartlan
doğrultusunda ve aynen-yerine getirmemesi ha-
lı "objektif hüsnüniyet"(MK m.2) kaidelerine
aykın bir hareket halini ortaya çıkaracağı için bu
türlü bir ilana inanarak açılan "promosyon kam-
panyası"na katılan ve hukuksal deyişiyle ilanla
yapıian "icaba" uyarak o promosyona katılmak
suretiyle "kabul" cevabı vermiş olan okuyucu-
ya (bk. m. 41 T.2), gazete aleyhine, "maddi ve
manevi" tazminat davası açma hakkı verir.
Ancak Türk yargı sisteminin şu anda içerisin-
de bulunduğu "bkanıklık" ve bu tıkanıkhk ne-
deniyle de açılan davalann yıllaryılı uzaması ve
bu arada süreğenleşmiş (kronikleşmiş) enflas-
yon sonucu. dava konusu alacağın "değer kay-
betmesi" karşısında, sade vatandaşın dava yolu-
na başvurmak istememesi sonucu, "promos-
yon"yoluna giden gazeteler, -ilan etikleri ve ör-
nek olarak gösterdikleri mallann cins ve kalite-
sinden çok düşük nitelikte mal vermek ve sudan
bahanelerle durmaksızın gazete fiyatlannı art-
tırmak suretiyle- devamlı olarak sade vatanda-
şı aldatmakta (başka bir deyişle onun hüsnüni-
yetini. alabildiğine, istismar etmekte)dırlar. Bu,
"genel ahlak ve hukuk dışT davranışlar karşısın-
da, yetkili makamlar, hâlâ ve hâlâ, derin bir sus-
kunluğu tercih etmektedırler.
Kanımızca, bu "promosyon curcunasTnı. hiç-
bir "ca>'dına" yaptınmcılığı (müeyyideyi) taşı-
mayan ve vatandaşı sadece satıcının insafına bı-
rakmış olan, "Tüketknyi Knnıma Kanunu" ile
önlemeye olanak bulunmamaktadır.
Kanımıza göre gerek "Basuı Kanunu"na ve
gerekse. her ticari işletmenin, "kendi kuruluşga-
yesi ve iştigal konusu" dışına çıkmasını engelle-
yen, Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddelen
hükümlerine göre bu "promosyon"curcunasına
artık bir son vermenin zamanı çoktan gelmiş ve
hatta geçmiş bulunmaktadır.
"Promosyon kampanyası" başlatıp bunu sür-
düren gazetelerin incelenmesinden de hemen
anlaşılacağı üzere, bu gazeteler "okuyucu bizi
okusun" diye değil. "müşteri, promosyona da-
hil o ticari emtiayı satın alsın", düşüncesi ile ga-
zete çıkarmaktadırlar.
Bu türlü bir düşünce ve davranışın, "Basın
Kanunu" ve Türk Ticaret Kanunu'nun 137.
maddesi hükmü ile bağdaşır hiçbir tarafı olma-
dığı açık ise de şu anda Türkiye'nin içerisinde
bulunduğu siyasal ortam, şimdilik, bu çarpık
gazetecilik anlayışına, "artıkdur_''diyebilecek
durumda değil. Çünkü, bu şekilde hareket eden
her gazetenin arkasında. bir siyasal parti deste-
ği bulunmakta ve bu gazeteler bu kanunsuz ha-
reketi, kendilerini destekleyen o siyasal partile-
rin "koruyucu kanadan" altında sürdürmekte-
dirler.
Promosyon curcunası çıkalı beri, bu kampan-
yaya katılan gazeteler, basının ana görevi olan
"halkı aydınlatma" ve "doğru haber verme" il-
kesini yerine getirmekten daha çok, tıpkı bir
"ürün pazartayıcısı" gibi hareket etmeyi ve ku-
pon karşılığı olan malı alabilmek için saatlerce
kuyruklarda bekleyen o sade vatandaşlann, ga-
zete sayfalanna bil yansıyan, değişik küfür ve
çıkar kavgalannı bilmemezlikten gelmeyi, ter-
cih etmekteler ve çoğu "köşe yazarlan" da bu
anlayış içerisinde, "baştan sa^na" makaleler
yazmaktadırlar.
PENCERE
Göğceli Ne Yazmış?..
Ülkemizde fikir özgüriüğü var mı?..
Yok mu?..
Bu soru nasıl yanıtlanır?.. Yasa kitaplannın tozlu
sayfalanna dalmak, özgürlük hukukunun kurallarını
incelemek herkesin harcı mı?..
Ancak elle tutulur ve gözle görülür bir olay ortaya
çıkarsa pirincin taşlan ayıklanır...
Yaşar Kemal, fikirlerinden ötürü hapis cezasına
çarptınlınca söyleyecek söz kalmadı...
Türkiye'de fikir özgüriüğü yok!..
Fikir özgüriüğünden yoksun bir "çok partili rejim"
demokrasi sayılamaz.
Kimse kendini aldatmasın!..
•
Yaşar Kemal ne yazmış ki mahkemeler işe kanşı-
yor, yargıçlar dosyalan inceliyor, savcılar tümcelerie
sözcüklerle uğraşıyor, duruşmalar yapılıyor, müba-
şirler bağınyor, gazetecıler toplanıyor, yabancı dev-
letlerin gözlemcileri işin peşine düşüyoriar...
Ne yazmış Göğceli?..
Atatürk cumhuriyetinin en has evlatlanndan biri-
dir Yaşar Kemal; Aydınlanma Devrimi'n\n gebeJiğin-
de yazariığının doğum sancılannı çekmiştir; Ismet
Paşa ile Hasan Ali Yücel'in devlet zoruyla Tols-
toy'dan, Çehov'dan, Goethe'den, Dostoyevs-
ki'den, Balzac'dan, Stendhal'den, Gogol'dan Sa-
di'den, Hafız'dan, Eflatun'dan.Sokrates ten, Tiır-
genyev'den, Montaigne den, Rousseau'dan, Di-
derot'dan, Vottaire'den yaptırdıklan çevirileri oku-
yarak büyümüştür; Köy Enstitülerinin tohumlandığı
ortamda boy atmıştır; laikliği yüreğiyle solumuş, öz-
güriüklerin felsefesini benimsemiştir; ayaklarını Çu-
kurova toprağından dayayan Göğceli, yerelliğinin
rengini evrenselliğinin Nevvton çarkına Cumhuriyet
döneminde dönüştürmüştür.
1923 Devrimi, Yaşar Kemal'leryetişsinler, istedik-
lerini yazsınlar, dünyaya nam salsınlar diye yapıldı.
Yaşar, istediğini yazacak, istediğini söyleyecek, bu
ülkede yapıian kötülüklere sövecek, kötülük yapan-
lann yedi sülalesine ve ızzetli cedlerine rahmet oku-
yacak!..
Anadolu'da Aydınlanma Devrimi'nin gerçekleştiği-
ne ilişkin en canlı tanığımızdır Yaşar Kemal...
Yaşar Kemal'i Türkiye'den, Türkçeden, Anado-
lu'dan, laik cumhuriyetten, Mustafa Kemal'den Ha-
san Âli Yücel'den, Tonguç'tan, Sabahattin Eyu-
boğlu'dan. Abidin Dino'dan, Orhan Kemal'den,
Nâzım Hikmet'ten, Erciyas dağından, Ağn'dan, Sa-
it Faik'ten, Orhan Veli'den, Fırat'tan ve Dicle'den
kim koparabilir, kim ayn düşünebilir ki?.. Kim Yaşar
Kemal'in bu ülkeye kötülük edebileceğini düşleye-
bilir?.. Güzelim dilimızin ustalarından Yaşar Kemal,
yazılannı romanlannı hangi dille yazdı?.. Türkçe üs-
tünde bir ömür boyu alınteri döken bir insanı, yazdı-
ğı iki yazı yüzünden mahkûm etmenin çelişkisinde
derinleşen uçurum, hepimizı dibine çeker...
•
Peki, ne yazmış Göğceli?..
Ne yazarsa yazsın!..
Ömür boyu tüm kitaplannda insan sevgisini işle-
miş bir yazar, Anadolu'da körüklenen etnik aynmın
insanları birbirine düşmanlaştırmasını ister mi!..
Yaşar Kemal, kendisini var eden 1923 devrimine
borcunu ödüyor... ,
Bırakın konuşsun..
rX
~
Bağırsın.. • - • " '- •
Sövsün..
Çünkü sövülesi bir ortamda yaşayan sevilesi bir
yazardır Göğceli..
Küfredilmeye layık "Yeni Dünya Düzeni"nde, kar-
deşi kardeşe vurduran emperyalizmin tuzağında çır-
pınıyoruz, el ele tutuşmanın tam zamanıdır.
Vatanseverler, insanlar, doğaseverler, toprak
erozyonu size sevebileceğiniz hiçbir şey
bırakmıyor.
T.E.MA
Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal
Varlıklan Koruma Vakfı
Tel.: (0212) 281 10 27
268 09 85
OLAĞAN GENEL KURUL İLANI
TÜRKİYE BİLİŞİM VAKFI'NDAN
Vakfımızın Olağan Genel Kurul Toplantısı 25 Mart
1996 günü saat 16.30'da NETAŞ Yavuz Kireç Sos-
yal Tesisleri, Alemdağ Caddesi, Ümraniye'de aşa-
ğıda yazılı gündeme göre yapılacaktır.
Belirtilen günde çoğunluk sağlanamadığı takdir-
de ikinci toplantı 1 NİSAN 1996 PA2ARTESİ günü
aynı gündemle, aynı yer ve saatte yapılacaktır.
Sayın üyelerimizin toplantıya katılmalan saygı
ile rica olunur.
YÖNETİM KURULU
GÜNDEM:
1) Açılış veyoklama,
2) Başkanlık Divanı seçimi,
3) Divana Genel Kurul tutanağını imza yetkisi
verilmesi,
4) 1995 yılı Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, Bilanço
ve Denetim Kurulu Raporunun okunması, müzakeresi
ve onaylanması,
5) 1996 yılı Bütçe Tasarısının görüşülmesi ve kabulü,
6) 1996 yılı Vakfa katılım koşullannın belirienmesi ve
katılım isteklerınin karara bağlanması,
7) Dilek ve öneriler,
8) Kapanış.
Ericsson
dışındaki haberleşme şekilleri Yandaki
tableti ancak
uzmanlan
çözebilir.
Oysa sizin
amacınız
herkesle,
bütün
dünyadan
bütün
dünyayla
açık, net ve
kesintısız
konuşmak ise
en iyi
seçeneğiniz
Ericsson 'dur.
Siz, Ericsson
alın. Bugünün,
yannın
iletişimini
Ericsson 7a
kunın.
Türkiye Yetkili Distribütörleri: GEN-PA Tel: (0212) 287 17 17 ( 20 Hat) • K.V.K. Tel: (0216) 410 85 00 (Pbx) ERİCSSON