27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 9 MART 1996 CUMARTESİ Kadın Haklannda Tıkanıklıklar, Umutlar... Prof. Dr. MERYEM KORAY/z/mV Dokuz Eylül Üniversitesi Y ine, yeni bir 8 mart ve yi- ne anmalar, kutlamalar, konuşmalar, tartışma- lar.. Yine bilinen kadın sorunlannın şurada bu- rada dile getirilmesi... Kadının toplumdakı rolü. siyasal yapıda yeri, kadın sorunlanna duyarsızlık vb. gi- bi doğru ve gerçek, fakat zaten bilinen ve belki de kanıksanan konulann yinelen- mesi... Şöyle birgazete belgeliklerini (ar- şivlerini) taramak, şöyle bir 5 Arahk, 8 Mart gibi kadınlar için önemli günlere ilişkin kutlamalara bakmak, yıllardır yi- nelenen kadın gündemini anlamaya ye- ter. Diyeceksiniz ki. ne yapmak gerek? Susmak, konuşmamak mı? Kuşlaısuz, değil. Yine diyeceksiniz ki, Türkiye'nin gündeminde böyle yıllardır konuşulma- yan ne var? Enflasyondan trafık sorunu- na kadar her şey için yıllardır konuşmu- yor muyuz? Herhalde hem bunca bili- nen, yine de bıkmadan yinelenen, hatta belki çözümleri de olan ve çözülemeyen konularla ugraşmak bizim gibi ülkelere özgü bir "hoşluk" olsa gerek. Tıkanıkhk Üstelik kadın konusunda sorunlann ve istemlerin dile getinlmesi ve toplumun gündemine girmesinin üzerinden daha kaç yıl geçti, bu ne sabırsızlık da diyebi- Iirsiniz. Bunun Türkiye'de bilinen top- lumsal konulara ilgisizlik ve boşvermiş- likle ilgisi yok mu acaba? Bunca yineien- me. ama bunca çözümsüzlük.. umutsuz- luk ve yılgınhgın nedenlerinden biri değil mi? Görûyoruz ki, canla başla çalışan ve aslında bir avuç kadın, ya bilgi birikimi- ne katkılan, ya örgütlenme ve kitlelere ulaşma çabalanyla Türkiye'nin günde- mine kadın sorunlan'nı getirme basan- sını gösterdiler. Şimdi bu sorunlann da- ha geniş kitlelerde konuşulması (çözül- mese de), şimdı kadınlar için önemli gün- lerin adeta bir "miDi heyecan" içinde kut- lanması bu başannın göstergesi değil mi- dir? Henüz çözüm olmasa da çeşitli çev- relerde sürdürülen çabalarla şimdi Türki- ye'de "kadın" konusunda giderek artan bir bilgi birikimi var; giderek yaygınlaşan bir duyarlılık olduğundan da söz edebili- riz. Bu nedenle kadın hareketinin kısaza- manda kazandığı bo\ utlan küçümsemek dcgiL takdir etmek gerektiği kanısuıda- yım. Ne var kı, bugün kadın hareketinin hem "dünyasal" bazda, hem de Türkıye açısından karşılaştığı tıkanıklıklar da bi- linmektedır. Dünyanın gelişmiş bölgelerinde kadın- lann yasal ve kurumsal kazanımlan ol- makta, ancak bunlar ekonomik ve top- lumsal eşitsizlikleri çözmeye yetmemek- te, bu kazanımlann dünyanın öteki böl- gelerindeki kadınlara ise pek bir yaran ol- mamaktadır. Bu nedenle büyük büyük uluslararası toplantılardan bir sürü dilek, öneri ve umuttan başka fazla bir şey çık- mamaktadır. Yine uluslararası düzeyde kadın adına atılan ileri adımlann, getiri- len kimi kurumlann tümüyle işe yaramaz olduğunu söylemek istemiyorum ama, özellikle dünyadaki ekonomik koşullann ne uluslararası ne de ulusal düzeyde ka- dınlar için getirilecek, örneğin istihdam- da eşitlik gibi; yasalarla düzeltilemeyecek çalışma koşullan dayattığinı da görmez- likten gelemiyorum. Örneğin "istihdam- da eşitlik yasası" gelişmiş ülkelerde bile kadın emeğinin daha da marjinalleşmesı ya da çalışma koşullannın geçici çalışma, evde çalışma gibi yollarla daha da kötü- leşmesini getirebilmektedir. Konuşmak ışe yaramıyor, yasalar getir- mek işe yaramıyor, bu ne umutsuzluk ya da kötümserlik de diyebilirsiniz... Evet, bazı tıkanıklıklan görürken çok ıyımser olamıyorum. ama umutsuz da değilim. lşte bu nedenle kadından, kadın hareke- tinden yine de söz etmek gereğini duyu- yorum. Kanımca, Türkiye'de kadın hareketi- nin karşılaştığı birçok tıkanıkhk yanında, aslında daha önemli görünen iki büyük tehlıkeden söz edılebilir. Birincisi kadın hareketinin kitleselleş- mesiyle gelen bir bilinç, içerik, hedefgeri- lemesi ve yapıian eylemlerle bir "avuntu" içine girilmesi. Bu avuntu, kadın sorunlannın konu- şuldukça anlaşılıp çözüleceğı yanılgısını dagetirebilir. Oysa biliniyorki, kadın ha- reketi ne kadar kitleselleşse de, kadının toplumdan istemlen oldukça köklü özel- likJer taşımakta ve ciddi bir savaşım ve- rilmedikçe gerçekleşmesi pek olanaklı görünmemektedır tkinci olarak bugünkü kutiama, konuş- ma törenkri içinde kadınlann ihmai edü- mesi tehlikesi de söz konusu. Yani, kadın- lann istemlerinin nasıl bir toplum, nasıl bir yönctim anla\ tşı içinde varolabilecek- leri pek fazla irdelenmeden, sanki bunlar eldc varnuş gibi bir yanılgı içine düşme tehlikesi oldukça büyük. Kanımca bugün Türkiye'de kadın hareketi ve kadınlar. kendi istemlennı yaşama geçirebilecek- leri bir toplum projesini düşünme ve bu proje doğrultusunda ittıfaklannı geniş- letmeleri gereken bir aşamaya geldiler. Biliyoruz kı Batı'da kadınlar önce bu toplumlann modernleşme, demokratik- leşme sürecinde ortaya çıkan çeşitli top- lumsal akımlar içinde oldular; daha son- ra da kendi haklannın savaşımını verdi- ler. Irk aynmına karşı verilen savaşımlar- da da işçi sınıfınm savaşımında da kadın- lar vardı ve kadınlar hem bu akımlara çok şey kattılar, hem de bu toplumsal sava- şımlardan çok şey öğrendiler. Türkiye'de ise modernleşme, demokratikJeşme yo- lunda ne ciddi bir toplumsal savaşımdan söz edilebilir, ne de kadınlar için bu tür savaşımlann verilmediği bir toplumda toplumsal dönüşüm hayalıni kurmak ko- laydır. Ancak, belki de şimdi, hem bazı toplumsal güçler, hem de kadın hareketi için kendi varlıklannı güvenceye alacak ve beklentilerine yanıt verecek bir toplum özlemıyle savaşım zamanı gelmiştir. Ya da öyle bir umudumuz olsun. Türkiye'nin ciddi toplumsal ve siyasal sıkıntılar içinde olduğu bir gerçek. De- mokratıkleşme ve insan haklan yönünde ciddi bir dönüşüme gereksinım duyulan günler yaşıyoruz. Bir yandan dünyada ekonomik İcoşullann da dayatmasıyla emeğin önemsizleştiği, insan haklan ih- lalleri ıle insanın değersizleştiği bir dö- nemden geçtiğimiz açık. Çoğumuz susuyor, kanşmıyor, köşesi- ne çekiliyor ama, bununla kendimizi, ço- cuklanmızı, ya da geleceğimizi kurtara- cağımız kuşkulu. Toplumdan, siyasal ik- tidarlardan bir şeyler isteyen gruplann kendi hak arama savaşımlannı sürdürme- leri de pek anlamlı değil. Çünkü böylesi- ne sancılı, zaman zaman böylesine acı- masız olan bir toplumda, en temel hak olan "yaşama" hakkının açıkça ve defa- larca ihlal edildiği bir toplumda yaşama hakkının da ılerisinde yer alan haklar sa- vaşımı yapılabılır mi? Çocuk yaşta genç- lere ışkence yapıian bir toplumda "bekâ- ret kontrolü"nün aslında kadınlara yöne- lık manevı bir işkence olduğunu kabul et- tirebilirmisıniz? tki yanlı terör arasında ezilen, yerinden yurdundan olan bunca insan varken, ka- dınlar için "stğuıma evi" hayalinizi nasıl gerçekleştirirsiniz? Ya da insanlaraç, açık ve umutsuz biçımde ağlaşırken, ücret sa- vaşımı, sendikal savaşımın desteği ne olur? Ya da faili meçhul kalan bunca ci- nayetin olduğu bir toplumda yeni yasalar, yeni kurumlar isteyen odalann, barolann saygınlığı konusunda "nedersiniz" deni- lemez mi? Ya da devletten şunu ya da bu- nu isteyen. bekleyen bireyier, ailelerin, kendileri Galatasaray Lisesi önünde ço- cuklannı arayan ailelerden biri olmadığı için, onlan tümüyle unutmalan mı gere- kir? Bu tür sorulan çok daha uzatmak olası. Hepsi bize hem bir şeyler anımsa- tıyor, hemde yapamadıklanmızı ortaya seriyor. Onun için koşullar bu kadar kö- tüyken, belki şimdi toplumsal iyileşme adına bir savaşım için uygun koşullar oluşmuştur diyorum. Gerçekten şimdi toplumun insan hak- lanna saygılı ve demokrahk bir toplum olmasını isteyen, kendi varlık koşulunu buna bağlayan tüm toplumsal güçlerin, tüm sivil toplum güçlerinin bir hesap yap- ma zamanı gelmiş gibi görünüyor. Ya kendi istemlerinin savaşımı içinde başa- nsız olma olasılığı yüksek bir kısır dön- gü içine girecekler, ya da bu kısır döngü- yü aşmak için kendi aralannda güçbirli- ğine gıdecek ve hepsi için bir varlık ko- şulu olan temel bir istemde birleşecek- ler... Sonuç Bilmem, bugünkü sessizliğimizi bo- zup, belki de sessiz soluksuz kalmış çığ- lığımızı bundan sonra yükseltebilecek miyiz? Türkiye'de şöyle ya da böyle bir savaşım içinde olan toplumsal güçler bu- gün böylesı bir ittifakı gerçekleştirecek olgunluğa erişebildiler mi? lşte. geride bıraktıgımız yeni bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde benitn kaygılanm ve düşündüklerim... Türki- ye'deki kadın hareketinden de, hem Tür- kiye'nin bu sancılı gerçeklerine gözünü kapamaması, hem de öteki sivil toplum örgütleriyle insan haklan ve demokra- tikleşme yönünde işbirlıği yollannı ara- masını bekliyorum. ARADABİR TALİP APAYDCV Öğretmenim Rauf İnan 1 Mart 1996 günü toprağa verdiğimiz M. Rauf İnan, Çifteler Köy Enstitüsü'nde, sonra Hasanoğlan'da be- nim öğretmenim ve müdürümdü. Yetişmemizde çok emeği vardır. Çahşkan biröğretmen ve yönetıcıydı. He- yecanlı, sürükleyici ve etkin bir kişilikti. Atatürkçü doğrultuda, laik, demokrat, üretici eğiti- min halka götürülmesinde ön safta çalışmış, çok ba- şanlı hizmetler vermışti. O ülkücü öğretmen kuşağının niteliklerini biz en çok Rauf Bey'de görmüştük. Zor ko- şullara dayanıklı, özverili öğretmenlerdi onlar. Kendi güçlerine öğrencilerin gücünü de ekleyerek yoktan var etmişler, yolu izi olmayan Anadolu kırlannda modem öğretim kurumlan yaratmışlardı. Yaz kış, gece gündüz, gözyaşartıcı bir çalışmaydı. Nedenlerini biz sonradan anlayabildik, ülkenin ve halkın ilkellikten ve karanlıktan kurtanlması böyle bir çalışmayı gerektiriyordu. Kurtu- luş Savaşımızdan gelen Kuvayı Milliye ruhuydu bu. Bü- yük bir anlam taşıyordu. Halkın bir an önce karanlık- tan kurtulması, çağdaş yaşama kavuşması, ülkenin bayındır kılınması, toprağın ışlenmesı, vatanın vatan- laşması... Atatürk'ten gelen vetüm aydınlan içine alan birrüzgâr... Rauf İnan öğretmen, bu rüzgânn en coşkulu kişile- rinden biriydi. Bizleri de etkiledi. ilk gençlik yıllanmıza rastlamıştı, çok güzel bir örnekti önümüzde. Hepimiz onun gibi olmaya özendik. Acı tatlı ne çok anılanmız var! Rauf İnan, özellikle biz suskun köy çocuklannı ko- nuşturmaya, düşündürmeye çalışırdı. "Altıyüz yıldır susmuşsunuz, konuşun artık" derdi. Bunun ne anla- ma geldiğini sonradan kavrayabildik. Gerçekten Türk köylüsü hep sindirilmişti, susturulmuştu. Egemen sı- nıftn kolay sömürebilmesi için kendi gücüne bile yaban- cı hale getirilmişti. Şimdi Cumhunyetin kuruculan ve eğitimcileri, bu gizil gücü canlandınmak, ayağa kaldır- mak istiyorlardı. Bunun için çırpınıyorlardı. "Oğlum, konuş, haklıysan bağır?" diyorlardı bize. Halkı demok- rasi yurrtaşı yapmak istiyorlardı. Atatürk'ten gelen, Ha- san Âli Yücel'le, I. Hakkı Tonguç ve halktan yana eği- timcilerle bize yansıyan yeni tutum buydu. Bizleri sar- sıyorlardı, kendimize gelmemizi istiyorlardı. Uyanma- lıydı, ezilmekten sömürülmekten kurtulmalıydık. Köy Enstitüleri'nde verilmek istenen eğitimin asıl özü buy- du. Rauf İnan öğretmen, bu çabanın en etkin kişilerin- den biriydi. Yorulmak bilmez enerjisiyle yıllarca çalıştı. Ömrünün sonuna kadar halkın eğitim sorunlannı dü- şündü, yazdı söyledi. Çırpındı. Hem öğretmen olarak, hem bir eğitim düşünürü olarak görevini fazlası ile yap- tı. Bazan ters düştüğümüz de oldu. Zaman zaman tar- tıştık. Ama o bize hep sevecen davrandı. Bir baba ya- kınlığı içindeydi. Başanlanmızla övündü, kötü günleri- mizde üzüldü. Köy Enstitüleri'nde çalıştığı yıllan ömrünün en verim- li yıllan olarak anımsardı. Tıpkı Tonguç Baba gibi, adı Köy Enstitüleri ile bütünleşmişti. En çok oradaki hiz- metleri ile anılırdı. Öğretmenim Rauf İnan ve çağdaşı eğitimcilerin ça- balan boşa mı gitti? Onlann amaçladığı Türkiye bugün- kü Türkiye değil elbet. Atatürk'ün amaçladığı Türkiye de değil. Ama öyle bir temel atıldı ki, ne kadar uğraş- salar yıkamayacaklar. O temeli değiştiremeyecekler. Er geç oraya dönülecek. O ülkesever idealist eğitim- ciler kuşağının çabalan unutulmayacak. Alttan alta sü- recek. Çünkü uygariık hep ileriye doğru gelişiyor. Promosyon Curcunası ve Hukuk "Üç büyük kentte yayımlanan gazeteler başlattıklan 'promosyon kampanyası' ile sonunun nerereye varacağı belirsiz rekabet ortamına girdiler. Gazeteler tiraj arttırmak için örnek gösterdikleri mallan aynı cins ve kalitede dağıtmıyor. Açıkça vatan- daşı aldatıyorlar. Kampanya başlatan gazeteler 'okuyucu bizi okusun' diye de^il müşteri promosyona dahil o ticari emtiayı satın alsın düşüncesi ile gazete çıkarmaktadırlar" İSMAİL DOĞANAY Eski Yargıtay On Birinci Hukuk Dairesi Başkanı B iiindiği üzere, son bir yıla yakın bir süreden beri, -Cumhuriyet Gazetesi hanç- tstanbul, Ankara ve lzmir'de yayımlanan bütün ga- zeteler, hem kendi gazetelerinde ve hem de değişik televizyon ka- nallannda yaptıkhn duy»rularla. "promosyon kampanyası" başlattılarvebusuretle kendi ara- lannda, her gün biraz daha artan bir hızla. so- nunun nereye varacağı belirsiz, bir "rekabet" or- tamına girdiler. Bu promosyon dağıtım duyurulan ile her ga- zete, günlük baskı sayısını yükseltmek için oku- yucuya akla ve hayaie gelmedik vaatlerle bulun- maktadırlar. Yazık ki bu vaatlerin bir kısmı, televizyon ek- ranlannda örnek olarak gösterilen ve bu suret- le de sade vatandaşın "iştatı ve ilgisini" topla- yan örnek mallann cins ve kalitesinde dağıtıl- mamakta ve sade vatandaş açıkça, aldatılmak- tadır. Elbette, bu türlü davranışlar, "ticari ahlak" kurallan ile bağdaşmamakta ve bu şekilde ha- reket eden gazeteye karşı da okuyucunun, genel güven ve saygısı tümden yok olmaktadır. Gazete ve televizyon ekranlan aracılığı ile ya- pıian "promosyon" duyurulan, Borçlar Kanu- nu'nun 48. maddesı hükmüne göre "Uan sure- tiyle vuatte bulunma" halini oluşturmakta. baş- ka bir deyişle "ticari alım-satım akdi"icabı ola- rak tam anlamı ve hukuksal deyişiyle, bir "fcap" mahiyeti taşımaktadır. llan suretiyle vaatte bu- lunan kimsenin (yanı gazetenin) bu vaade daya- nan "akdi vecibesini" -o ilan ettiği vaat şartlan doğrultusunda ve aynen-yerine getirmemesi ha- lı "objektif hüsnüniyet"(MK m.2) kaidelerine aykın bir hareket halini ortaya çıkaracağı için bu türlü bir ilana inanarak açılan "promosyon kam- panyası"na katılan ve hukuksal deyişiyle ilanla yapıian "icaba" uyarak o promosyona katılmak suretiyle "kabul" cevabı vermiş olan okuyucu- ya (bk. m. 41 T.2), gazete aleyhine, "maddi ve manevi" tazminat davası açma hakkı verir. Ancak Türk yargı sisteminin şu anda içerisin- de bulunduğu "bkanıklık" ve bu tıkanıkhk ne- deniyle de açılan davalann yıllaryılı uzaması ve bu arada süreğenleşmiş (kronikleşmiş) enflas- yon sonucu. dava konusu alacağın "değer kay- betmesi" karşısında, sade vatandaşın dava yolu- na başvurmak istememesi sonucu, "promos- yon"yoluna giden gazeteler, -ilan etikleri ve ör- nek olarak gösterdikleri mallann cins ve kalite- sinden çok düşük nitelikte mal vermek ve sudan bahanelerle durmaksızın gazete fiyatlannı art- tırmak suretiyle- devamlı olarak sade vatanda- şı aldatmakta (başka bir deyişle onun hüsnüni- yetini. alabildiğine, istismar etmekte)dırlar. Bu, "genel ahlak ve hukuk dışT davranışlar karşısın- da, yetkili makamlar, hâlâ ve hâlâ, derin bir sus- kunluğu tercih etmektedırler. Kanımızca, bu "promosyon curcunasTnı. hiç- bir "ca>'dına" yaptınmcılığı (müeyyideyi) taşı- mayan ve vatandaşı sadece satıcının insafına bı- rakmış olan, "Tüketknyi Knnıma Kanunu" ile önlemeye olanak bulunmamaktadır. Kanımıza göre gerek "Basuı Kanunu"na ve gerekse. her ticari işletmenin, "kendi kuruluşga- yesi ve iştigal konusu" dışına çıkmasını engelle- yen, Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddelen hükümlerine göre bu "promosyon"curcunasına artık bir son vermenin zamanı çoktan gelmiş ve hatta geçmiş bulunmaktadır. "Promosyon kampanyası" başlatıp bunu sür- düren gazetelerin incelenmesinden de hemen anlaşılacağı üzere, bu gazeteler "okuyucu bizi okusun" diye değil. "müşteri, promosyona da- hil o ticari emtiayı satın alsın", düşüncesi ile ga- zete çıkarmaktadırlar. Bu türlü bir düşünce ve davranışın, "Basın Kanunu" ve Türk Ticaret Kanunu'nun 137. maddesi hükmü ile bağdaşır hiçbir tarafı olma- dığı açık ise de şu anda Türkiye'nin içerisinde bulunduğu siyasal ortam, şimdilik, bu çarpık gazetecilik anlayışına, "artıkdur_''diyebilecek durumda değil. Çünkü, bu şekilde hareket eden her gazetenin arkasında. bir siyasal parti deste- ği bulunmakta ve bu gazeteler bu kanunsuz ha- reketi, kendilerini destekleyen o siyasal partile- rin "koruyucu kanadan" altında sürdürmekte- dirler. Promosyon curcunası çıkalı beri, bu kampan- yaya katılan gazeteler, basının ana görevi olan "halkı aydınlatma" ve "doğru haber verme" il- kesini yerine getirmekten daha çok, tıpkı bir "ürün pazartayıcısı" gibi hareket etmeyi ve ku- pon karşılığı olan malı alabilmek için saatlerce kuyruklarda bekleyen o sade vatandaşlann, ga- zete sayfalanna bil yansıyan, değişik küfür ve çıkar kavgalannı bilmemezlikten gelmeyi, ter- cih etmekteler ve çoğu "köşe yazarlan" da bu anlayış içerisinde, "baştan sa^na" makaleler yazmaktadırlar. PENCERE Göğceli Ne Yazmış?.. Ülkemizde fikir özgüriüğü var mı?.. Yok mu?.. Bu soru nasıl yanıtlanır?.. Yasa kitaplannın tozlu sayfalanna dalmak, özgürlük hukukunun kurallarını incelemek herkesin harcı mı?.. Ancak elle tutulur ve gözle görülür bir olay ortaya çıkarsa pirincin taşlan ayıklanır... Yaşar Kemal, fikirlerinden ötürü hapis cezasına çarptınlınca söyleyecek söz kalmadı... Türkiye'de fikir özgüriüğü yok!.. Fikir özgüriüğünden yoksun bir "çok partili rejim" demokrasi sayılamaz. Kimse kendini aldatmasın!.. • Yaşar Kemal ne yazmış ki mahkemeler işe kanşı- yor, yargıçlar dosyalan inceliyor, savcılar tümcelerie sözcüklerle uğraşıyor, duruşmalar yapılıyor, müba- şirler bağınyor, gazetecıler toplanıyor, yabancı dev- letlerin gözlemcileri işin peşine düşüyoriar... Ne yazmış Göğceli?.. Atatürk cumhuriyetinin en has evlatlanndan biri- dir Yaşar Kemal; Aydınlanma Devrimi'n\n gebeJiğin- de yazariığının doğum sancılannı çekmiştir; Ismet Paşa ile Hasan Ali Yücel'in devlet zoruyla Tols- toy'dan, Çehov'dan, Goethe'den, Dostoyevs- ki'den, Balzac'dan, Stendhal'den, Gogol'dan Sa- di'den, Hafız'dan, Eflatun'dan.Sokrates ten, Tiır- genyev'den, Montaigne den, Rousseau'dan, Di- derot'dan, Vottaire'den yaptırdıklan çevirileri oku- yarak büyümüştür; Köy Enstitülerinin tohumlandığı ortamda boy atmıştır; laikliği yüreğiyle solumuş, öz- güriüklerin felsefesini benimsemiştir; ayaklarını Çu- kurova toprağından dayayan Göğceli, yerelliğinin rengini evrenselliğinin Nevvton çarkına Cumhuriyet döneminde dönüştürmüştür. 1923 Devrimi, Yaşar Kemal'leryetişsinler, istedik- lerini yazsınlar, dünyaya nam salsınlar diye yapıldı. Yaşar, istediğini yazacak, istediğini söyleyecek, bu ülkede yapıian kötülüklere sövecek, kötülük yapan- lann yedi sülalesine ve ızzetli cedlerine rahmet oku- yacak!.. Anadolu'da Aydınlanma Devrimi'nin gerçekleştiği- ne ilişkin en canlı tanığımızdır Yaşar Kemal... Yaşar Kemal'i Türkiye'den, Türkçeden, Anado- lu'dan, laik cumhuriyetten, Mustafa Kemal'den Ha- san Âli Yücel'den, Tonguç'tan, Sabahattin Eyu- boğlu'dan. Abidin Dino'dan, Orhan Kemal'den, Nâzım Hikmet'ten, Erciyas dağından, Ağn'dan, Sa- it Faik'ten, Orhan Veli'den, Fırat'tan ve Dicle'den kim koparabilir, kim ayn düşünebilir ki?.. Kim Yaşar Kemal'in bu ülkeye kötülük edebileceğini düşleye- bilir?.. Güzelim dilimızin ustalarından Yaşar Kemal, yazılannı romanlannı hangi dille yazdı?.. Türkçe üs- tünde bir ömür boyu alınteri döken bir insanı, yazdı- ğı iki yazı yüzünden mahkûm etmenin çelişkisinde derinleşen uçurum, hepimizı dibine çeker... • Peki, ne yazmış Göğceli?.. Ne yazarsa yazsın!.. Ömür boyu tüm kitaplannda insan sevgisini işle- miş bir yazar, Anadolu'da körüklenen etnik aynmın insanları birbirine düşmanlaştırmasını ister mi!.. Yaşar Kemal, kendisini var eden 1923 devrimine borcunu ödüyor... , Bırakın konuşsun.. rX ~ Bağırsın.. • - • " '- • Sövsün.. Çünkü sövülesi bir ortamda yaşayan sevilesi bir yazardır Göğceli.. Küfredilmeye layık "Yeni Dünya Düzeni"nde, kar- deşi kardeşe vurduran emperyalizmin tuzağında çır- pınıyoruz, el ele tutuşmanın tam zamanıdır. Vatanseverler, insanlar, doğaseverler, toprak erozyonu size sevebileceğiniz hiçbir şey bırakmıyor. T.E.MA Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıklan Koruma Vakfı Tel.: (0212) 281 10 27 268 09 85 OLAĞAN GENEL KURUL İLANI TÜRKİYE BİLİŞİM VAKFI'NDAN Vakfımızın Olağan Genel Kurul Toplantısı 25 Mart 1996 günü saat 16.30'da NETAŞ Yavuz Kireç Sos- yal Tesisleri, Alemdağ Caddesi, Ümraniye'de aşa- ğıda yazılı gündeme göre yapılacaktır. Belirtilen günde çoğunluk sağlanamadığı takdir- de ikinci toplantı 1 NİSAN 1996 PA2ARTESİ günü aynı gündemle, aynı yer ve saatte yapılacaktır. Sayın üyelerimizin toplantıya katılmalan saygı ile rica olunur. YÖNETİM KURULU GÜNDEM: 1) Açılış veyoklama, 2) Başkanlık Divanı seçimi, 3) Divana Genel Kurul tutanağını imza yetkisi verilmesi, 4) 1995 yılı Yönetim Kurulu Faaliyet Raporu, Bilanço ve Denetim Kurulu Raporunun okunması, müzakeresi ve onaylanması, 5) 1996 yılı Bütçe Tasarısının görüşülmesi ve kabulü, 6) 1996 yılı Vakfa katılım koşullannın belirienmesi ve katılım isteklerınin karara bağlanması, 7) Dilek ve öneriler, 8) Kapanış. Ericsson dışındaki haberleşme şekilleri Yandaki tableti ancak uzmanlan çözebilir. Oysa sizin amacınız herkesle, bütün dünyadan bütün dünyayla açık, net ve kesintısız konuşmak ise en iyi seçeneğiniz Ericsson 'dur. Siz, Ericsson alın. Bugünün, yannın iletişimini Ericsson 7a kunın. Türkiye Yetkili Distribütörleri: GEN-PA Tel: (0212) 287 17 17 ( 20 Hat) • K.V.K. Tel: (0216) 410 85 00 (Pbx) ERİCSSON
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle