Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 M/VRT 1996 CUMA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Yönetmen Michael Mann, De Niro ve Pacino'yu bir araya getirerek etkileyici boyutlarda bir polisiye kotarmış
Yenî bir 'karafibn'destaın...
Büyük Hesaplaşma
Heat / Yönetmen, Senaryo:
Michael Mann / Kamera:
Dante Spinotti / Müzik:
Elliot Goldenthal /
Oyuncular: Al Pacino,
Robert De Niro, Val Kilmer,
Tom Sizemore, Jon Voight,
Diane Venora, Amy
Brenneman, Ashley Judd, Ted
Levine, Mykelti Williamson,
Wes Studi /1996 ABD (WB)
Beyoğlu Emek, Harbiye As,
Etiler Akmerkez, Çemberlitaş
Şafak, Bakırköy 74,
Altunizade Capitol, Kadıköy
Ocak, Erenköy Apollon,
Florya Prestij sinemalannda.
Mekân, meleklerin gittikçe şeytanlara
pabuçlannı ters giydirdikleri ürkünç bir
suç ba$kentine dönüşen günümüzün ışıl
ışıl Los Angelesı. Bir yanda, her aynn-
tıyı dikkate alıp hiçbir noktayı tesadüfe
bırakmayarak gayet dakik ve incelikle
planlanmış silahlı soygunlar düzenleme
ustası, demir parmaklıklann ardından ve
feleğin çemberinden geçmiş, yalnız, ka-
naatkâr ve bıçkın bitirim Neil McCauley
(Robert De Niro). Öte yanda, avını, her
ne pahasma olursa olsun sonunda mut-
laka ölü ya da canlı yakalayan, varolu-
şunu neredeyse işıyle özdeşleştirmiş.
ipucu bulma, iz sürme uzmanı, üçüncü
evliliği de ilgisizlik yüzünden çatırda-
maya başlayan, özel yaşamı allak bul-
lak, haşin ve hırçın avcı, Los Angeles
polisinın en yaman hırsızhk ve cinayet
masası dedektiflerinden öfkelı, deneyim-
li polis Vincent Hanna (AJ Pacino).
Sevecen, melankofik çete reisL.
Neil McCauley: kadınsız, sevgisiz,
ama gûnün birinde önüne çıkacak olan
hayalindeki sevgilisiyle (gecelen amb-
SUNGU ÇAPAN
lem ya da logo çahşmalan \apan, Irlan-
dalı-lskoç kanşımı bir sevgili rolünde
Amy Brenneman var. yenilerden) me-
lekler kentınden hiç arkasina bakmaksı-
zın kaçıp son bir vurgunla voliyi kaldır-
dıktan sonra, örneğin Fijı Adalan'naçe-
kip gitmenin planlannı da yapıyor. Ne
var ki hapishane arkadaşı adamlannın
evlilik sorunlanyla, aile mutluluklanyla
da sonuna kadar ılgilenen, onlara hep
göz kulak olan, icabında işı bırakıp git-
melerini bile salık verecek kadar sevecen
ve babacan bir çete reisi McCauley, ay-
nı zamanda.
Aralarına son anda katılan, zevkine
insan öldürecek kadar pısük, hain ve kö-
tü bir gangsterin, çetenin saldırdığı ban-
ka arabası soygununun kanlı bir katli-
ama dönüşmesine sebep olmasıyla,
McCauley ve adamlan-
nın peşine, köşe bucak
tüm haber kaynaklannı,
muhbırlerini harekete
geçiren dedetif Vincent
Hanna takılıyor çok
geçmeden...
Yalntz bir kent kovboyunun sadeliği
ve kanatkârlığıyla yaşayan, son derece
profesyoncl, 'cool' McCaulay-De Ni-
ro'yla, ona saygi duyan, usta suçlu avci-
sı, haşin, deneyimli, Los Angelesli acar
polis Hanna-Pacino'nun, dostçabiryüz-
leşme ve kahve içimlik muhabbetlerinin
ardından, kuşkusuz hesaplannı temizle-
yecekleri nihai bir çatışma üa kaçınıl-
mazdır!
Dainel Da>-Lewis'in hayranlannı art-
tıran "Mohikanlann Sonuncusu"y la bir-
kaç yıl önce en büyük başansını elde et-
miş. kısa fılm. reklam ve 15 yıllık, şu ma-
lum 'Starsky and Hutch\ 'Miami Vıce'
vb. gibi polisiye diziler çektiği televiz-
yondan yetişen yönetmen Michael
Mann'ın kcsinliklc Tılm noir-thriller' tü-
rüne çok yakınlık duydugu muhakkak.
4 dalda Oscar adayı 'Leaving Las Vegas', kasvetli bir "umutsuz vak'a" öyküsü
Alkol deııizhıde boğubnak üstütıeOscar ödüllen yanşının en gözde aday -
lanndan 'Leaving Las Vegas- Elveda Las
Vegas', içki bardaklan şışelere trompet
çaldıkça hayatı kayarak Los Angeles'da-
ki senaryo yazarlığı işınden şutîanan ve
sonrasında Hollyvvood yapımlanndan hiç
de geri kalmaz, sarsıcı bir fınalle herşe-
ye nokta koymak üzere, panltılı neonla-
nn aydınlattığı barlardan geçilmeyen Las
Vegas'a postu senp bütün vannı yoğunu
yatırdığı alkol denızınde hızla kendini
yok etmeye koyulan, 'umutsuzvaka' Ben
Sanderson'un (Nicolas Cage), kasvetli,
hûzünlü,karanlık ve romantik öyküsünü
anlatıyor.
Son zamanlarda perdede sıkça rastlaş-
tığımız cinsten. Sera adındaki, altın kalp-
li bir fahişe (Eüsabettı Shue) çıkıyor, ölü-
me doğru kaçışını gitgıde hızlandıran, al-
kolik Ben'in yoluna. Ve kansı onu terket-
tiği için mi içkiye başladığını, yoksa kûp
gibi içtiği içın mi kansınca terk edildiği-
nı bile anımsayamayan.'kanksız bir piş-
manlık, yoztaşmıslık ve utanç duygusuy-
la' hayata karşı tüm ılgisını yıtırmış. bağ-
lannı koparmış, umutsuz Ben'le, elinde-
kini avucundakini paraya çevınp günün
ve gecenın her anında içki bulabileceğı.
adeta bir çeşit ölüm inzivasına çekılece-
ği Vegas'da tanıştığı, genç.güzel ve para-
göz sokak kadını Sera'nm arasında sıra-
dışı bir ilişki filizlenip koyulaşıyor der-
ken.
Birbirlerinin yaşamına müdahalede
bulunmadan, giderek bırlıkte takılmaya
başlayan, biri ölümcül derecede alkol ba-
tağına saplanmış, kesinkes bitirmeye ka-
rarlı bir nihilist, öteki Litvanyalı parano-
yak kadın satıcılannın eline düşmüş
umarsız bir sokak kadını olan bu aykın
çiftuı öyküsü, kasvetli ve yer yer rahatsız
edici boyutlarda sürüp gidiyor baştan so-
na.
Gerçekten seyirciyi az buçuk zorlaya-
rak, sonuna kadar pek uzlaşmaya yanaş-
mayan bu karanlık ve duygusal romantık
dramayı, 1988'de seyrettiğimiz ilk fîlmi
'Stormy Monday-Fırnnah Pazartesi'yle
mimlediğımız ingilız yönetmen \likt
Fıggis, tıpkı kahramanı, nihilist senarist
Ben gibi, alkoldcn ıntihar etmiş yazar
John O'Brien'ın çok satan romanından
uyarlamış. Mike Figgis'le John O'Bri-
en'ın tazminatını alıp ölenedek içmek
üzere Vegas'a düşen kahramanını, ner-
deyse solugundakı alkol kokusunu duya-
cağımız kadar ikna edici bir tarzda, başa-
nyla oynayan Nicolas Cage'le güzel, sağ-
lıklı ve masum fahişeyi canlandıran, son
dönemde Hollyvvood'un yıldızı parlayan,
biraz boy fukarası, seksi-çocuk kadın
ımajlı, sanşın dılberlerinden, sevimli Eli-
sabeth Shue'nun uyumlu beraberlıği, 'bir
erkekle bir kadın arasında gecebilecek en
serinkanlı ve en kayıtsız'ılışkılerden biri
sayılabılır beyaz perdede. Kımı zaman
'aynı kahkahayı paylaşan, kimi zaman
birbirlerine duydukİan gereksinimde te-
selli bulan' ıkı sorunlu bırey ın dünyasına,
oldukça karanlık, üstü örtük ve kasvetli
biryaklaşım getiren 'Leaving Las Vegas-
Elveda Las Vegas', Ben'in neden bu ka-
dar çok ıçtıği ya da Sera'nın fahışeliği-
nin nasıl sona erdiğine ılişkin basmaka-
lıpaçıklamalariçermıyor. Yönetmen Fıg-
gis bu filmde pek alışılmamış. daha ön-
ce perdeden geçen alkoliklerden farklı
bir kahraman sunuyor. Sessız sınema dö-
nemindekıler ya da 'The Last Weekend'
klasığındekı Ray Milland. ya da daha ya-
kın zamanlardan. Buktmski uyarlaması
'Ironweed-Sonsuz Matem'dekı Mickey
Rourke'dan farklı bir ayyaş portresı çızı-
yor. Durumunu gızleme gereğı duyma-
yan. kendını tedavı etme yoluna gıtmek-
tense çevresıyle bağlannı tümden kesme-
ye yönelen, alkolik, başansız yazann dra-
mını aykın kılan ve alkolizmi konu edi-
nen fılmlerden ayıran temel özellık. 'al-
kol bağımlılığından kaynaklanan ısrariı
talepleri sergileyerek' havanda su dövme-
ye kalkışmaması. Kahramanımızın ke-
sınlikle değişmeyeceğinı kabul eden yö-
netmen Fıggis. 'varoluşunu acıkve kesin
bir ilkeye bağlanuş'. her halükarda ıçme-
ye kararlı. ölüme davetıye çıkardığı alkol
(Leaving Las
Vegas) Yönetmen,
senaryo: Mike
Figgis,John
O'Brien'ın
romanından/ Kamera:
Declan Quinn>
Müzik: Mike Fıggis/
Oyuncular: Nicolas
Cage, Elisabeth Shue,
Julian Sands, Richard
Levvis, Kim Adams,
Steven VVeber, Valeria
Golino /1996 ABD
(Umut Sanat-UlP)
Beyoğlu Beyoğlu,
Ortaköy Feriye, Etiler
Hillside, Kadıköy
Atlantis
sinemalannda.
bağımlılığı, kimlığının temel öğesı halı-
ne dönüşmüş bınnın dramını aktanyor.
Bu dramda Ben'in Sera'yla ılışkısı de,
kısa bir sürelığine de olsa. kahramanımı-
zı kötü giden alınyazısından kurtarabılme
olasılığını aklagetınyor. Yaşamlannı ol-
duğu gibi kabullenerek, New Yorkereleş-
tirmeni Terrence Rafferty'nın belirttiği
gıbı, sonunda bırkaç haftâlığına dahi ol-
sa da, kendilerinı kesinlikle reddedileme-
yecek birer armağanmışcastna biıbirleri-
nesunuyor ikı sevgili. Kuşkusuz ünlü yö-
netmen Coppola'nın yegenı olan ve yıl-
lar önceki aşkı Patricia Arquette'le mut-
lu bir evlilik yaşayan, 'Raising Arizo-
na'ya da 'Wild at Heart-Vahşi Yfirek' gi-
bi filmlenyle sıvnlmış Nicolas Cage'in
kanyennde önemlı bir dönüm noktası
oluşturacak nıtelikteki bu film, yoz
Hollywood yaşantısının genç yaşta saç-
lannın dökülmesıne yol açtığını sık sık
belırten bu yeteneklı aktöre en ıyı erkek
oyuncu Oscar'ını kazandırabilir sanınz.
İki yeni filmiyle Antonio Banderas!
Yanşma dışı gösterilen son fılmi "From
Dusk Tfll Down" adlı macera-vampir fıl-
mi çeşitlemesini Berlin'de kaçırdığım
Meksıkah, yetenekli, genç yönetmen Ro-
bert Rodriguez'i, 7 bin dolar gibi komik bir
paraya mal ettıği ve geçen mevsim seyret-
tiğimiz, sevimli ilk filmı "EIMariachi-Gi-
tanm ve Süahun"la tanıyıp sevmiştik. "El
Mariachi"nin umulmadık başansıy la ken-
dini Hollywood'da bulan Rodriguez, bu ilk
filminin devamından çok tekran sayılacak
yenı bir versiyonunu. bu kez büyük stüd-
yo olanaklan ve daha çok parayla çekmiş,
hemde ilk fümde Mariachi denilen müzis-
yenı oynayan ünsüz Carlos GaHerda'nın
yerine son dönemde ABD'de ünlenen bir
başka Latın oyuncuyu, yakışıklı tspanyol
Antonio Banderas'ı oynatarak. Almovar
fılmlerinden özellikle Amerikalı kadın se-
yircinin gönlüne taht kurarak Holîywood'a
transfer olmuş Banderas'ın yanı sıra Steve
Busccmi. Portekizli Joaquim De Almedia
gibı tanınmış ısımlerin de rol aldığı "Des-
per*do"da. kafası uçurulan konuk oyuncu
olarak boy gösteren, son yıllann yıldız yö-
netmeni Quentin Taranrjno da var. Bob
Hapeçenelı yüzü, tız sesi ve varlığıyla çeş-
ni katıyor "Desperado"ya Tarantino.
Gitarı elinde, barlarda canlı müzik ya-
pajı, gezgin bir müzısyenin, gıtar kutusun-
dalı silahıyla dolaşan çok tehlikeli bir in-
fazcıyla kanştınlarak peşine düşüldüğü ve
binbir badire atlattığı, yığınla beladan sıy-
nlAğı, genç, ateşli bir sinemacının yete-
neilenni, coşkusunu içeren, esprili ve bi-
çimci bir çağdaş western parodısı nitelığın-
deki "El MariachiT
'nin, yeni cilalı ve gö-
zalıcı Amerikan versiyonu "Desperado",
bu kez serüvenkeş, müzisyen rolünü üst-
lenmiş, aslan yelesı saçlannı savura savu-
ra, ortalarda bir matador gıbı kıvırtan, ya-
kışıklı Banderas'ın, sonunda ağabeyi çı-
kacak bir Meksikalı uyuşturucu kralıyla
(De Almedia) ölümüne kapışacağı. sılah
"Desperado", kısaca kan, şiddet kanşunu beylik mizah
sesinin eksik olmadığı, şıddet, ölüm ve pat-
lamalardan geçilmeyen, çok kanlı, yeni se-
riivenlerini görüntülüyor, hiç durmayan
müzik ve gitar tınılanyla kanşık, hayli kli-
bimsi tarafından. Arkadaşı Steve Busce-
mi'yle çekici güzel kitapçı rolündekı, ye-
ni, çıtı pıtı, esmer afet Salma Hayek'ın yar-
dımlanyla tabıı.
"Desperado", kısaca kan. şıddet, actıon
kanşımı, beylik mizah, gerilım, erotızm
öğelenyle tezgâhlanmış bir Latın çorbası,
çizgi roman esprisinde, karıkatürümsü,
epeyı abartılı ve şamatalı bir stil alıştırma-
sı. Belli ki dalgasını geçmiş, ışi ıyıce, gır-
gıra dökmûş bu kez Rodriguez. Kuşkusuz
kısıtlı olanaklarla, amatör heyecanıyla, el
kamerasıyla çekilmiş "El !yiariachi"den
daha göz alıcı, patla-
malı zıplamalı, vurdu-
lukırdılı bıractıon-ma-
cera Fılmı "Despera-
do", ne var kı ılkfılmin
ruhu ve havası yok ol-
muş bu kez. Bol salça-
lı spaghettı-western tü-
rünü. beylik espn ve
humorla kaynaştırarak
günümüze taşıyan
"Desperado"yu önem-
semek kesinlikle olası
değil sonuçta. Yine de
bu parlak Robert Rod-
nguez eğlenceliği, An-
tonio Banderas hayran-
lan için cazip olabılır
belkı. Haftanın ikinci Banderas fılmi "Ne-
ver Talk To Strangers-Bir Yabancıyla As-
la!" ıse yığınla benzenni seyrettiğimiz
cinsten, yavan ve bayat bir gerilim dene-
mesi. Senal Kıller olmakla suçlanan bir
hasta-kaçık (Harry Dean Stanton) üstün-
de çalışarak sen cınayetlen çözmeye çalı-
şan, güzel ve başanlı bir adlı psıkologla
(Rebecca De Morna>), gizemli, tehlikeli
bir yabancının (A. Banderas) tutkulu ılış-
kisıni konu edmen bu filmın çekiminde,
De Mornay ile Banderas arasındakı kaçı-
nılmaz ateşli aşk sahnelennın. Ispanyol ak-
törün sevgılısı MelanieGriffiths'i çıleden
çıkardığı magazin konusu olmuştu. Peter
Hall'ın yönettiği "Bir Yanancıyia Asla"da,
kontrolünü kaçıracak kadar tutkulu, heye-
can ve korku veren yenı ıiışkısıyle birlık-
te bırtakım tedırgin edıcı oİaylara da ma-
ruz kalıyor dilber, çılli psikoloğumuz Re-
becca De Mornay. Biri kapısına kurumuş
çıçekler bırakınca, telesekreterine ürkütü-
cü mesajlar yağmaya başlayıncarahatıka-
çan psikolog, sevdığı kedisinın öldürülme-
sıyle iyice korkup panikliyor ve giderek
kimegüvenebıleceğinıbılemiyor genç, gü-
zel kadın.
Kanıt yetersizlığinden serbest bırakılan
hastası mı, süreklı askıntı olan kapı kom-
şusu mu. yoksa yeni tanışıp tutkuyla bağ-
landığı, masum görünüşlü, gizemli yaban-
cı Tony Ramirez (A. Banderas) mııdir,
tehlike ve tehdit kaynağı? Tahmın edılebı-
leceği gibi, sevgiliye güvenmenin de kimi
zaman sakıncalı, hatta ölümcül bile olabi-
leceğini örnekleyen, erotizmle de soslan-
dınlmış bu demode ve beylik, gerilim-kor-
ku-heyecan filmı, Antonio Banderas haz-
retlerini ABD'de lanse etmek üzere alel
acele ve yalap şalap tarafından tezgâhlan-
mış yapımlardan. Sonuna kadar katlanmak
için de sıkı bir Banderas tutkunu olmak
gerekir sanınm.
Aynı telin üstündeki iki cambazın müca-
delesini aktaran, biri yasalan hiç iple-
meyen efkârlı soyguncu, öteki adeta ışı
için yaşayan, ihmal ettigi kansınca (Di-
ane Venora) boynuzlanmayı bile sineye
çeken, üvey kızına gerçek bir baba şef-
kati beslemeden de edemeyen, birikimı
ve deneyimiyle işinin ustası atak bir po-
lisin merkez kahramanlannı oluşturdu-
ğu, iki farklı hayatın ve ahlakın çatışma-
sını eksen alıyor "Heat-Büyük Hesap-
laşma1
'. Yıllar önce, vaktiyle gerçek
McCauley'yi aylarca ızleyip kovaladık-
tan sonra son vuruşmada öldüren bir po-
lis dostunun naklettiği gerçek bir öykü-
den yola çıkan Michael Mann, anlattığı
neredeyse 3 saatlik, ama sürükleyici bu
gangster destanında, arka plandaki saf
aksiyon temposuna halel getirmeden iki
kahramanımızdan ve çevresınden kay-
naklanan ınsan ilişkilerine odaklanıyor
yoğunlaşarak. Baştan sona zengin aynn-
tılarla, yan karakterlerle destanın orası-
nı burasını süsleyip derinleştirerek ve ge-
dikleri tıkayarak.
Hareketli, aynntılı, çok kahramanlı bir
hırsız-polis epiği formatında, karanlık \e
romantik'kara film'atmosferini 199O'lı
yıllara, günümüze taşıyan yönetmen-se-
narist Michael Mann, bir gevşeyip bir
hızlanan tempoya sahıp sağlam sinema
anlatımıyla, 2 farklı hayatın ve ahlakın
çatışmasını vurgulayarak, beylik kalıp-
ları yineleyerek türe yenı bir soluk geti-
riyor "Heafte.
Seyirciyi, zengin oyuncu kadrosunun
da katkısıyla sanp sarmalayan "Heat",
anahatlanyla3bölümdeanlatılan.günü-
müz Los Angelesı'nın gece-gündüz mc-
kânlannda geçen, 'hırsızın kaçtığı, poli-
sin kovaladığı' bir dram: Karakterlerin
betimlendiği ilk bölüm, bazı dramatik
sahneleiie yayılıp yerleşen entrikanın-ge-
lişime ve finalde de McCauley-De Ni-
ro'ya Hanna-Pacino'yu buluşturan nihai
ölümüne randevu.
Makineli tüfek tarakalannın kulaklan-
nı tırmaladığı, patlayıcılann ortalığı ka-
sıp kavurduğu, dehşet ve şiddetin zincir-
lerinden boşandığı, vızıldayan kurşun-
lardan gözün gözü görmediği kanlı soy-
gun dakikalanndan, birbirlerini sınayıp
tartan, değerlendiren, ölümüne karşıt
oluşlanna karşın yine de birbirlerini say-
gıyla kanşık adeta sevgiyle kabullenen 2
kahramanımızın, içilen kahve (Malum,
sert erkekler kahve içerler!) eşliğinde,
bütün kartlann açık oynandığı sıcak bu-
luşmalanna kadar, özellikle türün merak-
lısını içine çekiyor "Heat" baştan sona.
Hayli çok sayıda kahramanının. farklı so-
nınlan ve değişimleriyle yaşamını kame-
rasına tıkıştırarak yalın ve içten, epik bir
'suçlu filmi'ne soyunan senanst-yönet-
men Michael Mann, kimi evlilik sorun-
lan, mutlu aile tablolan ya da beyaz atlı
hayal prensesinin grafiker olarak çıka-
geldiği büyük aşk hikâyesi gibi yan bağ-
lantı ve betimlemelerie ördüğü. soygun-
cunun izini süren inatçı polis öyküsünün
ilginç bir modern çeşitlemesini imzala-
dığı belki de başyapıtı sayılacak bu fil-
minde, çağdaş Amerikan sinemasının iki
büyük aktörünü de bir araya ve karşı kar-
şıya getiriyor aynca.
Karizmatik oyıınculann
gövde gösterisi
Bütün zamanını, kovaladığı suçlulann
peşinde tüketen, tuttuğunu koparan. kin-
dar Hanna rolünde, 'Serpico'yla özdeşle-
şerek yaşlanıp yüz çizgileri epey derin-
leşmiş Al Pacino, işi olmaksızın dünya-
da bir hiç (ve tüm uğraşı, görev aşkı, ya-
şamının anlamı) olan ateşli bir polis kı-
lığında döktürüyor bir güzel. Ancak ge-
rektiğinde silahına davranmakta duraksa-
mayan, gözü pek, bıçkın ve melankolik
çete reisi McCauley rolündeki yıllann
Robert De Nirosu da muhteşem! Alçak
VVaingro'yu da temizledikten sonra, şo-
ka girmiş sevgilisini de bırakıp hapse
dönmemek için, bir bakıma kendini öl-
dürtüyor Hanna-Pacino'ya, dönüşü ol-
mayan yola girmiş Mc Cauley-De Niro-
muz, uçaklann ışıklan ve gürültüsü altın-
daki havaalamndaki dokunaklı finalde.
Karizmatik De Niro-Pacino'nun yanı sı-
ra yan rollerdeki oyunculann da göz dol-
durduğu fılmde, kansına (Ashley Judd)
körkütük tutkun, kasa açıcı Chris'te Val
Kilmer, Kaypak lakabıyla poJise ipucu
olan. çetesi öteki sadık bendesinde, yine
çok sismanlamış Tom Sizemore, "Bird"
filminden Chaıiie Parker'ın kansı olarak
hatırlanacak, Hanna'nın ilgisini esirgedi-
ği üçüncü kansı Diane Venora, ne kadar
da yaşlanmış dedirten, "Geceyansı Kov-
boyuT>
nun unutulmaz Jon Voigt'ı, Hanna-
Pacino takımından polisleri oynayan,
zenci MykehiVVilKanison,Ted Levine vd.
de seçkinleşiyor.
Michael Mann'm, 2 saat 50 dakikanın
sonunda öyküsünü, 'tşte dünya, işte ku-
raUar ve yasalar; eğer bu kurallar hiç sa-
yıhrsa karşıhğuun da ödenmesi gerekir!'
mealinde noktaladığı "Heat-Büyük He-
saplaşma"sı kuşkusuz ilgısız kalınama-
yacak, tempolu, sarsıcı ve özellikle me-
raklısının seyretmeden yapamayacağı,
oyunculuguyla kıvılcımlar saçan bir suç
destanı.
KEDI GOZU
VECDİ SAYAR
Buluşmalar
Parisli bir arkadaşımdan söz edeceğim size bu-
gün. Adı: Zorro. Kimin nesi derseniz, en sevdiğim
ressamlardan bırinin, Komet'in arkadaşı. Komet
tuval başında çalışırken onu seyretmeye bayılır,
Zorro. Kimbilir aklından neler neler geçer o sırada.
Belki de istanbul'u özler gizliden gizliye.
Zorro'nun dıkkatini dağıtabilecek tek şey, tele-
vizyonun açılmasıdır. Sesini duymayagörsün. he-
men koşar bir göz atar. iki tür programdan başka-
sı ile katiyen ilgılenmez. Ama, bir çizgi film ya da
doğa programı olmayagörsün, hemen kurulur te-
levizyonun karşısına, gözlerini ekrandan bir an ol-
sun ayırmaksızın baştan sona ızler programı. Biti-
rince, görevini tamamlamış bir öğrencı edasıyla
önce bir gerinır, sonra demal terk eder televizyo-
nun karşısını. Komet'in arkadaşlarını hayretten
hayrete düşürür bu durum. Nasıl olup da, bir do-
ğa programını. öteki programlardan ayırt edebüdi-
ğini anlayamazlar. İnsan aklı ne de olsa, bazı şey-
leri kavrayamıyor.
Bütün kedilerın zevkleri aynı olacak diye kanun
yok ya, benım beğendiğim programlar da başka.
Örneğin, sanat belgesellerine, ARTE'nın tematik
gecelerine bayılıyorum. Geçenlerde bir bale ızle-
dım. Adı, yanılmıyorsam "Yatakhane". (Yoksa, bı-
zim TRT'nin "ayıp" bularak yayımlamadığı bale bu
muydu?) Kanada'dan bir modern dans grubunun
gösterisi. izlerken aklımatakılan soru şu oldu. Han-
gi kültürün ürünu saymalı şımdi bu baleyı? Kore-
ograf bir ülkeden, müzik bir başka ulkeden, dans-
çılar farklı farklı ülkelerden. Bir ara, ispanyol bir gı-
tarist eşlik ediyor dansa, sonra Doğu'dan gelen ya-
nık bir ses. Cezayirli bir sanatçı olmalı.
Tiyatroda da öyle değıl mı? Bugün Avrupa'nın en
önemli tiyatrolarının yaratılarında da -örneğin
Strehler'in, Brook'un oyunlannda- çeşitlı uluslar-
dan insanlar bir araya gelmıyor mu? Şımdı, kolay-
sa ulusal sanat kavramı içıne tıkıştırmaya çalışın bu
ürünleri.
ARTE adındaki televizyon kanalı Avrupa'da iki ül-
kenın, Fransa ile Almanya'nın biıiikte yönettıkleri bir
kanal (aslında Fransızların 7. kanalı ile yola çıkıldı
önce, sonra devreye Almanlar da girdi). Ortak bir
Avrupalılık bılincinin, bir Avrupa kültürünün oluşu-
mu adına görev yapan kamusal bir kanal bu. Bu
kanalda hemen her akşam, birbırinden güzel prog-
ramlar yayımlanıyor. Kuşkusuz kolay bir iş değil, or-
tak bir üretımi gerçekleştırmek. Her an yapay sen-
tezlere yönelme, "Euro-puddıng" dediklen türden
tuzaklara düşme tehlikesı var. Ama. uretılen prog-
ramların bu tuzağa düşmediğını goruyoruz çoğu
kez. Yerel, ulusal renklenn özgünlüğünü zedeleme-
den, tam tersıne bu ozgun tatları vurgulayarak bıf
senteze ulaşılıyor. Tabıi, kımı zaman da "Yatakha-
ne" örneğinde olduğu gibı, ulusal renklere başvur-
maksızın ulaşılan evrensel anlatımlar çıkıyor karşı-
mıza. Neden olmasın?
Zaten, kedi aklının alacağı konular değil bunlar.
Kara kediler, pamuk kediler, tekır kedıler gibı este-
tik açıdan farklı özellikler taşıyabilırız. Kımımizın
tüyleri daha uzun, kimımizın gözleri daha çekık ol-
muş ne fark eder? Bir gözümuz başka, oteki gö-
zümüz başka renkli olabılir, neden olmasın? Bu
farklılıklar bizi zengınleştirir, buluşmalarımızı daha
anlamlı kılar bana kalırsa. isvıçreli bir kedi ile Fran-
sız bir kedinin ya da Valon bir kedi ile Flaman bir
kedinin etnik tartışmalara girdığinı hiç duymadım.
Siyam kedileri bile hiç yadırganmaz aramızda. Bi-
raz kibiriidirier ama olsun, onlan da bağrımıza bas-
makta hiç tereddüt etmeyız. Birbirimize karıştıkça
daha da reklenır, yepyeni kimlikler kazanırız. in-
sanlar da öyle değil mi? Birbirieri ile kaynaşmala-
n kültürel buluşmalarla olmuyor mu? işte bu yüz-
den, ayrılık gayrılık gütmeden ortak çalışmalara gi-
ren sanatçıları oldum olası pek severim.
Hele, Akdenızli kedilerin girıştiklen ortak çalışma-
lann keyfine doyum olmuyor. Ortak paydaları öy-
lesine çok ki ortaya koydukları sanat ürünlerinin
lezzeti de bir başka oluyor. Geçenlerde bir konser
izledim. Paris'teki en çalışkan Türk derneklerinden
biri olan ELELE'de Akdeniz Ortadoğu müziğinin
tüm renklerini harmanlayan, yepyeni sentezler pe-
şinde koşan bir grup. Yerel müziklerinden yola çı-
kıp özgün bir caz yorumu ortaya koyuyorlar. Han-
gi uluslardan geldiklerini bilmiyorum. Ama adlann-
dan anladığım kadarı ile bir İspanyol, bir Arap ve
bir Yahudi de yer alıyor grubun üyeleri arasında.
Müziklerini dinlerken Türkiyedeki müzik "ulemala-
n" geldi aklıma. Yeni arayışlar içinde olan ve çalış-
malan uluslararası planda beğeni ile izlenen sanat-
çılan içlerine sindiremezler bir türlü. Her yeniliğe
amatörlük damgasını basıverirler. Bitmez tüken-
mez tartışmalarla zaman yitirilir. Ulusal müzik mi,
evrensel müzik mi, gibisinden.
Oysa, bu kısır tartışmanın ötesinde, dünya mü-
zik ortamlarında yelkenlerini şişiren müzisyenler
tanıyorum. Kudsi Erguner gibi, ihsan Özgen gi-
bi, Okay Temiz gibi. Kimi Paris'te yaşıyor, kiminin
yolu sık sık buraya düşüyor. Türkiye'nin uluslara-
rası planda saygınlığını arttırmasının bir kültür ül-
kesi olarak kendini kabul ettirmesine bağlı oldu-
ğundan söz etmiştik geçen hafta yanılmıyorsam.
Sanatçılann evrensel bir potada yoğrulmalan so-
nucu ulusal kürtürlerin yeni açılımlar kazanması ka-
çınılmaz. Her çeşit yerel, etnik kültürün buluştuğu
Paris gibi bir "melting pot"da (kaynaşma noktası
mı desek?) yaşayan bir kedinin ulusal - evrensel
kültür tartışmasını anlamsız bulmasını anlayışla
karşılayacağınızı umuyorum.
G O S T E R I M D E K I
FİLMLERİN DEGERLENDJRMESİ
••••
•
•••
•
•
•••
•
••
•••
•••
•••
Bisikletçi / C/cto
Bir Yabancıyla Asla / Never Talk to...
Büyük Hesaplaşma / Heat
Desperado
Dürüst Oyun / Fair Game
Elveda Las Vegas / Leaving Las Vegas
Kırmızı Leke / Scarfet Letter
Postacı / // Postino
Tut Şu Bücürü / Get Shorty
Yedi / Seven
Yeraltı / Underground
(Sonsuz Ihtiras I To Die For, Sakıncalı
Düşünceler I Dangerous Minds,
Intemette Av/ The Net ve Kınk Ofc / Broken
Arrovv'u göremedik.)