25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
8 M/VRT 1996 CUMA CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Yönetmen Michael Mann, De Niro ve Pacino'yu bir araya getirerek etkileyici boyutlarda bir polisiye kotarmış Yenî bir 'karafibn'destaın... Büyük Hesaplaşma Heat / Yönetmen, Senaryo: Michael Mann / Kamera: Dante Spinotti / Müzik: Elliot Goldenthal / Oyuncular: Al Pacino, Robert De Niro, Val Kilmer, Tom Sizemore, Jon Voight, Diane Venora, Amy Brenneman, Ashley Judd, Ted Levine, Mykelti Williamson, Wes Studi /1996 ABD (WB) Beyoğlu Emek, Harbiye As, Etiler Akmerkez, Çemberlitaş Şafak, Bakırköy 74, Altunizade Capitol, Kadıköy Ocak, Erenköy Apollon, Florya Prestij sinemalannda. Mekân, meleklerin gittikçe şeytanlara pabuçlannı ters giydirdikleri ürkünç bir suç ba$kentine dönüşen günümüzün ışıl ışıl Los Angelesı. Bir yanda, her aynn- tıyı dikkate alıp hiçbir noktayı tesadüfe bırakmayarak gayet dakik ve incelikle planlanmış silahlı soygunlar düzenleme ustası, demir parmaklıklann ardından ve feleğin çemberinden geçmiş, yalnız, ka- naatkâr ve bıçkın bitirim Neil McCauley (Robert De Niro). Öte yanda, avını, her ne pahasma olursa olsun sonunda mut- laka ölü ya da canlı yakalayan, varolu- şunu neredeyse işıyle özdeşleştirmiş. ipucu bulma, iz sürme uzmanı, üçüncü evliliği de ilgisizlik yüzünden çatırda- maya başlayan, özel yaşamı allak bul- lak, haşin ve hırçın avcı, Los Angeles polisinın en yaman hırsızhk ve cinayet masası dedektiflerinden öfkelı, deneyim- li polis Vincent Hanna (AJ Pacino). Sevecen, melankofik çete reisL. Neil McCauley: kadınsız, sevgisiz, ama gûnün birinde önüne çıkacak olan hayalindeki sevgilisiyle (gecelen amb- SUNGU ÇAPAN lem ya da logo çahşmalan \apan, Irlan- dalı-lskoç kanşımı bir sevgili rolünde Amy Brenneman var. yenilerden) me- lekler kentınden hiç arkasina bakmaksı- zın kaçıp son bir vurgunla voliyi kaldır- dıktan sonra, örneğin Fijı Adalan'naçe- kip gitmenin planlannı da yapıyor. Ne var ki hapishane arkadaşı adamlannın evlilik sorunlanyla, aile mutluluklanyla da sonuna kadar ılgilenen, onlara hep göz kulak olan, icabında işı bırakıp git- melerini bile salık verecek kadar sevecen ve babacan bir çete reisi McCauley, ay- nı zamanda. Aralarına son anda katılan, zevkine insan öldürecek kadar pısük, hain ve kö- tü bir gangsterin, çetenin saldırdığı ban- ka arabası soygununun kanlı bir katli- ama dönüşmesine sebep olmasıyla, McCauley ve adamlan- nın peşine, köşe bucak tüm haber kaynaklannı, muhbırlerini harekete geçiren dedetif Vincent Hanna takılıyor çok geçmeden... Yalntz bir kent kovboyunun sadeliği ve kanatkârlığıyla yaşayan, son derece profesyoncl, 'cool' McCaulay-De Ni- ro'yla, ona saygi duyan, usta suçlu avci- sı, haşin, deneyimli, Los Angelesli acar polis Hanna-Pacino'nun, dostçabiryüz- leşme ve kahve içimlik muhabbetlerinin ardından, kuşkusuz hesaplannı temizle- yecekleri nihai bir çatışma üa kaçınıl- mazdır! Dainel Da>-Lewis'in hayranlannı art- tıran "Mohikanlann Sonuncusu"y la bir- kaç yıl önce en büyük başansını elde et- miş. kısa fılm. reklam ve 15 yıllık, şu ma- lum 'Starsky and Hutch\ 'Miami Vıce' vb. gibi polisiye diziler çektiği televiz- yondan yetişen yönetmen Michael Mann'ın kcsinliklc Tılm noir-thriller' tü- rüne çok yakınlık duydugu muhakkak. 4 dalda Oscar adayı 'Leaving Las Vegas', kasvetli bir "umutsuz vak'a" öyküsü Alkol deııizhıde boğubnak üstütıeOscar ödüllen yanşının en gözde aday - lanndan 'Leaving Las Vegas- Elveda Las Vegas', içki bardaklan şışelere trompet çaldıkça hayatı kayarak Los Angeles'da- ki senaryo yazarlığı işınden şutîanan ve sonrasında Hollyvvood yapımlanndan hiç de geri kalmaz, sarsıcı bir fınalle herşe- ye nokta koymak üzere, panltılı neonla- nn aydınlattığı barlardan geçilmeyen Las Vegas'a postu senp bütün vannı yoğunu yatırdığı alkol denızınde hızla kendini yok etmeye koyulan, 'umutsuzvaka' Ben Sanderson'un (Nicolas Cage), kasvetli, hûzünlü,karanlık ve romantik öyküsünü anlatıyor. Son zamanlarda perdede sıkça rastlaş- tığımız cinsten. Sera adındaki, altın kalp- li bir fahişe (Eüsabettı Shue) çıkıyor, ölü- me doğru kaçışını gitgıde hızlandıran, al- kolik Ben'in yoluna. Ve kansı onu terket- tiği için mi içkiye başladığını, yoksa kûp gibi içtiği içın mi kansınca terk edildiği- nı bile anımsayamayan.'kanksız bir piş- manlık, yoztaşmıslık ve utanç duygusuy- la' hayata karşı tüm ılgisını yıtırmış. bağ- lannı koparmış, umutsuz Ben'le, elinde- kini avucundakini paraya çevınp günün ve gecenın her anında içki bulabileceğı. adeta bir çeşit ölüm inzivasına çekılece- ği Vegas'da tanıştığı, genç.güzel ve para- göz sokak kadını Sera'nm arasında sıra- dışı bir ilişki filizlenip koyulaşıyor der- ken. Birbirlerinin yaşamına müdahalede bulunmadan, giderek bırlıkte takılmaya başlayan, biri ölümcül derecede alkol ba- tağına saplanmış, kesinkes bitirmeye ka- rarlı bir nihilist, öteki Litvanyalı parano- yak kadın satıcılannın eline düşmüş umarsız bir sokak kadını olan bu aykın çiftuı öyküsü, kasvetli ve yer yer rahatsız edici boyutlarda sürüp gidiyor baştan so- na. Gerçekten seyirciyi az buçuk zorlaya- rak, sonuna kadar pek uzlaşmaya yanaş- mayan bu karanlık ve duygusal romantık dramayı, 1988'de seyrettiğimiz ilk fîlmi 'Stormy Monday-Fırnnah Pazartesi'yle mimlediğımız ingilız yönetmen \likt Fıggis, tıpkı kahramanı, nihilist senarist Ben gibi, alkoldcn ıntihar etmiş yazar John O'Brien'ın çok satan romanından uyarlamış. Mike Figgis'le John O'Bri- en'ın tazminatını alıp ölenedek içmek üzere Vegas'a düşen kahramanını, ner- deyse solugundakı alkol kokusunu duya- cağımız kadar ikna edici bir tarzda, başa- nyla oynayan Nicolas Cage'le güzel, sağ- lıklı ve masum fahişeyi canlandıran, son dönemde Hollyvvood'un yıldızı parlayan, biraz boy fukarası, seksi-çocuk kadın ımajlı, sanşın dılberlerinden, sevimli Eli- sabeth Shue'nun uyumlu beraberlıği, 'bir erkekle bir kadın arasında gecebilecek en serinkanlı ve en kayıtsız'ılışkılerden biri sayılabılır beyaz perdede. Kımı zaman 'aynı kahkahayı paylaşan, kimi zaman birbirlerine duydukİan gereksinimde te- selli bulan' ıkı sorunlu bırey ın dünyasına, oldukça karanlık, üstü örtük ve kasvetli biryaklaşım getiren 'Leaving Las Vegas- Elveda Las Vegas', Ben'in neden bu ka- dar çok ıçtıği ya da Sera'nın fahışeliği- nin nasıl sona erdiğine ılişkin basmaka- lıpaçıklamalariçermıyor. Yönetmen Fıg- gis bu filmde pek alışılmamış. daha ön- ce perdeden geçen alkoliklerden farklı bir kahraman sunuyor. Sessız sınema dö- nemindekıler ya da 'The Last Weekend' klasığındekı Ray Milland. ya da daha ya- kın zamanlardan. Buktmski uyarlaması 'Ironweed-Sonsuz Matem'dekı Mickey Rourke'dan farklı bir ayyaş portresı çızı- yor. Durumunu gızleme gereğı duyma- yan. kendını tedavı etme yoluna gıtmek- tense çevresıyle bağlannı tümden kesme- ye yönelen, alkolik, başansız yazann dra- mını aykın kılan ve alkolizmi konu edi- nen fılmlerden ayıran temel özellık. 'al- kol bağımlılığından kaynaklanan ısrariı talepleri sergileyerek' havanda su dövme- ye kalkışmaması. Kahramanımızın ke- sınlikle değişmeyeceğinı kabul eden yö- netmen Fıggis. 'varoluşunu acıkve kesin bir ilkeye bağlanuş'. her halükarda ıçme- ye kararlı. ölüme davetıye çıkardığı alkol (Leaving Las Vegas) Yönetmen, senaryo: Mike Figgis,John O'Brien'ın romanından/ Kamera: Declan Quinn> Müzik: Mike Fıggis/ Oyuncular: Nicolas Cage, Elisabeth Shue, Julian Sands, Richard Levvis, Kim Adams, Steven VVeber, Valeria Golino /1996 ABD (Umut Sanat-UlP) Beyoğlu Beyoğlu, Ortaköy Feriye, Etiler Hillside, Kadıköy Atlantis sinemalannda. bağımlılığı, kimlığının temel öğesı halı- ne dönüşmüş bınnın dramını aktanyor. Bu dramda Ben'in Sera'yla ılışkısı de, kısa bir sürelığine de olsa. kahramanımı- zı kötü giden alınyazısından kurtarabılme olasılığını aklagetınyor. Yaşamlannı ol- duğu gibi kabullenerek, New Yorkereleş- tirmeni Terrence Rafferty'nın belirttiği gıbı, sonunda bırkaç haftâlığına dahi ol- sa da, kendilerinı kesinlikle reddedileme- yecek birer armağanmışcastna biıbirleri- nesunuyor ikı sevgili. Kuşkusuz ünlü yö- netmen Coppola'nın yegenı olan ve yıl- lar önceki aşkı Patricia Arquette'le mut- lu bir evlilik yaşayan, 'Raising Arizo- na'ya da 'Wild at Heart-Vahşi Yfirek' gi- bi filmlenyle sıvnlmış Nicolas Cage'in kanyennde önemlı bir dönüm noktası oluşturacak nıtelikteki bu film, yoz Hollywood yaşantısının genç yaşta saç- lannın dökülmesıne yol açtığını sık sık belırten bu yeteneklı aktöre en ıyı erkek oyuncu Oscar'ını kazandırabilir sanınz. İki yeni filmiyle Antonio Banderas! Yanşma dışı gösterilen son fılmi "From Dusk Tfll Down" adlı macera-vampir fıl- mi çeşitlemesini Berlin'de kaçırdığım Meksıkah, yetenekli, genç yönetmen Ro- bert Rodriguez'i, 7 bin dolar gibi komik bir paraya mal ettıği ve geçen mevsim seyret- tiğimiz, sevimli ilk filmı "EIMariachi-Gi- tanm ve Süahun"la tanıyıp sevmiştik. "El Mariachi"nin umulmadık başansıy la ken- dini Hollywood'da bulan Rodriguez, bu ilk filminin devamından çok tekran sayılacak yenı bir versiyonunu. bu kez büyük stüd- yo olanaklan ve daha çok parayla çekmiş, hemde ilk fümde Mariachi denilen müzis- yenı oynayan ünsüz Carlos GaHerda'nın yerine son dönemde ABD'de ünlenen bir başka Latın oyuncuyu, yakışıklı tspanyol Antonio Banderas'ı oynatarak. Almovar fılmlerinden özellikle Amerikalı kadın se- yircinin gönlüne taht kurarak Holîywood'a transfer olmuş Banderas'ın yanı sıra Steve Busccmi. Portekizli Joaquim De Almedia gibı tanınmış ısımlerin de rol aldığı "Des- per*do"da. kafası uçurulan konuk oyuncu olarak boy gösteren, son yıllann yıldız yö- netmeni Quentin Taranrjno da var. Bob Hapeçenelı yüzü, tız sesi ve varlığıyla çeş- ni katıyor "Desperado"ya Tarantino. Gitarı elinde, barlarda canlı müzik ya- pajı, gezgin bir müzısyenin, gıtar kutusun- dalı silahıyla dolaşan çok tehlikeli bir in- fazcıyla kanştınlarak peşine düşüldüğü ve binbir badire atlattığı, yığınla beladan sıy- nlAğı, genç, ateşli bir sinemacının yete- neilenni, coşkusunu içeren, esprili ve bi- çimci bir çağdaş western parodısı nitelığın- deki "El MariachiT 'nin, yeni cilalı ve gö- zalıcı Amerikan versiyonu "Desperado", bu kez serüvenkeş, müzisyen rolünü üst- lenmiş, aslan yelesı saçlannı savura savu- ra, ortalarda bir matador gıbı kıvırtan, ya- kışıklı Banderas'ın, sonunda ağabeyi çı- kacak bir Meksikalı uyuşturucu kralıyla (De Almedia) ölümüne kapışacağı. sılah "Desperado", kısaca kan, şiddet kanşunu beylik mizah sesinin eksik olmadığı, şıddet, ölüm ve pat- lamalardan geçilmeyen, çok kanlı, yeni se- riivenlerini görüntülüyor, hiç durmayan müzik ve gitar tınılanyla kanşık, hayli kli- bimsi tarafından. Arkadaşı Steve Busce- mi'yle çekici güzel kitapçı rolündekı, ye- ni, çıtı pıtı, esmer afet Salma Hayek'ın yar- dımlanyla tabıı. "Desperado", kısaca kan. şıddet, actıon kanşımı, beylik mizah, gerilım, erotızm öğelenyle tezgâhlanmış bir Latın çorbası, çizgi roman esprisinde, karıkatürümsü, epeyı abartılı ve şamatalı bir stil alıştırma- sı. Belli ki dalgasını geçmiş, ışi ıyıce, gır- gıra dökmûş bu kez Rodriguez. Kuşkusuz kısıtlı olanaklarla, amatör heyecanıyla, el kamerasıyla çekilmiş "El !yiariachi"den daha göz alıcı, patla- malı zıplamalı, vurdu- lukırdılı bıractıon-ma- cera Fılmı "Despera- do", ne var kı ılkfılmin ruhu ve havası yok ol- muş bu kez. Bol salça- lı spaghettı-western tü- rünü. beylik espn ve humorla kaynaştırarak günümüze taşıyan "Desperado"yu önem- semek kesinlikle olası değil sonuçta. Yine de bu parlak Robert Rod- nguez eğlenceliği, An- tonio Banderas hayran- lan için cazip olabılır belkı. Haftanın ikinci Banderas fılmi "Ne- ver Talk To Strangers-Bir Yabancıyla As- la!" ıse yığınla benzenni seyrettiğimiz cinsten, yavan ve bayat bir gerilim dene- mesi. Senal Kıller olmakla suçlanan bir hasta-kaçık (Harry Dean Stanton) üstün- de çalışarak sen cınayetlen çözmeye çalı- şan, güzel ve başanlı bir adlı psıkologla (Rebecca De Morna>), gizemli, tehlikeli bir yabancının (A. Banderas) tutkulu ılış- kisıni konu edmen bu filmın çekiminde, De Mornay ile Banderas arasındakı kaçı- nılmaz ateşli aşk sahnelennın. Ispanyol ak- törün sevgılısı MelanieGriffiths'i çıleden çıkardığı magazin konusu olmuştu. Peter Hall'ın yönettiği "Bir Yanancıyia Asla"da, kontrolünü kaçıracak kadar tutkulu, heye- can ve korku veren yenı ıiışkısıyle birlık- te bırtakım tedırgin edıcı oİaylara da ma- ruz kalıyor dilber, çılli psikoloğumuz Re- becca De Mornay. Biri kapısına kurumuş çıçekler bırakınca, telesekreterine ürkütü- cü mesajlar yağmaya başlayıncarahatıka- çan psikolog, sevdığı kedisinın öldürülme- sıyle iyice korkup panikliyor ve giderek kimegüvenebıleceğinıbılemiyor genç, gü- zel kadın. Kanıt yetersizlığinden serbest bırakılan hastası mı, süreklı askıntı olan kapı kom- şusu mu. yoksa yeni tanışıp tutkuyla bağ- landığı, masum görünüşlü, gizemli yaban- cı Tony Ramirez (A. Banderas) mııdir, tehlike ve tehdit kaynağı? Tahmın edılebı- leceği gibi, sevgiliye güvenmenin de kimi zaman sakıncalı, hatta ölümcül bile olabi- leceğini örnekleyen, erotizmle de soslan- dınlmış bu demode ve beylik, gerilim-kor- ku-heyecan filmı, Antonio Banderas haz- retlerini ABD'de lanse etmek üzere alel acele ve yalap şalap tarafından tezgâhlan- mış yapımlardan. Sonuna kadar katlanmak için de sıkı bir Banderas tutkunu olmak gerekir sanınm. Aynı telin üstündeki iki cambazın müca- delesini aktaran, biri yasalan hiç iple- meyen efkârlı soyguncu, öteki adeta ışı için yaşayan, ihmal ettigi kansınca (Di- ane Venora) boynuzlanmayı bile sineye çeken, üvey kızına gerçek bir baba şef- kati beslemeden de edemeyen, birikimı ve deneyimiyle işinin ustası atak bir po- lisin merkez kahramanlannı oluşturdu- ğu, iki farklı hayatın ve ahlakın çatışma- sını eksen alıyor "Heat-Büyük Hesap- laşma1 '. Yıllar önce, vaktiyle gerçek McCauley'yi aylarca ızleyip kovaladık- tan sonra son vuruşmada öldüren bir po- lis dostunun naklettiği gerçek bir öykü- den yola çıkan Michael Mann, anlattığı neredeyse 3 saatlik, ama sürükleyici bu gangster destanında, arka plandaki saf aksiyon temposuna halel getirmeden iki kahramanımızdan ve çevresınden kay- naklanan ınsan ilişkilerine odaklanıyor yoğunlaşarak. Baştan sona zengin aynn- tılarla, yan karakterlerle destanın orası- nı burasını süsleyip derinleştirerek ve ge- dikleri tıkayarak. Hareketli, aynntılı, çok kahramanlı bir hırsız-polis epiği formatında, karanlık \e romantik'kara film'atmosferini 199O'lı yıllara, günümüze taşıyan yönetmen-se- narist Michael Mann, bir gevşeyip bir hızlanan tempoya sahıp sağlam sinema anlatımıyla, 2 farklı hayatın ve ahlakın çatışmasını vurgulayarak, beylik kalıp- ları yineleyerek türe yenı bir soluk geti- riyor "Heafte. Seyirciyi, zengin oyuncu kadrosunun da katkısıyla sanp sarmalayan "Heat", anahatlanyla3bölümdeanlatılan.günü- müz Los Angelesı'nın gece-gündüz mc- kânlannda geçen, 'hırsızın kaçtığı, poli- sin kovaladığı' bir dram: Karakterlerin betimlendiği ilk bölüm, bazı dramatik sahneleiie yayılıp yerleşen entrikanın-ge- lişime ve finalde de McCauley-De Ni- ro'ya Hanna-Pacino'yu buluşturan nihai ölümüne randevu. Makineli tüfek tarakalannın kulaklan- nı tırmaladığı, patlayıcılann ortalığı ka- sıp kavurduğu, dehşet ve şiddetin zincir- lerinden boşandığı, vızıldayan kurşun- lardan gözün gözü görmediği kanlı soy- gun dakikalanndan, birbirlerini sınayıp tartan, değerlendiren, ölümüne karşıt oluşlanna karşın yine de birbirlerini say- gıyla kanşık adeta sevgiyle kabullenen 2 kahramanımızın, içilen kahve (Malum, sert erkekler kahve içerler!) eşliğinde, bütün kartlann açık oynandığı sıcak bu- luşmalanna kadar, özellikle türün merak- lısını içine çekiyor "Heat" baştan sona. Hayli çok sayıda kahramanının. farklı so- nınlan ve değişimleriyle yaşamını kame- rasına tıkıştırarak yalın ve içten, epik bir 'suçlu filmi'ne soyunan senanst-yönet- men Michael Mann, kimi evlilik sorun- lan, mutlu aile tablolan ya da beyaz atlı hayal prensesinin grafiker olarak çıka- geldiği büyük aşk hikâyesi gibi yan bağ- lantı ve betimlemelerie ördüğü. soygun- cunun izini süren inatçı polis öyküsünün ilginç bir modern çeşitlemesini imzala- dığı belki de başyapıtı sayılacak bu fil- minde, çağdaş Amerikan sinemasının iki büyük aktörünü de bir araya ve karşı kar- şıya getiriyor aynca. Karizmatik oyıınculann gövde gösterisi Bütün zamanını, kovaladığı suçlulann peşinde tüketen, tuttuğunu koparan. kin- dar Hanna rolünde, 'Serpico'yla özdeşle- şerek yaşlanıp yüz çizgileri epey derin- leşmiş Al Pacino, işi olmaksızın dünya- da bir hiç (ve tüm uğraşı, görev aşkı, ya- şamının anlamı) olan ateşli bir polis kı- lığında döktürüyor bir güzel. Ancak ge- rektiğinde silahına davranmakta duraksa- mayan, gözü pek, bıçkın ve melankolik çete reisi McCauley rolündeki yıllann Robert De Nirosu da muhteşem! Alçak VVaingro'yu da temizledikten sonra, şo- ka girmiş sevgilisini de bırakıp hapse dönmemek için, bir bakıma kendini öl- dürtüyor Hanna-Pacino'ya, dönüşü ol- mayan yola girmiş Mc Cauley-De Niro- muz, uçaklann ışıklan ve gürültüsü altın- daki havaalamndaki dokunaklı finalde. Karizmatik De Niro-Pacino'nun yanı sı- ra yan rollerdeki oyunculann da göz dol- durduğu fılmde, kansına (Ashley Judd) körkütük tutkun, kasa açıcı Chris'te Val Kilmer, Kaypak lakabıyla poJise ipucu olan. çetesi öteki sadık bendesinde, yine çok sismanlamış Tom Sizemore, "Bird" filminden Chaıiie Parker'ın kansı olarak hatırlanacak, Hanna'nın ilgisini esirgedi- ği üçüncü kansı Diane Venora, ne kadar da yaşlanmış dedirten, "Geceyansı Kov- boyuT> nun unutulmaz Jon Voigt'ı, Hanna- Pacino takımından polisleri oynayan, zenci MykehiVVilKanison,Ted Levine vd. de seçkinleşiyor. Michael Mann'm, 2 saat 50 dakikanın sonunda öyküsünü, 'tşte dünya, işte ku- raUar ve yasalar; eğer bu kurallar hiç sa- yıhrsa karşıhğuun da ödenmesi gerekir!' mealinde noktaladığı "Heat-Büyük He- saplaşma"sı kuşkusuz ilgısız kalınama- yacak, tempolu, sarsıcı ve özellikle me- raklısının seyretmeden yapamayacağı, oyunculuguyla kıvılcımlar saçan bir suç destanı. KEDI GOZU VECDİ SAYAR Buluşmalar Parisli bir arkadaşımdan söz edeceğim size bu- gün. Adı: Zorro. Kimin nesi derseniz, en sevdiğim ressamlardan bırinin, Komet'in arkadaşı. Komet tuval başında çalışırken onu seyretmeye bayılır, Zorro. Kimbilir aklından neler neler geçer o sırada. Belki de istanbul'u özler gizliden gizliye. Zorro'nun dıkkatini dağıtabilecek tek şey, tele- vizyonun açılmasıdır. Sesini duymayagörsün. he- men koşar bir göz atar. iki tür programdan başka- sı ile katiyen ilgılenmez. Ama, bir çizgi film ya da doğa programı olmayagörsün, hemen kurulur te- levizyonun karşısına, gözlerini ekrandan bir an ol- sun ayırmaksızın baştan sona ızler programı. Biti- rince, görevini tamamlamış bir öğrencı edasıyla önce bir gerinır, sonra demal terk eder televizyo- nun karşısını. Komet'in arkadaşlarını hayretten hayrete düşürür bu durum. Nasıl olup da, bir do- ğa programını. öteki programlardan ayırt edebüdi- ğini anlayamazlar. İnsan aklı ne de olsa, bazı şey- leri kavrayamıyor. Bütün kedilerın zevkleri aynı olacak diye kanun yok ya, benım beğendiğim programlar da başka. Örneğin, sanat belgesellerine, ARTE'nın tematik gecelerine bayılıyorum. Geçenlerde bir bale ızle- dım. Adı, yanılmıyorsam "Yatakhane". (Yoksa, bı- zim TRT'nin "ayıp" bularak yayımlamadığı bale bu muydu?) Kanada'dan bir modern dans grubunun gösterisi. izlerken aklımatakılan soru şu oldu. Han- gi kültürün ürünu saymalı şımdi bu baleyı? Kore- ograf bir ülkeden, müzik bir başka ulkeden, dans- çılar farklı farklı ülkelerden. Bir ara, ispanyol bir gı- tarist eşlik ediyor dansa, sonra Doğu'dan gelen ya- nık bir ses. Cezayirli bir sanatçı olmalı. Tiyatroda da öyle değıl mı? Bugün Avrupa'nın en önemli tiyatrolarının yaratılarında da -örneğin Strehler'in, Brook'un oyunlannda- çeşitlı uluslar- dan insanlar bir araya gelmıyor mu? Şımdı, kolay- sa ulusal sanat kavramı içıne tıkıştırmaya çalışın bu ürünleri. ARTE adındaki televizyon kanalı Avrupa'da iki ül- kenın, Fransa ile Almanya'nın biıiikte yönettıkleri bir kanal (aslında Fransızların 7. kanalı ile yola çıkıldı önce, sonra devreye Almanlar da girdi). Ortak bir Avrupalılık bılincinin, bir Avrupa kültürünün oluşu- mu adına görev yapan kamusal bir kanal bu. Bu kanalda hemen her akşam, birbırinden güzel prog- ramlar yayımlanıyor. Kuşkusuz kolay bir iş değil, or- tak bir üretımi gerçekleştırmek. Her an yapay sen- tezlere yönelme, "Euro-puddıng" dediklen türden tuzaklara düşme tehlikesı var. Ama. uretılen prog- ramların bu tuzağa düşmediğını goruyoruz çoğu kez. Yerel, ulusal renklenn özgünlüğünü zedeleme- den, tam tersıne bu ozgun tatları vurgulayarak bıf senteze ulaşılıyor. Tabıi, kımı zaman da "Yatakha- ne" örneğinde olduğu gibı, ulusal renklere başvur- maksızın ulaşılan evrensel anlatımlar çıkıyor karşı- mıza. Neden olmasın? Zaten, kedi aklının alacağı konular değil bunlar. Kara kediler, pamuk kediler, tekır kedıler gibı este- tik açıdan farklı özellikler taşıyabilırız. Kımımizın tüyleri daha uzun, kimımizın gözleri daha çekık ol- muş ne fark eder? Bir gözümuz başka, oteki gö- zümüz başka renkli olabılir, neden olmasın? Bu farklılıklar bizi zengınleştirir, buluşmalarımızı daha anlamlı kılar bana kalırsa. isvıçreli bir kedi ile Fran- sız bir kedinin ya da Valon bir kedi ile Flaman bir kedinin etnik tartışmalara girdığinı hiç duymadım. Siyam kedileri bile hiç yadırganmaz aramızda. Bi- raz kibiriidirier ama olsun, onlan da bağrımıza bas- makta hiç tereddüt etmeyız. Birbirimize karıştıkça daha da reklenır, yepyeni kimlikler kazanırız. in- sanlar da öyle değil mi? Birbirieri ile kaynaşmala- n kültürel buluşmalarla olmuyor mu? işte bu yüz- den, ayrılık gayrılık gütmeden ortak çalışmalara gi- ren sanatçıları oldum olası pek severim. Hele, Akdenızli kedilerin girıştiklen ortak çalışma- lann keyfine doyum olmuyor. Ortak paydaları öy- lesine çok ki ortaya koydukları sanat ürünlerinin lezzeti de bir başka oluyor. Geçenlerde bir konser izledim. Paris'teki en çalışkan Türk derneklerinden biri olan ELELE'de Akdeniz Ortadoğu müziğinin tüm renklerini harmanlayan, yepyeni sentezler pe- şinde koşan bir grup. Yerel müziklerinden yola çı- kıp özgün bir caz yorumu ortaya koyuyorlar. Han- gi uluslardan geldiklerini bilmiyorum. Ama adlann- dan anladığım kadarı ile bir İspanyol, bir Arap ve bir Yahudi de yer alıyor grubun üyeleri arasında. Müziklerini dinlerken Türkiyedeki müzik "ulemala- n" geldi aklıma. Yeni arayışlar içinde olan ve çalış- malan uluslararası planda beğeni ile izlenen sanat- çılan içlerine sindiremezler bir türlü. Her yeniliğe amatörlük damgasını basıverirler. Bitmez tüken- mez tartışmalarla zaman yitirilir. Ulusal müzik mi, evrensel müzik mi, gibisinden. Oysa, bu kısır tartışmanın ötesinde, dünya mü- zik ortamlarında yelkenlerini şişiren müzisyenler tanıyorum. Kudsi Erguner gibi, ihsan Özgen gi- bi, Okay Temiz gibi. Kimi Paris'te yaşıyor, kiminin yolu sık sık buraya düşüyor. Türkiye'nin uluslara- rası planda saygınlığını arttırmasının bir kültür ül- kesi olarak kendini kabul ettirmesine bağlı oldu- ğundan söz etmiştik geçen hafta yanılmıyorsam. Sanatçılann evrensel bir potada yoğrulmalan so- nucu ulusal kürtürlerin yeni açılımlar kazanması ka- çınılmaz. Her çeşit yerel, etnik kültürün buluştuğu Paris gibi bir "melting pot"da (kaynaşma noktası mı desek?) yaşayan bir kedinin ulusal - evrensel kültür tartışmasını anlamsız bulmasını anlayışla karşılayacağınızı umuyorum. G O S T E R I M D E K I FİLMLERİN DEGERLENDJRMESİ •••• • ••• • • ••• • •• ••• ••• ••• Bisikletçi / C/cto Bir Yabancıyla Asla / Never Talk to... Büyük Hesaplaşma / Heat Desperado Dürüst Oyun / Fair Game Elveda Las Vegas / Leaving Las Vegas Kırmızı Leke / Scarfet Letter Postacı / // Postino Tut Şu Bücürü / Get Shorty Yedi / Seven Yeraltı / Underground (Sonsuz Ihtiras I To Die For, Sakıncalı Düşünceler I Dangerous Minds, Intemette Av/ The Net ve Kınk Ofc / Broken Arrovv'u göremedik.)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle