Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 MART1996 CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
îşkence Ayıp Değil
MELİH CEVDET ANDAY
B
acon, "Öç Üstüne" adlı denemesine
şöyle başlar: "İnsan yaradıltşı öç aJ-
maya çok yatkın olmakla birlikte, ya-
salann toptan sokiip atmalan gere-
ken vahşi bir adalettir öç."Burada
"vahşi bir adatet" diye nitelenen öç,
insanın kendısıne yapılan bir kötülüğe karşılık ver-
mesidir; oysa işkenceci öç almak için değil, birinin
buyruğu ile, tanımadığı birine eziyet etmektedir.
Buna ne demeli! Îşkence için "vahşi'' sözcüğü çok
az gelir.
Ama işkence, insanoğJunun en eski buluşlanndan
biridir; demek insan ruhunda işkenceden hoşlanma
yeteneği vardır. Yoksa işkenceci kolay kolay bulu-
namazdı.
J.P. Sartre,a
Bir yerde işkence varsa, işkenceci he-
roen bulunur" der. Bu söze göre, "işkenceci" işken-
ceden önce vardır ve "işkence" işkenceciyi doyur-
mak için bulunmuştur. Başka bir deyişle, insan ge-
reksemelerinden (ihtiyaçlanndan) biridir; insan in-
sana işkence etmelidir ki, yaşamın tadı çıksın!
Mantığın beni buraya getirmesini istemezdim.
İnsanın insana işkence etmesini nasıl olur da doğal
bulabilirim!
Ama gazetemizde okuduğum "lşkenceciye işken-
ce eğftinu" başlıklı haberbeni böyle düşûnmeğe ve
yazmağa zorladı.
Önce başlıktaki "eğftnn" sözcüğü yeterince iritil-
tıci. Biz bu sözcüğü "insan yetiştinnek" anlamında
kullanmıyor muyduk? İnsan yetiştirmek ise iyi bir
amaca yönelik değil midir? İşkenceci yetiştinnek iyi
bir amaç sayılabilir mi?
Şimdi bu haberin aynntılanna girelim. . .
Haber şöyle başjıyor:
"Brüksel Free Üniversitesi'nde hazırlanan bir
master tezinde işkencecilerin nasıl eğitiklikleri irde-
lendi."
Demek artıkeğitimli işkencecilerimizvar... Bune
ilerlemedır!
Sürdürelim okumamızi:
" İşkencecilerin uzun ve insanlık dışı bir eğitimden
geçiıildiklerinin anlaşıidığı tezde, eğitiın mekaniz-
masaun en korkunç yanının, 'işkenceciyi, yaptığı-
nın farkına varmaktan alıkoyması' oMuğu vurgulan-
dL tşkencecinin eğitiminde en önemli ilkenin'empa-
tı' yeteneği ni (kendini başkasuıın yerine koyma) or-
tadan kakürma oJduğunun belirtiküği tezde işken-
cecinin işkence yapbğı kişhi 'insan gibi görmeme-
ğe alıştınldığı' anİabku."
Şımdi geliyoruz bu bilimsel araşürmanın vardı-
ğı ılk sonuca:
"Tezde herkesin işkenceci oJarak yetiştirilebilece-
ği ve bötün işkencecilerin cani oimadığuıa dikkat çe-
ken görüşlere de yer verildL"
Görüyor musunuz, işkencecilik bir uğraş (mes-
lek) olup çıktı karşımıza ve elbet her uğraş gibi de
saygın. Neden seçilmesin?
Üstelik bilim bize bütün işkencecilerin cani ol-
madığını da söylüyor. Gerçi "bütün işkencecifer"
sözü, kimi işkencecinin cani olabileceğini anıştır-
ması bakımından biraz mide bulandıncı bulunsa
da, her uğraş içinden cani çıkabileceğini düşünmek
yatıştıncıdır.
Ancak işkencecinin işkence yaptığı kişiyi insan
gibi görmemeğe alıştınlması sorununa gelince, işin
rengi epey değişiyor. Bir insanın başka bir insanı in-
san gibi görmeğe alıştınlması nasıl olabilir? Anla-
manın olanağı yok.
Çünkü kendi cinsini bilme, her hayvanda bir iç-
güdüdür. İnsan denilen hayvanda bu içgüdüyü, üs-
telik eğitimle ortadan kaldırmak, onu insanlıktan çı-
karma anlamına gelmez mi?
Gelir elbet... İnsanlıktan çıkmış olanm ise "cani"
sayılamayacağını söylemek düpedüz saçmalıktır.
İnsanlıktan çıkmış birini cani saymışım saymamı-
şım ne değişir! Böylece, uğraş insana özgü olduğu-
na göre, işkenceciliği uğraş sayma yanılgısı da or-
tadan kalkar.
Şimdi, işkenceci yetiştirme yönteminin uygula-
malanna geçiyoruz; deniyor kı:
"Seçflen gruba sûrekli küfrediliyor,onlar dövülü-
yor ve küçük düşürülüyordu. Her zaman bütün da-
yaklara katlanarak ve emirleri yerine getirerek bağ-
hhklaruu, inançlaruu ve güçlü karakterlerini göster-
mek zorundaydılar. Onlara acıyı sevmeJeri gerekti-
ği söyleniyordu. Manüksız bir emre sorgusuz itaat
nihai amaçüJ"
Ne olursa olsun her buyruğu yerine getirmenin,
sorgusuz boyun eğmenin, acıyı sevmenin bir eğitim
konusu olması akla karşı gibi görünüyor, ama çağı-
mız; işkenceciliği, ne yapacaksınız ki, bir uğraş du-
rumuna getirmiş bulunuyor.
Yazımın başında da söyledim, işkence insanoğ-
lunun eski bir buluşudur; demek bu buluş çağımız-
da bilimsel tekniklerden de yararlanıyor!
tnanılacak gibi değil.
İnsanı insanlıktan çıkarmanın bir eğitim konusu
durumuna gelmesinin ürperticiliğini duyumsama-
mak elde mi?
İnsan kendini yok etmeğe kalkıyor.
Savaş karşıtlan, bir zamanlar "Savaşma seviş"
sloganını ortaya atmışlardı; yadırgandı bu slogan,
biliyorum.
Çünkü sevişme, bu doğal istek hiç de doğal sa-
yılmıyordu.
Ne tuhaf!
Oysa işkencecilik doğal sayılıyor.
Negarip!
Başlık yanm kalmıştı, sonunu getireyim
... sevişme ayıp!
Tarihsel Gelişmemizin Ürünü
Prof. BAHRISAVCI
E
ski veyeni politikacılanmızın birtut-
kulan var: Gidişten, hem kendilerinin
hem de kamuoyunun pek memnun ol-
madığını görünce kendiliğinden olu-
şan düşünce ve niyetlerini (kanhalan-
nı) işletirler ve siyasal yapı - siyasal ça-
tı üzerinde örnekler önerirler. Bunlar üzerine, bü-
yük bir iştahla eğilirim, yeni bir açı, yeni bir üreti,
yeni bir içerik bulur muyum diye...
Bilirim, bu konuda demokrasinin yeni bir yaratı-
sı olmadığını... Devletin yapısı- çatısı siyasal ör-
gütlenme biçimleri, o, kolay değişmezlikleri ıle kla-
sik boyutlannı almıştır: Doğrudan hükümet - yan
dogrudan hükümet - temsili hükümet kuramı için-
de Meclıs hükümeti, başkanlı hükümet, yan başkan-
lı hükümet, parlamentarizm...
Bunlann, yerel ve zamansal gereklere göre kamu-
sal vıcdan denen romantizmlere göre birbirlerinden
aynmlıhklar gösterdikleri bir gerçektir. Ama temel-
deki yapı bakımından ortada görülen, bu üç beş ör-
gütlenme biçimi içindedir.
Geçenlerde son seçimde DYP'den ve Istanbul 'dan
milletvekili olan bir kamuoyu araştırmacısı, Bnlent
Tanla'nın bir yazısmı Cumhurivet'te okuyunca, si-
yasal yapı-çatı-sistem üzerinde merakım yine uyan-
dı. "Bakahm ne örnek öneriliyor ya da var olan sis-
temimizin tam bir Türk versiyonu olabilmesi için ne
gibi öğeler ileri sürülüyor" diye düşündüm.
Bu kısa yazı, önce bir hususu öğretiyor: Tek par-
ti zamanındaki hükümetlerimiz, ortalama ikişeryıl-
lık bir istikrar gösterebilmiş. Çokpartili siyasanın
koalisyonlannda ise hükümetlenmız, ancak ortala-
ma olarak birer yıllık bir güdük istikrar içinde kal-
mış.
Bu durum karşısında kalan yazar, karmaşaya var-
mayacak bir ömek arama güdüsüne düşmüş. Doğ-
rudur. Herkes bu güdüye düşmelidır, karmaşaya var-
mayacak öneriler aramalıdır, siyasal yapı-çafi sis-
teminin üzerinde düzelriler aramanın yoluna gir-
melidir. Bülent Tanla da bir şeyler aramıştır. Yalnız
bu arayışı, siyasal örgütlenmemizin yapısı-çatısı-
sistemi üzerinde değil, bütün siyasal örgütlenme şe-
malannda, daha doğrusu siyasal yaşamda izlenme-
si gerekli siyasal-ahlaksal-estetik kurallar üzerinde-
dir.
Bunlan öğretmek ve anımsatmak iyi de asıl siya-
sal yapı-çatı-sistem üzerinde durulması gerekir. O
da öyle kafadan eğilimler ileri sürmek suretiyle ol-
mamalı, bir yeni örneği, Türkiye gerçekleri içinde,
kanıtlama suretiyle olmalı. Ya da bızim doğal sıs-
temimiz olan parlamentarizmli açıkiayıcı olmalı.
Evet, boyuna vurgulamaya değer ki Türkiye'de
devletin siyasal yapısı, siyasa tekniği bakımından
çatısı, yönetim olarak örgütlenme biçimi, parlamen-
tanzmdir. Ve de bu sistem, tarihsel gelişimimizin bir
ürünüdür.
i- Bunda, seçimden gelen temel işlevi, yasa yap-
mak olan bütün yürütme işierinin üzerinde, siyasal
denetim yapan içinden bir yürütme organı çıkaran,
onu bir yandan denetlerken onunla "yürütme- ya-
sama" birleşik işlevinde (çünkü artık bu ikisi, bir
birleşik işlev olmuştur) işbirliğine de girmış olan bir
parlamento...
ii- Bunda, bir de 'hükümet' denen organ vardır.
,1-
BAHÇEŞEHİR
ATAŞEHİR
BİLKENT
MAVİŞEHİR
MİMAROBA
SİNANOBA
ANATEPE
MUTLUKENT
KONUTKENT
ELVANKENT
GAZİEMİR
ADANA EVLERİ
EMLAK BANKASI• D.hı O,,. Ijlr,
Emlak Bankası 8 Nisan'a kadar sürecek "Peşin Konut Satış Kampanyası" başlattı.
Konutunuzu şimdi peşin alın, % 25 ve % 30 oranındaki büyük indirimlerden yararlanın.
Bankamıza gelin; konuğumuz olun, konutunuz olsun.
• ' • • " • - •
T ü m ş u b e l e r v e y u r t d i f i t e m t l l c l l l k l e r t m i z s a t ı ş I ç t n h 11 m e t i n I z d e d I r .
Istanbul Paıarlama Müdürlügü Tei: (0-212) 285 19 90 Bahçeşehlr Tel: (0-212) 669 00 10(10 hat) Ataşehir-Anatepe Tel: (0-216)
4SS 15 10 Sinanoba-Mimaroba Tel:(0-2l2) 864 00 10 (3 hat) Mutlukent Tel: (0-262) 642 03 88-89 Ankara Pazariama Müdürlüğü
Tel: (0-312) 426 04 06 - 427 52 22 Bilkent Tel: (0-312) 266 45 54 Konutkent Tel: (0-312) 240 03 55-66 Elvankent Tel: (0-312) 260 15 18
Irmir Pazariama Müdürlüğü Tel: (0-232) 336 07 54-336 50 44 Konak Show-Room Tel: (0-232) 441 90 66 Mavişehir Tel: (0-232)
336 26 11- 330 26 71-72 Gaziemir Tel: (0-232) 251 36 04
.1?
Bu hükümet, parlamento içinden çıkan bir başba-
kanın sevk ve idaresindedir. Temelde, parlamento-
daki seçilmişlerden oluşturulur. Bu iki organ, par-
lamento ve siyasa arenasında, bir yandan bırbirleri
üzerinde, sûrekli ve karşılıklı etkinliklergösterirler;
öbür yandan da yine sûrekli olarak işbirliği içinde
bulunurlar. Bunun için de parlamenter hükümet, do-
ğal ya da siyasal yollarla elde edilen bir çoğunluk
ile türdeşlik kurar. Parlamentarizmin hükümeti, çok
üyeli olmasma karşın parlamento karşısında ülke
karşısıda tek (unique) bir uzviyettir. O çok üyeleri,
aynı siyasa doğrulrusuna sokan, üyelerin, kendi yö-
netim departmanlanndaki çalışmalannı bu aynı pi-
yasa doğrultusuna olmayı zorlayan, bunun için baş-
bakana, üyeler üzerinde etkili bir yer tanıyan, böy-
le bir birleşiklik dolayısıyla, böyle bir tek uzviyet
olması dolayısıyla, birleşik ve zincirleme zorunlu-
luk altında olan bir heyet...
iii- Ve en başında gözükür, ama aslında parla-
menter yapı-çatı-örgütlenme biçimi-yetkilerin du-
rumu açılanndan, en sonunda gelen bir öğesi daha
vardır: Devlet başkanı... O, tarihsel bir kalıt (miras)
siyasal bir simgedir. Yoksa
demokrasinin kendini yeni
yeni aradığı o eski çağlarda-
ki gibi her iktidan kendine
toplayan bir güç odağı de-
ğildir.
Bugün o, yeğlenen, uygu-
lanan politikalann hiçbirin-
den sorumlu olmayan, çün-
kü politika yeğlemede ve
uygulamada, hiçbir yetkısi
olmayan, ancak yönetim
alanında - siyasal arenada
boyuna birbirleriyle çatışan
"iktidar-muhalefet" gibi si-
yasal diamiklerle, hizmetle-
rin özü ve teknikalitelerinde
birbirleriyle anlaşmazlıklar
dolayısıyla işler yürümez
dunımlara düşmüş olan
devlet organlan (özellikle
yasama- yürütme organlan)
arasında uyumlaşmayı sağ-
lama aracıdır, bunun için de
tarihteki bütün işlevlerinden
ve yetkilerinden soyutlan-
mıştır, ancak sorumsuz-yet-
kisiz-yansızlık içinde bir
çağdaş simge olma niteliği-
ni korumuştur. )
Işte parlamentarizm ola-
rak elde olan yapı-çatı-sis-
tem budur ve öyleyse tele-
vizyonlarda, gazete sütunla-
nnda "devletin yapısı değiş-
melidir, çünkü siyasa bozul-
nnıştur"diyerek yeni sis-
temler icat etmekten vazge-
çelim, savlanmızın bilimsel
kanıtlannı araştıralım.
Başkanlı sistem
Örneğin başkanJı hükü-
met sıstemi için ileri sürülen
kanıta bir bakahm: Başkan-
lı sistem "hız-verim-istik-
rar"sistemi imiş!
Doğnıdur. Tek kişi ve tek
yetkili olan bir başkan, uzun
danışma ve tartışmalardan
kurtulmuş olarak çabuk ka-
rarverir.
Verimliliğin hız öğesine
dayandığı zaman da karan
verim de içerebilir. Kendisi
ancak dört-beş yıl sürecek
olan dönem sonunda seçil-
memek gibi bir siyasal so-
rumlulukta olduğu için bu
süre içinde istikrar da sağ-
lanmış olur.
Ne var ki lütfen düşünü-
nüz: Eğer sistemimiz tekin
kudreti demek olan başkan-
lı sistem olsa idi Menderes-
ler, Özallar, Evrenler iki ay
bakanlar kurulu bile yapa-
mayan Tansular, daha ne
oyunlar oynariardı? Yargı
bağımsızlığından kurtulmuş
bir hız hayali ihracat verim-
liligi, otoritaryanizm üzeri-
ne dayalı bir anayasa yapa-
rak totaiitaryaniznı'in istik-
ran olmazlar rru idi? Siste-
mimiz, bir başbakanın etki-
sinde (sevk ve idaresinde)
yapısı ve çatısı olan parla-
mentarizmdir.
Parti içi demokrasi - mu-
halif olan sivil toplum dina-
mikleri -çağdaş yargı ve
çağdaş kamuoyu eksenleri-
ne dayalı bir konsensüs ya-
rat- sistemidir bu... TEK'in
sultasına yol açmayan bir
sistemdir bu... Onu geliştir-
meye bakahm, yeni icatla-
n(?!..)bırakarak...
PENCERE
Nevruz ile
Ergenekon..
Maşaiiah, gazetelerin sayısı çoğaldı, kopya kâ-
ğıdıyla çoğaltılmış gibi birbirine benzeyen bir sü-
rü gazete çıkıyor; üşenmeden saymışlar, köşe ya-
zan sayısı da 300'ü aşmış... ,
işimiz güçleşti...
Nasıl?..
21 mart Nevruz Bayramı değil mi!.. Nevruz hem
güncel hem de son yıllarda sıcak konu!.. O gün
çoğu köşe yazan kollan sıvayıp Nevruz'u yazıyor;
ben diyeyim 10, siz deyin 30 yazı!.. Uyanık değil-
sen, sen de bu kervana katılır, aynı şeyleri yine-
lersin...
Neymiş?..
Bir varmış, bir yokmuş, her şey bokmuş; evvel
zaman içinde, Dehak adındaki bir egemen, hal-
kın tepesinde boza pişiriyonmuş; Kava adında bir
demirci, herifi tepeledikten sonra, ateş yakıp za-
limi öldürdüğünü halkına muştulamış...
PKK, bu eski söylenceyi kendine mal edip Nev-
ruz Bayramı'nı eylem gününe dönüştürme çaba-
sına girişince, bizim açıkgöz devletimiz öne geçi-
verdi; 21 mart neredeyse resmi bayram sayılıyor;
gerçekte de Nevruz yalnız Kürtlerin değil, çoğu
Asya halkının malı...
Yalnız halkın malı da değil..
Nevruz, Osmanlı'nın malı...
Gördünüz mü, döndük dolaştık, yine de Nev-
ruz üzerine yazmaktan vazgeçemedik!..
Köşe yazarlığı nankördür.
•
Nevruz, Osmanlı'da sayılı günlerden biriydi; gü-
neş koç burcuna girdiği gün, sarayda 'nevruziye'
yenirdi. Hekimbaşı, 'misk, amber, çeşitlibaharat'
ve gizemli kokulu otlardan yaptığı macunu, por-
selen kâseler içinde padişah efendimize akşam-
dan sunar, sultan hanıma da vermeyi unutmazdı.
Osmanlı sarayı, son günlerinedeğin nevruziye-
den vazgeçemedi. Saray eczanesinde yapılan
nevruziye, zamanın (şimdi VIP' denen) önemli ki-
şilerine 'kuvvet macunu' olarak gönderilirdi. Sad-
razam, her Nevruz'da padişah efendimize paha-
lı kumaşlar, murassasilahlarvedonanmış kısrak-
lar armağan ederdi ki bunlara "nevruziye pişke-
şi" denildiğini tarihler yazar.
Geçmişimizde Nevruz, yalnız halkın bayramı
değildi, sarayı da çekim gücüne almıştı.
•
Geçmişin söylenceleri arasında Anadolu'yu ır-
galayan bir de Ergenekon vardın buna göre biz
Türkler kurttan türemişiz...
Gerçek mi?..
Neden olmasın!..
Evvel zamanda Göktürkler düşmana yenilmiş-
ler, tümü öldürülmüş, yalnız 10 yaşında bir çocuk
sağ kalmış. Bir dişi kurt gelmiş, çocuğu beslemiş.
Çocuk büyüyünce, dişi kurdu gebe bırakmış. Di-
şi kurt, 10 oğlan doğurmuş. Çocuklar büyüyüp
düşmanı tepelemişler.
Kurttan doğma bu çocuklar bizim atalanmızdır.
Bilindiği gibi söylenceler, Debreli Hasan'ın mar-
tininden daha çok atarlar... ,.'. ,., .
•
Son yıllarda ne yazık ki, Türklerie Kürtler arasın-
da Anadolu'da sürtüşme türetmeye çalışanlann
tuzağına çekiliyoruz; Nevruz Bayramı bile bir so-
run oluyor.
Oysa biz kardeşiz...
Kürt de belki kurttan geliyor?..
Nasıl olur?..
'Kurt'hn üstüne iki nokta koyarsan, Kürt olur...
Hem böylece 'Nevruz'u Kürtçüden, 'Ergene-
kon'u Türkçüden kurtarmış oluruz.
()l)l I.I.K'RI
Bu yıl 50.si düzenlenen
Yunus Nadi Ödülleri'ne
katılma süresi 5 Nisan
1996 Cuma akşamı sona
eriyor. tlki 1946'da düzenlenen 1996 Yu-
nus Nadi Ödülleri, bu yıl da 4 ana başhk-
ta ve 8 ayn dalda veriliyor.
Edebiyat Ana Dah: Öykü, Roman, Şiir.
Görsel Sanatlar Ana Daü: Afiş, Fotoğ-
raf, Karikatür.
Sinema: Uzun Metrajlı Film Senaryosu.
Bilimsel Araştırma: Sosyal Bilimler
Araştırması
Adaylann yapıtlanyla birlikte adlannı ve
soyadlannı arkasına yazacaklan iki fotoğ-
raflannı, açık adreslerinin de yer aldığı
katılma belgesini ve yaşam öykülerini 5
Nisan 1996 Cuma akşamma kadar "Cum-
huriyet Gazetesi, Yunus Nadi Ödülleri,
Cağaloğlu 34334 Istanbul" adresine iadeli
taahhütlü olarak postayla göndermeleri,
ya da elden teslim etmeleri gerekiyor.
K A T I L M A B E L G E S İ
ADIM, SOYADIM:
ADRESİM:
TELEFONUM:_
KATILDIĞIM DAL:
ŞtŞLİ 3. ASLİYE HUKUK
HAKİMLtĞl'NDEN
1994/901
Davacı Samuel Hara tarafından açılan gaiplik davası net-
icesinde;
Mahkememızce 7.3.1996 tarih, 1994/901 esas, 1996/140
karar sayı ile Istanbul, Beyoğlu, Bereketzade mahallesi cilt
004/08, sayfa 21 kütük 697 sıra noda nüfiısa kayıtlı Yuda
oğlu Neoman'dan doma 1331 doğumlu olup, Şişli, Abidei
Hürriyet Cad 87/5 Istanbul adresinde ikamet eden Yontof
Tani'nin M.K.nun 32. maddesı uyannca gaipliğine hük-
molunmasına, M.K.nun 34. maddesi uyannca gaiplik
karannın son haer günü olan 1944tarihınden ıtıbaren hüküm
ifade etmesine karar verildığı ilanen teblığ olunur. 18.3.1996
Basın: 76534