04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 MART 1996 CUMARTESİ 12 DIZIYAZI Küreselleşme emek için değildir- F.mekçi kesim. çalışanlar açısından kü- reseUeşme nasıl taıumlanabilir? - Küreselleşme çabalan. çok daha ön- ceki tarihlere kadar uzanır. Omeğin, din- ler de küreselleşme peşindekoşmuşlardır. 19. yüzyıl ütopiklerinin özlemleri. küre- selleşme bağlamında değerlendirilebilir. Proudhon'un dünya federasyonu özlemi, Marks"ın proletarya enternasyonalizmi düşüncesi de küreselleşmedir. Tarih bo- yunca tanık oldugumuz bu küreselleşme eğilimlerinin hepsini aynı kefeye koyma- mız mümkün değil. Günümüzdekı İcüre- selleşmenin bunlar arasında sözel bir an- lamı var. Ünlü lngiliz düşünür Bernard Shavv dünya kaynaklannın rasyonel, etkin kullanımı bakımından devletlerin, sınırla- nn olmasının. kaynak israfına yol açtığı, insanlığı rasyonellikten uzaklaştırdığı gö- rüşündedir. Buna çözüm olarak; ehveni şer düşüncesiyle en etkili emperyalist gü- cün, dünyaya egemen otması görüşünü sa- vunmuştur. Shaw, biraz da sanatçı olması dolayısıyla, çok açık yüreklilikle bu dü- şünceleri açıklarken, günümüzdeki küre- selleşmenın ne olduğu anlamında bize ışık tutacak görüşler ortaya koymuş oluyor. Günümüzde de küreselleşme ile evrensel- leşiyoruz, sınirlar kalkıyor. ama hangi gü- cün egemenliği altma giriyoruz? Kurul- makta olan, insanlığtn eşitliği ve kardeş- liği temelinde demokralik bir dünya değil- dir. Piyasa düzeninin, serbest rekabet dü- zeni olduğu iddiası, Adam Smith ve onun dogmatik izleyicilerinın savlarıdır. Ger- çek hayatta, serbest rekabetten bu anlam- da söz etmek mümkûn değildir. Günümüz dünyasında. serbest rekabet düzenine ege- men olan güç, tekelleşen sermayedir. - Dünyamn, bu düzen ile zenginleşeceği savlanna inanmak olası nu? - Dünyada zengın ve yoksul ülkeleri arasında. her ülkenın de kendi içinde. emekçılerle sermaye arasındaki çelişki varlıgını sürdürmekte. Kurulmak istenen dünya devleti, düpedüz demokratik olma- yan bir ımparatorlukrur. Çünkü. halklann veya insanlığın çoğunluğunun iradesi ile değil, yeni dünya düzenine hâkim olan uluslararası sermaye tarafından yönetil- mektedır. Örneğin. Lluslararası Para Fo- nu'nda (1MF) temel kararlann alınması yüzde 85 gıbi bir çoğunluğu gerektırmek- tedır. Dünyanın en büyük ülkesi olarak Amenka'nın oy oranı yüzde 15 civarında- dır. Amenka ile birlikte G-7 olarak adlan- dınlan ülkeler, IMF'yi. dolayısıyla Dün- ya Bankası'nı yönlendırme gücüne sahip bulunmaktadırlar. IMF, sermaye impara- torluğunun Malive Bakanlığı gibi çalışı- yor. Imparatorluğun ruhban smıfi da, ne- oliberal ıktisatçılardır. - Bu imparatoriukta emeğin yeri nere- si? - Hcr anlamda sınırlann kalkmasının anlamı. sermaye içindir. Sınırlar, emek ıçin daha katı ve aşılmazdır. Bunun örne- ğını Avrupa ile ilışkilerimizde yaşıyoruz. Gümrük bırliğine gınyoruz, Avrupa ser- mayesine kapımız açık. Aynı şey, emek için söz konusu değildir. Çünkü, küresel- leşme emek için değildir. Emeğin küresel- leşmesı ile karşı karşıya değiliz. Küresel- leşen sermayedir. emegin önündeki du- varlar daha sağlam kılınmıştır. Emeğin sermaye karşısındakı gücünün önemli öl- çüde zayıfladığı bir dönemde yaşıyoruz. Zaten 1970 sonrasının hâkim dalgası olan neoliberalizmin bu ölçüde kabarmasmın nedeni de budur. - Emekeephesinelervitirdi 1970sonra- sı? -En çok kazananla, en az kazanan ara- sındaki gelır farkının azaltılması, kitlele- re bedava okul. hastane sağlanması gibi emekçi kitlelerın asırlar süren çileli müca- delelerin ürünü olarak ortaya çıkan olgu- lar. sosyal devlet kazanımlandır. Bu bir uzlaşmaydı. 1970 sonrası bu uzlaşmanın çöküşü, neoliberal dalgamn kabarmasma ortam hazırlamıştır. Bu çöküşün gerisin- de yatan neden, 1970 sonrasında dünya- nın çok ciddi bir ekonomik bunahm süre- cine yeniden girmesidir. O zamana kadar AvTupa ülkelerinin kendi bünyelerinde de- mokrasi ve sosyal adalet doğrultusunda sağlanan kazanımlann bu ülkelerle sınır- lı kaLması, buna karşılık dünyanın yoksul ve zengin ülkeleri arasındaki uçurumun büyümesi 1970'lere gelindiğinde, zengin ülkeleri de derinden sarsan bir zaaf olarak kendisini ortaya çıkarmıştır. Bunun aşıla- bilmesı. demokrası ve sosyal adalet doğ- rultusundaki kazanımlara evrenselbirbo- yut kazandınnakla mümkün olabilirdi. Vurgulamaktayararvar: tnsanca bir asga- ri ücret, herkese parasız okul, parasız sağ- lık hızmetlerinden yararlanma olanağının sağlanması, iş güvencesi; bütün bunlar, sendikal \e demokratik hak ve özgürlük- lere ulaşılması ve devletin ekonomik ha- yatta ciddi birrol oynaması sayesinde sağ- lanabılmıştir. Örneğin, 2. Dünya Savaşı sonrası. bugünkünün aksine, yükselen de- ğerler içerisinde devletleştirmenin öne çıktığı bir dönemidir. - Bu anlamda Türkiye'deki getişmeleri nasıl değerlendirebiüriz? - Türkiye'deki ömek de. 12 Eylûl önce- PROF. DR. ALPASLAN IŞIKLI: Kâr birinci öncelik olunca, ekonominin işleyişinde, hem emek, hem de buna bağlı olarak üretim karşıtlığına gidildi. Emek ve üretim bir ekonomik değer olarak anlam yitirmeye başlayınca, yatınm ve üretimin para getirmesi değil, paranın para getirmesi gibi bir süreç başlıyor.. Yeni dünya düzeninde, liberalizmi yeni koşullarda hortlatabılmek için 19. yüzyıl vahşi kapitalizmini ehlileştiren unsurlar neyse, bunlann ortadan kaldınlması başlıca amaç sayıldı: Bunlardan biri sosyal devlet, diğeri sendikal hareket. En geniş tabanlı sermaye, kamu sermayesidir. Bu durumda, devlet mülkiyetinin daha demokratik ve daha sosyal olması için çahşmak gerekir. sinde geliştınlmış olan, sendikalann eko- nomiyi çöküşe götürdükleri, ekonomide- ki çıkmazlann sendikalann ürünü olduğu yolundaki propagandalardır. Bu konuda bir maitre d'hotelin Genelkurmay Başka- nı'ndan daha yüksek ücret aldığı yolunda- ki 12 eylül paşasının açıklamalan anımsa- nacaktır. Daha sonra bunlar. "Benzengjn- leriseminrgibiTurgutÖzalsöylerni ile bütünlendı. Böylece antısosyal, antisen- dikal, emek karsıtı bir ideolojınin oluşu- mu yönünde ciddi çabalar sarfedıldi. Bu, başka bir yıgın unsurla bütünlendi. Böy- lece, Türkiyetie. dünyadaki birçok ülke- de olduğu gibi emeğin ve emeğe dayalı de- mokratik güçlenn altematif olma şansı, önemli ölçüde budanabıldı. - Parayla para kazanıldığı için Türkt- ye'de neredeysc sana>i durdu, yaOnm ya- pılmıvor. Bütün bunlar, emekçilerin zara- nna gelişmeler değil mi? - tdeolojik olarak amaçlanan. bu olaca- ğı gibi. bu tür bir ekonomik işleyişin ka- çınılmaz sonucu olarak böyle bir durum- la karşılaşmaktayız. Sanayileşme eğilim- lerinin gensinde. örgütlü emekten kay- naklanan korku yatmaktadır. Kâr birinci öncelik olunca. ekonominin işleyişinde, hem emek. hem de buna bağlı olarak üre- tim karşıthğına gıdılıvor. Böylece tek ge- lır kaynağu para. rant ve spekülasyon ol- maya başlamaktadır. Emek ve üretım bir ekonomik değer olarak anlam yitirmeye başlayınca, yatınm ve üretimin para getir- mesi değil, paranın para getirmesi gibi bir süreç başlamaktadır. Örneğin Türkiye'de. tstanbul Sanayi Odası'nm 500 büyük üze- rinde yaptıği araştırma sonucu. son yıllar- da sinai faaliyet dışı gelirlerin toplam ge- lirler içerisinde yüzde 50'den fazlaya ulaş- tığını gösteriyor. Diğer yandan, 1996 büt- çesinde faiz giderleri o kadar geniş bir bö- lümü ışgal etmektedir ki. toplam faiz gi- derleri, yatınmlara aynlan payın sekiz ka- tıdır, personele aynlan payın ikı mıslidır. Yani, geliri yatınm ve insan için değil, fa- iz için harcanıyor. Geçen asırda emekçi- ler, emeklerinden başka satacaklan şey bulamazken, günümüzde emeğini satma olanagından bile yoksun kalmaktadırlar. Üretime dayalı gelirin sınırlanması. ken- disını şöyle de ortaya çıkanyor: Geçmiş yıllarda bazı sinai birimler, kâr edeme- mekten dolayı, işçilerine zorunlu izin ver- mek durumunda kaldılar. Buna karşılık, sene sonunda bilançolarında, aynı ışlet- melcnn kâr ettiği ortaya çıktı. - Sendikal hareket bu gelişmeler karşt- sında ne yapmalt? - Sendikal hareketin. yeni bir anlayışla kendisini kanıtlaması gerek. Yeni dünya düzeninde, liberalizmi yem koşullarda hortlatabilmek için 19. yüzyıl vahşi kapi- talızmını ehlileştiren unsurlar neyse. bun- lann ortadan kaldınlması başlıca amaç sa- yılmış. Bunlardan bıri sosyal devlet. dığe- ri sendikal hareket. Sendikal hareket, as- lında 1970'de dünya ekonomisınin içine düştüğü çelişkinin aşılabilmesi ve ileri bir sentezde çözüme vanlabilmesi için başlı- ca umut kaynağı olarak ışlev görebilirdi ve hâlâ görebılir. Fakat, bunun karşısında ba- zı güçlükler var. Bu güçlüklere rağmen, küreselleşmenın altematifı olarak evren- sel boyutlu birdemokratikleşme ve sosyal adalet yolunda adımlar atma zorunluluğu gündemdedir. Bu da, sendikacılığın hem nıtelik. hem nicelık olarak yeni ışlevler kazanmasını zorunlu kılmaktadır. Gele- neksel toplusözleşme modeli, yeni dünya düzeninde işlevini önemli ölçüde kaybet- mektedır. Sosyal mücadeleler tarihmın öğ- rettıği en önemli derslerden biri. salt sen- dikal mücadele ile elde edilecek sonuçla- nn sınırlılığıdir. Bu sınırlılık, yeni dünya düzeni ile birlikte önemli ölçüde belirgin- leşmiştır. Çünkü, toplusözleşme masası- nın ikı ucuna oturanlar, gelirden aslan pa- ymı alanlar olmamakta (Joğu zaman. Ser- mayenin smaı üretime dönük olan yönü. gelirden aslan payını götüren kısım değil. Çoğu zaman aslan payını alanlar, değil toplusözleşme masasında. ülkenın içinde bıle değillcr. Hiçbır şckilde işçi ile yüz yü- zebılegelmıyor. BM KalkınmaÖrgütü'ne göre. 1982-90 yıllan arasında yoksul ül- kelerden. zengin ülkelere borç hizmetleri dolayısıyla transfer edilen gelir, 2. Dünya Savaşı sonrası ABD'nin Avrupa'ya Mars- hall yardımı adı altında yaptığı gelir trans- fennin tam sekiz katı. Bunu. bir Amerika- lı iktisatçı, "Taştan kan çıkarmak" ola- rak tanımlıyor. Demek ki, gelirin önemli bir kısmı, uluslararası mali sermaye tara- fından yutulup götürülmekte. Giden bu geliri, toplusözleşme masasında geri al- mak mümkün değil. Onun için evrensel bir düzelmenin yollannı bulmak lazım. - Türkiye'deki özelleştirmelerde, Kara- biik'te. tersanelerde olduğu gibi scndika- lar devreve gimor. Sizce bu bir çelişki de- ğflmi? - Bu, yalnız Türkiye'de görülen bir olay değil. Thatcher de, özelleştirme fikrini genş kıtlelere sempatik gösterebılmek için lngiltere'de özelleştirilecek işletmelerin hisse senetlerinin bir bölümünü. ucuz fı- yatlarla orada çalışanlara devretmek yolu- na gitti. Çalışanlann sembolık biçımde de olsa hisselere sahip olmalan. onlann özel- leştirme sürecınde aracı rolü oynamalan gerçeğini ortadan kaldırmaz. Onlar, hisse senetlerini alıyor. ortak oluyorlar. Ama, tekelleşmenin bu yolla durdurulması mümkün olmadığına göre. yakın veya uzak bir gelecekte, onlann bu hisse senet- lerinin yine büyük sermaye tarafından yu- tulması olanağı ortadan kalkmış olmuyor. Geçmişte yaşadığımız bir deneyim var: lşçilerin ve memurlann maaşlannın bir bölümü tasarruf bonolan şeklinde öden- mışti. Bu bonolann faizlerinden yararla- nılacaktı. Ancak, ay sonunu getirmekten yoksun olan işçiler. memurlar, bonolan satmak zonında kaldılar ve bunlan elinde topla- yanlar da esas kazancı sağlayanlar oldu. Eğer, hisse senetlenni çalışanlara devret- mekten kastedılen sermayenin geniş taba- na yayılmasıysa, şu gerçegi unutmamak gerekir: En geniş tabanlı sermaye, kamu sermayesidir. Bu durumda, devlet mülki- yetinin daha demokratik ve daha sosyal ol- ması için çahşmak gerekir. Eğcr oradaki mülkiyet, dar bir kesimin çıkarlan ıçın ıs- tismar ediliyor savı doğruj sa. bu durumu ortadan kaldırmanın yolu, kamu kesımin- de demokratikleşmeyi ve sosyalleşmeyi sağlamaktır. Kamu mülkiyetini. daha dar tabanlı bir mülkıyete çevirmek değildir. Yarın: Dünya ve bölgedeki gelişmeler açısından küreselleşme M KMeler mücaâeleyi unutmuş- Bugün sendikal hareket neden zayıflıyor? Sendikalar yok mu olacak? - Yeni dünya düzeninin, sendikalarla çok yakından ıl- gili yanlan ve sonuçlan var. 1970 sonrasında ortaya çıkan bunahm, gerçekte demokrasi ve sosyal adalet konusundaki kazanımlara evrensel boyut kazandıra- mamanın sonuçlanydı. Fakat, bunu saglamanın ola- naksızlığı yüzündendır ki, daha ileri bir çözüme ulaş- ma olanagından yoksun kalan çağımız insanlığı. geç- mışin çarelerine mahkum edilmiştir. 19. yüzyıl libera- lizmi, bir takım iktisat alanının üfürükçüleri sayesinde neoliberalizm adı altında hortlatılabılmiştir. Bu sağla- nırken, 1970'e kadar Batı ve Kuzey Avrupa'da sağla- nan kazanımlann temelinde yatan ne varsa, bunlann hepsini düşman ilan etmek gibi bir yola girilebilmiştir. Bu da, devletin düzenleyicı ve girişımci olarak rolünü ve sosyal devleti, diğer yönüyle de emekçilerin de- mokratik örgütlenme hareketini zayıflatma amacına yöneliktir. -Neden? - Sermayenin kâr hadlenni yükseltmek ve sarsılan egemenliğini koruyabilmek çabasının sonucudur. Ser- mayenin, böyle bir yolu tutmasının anlaşılması nispe- ten kolaydır. Asıl anlaşılması zor olan, geniş kıtlelenn de bu idelojik koşullanmanın peşine takılmasıdır. - Emckçiler, kendiierinin lehine olmayan bir idelojinin peşine neden taküıyorlar? - Bunun herülke için açıldanması mümkün olan ne- denlerı var. Örneğin lngiltere'de. Thatcher'ın başansı- nt açıklamak açısından. bazı neoliberal düşünürlerin öne sürdüğü iddiayı gündeme getirmek gerekir: lngil- tere'nin emekçi kesimleri, bugüne değin sahip olduk- lan ayncalıklı konumun nedeninin, sermayedarlannın dünyadaki ayncalıklı konumundan kaynaklandığım görmekte ve bunun devamını istemektedirler. lngiliz işçileri. lngiliz sermayesinin dünya üzerindeki sömü- rüsünün artması ölçüsünde kendi durumlannın da da- ha düzeleceği beklentısi içensine sokmuşlardır. Diğer yandan. lsveç Sosyal Demokrat Partisi'ninbirgözle- mi de şudur: Kitleler, sahip olduklan kazanımlann ge- risinde yatan mücadelelen unutmuşlardır. tsveç'te öy- le bir nesil ortaya çıkmıştır ki, bunlar bedava okula, bedava hastaneye hazır ulaşmışlardır. Bunlar, kendi hayatlan içinde elde edilmemiştir. Dolayısıyla. bunla- nn kapitalizmin kendiliğinden ortaya çıkardığı ürünler gibi görmeye başlamışlardır. Dünya dev bir kumarhaneyedönüşmektedir - Son dönemde Fransa'da çalışanlann sosyal gfi- venlik haklannda kısıtlamalara gidilmesi nedeniyle e>lemlere gidildiğini biliyonız. Küreselleşme sürecin- de, sosyal güvenlik haklanmn geriye alınması istem- lerini sosyal devleti za> ıflatmaya yönelik çabalar ola- rak değerlendirebilir miyiz? - Sosyal güvenlik sistemlerine yönelik saldınlar. sosyal deviete yönelik saldınlann çok önemli bir par- çasını oluşturuyor. Sosyal güvenlik sistemleri yalnız Türkiye'de değil, Avrupa'da da büyük bunahm yaşıy- şor. Fransa örneğini verdiniz. En sağlam görülen ve son yıllara kadar hep fazla veren Alman sosyal gü- venlik sistemi de bunalıma girdı. Batı'dakı ile Türki- ye'deki sosyal güvenlik kurumlannın bunalımlanm ayn ayn düşünmekte yarar var. Batı'daki sosyal gü- venlik kurumlannın knzinin önemli nedenlerinden bı- nsi işsızliktir. Prim ödeyenler azalmakta, buna karşı- lık sosyal güvenliğın ödemelerinden vararlananlann oransal olarak mıktan büyümüktedir. ıkinci neden de şu: Özellikle Almanya ve Fransa'da, primli sistemler egemendir. Yani. sağlıkta sosyalizasyon değildir ön- celik taşıyan. saglık ihtiyaçlan ya da sosyal güvenli- ğın karşıladığı diğer alanlar bakımından ihtiyaçlan sözkonusu olan kesımlere. ödedikleri primle orantılı sosyal güvenlik ödemesi yapılmasıdır. Insanlar prim ödemekte. bunun karşılıgında hastalık vs. halinde kendilerine sigorta ödemeleri yapılmaktadır. Küre- selleşen dünya, spekülatıf kazançlann ön plana çık- masıyla birlikte, dev bir kumarhaneye dönüşmekte- dir. Oluşan "gazinokapitalizmi" koşullannda işveren konumunda olmadıklan için sosyal güvenligin fi- nansmanına hıçbir katkısı olmayan kesımlerin gelir- den aldıklan pay büyümektedir. Bu kesımlerin, kay- magını yedikleri gelirin asıl kaynağını oluşturan eme- ğin karşılaştığı risklerin gıderilmesine yönelik mas- raflara herhangi bir katkılan olmamaktadır. Devlet, bu kesımlen vergılendirerek, bu yolla sağladığı fon- ları sosyal güvenliğın fınansmanında kullanmak su- retiyle bu katkının gerçekleşmesini sağlayabilir. - Yeni düma düzeni. insanlara. hastalıklanndaki tedavilerinL emekliliklerini. geleceklerini satın alma- yı nu dayanyor? - Neoliberal ideolojınin gizlediği birşey değildir bu. Açıkça söylüyorlar kendileri. Sosyal güvenlik ne- oliberal felsefe içinde yer almaz. Adam Smith'ın gö- rünmeyen eli. bireysel menfaati, kamu menfaatına kanalize ediyordu. Neoliberalizmin öncüsü Milton Friedman'ın savına göre, ikıncı bir görünmeyen el, kamusal amaçla yapılan faaliyetleri. bireysel menfa- ata kanalize etmektedir. Şunu iddıa ediyor: Sosyal güvenlik gibi kamusal yarar amacıyla yapılan faali- yetler, sonuçta kamuya yararlı olmaz, bazı insanlann bireysel kâr sağlamasına yol açar. onlar tarafından çarçuredilir. Ekliyor: Herkes, ancak kendi parasını en iyi şekildekullanır. lnsanlar. paralannı sosyal güven- lik kurumlannda toplarlarsa ve o paralann başkalan tarafından kendileri için kullanılmasını beklerlerse. bu iyi birşey olmazmış. Herkes, geleceğini hastalık, ihtiyarlık halini kendisi düşünecekmiş. Bu amaçla. toplumsal organizasyonlaryapılmayacaktır. Yapılmış olanlartahnp edilecek, ortadan kaldınlacaktır. Fried- man'ın, bunun yerine önerdiği. negatif vergidir. Ha- yali, uygulama olanağı olmayan bir şeydir. Bir yok- sulluk çizgisi düşünmektedir. Onun üzerinde olanlar- dan pozitif vergi alınacaktır. Onun altında olanlara da, devlet. negatif vergi uygulayacaktır. yani para ödeye- cektir. Uygulama şansı olmayan bir ütopik modeldir. Bu; eğitim, sağlık, sosyal güvenlik alanında devletin katkılannı tahribe yönelik bir ıdeolojik kampanyanın mazeretinden başka bir şey değildir. Bu tablo, neoli- beralizmin 19. yüzyıl vahşi kapitalizmınin uzantısı ol- masının ifadesidir. Aynen vahşi topluluklarda olduğu gibi, zayıflann, hastalann. güçsüzlenn sahipsiz, dayanaksız bvrakıl- dıklan bir kaos ortamı, neoliberal ideolojinin temel felsefesinin doğal sonucudur. POLİTİKA VE ÖTESİ MEHMED KEMAL • ••Karakuş'un Fıkraları Ahmet Rasim'in kızından olmatorunu Osmat Ni- hat Akın da besteciydi. Çok ünlü, çok sevilen şarkılan vardı. Bizim gençliğimizde bu şarkılar gazinolarda, radyoda söylenir, plaklarda çalınırdı. Bazen konser- lerde dinlenirdi. Korkunç yaratık televizyon yoktu. Osman Nihat'ın ünlü şarkılanndan anımsadıklanm arasında şunlar vardı: Bir ihtimal daha var o da ölmek mi dersin. Göze mi geldin sen mi unuttun. Osman Nihat Akın sadece şarkı sözü yazmaz, beste yapmaz, futbol maçlan için eleştiri bile dök- türürdü. Hele Fenerbahçe maçı olmasın.. iki eli kan- da olsa yetişirdi. Dedesinden kalıtım yoluyla geçmiş adabınca çok güzel rakı içerdi. Suyla rakıyı boz- landırırdı. "Ben bunu dedemden öğrendim..." derdi. içermiş ama, Ahmet Rasim Bey'in sarhoş olduğu görülmemiş. Çok güzel de fıkra anlatırmış. Sofrasında bulunan- lar, fıkralannı dinleyenler söylerdi. Bunlardan biri: Nasrettin Hoca, adağını, sadakasını, fitresini hep Akşehir'in en zenginine verirmiş. Zengin "Niye bana veriyorsun?" diye sorunca, Hoca, "Tann kime veriy- orsa, ben de ona veriyorvm" dermiş. Bu, Hocanın az bilinen fıkralarından. Cumartesi, pazarlara da bayram eklenince uzun- ca dokuz günlük bir tatil ortaya çıkıverdi. Bayramcılar yerlerinden oynadı, dört bir yana dağıldı. Şehirler arasında yer bulunmaz oldu, özel arabaları olanlar yollara düştü. Kabineyi üç beş gün içinde kuracağını sanan Mesut Yılmaz günleri bayram tatili gibi uzattıkça uzattı. Bu kaçıncı cumartesi, kaçıncı pazar!.. Çok direnmemeli, adamın elinde kalıverir... Ipe sapa gelmez, abuk sabuk fıkralar için, "Bırak şu Karakuş fıkralannı..." derler. Nail Tan'ın "Karakuş Fıkralan" yazısını okudum. Karakuş deyiminin dilimizde mantıksız, anlamsız, gelişi güzel karşıhğı kullanıldığını yazıyor. Karakuşî, karakuşvari diye kullanıldığı da oluyor. Bu fıkralann kahramanı Emir Bahaeddin imiş. Kadılık, vezirlik, komutanlık etmiş. Kimine göre kölelik ettiği de olmuş. Selahaddin Eyyubi'ye de vezirlik yapmış. Saray nazırlığı da varmış. Mimarlığını da unutmayalım. Bir ara esir düşmüş. Selahaddin Eyyubi epey yük- lüce bir fidye ödeyerek Karakuş'u kölelikten kur- tarmış. Çaylak Tevfık onun fıkralarını Osmanhcaya çevir- miş. Kitabı basılmış ve çokça okunmuş. Nasrettin Hocafıkralan gibi dilden dile dolaşmış. Istanbul, Izmir, Kahire, Münih, Paris kitabevlerınde yazmalan bu- lunurmuş. Latin harfleriyle basılanı da var. Birçok kaynaklarda adına rastlanıyor. Fıkralanndan birkaç örnek verelim: Çiftçilerden birgrup Karakuş'un huzuruna çıkarak havanın dona çekmesi yüzünden pamuk ürünlerinin telef olduğunu söyleyip vergilerinin indirilmesini iste- mişler. Karakuş çiftçilere karan bildirmiş: - Vallahi.. ben sizin verginizi indirmesine indiririm. Şu koşulla kj.. gelecek yıl pamukla beraber yün de ekeceğinize yemin edersiniz... Böylece yünün sıcaklığı pamuğun soğukluğunu giderir. Siz de zarara uğramazsınız. Bunu duyan çiftçiler şaşırmışlar. Alacaklılardan biri Karakuş'un huzuruna çıkıp: - Benim şu adamdan alacağım var, vermiyor de- miş. Karakuş borçluyu buldurmuş, borcu niye ödeme- diğini sormuş. Borçlu; - Ya Mevlana, ben yoksul bir adamım. Ne zaman borcu ödemek üzere biraz para toplasam, bu adamı aranm, bir türtü bulamam. Biriktirdiğimi harcanm. Karakuş buyurmuş: - Bu adamı tutuklayın, para biriktirdiği zaman hapisaneye gidip parayı alın. Alacaklı alacağından, verecekli vereceğinden vazgeçmiş. Yargıları böyle. BULMACA SEDAT YAŞAYAI\ 1 2 3 4 5 6 7 SOLDAN SAĞA: 1/ Karşı cinsin kı- hğına gırmiş eş- cinsel. 2/ Pamuk ipliğinden yapılan kalınca kilim... Gözlerı eörme- yen. 3/ Kafiye... Anlama yeteneğı. 4/ Koyun, keçi gi- bi süt veren hay- vanlann banndı- nldığı, süt ve süt ürünlerinın elde edildiği yer. 5/ Yi- yecek bulamayan, yoksul kimse... Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıl- lı kımse... Konut. 6/Saçınkü- çük tutamlar biçiminde deği- şik renklerde boyanrruş duru- mu... Akdeniz'de bir ada- devlet. 7/ Japonlara özgü çi- çek düzenleme sanatı. 8/Lok- manruhu... Önceden verilen güvence parası. 9/ Kurnaz, açıkgöz... Harman yerindekı tahılın taş ve toprakla kanşık kalıntısı. VXKARmA.N AŞAĞIYA: 1/ Deprem nedeniyle oluşan okyanus dalgası. 2/ Demiryo- lu... Kayık, mavna ve küçük gemilerin kalafata çekildikle- ri yer. 3/ Halkın aşağı tabakası... Refik Halh Karay'ın birro- manı. 4/ Ağırbaşlılık... Berilyum elementinin simgesi. 5/ Hayvanlara yurulan damga... Hile, düzen. 6/ Vücudun gü- cünü arttırmak için yapılan alıştırma. 7/Çekik kannlı ve çok çevık bir köpek cinsi... Nişastalı tanelerin suyla kaynatıla- rak bulamaç kıvamına getinlmiş durumu. 8/ Yoksullara yi- yecek veren hayır kurumu... Rütbesiz asker. 9/ Göçücü ba- lıklann Akdeniz'den Karadeniz'e çıkması. İLAN T.C. AKHİSARTEREKE HÂKİMLİĞİ'NDEN Dosya No: 1995'15 Tereke Akhisar, Inönü Mahallesi, 226/17 adresinde ikamet etmekte iken 17.7.1995 tarihinde vefat eden Mustafa Kemal ve Bahriye oğlu, 1955 doğumlu Akın Tunçer'den alacaklan ve borçlan olanlann i- lanm yapıldığı tarihten itibaren 1 ay içerisinde mahkememize müracaat ederek kayıtlannı yaptır- malan, aksi halde hıçbir hak talep edemeyecekleri. ilgililere ilanen tebliğ olunur. 11.12.1995 Basın: 72438
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle