25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
19MART1996SAU CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Şehir Tiyatrolan, Melih Cevdet Anday'ın 'Mikado'nun Çöpleri' adlı oyununu sahneliyor Birbirine hiğnıaıı ild insanm öyküsü DUYGU DURGUN Karlı birkışgecesını, tuhaf bir rastlan- üyla paylaşan iki insan. Bir kadın ve bir erkek... Herhangi bir zaman diliminde, geçmişlerini, variık nedenlerini, dış dün- yayla olan ilışkilerini tartışmak ıçin bir- araya gelmiş, birbirlerini zamanJa tanı- yacak olan ikı insan. "Oyunlanm içindeen anlayamadığnn bu oyundur. Doğrusu aranırsa, ben bfi- tiin oyunlanmda anlayamadığun kişileri ve oiaylan işlemişimdir. Bildiklcrimi ni- ye vazayım; öğretmen değilim ki! tçin- den çıkamadığım konular oldu hep beni ügüendiren." Şair, oyun ve deneme ya- zan Melih Cevdet Anday, 1967 yılında yayımlanan oyunu 'Ylikado'nun Çöple- ri' ûzerine bunlan söylemış Şehir Tiyat- rolan'nın 1995-96 sezonu için hazırla- nan program dergısinde. Yine 1967yılında, ilk kez Kent Oyun- culan'nda seyirci karşısına çıkan 'Mi- kado'nun Çöpleri', kadın ve erkeğin ça- tışmasının, karşıtlığının üzerine kurulan, ancak giderek birbirine sığınan. birbirle- rinın iç dünyalannı anlamaya çalışan ıki insanın öyküsü... Bireyin yaşadığı dünyaya yabancılaş- ması ve kendisiyle iç hesaplaşması gibi temalann da ışlendiği oyun, 20 marttan başlayarak Şehır Tıyatrolan Kadıköy Haldun Taner Sahnesfnde perdelerini açıyor. Şehir Tiyatrolan'nın 'L'stalara Saygı' etkinliği kapsaminda hazırladığı oyunu Erol Keskin sahneye koyuyor, başrolleri ise Mehmet Cürban v e Tomris İncer üst- leniyor "Genellikle yazarlann kişiHklerinin ge- tirmiş olduğu degerler vardır. Anday'a yönelişimizin özel nedenlerinden biri An- day'ın bu değerli kişiligL Pek çok oyunu arasında 'Mikado'nun Çöpleri'niseçişi- mizegelince.. vazarlann >-aratmışolduk- lan teksderin, yazanndan bagımsız ola- rak kazandığı bir degeri \ardır. Bir baş- ka yapıtına da yönelebilirdik Anday'ın. Ancak, 'Mikado'nun Çöpleri'nin sahip olduğu (Melih Cevdet Anday' dan dola- yı veya Melih Cevdet Anday'a rağmen) özellîkler bizi oyuna çekti" diyor Erol Keskin. • 'Mikado'nun Çöpleri', kadın ve erkeğin çatışmasının, karşıtlığının üzerine kurulan, ancak giderek birbirine sığınan, birbirlerinin iç dünyalannı anlamaya çalışan iki insanın 'buluşma' öyküsü... Bireyin yaşadığı dünyaya yabancılaşması ve kendisiyle iç hesaplaşması gibi temalar da işleniyor Erol Keskin oyunda. ŞehirTıyatrolan'nın Tstalara SavgT etkinliği kapsamın- da hanrladığı o\unu Erol Keskin sahneve kmuyor, baş- roUeri ise Mehmcl Gürhan >e Tomris İncer üstienivor. Bireyin 'içebakış'ından. sevgiden, ıç- tenlikten yoksun yaşamındaki ıç hesap- laşmalanndan hareketle, çağımızın bü- yük ikilemler yaşayan ınsanım betimle- yen 'Mikado'nun Çöpleri", insanın ken- disine, yaşadığı dünyaya karşı duyduğu o büyük yabancılaşmayla bırlikte kendi- sine karşı dürüstlüğünün sınırlannı da sorguluyor bu anlamda. Kendi ıçine ka- panık dünyalannda. birbırlcrinc yakın durduklan noktalan keşfettikçe daha ge- niş, yaşanılası bir dünyanın kapılannı aralayan iki insanın 'buluşma' öyküsü- ne tanık olurken yıne Melih Cevdet An- day'a kulak veriyoruz: "Bu oyunumda iki kişi var, Kadın >e Erkek diye adlandırdığim. Bunlardan Erkek'i biraz tanıvorum: Başkaldıran bir adam o, bencil de ondan; kendime iiLşkin kimi ipuçlan vermiyor değil bize, ama kesin bilgiler değil bunlar, ancak ola- naklan düşiindürebilir. Kadın'a gelince; onu hiç tanımıyorum. başından ne geçti de o korkunç kış gecesi kucağında çocuk- la sokakta kaJdı? Bilmiyorum. Tuhafola- IU, o da bilmiyor, bir sö> lediği ötekini tut- muyor. ZavaUı bir kadın mu \oksa yaşan- ülannı büyüten, onlan elinden geldiğin- ce çıkmaza sokmaktan hoşlanan bir in- san mı? Belki de Erkek'in kafasında ya- rattığı uydurma bir kişi, konuşmak için." İnsanın yapabılecegi en zor şey ken- dine karşı dürüstolabilmesi Keskin'e gö- re. Kendine karşı dürüstlüğün görülebi- leceği yazınsal ürûnlerden biri olan oto- biyografik özellikler 'Mikado'nun Çöp- leri 'ndedeçıkıyorkarşımıza. Keskin, bu anlamıyla otobiyografiyi "Kişininyapa- yalnız kaldığı zamanlarda kendi kendi- siyle konuşması, duymaya tahammül edemediklerini kendi içinde sovlemesi" diye tanımlıyor. Anday'ın "Oyunlanm içinde en anla- vamadığım bu ovundur" dediği •Mika- do'nun Çöpleri 'ne biraz da o 'içinden çı- kılamaz'lığından dolayı yöneldiklenni belırten Keskin, "Çünkü biztiyatrocula- nn cesaret edip içinden geçmeye > öneldi- ğimi/ büyülü bir ormandır ele alınan her oyun. Orman. guemli bir >erdir. Doğanın dışında yaşayan her insan için ürkütücü- dür orman. Selerie karşıiaşacağuuzı bi- lemezsiniz, yön kavramınız ortadan yok olur. Tîyafrocu da karşılaştığı her oyun- da böyle bir ormana giriverir. Mika- do'nun Çöpleri böyle bir orman işte" dı- yor. Erol Keskin için, yönetmenden çok oyunculann yaşayacağı bir macera "Mi- kado'nun Çöpleri'. Çünkü söz ağırlıklı değil, tamamen oyunculuk yetisine daya- lı bir oyun. O 'büyülii orman'da yolunu bulmaya çalışan her oyuncu için de ye- teneklerini araştırma ve sorgulama ola- nağını bulacağı bıralan. "Birrejisörola- rak, oyunculann nasıl oynayacağını se- zinleyerek, her biri kadar oynayarak, yo- lumu sürdürinorum. Benim işim, o teh- likeli ormanın içinde yalnız başına kalıp ürkmemelerini sağlamaya çauşmak. Ama hepsi bir vana, oyundaki karakter- leri yaşayan bir insan haline getirecek olan oyuncular." Bu yolculukta, yönet- menin deneyimlen ve getireceği öneri- lerin bir işe yaraması, asıl yaratıcı unsur olan oyunculardan gelecek yeni venler- le olanaklı çünkü. Salman Rüşdü, Stockholm'de yeryüzüne çıktı 8 . U L U S L A R A R A S I A N K A R A F İ L M F E S T Î V A L İ GÜRHAN UÇKAN STOCKHOLM - Salman Rüşdü, "Şeytan Ayetteri" ve ferva konusundan artık bıkmış durumda. "Bana kaiırsa bü- tün sorun, biraz mizah yeteneği olanlar- la olmavanlar arasuıdaki farktan doğu- yor" dıyor. Yenı yapıtı "The Moore's Last Sigh"ı (Arabın Son Nefesı) tanıt- mak ıçin turneye çıkmış. Isveç, uğradı- ğı 15. ülke. Sokaklannda serbestçe do- laştığı ilk ülke. Kentın en büyük kitabe- vinde, önceden ılanlı olarak okurlanna kitabının lsveççe baskısını imzaladı. Es- ki Kent'te, galerilerde diledığınce dolaş- tı, küçük restoranlarda da yemek yedi, Cafe Opera gıbı yıldızlann buluşma ye- rinde de. ıkıncısinde üstelık Bnıce Springsteen'le karşılaşacaktı, yanm sa- at daha bekleseydı. Geçen perşembe günü Stockholm'e gelen-Hint kökenlı Ingilız yazar. PEN- Kulübü'nün toplantısına katıldı. kent merkezindeki ABF salonunda son ro- manını tanıttı, kıtap imzaladı ve bol bol gezdi. Ikincı gününü, özel söyleşılere ayırdı. Son uğradığı ABD'de ikı saat içinde 11 radyo ıstasyonunun sorulannı yanıtladığı ıçin bir günsüresınde lOsöy- leşiyi fazla önemsemedı. Üstelik, soru- lara yanıt venşı, alışılagelınmişın dışın- daydı. Soruyu dinliyor ve ardından dile- dıgı bır açıdan konuya yaklaşarak yanıt \eriyordu. Za- man zaman da, kalıcı sözler ederek dıkkat çekiyor: "Ben sanabn acı çe- kerek yapıla- cağına inanmı- vorum. Kişi mutluyken en ivi şekilde ede- (ıi>at yapabi- lir"gıbı... Bu "turne- de" en sevdığı ış, kıtap imza- lamak. Kıtabe- vinde, okurlar arasında ol- mak. Yanında bır gözcü var, ama yıne de. "Neden daha önce yapmadım bunu" diye kendi ken- dine soruyor yüksek sesle. "Akıl aunaz normalliktc bir iş. Bir sının geçiyorsun. bir çizginin üzerinden atlıyorsun ve ken- dini ansı/ın karşı tarafta buluyorsun." O sıralar partı başkanlığı ve başba- kanlığı başkasına devretmekte olan lng- var Carlsson'la görüştü. Fotoğrafçılar arasında neredeyse ızdıham yaşandı. Carlsson. "devtetterorizminebiçbirdev- let adamının ödün vennemesi gerektiği- ni" davranışıyla dünyaya gösterir gıbıy- dı. Salman Rüşdü, fetva konusunda yo- rumda bulunmak zorunda kalınca, şöy- le dedı: "Ben fetvanın başansızhkla so- nuçlandığı inancındayim. İlk amacı, 'Şeytan Ayetleri'nidurdurmaktLCMnıa- dı. Kitap, birçok düde açıkça saülmak- ta. tkinci amacu beni durdurmakû. Bu da ounadı; "Arabın Son Nefesi' bunun kanıti." Bruce Springsteen'le aynı otelde ka- lıyordu. Cafe Opera'da masa ayırtınca. Bruce'un da yer ayırttığını öğrendı. Ge- ce yansı yorulunca gitti, Bruce kendi masasına yanmda geldı. Ertesı gün bır- birlenni uzaktan gördüler. "Olsun", de- dı Salman Rüşdü. "herhangi bir insan gi- bi onu sokakta gördüm ya_" 'Öhlm Meleği' Demir Manabe> 'Soğuk Geceler' Kadir Sözen 6 Tüı4t Dünyası' fihnleri Ankara'da buhışuyor CUMHUR CANBAZOĞLU 8. Ankara Uluslararası Film Fesriva- li'nde bugün ağırlık Türk DümasıSine- maa bölümünde. TomrisGiritlioğhı'nun Suyun Öte Yanı filminden başka bu bö- lümde Türk cumhunyetlerinden sekiz yapıt gösterilecek. Filmlerin büyük kısrru Sovyetler son- rası döneme ait; devletlerin kültüre es- kisi kadar para akıtmadığı bir ortamda kendi ayaklan üzerinde durmaya çalışan Orta Asya sinemasının son durumuyla ilgıli bilgileri bu filmlerden alabilecek Ankaralı seyirci... Kavaklıdere'deki Türk Dünyası Sine- ması programı Türkmenistan yapımı Şampiyon'la başlıyor. Seksenlı yıllarda kendi dilini yaratma yolunda önemli adımlar alan Türkmenler, doksanlı yıl- larda Batı festivallerine sürekli film akı- tarak dünyaya açılmak istiyorlar; Şam- piyon'unyönetmeni MuhammetSoyun- hanov de festıval kentlerinde adını du- yurmaya başlayan yönetmenlerden biri. Hayatın her evresinde yaşanan aşklan 'ti'ye alan Şampiyon'un göstenminden sonra aynı salonda Soyunhanov'la söy- leşi yapılacak... Kırgız sineması deyince akla gelen ilk isim Tolomuş Okeyev'in Kar Leopan- nın Soyu v e Kurt Sultanı filmleri ızlene- cek Kavaklıdere'de. Okeyev'in sinema- sı bize hiç de yabancı değil. Daha önce Istanbul Film Festivali'nde ve TRT'de filmleri göstenlen Okeyev, sınema sek- töründe her işi yaptıktan sonra yönet- menliğe yükselmiş bir sanatçı. Önce ses mühendisliği okumuş. ardından Mosko- U ff U KA\AKLIDERE 1130 Şampiyon 13^0 Kar Leopannın Soyu 1830 Kurt Sultanı 21.00 Kar Leopannın Soyu MEGAPOL(YeşiJ) 12.15 Kanayan Yara Bosna 16.15 Soğuk Geceler 18.15 Tahmine 21.15 Suyun Öte Yanı MEGAPOL (Kırmızı) 12.00 Yıldızımı Bana Gen Ver Asman 15.00 Salyangoz Evin Nerede? 18.00 Ölüm Meleği 21.00 Umutla va Sinema Enstıtisü'nde yönetmenlık ve senaryo eöıtimi görmüş. oyunculuk yapmış. belgesel çekmış, tiyatro yönet- menlığıni denemiş, sınemanın yanında millervekilliği göreviyle halkına hizmet ermiş, ardından Kırgızistan'ın Türkiye Büyükelçisi olmuş Okeyev. 1985 Beriin Gümüş Ayı ödüllü Kar Leopannın Soyu çok etkileyici bir doğa masalı. Kar Leopan adlı kabilenin doğa- nın yasalanna uygun yaşamı. hayvan katliamının başlamasıyla altüst oluyor ve kuraklık, açlık felaketi çöküyor üzer- lerine... Okeyev'in ikinci filmi Kurt Sul- tanı ise bir kurt ya\rusunu köpek gibi eğıten çocuğun öyküsü. Bu filmden sonra Okeyev'le söyleşi yapılacak. Kırgız yönetmen MaratMa- rulu'nun 1992 yapımı Umutla filmi ve Okeyev'in yetenekli öğrencisi Aktar Abdykalkov'un 1992 tarihli ilk uzun metrajlısı Salyangoz Evin Nerede adlı ya- pıtlan da Metropol Kırmızı Salon'da göstenlecek. Megapol Kırmızı Salon'da Yıldızımı Bana Geri Ver Asman adlı Özbek fil- minden sonra yönetmeni Ferit Devlet- sin'le söyleşi düzenlenecek; Kazak yö- netmen Demir Manabev de Olüm Mele- ği adlı filmınin göstenmınden sonra ay- nı salonda seyırcilerle söyleşecek. 80 yıllık .Azerbaycan sinemasından tek örneği Megapol Yeşıl Salon'da izle- yebilecekler sınemaseverler. Türk oyun- cu Meral Konrad'ın da rol aldığı Tahmi- na, Rasim Ocagov'un 1993 yapımı bir filmi. (Yönetmenle filmin göstenmin- den sonra söyleşi var.) Türkije adına bu bölümde yer alan Suyun Öte Yanı ise Tomris Giritlioğ- lu'nun Cunda'da pansıyon ışleten Sıdı- ka Hanım adlı kahramanıyla ve Meral Çetinkayanın çok başanlı oyunuyla bel- leklere yerleşen, Kanto'dan Tango'ya- dan sonra >önertiği ıkınci uzun metrajlı çalışması. Günün Türk Dünyası Sineması Dün- yası programı dışındaki ıki gösterisinde Ulusal Uzun Film Yanşması'na katılan Kanayan Yara Bosna ve Soğuk Geceler adlı filmler yer alıyor. Yücel Çakmak- h'nın uzun filmi Kanayan Yara Bos- na'nın ardından Megapol Yeşil Salon'da gösterilecek Soğuk Geceler'le ilgili söy- leşiyle filmin yapımcısı Zafer Par katı- lacak. Geçen yılın Altın Koza ödüllü filmi Soğuk Geceler, yaşamlarını çalgıcılıkla kazanan dört Çıngene çocuğunun. ha- milıklerini yapan ve onlan sömüren Mahmut'la mücadelesini anlatan, yer yer Çingeneler Zamanı'nı anımsatan sıcak bir çalışma. Profesyonel olmayan dört çocuktan azamı venmi alan Kadir Sö- zen'c başroldeki Menderes Samancı- lar'ın sıradışı oyunuyla Mazlum Çi- men'in müziği de (Altın Koza ve Altın Portakal aldı) büyük güç katmış... Kısa filmlere gelince; Fransız Kültür Merkezi'nde 10.00'da başlayacak Ulus- lararası Canlandırma Vanşması bölü- münde I9çızgıfılmizlenebilir. 16.20'de ise Empoli 1921 adlı Italyan filmi göste- rilecek. Vakıfbank Konferans Salo- nu'ndasabah programı (10.00 - 11.30.) Bir Başka Bakış / Dramatik Vldeo bölü- münden oluşuyor. Gösierilecek filmler: Vatanda Yabancı (İsmail Çelik), Beyhan İçin Şenlik (Ayşe Polat), Kamyonet (Ca- hit Sıtkı Çiltaş). Ölürüya (Ayhan Salar), Mountain Bike (Mehniet Aİi Ceyhanlı), Gündöndü (Berna Yeşilyurt). Oğleden sonra aynı salonda belgeseljürisınin söy- leşi si var. AJman KültürMerkezi'nde Ulusal Kı- sa Film Jürisi'yle söyleşi 13.30'da baş- layacak, 16.00'da da Dünyaya Kısa Ba- laşbölümünündokuz Alman yapımı fil- mi gösterilecek. Aynı bölümün çeşitli ül- kelerden gelen on bir filmi Türk İngiliz Kültür Derneği'nde 17.00'de sunulacak. Tarih Valdrnm 4 Sözlü Tarih Projesi 9 tamamlandı Kühür Servisi - Türkiye Ekonomik ve Toplumsal Tarih Vakfı'nın Kültür Bakanlığı desteği ile gerçekleştirdiği "Sözlü Tarib'" projesi tamamlandı. Vakfın Eminönü'nde bulunan merkezinde düzenlenen toplantıda proje hakkında bilgi veren "Sözlü Tarih" proje sorumlusu antropolog Dr. Leyia Neyzi; sözlü tanh projesıne 1992 yılında başladıklannı belirterek, "Amacımız, unutulmaya, kay bolmaya vüz tutmuş kültürümüzü, eİ sanatlanmta gelecek kuşaklara aktarnıak" dedı. Bu amaçla anılan. Türkiye'nin ekonomik ve sosyal tarihi bakımından değertaşıyan 103 kişi ile görüşüldüğünü ve tümünün videoya kaydedilerek toplam 384 saat 8 dakikalık bir sözlü tarih arşivi meydana getirildığini anlatan Neyzi, 1991 yılında başlatılan çalışmalann Istanbul ve Ankara olmak üzere ikı ayrı şehirde ve iki ayn grup tarafından gerçekleştınldiğını anlattı. Neyzi görüşülen kişilerin , kültür tarihi açısından önem taşıyan. çoğunluk olarak çocukluklan Osmanlı fmparatorluğu'nun son yıllannda geçmış. cumhuriyetın ilk >ıllannı yaşamış kişiler olduğunu belirterek, bu kişilerin, hem yaşadıklan dönem ile ilgıli tanıklıklan hem mesleklenndeki başarılan ile sosyal tarihe ve kültüre katkıda bulunmuş isımler olduklanna değındı. Sözlü Tarih projesındekı görüşülen isimler hakkında da kısa bir açıklama yapan Neyzi bu kişilerin dörtte birinı Karagöz ustası. gümüş kakmacı, nakkaş, yapı ustası, hattat, gibi zanaatkârlann, dığer kesimı ise politikacı, yazar. arkelolog, hukukçu, öğretmen, ressam. karikatürist gibi daha üst sosyal gruba an kişilerin oluşturduğunu söyledi. Bıryöntem olarak Sözlü Tarih metodunun konuşulduğu ve tartışıldığı toplantıda Bılkent Ünıversitosı Tarih Bölümü'nden Jonathan Soffer, Columbia Üniversitesi Sözlü Tanh Araştırma Ofisi'nin çalışmalan hakkında bılgı verdi. Aynca Cumhuriyet'e Kanat Gcrenler program danışmanı AB Saydam "Cumhuriyet'e Kanat Gerenler ve Sözlü Tarih", Boğaziçi Tanh Bölümü öğretim üyesi Arzu Öztürkmen "Türkiye Kadın Sözlü Tarihi Pilot Projesi", Ege Üniversitesı Uluslararası tlışkiler Bölümü öğretim üyesi Engin Berber "lzmir Sancagı'nda Kurtuhış Savaşı'mn Sözlü Tarihi", Boğaziçi Sosyolojı Bölümü öğretim üyesi Nükhet Sirman "Söz Üzerine Bazı Düşünceler" başlıklı birer konuşma yaptılar. Tarih Vakfı tarafından dizi yayın ve kıtap olarak degerlendirilmesi düşünülen sözlü tanh arşıvinin, araştırmacılann kullanımlanna açılması planlanıyor. ALINTILAR TAHSİN YLCEL Vurdumduymaz Bir Ülke Kim bilir kaç ay geçti üzerinden, gösterı sanatımı- zın eriştiği yüksek düzeyin mutlu sonucu olacak, gör- düklerim bir türlü çıkmadı belleğimden. Her an kop- tu kopacak diye yüreğımızı ağzımıza getiren şu çok ince 'Ince Ince Yasemince' dizilerınden birindeydi. Yüzünüze güller, Napoleon Bonaparte kondusunun üst katında bir yerlerde paralarını sayarken Josephi- neaşağıda, buram buram kenar mahalle kokan ya- tağına bir adam almış, dilleşıp oynaşıyor, bır süre son- ra da beklenebıleceği gibi Napoleon yatak odasına gelip adamı suç üstü yakalıyordu. Ama iş bununla bıt- miyordu: yatağın altından ıki ya da üç, bitışik odadan üç ya da dört zampara daha çıkıyor, imparator zam- paralara yatağında ne aradıklannı sorunca da yanıtı Josephıne veriyordu: "Ula, Napo, sen ne kenzherıf- sin! Birzampara, bırkannın yatağında ne arar, bilmez misin?" Napoleon, böyle durumlara fazlasıyla alışkın olduğundan mıdır nedır, yanıtın bıçımıne de. ıçeriğı- ne de fazla kızmış gıbı görünmüyordu ya, biraz da bu üzücü durum yüzünden, ordusunu toplayıp yeni bir sefere çıkmaya karar venyordu. Ama baskın çıkan im- paratoriçe oluyordu gene: "Yav, Napo, ne hıyar he- rifsin sen! Hepsini alıp gidiyorsun! lyi koca, en az bir tabur asker bırakır kansına!" Ya da bunun gibi bır şey. Fransızların ünlü imparatorunun bu söze verdıği yanıt bize iletilmemişti, ama ben bu adam tüm öfke- sinı bizden çıkaracakmış gıbı tıtremeye başlamıştım. "Yandık vallahi!" diyordum ıçimden. "Fransızlar fena çıkaracak bu aşağılamanın acısını!" Evet, böyle, ırılı ufaklı bunca sorunumuz yetmezmiş gibi bır de Fran- sa sorunu çıkacaktı başımıza: adamlar Avrupa Par- lamentosu'na, Bırleşmiş Milletler'e gidecekler; düş- manlarımızla ışbirlığine gırıp kınama kararları çıkara- caklar, kredılen kestırtip ambargolar koydurtacaklar, elçileri gen çektırteceklerdı. Hiçbir şey yapmasalar, görüntülü, sözlü ve yazılı yayın araçlannı salacaklar- dı üstümüze, onlar da barbarlığımızdan kadın düş- manlığımıza, sayılmadık kusurumuzu bırakmayacak- lardı. "Başımızda bunca dert varken bir de Napole- on sorunu çıkarmanın ne gereğı vardı sankı?" diye söylenip duruyordum. Işin kötüsü, Fransızlann girişe- ceği saldırılan gözümün önüne getırırken onlara hak veıjnezlik de edemıyordum. Öyle ya, Fransa'da bır Fransız Yasemin'i çıksa da aynı yandançarklı oyunu Napoleon'un yenne Kanu- ni Sultan Süleyman'ı, Josephıne'ın yerine Hürrem Sultan'ı koyarak oynamaya kalsaydı, biz neler yap- mazdık? Kanuni'nın 1. François'ya gösterdiğı bü- yüklükten sonra, bunun korkunç bır ulusal nanköriuk olduğunu söylemez mıydık? Gazıantep'te ve Kahra- manmaraş'ta yediklen dayağı anımsatmaz mıydık on- lara? Fenerbahçe'nın Nıce ve Bordeaux kalelerine attığı gollerı, Galatasaray'ın Monaco'yu kupadan ele- yişını gözlerıne sokmaz mıydık? Bayan Mrtterrand'ın şımarıkça davranışlarını yüzlerıne vurmaz mıydık? Bunlar, benim şu anda usumuna gelen tepkıler. Renk- li basınımızın genç prenslerı daha neler bulmazdı? Ama nasıl oldu bılemıyorum, Yasemin'ın bu ilgınç Napoleon oyununa Fransa'dan hıçbır tepkı gelmedi. Kendi payıma, bır Türkiye Cumhunyetı yurttaşı ola- rak bayağı sevindım buna; ama neden gızlemeli, Fransa'yı seven bır insan olarak aynı zamanda da üzüldüm. Sonra, günler boyunca, bu korkunç tepki- sizliğe bir neden aradım. Bence, başlıca ikı nedeni olabilirdi bunun: J " 1) utusemuzu ve sanatımızı tepkj göstermeye de- ğer bulmayacak ölçüde küçürnsemeleri; 2) böylesıne zorlu bir yergi ve alay karşısında bıle tepkisiz kalacak ölçüde vurdumduymaz olmalan. Hiç kuşkusuz, her iki neden de kötüydü. Ama ge- çerli nedenin hangısı olduğunu bılememek daha kö- tüydü: düşünüyor, taşınıyor, bır türlü sonuca varamı- yordum. Bereket, geçen gün Jean Genet'nın Pom- pes Funebres 'ını şöyle bir karıştıracağım tuttu da bu uzun ikircıllikten kurtuldum. Bu Jean Genet'yı bılirsinız, hırsızlık, gammazlık, nakkalık, bulaşmadık pıslık bırakmamış, ama bırkaç uçuk kitap yazdı diye hapısten ıpını koyvermışler. O da, bu lyıliğe teşekkür etmek için olacak, sozünü et- tiğim anlatıda şunları yazmış: "Yaşastn Fransa diye bağırmaya yanaşmamakla canımı tehlikeye attığımı söyleselerdi, postu kurtarmak için bağırırdım, ama usulca bağınrdım. Yüksek sesle bağırmam gerek- seydi, bunu da yapardım, ama gülerek, inanmadan. Inanmam gerekseydı, inanırdım da hemen sonra da utancımdan ölürdüm." Bununla da yetinmemiş adam, gene aynı kitapta, 1944 Ağustosu'nda, Paris halkının Alman ordusuna karşı ayaklanmasından son- ra, Almanlarla birlıkte çatılara çekılerek silahını son kurşununa kadar Fransız halkının üzerine boşaltan hain Fransız mılisin "acı büyüklüğü"nü övmüş, göz kamaştırıcı olduğunu söylemış, böyle haınlerin kar- nını deşmek gerektığını söyleyen kadını "ığrenç" di- ye nıtelemış Evet, böyle. Ister ınanın, ıster ınanma- yın, bu kıtap 1953'te yayımlanmış; o gün bugün, hep satılıyor. Adamlar ne kitabı toplatmayı düşünmüşler ne deyazannı içeri almayı. Kesınlikle anladım kı, doğ- ru olan ikinci olasılıktı: Fransızlar gerçekten vurdum- duymaz insanlardı. Üstelik ne bırlik beraberlikten an- lıyorlardı, ne vatan ve bayrak sevgısınden, en temel yurtseverlik duygulanndan bırı olan sansür duygula- n bile dumura uğramıştı, bır sekizinci maddeleri bile yoktu. Durumumuza şükredelim. SELIM TURAN E S I M I 5 I 1 9 M A R T • 1 2 N I S A N 1 9 9 6 YAPI KREDİ SANAT CALERİSİ Kıbr:s Şefutsen Caddest 1443 SokaK 46 A'sanca* 35220 'ırrnr Telefcn '0232ı 463 56 28 YAP\ KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle