Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19MART1996SAU CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Şehir Tiyatrolan, Melih Cevdet Anday'ın 'Mikado'nun Çöpleri' adlı oyununu sahneliyor
Birbirine hiğnıaıı ild insanm öyküsü
DUYGU DURGUN
Karlı birkışgecesını, tuhaf bir rastlan-
üyla paylaşan iki insan. Bir kadın ve bir
erkek... Herhangi bir zaman diliminde,
geçmişlerini, variık nedenlerini, dış dün-
yayla olan ilışkilerini tartışmak ıçin bir-
araya gelmiş, birbirlerini zamanJa tanı-
yacak olan ikı insan.
"Oyunlanm içindeen anlayamadığnn
bu oyundur. Doğrusu aranırsa, ben bfi-
tiin oyunlanmda anlayamadığun kişileri
ve oiaylan işlemişimdir. Bildiklcrimi ni-
ye vazayım; öğretmen değilim ki! tçin-
den çıkamadığım konular oldu hep beni
ügüendiren." Şair, oyun ve deneme ya-
zan Melih Cevdet Anday, 1967 yılında
yayımlanan oyunu 'Ylikado'nun Çöple-
ri' ûzerine bunlan söylemış Şehir Tiyat-
rolan'nın 1995-96 sezonu için hazırla-
nan program dergısinde.
Yine 1967yılında, ilk kez Kent Oyun-
culan'nda seyirci karşısına çıkan 'Mi-
kado'nun Çöpleri', kadın ve erkeğin ça-
tışmasının, karşıtlığının üzerine kurulan,
ancak giderek birbirine sığınan. birbirle-
rinın iç dünyalannı anlamaya çalışan ıki
insanın öyküsü...
Bireyin yaşadığı dünyaya yabancılaş-
ması ve kendisiyle iç hesaplaşması gibi
temalann da ışlendiği oyun, 20 marttan
başlayarak Şehır Tıyatrolan Kadıköy
Haldun Taner Sahnesfnde perdelerini
açıyor.
Şehir Tiyatrolan'nın 'L'stalara Saygı'
etkinliği kapsaminda hazırladığı oyunu
Erol Keskin sahneye koyuyor, başrolleri
ise Mehmet Cürban v e Tomris İncer üst-
leniyor
"Genellikle yazarlann kişiHklerinin ge-
tirmiş olduğu degerler vardır. Anday'a
yönelişimizin özel nedenlerinden biri An-
day'ın bu değerli kişiligL Pek çok oyunu
arasında 'Mikado'nun Çöpleri'niseçişi-
mizegelince.. vazarlann >-aratmışolduk-
lan teksderin, yazanndan bagımsız ola-
rak kazandığı bir degeri \ardır. Bir baş-
ka yapıtına da yönelebilirdik Anday'ın.
Ancak, 'Mikado'nun Çöpleri'nin sahip
olduğu (Melih Cevdet Anday' dan dola-
yı veya Melih Cevdet Anday'a rağmen)
özellîkler bizi oyuna çekti" diyor Erol
Keskin.
• 'Mikado'nun Çöpleri', kadın ve erkeğin
çatışmasının, karşıtlığının üzerine kurulan,
ancak giderek birbirine sığınan,
birbirlerinin iç
dünyalannı anlamaya
çalışan iki insanın
'buluşma' öyküsü...
Bireyin yaşadığı
dünyaya
yabancılaşması ve
kendisiyle iç
hesaplaşması gibi
temalar da işleniyor
Erol Keskin oyunda.
ŞehirTıyatrolan'nın Tstalara SavgT etkinliği kapsamın-
da hanrladığı o\unu Erol Keskin sahneve kmuyor, baş-
roUeri ise Mehmcl Gürhan >e Tomris İncer üstienivor.
Bireyin 'içebakış'ından. sevgiden, ıç-
tenlikten yoksun yaşamındaki ıç hesap-
laşmalanndan hareketle, çağımızın bü-
yük ikilemler yaşayan ınsanım betimle-
yen 'Mikado'nun Çöpleri", insanın ken-
disine, yaşadığı dünyaya karşı duyduğu
o büyük yabancılaşmayla bırlikte kendi-
sine karşı dürüstlüğünün sınırlannı da
sorguluyor bu anlamda. Kendi ıçine ka-
panık dünyalannda. birbırlcrinc yakın
durduklan noktalan keşfettikçe daha ge-
niş, yaşanılası bir dünyanın kapılannı
aralayan iki insanın 'buluşma' öyküsü-
ne tanık olurken yıne Melih Cevdet An-
day'a kulak veriyoruz:
"Bu oyunumda iki kişi var, Kadın >e
Erkek diye adlandırdığim. Bunlardan
Erkek'i biraz tanıvorum: Başkaldıran
bir adam o, bencil de ondan; kendime
iiLşkin kimi ipuçlan vermiyor değil bize,
ama kesin bilgiler değil bunlar, ancak ola-
naklan düşiindürebilir. Kadın'a gelince;
onu hiç tanımıyorum. başından ne geçti
de o korkunç kış gecesi kucağında çocuk-
la sokakta kaJdı? Bilmiyorum. Tuhafola-
IU, o da bilmiyor, bir sö> lediği ötekini tut-
muyor. ZavaUı bir kadın mu \oksa yaşan-
ülannı büyüten, onlan elinden geldiğin-
ce çıkmaza sokmaktan hoşlanan bir in-
san mı? Belki de Erkek'in kafasında ya-
rattığı uydurma bir kişi, konuşmak için."
İnsanın yapabılecegi en zor şey ken-
dine karşı dürüstolabilmesi Keskin'e gö-
re. Kendine karşı dürüstlüğün görülebi-
leceği yazınsal ürûnlerden biri olan oto-
biyografik özellikler 'Mikado'nun Çöp-
leri 'ndedeçıkıyorkarşımıza. Keskin, bu
anlamıyla otobiyografiyi "Kişininyapa-
yalnız kaldığı zamanlarda kendi kendi-
siyle konuşması, duymaya tahammül
edemediklerini kendi içinde sovlemesi"
diye tanımlıyor.
Anday'ın "Oyunlanm içinde en anla-
vamadığım bu ovundur" dediği •Mika-
do'nun Çöpleri 'ne biraz da o 'içinden çı-
kılamaz'lığından dolayı yöneldiklenni
belırten Keskin, "Çünkü biztiyatrocula-
nn cesaret edip içinden geçmeye > öneldi-
ğimi/ büyülü bir ormandır ele alınan her
oyun. Orman. guemli bir >erdir. Doğanın
dışında yaşayan her insan için ürkütücü-
dür orman. Selerie karşıiaşacağuuzı bi-
lemezsiniz, yön kavramınız ortadan yok
olur. Tîyafrocu da karşılaştığı her oyun-
da böyle bir ormana giriverir. Mika-
do'nun Çöpleri böyle bir orman işte" dı-
yor.
Erol Keskin için, yönetmenden çok
oyunculann yaşayacağı bir macera "Mi-
kado'nun Çöpleri'. Çünkü söz ağırlıklı
değil, tamamen oyunculuk yetisine daya-
lı bir oyun. O 'büyülii orman'da yolunu
bulmaya çalışan her oyuncu için de ye-
teneklerini araştırma ve sorgulama ola-
nağını bulacağı bıralan. "Birrejisörola-
rak, oyunculann nasıl oynayacağını se-
zinleyerek, her biri kadar oynayarak, yo-
lumu sürdürinorum. Benim işim, o teh-
likeli ormanın içinde yalnız başına kalıp
ürkmemelerini sağlamaya çauşmak.
Ama hepsi bir vana, oyundaki karakter-
leri yaşayan bir insan haline getirecek
olan oyuncular." Bu yolculukta, yönet-
menin deneyimlen ve getireceği öneri-
lerin bir işe yaraması, asıl yaratıcı unsur
olan oyunculardan gelecek yeni venler-
le olanaklı çünkü.
Salman Rüşdü,
Stockholm'de
yeryüzüne çıktı
8 . U L U S L A R A R A S I A N K A R A F İ L M F E S T Î V A L İ
GÜRHAN UÇKAN
STOCKHOLM - Salman Rüşdü,
"Şeytan Ayetteri" ve ferva konusundan
artık bıkmış durumda. "Bana kaiırsa bü-
tün sorun, biraz mizah yeteneği olanlar-
la olmavanlar arasuıdaki farktan doğu-
yor" dıyor. Yenı yapıtı "The Moore's
Last Sigh"ı (Arabın Son Nefesı) tanıt-
mak ıçin turneye çıkmış. Isveç, uğradı-
ğı 15. ülke. Sokaklannda serbestçe do-
laştığı ilk ülke. Kentın en büyük kitabe-
vinde, önceden ılanlı olarak okurlanna
kitabının lsveççe baskısını imzaladı. Es-
ki Kent'te, galerilerde diledığınce dolaş-
tı, küçük restoranlarda da yemek yedi,
Cafe Opera gıbı yıldızlann buluşma ye-
rinde de. ıkıncısinde üstelık Bnıce
Springsteen'le karşılaşacaktı, yanm sa-
at daha bekleseydı.
Geçen perşembe günü Stockholm'e
gelen-Hint kökenlı Ingilız yazar. PEN-
Kulübü'nün toplantısına katıldı. kent
merkezindeki ABF salonunda son ro-
manını tanıttı, kıtap imzaladı ve bol bol
gezdi. Ikincı gününü, özel söyleşılere
ayırdı. Son uğradığı ABD'de ikı saat
içinde 11 radyo ıstasyonunun sorulannı
yanıtladığı ıçin bir günsüresınde lOsöy-
leşiyi fazla önemsemedı. Üstelik, soru-
lara yanıt venşı, alışılagelınmişın dışın-
daydı. Soruyu dinliyor ve ardından dile-
dıgı bır açıdan konuya yaklaşarak yanıt
\eriyordu. Za-
man zaman da,
kalıcı sözler
ederek dıkkat
çekiyor: "Ben
sanabn acı çe-
kerek yapıla-
cağına inanmı-
vorum. Kişi
mutluyken en
ivi şekilde ede-
(ıi>at yapabi-
lir"gıbı...
Bu "turne-
de" en sevdığı
ış, kıtap imza-
lamak. Kıtabe-
vinde, okurlar
arasında ol-
mak. Yanında
bır gözcü var,
ama yıne de.
"Neden daha
önce yapmadım bunu" diye kendi ken-
dine soruyor yüksek sesle. "Akıl aunaz
normalliktc bir iş. Bir sının geçiyorsun.
bir çizginin üzerinden atlıyorsun ve ken-
dini ansı/ın karşı tarafta buluyorsun."
O sıralar partı başkanlığı ve başba-
kanlığı başkasına devretmekte olan lng-
var Carlsson'la görüştü. Fotoğrafçılar
arasında neredeyse ızdıham yaşandı.
Carlsson. "devtetterorizminebiçbirdev-
let adamının ödün vennemesi gerektiği-
ni" davranışıyla dünyaya gösterir gıbıy-
dı. Salman Rüşdü, fetva konusunda yo-
rumda bulunmak zorunda kalınca, şöy-
le dedı: "Ben fetvanın başansızhkla so-
nuçlandığı inancındayim. İlk amacı,
'Şeytan Ayetleri'nidurdurmaktLCMnıa-
dı. Kitap, birçok düde açıkça saülmak-
ta. tkinci amacu beni durdurmakû. Bu
da ounadı; "Arabın Son Nefesi' bunun
kanıti."
Bruce Springsteen'le aynı otelde ka-
lıyordu. Cafe Opera'da masa ayırtınca.
Bruce'un da yer ayırttığını öğrendı. Ge-
ce yansı yorulunca gitti, Bruce kendi
masasına yanmda geldı. Ertesı gün bır-
birlenni uzaktan gördüler. "Olsun", de-
dı Salman Rüşdü. "herhangi bir insan gi-
bi onu sokakta gördüm ya_"
'Öhlm Meleği' Demir Manabe> 'Soğuk Geceler' Kadir Sözen
6
Tüı4t Dünyası' fihnleri Ankara'da buhışuyor
CUMHUR CANBAZOĞLU
8. Ankara Uluslararası Film Fesriva-
li'nde bugün ağırlık Türk DümasıSine-
maa bölümünde. TomrisGiritlioğhı'nun
Suyun Öte Yanı filminden başka bu bö-
lümde Türk cumhunyetlerinden sekiz
yapıt gösterilecek.
Filmlerin büyük kısrru Sovyetler son-
rası döneme ait; devletlerin kültüre es-
kisi kadar para akıtmadığı bir ortamda
kendi ayaklan üzerinde durmaya çalışan
Orta Asya sinemasının son durumuyla
ilgıli bilgileri bu filmlerden alabilecek
Ankaralı seyirci...
Kavaklıdere'deki Türk Dünyası Sine-
ması programı Türkmenistan yapımı
Şampiyon'la başlıyor. Seksenlı yıllarda
kendi dilini yaratma yolunda önemli
adımlar alan Türkmenler, doksanlı yıl-
larda Batı festivallerine sürekli film akı-
tarak dünyaya açılmak istiyorlar; Şam-
piyon'unyönetmeni MuhammetSoyun-
hanov de festıval kentlerinde adını du-
yurmaya başlayan yönetmenlerden biri.
Hayatın her evresinde yaşanan aşklan
'ti'ye alan Şampiyon'un göstenminden
sonra aynı salonda Soyunhanov'la söy-
leşi yapılacak...
Kırgız sineması deyince akla gelen ilk
isim Tolomuş Okeyev'in Kar Leopan-
nın Soyu v e Kurt Sultanı filmleri ızlene-
cek Kavaklıdere'de. Okeyev'in sinema-
sı bize hiç de yabancı değil. Daha önce
Istanbul Film Festivali'nde ve TRT'de
filmleri göstenlen Okeyev, sınema sek-
töründe her işi yaptıktan sonra yönet-
menliğe yükselmiş bir sanatçı. Önce ses
mühendisliği okumuş. ardından Mosko-
U ff U
KA\AKLIDERE
1130 Şampiyon
13^0 Kar Leopannın Soyu
1830 Kurt Sultanı
21.00 Kar Leopannın Soyu
MEGAPOL(YeşiJ)
12.15 Kanayan Yara Bosna
16.15 Soğuk Geceler
18.15 Tahmine
21.15 Suyun Öte Yanı
MEGAPOL (Kırmızı)
12.00 Yıldızımı Bana Gen Ver
Asman
15.00 Salyangoz Evin Nerede?
18.00 Ölüm Meleği
21.00 Umutla
va Sinema Enstıtisü'nde yönetmenlık
ve senaryo eöıtimi görmüş. oyunculuk
yapmış. belgesel çekmış, tiyatro yönet-
menlığıni denemiş, sınemanın yanında
millervekilliği göreviyle halkına hizmet
ermiş, ardından Kırgızistan'ın Türkiye
Büyükelçisi olmuş Okeyev.
1985 Beriin Gümüş Ayı ödüllü Kar
Leopannın Soyu çok etkileyici bir doğa
masalı. Kar Leopan adlı kabilenin doğa-
nın yasalanna uygun yaşamı. hayvan
katliamının başlamasıyla altüst oluyor
ve kuraklık, açlık felaketi çöküyor üzer-
lerine... Okeyev'in ikinci filmi Kurt Sul-
tanı ise bir kurt ya\rusunu köpek gibi
eğıten çocuğun öyküsü.
Bu filmden sonra Okeyev'le söyleşi
yapılacak. Kırgız yönetmen MaratMa-
rulu'nun 1992 yapımı Umutla filmi ve
Okeyev'in yetenekli öğrencisi Aktar
Abdykalkov'un 1992 tarihli ilk uzun
metrajlısı Salyangoz Evin Nerede adlı ya-
pıtlan da Metropol Kırmızı Salon'da
göstenlecek.
Megapol Kırmızı Salon'da Yıldızımı
Bana Geri Ver Asman adlı Özbek fil-
minden sonra yönetmeni Ferit Devlet-
sin'le söyleşi düzenlenecek; Kazak yö-
netmen Demir Manabev de Olüm Mele-
ği adlı filmınin göstenmınden sonra ay-
nı salonda seyırcilerle söyleşecek.
80 yıllık .Azerbaycan sinemasından
tek örneği Megapol Yeşıl Salon'da izle-
yebilecekler sınemaseverler. Türk oyun-
cu Meral Konrad'ın da rol aldığı Tahmi-
na, Rasim Ocagov'un 1993 yapımı bir
filmi. (Yönetmenle filmin göstenmin-
den sonra söyleşi var.)
Türkije adına bu bölümde yer alan
Suyun Öte Yanı ise Tomris Giritlioğ-
lu'nun Cunda'da pansıyon ışleten Sıdı-
ka Hanım adlı kahramanıyla ve Meral
Çetinkayanın çok başanlı oyunuyla bel-
leklere yerleşen, Kanto'dan Tango'ya-
dan sonra >önertiği ıkınci uzun metrajlı
çalışması.
Günün Türk Dünyası Sineması Dün-
yası programı dışındaki ıki gösterisinde
Ulusal Uzun Film Yanşması'na katılan
Kanayan Yara Bosna ve Soğuk Geceler
adlı filmler yer alıyor. Yücel Çakmak-
h'nın uzun filmi Kanayan Yara Bos-
na'nın ardından Megapol Yeşil Salon'da
gösterilecek Soğuk Geceler'le ilgili söy-
leşiyle filmin yapımcısı Zafer Par katı-
lacak.
Geçen yılın Altın Koza ödüllü filmi
Soğuk Geceler, yaşamlarını çalgıcılıkla
kazanan dört Çıngene çocuğunun. ha-
milıklerini yapan ve onlan sömüren
Mahmut'la mücadelesini anlatan, yer yer
Çingeneler Zamanı'nı anımsatan sıcak
bir çalışma. Profesyonel olmayan dört
çocuktan azamı venmi alan Kadir Sö-
zen'c başroldeki Menderes Samancı-
lar'ın sıradışı oyunuyla Mazlum Çi-
men'in müziği de (Altın Koza ve Altın
Portakal aldı) büyük güç katmış...
Kısa filmlere gelince; Fransız Kültür
Merkezi'nde 10.00'da başlayacak Ulus-
lararası Canlandırma Vanşması bölü-
münde I9çızgıfılmizlenebilir. 16.20'de
ise Empoli 1921 adlı Italyan filmi göste-
rilecek. Vakıfbank Konferans Salo-
nu'ndasabah programı (10.00 - 11.30.)
Bir Başka Bakış / Dramatik Vldeo bölü-
münden oluşuyor. Gösierilecek filmler:
Vatanda Yabancı (İsmail Çelik), Beyhan
İçin Şenlik (Ayşe Polat), Kamyonet (Ca-
hit Sıtkı Çiltaş). Ölürüya (Ayhan Salar),
Mountain Bike (Mehniet Aİi Ceyhanlı),
Gündöndü (Berna Yeşilyurt). Oğleden
sonra aynı salonda belgeseljürisınin söy-
leşi si var.
AJman KültürMerkezi'nde Ulusal Kı-
sa Film Jürisi'yle söyleşi 13.30'da baş-
layacak, 16.00'da da Dünyaya Kısa Ba-
laşbölümünündokuz Alman yapımı fil-
mi gösterilecek. Aynı bölümün çeşitli ül-
kelerden gelen on bir filmi Türk İngiliz
Kültür Derneği'nde 17.00'de sunulacak.
Tarih Valdrnm
4
Sözlü Tarih Projesi
9
tamamlandı
Kühür Servisi - Türkiye Ekonomik ve
Toplumsal Tarih Vakfı'nın Kültür
Bakanlığı desteği ile gerçekleştirdiği
"Sözlü Tarib'" projesi tamamlandı.
Vakfın Eminönü'nde bulunan
merkezinde düzenlenen toplantıda proje
hakkında bilgi veren "Sözlü Tarih"
proje sorumlusu antropolog Dr. Leyia
Neyzi; sözlü tanh projesıne 1992 yılında
başladıklannı belirterek, "Amacımız,
unutulmaya, kay bolmaya vüz tutmuş
kültürümüzü, eİ sanatlanmta gelecek
kuşaklara aktarnıak" dedı.
Bu amaçla anılan. Türkiye'nin
ekonomik ve sosyal tarihi bakımından
değertaşıyan 103 kişi ile
görüşüldüğünü ve tümünün videoya
kaydedilerek toplam 384 saat 8
dakikalık bir sözlü tarih arşivi meydana
getirildığini anlatan Neyzi, 1991 yılında
başlatılan çalışmalann Istanbul ve
Ankara olmak üzere ikı ayrı şehirde ve
iki ayn grup tarafından
gerçekleştınldiğını anlattı. Neyzi
görüşülen kişilerin , kültür tarihi
açısından önem taşıyan. çoğunluk
olarak çocukluklan Osmanlı
fmparatorluğu'nun son yıllannda
geçmış. cumhuriyetın ilk >ıllannı
yaşamış kişiler olduğunu belirterek, bu
kişilerin, hem yaşadıklan dönem ile
ilgıli tanıklıklan hem mesleklenndeki
başarılan ile sosyal tarihe ve kültüre
katkıda bulunmuş isımler olduklanna
değındı. Sözlü Tarih projesındekı
görüşülen isimler hakkında da kısa bir
açıklama yapan Neyzi bu kişilerin
dörtte birinı Karagöz ustası. gümüş
kakmacı, nakkaş, yapı ustası, hattat,
gibi zanaatkârlann, dığer kesimı ise
politikacı, yazar. arkelolog, hukukçu,
öğretmen, ressam. karikatürist gibi daha
üst sosyal gruba an kişilerin
oluşturduğunu söyledi. Bıryöntem
olarak Sözlü Tarih metodunun
konuşulduğu ve tartışıldığı toplantıda
Bılkent Ünıversitosı Tarih Bölümü'nden
Jonathan Soffer, Columbia Üniversitesi
Sözlü Tanh Araştırma Ofisi'nin
çalışmalan hakkında bılgı verdi. Aynca
Cumhuriyet'e Kanat Gcrenler program
danışmanı AB Saydam "Cumhuriyet'e
Kanat Gerenler ve Sözlü Tarih",
Boğaziçi Tanh Bölümü öğretim üyesi
Arzu Öztürkmen "Türkiye Kadın Sözlü
Tarihi Pilot Projesi", Ege Üniversitesı
Uluslararası tlışkiler Bölümü öğretim
üyesi Engin Berber "lzmir Sancagı'nda
Kurtuhış Savaşı'mn Sözlü Tarihi",
Boğaziçi Sosyolojı Bölümü öğretim
üyesi Nükhet Sirman "Söz Üzerine Bazı
Düşünceler" başlıklı birer konuşma
yaptılar.
Tarih Vakfı tarafından dizi yayın ve
kıtap olarak degerlendirilmesi
düşünülen sözlü tanh arşıvinin,
araştırmacılann kullanımlanna açılması
planlanıyor.
ALINTILAR
TAHSİN YLCEL
Vurdumduymaz Bir Ülke
Kim bilir kaç ay geçti üzerinden, gösterı sanatımı-
zın eriştiği yüksek düzeyin mutlu sonucu olacak, gör-
düklerim bir türlü çıkmadı belleğimden. Her an kop-
tu kopacak diye yüreğımızı ağzımıza getiren şu çok
ince 'Ince Ince Yasemince' dizilerınden birindeydi.
Yüzünüze güller, Napoleon Bonaparte kondusunun
üst katında bir yerlerde paralarını sayarken Josephi-
neaşağıda, buram buram kenar mahalle kokan ya-
tağına bir adam almış, dilleşıp oynaşıyor, bır süre son-
ra da beklenebıleceği gibi Napoleon yatak odasına
gelip adamı suç üstü yakalıyordu. Ama iş bununla bıt-
miyordu: yatağın altından ıki ya da üç, bitışik odadan
üç ya da dört zampara daha çıkıyor, imparator zam-
paralara yatağında ne aradıklannı sorunca da yanıtı
Josephıne veriyordu: "Ula, Napo, sen ne kenzherıf-
sin! Birzampara, bırkannın yatağında ne arar, bilmez
misin?" Napoleon, böyle durumlara fazlasıyla alışkın
olduğundan mıdır nedır, yanıtın bıçımıne de. ıçeriğı-
ne de fazla kızmış gıbı görünmüyordu ya, biraz da bu
üzücü durum yüzünden, ordusunu toplayıp yeni bir
sefere çıkmaya karar venyordu. Ama baskın çıkan im-
paratoriçe oluyordu gene: "Yav, Napo, ne hıyar he-
rifsin sen! Hepsini alıp gidiyorsun! lyi koca, en az bir
tabur asker bırakır kansına!" Ya da bunun gibi bır şey.
Fransızların ünlü imparatorunun bu söze verdıği
yanıt bize iletilmemişti, ama ben bu adam tüm öfke-
sinı bizden çıkaracakmış gıbı tıtremeye başlamıştım.
"Yandık vallahi!" diyordum ıçimden. "Fransızlar fena
çıkaracak bu aşağılamanın acısını!" Evet, böyle, ırılı
ufaklı bunca sorunumuz yetmezmiş gibi bır de Fran-
sa sorunu çıkacaktı başımıza: adamlar Avrupa Par-
lamentosu'na, Bırleşmiş Milletler'e gidecekler; düş-
manlarımızla ışbirlığine gırıp kınama kararları çıkara-
caklar, kredılen kestırtip ambargolar koydurtacaklar,
elçileri gen çektırteceklerdı. Hiçbir şey yapmasalar,
görüntülü, sözlü ve yazılı yayın araçlannı salacaklar-
dı üstümüze, onlar da barbarlığımızdan kadın düş-
manlığımıza, sayılmadık kusurumuzu bırakmayacak-
lardı. "Başımızda bunca dert varken bir de Napole-
on sorunu çıkarmanın ne gereğı vardı sankı?" diye
söylenip duruyordum. Işin kötüsü, Fransızlann girişe-
ceği saldırılan gözümün önüne getırırken onlara hak
veıjnezlik de edemıyordum.
Öyle ya, Fransa'da bır Fransız Yasemin'i çıksa da
aynı yandançarklı oyunu Napoleon'un yenne Kanu-
ni Sultan Süleyman'ı, Josephıne'ın yerine Hürrem
Sultan'ı koyarak oynamaya kalsaydı, biz neler yap-
mazdık? Kanuni'nın 1. François'ya gösterdiğı bü-
yüklükten sonra, bunun korkunç bır ulusal nanköriuk
olduğunu söylemez mıydık? Gazıantep'te ve Kahra-
manmaraş'ta yediklen dayağı anımsatmaz mıydık on-
lara? Fenerbahçe'nın Nıce ve Bordeaux kalelerine
attığı gollerı, Galatasaray'ın Monaco'yu kupadan ele-
yişını gözlerıne sokmaz mıydık? Bayan Mrtterrand'ın
şımarıkça davranışlarını yüzlerıne vurmaz mıydık?
Bunlar, benim şu anda usumuna gelen tepkıler. Renk-
li basınımızın genç prenslerı daha neler bulmazdı?
Ama nasıl oldu bılemıyorum, Yasemin'ın bu ilgınç
Napoleon oyununa Fransa'dan hıçbır tepkı gelmedi.
Kendi payıma, bır Türkiye Cumhunyetı yurttaşı ola-
rak bayağı sevindım buna; ama neden gızlemeli,
Fransa'yı seven bır insan olarak aynı zamanda da
üzüldüm. Sonra, günler boyunca, bu korkunç tepki-
sizliğe bir neden aradım. Bence, başlıca ikı nedeni
olabilirdi bunun:
J
" 1) utusemuzu ve sanatımızı tepkj göstermeye de-
ğer bulmayacak ölçüde küçürnsemeleri;
2) böylesıne zorlu bir yergi ve alay karşısında bıle
tepkisiz kalacak ölçüde vurdumduymaz olmalan.
Hiç kuşkusuz, her iki neden de kötüydü. Ama ge-
çerli nedenin hangısı olduğunu bılememek daha kö-
tüydü: düşünüyor, taşınıyor, bır türlü sonuca varamı-
yordum. Bereket, geçen gün Jean Genet'nın Pom-
pes Funebres 'ını şöyle bir karıştıracağım tuttu da bu
uzun ikircıllikten kurtuldum.
Bu Jean Genet'yı bılirsinız, hırsızlık, gammazlık,
nakkalık, bulaşmadık pıslık bırakmamış, ama bırkaç
uçuk kitap yazdı diye hapısten ıpını koyvermışler. O
da, bu lyıliğe teşekkür etmek için olacak, sozünü et-
tiğim anlatıda şunları yazmış: "Yaşastn Fransa diye
bağırmaya yanaşmamakla canımı tehlikeye attığımı
söyleselerdi, postu kurtarmak için bağırırdım, ama
usulca bağınrdım. Yüksek sesle bağırmam gerek-
seydi, bunu da yapardım, ama gülerek, inanmadan.
Inanmam gerekseydı, inanırdım da hemen sonra da
utancımdan ölürdüm." Bununla da yetinmemiş
adam, gene aynı kitapta, 1944 Ağustosu'nda, Paris
halkının Alman ordusuna karşı ayaklanmasından son-
ra, Almanlarla birlıkte çatılara çekılerek silahını son
kurşununa kadar Fransız halkının üzerine boşaltan
hain Fransız mılisin "acı büyüklüğü"nü övmüş, göz
kamaştırıcı olduğunu söylemış, böyle haınlerin kar-
nını deşmek gerektığını söyleyen kadını "ığrenç" di-
ye nıtelemış Evet, böyle. Ister ınanın, ıster ınanma-
yın, bu kıtap 1953'te yayımlanmış; o gün bugün, hep
satılıyor. Adamlar ne kitabı toplatmayı düşünmüşler
ne deyazannı içeri almayı. Kesınlikle anladım kı, doğ-
ru olan ikinci olasılıktı: Fransızlar gerçekten vurdum-
duymaz insanlardı. Üstelik ne bırlik beraberlikten an-
lıyorlardı, ne vatan ve bayrak sevgısınden, en temel
yurtseverlik duygulanndan bırı olan sansür duygula-
n bile dumura uğramıştı, bır sekizinci maddeleri bile
yoktu.
Durumumuza şükredelim.
SELIM TURAN
E S I M I 5 I
1 9 M A R T • 1 2 N I S A N 1 9 9 6
YAPI KREDİ
SANAT CALERİSİ
Kıbr:s Şefutsen Caddest 1443 SokaK 46 A'sanca* 35220 'ırrnr
Telefcn '0232ı 463 56 28
YAP\ KREDi