Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 1996 SALI
14 KULTUR
M.Ü.G.S.F. Sinema Televizyon
Bölümü, İstanbul Film Festivali'nin
15. yılını değerlendiriyor Festivale saygı etkhıKğiKültûr Servisi- Marmara Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema
Televizyon Bölümü, 18-29 mart
tarihleri arasında, İstanbul Film
Festivali paralelinde yürütülecek bir
programla, nitelikli filmlerin Türk
sinemaseverlerine ulaştınlmasını ve
Türk filmlerinin dünya piyasasına
tanıtılmasını amaçlayan, film
festivaline ve Türk sinemasına emek
veren insanlara saygı ve sevgilerini
iletmeyi amaçlayan bir etkinlik
düzenliyor.
Bu amaçtan yola çıkılarak dün
başlayan ve 29 mana dek sürecek
etkinlikte. her yıldan bir film seçilerek
gösterilecek ve film sonrasında seçilen
konu ile ilgili söyleşiler yapılacak.
Amacı, festivali 15. yıla getirenlere
saygı ve sevgi iletmek olan etkinlikler
kapsamında, 22 mart cuma günü saat
10.30'da düzenlenen bir törenle, Aydın
Gün, Vecdi Sayar, Hülya L'çansu. Atilla
Dorsay, Şakir F.czacıbaşı, Nuray Muştu,
Ali Sönmez, Sara Berker, E. Nilgün
Mirze, Zeliha Kaya, B. Başıbüyük, Zeki
Yılmaz, Ömür Bozkurt, Görgün Taner,
Sencm Deniz, G. Pamukçu gibi
festivale emeğı geçen ısimlere ve
festivaJin en eski sinema salonu Emek
Sineması ile festivalin en eski
sponsorlanna Güzel Sanatlar Fakültesi
Seramik Bölümü tarafından hazırlanan
l\/l Üniversitesi
IV 1. Güzel
Sanatlar Fakültesi
Sinema Televizyon
Bölümü, istanbul
Film Festivali'ni
15.yıla getirenlere
saygısmı iletmek
için bir dizi etkinlik
gerçekleştiriyor.
Etkinlikte film
gösterileriyle,
panellerin yanısıra
bir sergiyle festivale
toplu bakış
sunulacak.
bir anı heykelciği sunulacak.
Aynca festivale büyük emekleri geçen
Nejat Eczacıbaşı ve Onat Kutlar'ın bir
filmle anılacağı etkinlikler.
düzenlenecek iki panel ve 15 yılın
görsel ve yazıh dokümanlannın
oluşturacağı bir sergiyle film
festivaline toplu bir balcış sunulacak.
Bu amaçla düzenlenen panellerden ilki
27 mart carşamba günü saat 13.30'da
gerçekleştirilecek."Hafta'dan,
Günler'e Film Festivali'nin Öyküsü"
başlıgını taşıyan panele Cevat Çapan.
Rekin Teksoy, Atilla Dorsay ve Miijde
Ar katılıyor. 28 mart perşembe günü
saat 13.30'dagerçekleştirilecek
"Festival ve Türk Sineması" paneline
ise Süha Ann. Engin Ayça, Tank Akan
ve Ziya Oztan konuşmacı olarak
katılacak. istanbul Kültür ve Sanat
Vakfı ile Uluslararası İstanbul Film
Festivali işbirliği ile gerçekleştirilen
etkinlik. fakültenin Acıbadem
Yerleşkesi nde gerçekleştirilecek.
Film Günleri kapsamında gösterilecek
fîlmler şunlar:
18 mart pazartesi 10.30: "Diva" -
Yön: Jean Jacques Beineix /13.30:
"Goya" - Yön: KonradVVolf
19 mart salı 10.00: "Picasso Gizemi" -
Yön. HenriGeorgesCtouzot/ 13.30:
"Kariye" - Yön: Süha Ann / "Kula'da
Üç Gün" - Yön: Süha Ann.
20 mart carşamba 10.00: '"Amerikalı
Amcam" - Yön: Alain Resnais ' 13.30:
"Caravaggio" - Yön: Derek Jarman.
21 mart perşembe 10.00: "Günaydın
Babil" - Yön: V ve P. Taviani, Tonino
Guerra 13.30:" Arya" - Yön: R.
Altman, B. Beresford, B. Bryon, J. L.
Godard, D. Jarnıan. F. Roddam. K.
Russell, N. Roeg, C. Starridge, I.
Temple.
25 mart pazartesi 10.00:" Bir Rüzgâr
Öyküsü" - Yön:J. Ivens, M. Loridan /
13.30: "Dali" - Yön: Antoni Ribas.
26 mart salı 10.00: "Sessizlik" - Yön:
Dimiter Petkov ' 13.30: "Ayaktakımı" -
Yön: Ken Loach.
27 mart carşamba 10.00: "Baraka" -
Yön: Ron Fricke.
28 mart perşembe 10.00: "Yusufile
Kenan" - Yön: Ömer Kavur ' 15.30:
"Tahtacı Fatma" - Yön: Süha Ann.
29 mart cuma 10.00:" Mazeppa" -
Yön: Bartabas 13.30:" Hair" - Yön:
Milos Forman.
Bütüntüklen yoksım bir 'Kanh Düğün'
FAKİYE ÖZSOYSAL ÇAVUŞ
"Ah ne bezdıncidir insarun durumu!
Biryasa altında doğar, başka biryasaya
bağlı kalır;
Boşunapeydahlanırama boşşeylereözen-
mesi
yasaktır.
Haslayaratılır ama sağhklı olması
emredilir ona.
Ne demek ister doğa bu çeşityasalarla?
Tutku ile ahl arasında insanın bölünmesi
nedendir? "
"Dohı tası eğri tutup da içradekini nasıl
dökmezsinizyere?" Ama ne yazık ki yasak-
larla tutkular arasında sıkjşıp kalır insanın
yazgısı. Işte Ispanyol şair ve oyun yazan
F.CLorca'nın "KanbDüğün"ü de gelenek-
ler ve insan doğasının gerekleri arasındakı
çaüşmadan doğar ve orada düğümlenir. Dü-
ğümü çözebilen tek şeyse bir bıçağın ucun-
da toprağa kanşacak yaşamlardır. Şehir Ti-
yatrolan'nda Başar Sabuncu'nun rejisiyle
sahnelenen oyunda, boş sahnenin ortasın-
da üzerine üçgen biçüninde bir spot ışığı
yöneltilmiş yere saplı duran bıçak, sahne ta-
vanma asıh ve tüm sahneyi üstten kaplayan
beyaz dev bir şalın (ya da agın) sarkan uç-
lan, daha izleyici koltuklanna oturmadan
başlatıyor üçlü bir aşk ilişkisinın ölümle
noktalanacak öyküsünü.
Oyunun metnınde kişilere bir ad vermez
yazar. Onlarana, güvey, gelin, baba olarak
vardırlar. Çünkü onlar bir karakter olmanın
dışında hepimızin belirlenmış kımliklen-
dir. Tutkulannın özgürlüğüne kosan, kural-
lan hiçe sayan kışı olarak adı verilen tek ka-
rakter, ananın büyük oğlu ve kocasmın ka-
tillerinin soyundan gelen Leonardo'dur.
Ananın geleneksel anlayışına göre, Leonar-
do'nun alnına doğuştan çalınmış olan bu le-
ke, gelini olacak kadına da bulaşmıştır. Ge-
lin, Leonardo'nun kansının kuzenidir. Böy-
lece ana, bir çeşit kan davası güttüğü ve
nefret ettiği bu adamla uzaktan akraba ol-
mak zorundadır. Dahası, gelin, ilk gençlik
çağında Leonardo'nun sevgilisi olmuştur.
Olay da burada düğümlenir zaten. Leonar-
do ve gelin. ılk gençliklerinde gelenekler
yüzünden bastırmak zorunda olduklan sev-
gilenni. tutkulannı. düğün gecesi birlikte
ormana kaçarak özgürlüğe kavuştunırlar.
Ama bu uzun sürmeyecektir. Gelenekler
onlan izler ve özgürlüğün bedelı Leonardo
ve güveyin kanlanyla ödenir.
Bir çeşit ağıt havasında geçen oyunun
ana izleğindeki gelenek-insan doğası kar-
şıtlığı, oyun kışilennin olaya bakışlannda
ve yazann onlan çiziş biçiminde de belir-
gin. Sahnelemede metnin bu özelliği, giy-
• * * . • ' *
7Önetmen oyuna her ne kadâr-Jbir yorum getirmeye, karşıtlıkları
vurgulamaya çalışmışsa da, yönetmen tek başına yeterli
olamayabiliyor; çünkü tiyatro, bir ekip işi. Bu yüzden herhangi bir
oyuncunun, "Ötekileri bırakın, ben rolümü nasıl oynuyorum" diyebilmesinin
ya da oyunculardan sadece birisiyle iyi iletişim kurmasının oyunun bütünü
söz konusu olduğunda pek bir anlam taşıyacağı söylenemez.
silerin koyu gri, siyah, beyaz rengiyle veri-
liyor. Ancak bu giysileri giyenlerin oyun
kişisi olarak yaratacağı karşıtlık, oyuncu-
lukta ortaya çıkamıvor.
Oyuncularrollerininişlevini
aıuayamamış gibiler
Metinde öylesine güçlü bır karakter olan
Leonardo, sahne üzerinde, içi geçmiş, za-
vallı bir adam sanki. Bu karakterin yanlış
yorunıu öteki oyun kişileriyle olan ılışkiyi
zedeliyor, özellikle de gelin ve Leonar-
do'nun tutkulu sevgileri. güvey ve Leonar-
do'nun karşılıklı nefretlerinı ortaya koya-
cak etkileşimi engelliyor.
Oysa oyunu yönlendirecek ana ilişkiler
bunlar. Leonardo'un kansının da zayıf çi-
zilmesi sonucu. kadrnm kocasıyla ilişkisin-
deki iletişimsizlik, zorakilik izleyiciye ge-
çemediği için. bu ailenın, oyunun bütünün-
deki olayı yönlendirici etkisi yok olmuş.
Dolayısıyla, gelin ve Leonardo'nun iki âşık
olarak birlikte kaçmalan hiç de inandıncı
gelmiyor, Sahneler arası geçişler ışığın ka-
panması biçiminde değil de müzik ve me-
tindeki şiirlerin şarkı olarak söylerunesiyle
gerçekleştirilerek oyunun akışı, sürekliliğı
güze! bir biçimde sağlanırken, oyuncular
arası ilişkının aksaklıgı bu geçişleri zayıf-
latıyor ve izleyiciyi bir sonraki sahneye ha-
zırlayamıyor. Böylece gelının. kocası ve es-
ki sevgilisi, bıranlamda mantığı veduygu-
lan arasında bocalaması silinıp gidiyor sah-
ne üzerinden. Doğal olarak izleyici, gelin
ve sevgilinın ne\in sonucunda ne zaman
kaçmaya karar verdiklerini anlayamayabi-
lir. Çünkü Leonardo, düğün öncesindegenç
kadını görmeye geldığinde ateşli bır âşık-
tan çok, durumu kabullenmiş bır adam ola-
rak görünüyordu.
Bu yüzden sahneler arası geçişlerdeki
anlamsal bağlar, yerini kopukluğa bırakmış
gibi. Kız ısteme sahnesınde de, geçmiştekı
ölülerinin acısı içini yakan ananın ruhuna
çöreklenmiş olan huzursuzluğu, hıddeti ve
salt oğlu istediği için bu evliliğe razı oldu-
ğu güçlü bir biçimde görünürken, babanın
olayı topraklann birleşmesi hcsabına indir-
geyen. kızını bile bir mal gibi gören katılı-
ğı hiç ortaya çıkmıyor. Güvey ıse ananın gü-
cü yanında ezik ve çocuksu bir tip kaldığın-
dan, kimse onun oyunun sonunda atalannın
gücünü kolunda toplayıp, bu anlamda da
geleneklerin gücünü sımgeleyerek Leonar-
do'yu öldürebileceğine inanamıyor.
Ozgün metinde yazar, ormanda geçen
sahnede Ay ve Ölüm'e kişilıkler venp şur-
sel bır dille konuşturarak oyunu soyut este-
tik bir düzleme de sokar. Yönetmen bu bö-
lümün büyüsunü. etkiyı arttıran bir ışık ve
sahneyi bır ağ gibi örten şal aracılığıyla gör-
sel olarak yansıtırken, şiirsel dizeleri, orma-
na kacan çifti aramaya çıkan genç kızlar ve
delikanlılann konuşmalannda veıme çaba-
sında. Ancak kızlar ve delikanlılar. Ongö-
ren'in oyunculuğu dışında. rollerinin işle-
vini anlayamamış gibiler. Sankı sözcükler.
anlamlan sindirilmeden dökülüyorağızlar-
dan ve oyuncular anlamsızca oraya buraya
bakan gölgeler oluyorlar.
Oyunda mekân değişimleri, sahneyi üst-
ten kaplayan büyük bir şalın dört ucunda-
kı ipler aşağı yukan hareket ettirilip şala bi-
çimler verilerek sağlanıyor. Şalın kapanan.
açılan biçimi ve ışık, bu mekânlarda geçen
olayın atmosferini yansıtıyor. Dekorolarak
başka hemen hiçbir şey kullanılmadıgın-
dan, izleyicinin ılgisı sözlere ve oyunculu-
ğa yoğunlaşabiliyor.
Ancak yukanda anlatılmaya çalışılan ak-
sakJıklar yüzünden oyunda tutkular. nefret-
ler, karşıthklar ve metnin şiirsel anlatımı
gerektiği gibi ortaya çıkamıyor. Metin dü-
zeyinde duygulann ve çelışkilerin güçlü bir
biçimde vurgulanan yoğunluğu, sahne üze-
rinde bundan yoksun kalmış.
Görüldüğü gibi yönetmen oyuna her ne
kadar bir yorum getirmeye, karşıtlıklan
vurgulamaya çalışmışsa da, yönetmen tek
başına yeterli olamayabiliyor; çünkü tiyat-
ro, bır ekıp iji. Bu yüzden herhangi bir
oyuncunun. "Ötekileri bırakın,ben rolümü
nasıl oynuyorum" diyebilmesinin ya da
oyunculardan sadece binsiyle iyi iletişim
kurmasının oyunun bütünü söz konusu ol-
duğunda pek bir anlam taşıyacağı söylene-
mez.
Kimi oyunlarda yönetmen metne bır yo-
rum getıremediğinden oyunculann kendi
rollerinin bütündeki işlevıni anlayamama-
lan söz konusu olurken. kimi oyunlarda da
oyuncular, getirilen yorumu sindıremeye-
rek oynadıklan karakterleri yeniden yara-
tamayabıliyorlar.
Her iki durumda da gözden kaçan şey
ekip çalışmasımn gerekliligı gibi görünü-
yor. Yeni bır şeyın ortaya çıkması, ekip üye-
lerinin her birinin düş gücünü kullanarak
ortak bir yaratıma gitmesi demek. Bunu ya-
pabilmek için, belki de kendi sınırlannı zor-
lamalan, bildik kalıplan kırmalan da bir o
kadar gerekli.
Nevhiz'in resimleri
Paris'te sergileniyor
Kültür Seı>isi - Nevhiz'in
kişisel resim sergisi, Paris'in
Montreuil Beledıyesi, Plastik
Sanatlar Galerisi'nde 12-30
mart tarihleri arasında
sergileniyor. Ankara Cniver-
sitesi, Atatürk Eğitim Fakül-
tesi, Resim-lş Eğitimi
Bölümü'nde öğretim üyesi
olan sanatçı, 1945 yılında
İstanbul Devlet Güzel Sanat-
lar Akademisi Yüksek Resim
Bölümü'nü bitirdi. Daha son-
ra 1971,1975 yıllan arasında
üniversitelere öğretim üyesi
yetiştirmeyi amaçlayan yasa
uyannca Paris'te resim ihti-
sası yapan sanatçı bugüne
değin tstanbul, Tekirdağ,
Ankara, Adapazan, lzmir,
Paris, Viyana, Salzburg, Graz,
Nevv York ve Washington'da
14 kişisel sergi açtı ve 120'yi
aşkın toplu sergiye katıldı.
Sezer Tansuğ, sanatçınm res-
imlerini "Figürasyt)n hareke-
tinin en trajik böyutu"şeklinde tanımlıyor. Nevhiz ise
sanatı ve sanat görüşü üzerine düşüncelerini şöyle
özetliyor: "GeBşme yeteneği sonsuz, düşünen. canlı
kaJmaya çabalayan, korkak. cesur, bÛisiz, bilge.
yeryüzündekj tüm değerlerin yarabcısı ve bu değer-
leri yok da savabilen, yaşamın öznesi insan, resim-
lerimin ana konusu. Sanat etkinliği. birevin bütünle
kaynaşması için vazgecilmez bir araç. insanın sınırsız
birieşme, yaşantılan ve düşünceleri paylaşma jetisi-
ni yansrtan bir dfl. Dış ve iç gerçekBklerin sanatsal
imgetere, özgül bir bildirişim
dizgesine dö'nüşrürülmesiyle
oluşrurulan sanat yapıOn,
sanatsal bildirime aracılık
etme işlevi, tüm diğer işlcv-
lerinin gerçekleştirilmesinin
ön koşulu." Nevhiz, sanat
etkinliğının öznesi duru-
mundaki çağdaş sanatçınm da
tedirgın etmeyi de göze
alarak, sanat alımlayıcısını
yeni sorular sormaya, bu soru-
lan yanıtlamaya yönlendire-
bilecek. onda kendisini
değiştirme, bir sanat yapıtı
gibi yeniden düzenleme.
yaşamı savunma. olumlama
coşkusu yaratabilecek,
yaşamın tek boyutluluğuna
denk bir dil ve yöntem
geliştirme gereksiniminde
olduğunudüşünüyor. Sanatçı.
bu doğrultuda işleyen bir
iletişimin alışılmış biçimlerle
de gerçekleşmeyeceğini savu-
narak"Yeni izteryeni biçimleri
gereksinir. Yeni anlaüm yoüan ise ancak tüm in-
sanlıgın kültürei ve sanatsal birikimindcn cl alarak ve
içeriğin gereklerinden doğduğunda anlamİL değerli
ve kendi içinde tutartı olabilecektir. Sanat sanatçınm
yapıtını gerçekleştirirken yaşadığı yaratıcı sürecin,
yeni bir yaratıcı süreç olarak yasanmasına. yaşamın
derinleınesine ka> ramnasuıa olanak veren aşkın bir
dikür." diyor. Nevhiz. sanatçınm evreninin paylaşıla-
bilmesının de ancak bu di lin kod anahtarlannın okun-
masıyla gerçekleşebileceğini düşünüyor.
^Küheylan' 21 yıl sonra sahnede
Kültür Servisi - Trabzon Dev-
let Tiyatrosu, Peter Schaffer'in
yazdığı 'Küheylan' adlı oyunu 7
mart tarihinden itibaren sahnele-
meye başladı.
Ilk kez 1975 yılında Ankara
Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen
'Küheylan', Trabzon Devlet Ti-
yatrosu'nun yorumuyla. izleyici-
den yoğun ilgi görüyor,
Içerdiği psikolojik gerilimi yo-
ğun sahnelerin çocuklann nıhsal
gelişimine olumsuz etkisi olabi-
leceği düşüncesiyle afişine '16
yaşından büyükler içindir' ibare-
si konulan oyunun yönetmenligi-
ni yapan Malcom Keith Kay, oyu ı
için şunlan söylüyor:
"Kanımca, Küheylan tngüte-
re'de yazılmjş en iyi oyunlardan
biridir. Bugüne değin. birçok ül-
kede başanyla sergilenmiş, ve bü-
j ük ilgi uyandırmı$tır. Tann, tut-
kular, idoller. dünyalar. gerçekler,
fanteziler, din, ihtiyaçlar, yalnız-
lıklar ve umııtgibi kavramlar oyu-
nun içerdiği konulann başmda ge-
lirken ortayaiyi bir kurguyia öriil-
müş, insanın iç dünyasını tüm
açıklığıy la sergileyen. harika psi-
kolojik drama örneği çıkmışür".
Kay. 30 yıla yakın bir süredir
aktör ve yönetmen olarak pek çok
önemli tiyatro kurumunda görev
almış bir sanatçı. 1995 yılında İs-
tanbul Festivali'ne de karılmış
olan ve tzmir'de sahnelenen 'Ma-
rat/Sade' oyunu ile 'En İyi Yö-
netmen' ve 'En İyiOyun'ödülle-
rini kazanan Kay halen Devlet Ti-
yatrolan ile çalışıyor. Bursadaki
ITC (Ulusal Tiyatro Topluluğu)
adlı özel bir tiyatroda Gülcan
Zeybek'in yazdığı 'Çöpte Adam
V'ar' adlı oyunun yönetmenliğini
üstlenen Kay. yine aynı tiyatroda
Vincent Van Gogh'un yaşamıru
konu alan 'Vincent' adlı tek kişi-
lik oyunu Ingilizce olarak oynu-
yor.
Ahırda çalışırken, bir demir
parçasıyla beş atın gözlerini oyan
ve daha sonra tedavi amacıyla bir
psikiyatra gönderilen genç bir in-
sanın öyküsünü anlatan 'Kühey-
lan'da Halil Ayan, Canberk licu-
cu, Oktay Gözpınar, Kader Oz-
şen Gözpınar, Miraç Eronat Can,
Güigün Aray Karamete, Ahmet
Erkut, \blkan Ünal,A. Bema Ko-
nur rol ahyorlar. Oyunun ilginç
sahne tasanmı ve kostümJeri Ha-
kan Dündar imzasını taşıyor. Alı-
şılmışın dışında tasarlanan dekor-
da kullanılan aynalar ve değişik
efektlerle şiirsel sahneler yaratıl-
ması amaçlanıyor. Oyoında kul-
lanılan canlı müziğin besteleri ise
Ata Can'a ait.
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Üç Mektup
Gramofon İğnesi'nde siyah-beyaz Türk filmlerini
yazmıştım. Yoksa çok mu kişisel bir yazı, diye düşü-
nüyordum. Eski filmler, emek vermiş oyuncular, du-
yarlılığı silindi silinecek öyküler belki de kimseleri ilgi-
lendirmez, diyordum... Ama yanılmışım. O günlerde
bir iki telefon geldi, iyi ki yazdın diyorlardı. Geçenler-
de gazeteye uğradım; mektuplar arasında üç mektup
siyah-beyaz Türk filmlerini dile getiriyor. Çok güzel
mektuplar; bu sütunun okurlarıyla paylaşmak iste-
dim.
İstanbul 'dan yazan Sayın Araksi Gaydaoğlu şöy-
le anlatıyor geçmişin sinema günlerini:
"(...) Tam sinemaların semtinde, Galatasaray'da
doğdum. Oturduğumuz ev Yeni Melek sinemasının
çıkış kapısının karşısında idi. Hatırladığıma göre, sol
yanımızda da Atlas sinemasının çıkış kapısı vardı. Si-
nema yaşım gelince babamla birlikte hiçbir filmi ka-
çırmaz olduk. Yeni Melek'te Ipek ÇoraplarV unuta-
mıyorum, Saray'daki 'LükresBorjiya'y/, tabii daha bir-
çok filmi, Atlas'ta, Emek'te, bazan YeniAr'da;helesi-
nemalardaki kalabalığı kuyrukta bekleyişlehmiz, o
günlerde ikinci balkonda yer bulmak bile bir yanştı.
Hatta bir defterim vardı, izlediğim filmleri o deftere
kaydederdim, tabii aktör ve aktrislerin isimleriyie. Ço-
cukluk işte.
"(...) Sonralan Şişli'ye taşındığımızda, Sıraceviz-
ler'de yazlık Kervan sineması vardı. Orada ne kadar
çok Tüh< filmi gördük! Her film değiştiğinde hemen
yastıklanmızı alıp koşardık. Göksel Arsoy, daha ye-
ni parlıyordu, biz genç kızlar ona hayrandık. Sonra
Ediz Hun, Ayhan Işık, Ekrem Bora, Belgin Doruk...
Keşke birgüç olsa da o günlere dönsek. (...)"
Kervan sinemasının yazlık bahçesi olduğunu bilmi-
yordum. Necatigil'in ve Ceyhun Atuf Kansu nun
unutulmaz yazlık sinema, bahçe sineması şiirleri var-
dır. Bugünün şairleri öyle şiirter yazamayacak. Şimdi
lüks otellerin yazlık sinemalan varmış; hiç aynı şey ola-
bilir mi?!
Kocamustafapaşa'dan -annemin babaannesi Fe-
ride Hanım'ın 'Kocamustapaşa' deyişleri geliyorak-
lıma- yazan Sayın M. Sacit Sencer, yazımda andı-
ğım Bir Yaz Yağmuru ve Acı Hayat filmlerini alabildi-
ğine içten anlatımıyla hatırlıyor:
"(...) Sonra yıl 1961, nisan; Aksaray Bulvar sinema-
sı. Okulu kırmışız. Oyıllarda tekidolüm Göksel Arsoy.
Bir Yaz Yağmuru oynuyor. O film, birkaç ay öncesine
kadar, otuz beş yıl, ne bir sinemada, ne de bir tele-
vizyon kanalında gösterildi. Gazetenin TVprogramın-
da, filmin oynayacağını gördüm. Iş yerindeki ortağı-
ma, 'Bak' dedim. 'şimdi Cerrahpaşalı Fahrettin Abi, -
ki o yıllarda kimi düğün salonlarında komedyenlik ya-
pardı-, filmde, asi genç rolünde'. Fahrettin Abi Ves-
pa motonın arkasına Cavidan Dora 'yı, -ki o da filmin
vampı-, atacak; fonda da Neil Sedaka, One WayTic-
ket'/ söyleyecek..."
Bu sahneler unutulmuyor
Devam ediyor Sayın Sencer:
"Belgin Doruk sakatlığından şikâyet eder. Göksel
buna şiddetle karşı çıkar. Ve Elvis: It's Nlovv or Never.
Göksel, Belgin "ı zoria ayağa kaldınr. Sarmaş dolaş
dans ederler.
"Bu sahneler acaba niye hiç unutulmamıştır? Oy-
sa iki hafta önce izlediğim bir TVdizisini şu an hatır-
lamıyorum.
"AcıHayat 'tapiyangocunun ısrarla Ayhan Işık"a bi-
let sattığı, sisler içinde bir park. Ayhan Işık'ın yeni
yaptırdtğı villasında, Türkân ŞorayV kolundan tuta-
rak bağınp çağırması, finalde, Nebahat Çehre'nin,
mezarlık dönüşü Ayhan'm elini zoria tutması..."
Bir dönemdi. Besbelli, bizler o günün sinema seyir-
cileri başka bir ruh taşıyorduk. Günümüzle dünkü si-
nemayı kıyaslayan, hayatımızın sosyolojisinden söz
açan ilginç bir mektup da izmir'den gelmiş. Sayın Nu-
ri Erkoç yazıyor:
"(...) Doğnısu o mahzun satıhannızı biraz da üzüle-
rek okudum Selim Bey. O sinemaya, o siyah-beyaz
filmlere bir daha geri dönülemeyecegini, siz de elbet
bilirsiniz. Bahsettiğiniz senelerde bizlerbabalanmızm
eski elbiselehnin, eski takımlannın küçültülüp bize
yeni takımlar gibi giydirildiği günler yaşamışızdır. An-
nelerimizin çorabı kaçmış, köşe başındaki çorap örü-
cüsü güzel Gülseren Abla'ya bu kaçık çorapları koş-
turmuşuzdur. Kol saatlerimiz ya amcalarımızdan, ya
dayılanmızdan sünnet hediyesi olmuş, ama sünneti-
mizden kaç sene sonra bu saati takmak bize nasip
olmuştur. Eh, yaşamak böyle olunca, yaşamın aksi-
sedası olan sinema da söylediğiniz fukaralık ve sami-
miyetiçinde olacaktı. (...)"
Demin Necatigil demiştım. Eski filmlerin, dünkü ya-
şamalann biz kılıç artıklannı Necatigil'in "Yersiz" şiirin-
den şu dizeler avunduruyor:
"Güneş yüze vuruyor kendini az geri çekl Masa
uzakta kaldı masayı az geri çek.I Ağaçlann yangını gü-
neş daha da kaydıl Bir başka yana gitsek bu sularda
susuz/ Bütün masalar dolu masayı az geri çek."
BUGUN
TİYATRO
Ortaoyuncular, Ferban Şensoy'un Anca Vlsdei'den
Türkçeleştirip sahneye koyduğu "Aptallara Güzel Gelen
Televizyon Dizüeri'
1
adlı oyunu bugünden başlayarak
Ortaoyuncular Sahnesi'nde sergiliyor. Tiyatro ve
televizyon tekniklennin iç içe kullanıldığı oyunda Derya
Baykai, Ferhan Şensoy, Rasim Oztekin, Ayşen Aydemir,
Hakan Alruntaş rol alıyor.
SEMİNER
Alman senarist Tbomas Knauf yönerimindeki senaryo
atölyesi çalışmalan bugün başlıyor. Alman Kültür
Merkezi ve TÜRSAK Vakfi'nın ortak çalışmasıyla 29
marta dek sürecek atölyede senaryo yazım teknıklen
üzerinde durulacak.
SERGİ
113. Yıl Sanayii Nefise- DGSA Mimar Sinan
Üniversitesi Mezunlan Derneğı Kutlama Sergileri'nüı ilki
ITÜ Mimarlık Fakültesi Serg_i Salonu'nda açıldı. Sergi 22
marta dek görülebilir. Sefer Oztürk resim sergisi ise saat
17.00'de Hobi Sanat Galerisı'nde açılıyor. Öztürk'ün
yapıtları 9 nisana dek izlenebilir.
PANEL
tstanbul Büyükşehir Beledıyesi Kültür tşleri Daire
Başkanlığı'nm düzenlediğı Azerbaycan Kültür Günteri
kapsamında saat 17.00'de 'Azerbaycan Sinemasının
Dünsadaki Yeri Nedir' konulu bir panel düzenlenecek.
Halit Refığ'ın yöneteceği panele Prof. Dr. Tevfik İsmaikn,
Rasim Balayev, Refik Kamberov, Ziyafet Abbasov, Ramiz
Azizbeyli, Melahat Abbasma, Emin Sabitoğlu ve Ramiz
Rövşen katılıyor.
Ulusal Çocuk Resimleri Yarışması
Kültür Servisi - Gaziantep'e bağh Şahinbey
Belediyesi'nce kültür etkinlikleri çerçevesince
düzenlenen "Ulusal Çocuk Resimleri Yanşmasf'nın
altıncısı, 23 nisanda yapılacak. Yanşmanın ilkokul 1-2-
3. sınıflar, ilkokul 4-5. sınıflar. ortaokul 1-2-3. sınıflar
kategorisinde düzenleneceği bildirilen, öğrencilerin
25x35 cm boylanndaki resim kâğıtlanyla katılacaklan
yanşmada konu. malzeme. resim tekniği sınırlaması
yok. En çok üç eserle katılınabilecek yanşmaya son
katılım tarihi 19 nisan cuma günü. Birinciye tam
Cumhuriyet Altını, ikinciye yanm Cumhuriyet Altını,
üçüncüsüne de çeyrek Cumhuriyet Altını ödül
verilecek. Yanşmaya katılım adresi şöyle: Şahinbey
Belediyesi, Ulusal Çocuk Resimleri Yanşması,
Gaziantep.