25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 19 MART 1996 SALI 14 KULTUR M.Ü.G.S.F. Sinema Televizyon Bölümü, İstanbul Film Festivali'nin 15. yılını değerlendiriyor Festivale saygı etkhıKğiKültûr Servisi- Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü, 18-29 mart tarihleri arasında, İstanbul Film Festivali paralelinde yürütülecek bir programla, nitelikli filmlerin Türk sinemaseverlerine ulaştınlmasını ve Türk filmlerinin dünya piyasasına tanıtılmasını amaçlayan, film festivaline ve Türk sinemasına emek veren insanlara saygı ve sevgilerini iletmeyi amaçlayan bir etkinlik düzenliyor. Bu amaçtan yola çıkılarak dün başlayan ve 29 mana dek sürecek etkinlikte. her yıldan bir film seçilerek gösterilecek ve film sonrasında seçilen konu ile ilgili söyleşiler yapılacak. Amacı, festivali 15. yıla getirenlere saygı ve sevgi iletmek olan etkinlikler kapsamında, 22 mart cuma günü saat 10.30'da düzenlenen bir törenle, Aydın Gün, Vecdi Sayar, Hülya L'çansu. Atilla Dorsay, Şakir F.czacıbaşı, Nuray Muştu, Ali Sönmez, Sara Berker, E. Nilgün Mirze, Zeliha Kaya, B. Başıbüyük, Zeki Yılmaz, Ömür Bozkurt, Görgün Taner, Sencm Deniz, G. Pamukçu gibi festivale emeğı geçen ısimlere ve festivaJin en eski sinema salonu Emek Sineması ile festivalin en eski sponsorlanna Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümü tarafından hazırlanan l\/l Üniversitesi IV 1. Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü, istanbul Film Festivali'ni 15.yıla getirenlere saygısmı iletmek için bir dizi etkinlik gerçekleştiriyor. Etkinlikte film gösterileriyle, panellerin yanısıra bir sergiyle festivale toplu bakış sunulacak. bir anı heykelciği sunulacak. Aynca festivale büyük emekleri geçen Nejat Eczacıbaşı ve Onat Kutlar'ın bir filmle anılacağı etkinlikler. düzenlenecek iki panel ve 15 yılın görsel ve yazıh dokümanlannın oluşturacağı bir sergiyle film festivaline toplu bir balcış sunulacak. Bu amaçla düzenlenen panellerden ilki 27 mart carşamba günü saat 13.30'da gerçekleştirilecek."Hafta'dan, Günler'e Film Festivali'nin Öyküsü" başlıgını taşıyan panele Cevat Çapan. Rekin Teksoy, Atilla Dorsay ve Miijde Ar katılıyor. 28 mart perşembe günü saat 13.30'dagerçekleştirilecek "Festival ve Türk Sineması" paneline ise Süha Ann. Engin Ayça, Tank Akan ve Ziya Oztan konuşmacı olarak katılacak. istanbul Kültür ve Sanat Vakfı ile Uluslararası İstanbul Film Festivali işbirliği ile gerçekleştirilen etkinlik. fakültenin Acıbadem Yerleşkesi nde gerçekleştirilecek. Film Günleri kapsamında gösterilecek fîlmler şunlar: 18 mart pazartesi 10.30: "Diva" - Yön: Jean Jacques Beineix /13.30: "Goya" - Yön: KonradVVolf 19 mart salı 10.00: "Picasso Gizemi" - Yön. HenriGeorgesCtouzot/ 13.30: "Kariye" - Yön: Süha Ann / "Kula'da Üç Gün" - Yön: Süha Ann. 20 mart carşamba 10.00: '"Amerikalı Amcam" - Yön: Alain Resnais ' 13.30: "Caravaggio" - Yön: Derek Jarman. 21 mart perşembe 10.00: "Günaydın Babil" - Yön: V ve P. Taviani, Tonino Guerra 13.30:" Arya" - Yön: R. Altman, B. Beresford, B. Bryon, J. L. Godard, D. Jarnıan. F. Roddam. K. Russell, N. Roeg, C. Starridge, I. Temple. 25 mart pazartesi 10.00:" Bir Rüzgâr Öyküsü" - Yön:J. Ivens, M. Loridan / 13.30: "Dali" - Yön: Antoni Ribas. 26 mart salı 10.00: "Sessizlik" - Yön: Dimiter Petkov ' 13.30: "Ayaktakımı" - Yön: Ken Loach. 27 mart carşamba 10.00: "Baraka" - Yön: Ron Fricke. 28 mart perşembe 10.00: "Yusufile Kenan" - Yön: Ömer Kavur ' 15.30: "Tahtacı Fatma" - Yön: Süha Ann. 29 mart cuma 10.00:" Mazeppa" - Yön: Bartabas 13.30:" Hair" - Yön: Milos Forman. Bütüntüklen yoksım bir 'Kanh Düğün' FAKİYE ÖZSOYSAL ÇAVUŞ "Ah ne bezdıncidir insarun durumu! Biryasa altında doğar, başka biryasaya bağlı kalır; Boşunapeydahlanırama boşşeylereözen- mesi yasaktır. Haslayaratılır ama sağhklı olması emredilir ona. Ne demek ister doğa bu çeşityasalarla? Tutku ile ahl arasında insanın bölünmesi nedendir? " "Dohı tası eğri tutup da içradekini nasıl dökmezsinizyere?" Ama ne yazık ki yasak- larla tutkular arasında sıkjşıp kalır insanın yazgısı. Işte Ispanyol şair ve oyun yazan F.CLorca'nın "KanbDüğün"ü de gelenek- ler ve insan doğasının gerekleri arasındakı çaüşmadan doğar ve orada düğümlenir. Dü- ğümü çözebilen tek şeyse bir bıçağın ucun- da toprağa kanşacak yaşamlardır. Şehir Ti- yatrolan'nda Başar Sabuncu'nun rejisiyle sahnelenen oyunda, boş sahnenin ortasın- da üzerine üçgen biçüninde bir spot ışığı yöneltilmiş yere saplı duran bıçak, sahne ta- vanma asıh ve tüm sahneyi üstten kaplayan beyaz dev bir şalın (ya da agın) sarkan uç- lan, daha izleyici koltuklanna oturmadan başlatıyor üçlü bir aşk ilişkisinın ölümle noktalanacak öyküsünü. Oyunun metnınde kişilere bir ad vermez yazar. Onlarana, güvey, gelin, baba olarak vardırlar. Çünkü onlar bir karakter olmanın dışında hepimızin belirlenmış kımliklen- dir. Tutkulannın özgürlüğüne kosan, kural- lan hiçe sayan kışı olarak adı verilen tek ka- rakter, ananın büyük oğlu ve kocasmın ka- tillerinin soyundan gelen Leonardo'dur. Ananın geleneksel anlayışına göre, Leonar- do'nun alnına doğuştan çalınmış olan bu le- ke, gelini olacak kadına da bulaşmıştır. Ge- lin, Leonardo'nun kansının kuzenidir. Böy- lece ana, bir çeşit kan davası güttüğü ve nefret ettiği bu adamla uzaktan akraba ol- mak zorundadır. Dahası, gelin, ilk gençlik çağında Leonardo'nun sevgilisi olmuştur. Olay da burada düğümlenir zaten. Leonar- do ve gelin. ılk gençliklerinde gelenekler yüzünden bastırmak zorunda olduklan sev- gilenni. tutkulannı. düğün gecesi birlikte ormana kaçarak özgürlüğe kavuştunırlar. Ama bu uzun sürmeyecektir. Gelenekler onlan izler ve özgürlüğün bedelı Leonardo ve güveyin kanlanyla ödenir. Bir çeşit ağıt havasında geçen oyunun ana izleğindeki gelenek-insan doğası kar- şıtlığı, oyun kışilennin olaya bakışlannda ve yazann onlan çiziş biçiminde de belir- gin. Sahnelemede metnin bu özelliği, giy- • * * . • ' * 7Önetmen oyuna her ne kadâr-Jbir yorum getirmeye, karşıtlıkları vurgulamaya çalışmışsa da, yönetmen tek başına yeterli olamayabiliyor; çünkü tiyatro, bir ekip işi. Bu yüzden herhangi bir oyuncunun, "Ötekileri bırakın, ben rolümü nasıl oynuyorum" diyebilmesinin ya da oyunculardan sadece birisiyle iyi iletişim kurmasının oyunun bütünü söz konusu olduğunda pek bir anlam taşıyacağı söylenemez. silerin koyu gri, siyah, beyaz rengiyle veri- liyor. Ancak bu giysileri giyenlerin oyun kişisi olarak yaratacağı karşıtlık, oyuncu- lukta ortaya çıkamıvor. Oyuncularrollerininişlevini aıuayamamış gibiler Metinde öylesine güçlü bır karakter olan Leonardo, sahne üzerinde, içi geçmiş, za- vallı bir adam sanki. Bu karakterin yanlış yorunıu öteki oyun kişileriyle olan ılışkiyi zedeliyor, özellikle de gelin ve Leonar- do'nun tutkulu sevgileri. güvey ve Leonar- do'nun karşılıklı nefretlerinı ortaya koya- cak etkileşimi engelliyor. Oysa oyunu yönlendirecek ana ilişkiler bunlar. Leonardo'un kansının da zayıf çi- zilmesi sonucu. kadrnm kocasıyla ilişkisin- deki iletişimsizlik, zorakilik izleyiciye ge- çemediği için. bu ailenın, oyunun bütünün- deki olayı yönlendirici etkisi yok olmuş. Dolayısıyla, gelin ve Leonardo'nun iki âşık olarak birlikte kaçmalan hiç de inandıncı gelmiyor, Sahneler arası geçişler ışığın ka- panması biçiminde değil de müzik ve me- tindeki şiirlerin şarkı olarak söylerunesiyle gerçekleştirilerek oyunun akışı, sürekliliğı güze! bir biçimde sağlanırken, oyuncular arası ilişkının aksaklıgı bu geçişleri zayıf- latıyor ve izleyiciyi bir sonraki sahneye ha- zırlayamıyor. Böylece gelının. kocası ve es- ki sevgilisi, bıranlamda mantığı veduygu- lan arasında bocalaması silinıp gidiyor sah- ne üzerinden. Doğal olarak izleyici, gelin ve sevgilinın ne\in sonucunda ne zaman kaçmaya karar verdiklerini anlayamayabi- lir. Çünkü Leonardo, düğün öncesindegenç kadını görmeye geldığinde ateşli bır âşık- tan çok, durumu kabullenmiş bır adam ola- rak görünüyordu. Bu yüzden sahneler arası geçişlerdeki anlamsal bağlar, yerini kopukluğa bırakmış gibi. Kız ısteme sahnesınde de, geçmiştekı ölülerinin acısı içini yakan ananın ruhuna çöreklenmiş olan huzursuzluğu, hıddeti ve salt oğlu istediği için bu evliliğe razı oldu- ğu güçlü bir biçimde görünürken, babanın olayı topraklann birleşmesi hcsabına indir- geyen. kızını bile bir mal gibi gören katılı- ğı hiç ortaya çıkmıyor. Güvey ıse ananın gü- cü yanında ezik ve çocuksu bir tip kaldığın- dan, kimse onun oyunun sonunda atalannın gücünü kolunda toplayıp, bu anlamda da geleneklerin gücünü sımgeleyerek Leonar- do'yu öldürebileceğine inanamıyor. Ozgün metinde yazar, ormanda geçen sahnede Ay ve Ölüm'e kişilıkler venp şur- sel bır dille konuşturarak oyunu soyut este- tik bir düzleme de sokar. Yönetmen bu bö- lümün büyüsunü. etkiyı arttıran bir ışık ve sahneyi bır ağ gibi örten şal aracılığıyla gör- sel olarak yansıtırken, şiirsel dizeleri, orma- na kacan çifti aramaya çıkan genç kızlar ve delikanlılann konuşmalannda veıme çaba- sında. Ancak kızlar ve delikanlılar. Ongö- ren'in oyunculuğu dışında. rollerinin işle- vini anlayamamış gibiler. Sankı sözcükler. anlamlan sindirilmeden dökülüyorağızlar- dan ve oyuncular anlamsızca oraya buraya bakan gölgeler oluyorlar. Oyunda mekân değişimleri, sahneyi üst- ten kaplayan büyük bir şalın dört ucunda- kı ipler aşağı yukan hareket ettirilip şala bi- çimler verilerek sağlanıyor. Şalın kapanan. açılan biçimi ve ışık, bu mekânlarda geçen olayın atmosferini yansıtıyor. Dekorolarak başka hemen hiçbir şey kullanılmadıgın- dan, izleyicinin ılgisı sözlere ve oyunculu- ğa yoğunlaşabiliyor. Ancak yukanda anlatılmaya çalışılan ak- sakJıklar yüzünden oyunda tutkular. nefret- ler, karşıthklar ve metnin şiirsel anlatımı gerektiği gibi ortaya çıkamıyor. Metin dü- zeyinde duygulann ve çelışkilerin güçlü bir biçimde vurgulanan yoğunluğu, sahne üze- rinde bundan yoksun kalmış. Görüldüğü gibi yönetmen oyuna her ne kadar bir yorum getirmeye, karşıtlıklan vurgulamaya çalışmışsa da, yönetmen tek başına yeterli olamayabiliyor; çünkü tiyat- ro, bır ekıp iji. Bu yüzden herhangi bir oyuncunun. "Ötekileri bırakın,ben rolümü nasıl oynuyorum" diyebilmesinin ya da oyunculardan sadece binsiyle iyi iletişim kurmasının oyunun bütünü söz konusu ol- duğunda pek bir anlam taşıyacağı söylene- mez. Kimi oyunlarda yönetmen metne bır yo- rum getıremediğinden oyunculann kendi rollerinin bütündeki işlevıni anlayamama- lan söz konusu olurken. kimi oyunlarda da oyuncular, getirilen yorumu sindıremeye- rek oynadıklan karakterleri yeniden yara- tamayabıliyorlar. Her iki durumda da gözden kaçan şey ekip çalışmasımn gerekliligı gibi görünü- yor. Yeni bır şeyın ortaya çıkması, ekip üye- lerinin her birinin düş gücünü kullanarak ortak bir yaratıma gitmesi demek. Bunu ya- pabilmek için, belki de kendi sınırlannı zor- lamalan, bildik kalıplan kırmalan da bir o kadar gerekli. Nevhiz'in resimleri Paris'te sergileniyor Kültür Seı>isi - Nevhiz'in kişisel resim sergisi, Paris'in Montreuil Beledıyesi, Plastik Sanatlar Galerisi'nde 12-30 mart tarihleri arasında sergileniyor. Ankara Cniver- sitesi, Atatürk Eğitim Fakül- tesi, Resim-lş Eğitimi Bölümü'nde öğretim üyesi olan sanatçı, 1945 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanat- lar Akademisi Yüksek Resim Bölümü'nü bitirdi. Daha son- ra 1971,1975 yıllan arasında üniversitelere öğretim üyesi yetiştirmeyi amaçlayan yasa uyannca Paris'te resim ihti- sası yapan sanatçı bugüne değin tstanbul, Tekirdağ, Ankara, Adapazan, lzmir, Paris, Viyana, Salzburg, Graz, Nevv York ve Washington'da 14 kişisel sergi açtı ve 120'yi aşkın toplu sergiye katıldı. Sezer Tansuğ, sanatçınm res- imlerini "Figürasyt)n hareke- tinin en trajik böyutu"şeklinde tanımlıyor. Nevhiz ise sanatı ve sanat görüşü üzerine düşüncelerini şöyle özetliyor: "GeBşme yeteneği sonsuz, düşünen. canlı kaJmaya çabalayan, korkak. cesur, bÛisiz, bilge. yeryüzündekj tüm değerlerin yarabcısı ve bu değer- leri yok da savabilen, yaşamın öznesi insan, resim- lerimin ana konusu. Sanat etkinliği. birevin bütünle kaynaşması için vazgecilmez bir araç. insanın sınırsız birieşme, yaşantılan ve düşünceleri paylaşma jetisi- ni yansrtan bir dfl. Dış ve iç gerçekBklerin sanatsal imgetere, özgül bir bildirişim dizgesine dö'nüşrürülmesiyle oluşrurulan sanat yapıOn, sanatsal bildirime aracılık etme işlevi, tüm diğer işlcv- lerinin gerçekleştirilmesinin ön koşulu." Nevhiz, sanat etkinliğının öznesi duru- mundaki çağdaş sanatçınm da tedirgın etmeyi de göze alarak, sanat alımlayıcısını yeni sorular sormaya, bu soru- lan yanıtlamaya yönlendire- bilecek. onda kendisini değiştirme, bir sanat yapıtı gibi yeniden düzenleme. yaşamı savunma. olumlama coşkusu yaratabilecek, yaşamın tek boyutluluğuna denk bir dil ve yöntem geliştirme gereksiniminde olduğunudüşünüyor. Sanatçı. bu doğrultuda işleyen bir iletişimin alışılmış biçimlerle de gerçekleşmeyeceğini savu- narak"Yeni izteryeni biçimleri gereksinir. Yeni anlaüm yoüan ise ancak tüm in- sanlıgın kültürei ve sanatsal birikimindcn cl alarak ve içeriğin gereklerinden doğduğunda anlamİL değerli ve kendi içinde tutartı olabilecektir. Sanat sanatçınm yapıtını gerçekleştirirken yaşadığı yaratıcı sürecin, yeni bir yaratıcı süreç olarak yasanmasına. yaşamın derinleınesine ka> ramnasuıa olanak veren aşkın bir dikür." diyor. Nevhiz. sanatçınm evreninin paylaşıla- bilmesının de ancak bu di lin kod anahtarlannın okun- masıyla gerçekleşebileceğini düşünüyor. ^Küheylan' 21 yıl sonra sahnede Kültür Servisi - Trabzon Dev- let Tiyatrosu, Peter Schaffer'in yazdığı 'Küheylan' adlı oyunu 7 mart tarihinden itibaren sahnele- meye başladı. Ilk kez 1975 yılında Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahnelenen 'Küheylan', Trabzon Devlet Ti- yatrosu'nun yorumuyla. izleyici- den yoğun ilgi görüyor, Içerdiği psikolojik gerilimi yo- ğun sahnelerin çocuklann nıhsal gelişimine olumsuz etkisi olabi- leceği düşüncesiyle afişine '16 yaşından büyükler içindir' ibare- si konulan oyunun yönetmenligi- ni yapan Malcom Keith Kay, oyu ı için şunlan söylüyor: "Kanımca, Küheylan tngüte- re'de yazılmjş en iyi oyunlardan biridir. Bugüne değin. birçok ül- kede başanyla sergilenmiş, ve bü- j ük ilgi uyandırmı$tır. Tann, tut- kular, idoller. dünyalar. gerçekler, fanteziler, din, ihtiyaçlar, yalnız- lıklar ve umııtgibi kavramlar oyu- nun içerdiği konulann başmda ge- lirken ortayaiyi bir kurguyia öriil- müş, insanın iç dünyasını tüm açıklığıy la sergileyen. harika psi- kolojik drama örneği çıkmışür". Kay. 30 yıla yakın bir süredir aktör ve yönetmen olarak pek çok önemli tiyatro kurumunda görev almış bir sanatçı. 1995 yılında İs- tanbul Festivali'ne de karılmış olan ve tzmir'de sahnelenen 'Ma- rat/Sade' oyunu ile 'En İyi Yö- netmen' ve 'En İyiOyun'ödülle- rini kazanan Kay halen Devlet Ti- yatrolan ile çalışıyor. Bursadaki ITC (Ulusal Tiyatro Topluluğu) adlı özel bir tiyatroda Gülcan Zeybek'in yazdığı 'Çöpte Adam V'ar' adlı oyunun yönetmenliğini üstlenen Kay. yine aynı tiyatroda Vincent Van Gogh'un yaşamıru konu alan 'Vincent' adlı tek kişi- lik oyunu Ingilizce olarak oynu- yor. Ahırda çalışırken, bir demir parçasıyla beş atın gözlerini oyan ve daha sonra tedavi amacıyla bir psikiyatra gönderilen genç bir in- sanın öyküsünü anlatan 'Kühey- lan'da Halil Ayan, Canberk licu- cu, Oktay Gözpınar, Kader Oz- şen Gözpınar, Miraç Eronat Can, Güigün Aray Karamete, Ahmet Erkut, \blkan Ünal,A. Bema Ko- nur rol ahyorlar. Oyunun ilginç sahne tasanmı ve kostümJeri Ha- kan Dündar imzasını taşıyor. Alı- şılmışın dışında tasarlanan dekor- da kullanılan aynalar ve değişik efektlerle şiirsel sahneler yaratıl- ması amaçlanıyor. Oyoında kul- lanılan canlı müziğin besteleri ise Ata Can'a ait. YAZIODASI SELİM İLERİ Üç Mektup Gramofon İğnesi'nde siyah-beyaz Türk filmlerini yazmıştım. Yoksa çok mu kişisel bir yazı, diye düşü- nüyordum. Eski filmler, emek vermiş oyuncular, du- yarlılığı silindi silinecek öyküler belki de kimseleri ilgi- lendirmez, diyordum... Ama yanılmışım. O günlerde bir iki telefon geldi, iyi ki yazdın diyorlardı. Geçenler- de gazeteye uğradım; mektuplar arasında üç mektup siyah-beyaz Türk filmlerini dile getiriyor. Çok güzel mektuplar; bu sütunun okurlarıyla paylaşmak iste- dim. İstanbul 'dan yazan Sayın Araksi Gaydaoğlu şöy- le anlatıyor geçmişin sinema günlerini: "(...) Tam sinemaların semtinde, Galatasaray'da doğdum. Oturduğumuz ev Yeni Melek sinemasının çıkış kapısının karşısında idi. Hatırladığıma göre, sol yanımızda da Atlas sinemasının çıkış kapısı vardı. Si- nema yaşım gelince babamla birlikte hiçbir filmi ka- çırmaz olduk. Yeni Melek'te Ipek ÇoraplarV unuta- mıyorum, Saray'daki 'LükresBorjiya'y/, tabii daha bir- çok filmi, Atlas'ta, Emek'te, bazan YeniAr'da;helesi- nemalardaki kalabalığı kuyrukta bekleyişlehmiz, o günlerde ikinci balkonda yer bulmak bile bir yanştı. Hatta bir defterim vardı, izlediğim filmleri o deftere kaydederdim, tabii aktör ve aktrislerin isimleriyie. Ço- cukluk işte. "(...) Sonralan Şişli'ye taşındığımızda, Sıraceviz- ler'de yazlık Kervan sineması vardı. Orada ne kadar çok Tüh< filmi gördük! Her film değiştiğinde hemen yastıklanmızı alıp koşardık. Göksel Arsoy, daha ye- ni parlıyordu, biz genç kızlar ona hayrandık. Sonra Ediz Hun, Ayhan Işık, Ekrem Bora, Belgin Doruk... Keşke birgüç olsa da o günlere dönsek. (...)" Kervan sinemasının yazlık bahçesi olduğunu bilmi- yordum. Necatigil'in ve Ceyhun Atuf Kansu nun unutulmaz yazlık sinema, bahçe sineması şiirleri var- dır. Bugünün şairleri öyle şiirter yazamayacak. Şimdi lüks otellerin yazlık sinemalan varmış; hiç aynı şey ola- bilir mi?! Kocamustafapaşa'dan -annemin babaannesi Fe- ride Hanım'ın 'Kocamustapaşa' deyişleri geliyorak- lıma- yazan Sayın M. Sacit Sencer, yazımda andı- ğım Bir Yaz Yağmuru ve Acı Hayat filmlerini alabildi- ğine içten anlatımıyla hatırlıyor: "(...) Sonra yıl 1961, nisan; Aksaray Bulvar sinema- sı. Okulu kırmışız. Oyıllarda tekidolüm Göksel Arsoy. Bir Yaz Yağmuru oynuyor. O film, birkaç ay öncesine kadar, otuz beş yıl, ne bir sinemada, ne de bir tele- vizyon kanalında gösterildi. Gazetenin TVprogramın- da, filmin oynayacağını gördüm. Iş yerindeki ortağı- ma, 'Bak' dedim. 'şimdi Cerrahpaşalı Fahrettin Abi, - ki o yıllarda kimi düğün salonlarında komedyenlik ya- pardı-, filmde, asi genç rolünde'. Fahrettin Abi Ves- pa motonın arkasına Cavidan Dora 'yı, -ki o da filmin vampı-, atacak; fonda da Neil Sedaka, One WayTic- ket'/ söyleyecek..." Bu sahneler unutulmuyor Devam ediyor Sayın Sencer: "Belgin Doruk sakatlığından şikâyet eder. Göksel buna şiddetle karşı çıkar. Ve Elvis: It's Nlovv or Never. Göksel, Belgin "ı zoria ayağa kaldınr. Sarmaş dolaş dans ederler. "Bu sahneler acaba niye hiç unutulmamıştır? Oy- sa iki hafta önce izlediğim bir TVdizisini şu an hatır- lamıyorum. "AcıHayat 'tapiyangocunun ısrarla Ayhan Işık"a bi- let sattığı, sisler içinde bir park. Ayhan Işık'ın yeni yaptırdtğı villasında, Türkân ŞorayV kolundan tuta- rak bağınp çağırması, finalde, Nebahat Çehre'nin, mezarlık dönüşü Ayhan'm elini zoria tutması..." Bir dönemdi. Besbelli, bizler o günün sinema seyir- cileri başka bir ruh taşıyorduk. Günümüzle dünkü si- nemayı kıyaslayan, hayatımızın sosyolojisinden söz açan ilginç bir mektup da izmir'den gelmiş. Sayın Nu- ri Erkoç yazıyor: "(...) Doğnısu o mahzun satıhannızı biraz da üzüle- rek okudum Selim Bey. O sinemaya, o siyah-beyaz filmlere bir daha geri dönülemeyecegini, siz de elbet bilirsiniz. Bahsettiğiniz senelerde bizlerbabalanmızm eski elbiselehnin, eski takımlannın küçültülüp bize yeni takımlar gibi giydirildiği günler yaşamışızdır. An- nelerimizin çorabı kaçmış, köşe başındaki çorap örü- cüsü güzel Gülseren Abla'ya bu kaçık çorapları koş- turmuşuzdur. Kol saatlerimiz ya amcalarımızdan, ya dayılanmızdan sünnet hediyesi olmuş, ama sünneti- mizden kaç sene sonra bu saati takmak bize nasip olmuştur. Eh, yaşamak böyle olunca, yaşamın aksi- sedası olan sinema da söylediğiniz fukaralık ve sami- miyetiçinde olacaktı. (...)" Demin Necatigil demiştım. Eski filmlerin, dünkü ya- şamalann biz kılıç artıklannı Necatigil'in "Yersiz" şiirin- den şu dizeler avunduruyor: "Güneş yüze vuruyor kendini az geri çekl Masa uzakta kaldı masayı az geri çek.I Ağaçlann yangını gü- neş daha da kaydıl Bir başka yana gitsek bu sularda susuz/ Bütün masalar dolu masayı az geri çek." BUGUN TİYATRO Ortaoyuncular, Ferban Şensoy'un Anca Vlsdei'den Türkçeleştirip sahneye koyduğu "Aptallara Güzel Gelen Televizyon Dizüeri' 1 adlı oyunu bugünden başlayarak Ortaoyuncular Sahnesi'nde sergiliyor. Tiyatro ve televizyon tekniklennin iç içe kullanıldığı oyunda Derya Baykai, Ferhan Şensoy, Rasim Oztekin, Ayşen Aydemir, Hakan Alruntaş rol alıyor. SEMİNER Alman senarist Tbomas Knauf yönerimindeki senaryo atölyesi çalışmalan bugün başlıyor. Alman Kültür Merkezi ve TÜRSAK Vakfi'nın ortak çalışmasıyla 29 marta dek sürecek atölyede senaryo yazım teknıklen üzerinde durulacak. SERGİ 113. Yıl Sanayii Nefise- DGSA Mimar Sinan Üniversitesi Mezunlan Derneğı Kutlama Sergileri'nüı ilki ITÜ Mimarlık Fakültesi Serg_i Salonu'nda açıldı. Sergi 22 marta dek görülebilir. Sefer Oztürk resim sergisi ise saat 17.00'de Hobi Sanat Galerisı'nde açılıyor. Öztürk'ün yapıtları 9 nisana dek izlenebilir. PANEL tstanbul Büyükşehir Beledıyesi Kültür tşleri Daire Başkanlığı'nm düzenlediğı Azerbaycan Kültür Günteri kapsamında saat 17.00'de 'Azerbaycan Sinemasının Dünsadaki Yeri Nedir' konulu bir panel düzenlenecek. Halit Refığ'ın yöneteceği panele Prof. Dr. Tevfik İsmaikn, Rasim Balayev, Refik Kamberov, Ziyafet Abbasov, Ramiz Azizbeyli, Melahat Abbasma, Emin Sabitoğlu ve Ramiz Rövşen katılıyor. Ulusal Çocuk Resimleri Yarışması Kültür Servisi - Gaziantep'e bağh Şahinbey Belediyesi'nce kültür etkinlikleri çerçevesince düzenlenen "Ulusal Çocuk Resimleri Yanşmasf'nın altıncısı, 23 nisanda yapılacak. Yanşmanın ilkokul 1-2- 3. sınıflar, ilkokul 4-5. sınıflar. ortaokul 1-2-3. sınıflar kategorisinde düzenleneceği bildirilen, öğrencilerin 25x35 cm boylanndaki resim kâğıtlanyla katılacaklan yanşmada konu. malzeme. resim tekniği sınırlaması yok. En çok üç eserle katılınabilecek yanşmaya son katılım tarihi 19 nisan cuma günü. Birinciye tam Cumhuriyet Altını, ikinciye yanm Cumhuriyet Altını, üçüncüsüne de çeyrek Cumhuriyet Altını ödül verilecek. Yanşmaya katılım adresi şöyle: Şahinbey Belediyesi, Ulusal Çocuk Resimleri Yanşması, Gaziantep.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle