Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19MART1996SALI
12 DIZIYAZI
1989 sonrasında sol partilerde belirgin bir sağa kayma gözleniyor
BerlinDuvan dıştan
değil içtenyıkıldı
Komünist Partiler
ve Zümrü
u yazı dizisi burada bit-
memeliydi. Amabirgün-
lük gazetede yayımlanan
bir dizi yazının sınırlan,
isteristemezburayakadar
zorlanabiliyor. Oysa kos-
koca Orta Asya, karman çorman Kaf-
kaslar. iyi bilinmeyen bir dünya, Baltık
cumhuriyetleri var. Sonra Küba, Viet-
nam, Kuzey Kore, Çin Halk Cumhuriye-
ti. lyıce zorlarsak Etiyopya, Kuzey Ye-
men, Angola bile var.
Alalım Orta Asya'yı. Türkmenistan.
Kazakistan, Özbekıstan. Kırgızistan, Ta-
cikistan, Orta Asya'nın bu beş Sovyetler
Biriiği Federe Cumhurryeti nde 1989u
izleyen aylar ve yıllarda" yaşananlar, fe-
odal aşiret ilişkileri ile modern sanayi iş-
çilerinin bir arada yaşayarak sosyalizmi
kurma deneyirrderinin aldığı yeni biçim-
ler; aşiretlerarası kanlı savaşlar; yıllaryı-
lı haJJdann kardeşliği ilkesinin yaşama
en iyi geçirildiğı, milliyetçilik denen ge-
rici ideolojinin kökünün tam olarak ka-
zındığı söylenegelen bu topraklarda fış-
kıran milliyetçilik; handiyse 50 yıla yak-
laşan bir süre Marksist-Leninist eğitim-
den geçen kuşaklar arasında birdenbire
yaygınlaşmaya başlayan köktendinci-
lik... Bütün bu sosyal olgular, en az Or-
ta ve Doğu A\Tupa ülkelerindeki dene-
yim kadar önemli, ilginç ve derslerledo-
lu.
Keza bugün kan gövdeyi götüren Kaf-
kasya. Milliyetçıliğin patlayışı, çok soy-
lu ülkülerle donanmış olması gereken
komünist parti kadrolannın hem de en
tepelerinın mafyalaşması, sorunu bir
"ardıl parti"nin izini sürmekten çok öte-
lere ve derinlere taşıyor.
Öteden beri silah zoruyla birer Sovyet
Federe Cumhuriyeti olarak tutulabildik-
leri söylenegelen Baltık cumhuriyetle-
rinde, Lirvanya. Estonya ve Letonya'da
bugün komünistlerin özgür ve çok par-
tili demokrasinin sınavlanndan süzüle-
rek yeniden iktidara uzanmalan açıkla-
mabekliyor.
Ve yıllar yılı sosyalist sistemin vitrini
olarak övülen, Berlin Duvan'nın ve du-
vann ardındaki saklanması olanaksız po-
fis devleti tablosuyla yerin dibme batın-
lan Dogu Almanya, yanı Demokratik AJ-
raanCunıhuriyeti(DAC) ,,,
Bir devletin feshedillşi
Öteki bütün sosyalist ülkelerden fark-
holarak DAC'de salt parti değıl, devletin
kendisi feshedildi. Bir sosyalist ülke, bir
kapitalist ülkeye handiyse gönüllü ola-
rak iltihak etti. Marksist-Leninist mode-
le göre örgütlenmiş sosyalist ülkelerin
sonunu ilan eden 1989 yenilgisi, Berlin
Duvan'nın yıkılması ile başlamıştı.
DAC'nin sonuda 1989'un bir başka sim-
gesi oldu. Bölünmüş bir halk, aralannı
ayıran duvan yıkarak yeniden birleşti. A-
ma bu eşit koşullu bir birleşme değil, de-
mokrasiye, özgürlüğe ve en önemlisi tü-
ketime susamış DAC halkının gönüllü
olarak kapitalist Almanya'ya iltihakıydı.
Gözden kaçırmayalım: Duvar dıştan
değil, içten yıkıldı.
DAC halkı kış ortasında iri, etli ve lez-
zetli Çikita muzu yeme hakkına kavuş-
tu. tki silindirli dandik Trabant otomo-
biller yerine Opel, Mercedes, BMW,
Volksvvagen arabalar satın alma özgür-
lüğü elde etti. Şaraptan çok, şurubu an-
dıran devletşaraplan yerine Fransız, ttal-
yan, Yunan. Portekiz. Alsas. Rhon, Rhe-
in şaraplan içme; ispirto kokulu resmi
brendi yerine Cognac. Asbach, Hennesy,
Remy Martin, Armagnac, Courvoisi-
er'nin tadını çıkarma olanaİdanna sahip
oldu.
Para, para, para
Sonra bunlann ancak parayla satın alı-
nabileceğini öğrendi. Sonra bunlan sa-
tın alabilecek parayı kazanmanm pek zor
olduğunu kavradı. Bütün bunlan öğren-
diğinde ise işsizlik kuzeyde, deniz kjyı-
sındaki köy ve kasabalarda yüzde 60'la-
ra vurmuştu. Daha güney bölgelerde ise
durum iyiydi: Yüzde 40-45 arasında.
Sonra kirayı öğrendi. Çocuk yuvası,
Berlin Duvan'nın yıkılışı ve bir dönemin sonu... Önce duvann üstünden insan selleri aktı, sonra duvar "resmen" kaldınldı.
r
'de Rusya'da uygulanmaya başlanan, 1945 sonrasında Doğu ye
Orta Avrupa'yı ve Balkanlar'ın büyük bölümünü kapsayan bir
dünya sistemine dönüşen, 1949'da Çin, 1951 'de Kuzey Kore,
1959'da Küba, 1972'de Vietnam'la zenginleşen, sonra Kamboçya, Afganistan,
Etiyopya, Yemen gibi yeryüzünün en geri kalmış bölgelerinde de uygulanmaya
çalışılan bir sosyalizm denemesi başarısızlıkla sonuçlandı.
1917
ısıtma, telefon. aydmlatma dahil toplam
kiranm alınan ücretin yüzde 10'unu ge-
çemeyeceğini yasal zorunluluk haline
getirmiş bir düzenden kurtulup aldığı üc-
retin dörtte üçünü götüren çıplak kiranın
doğal karşılandığı bir düzenle tanıştı. Te-
lefon, elektrik paralannın ayn yatınlma-
sı gerektiğini, yatırmayınca da bunlann
kesileceğini deneylerle kavradı.
Sonra Leipzig, Dresden, Rostock gibi
büyük kentlerde, 1945'ten bu yana ilk
kez neo Nazi çetelerin devriye gezmeye
başladığını gördü. Nazizmin kökünün
kazındığı sanılan topraklarda yaşayan
genç ve umutsuz ve işsiz ve geleceksiz
gençlerin, kaba ve saldırgan Alman mil-
liyetçiliğini hortlatmak ısteyen faşistle-
rin av alanına dönüştüğünü ürkerek göz-
ledi. Neo Nazi parti Cumhuriyetçiler'in
(Die Republikaner) genel merkezlenni
ve karargâhlannı Batı'dan Doğu'yataşı-
malanna anlam vermeye çabaladı... So-
nunda ağır, zorlu ve kaçınılmaz soru, salt
bilinçli sanayi ışçileri, ilerici aydınlar
arasında değil, sıradan emekçiler, geniş
halk yığınlan arasında gündeme geldi:
Hangi düzen daha iyi?
Bu soru, Doğu Alman halkınca henüz
yanıtlanrruş değil. Ama bu soru, salt Do-
ğu Alman halkının sorusu da değil.
•••
Şu açık: 1917'de Rusya'da uygulanma-
ya başlanan, 1945 sonrasında Doğu ve
Orta Avrupa'yı ve Balkanlar'ın büyük
bölümünü kapsayan bir dünya sistemine
dönüşen, 1949'da Çin. 1951 'de Kuzey
Kore, 1959'da Küba, 1972'de Vietnam'la
zenginleşen, sonra Kamboçya, Afganis-
tan. Etiyopya, Yemen gibi yer yüzünün
en geri kalmış bölgelerinde de uygulan-
maya çalışılan bir sosyalizm denemesi
başansızlıkla sonuçlandı.
Sosyalizmin bu yenilgisi "Gorbaçov
olmasaydı, Mao ölmeseydi. Enver Ho-
ca'ya emrihak vaki olmasaydı, Ho Am-
ca aramızdan vakrtsizaynlrnasaydı, Kim
tl Sung yaşlanıp bunamasaydL.." gibi-
sinden kahve sohbeti düzeyindeki değer-
lendirmelerle açıkJanamaz.
Başansız kalan, yani yenilen model'in
ta kendisidir. 1989'da başansızlığauğra-
yıp çözülen sosyalist mülkiyet deneme-
siydi. Kapitalist sömürüye son verme,
aşma, ürerim araçlannın özel mülkiyeti-
ni yıkıp kamu mülkiyetini kurma dene-
mesi başansız kaldı Kamu mülkıyeti de-
ğil. parti ya da devlet mülkiyeti kuruidu.
Emekçi sınıflar sömürüden kurtulmadı-
lar; en azından böyle duyumsamadılar.
Leninist parti modelinln
fflası
1989 'da basansızhga uğrayıp çözülen,
bir "parti modeH"ydi. Parlak bir slogan-
dan öteye gidemeyen proletarya dikta-
törliiğü adı altında farklı düşünenın ezil-
diği, yok edildiği bir parrililer diktator-
yası egemen oldu. Komünist literatürde
komünist parti'nin tanımı kulağa pek
hoş gelir. "_. Proletaryanın en yiğit, en fe-
dakâr. en bilinçli kadrolannın çelik çe-
kirdeğını oluşturduğu,tekamacıdevrim
yapıp siyasal iktidan burjuvariden almak
olan profesyonel devrimcileıier örgütü"
diye tanımlanır(dı) komünist partiler. Bu
tanım, yaşamın sınavında sınıfta kaldı.
Halktan iyiden iyiye kopmuş parti bü-
rokratlan, varlıkJannı gizli polise ve ser-
vislere ihale etmiş yönetici elitler (= seç-
kinler). parti muhalefetteyken üretme-
den yaşamanm tadını almış asalaklar. ik-
tıdardayken düzenin kaymağını yeme
olanağına kavuşmuş nomenklatura (=
parti aristokrasisi)...
tşte ilkeleri 1899'larda saptanmış Le-
ninci parti modelinin 1989'lardaki tab-
losu.
Kısacası yenilen, sosyalizmin özü, ül-
küleri, hedefleri değil. bir sosyalizm kur-
ma denemesiydi. Tıpkı yenilen bir baş-
ka deneme, Paris Komünü gibi.
1789 büyük burjuva devriminin, ta
1020yıllannakadaruzanan bir dizi bur-
juva toplum kurma denemesinin son hal-
kası olduğunu, arada pek çok başansız-
lığa uğramış, feodal prensler, derebeyle-
ri, feodal imparatorluklar tarafından boz-
guna uğratılmış burjuva devrimi dene-
meleri olduğu anımsanırsa ve hele hele
burjuva devriminin hedeflerine.
1789'dan bu yana 200'ü aşkın yıl geçmiş
olmasına rağmen hâlâ ulaşılamadığı
(1789'un sloganları özgüıiük, eşitlik.
kardeşlik'ti)gözönünealmırsa, 1917'de
başlayıp 1989'da çöken bir sosyalizm
kurma denemesinin başansızlığının an-
lamı daha kolay ve doğru kavranır.
Ancak bu yazı dizisi, 1989 depremi-
nin nedenlerini tartışmıyor. Sadece
1989'u izleyen yıllarda ortaya çıkan ar-
dıl partileri ele alıyor. Onlann I989'da
kendinı fesheden ya da feshedilen ko-
münist partilenn bir devamı olup olma-
dıklan sorusuna yanıt anyor.
Parti Içl demokrasi
Doğu ve Orta Avrupa ve Balkan ülke-
lerinin komünist partileri ile sınırlı da ol-
sa bir genelleme yapmak mümkün:
Ardıl parti lerin hemen tümü, gelenek-
sel Leninistparti modeli'nden temelli bir
aynlık gösteriyorlar. "Demokratik mer-
kezryetçilik, proletaoa diktatörlüğii. çe-
lik çekirdek, >irmi dört saarini deMime
adamış profesyonel devrimciltrin örgü-
rü, kitle partisi değil, dar kadro partisi"
gibi ayırt edicı özellıkler, hemen hemen
1961 yılında yapımına başlanan Berlin Duvan, "demirperde" tehminin de somut bir simgesrydi (solda). Duvar 1989'da delindi (sağda).
kesinlilde terk edilmiş durumda.
Buna karşılık parti içi demokrasi, par-
ti içinde \e ülkede siyasal çogulculuk, bir
"olmazsa olmaz" ilke ağırlığı taşıyor.
"Parti kongresi, merkez komite, potitbü-
ro, genel sekreter pinunidi"Qde ifadesi-
ni bulan parti içi mutlak otoritenin izle-
ri silinmekle kalınmamış, böylesi bir iş-
leyişe yol açabilecek kanallann tıkan-
ması için özel tuzük hükümleri üretil-
miş. Parti yapısına ilişkin bu ortak özel-
liklerin yanı sıra ve onlardan belki de
çok daha önemli bir basjca özellık ise:
Programsızlık.
En iddialı ardıl parti durumunda olan
Macaristan Sosyalist Partisi bile son
kongresinde kabul edilen programın ge-
çici niteliğini reddetmiyor. Özellikle üre-
tim araçlannın özel mülkiyeti ve prole-
tarya kavramının 2000 yılına bırkaç yıl
kala kazandığı yeni içenk, ardıl partile-
rin acil gündeminde. Bu konuda kesin
yanıtlann üretilememiş oluşu, kapsamlı
bir programı da -şimdilik- imkânsızlaş-
tınyor.
Sosyal demokratlasma...
Bu özet-genelleme sırasındaaltı çizil-
mesi gereken bir sonuncu nokta da ardıl
partilerin şu ya da bu ölçüde sosyal de-
mckratlaşmışlıklan. Yıllar boyu komü-
nist partilerce "sınıf çelişkilerini yumu-
şatarak devrimin patlamasını önlemek;
sınıfsal uzlaşma teorileriyle kaprtalizmin
ömrünfi uzatmak; sosyal devleti bir araç
değil, bir amaca dönüştürerek devrim he-
defini sapürmak"la eleştirilerek küçüm-
senen sosyal demokrat çizgi. bugün ar-
dıl partilerce büyük ölçüde benimsen-
miş durumda. Ardıllar arasındaki farkı
da galiba sosyal demokratlaşmışlığın öl-
çüsü belirliyor. •
Tabii eski komünistler böylesine sos-
yal demokratlaşırken sosyal demokratlar
da hızla geleneksel çizgilerini sağa doğ-
ru terk edip klasık liberal parti konumu-
na geçiyorlar. Sosyal devlet kavramı,
sosyal demokrat partilerin artık sadece
resmi programlannda yer alıyor. Iktidar
olmuş sosyal demokratlar "sosyal devlet
ilkelerinin"uygulanmasının imkânsız-
laşmasından yakınıyorlar. İktidara talip
olan sosyal demokratlar ise sosyal doiet
tenmi yerine, "sosyal sonunlulukla do-
naülmış reform politikalan" tenmini
yerleştirmeye çabalıyorlar.
Geleneksel tenmlerle söylersek yer-
yüzünde genel bir sağa savrulma süreci
yaşanmaîcta. Globalizmın (küreselleş-
menin) en önemli sonuçlanndan biri de
bu olsa gerek. Emperyalizm teriminden
hoşlanmayanlar, 6O'lı yıllarda çokulus-
lu (multinasyonal) sermaye terimini yeğ-
lerlerdi. Bugün bu terim de pek hafif ka-
Iıyor. Çokulusluluk değil, vatansızlaş-
manın en ilen süreçleri yaşanıyor. Ser-
mayenin kozmopolitleşmesi günlük ya-
şamda elle tutulur, gözle görülür hale
geldi. Milli devletler artık sermayenin
yayılmasının, kapitalizmin yeryüzü öl-
çeğinde gelişmesının önünde bir engel.
Bu gelişmeyı derinlemesıne çözümle-
yemeyen, bu yüzden de kapsamlı prog-
ramJar üretemeyen aıtlıl partilerin sosyal
demokratlaşması, sosyal demokratlann
da renksiz-kokusuz liberal partilere dö-
nüşmesı kaçınılmaz olsa gerek.
Becerebilirsek bir başka yazı dizısin-
de kapitalist Avrupa'nın komünist parti-
lerinin bugününü ele almaya çabalayaca-
ğız. Bakalım bu dizideki saptamalan. o
çalışma da doğrulayacak mı?
BİTTİ
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
İnsanlar, Konuşa Konuşa...
TÜYAP'ın Izmir I. Kitap Şenliği'nden en güzel anım,
okuıiarla, dostlarla bir arada bulunmakoldu. Göreme-
diğim dostlanmı aradım.
Kitap Şenliği'nde bir olay da olmuş, sonradan Sev-
gi Özel'den öğrendim. izmirli kitapçılardan bir grup,
Fuar'ın Lozan kapısına gelip, kitap şenliğini protesto
etmek istemişler. Bağnşıyorlarmış:
- Buraya kitap fuan açtınız, biz kitap satamıyoruz;
gidin buradan diye.
Olayr duyan Deniz Kavukçuoğlu, yanlanna gelmiş:
- Ne bağmyorsunuz arkadaşlar, dışanda kalmayın,
içerigirin. Bizim toplantı salonumuz var; orada konu-
şun, portestonuzu orada yaptn. Tartışın, bizdeyarar-
lanalım! Hem, gelecekyıl, size de stand verelim, ora-
da isteyen kitaplannı satsın!
Birbiıierine bakmışlar, böyle bir davranışa çok şa-
şırmışlar. içeri salona girmişler. Konuşmalannı yapmış-
lar. Deniz Kavukçuoğlu anlattı dururnu:
- Tabii, ben içeri çağırdım, içeride yaptılar toplan-
tılannı. Sonra dost olduk, ahbapJık ettik kendileriyle.
Sonra "Kendinizi tanıtmak, duyurmak istiyorsanız, si-
ze stand verelim içeride" dedim, teşekkür etti bir kıs-
mı, gittiler... (Deniz Kavukçuoğlu, tatlılıkla çözmüştü
sorunu.)
TÜYAP, |. Izmir Kitap Şenliği'ne omuz veren TÜ-
YAP'çılar; Bülent Ünal, Deniz Kavukçuoğlu, Neşe
Tuncay, Ümit lyem, Sunay Girgin, Kadir Şener;
yüz bini aşkın kıtapşeverın, şenliği gezmesinde pay-
ları olan kişilerdi. TÜYAR ne denli desteklense azdır.
Okurlar arasında olmak, nasıl mutluluk veriyor an-
latamam. Bir okur, Çağdaş Gazeteciler Demeği'nin
yerine geldi, kitaplann ederine bakıyor. Çoğu da el ya-
kıyor! Bir kitabıma el attı, baktı:
- Bu kaç lira? Satış bölümünde çalışanlardan Şök-
ran Pakkan:
- Indirimli dört yüz bin //ra/yanıtını verdi. Genç:
- O kadar param yok dedi, aynlıyordu. Araya gir-
dim:
- Sizin ne kadarparanız var? Ceplerini kanştırdı:
- 250 bin lira param var!
- Tamam, ımzalayayım! Öyfe sevindi ki...
Benim pek fotoğrafim filan çıkmaz; çoğu okur ta-
nımaz. Neden ilgiyle okuduklannı söylerier, onu daan-
lamış değilim!
Izmir'de eski dostlanm, kitap_şenliği nedeniyte gel-
mişlerdi. Torbalı'dan Ahmet Öğüt, "Ankara Notla-
n"nda çok adı geçti, görünce nasıl sevindim..Şöyle
ayaküstü konuştuk. Aynlaçağım gün, Ertan Ünver,
kitabını imzalamaya geldi, Ümit Yayıncılık'ta kitap im-
zalıyordu. Güralp Basımla onu da gördük.
Izmir'de geçenlerde babası ölen Tülay Cengiz ile
eşi savunman Metin Cengiz, kızlan Eylem Gökçe ile
oğullan Oğulcan çıkageldiler. Oğulcan'ın adını Aziz
Nesin vermiş. Eylem Gökçe'ye sürekli mektuplar ya-
zardı Aziz Nesin. Aziz, çocukla çocuktu. Böyle birini
bir daha görmedim. O öldükten sonra ufkum daraldı.
Bir huyum, dostlara yeni dostlar tanıştırmaktır. In-
sanlar, telefon defterierıne bir ad daha eklemelidirler,
böyle düşünürüm. Birgün VedatTürkali, istanbul'da:
- Sen, htanbul'u bilmezsin, köylüsün demişti; hay-
di, sana Istanbul'u gezdireyim!
- Olur, gezdir, dedım. Otobüse bindik, Taksim'den
Rumeli yakasına doğru gidiyoruz. Bebek yakınlann-
da indik. Orada biraz yürüyeceğiz. Yürürken, karşı-
dan ak saçlı, koltuğunda gazeteler olan bir adam ge-
Jiyor. Türkali'ye:
- Ben şu gelen adamla konuşmak istiyorum, dedim.
- Tanıyor musun?
- Yoo, tanımıyorum! Tanımak şart mı?
- Yav, sen deii misin? İnsan tanımadığı adamla ko-
nuşurmu?
- Niye konuşmasın? Bak, adam kaçyıl görmüş, ge-
çirmış. Seksenyılda kimbilir neler yaşamıştır?
- Ben gitmem, dedi, sen git ne halin varsa, gör!
O kaldı, ben adama doğru yurümeye başladım. Ya-
nına yaklaşınca, selam verdim:
- Günaydın efendim, dedim.
- Günaydın!
- Affedersiniz, sizi tanımak istedim, benim adım
Mustafa Ekmekçi!
- Aaa, çok memnun oldum. Biraz önce yazınızı oku-
dum! Nasılsınız efendim,dedi, kendini tanıttı. Geriye
baktım, Vedat Türkali, nasıl tersleneceğimi görmek
için bekliyordu. Baktı, öyle olmuyor, bize doğru o da
gelmeye başladı:
- Efendim, arkadaşım da Vedat Türkali!
- Aaa, O'nun da kitaplannı okudum!
Az sonra el sıkışıp aynldık. Vedat Türkali, şansımın
yaver gittiğini düşünmekteydi sanıyorum.
Ankara'da Cumhuriyet bürosundakı odam da öy-
ledir; kimseyle, sırayla görüşmem. Herkes, bir arada-
dır. Gizli bir görüşme olacaksa, ötekılerden özür diler,
onu aynca odaya çağınnm. Böylece gelenler, birbir-
leriyle tanışırlar. Öbür odalarda işim varsa, döndü-
ğümde bakarım, oradakiler söyleşiyi koyulaştırmışlar,
kaynatmaya başlamışlar bile. Çok kişi:
- Ekmekçi'nin orada tanışmıştık, derler.
Insanları birbirlerine yaklaştırmak gibi güzel şey
yoktur kanımca. Barış da dostluk da burada başlar.
Cumartesi arkadaşlanmızdan Feridun, durup durur-
ken:
- Yav, sen hiç küfretmiyorsun! Nasıl oluyorbu, de-
di.
Ben desaştım. Niyesöveceğim ki? Insanlar sorun-
lan konuşa konuşa çözerler. Sövüşerek dövüşerek
silahla değil. Öyle değil mi Apo? Sen ne dersin Grek
dostum Niko?
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDANSAĞA:
1/ Hastalara kay-
natılarak içirilen
pekmez, yağ ve
baharat kanşımı.
2/ Dıştan gelıp bir
şeyde bellı bir de-
ğişiklık yapan ış
ya da bu işle orta-
ya çıkan durum...
Kuzu sesi. 3/ Ta- 6
but... Mera. 4/
Ayaküstü içki içi-
len meyhane...
Küçûk erkek kar-
deş. 5/Taklıt, sah-
te, kalp. 6/ Yapraklan salata
gibi yenen kokulu bir bitkı...
Mıdenin bozulmasından ötü-
rû dilin uzerinde oluşan be-
yaz tabaka. 7/Nışan... Bir iş-
letmenın anı batışı. 8/ Donuk
renklı... Göreceh. 9/ Afnka
yerlilerinin kullandıklan
ağaçtan yapılmış da\ul.
YUKARTOANAŞAĞIYA:
1/ Bir şeyı öngörmek. kestir-
mek eylemi; tahmın. 2/ Çev-
resı yollarla belırlenmış olan
arsa... Domuz yavrusu. 3/Sara hastalıgına venlen bir başka
ad. 4/ Hollanda'nm plaka ışaretı... Cüretkâr. 5/ Eski Yunan
kentlennde pazar yen... Deniz tarafından örtülen, derin ve
parçalanmış koylar meydana getıren gömülmüş vadi. 6/Dm-
sel tören ve kurallan... Kaslann istemsiz kasılması. 7/Ye-
terlılik. 8/ Güney Anadolu'da bir dağ... Bir nota. 9/Tahılın
tarlaya atıldığı andan harman oluncaya değin aldığı duru-
ma verilen ad... Metal saplama.