29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 1996 CUMARTESİ kampanya .ITLLLLLLI' ttt \ ie. uzun Vode/ ^ ••••••••••«•« i J -/ OLAYLAR VE GORUŞLER Nerede O Oğretmenler? M. SADIK ASLANKARA • • ğretmendiler. Yaşadıkla- O n kentlerin örnek ınsan- larıydılar. Kımseciklere borçlanmazlar, alçakgö- nüllü yaşamdan kopmaz- lardı. Hiç kimse onlan bakımsız, tıraşsız, ayakkabılan boyasız görmezdi. Ne etekleri sarkardı salkım saçak, ne de ütüsüz dolaşırlardı hafız- largibi. Helebayramlarda... Üzerlerin- de en güzel, en temiz giysiler; başlann- da cumhuriyet şapkalan... Örnek anneler, örnek babalardı her bın. Aılecek doiaşırlardı hep. Kentte ya da kent dışında. Başlan dik, gurur- lu. Günlerde. kahvehanelerde görün- mezlerdi hiç! Amabırtıyatrogeldığın- de kente, ıyı bır film başladığında sı- nemada; ilİc önce onlar gırerlerdı sıra- ya, bılet almak için... Atatürkçüydüler, laiktiler. Bayrakgi- bi dalgalanırlardı kentlennde, okulla- nnda. 29 Ekım'lerde sevtnçlen, 10 Kasım'larda hüzünlen yüzlenne yan- sırdı. Çok uzaktan bakıldığında bıle; yüzlerindeki aydmlık, gözlerindeki bu- lut bır gün bılgısi gıbı çabucak ele ve- rirdi kendini. Birkez Atatürk deseler; Mustafa Kemal sıralann arasında çığ- laşarak dolaşır, kulaklanmızda onun sözlen yankılanırdı. Bakardık, koca sı- nıf Mustafa Kemal olmuş... Dersliğe girışlerinde daha, koltuk altlanndan ya da çantalanndan çekip çıkardıklan bır yenı kıtabı göstenrler- di. Tanıtırken bu kitaplan, bunlann sa- tıldığı kitabevlerini de anlatırlardı ar- dından. Uyanrlardı: "İnsanlann, ek- meklerini almay a alıştıklan fınnlan gi- bi kitaplannı, gazeteierini ayırttıklan kitapçılan da olmab!" Sürdürümcülüğün ne olduğunu da onlardan öğrenmiştik. Öğrenmek ne, her birimiz bırer sürdürümcü oluver- miştik göz açıp kapayana dek. On beş, on altı yaşlanmızda adreslerimıze ge- len dergilerle: Variık, Türk DilL. Bir minik gazete boyundaydı o yıl- lar Variık dergisi. Öğretmenlerimizin çantalannda, ceplerinde bunlan görür- dük. Korkusuzcataşırlardı Cumhuriyet gazetesini, "Cumh"unu göstere göste- re SaitFaik'tenöykülerokurlardıders- lerde, Orhan Vefi'den şiirler... Onlarla edebıyat dersi yapmak; bir öğretmen- öğrenci ılişkisinden çıkar; yazının, sa- natın konu edildiği söyleşilere dönü- şürdü. Kıyasıya tartışılırdı bu dersler- de... Türkçeye vurgun insanlardı onlar... Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu ile ilışki ıçindeydi zaten hepsı. Yörele- rinden derlediklen deyimleri, dil özel- liklerinı, ağizlan yazarlardı. Bizim de gönül vermemiz için Türkçeye, nasıl yoğun çaba harcarlardı... Hele Türkçe konuşmamız için... Önce kendileri ya- pardı bunu. Pürüzsüz seslen, tertemiz söyleyışleriyle pınl pınl Türkçe konu- şurlardı. Ama tek yanlı, tek yönlü bır beslenme değildi bu. Dünya klasıklen de yanımızda olurdu hep. Kol kola gı- rerdık tüm yazarlanyla dünyanın. Yazmanın, okumayı bütünleyen, hat- ta onun kadar önem taşıyan bir edim ol- duğunu dıle getinrlerdi. Sürekli yazarr lardı da bu yüzden. Kentlerindeki ga- zetelerde, yazın dergılennde ımzalan- nı görürdük onlann. Makale, deneme, öykü, şiır... Biliyorum, sizın de ögretmenlerinız oldu böyle. Onlarla kocaman dünyalar paylaştınız... Şimdiyse o geçmiş yıllar burnunuzda tütüyor, kuşkum yok! Yine de izniniz olursa eğer, ikı öğret- menden söz açmak istıyorum size. llkı Murat Özmen. Edebıyat öğretmenım benım. "Sevgilerde Buluşmak" (1) ad- lı kitabı ulaştığindaelime, nasıl da mut- lanmıştım. Göklere uçmuştum sevinç- ten. "Sevgilerde Buluşmak". başucu ki- taplanm arasında yenni aldı hemen. Yıllar önceki edebiyat öğretmenim- le yeniden buluşmuştuk. Onun sevgi, hoşgörü, çağdaşlık temelındeki dene- meleri yıllar sonra, doğrusu yeniden kamçılamıştı beni. O, artık emekli ol- muştu; ama, "Sevgilerde Buluşmak" adlı kitabıyla yine aramızdaydı ışte Bizlerle, öğrencıleriyle birlikteydı. Oğ- retmenlık yaptığı yıllarda damıttığı toplam elli iki deneme .. Doğa, yurt ve insan sevgisiyle dolu; usu, bılimi, uy- garlığı anlatan; sanatlı toplum yarat- mamızı öneren sıcacık elli iki yumak... Bakın bu denemelerin birinde ne di- yor Murat Özmen- "Ben, bir öğretme- nim. Gönüllerde çicek açanm. Gönül alır, gönül \eririm. Uzundur yolum. Kır çiçekkri dere dere, hep vere vere sürer yokuluğum. Gün olur, bir öğrencimin verdiği bir tek karanfıl nıutlu eder be- nL Gün olur, bir öğrencimin gönderdi- ği selam. gökkuşağı sevgüerle çiçeklen- dirir gözJerimL." ("Öğretmenim Ödü- lû",s. 157) Ah sevgili öğretmenim, ah Murat Ozmen, sizi anımsamamak. sıze selam göndermemek olası mı? Siz bizim sev- gili gökkuşağımızduuz, hep de öyle ka- lacaksınız... Şimdi öteki öğretmenden söz ede- yim biraz da... Adı Sevgi Akdur. lzmir Bornova Anadolu Lisesi öğretmeni. Murat Özmen gibi ne öğretmenim ol- du o benım, ne de yüz yüze geldım onunla. Bir tek adını biliyorum, o ka- dar. Bir de bır grup öğrenciyle birlikte yayımladıklan dergilennı, "Değişim''i ...(2) Bir rastlantıyla gözden geçırdığımde "Değişiın''i; bırden kendi öğrencilik yıllarım geldi gözlerimin önüne... "Ne- rede o oğretmenler?" diye ararken, ış- te apansız karşıma çıkıvermıştı Sevgi Akdur. Binbır emekle kotardıklan o sı- cacık "Değişiıırie. Elimde "Atatûrk Özel SayBi" var. Tam bır Atatürk seç- kisı yapmışlar, ellenne sağlık... Bu sa- yıda ve ötekilerde Yayın Kurulu'nu oluşturan öğrencilerin de adlannı an- malıyım: Sevinç Armağan, Ahmet Ünal, Özjem Şenol, EUf Ertürkan, Ba- şak Demir, Gamze Karadağü, Sumnı SatKL, Süleyman Betin. (an YazKi, Em- rah Göztürk, Melike Özkan, Zeynep Manav, Erinç Büyükâşık. Stden Öz, Ayün Bozyap, Başak Güçyeter, Füsun Bakioğlu, Ash Toksabay, Duygu Bayar. Yayın Kurulu imzasını taşıyan "Baş- larken" başlıklı sunuşta ise şu satırlar yer alıyor: "Amaç üısanlıgm tutkusu olan gelişimse eğer, onu elde edebilece- ğimiz kaynak degişimdir. Gelişim deği- şimden damıblır. Haydi arayalım 'De- ğışım'i! Yüreklerimiz ve akıllanmızla ışığı süzefim karanlıktan..." Yaa, ışte böyle! Şükürler olsun kı hâ- lâ var o oğretmenler! Öğretmenim, hey öğretmenim!.. Beni duyuyor musunuz; sizleri çok ama çok özledim! (1) Murat Özmen; "Sevgilerde Buluş- mak", Eskışehır 1991 (2) "Değişim"; Bornova Anadolu Lısesı Eğıtım Vakfı Yayım, Izmır 16 Mart 1848'den 16 Mart 1996'ya RECAİ ŞEYHOĞLU / Öğretmen - İzmir E ğıtimin önemı, eğitim işiyle ilgilenecek insan- lann da özel bir eğitim- den geçmesini zorunlu kümıştır doğal olarak. Barfflaöğretmen okulla- nnın ilk örnekleri 19. yy. başlannda ortaya çıkan Jcaa Jack Rousseau ve Pestalozzi gıbı düşünürlerin etkisiyle çağdaşlaşmaya başlayan eğitim mesle- ğı, gecıkmış olarak bizde de gündeme gelir. Bu bakımdan 16 Mart 1848 tari- hi çok önemlidir. Çünkü Darülmualli- min denilen öğretmen okulu bu tarih- te kurulur. Ne var ki öğretmen okulu kurmanın amacı insan haklannın bir gereği olan çağdaş eğitimi yaratmak değildi. Tan- zimatla gelen modern devlet kurumla- nna daha yetkin memur yetiştirmek ge- rekiyordu. Böylece bu öğretmen okul- lan daha iyi memur yetiştirecek öğret- menleri yetiştirececekti. Ancak ger- çekleşemedi bu. Çünkü o dönemin il- kokullan sayılan "mahalle mektepteri" okuryazaryetiştirmiyordu. Öyle olun- ca da gerçek anlamıyla ilkokul öğret- meni yetiştirecek "Olköğretinı okulla- n" açılmaya başlandı. Fransız Eğıtım Yasasfnın bır türçevirisı olan 1869 ta- rihli genel eğitim tüzüğü de eğitim sis- temini, ılköğretimden yüksek öğreti- me değin yeniden bir düzene koyuyor- du. Buna göre ilkokul, ortaokul, lise ve yüksekokul öğretmenlerini yetiştire- cek kız-erkek, Müslüman olan ve ol- mayan oğretmenler için öğretmen okullan açılacaktı. Neyleyelim kı bu iyi niyetlı çağdaş- laşmacılığın bir göstergesi olarak bek- lenen sonucu vermedi bu düzenleme. Gerçek anlamıyla öğretmen yetişrir- me konusunda asıl ciddi çalışmalar tkinci Meşrutiyet'le başlamış, sağlam birgeleneğin temelleri o dönemde atıl- mıştır. Bu bakımdan Mustafa Satı Bey'in katkısı pek önemlidir. 1909 yıhnda tstanbul Erkek Öğret- men Okulu'nun müdürlüğüne getiri- len Satı Bey, köhnemiş okulu dağıtır ve yeniden kurar. Medrese döküntüsü öğ- rencilerinin hemen hepsinı atar, yeni öğrenciler alır, eğitime çağdaş eğiti- min araçlannı sokar. En önemlisi öğ- retmenlerinin de tümüne yakınını de- ğiştirir. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ha- fiz Kemal Bej f gıbı bırkaç kışiyi bıra- kır. Yol verdiklerinin de yerine, o dö- nemin gerçekten düşünür, eğitim ve sa- nat adamlannı alır. Ziya Gökalp ve Tevfik Fikret gibi ay- dınları, çeşitli sıfatlarla göreve çağınr. Sonunda lstanbul öğretmen okulu, ça- lışma biçimı ve etkınliklenyle bır tür enstitüye dönüşür. O dönemin üniversitesinden daha güçlü bir duruma gelir. Satı Bey, ayn- ca bir uygulama ilkokulu kurarak, hem yeni bir öğrenci kaynağı bulur hem de öğretmen adaylannın, öğretmenliği ya- şayarak yetışmelerine olanak sağlar. Bizde okula öğrenci yönetimini ilk kez sokan da Satı Beydir. Cumhuriye- tin ilk yıllan öğretmen yetiştirmede da- ha da olumlu adımlann atıldığı yıllar- dır. 1926 yıhnda Gazi Eğitim Enstitü- sü, 1965 yıhnda Ankara'da Eğitim Fa- kültesi kuruldu. 1946 yılından başlayarak, öfretmen- lerin büyük bır kitlesel güç oluşturma- lan, dernek ve sendika olarak örgütlen- meleri, hem toplumsal harekete karşı duyarlılık göstermeleri, yazar-çizer kadrolan ıle siyasal sorunlan deşme- leri, halkın sorunlan ile kendi sorunla- nnı bütünleştirmeleri, demokrasi düş- manlannı harekete geçirdi. Köy Ensri- tüleri tasfiye edildi. Gazi Eğitim Ens- titüsü yıpratıldı. 1971 'den sonra özel- likleri silindi. 1982'den başlayarak da YÖK. içinde eritildi. 1981 yıhnda çıkanlan YÖK ile öğ- retmen okullan da üniversitelere bağ- landı. Kımine eğitim fakültesi, kimine de eğitim yüksek okulu adı verildi. Sonuçta 16 Mart ruhunun egemen olduğu okullardan Ruhi Su'lar, Fakir Baykurt'lar, Mahmut Makal ve Ali Bozkurt'lar, Haşüı; Kanar'lar çıkar- ken, bu ruhun hiç yaşamadığı şimdiki- lerden de apolitik tipler çıkmaktadır. 9 Mart'ta Ankara'da toplanan yer- lerde sürüklenen 13 Mart'ta Türki- ye'nin dört bir yanından gelıp mahke- me önünde toplanan Eğitim-Sen'li eği- tim emekçilen 16 Mart ruhunun ger- çek sahıplendirler. Eğitim-Sen bu ruhun maddeleşmışı- dir. Tüm meslektaşlanmın 16 Mart'ı kutlu olsun. TARTIŞMA Gerçek Bir Öğretmen ğretmen yetişmez. sözûnü, ilk kez uygulama öğrennenımızden duymuştum. Akçay'ın Tahtakuşlar Köyii öğretmeni Alibey Kudar'ın çalışmalannı görüp ızledıkten sonra gerçek bır öğretmenle karşılaştığımı anladım. Anlattı. Dınledım. Gezdırdı. Inceledım. Düşündükçe de geri kalmışlıktan, bıreyselcılikten hâlâ kurtulamamışlığımızın nedenini daha iyi anladım. Ülkemizın kalkınması, çağdaş yaşam düzeyıne çok yönlü ulaşabılmesı ıçın Alibey Kudar'ın yaptığı gibi emekli olsak da çalışmamız gerektiği inancma daha da ınandım. Görev yaptığım köylerde öğretmenlığının yanı sıra gençlere halıcılık sanatmı, daha çeşitli el becenlennı öğreterek meslek edınmelennı sağlayan Alibey Kudar, emekli olduktan sonra da durmamış. Yörenın tanhini. sanat değen taşıyan eserlennı, sanatçıya gereklı teşhır salonunu, okumak ısteyene okuma odası ve gelecek kuşaklara taşacak aynntıh bır kütüphaneyı meydana getirebilmek için tüm maddı ve manevı değerlerinı ortaya koyarak gerektığınde aile fertlennın de yardımlannı alarak Kaz Dağlan üzennde bir sanat harikası olan Etnografya Gaierisi'ni (müzesını) kurmuş. Evet, öpülesı ellen var Alibey Kudar'ın. Müze duvarlannda resım ve adlanna rastladığım aydın sanatçılar da destek vermiş değerlı öğretmenımıze. Bu da beni çok mutlu etti. Ne mutlu çalişana. Ne mutlu çalışana destek olana... Altmış bın köyümüz var. Gönül ıstıyor ki her bır köyümûzden daha bır çok Alibey Kudar'lar çıksın. Her şeyımız eğitim ve öğretıme bağlı. Bıreysel olarak tek tük ortaya çıkan bu değerler azdır. Dalga dalga ülkemizın her köşesıne yayılmalı olumlu çalışmalanmız. Öğrencılenmızın sınıf geçmek için değil, ülkemız değerlerinın ve sorunlanna sahıp çıkabılecek bır eğıtım ve öğrettmden yoğrularak çıkmalan gerektiği mancını taşıyorum. Ancak o zaman rüşvet. adam kayırma ve yolsuzluklara engel olabılınz kanısındayım. Mutluluk anlayışı çok farklıdır. Kaz Dağlan üzennde zeyhn ağaçlan ile çevrelenmış, her köşesinde Alibey Kudar ve aile fertlerinin ahn ten olan bu güzelım Etnografya Müzesı'nı gezerken halı üzenne dokunmuş Atatürk'ün resmmı gönnek beni çok, ama pek çok mutlu ettı. Sağ olasın! Var olasın! Alibey Kudar. Dilenm Kültür Bakanlanmız da oralan zıyaret etme fırsatını bularak bu çalışkan ınsanlan sevındınr. IşılÖztürk Şehremini - îstanbul Her türlü şiddet ve işkenceye karşıyız u lkemız, hukukun üstünlüğünün temel alındığı laik, demokrat ve çağdaş bir ülkedir ve evrensel insan, kadın ve çocuk haklannın hiçbir özür tanımadan uygulanmasını benimsemiştir. Hem yapanı. hem de yapılanı. insanlığından. ruh ve beden bütünlüğünden uzaklaştıran, onulmaz yitimlere neden olan şiddet ve işkence, hiçbir toplumun hak etmeyeceği, asla onaylanamayacak bir uygulamadır. Yurttaş olarak güvenliğımizden sorumlu olan güçlerin, adeta doğal bır uygulamaymışçasına, şiddete, işkenceye ve yargısız infaza başvurması, çağdaşlaşma yolunda ilerlemeye çabalayan Türkiyemizde asla var olmamalıdır. Günümüzde süregelen ve her gün gözler önüne serilen bu tip olaylarn, tam bir açıklıkla ve ivedilikle tarafsız adalet önüne getirilmesinı, ödünsüz değerlendirilmesini ve yinelenmemesi için her türlü önlemın alınmasını istiyor, konunun izleyicisi olacağımızı belirtiyoruz. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Merkez ve Tüm Şubeleri PENCERE Tırlatıklık... Üstümüze iyilik sağlık, bize bir şeyler oldu; herşe- yi kâr-zarar ikilemi üzerine düşünmeye başladık; aklımız fikrimiz bir başka şeye işlemiyor; dünya gö- rüşümüz, evrensel ufkumuz, şaşılası "vizyon "umuz parasal açıdan öteye geçemiyor... SSK nedir?.. Sosyal Sigortalar Kurumu değil mi!.. Halkın sos- yal güvenliğini, yaşamını, sağlığını ilgilendiren kuru- ma yaklaşırken ne soruluyor: - Kâr ediyor mu?.. - Yok canım!.. Kara delik!.. Çoktan batmış, gerer ği yapılmalı... - Emekli Sandığı?.. - - icabına bakmalı!.. - Bağ-Kur?.. - Çekiver kuyruğunu!.. Ortaya bir sürü hesap dökülüyor, trilyonlar konu- şuyor, KlT'leri ele alırken rakam, rakam, rakam!.. İn- san yok!.. Bilanço, kârzarar hesabı, alacaklar, borç- lar, giderler dökümünün ardından deniyor ki: - Batmış, iflas etmişi.. - Ne yapmalı?.. - Özelleştirmeli!.. • Sonra da en kârlı KİTler kim vurduya getırilıyor. • Kimse sormuyor: > - KİT'lerin çoğu eskiden zararetmezdi, kalkınma* nın itici gücü idiler, sosyal güvenlik kurvmlannda az çok bir denge vardı. Ne oldu?.. Niçin zarar edi- yortar?.. Neden yıkıma uğradılar?.. Biraraştırsak!.. 1985'ten bu yana boynuna idam ilmiğini geçindi- ğimiz nice kuruluş var. KlT'leri ellerimizleve "taam- müden"boğduk, şimdi memumun malını mülkünü yağmalamak için avuçlanmızın içi kaşınıyor ki bu- na "özelleştirme" mi diyeceğiz?.. - Zarar mı ediyor?.. - Sat anasını!.. Tümden tırlattık ya da hırstan gözlerimiz hiçbir şey görmüyor; yakında "zarar ediyor" diye Adalet Ba- kanlığı'nı özelleştirmeye kalkarsak kimse şaşııma- sın!.. "Yağma Hasan'ın böreği" çoğu kışiyi kudur- tuyor. Bir KİT'i, binalannın üstünde bulunduğu ar- salardan daha ucuza kamanço etmek ne demek?.. Osmanlı tarihınde bıle devlet malı böyle yağma edil- memiştir. • Arkadaşımız Öztin Akgüç'ün dünkü Cumhuri- yet'te çıkan "Yorvm" köşesini okumadınızsa oku- manızı dilerim. 1995 Bütçesi'nin yalnız yüzde 5.9'u yatınmayönelik. Devlet, Bütçe'den 576.1 trilyonfa- iz ödemiş ki bu sayı toplam vergı geliriennin yüzde 53.1'i kadar, gelir ve kurumlar vergi hasılatından çok daha fazla. 1996'da 3 katrilyonluk Bütçe'den söz açılıyor; bunun en az 1.2 katrilyonu iç ve dış borç faizi... Bu nasıl devlettir kı varlıklısından, tekelcisinden, rantiyesinden vergi alacağına aynı kişilerden tefeci faiziyle borç alıp, Güneydoğu'da boy veren ıç sa- vaşta harcar!.. Bu nasıl devlettir ki içinde yaşadığı- mız felaketi halka açık açık söyleyerek ekonomik se- ferberliğe gitmez de KıTlen ayncalıklı kesime ha- raç mezat satmaya kalkışırl. • - ~ '- C . TO ! Zarar mı ediyor? Sat anasını!.. Vür kapısına kili- di!.. Dök işçiyi sokağa!.. Emeklinin canına okuL öğ- rencileri ez!.. Göstericilerin üstüne yaylım ateş aç!.. Gazeteciyi öldür!.. Yazan içeri tık!.. Memurun hak- kını verme!.. Rantiyeyi kayır!.. Ama sonunda bu bilançonun altına çizgi çekildi- ği zaman ah ü vah eyleyıp deme ki: Kim etti sana bu kân teklif!.. OKUMANIZ GEREKİYOR! Şenatçı Basının Onlenemeyen Yukseltşı, Mıllı Eğıtımde Ideolojik Örgütlenmeler. Suudı Sermayesı, Sıvas Katlıamının Ardında Yatan Gerçek H i ı ı u Ç E T İ I I U I SANADA BULAŞTl Çağ Pazarlama A.Ş. Yerebatan Caddesı Salkımsöğüt Sok* No 9/B Cağaloğlu lstanbul Tet514019&95 ATATUR<Çj D U Ş ü H C = D£ RS E Ğ• 0 Ü Ş C \ C £ D E R S E Ğ AYDINLANMA DÜŞÜNCESİ VE VEDAT GÜNYOL'A SAYGI GÜNÜ Program - Konferans - Söyleşi - Eskişehir Tiyatora Kumpanyası Konuklar Vedat GÜNYOL, Prof. Dr. Bedia AKARSU, Sami K.ARAÖREN Tarih: 16 Mart 1996 Cumartesi Saat: 16,00 Yer: Yunusemre Külttir Merkezi ESKİŞEHİR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle