03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 1996 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Ahlak Yönünden Hekim Sorumluluğu PlDf. Dr. HASAN YAZICI İstanbul Üni. Öğretim Üyesi, TÜBA Üyesi B iz hekimler gerçekten il- ginç bir grup insanız. Nasıl olmuşsa olmuştur, bir gaf- let anına gelmiş., bizlere bir bayram günü aynlmış. Biz ıse adeta kendimize eziyet etmekten hoşlamr gibi oturmuş,, şu bay- ram günümüzde ahlak yönünden hekim sonımluluğunu tartışıyoruz. Siz şimdiye kadar örneğın TÜStAD'm Türk ışadamı- nın ahlak sonımluluğunu, hem de böyle uluorta tartıştığını hıç duydunuz mu? Ka- nımca böyle bir günde toplanıp bu konu- yu tartışmamız bile tek başına çok önem- li bir ahlak değeri taşıyor. Işte bu bilinç içinde tüm Türk hekımlerinın v e tıp öğren- cilennın 14 Mart bayramlannı kutiuyo- rum.(*) Türk hekiminin ahlak yönünden sorum- luluğunu doğru bir çerçevede tartışabil- mek için önce 200 yıldır yakalamaya uğ- raştığımız Batı uygarlığında aynı sorum- luluğun nasıl geliştiğine bir göz armak ge- rek (1). Eskı Yunan'dan başlayıp hemen II. Dünya Savaşı sonuna kadar geçen iki bın yılı aşkın sürede hekımlik ahlakı, dolayı- sıyla hekimin ahlaki sorumluluğu, deon- tokıji, yanı hekimlik mesleğinin gelenek, görenekleriyle, töresıyle sınırh kalmış. " HipokratandTyla simgelenen bu görüş, aslına bakacak olursak öyle çok evrensel öğeler ıçermıyor. Hatta kimi yerde konu basit bir 'etikete'e dahi indergeniyor. Ya- kın bır geçmışe kadar okutulan deontokt- ji kitaplanna kadar girmiş ve her aklı ba- şında kışınin gülüp geçeceği u Hekim iyi aik kızryla evlenmelidir, hekimler üstün mesleklerine uygun sporiar \apariar~ gi- bi ögütler bıraz yerdığımi sezdığınız 'eti- kete' örnekleri. Ancak Hipokrat ahlakın- da iki çok önemli ve evrensel kurum da var: A) Hekim, hastanın sağlığının yara- nna girişimlerde bulunmakla yükümlü (=benefîcence); B) Hekim, hastaya zarar vermemekle yükümlü (=nonmalifecen- ce). Hipokrat ahlakının baskın bır nitelıği KuLTUft • SANAT ise aşın derecede babaerkil olması. Has- ta için neyin en iyi olduğuna ancak hekim karar veriyor. II. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda he- kimlik etigine iki önemli kavram daha gir- di: 1) Hastanın kendine uygulanacaklar konusunda her an ve her boyutta söz sahı- bi olması (hasta özerkliği = otonomı); 2) Sağlık ve hekim hızmetlerinde ınsanca bir uygulama ve dağılım (adalet). Ûzetle bu 4 kavram a) tyilik \apmak, b) Kötülük yapmamak, c) Hasta özerkliği ve, c) ada- let- 1950'lerden başlayıp günümüze dek Batı uyganlğında egemen hekim ahlakı- nın ana başlıklannı oluşturuyor. Tahmin edebileceğmiz üzere bu 4 temel kavramı eksık bulanlar, beğenmeyenler de var. Gerçekten de kimi örnekte söz konu- su kavramlar çok "genel'' kalabiliyor. Da- ha da ileri gidip "her" ömekte bu kav- ramlann genel kaldığı dahi söylenebilir. Belkı de somut sorunlar karşısında salt o soruna uygun bir ahlak tutumumuz olma- lı. Bu yaklaşıma kazuistik ahlak anlayışı denılıyor. Ömeğin kalp nakliyle ilgili ah- lak sorunlan böbrek nakliyle ilgili ahlak sorunlanndan daha farklıdır diyor kimi kazuist. Oysa başka bir grup düşünür ya da hekim -hekim olmakla düşünür olma- nın birbınnı dışlamadığının altını çizmek gereğıni duyuyorum!- geleneksel dört kavramı bile çok aynntılı buluyor. Erdem ahlakı ve şefkat ahlakı savunuculan böy- le... Sonuncu grup oldukça ilginç olarak tıpta ahlak sorunlanna kadıniann, bu cin- sin görece şefkatlı ve uzlaştıncı olmasın- dan giderek, daha kolay çözüm bulabile- ceklerini düşünüyor. Tıp ve hekim ahlakı artik Batı'nın bazı üniversitelerinde tıp ahlakı dersi adı altın- da öğrencılere okutulmakta. Ülkemizde ise durum oldukça değişik. Tıp fakültele- nmizin ancak 1/3 kadannda, o da "deon- totoji ve dp tarihi" adı altında, tıp ve he- kim ahlakı öğretiliyor. Oysa ki tıp tarihi tü- müyle ayn bir konu. Duyduğum kadany- la deontoloji yenne tıp ahlakı deTslerinın konmasına da bır direnç var. Ahlakımızı çok beğeniyor olsak gerek!.. Ülkemizde hekim ahlakının günümuz- deki durumunu irdelediğimizde temel kavramlardan bırincisi olan 'ryüeştirici- Bk'le önemli bir sorunumuz olmadığı ka- nısındayım. Çağımızda hekim görevleri içine iyileştincilik yanında bir de konıyu- culuk giriyor. Türk hekiminin bence bu- rada da bir sorunu yok. Tam tersi, koru- yuculuk yönünden hekimlik için bir de tehlike söz konusu. Ülkemizde koruyucu sağlık hizmetlerinde büyük eksikler oldu- ğu kesin. Ancak bu eksiklerin sorumlusu doğal olarak hekim değıl. Temiz su, iyi beslenme, kanalizasyon ve hatta aşılama gibi altyapı hizmetlerinin yetersizliğini hekimle kapatmaya, bundan da öte bu ek- siklerden hekimleri sorumlu tutmaya yö- nelik totaliter yönetimlerin klasik aldat- macalanna, üzülerek söylüyorum, bizler de tanık ve kimi örnekte ortak olduk. Bu aldatmacaya bir daha yenik düşmemenin yolu ise hepimizin her firsatta topluma sağlık hizmetlen içinde hekimin ve öbür sorumlulann görevlerinin ne olduğunu yılmadan anlatması. lkinci önemli kavram olan "zarar ver- memekte" önemli ahlak sorunlanmız ol- duğu kanısındayım. Burada iki önemli alt başhk var: a) Tanı ve tedaviyle ilgili ge- reksiz uygulamalardan doğan sorunlar; b) tşkence ve hekim. Her alanda olduğu gibi üpta da görgü- süzce bir teknoloji ha> ranlıgı egemen. Ge- ri kalmışhğın şaşmaz göstergelerinden olan bu hayranhkteknoiojiyi satan ve alan- lann, yani bizlerin, çabuk ve bol para ka- zanmak iegüdüJerryle birieşnce hasta bun- dan zarar göriiyor. Sadece IstanbuPda bil- eisayarla tomografi aleti savısı galiba tüm Ingiltere'dekinden daha fazla. Bu araçla- nn çok zararlı olabilecek radyasyonla ça- bşbğını unutma\alım. Ülkemizde gereği- nin haylı üstünde sezaryen, bademcik vb. ameliyatlannın yapıldığını hiçbır vicdan sahibi hekim yadsıyamaz. llaç kullanımı da pek farklı değil. Büyük bir kısmı ilaç endüstrisinin reklamma bağımlı ve onun- la güdümlü bir ilaç tüketimi geleneğimiz var. Bazı, hem de çok pahalı, ilaçlann tü- ketiminde Avrupa'da ilk beş ülke arasına giriyoruz. Bu gereksiz tüketimin hastala- ra gerek bedensel gerekse de ekonomik büyük zarar getirdiği çok açık. Işkencecinin istediği: Ülkemizde hayli yaygın olduğu her geçen gün gün ışığına çıkan tşkence olgusunda ise işkenced, he- kimden genellıkle üç şey istiyor: a) lşken- ce kurbanını eski sağlığına kavuşturmak, b) tşkencenin sürebilmesini sağlamak yö- nünde kurbanın hayatta kalmasına yardım etmek; c) Işkenceyle ilgili bilgı ve kanıt- lan örtbas etmek. lşkencenin iğrenç, kor- kak, birey ve ulus olarak ne denli utanç ve- rici bir insanlık suçu olduğunu bir kez da- ha vurguladıktan sonra işkenceye bulas- mak zorunda bırakılmış hekimin çarpıcı bir ahlak ikileminden söz etmek istiyo- rum. Diyelim ki cezaevi hekimisiniz ve sizden ışkenceyi sürdürmek için yardım isteniyor. Yardım etmediğiniz takdirde kurban hemen ölecek, yardım ederseniz işkencecinin işbirlikçısi olacaksınız. Ben- zer bir ikılem, şeriat kurallannın geçerli olduğu lslam ülkelerinde söz konusu. Ce- za için kol, bacak kesmelerde hekimin de hazır bulunup yaralan usulüne göre teda- vi etmesi bekleniyor. Hekim doğal olarak bu uygulamaya katılmayabilir. Ancak de- neyim gösteriyor ki birinci örnekte ışken- cecı, ikıncı örnekte de şeriat uygulayıcısı işine devam ediyor ve sonuç olarak ışken- ce kurbanı ya da şeriat hükümlüsü artan bir insanlık dışı uygulamaya maruz kalı- yor ya da hayatından oluyor. Hekimi bu çok zor ikılemden ancak uygar bir adalet anlayışıyla etkili bir yargının kurtarabile- ceği açık. Tıp ve hekim ahlakı kavramlanndan üçüncüsü olan hasta özerkliğinden, hasta- nın onayı olmadan ona hiçbir tıbbi giri- şimde bulunulamayacağını anhyoruz. Böyle bır kavramın ortaya çıkmasında üç önemli etken var: a) II. Dünya Savaşı son- rası, birey özgürlüğüne verilen önemin uygar toplumlarda en üst düzeye ulaşma- 2 9 3 •« 7 » < 3 H « ) •M;l:lWJSIHİMI?ia:>*lf L£V TOISTOY 0nJM>$TIWı £.rSCATO«/CWUfH SAVAŞ VE BARIŞ 1114 ,!, li;7Snt(l5İIMDM|m»T APSLAN KACAR KRAL'A OYUN O*"R«SUWKACH I6,I7H«T(MAT 1100) KADIKOY HALDUN TANER SAHNESI (349 04 631 A.DALET AĞAOĞLU ÇATIDAKI ÇATLAK \CNFB ENCtNUlUDAĞ 11.14. IS. 16,17MART SEMA-ERBİL GOKTAŞ BUYULU GOL TCMfTEN CANDOâAN !6,I7MART|5WT IIÜO) F A T I H RESAT N U R I S A H N E S I (526 53 80> NAZ1M HİKMET/MAOT KOPER ASLOLAN HAYATTIR YONET»* HAdTKOft» 13, K 15.16,17MAAT W SHAKESPEARE / NEŞE ERÇETİN BİR GECE MASALI MEŞtaÇETiH 1100) JSKUDAR MUZAHIPZADE CELAL SAHNESI (ÎJ3 03 97) MKOLAY GOGOL PALTO IJ.IİI5.I4I7MAJ(T HE1NR.CH BÛLUDENIZ UYGUNER BIRLIKTE OYNAYALIM 'CNfTEN OENÖUTCUNH I4I7MART5AAT 1100) GAZIOSMANPAŞA SAHNESI (578 60 67) SAYIN TİYATROSEVERLER SAHNEMİZ TADİLAT OOLAYISIYLA KAPALIDIR. HARBIYE CEP TIYATROSU (240 77 20) DIMITRl ŞOSTAKOVİÇ'IN 9O. DOĞUM Y1LI ANISINA 15M*HT1996CUMASMI 19 00'16 MAAT 1996 CUtURTESI SAAT 1100 ŞEF: VLADINHR ALTSCHULER SOHST: LIANA ISSAKADZE D. ŞOSTAKOV1Ç: Konan Kore^nosu Nol Op. 99, U nrinAr D. ŞOSIAKOVtÇ; Soıfoni No.5 Op. 47, Re minör 19a6 CUMASAAT 16 00 FUAYE SÖYLEŞISİ " ŞostakovVin Yaşamı ve Estrleri" ; KONÜŞMACI: BABUR TONGUR *^ YEH: ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BÜYÜK SALOM İDSO I S T t V I U D E > L E T S E N F O N I O R K E S T R A S I S A H N E LO K A N T A K A H V E FERENC KAR1NTY PEYNİRLİ YUMURTA YÛNETEN CAN DOĞAN /TURKÇESI F ÇlĞO£MAYDtN 12 MART (18 00-20 30). 14. 15 MART (SAAT 1500) OYUNGUNLERI CAK IS 00. 20 30 PER. 20 J0 CUMA. 20 10 C TESI IS 00. 20 10 PAZAH 15 00.11 J0 BILETLER ŞEHİR TİYATROLARI GIJELERIILE KADIKÛY HALOUN TANEN I (MERKEZ GIŞESİI nd* SATILMAKTADIR TURK KULTURUNE HIZMET VAKFI UYGULAMAU EL SANATLARI ÇAUŞMASI PORSELEIM BÜSLEME • HALI va KİLİM DOKUMA HAT-TEZHİP • OSMANLICA • TAKI KUMAŞ BOYAMA • RÛLYEF (Aiüminyutn Çakfma) PATCHWORK CKırfcpar») KAYITLARI BAŞLAMIŞTIR Mür: Yıldız Sarayı Beşıktaş Tel: 259 71 33 - 259 27 85 '96 19.30'LA LUNF(K*KI* Oifnım) TMtrti Vtnir JO.5O 'f£ŞlL ÜZ1)MI£R m (Ha^ni0f) 21.5O 'LA LUNt" (K/ıKI* Oyıtıt*) THİtn İ Venir J3.3O MHSİN ÜNÜVAK QHAKTET(J*zz) lâMiit '96 CMHUıttsl 15.OO m LA LUNt" (Kjtkla Ofnif*) Tkiitrti Venir 21.50 m LA LUNf (KjıH* Otfunu) Tkiitrti Vtnir 25,30 TAH3İN ÛNÜVAK QUAK7£T(Jtzz) '96 Fâzsr 1 f.OO "LA LUNt" (Kjtkla OI/HKU) Tktİtre i Vtnîr 15.00 "LA LUNf (KMkla Osfknn) Thiİtni Venir 25.50 TAHS/N ÛNÜVAK QUAR7tT(Jazz) 19.50 m LA LUNf (K*kla OtftKn) Tfıiitn 1 Vtrıir 21.5O "LA LUNf (Kjıkla OifMifu) Tkfitrti Venir Sehit Muhtar Caddesi 69 Taksim - İstanbul Tel: 256 66 54 - 256 66 97 sı; b) Savaş sırasında bilim adrna işlenen feci insanlık suçlan ve bunlara karşı olu- şan tepki; c) Tıp bilimi ve onun ürünü olan teknolojinin gerçekten çok ilerleyip he- kimligin "insani" yönünün kaybolacağı korkusu. Hasta özerkliğinin en çarpıcı bel- gesi ıse aydınlaülmış onam (=ınformed consent). Değil araştırma yapmak, biraz tehlikeb olabilecek herhangi bir ilaç ya da cerrahi uygulaması, ileri Batı ülkelerinde hastanın yazıh iznini gerektiriyor. Tabii izinden önce hekim hastayı, dili döndüğü ve hastanın anlayabildiği ölçüde "aydm- lataoüc". Aydınlatılmış onam dışında da artık bir- çok durumda hekimler hastaya danışıyor- lar. Ömeğin sağlık denetimine gelmiş, ya- kınması olmayan 65 yaşında bır erkeğe şunlar rahatça anlatıhyor: "Hiçbir yakın- man olmasa da prostabnda sessiz bir kan- ser taşunaolasılığın yüzde 50dotavinda. ts- tersen gerekli test ve yöntemleri uygulayıp sende bu kanseri arayalım. Ancak kanse- ri bulsak bile ameliyat olupolmama konu- sunda karan yine sana bırakıyoruz. Şu an- da önünde ortalama 13 >il gibi bir yaşam bekJentin var. Kanser ameliyabndan yaşa- mıru yitirme riskin ise yüzde 2 kadar. Bü- tûn bunlar vanında ameliyat etmesek bile olası bulacağunız kanser seni en az 10 yıi daha götürür" \e devamı! Görülüyor ki hekim, kendı karar veremediği bır durum- da hastanın 'özerktiğinden' adeta medet ummakta. Hasta ne kadar aydın ve aydın- latılmış olursa olsun, kendı hayatı söz ko- nusu oldugunda ne kadar soğukkanlı ve sağlıklı karar verebilir ki? Demek hasta özerkliği, bir yandan çok uygar ve erdem- li bir kurumdur, bir yandan da, şimdiki ör- nekte olduğu üzere bazı önemli sorunlar doğurabilmektedir. Hasta özerkliğinin özellikle geri kalmış ülkelerde ortaya çıkardığı önemli başka bir sorun, varlıklı hastalann, çoğu kez ha- zımsızca, gereksiz sağlık hizmetleri iste- mesı. Yukanda bılgisayarlı tomografi ör- neğınde de kısmen değındiğim bu sorun, gelışmekte olan ülkelerde zaten kısıtlı olan sağlık hizmeti olanaklannı daha da zorlamakta, aynca bundan sonra ve son olarak değine- ceğim dördüncü kavramı, adaleti aşındırmaktadır. Guncel t\p ve hekim ahla- kının dördüncü kavramı olan adalet kanımca üçüncü kav- rama, yani özerküğe koşut olarak doğmuşrur. Kısaca be- lirteyim: Temelinde sağlık hizmetlerinin adil dağıtılma- sı, kimseye eksik, yanlış ya da yetersiz hizmet verilme- mesinin kollanması yatar. Sözünü ettığımız dört kav- ram arasında ülkemizde ka- nımca en fazla sorunlu olan- dır. Özellikle 1980 sonrası zaten geleneksel olarak pek önem vermediğimiz adalet ve hukuku, sade sağlık hiz- metlerinde değıl, yaşamımı- zın her düzleminde hemen tümüyle unuttuk. Sevgili hekim arkadaşlar; gelin bu mutlu günde kendi- mizden hesap sormayı bura- da bırakıp Sokrat'm ölümün- den önce Krito'ya söylediği son sozleri hatırlayarak bu ünlü düşünürün 2500 yıl ön- cesinden bizlere gelen şük- ran hislerinden teselli bula- hm: "Krito, Eskûlap'a (he- kimler tannsına) bir adak borcum var. ÖMüğümde bor- cıunu sakın unutmaT (*) 14 Mart Tıp Bayramı do- layısıyla Kayseri Üniversitesi Tıp Fakültesi 'nde yapılan ko- nuşma. (1) Pellegrino ED The me- tamorphosis ofmedical ethics. JAMA. 1993; 269: 1158-1162. 4 Mevsimin Hugurla YaşanacağıMEKÂNLAR SON 8 VIL SUPERLUX Seçkin ve saygm hir ortamm güzeO3derinc. st«irizigördi^üniizde karar ZEYTtNALANI URIA'da İzmir'e 18 km, (sadece 15 daldka) Tri|)Iex 5 oda 1 salon. şiknine, barbekü vs. Müracaat: 0.232.766 25 55 - 0.232.365 9714 § Sadun Araı, "Emperyalizmle Mücadele Sorunu" § Kenan Somer, "Devlet ve Diktatora" § Taner Timur, "Iktisadi Kalkmma, Siyasal Rejimler ve Demokrasi Krizi" § E.Cem Çobanoğlu / Korkut Boratav / Ercan Uyguı / Nazım Ekinci, Tartışma: Sermayenin Liberalizasyonu, § Ülkü Oıbay, BİT Kıtap: "Boşuna mı Çiğnedik" § Vedat Türkali, "Sevim Belli'nin Önemli Sorusu" § Mehmet Kök Özaltınlı, Bir Kitap: "Değişim, Küreselleşme ve Devletin Yeni lşlevi" § Veli Devecioğlu, "Aziz Nesin'in Davalarından Biri" § Ünal Doğan, Çeviri: "Fransız Komünist Partisi Manifestosu". ÇARŞAMBA ASLÎYE 1. HUKUK MAHKEMESİ'NDEN 1994/524 Davacı Tülay Demir vekili Av. Mehmet Yıldız tarafından. davalı Murat Demir aleyhıne açılan boşanma davasının yapılan yargıla- ması sonunda; Davalı Murat Demır'in tüm aramalara ragmen teblıgata yarar adresi temın edilemediğinden yapılan yargılama sonun- da verilen boşanma karannın davalıya ılanen teblığıne karar venldığmden Kastamonu üı, Doğanyurt ılçesı. Demırcı köyü. kütük. 22 nüfusa kayıtlı Halıt ve Habıbe'den olma Murat Demir ıle tslem ve Sevın'den olma Tulay Demır'in boşanmalanna ve müşterek çocuk- lan Coşkun Demir. Ferdı Demir, Yılmaz Demir, Ümıt Demir. Aydın Demır'in velayetlennın davacı anneye bırakılmasına karar venl- diğinden, ışbu ıtanın yayımmdan ıtıbaren 15 gün sonra davalıya tebhğ edılmış sayılacağı ılanen tebhğ olunur. Basın: 70697 VEFAT Hocamız, babamız, dostumuz, eğitim emekçisi, değerli insan MEHMET EDE'yi kaybettık. Cenazesı, bugün öğle namazını takiben, Dikilitaş Eskı Camn'den kaldınlarak, Sanyer (Çayırbaşı) Mezarhğı'nda toprağa verilecektır. PENCERE İstjklal Mapşımrzın 75'inci Yıldönümü "Istiklal" ne demek?.. Bağımsızlık!.. Bizim milli marşımız bağımsızlık marşıdır, yani is- tikial... 600 yıllık Osmanlı Imparatortuğu'nun bir milli mar- şı yoktu. Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda Garp Cephesi Kumandanı Ismet Paşa'nın önerisi üzerine Maarif Ve- kâleti'nce bir güfte yanşması açıldı. Mehmet Akrf'in yazdığı güfte, 25 Mart 1921'de Meclis çoğunluğun- ca onaylandı. Daha sonra besteyanşması açıldı, ama savaşın yoğunlaşması yüzünden sonuçlanamadı. 1924'te Maarif Vekâleti'nde toplanan bir kurul, Ali Rı- fat'ın bestesini seçti. Bu marş altı yıl çalındı. 1930'da Osman Zeki Bey'in bestesi benimsendi. Bu yıl, Istiklal Marşımızın 75'inci yıldönümü kutla- nıyor. Ama nasıl?.. • Ülkeye egemenleşmiş çevrelere bakarsanız, ba- ğımsızlığın modası geçti... Medya, büyük çoğunluğuyla bu düşünceyi işliyor: "Istiklalne demek?.. Bağımsızlık lafı tarihin çöp te- nekesine atıldı. Artık 'karşılıkh bağımhlık' geçeıiidir. Avrupa Birliği'ne girdiğimizzaman ne olacak?.. Ulu- sal paralar da kalkacak!.. Sınıriar bir anlam taşıma- yacak. Batı, çoktan bağımsızlığı aştı. Ulusal devlet tu kaka. Artık 'karşılıklı bağımhlık' üzerine Türkiye dehenip topahanmalı, ayağını denk almalı..." • Ne tuhaf değil mi!.. Bağımsızlığı değil, karşılıklı bağımlılığı benimse- yen ve 'ıstiklal' kavramını halkın bilincinden silmeye çalışan ne kadar mandacı varsa, 75'inci yıldönümün- de Istiklal Marşın r\\ yere goğe koyamaz oldu. Nu- tuklar atılıyor, gazetelerde yazılar çıkıyor, diziler ya- yımlanıyor, Mehmet Akif göklere çıkanlıyor... Diyorlar ki: "-Istiklal Marşı, geleceğimizin yüreğimize işleyen güvencesidir." Yokcanım... Akif ne yazmış: "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak O benim milletimin yıldızıdır parfayacak Hakkıdır hakka tapan milletimin istiklal" Peki, ama karşılıklı bağımlılığı uşaklıkdüzeyindeal- gılayanlar bu sözlere ne diyorlar?.. Hem Istiklal Mar- şı'nda ayağa kalkıp hazırola geçeceksin hem de "ba- ğımsızlığın modası çoktan geçti, Türkiye'nin bağım- sızlığını savunanlar dinozohardır" diyeceksin... Oldu mu?.. • Ikiyüzlülüğe paydos!.. Bağımsızlığı savunmak dinozoriuk sayılıyorsa, bi- ze yeni bir milli marş gerekli... Milli Eğitim Bakanlığı her şeyden önce bir güfte ya- rışması açmalıdır... Sonra beste... Güfte yanşmasına iyi bir ödül konmalı!.. Mehmet Akif, Istiklal Marşı'nın karşılığında para almamış, ama çağ değişti, yanşmayı kazanacak olana iyi paraver- mezsen kimse katılmaz... Ancak önümüzde büyük bir sorun var: "Bağımhlık Marşı "n\n güftesi hangi dilde yazılma- lı? Türkçe mi?.. Ingilizce mi?.. Bana sorarsanız, yeni milli marşımızın sözleri Ingi- lizce olmalı. Böylece daha 'çağdaş', daha 'yenilik- çi', daha 'evrensel' oluruz. EDtBE GÜVEN (1927Mardin- ) Ve yemyeşıl bınbır şıırle, ta§ı yaprağa çevıren şıirlerle bekliyorum Güller ve çıçeklerle, şekerler ve tathlarla, eksıksız tûm sevgimle bekliyorum Sevgili Anneciğim sımsıcak sevginle dolu dolu ya^adıgım günlen çok özlüyonım. UĞUR GÜVEN EDÎBE GÜVEN (1927 Mardin - ) Doluydu gûr s«sı gûr renklı ımımlarla. aynlnken aramızdan kanştı güllcnne gûn batımının Ama ıyı bılıyoruz ki Dağ çıçeklen açınca hep OnUnn arasından gülümseyecek Aynlığmuzın 3. yılında onurlu yaşajnı önûnde saygı ıle eğüıyonız DOSTLARI S e n a r y o y a % m a Jc i s t e r mis i n i s ? türsak THOMAS KNAUF SENARYO ATÖLYESt 18-29 MART 1996 Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma Saat:10:0O - 18:OO Son Başvuru Taıilıl: 16 Mart 1996 ALMAN KÜLTÜR MERKEZİ İŞBİRLİĞİYLE Tel : (0212) 251 67 70 - 244 52 51 Romanlannız ve ansiklopedileriniz yerinizden alınır. Tel.: 554 08 04
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle