Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 14 MART 1996 PERŞEMBE
16 KULTUR
Rönesans'm öteld yüzü:
6
Giordano Brımo'
AYŞEGÜL YÜKSEL
Oyun yazan-yönetmen-oyuncu Erhan
Gökgücü'nün 1968 TOBAV Oyun Yarış-
ması'nda ıkincılık ödülünü almış olan ve
1986'da ilk basımı yapılan (Hacan Yayın-
ları) oyunu "Giordaııo Bruno" Ankara
Devlet Tıyatrosu tarafından ılk kez sahne-
ye çıkanldı. Irfan Şahınba^ Atölye Sahne-
si'nın boş alanını yetmiş dolayında "ka-
rakter"le dolduran otuz bir oyuncudan,
Rönesans'ta yaşanmış vurucu bir "orta-
çağ" öyküsü ızlıyoruyz. Rönesans'ın 6te-
ki yüzünü...
Rönesans -tanh kitaplanmızda okutul-
duğu bıçımıyle- Avrupa'nın bir anda orta-
çağdan sıynlıp günlük güneşlik oluverdı-
gı bir "insanlıkutkusu" ızlenimı verir. Oy-
sa "Aydınlanma"yu ulaşma yolunda nere-
deyse üç yüzyıl boyunca yaşanmış, kahır-
lı bir"geçjş"dönemıdır. Rönesans, 15. yüz-
yıl Italyası'ndabaşlayan u
yenidendoğu$"u
Leonardo, RaffaelJo. Mkhelangelo yarat-
tıklangüzellıklerlemuştularkeıı. iinlü Flo-
ransalı sıyaset kuramcısı-dev let adamı ya-
zar Machiavelti komedılerinde, toplumun-
da gördüğü "dikenliçairian giindeme ge-
tınyordu. Katolık kılısesının "tartısılmaz
öğreti"sını koruma yolunda kurulmuş olan
ortaçag kökenlı dınsel yargı kurumu "en-
gizjsyon" 16. ve 17. yüzyıllarda, bılım ve
özgürlük karşısında verdiğı savaşımı tüm
hızıyla sürdürmekteydı. Kopemik'le Ga-
lilearasındakıdönemdeyaşavan Italyanfı-
lozof-astronom-matematıkçi Giordano
Bruno. 1600 yılında bılımın, düşüncenın
ve ınsanın özgürlüğünü savunduğu ıçın
Tann'ya karşı çıkmakla- suçlanıp yakıldı.
1616'da "Kopernik sistemi"nı. 1632'de
Galıle'yı mahkûm edeni
*engiflsvon''un et-
kısını yıtırmesı ıçın Avrupa'nın 18. yüzyı-
lı beklemesı gerekecektı.
Giordano Bruno. Shakespeare'ın çağ-
daşıdır. Rönesans ürünü "insancı" tıyarro-
nun en parlak örneklennı veren Strat-
ford"lu ozanın büyük Londra çıkarmasına
az kala Bruno. Ö\ford Ünıversıtesı'nde
verdığı bırdızı konferansta. katolık kıh;>e-
sınin ortaçag boyunca tüm polıtık-ekono-
mik-toplumsal gücünüaldıgi "yermerkez-
ci" görüşü eleştırdığı zanıan. artık katolık
kılı-^esıne baglı olmayan Ingıltere'nın Ox-
fordlu hocalan tarafından bıle düşmanca
br tepkiyle karsılaşmıştı. Tüm yaşamını,
gıttıgı her ülkedeki inanç-bılim dengesını
altüst eden. bılımsel gerçeğe ulaşma ve bu
gerçeğı savunma adına "otorite" konu-
mundakı tüm kurum ve gruplan hıçe sa-
yan, özgürlükçü ve ınsancı bır "gezginci bi-
Km adamı" olarak geçırdi. Aynı zamanda
bırdın adamıydı; Katolık kılısesının, ınsan
bılmcını "içerik"te ve *biçim''de kıskıvTak
baglamayı amaçlayan katı "inanç" anlayı-
şına karşı çıkan, -avdınlıkçT bırtannsever!
Sekız yıl ışkence gördü, görü^lennden vaz-
geçmedi. Işte bu yüzden kahraman oldu;
G
iordano Bruno
çok sayıda
tablonun,
anlatıcı-yorumcu görevi
yapan bir şarkıcı
palyaço ile dört
çalgıcmın araya
girmesiyle birbirine
bağlandığı, her tabloda
çağa özgü belirli
toplumsal tavırlann
sergilenmesi yoluyla
Bruno'nun bilimi ve
insanı özgür kılma adına
yaşadığı serüveni dile
getiren, belgelere
dayandınlmış bir oyun.
O
yunun baş kişisi,
Bruno, bilim
adamlığı
doğrultusunda Brecht'in
Galile'siyle örtüşüp
çatışırken, ilerici bir din
adamı olarak da yer yer
John Whiting'in
başyapıtı "Şeytanlar"ın
rahip Grandier'i John
Osborne'un "Luther"
oyununun Martin
Luther'i ile buluşuyor.
Ancak, bu ünlü oyun
kişilerinin yaşadığı
ikilemler Bruno'nun
yanına bile uğramıyor. Oyun yazan-vönetmen- oyuncu Erhan Gökgücü'nün Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sah-
nelenen "Giordano Bruno'adlı oyunu Rönesans'ta yaşanmış vurucu bir ortaçağ öyküsü-
yakıldıgı alana nıce yıllar sonra heykeli dı-
kıldı
Erhan Gökgücü, bızım toplumumuzun
insanı. Bruno üstüne bır oyun yazmaktan-
sa. "benzer düşünceleri olan ve yaklaşık
bir sona uğrayan" bızden bınnın, Hallac-ı
Mansur'un oyununu yazmayı düşünmüş
öncelerı. Sonra görmüş kı. yeterlı bilgıle-
re ve belgelere ulaşması ıçınbelkı kırk ça-
nk, kırk asa eskıtse de yetmeyecek. Oysa
zorda olsa Giordano Bruno'ya ılişkin kay-
naklara ulaşmayı başarmış. Ortaya
Brecht'in "Gaiileo GalileTsıne "nazire"
nıtelıgınde bır epık tıyatro ömegı çıkmış.
Brecht."engizisyon'' kurulunun, "işken-
ce aleÜerTnı göstererek Galıle'ye gözda-
gı vemıesı karşısında. ~Aydınlanma"nın
gelışını çabuklaştıracak bulgularını ve
ulaştıgı bılımsel sonuçları reddedıveren
ünlü bılgıne "Yazık. kahramanlara gerek
duyan ülkeye" dedırtır oyununda. Gökgü-
cü ıse "Giordano Bruno" yoluyla bır baş-
ka soru soruyor; "Neden kahramanlar ya-
raürsu dünya?" Yırmıbırıncı yüzyıla beş
kala, bılım ve ınanç arasında dogru köprü-
ler kuramamış, dınsel ınanca ilışkin "tar-
bşümaz ögreti"len tartışmaya açamamış
kafası kanşık toplumlann tümünün yanı-
tını araması gcreken bır soru...
"Giordano Bruno" çok sayıda tablonun,
anlatıcı-yorumcu görevi yapan bır şarkıcı
palyaço ile dört çalgıcının araya girmesiy-
le birbinne bağlandığı. her tabloda çağa
özgü belırlı toplumsal tavırlann sergilen-
mesi yoluyla Bruno'nun biümı ve insanı
özgür kılma adına yaşadığı serüveni dile
getiren, belgelere dayandınlmış bır oyun.
Oyunun baş kışısı, Bruno, bılım adamlığı
doğrultusunda Brecht'in Galile'siyle örtü-
şüp çatışırken. ılcnci bır din adamı olarak
da yer yer John VVhiting'in başyapıtı "Şey-
taolar"ın rahıp Grandier'ı John Osbor-
ne'un "Luther" oyununun Martin Luther'i
ile buluşuyor. Ancak, bu ünlü oyun kişile-
rinin yaşadığı ikilemler Bruno'nun yanına
bile uğramıyor. Bu nedenle, genç yaşında
yakaladıgı doğrulan yaşamının sonunadek
savunan ve bu uğurda ölümü kucaklayan
idealist bir kahramanın düz çizgide süre-
gelen öyküsünü izliyoruz. Yine de, zengin
tiplemelerle ve ıçeriği yoğun söyleşimler-
le bezenen bu hareketli serüveni hiç bunal-
madan, ınsan hak ve özgürlüklerine günü-
müzde ve toplumumuzda indırilen darbe-
ler bağlamında onlarca çağnşım yaparak
izlıyorsunuz. Erhan Gökgücü'nün konu-
sunu ışleyış bıçimi, ülkemizde -oyunun ya-
zılışmın tamamlandığı- 1985 yıhndan bu
yana yaşanmış, yaşanmakta olan bir dolu
olayı da oyunun çerçevesi ıçine alıveriyor.
Oyunu sahneleyen Gökgücü, hızlı sah-
ne degışimlerine oianak tanıyan, yalm ama
renkli bir çevre-giysi-ışık tasanmı içinde
gerçekleştirmiş çahşmasını. Breughel'in
kalabalık sahnelı resımlerinde olduğu gibı
olaylan "kuş bakışı" gözlemleme olanağı
sağlanmış seyırciye. Hakan Dündar'ın ya-
lm ama incelikli dekor tasanmı, Nur Uz-
men'ın oyunculan çeşitlı kişiliklere bürü-
yen aynntılı giysi tasanmı ve soluk almak-
sızın rolden role geçen genç oyunculann
enerjik tartımıyla buluşunca tüm abartısız-
lığma karşın çarpıcı olabilen bir görsel-
işitsel şölen oluşuyor.
Ankara'daki en niteiikli
çalışmalardan biri
Genç sanatçı Levent Ulgen'in feugüne
dek canlandırdığı bir dolu farklı karakter
içinde en ıyi uyumu Bruno bağiamında
gerçekleştırdığinı düşünüyorum. Drama-
tik değişimlerden geçmeyen bir oyun kışı-
sinı canlandırmak kolay değıl; oyuncu -he-
le "kahranuuTı oynuyorsa- ister istemez
daha yüksek seslı, daha abartılı mımik ve
jestlerle bezelı bir bıçeme kayabilır. Oysa
Clgen, çevresınde hızla bır tıplemeden bır
başkasına geçen, sanatçı arkadaşlannı ez-
meyen, yalm, doğal bır oyunculuk biçemi
benimsemiş.
'ŞarkKi Palyaço'yu oynayan genç opera
sanatçısı L fuk Karakoç kutlanası bir ça-
bayla. Funda Gönlüşen Gökgücü'nün oy-
nayacağı role, sanatçının provalar sırasın-
da sakatlanması sonucunda on gün gibı kı-
sa bir sürede hazırlanmış. Çok başanlı bir
yorumla oyunun rengini ve tınısını belırlı-
yor. Çoğunlukla bırden çok kışiyi canlan-
dıran diğer sanatçılann çeşitli yonımlan-
nın düzeyı farklı olsa da yapıma egemen
olan toplu oyunculuk başanlı bir çizgiye
oturtulmuş. Ûnutmadığım yorumlardan bı-
ri dört ayn kişiyi canlandıran Nusret Şe-
nay'ın kusursuz -kesinlikle uluslararası dü-
zeydekı- 'Papa' tıplemesi. Mend Ülkü de
birbinne hıç benzemeyen ikı ayn "komik"
rolde (Başrahibe ve Bayan Mocenigo'da)
tablolann"ge$tus"unu başanyla ortaya çı-
karan sevımli bır teatralliği yakalıyor.
"Giordano Bruno" ıçenğı ve yapım
özellıkleriyle tıyatro döneminin Anka-
ra'daki en nıtelıklı çalışmalanndan biri, 13-
23 mart tanhlen arasında altı kez daha ser-
gılenecek. Kaçırmayın.
Polonyah yönetmen Kieslowsld öldü
Kültür Servisi - Polonyah usta
sinemacı Krzysztof KiesUmski dün,
geçirdiği kalp krizi sonucu 55 yaşında
öldü. Ünlü yönetmenin ölümünü özel
bir radyo istasyonu duyurdu.
Kieslovvski'nin de ortaklan arasında
bulunduğu 'Tor' film stüdyosunun bir
yetkilisinin verdiği bilgiye göre,
yönetmen geçen salı günü başanlı bir
by-pass ameliyatı geçirmiş ancak ani
knz ölüme yenik düşmesini
engelleyememişti. Kicslovvski, geçen
yıl ağustos ayında geçirdiği kalp
krizinın ardından hastaneye
yatınlmıştı.
1941 'de Varşova'da doğan Kieslovvski,
çocukluğundan başlayarak gezgin ve
eziyetli bır yaşam sürdürdü. O yıllarda,
annesi ve kızkardeşi ile birlikte
veremli babasını bir sanatoryumdan
digerine taşıyan Kieslovvski, yıllar
sonra kendisine çocukluğu ile ilgili
sorular sorulduğunda yanıtlamaktan
hep kaçındı. 16 yaşında iken Irfayeci
Eğıtım Okulu'na kaydedilen
Kieslovvski, buradaki asken disipline
dayanamayacağını hissederek,
Varşova'daki Tiyatro Teknisyenleri
Okulu'na, daha sonra da Lodz Film
Okulu'na girdi.
O yıllarda(1956) Polonya'da,
iktidardaki Polonya Komünist
Partisi'nin lideri Gomulka
yönetıminde 'sosyalizmde farklı yollar'
rüzgan esıyordu. Stalin'ın ölümünün
üzennden yalnızca üç yıl geçmişti.
Haklar ve özgürlüklerin üstündeki
baskılar kaldınlmıştı, Polonya halkı
yeni sosyalizm deneyini coşkuyla
karşılıyordu.
Ancak çok geçmeden 1968 yılı ile
birlikte Gomulka'nın getirdiği
özgürlükler rafa kaldınlacak ve yeni
F 1 L M L E R 1
1975 Personel
1976Blizna'Yaraİzi
1979 Amator' Amatör
1982 Pryzpadek/ Kör Talih
1984 Ben Konca' Sonsuz
[987 Krotki fîlm o sabijaniu/
Dldürme İJzerine Küçük Bir
Film
j.988 Krotki film miloscı/ Aşk
Dzerine Küçük Bir Film
1989Dekalog/OnEmir
1991 The Double Life Of
Veronique' Veronique'nin
Çifte Yaşamı
1993 Trois Couleurs: Blue /Üç
Renk: Mavi
1994 Trois Couleurs: Blanc /
Dç Renk: Beyaz
1994 Trois Couleurs: Rouge/
Üç Renk: Kırmızı
birbaskı dönemi daha başlayacaktı.
Kieslovvski o yıllarda Lodz Film Okulu
ögrencisiydi. Okul, baskıcı rejime
karşı çıkan ilerici gençlerin biraraya
geldiği bir buluşma yeri olmuştu.
Rejim karşıtı öğrencilerin pek çoğu
gözaltına alınıyordu.
Kieslovvski, böyle kanşık birortamda
1969 yılında okuldan mezun oldu.
1960-70'ler Polonya'da sinemanın altın
çağıydı. Huzursuz bir toplumun
isteklerini en dolaysız biçimde
karşılayabilecek iletişim biçimlerinin
başında geliyordu sinema. Eğitimini,
Andrzej VVajda, Roman Polanski,
Jerzy Skolimowski ve Kryzstof Zanussi
6
Yaşam bir çelişkfler yumağıdır'
Kültür Servisi- Kieslovvski, Fransız
Devnmi'nin renklerinden esinlenerek
yaptığı üçlemede; mavi •özgürlük',be-
yaz 'eşitlik', kırmızı 'kardeslik' demek-
ti.
Üçlemesi. Ma\i, Beyaz ve Kırmı-
zı'dan sonra aldığı bazı eleştirilernede-
niyle sinemayı bıraktığını açıklayan ve
yaşamını bir köşede bol bol sıgara içe-
rek geçireceğini söyleyen Kryzsztof
Kieslovvski sürpriz bir kararla yeniden
setlere döneceğini açıklamıştı. MK2
adlı Fransız firmasıyla yeni bır üçleme
için kontrat ımzalayan Polonyah yö-
netmen, Fransızlar için an arda Cehen-
nem, Araf ve Cennet'i çekecektı.
Yönetmenhğı gönül rahatlığı içinde
bıraktığını belirten Kıeslovvskı. bu ka-
rarı alma nedenıni şöylc açıkhyor-
du: "Arük yeter. Zaten film vapmavı hiç-
bir zaman sevmedim. Film dünvasının
o yapay, gerçeklerden uzak, ahşık oldu-
ğûm dünyanın değer yargılanndan
farklı değeriere sahip atmosferinden hiç
hoşlanmamıştım. L »telik bunlar en te-
mel değeıier. Bence filmcilik saygın bir
uğraş değil."
Ona göre. örneğın ayakkabı yapmak
çok saygın bir meslekti. Çünkü yarar-
lıydı. Ama ne yazık ki, film yapımcısı
olarak eğitilmiştı ve başka bir şey yap-
mayı bilmıyordu.
Dekalog, Veronique'nin Çifte Yaşa-
mı ve Mavi-Beyaz-Kırmızı adlı üçle-
mesi gibı başyapıtlan film dünyasına
kazandıran Kieslovv ski, 52 yaşında Av-
rupa'nın en ünlü sinema isimleri arası-
na girmişti. Ama başan, pek ilginç de-
gildi: başanya giden yol daha ilginçtı
onun için.
Filmknnin başanlı olduğunu da san-
mıyordu: "Benceönemli olan doğruza-
mam kollay ıp, dogru karan almakür."
\asami bir 'çelişkiler vumağı' olarak
gören v önetmen.güzel bir filmin- öme-
ğin Fellini'nin La Strada'sı- dünyayı ol-
duğu gibi gösterirken kendi dünyasını
da yaratması gerektiğini belirtıyordu.
Gerçekleştirdıği bütün filmlerinde de
ya^amın bılinemezliğini çarpıcı birşe-
kilde gözler önüne seriyordu.
Film çevırmek amacıyla birkaç yıl-
dır yaşadığı Fransa ve İsviçre'yi terk
ederek ailesi ile birlikte Polonya'ya ge-
ri dönen, bir zamanlar yeraltı kültür mi-
litanı olarak dönemin yönetimini acı-
masızca eleştiren Kieslovvski, artık o
eski günlere dönmek istemiyordu.
"Ben her zaman komünistlerden nefret
cttim ve hâlâ da nefret ediyonım. Ne
var ki o dönemde var olan dostluğu an-
yorum. Nerede o eski güzeiim ilişkiler?"
Sinemaya sevgiyle değil. hırsla san-
lan Kieslovvski, ilk günlerde devletten
destek görmemiş ve film çekerken p>ek
çok olumsuzlukla savaşmak zorunda
kalmış.
Politik baskılar, politikadan uzaklaş-
masına yol açmış. Ilk belgesellerden
sonra polıtıkanın kendısini çekmediği-
ni görerek politik filmlerden uzak dur-
masına karşın Kieslovvski, Sonsuz ve
Dekalog'da bürokrasinin hantallığını.
sessiz çığhklan, günlük yaşamın tekdü-
zehğinı o denli gerçekçi bir dılle akta-
nr ki. filmin her karesi politika kokar.
Hiçbir zaman herhangi bir dine bağlı
olmayan yönetmenin yapıtlannın hep-
sinde fızikötesi bir boyut mevcuttur.
Polonya ve Fransız sineması arasın-
da hıçbır fark görmüyordu Kieslovvski:
"Ancak insanlar hep aynı, yani umut-
suz, yaşama uyum sağlayamavan, aşk
acılan içinde kıvranan, hepsi aynı şekil-
de doğan ve ölen yarabklar."
Emekli olunca çevresindeki sevdiği
insanlarla birlikte huzurlu bir yaşam
sürmeyi umut eden Kieslovvski, büyük
bir yanılgı içinde olduğunu, bu şekilde
de mutlu olamayacağını itiraf ediyordu.
Filmlen onu mutlu etmiş miydı?
"Hayır. Ama mutlu olmamam için de
bir neden vokru. Zaman zaman yaşama
yansız bir gözle bakmak gerekir. Ama-
cuııza ulaşıp ulaşmadığınızı hemen an-
layamazsmız. .Neden sonra eide ettikle-
rinizi yitirince nelere sahip olduğunuzu
anlarsınız."
"Belki de" başanlannın farkına var-
mak için sinemayı bırakmıştı.
gibi Polonya sinemasının ünlü
ustalanyla birlikte aynı sıralarda
tamamlayan Kieslovvski, ilk
filmlerinden Camera BufT( 1979) ile
Moskova Film Festıvali'nin Büyük
Ödülü'nü kazandı.
Gündeiik hayatı irdeleyen, yalm bir
sinema dilinin hâkim oldugu
fîlmleriyle dikkat çeken yönetmen,
büyük çıkışını 'No End' ve Batı'da
iyice tanınmasını sağlayan, TV için
yapılan 10 filmlik birdizi olan
'Dekatog'la (1988-89) yapacaktı.
Sinemavi bırakbşuu açıkladı
sonra da vazgeçtı
'ÖWürme İJzerine Bir Film' ile
1988'nde Cannes'da Jüri Özel
Ödülü'nü alan yönetmen, 'Aşk Üzerine
Küçük Bir Film' ile yine 1988'de San
Şebastıan Film Festivali Büyük
Ödülü'nü kazandı. 'The Double Life of
Veronkjue'den sonra, 2 yıl önce
sinemalanmızda gösterilen, 1993
Venedik Film Festivali'nde Altın Aslan
odülünü alan ve Juliette Binochet'ye
En Iyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü getiren
'Mavi' ile 1994 Berlin Film
Festivali'nde Kieslovvski'ye En Iyi
Yönetmen Ödülü'nü getiren 'Bejaz'
filmlerini içeren ünlü üçlemesi 'Üç
Renk: Mavi, Beyaz, Kırmızı' yı (1993-
94) gerçekleştiren Kieslovvski,
üçlemeyi tamamladıktan sonra
sinemayı bıraktığını açıklamış, ancak
bir süre sonra bu karanndan
vazgeçtiğini bildirmişti.
Kendisiyle yapılan bir söyleşide 'Ben
normal bir insanım' diyordu
Kieslovvski. "İlginç buİduğum öyküler,
ülkemde birçok Polonyalının gördüğü
ve ilgilendigi öyküJerdir" Yaşamı
boyunca, gerçekten önemli olan, ancak
kendisinin de adlandıramadıgı 'sey'i
bulmaya çalıştı.
Filmlerini hep 'sansür acsı' çekerek
gerçekJeştiren ünlü yönetmen, Danusia
Stok'un kaleme aldığı 'Kieslovvski On
Kieskwski' adlı kitapta, film yapmanın
kendisi için ne demek olduğunu şöyle
anlatıyordu:
"Film yapmak, khielerin hoşuna
gitmek, sayısız fesrivale katılmak,
röportajlara yanıt vermekten ibaret bir
iş değildir. Tersine, her sabah saat
6JO'da kalkmak. soğuğa, kara,
yağmura, çamura rağmen sırtuııza
yüklediğiniz agır çantalaria
kilometrelerce yol yürümektir.
Sinirlerinize hâkim olmamzı gerektiren
bir iştir film yapmak.
Gerektiğindc ailenizL, duygularuıızı,
özel yaşamını/Ja ilgili tüm aynntılan
unutmak zorunda kalırsınız. Belki,
işadamlan ya da ağır işlerde çalışanlar
için de bu bb'yledir, hakbduiar da..
Belki de artık bu işi yapmamam
gerekiyor. Bir yönetmen için son derece
kritik bir dönemin eşigindeyim şimdL
Sanınm artık eskisi kadar sabıriı
degilim. Oyunculara, kameramanlara,
hava koşuUanna, saatlerce beklemelere
tahammülüm kalmadı. Bir yandan da,
bu işe kendimden çok şey verdiğimi
düşünüyorum, bu yüzden böyle bırakıp
gidemem."
IŞHJJAKVE YELPAZE
ATtLLA BİRKİYE
Anımsamakta Yarar Var
Yaşar Kemal duşuncelerinden, yazdıklanndan do-
layı yargılandı vecezalandınldı. Duşuncelerinden do-
layı insanlann yargılanmasının, cezalandınlmasının
karşısında söylenecek pek bir şey yok!
Ne diyebiliriz ki, insanlann düşüncelenni özgürce
yazmaJarı, söylemeleri, açıklamalan gerekir demek,
bunu savunmak 1996 yılında doğrusu insanın ağnna
gidiyor.
Tek sözcükie bir ırtanç bu!
•
Zaman zaman tarihın derinliklerine uzanıp örnek
aldığımız olaylar, düşünceler vardır; ıbretlık davalar
vardır.
Hemalde kültür tarıhinin en önemli ilk düşünce da-
vası Sokrates'inkidir.
Atinalı Sokrates, felsefe tarihinde, yöntemli olma
kaygısını ilk kez ortaya koymuş; İ.Ö. 469-399 tarihle-
ri arasında yaşamış bir fîlozoftur.
Sokrates, felsefeye insan sorunlannı konu edinen
ve "akıl" ilkelerine dayanan bir ögretim niteliği kazan-
dırarak yeni bir akımın başlangıcı sayılmıştır.
Nitekim, Cicero onun için, "Felsefeyi gökten yere
indirerek insanlar arasına sokmuştur" der.
Üç Atinalının; şair Mditos, retorikçi Lykhon ve de-
rici Anytos'un suçlamalan üzerine, baldıran zehri iç-
mek suretiyle ölüm cezasına çarptınlır.
Gerekçe şudur: "Devletin tannlanna inanmamak;
başka tannlarkabul etmek ve gençliğin ahlakını boz-
mak."
Sokrates'in davasında kişisel çekememezliklerin
yanı sıra siyasi yanın da ağırlıklı olduğu kesindir. Filo-
zof "oligarşi"y\ oldukça rahatsız etmiştır.
Ölüm cezasını beklerken, ögrencisi Kriton onu ka-
çıımak ıstemişse de Sokrates bu öneriyı geri çevirir
"Yetmiş yıldır karşı çıkmadığım Atina yasalan, şim-
di bana ölmeyı buyuruyor diye kaçarsam kendi ken-
dimle çelışkiye düştüğüm gibi benimsediğim ahlak il- -
kelenne de aykın davranmış olunjm."
•
Sokrates'i öldürmüşlerdır, ama düşüncelerini sil-
mek olanaksızdır. Sokrates'ten sonra, onun düşünce
yöntemine dayalı dört "Sokratesçi okul" ve görüşle-
rinden esinlenen çok sayıda felsefi akım ortaya çık-
mıştır.
Bir anlamda, Sokrates ortaya koyduğu düşüncele-
rin, kendisinden sonra da yaşayacağını sezinlemiştir.
Ünlü 'Savunma 'sında şöyle demiştir:
"Beni ölüme yargılı kılan sızlere, siz yargıçlara şu-
nu söylüyorum: ölümümden çok geçmeden, bana
verdiğiniz cezadan daha ağır bir cezaya çarpılacak-
sınız siz. Beni ölüme yargılamakla, yaşamınızın hesa-
bını soracaklardan kurtulacağınızı, onlaha ödeşece-
ğinızi umuyorsunuz. Ama kazın ayağı öyle değil, hiç
ummadığınız bir şey gelecek başınıza. Şimdiye de-
ğin öne fırtamalanna sıze sezdirmeden engel oldu-
ğum birçok kişinın karşınıza dikildiğini, sizlerden he-
sap sorduklannı göreceksiniz. Insanlan öldürmekle,
sürdüğünüz kötü yaşamın kınanmasına engel olaca-
ğınızı sanıyorsanız, yanılıyorsunuz."
•
Sokrates'ten sonra insanlık tarihi çok degişti, ama
degışmeyenler de var. Duşuncelerinden dolayı birini,
2395 yıl önce baldıran zehriyle ölüme mahkûm et-
mekle; şimdi yirmı aya mahkûm etmek arasında pek
bir fark yok...
Bir başka "düşünce suçlusu" olan Nâzım'ın kırk
beş yıl önce yazdığı dızelerini de anımsayalım:
Bir âlet, bir sayı bir vesile gibi değil
insan gibi yaşamalıyız dersin,
büyük hürriyetinle basariar kelepçeyi,
yakalanmak, hapse ginnek, hattâ asılmak hürriye-
tiyle,
hürsûn!
Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında,
hüniyeti seçmene lüzum yok
hürsün.
Bu hüniyet hazin şey yıldızlann altında.
Sadri Abşık'ı anma gecesi
Kültür Servisi - Türk sinema ve tıyatrosunun ünlü
aktörü Sadri Ahşık, ölümünün birinci yıldönümüne
rastlayan 18 mart pazartesi günü iki ayn törenle
anılacak. 18 mart sabahı saat 11.30'daki ilk tören,
sanatçının Zincirlikuyu'daki mezan başında
gerçekleştirilecek. Akşam, saat 20.00'de Atatürk
Kültür Merkezi Oda
Tiyatrosu'nda bir anma
gecesi düzenlenecek.
Halit Kıvanç'ın sunacağı
gece, sinema ve tiyatro
sanatçılannın katılacağı
bir kokteylle başlayacak.
Anma gecesinde, Türker
lnanoğiu'nun hazırladığı,
Sadri Ahşık'm başanlı
sinema yaşamını
yansıtan kısa bir
belgeselle Yavuz
Özkan'ın ressam Sadri
AJışık'ı dile getiren
görsel çalışması
sunulacak. Şair Sadri
Ahşık'ı Müşfik Kenter'in seslendireceği gecede,
Mücap Ofluoğlu, Hulki Saner, Lale Oraloğlu, Safa
Önal, Sevda Ferdağ, Yavuz Özkan ve Selim Ileri
aktörün çok yönlü sanat yaşamını, özelliklerini
anlatacaklar. Anma gecesi tnci Çayırh ve Alaattin
Yavaşca'nın solist olarak katılacaklan, Sadri Alışık'ın
şürlerinden bestelenmiş şarkılan içeren bir konserle
son bulacak.
Avusturyalı yazar Barbara
Friscltmuth, İstanbul'da
Kültür Servisi -3-17 mart tarihleri arasında Ankara,
Izmır'de konferanslar vermek ve İzmir Kitap Fuan'na
katılmak üzere Türkıye'ye gelen Barbara Frischmuth,
konferans dizisinin sonuncusunu istanbul'da, Istanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Alman Dili ve
Edebiyatı Bölümü'nde bugün saat 14.00'te
gerçekleştirecek. 1941 yılında Altausse'de doğan
Barbara Frischmuth, roman ve hikâyeler yazmakta.
Yaşamını Viyana'da sürdüren yazar, Avusturya
edebiyatının en önemli temsilcilerinden biri olup
Türkçe ve Macarca bilmektedir. "Öyküler", "Pembe
ve Avrupalılar". "Güneşte Gölgenin Yok Oluşu" gibi
eserleri Gürsel Aytaç tarafından dilimize çevrilmiştir.
MGM film stıidyosu satılıyor
PARİS (AA) - Simgesi aslan kükremesi olan
Hollyvvood'un ünlü film stüdyosu Merro Goldvvyn
Mayer (MGM) satılıyor. Fransız hükümeti, devlet
denetimi altındaki Corsortium de Realisation
firmasına (CDR), sahibı olduğu MGM Stüdyolannı
satması için izin verdi. Chargeus, Philips ve Poygram
firmalannın ilgi gösterdiği. açıkarttırma ile satılması
beklenen MGM Stüdyolan'nın 1.5-2 milyardolar
değerinde olmasına karşıhk, daha fazla fiyattan da
satılabileceği belirtihyor. Eğlence dünyasında yıhn en
büyük satışı olarak kabul cdilen 72 yıllık bır geçmişe
sahip olan MGM konusundakı son İcaran Fransa
hükümeti özelleştirme komitesi verecek.