Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
27ŞUBAT1996SALI CUMHURİYET
KÜLTÜR
SAYFA
15
Edebiyata şiirle başlayan, ardından gelen öyküleriyle ödüller kazanan Mahir Öztaş, bu kez romana el atıyor
'Artık Godot'yu beldemiyorıız...
9
T A N E R G E Z E R _ _
"Okurunu «kıntının ve kınklığın koi-
lanna atan, unutuş, beUek ve öfke üzeri-
neiçiçeild romaiL." Bu sözler Mahir Öz-
ta$'ın "Soğuma" romamnı n arka kapa-
gında yeralıyor. "Hayallerimizin sonsuz
ölümü, bir türlü gerektiği gibi yazılama-
yan düş kırıklıkJarı, sıradan a>nlamayış-
lar. gelgeç düşünceler."
1973 >ılında Yansıma dergisinde ilk
şiirleri yayımlanan, şiirlenni 1983'te
"Lnutulmak TozJan" adlı kitapta topla-
yan, ardından öyküye geçen. "AyGözet-
ieme Komitesi" ile Sait Faik, "Korku
Oyunu"yla Yunus Nadi ödüllerinı alan
Mahir Öztaş. ilk romanıyla okuyucula-
ra bunları sunuyor: Hayallenn ölümü,
düş kırıklıklan. sıkıntı, beiırsizlik Son-
ra da şunlan kovuyor ortaya: Hayaller
kınlmaya. inançlaryıkılmaya mahkûm-
dur. Her şey çeşiıli yorumlara açıktır ve
bu çeşitliligin sonucu belirsi^liktir. Okur,
kitabın sonunda bir şeyler öğrenecek,
ama bılmediğı şeylerin ne kadar çok ol-
duğunu anlayacak
Bunlar. Mahir Öztaş'ın içinde bulun-
duğumuzu belirttiği postmodern döne-
mindüşüncelen. Godot'yu bekJemeyen.
bekleyecek bir şey olmadiğım bılen, tek-
nolojinın ve bilimlerin getirdığinden
korkmayan, çeşıtli yaklaşımlara açık,
çokyönlü vegidecek biryönü olmayan.
- Kitabın adından başlasak. Soğuma?
Soğuma ısmi. hem evrenin soğuması-
na, yani entropıye bir gönderme hem de
"Soğuk Tann" romanındakı ılişkılenn
soğumasını anlatıyor. Her şçy daha kö-
tüye gidiyor, samimiyetsizlik ve belir-
sizlik artiyor.
-İç içe ikiromanv-ar kitapta. Bitmiş bir
roman ve onun ctrafında dolanan, onu
araştıran bir başka roman. Bö>le bir kur-
gu daha önce denenmiş mi v di, sizin bu
kurguya başvurma nedeniniz?
Bildigım kadanyla bu şekilde yapıi-
mamıştı. Ikı roman arasındaki kurgudan
ötürü zamanda bir kınlmaya yol açılı-
yor. Okur, kitabın neresinde olursa olsun
daima içteki romanla ilgiii. Bazen geç-
mişı değerlendiriyor, bazen geleceği
araştınyor. Böylece sürekli sorgulama
ve göndermelerden dolayı başa dönme
durumunda kalıyor.
Bir de romanın vasama yaptığı gön-
dermelerden dolayı bıtmeme durumu
var. lç içe geçen hayatlardan dolayı ro-
man hiç bitmez. Roman sonlu, ama sı-
nırsızdır. Bu anlamda bir model oluşfu-
M
odernler bir inanç, bir amaç uğruna
yazıyorlardı. Godot'yu bekliyorlardı.
Şimdi ise bir bekleyiş yok. Çünkü gelecek bir
şey yok. Ya da gelecek olanlardan
korkmuyoruz. Modernizmde belli kalıplar
vardı, şimdi ise kalıplann dışına çıkmayı amaçlıyoruz.
ruyor bu roman. Ayni düşünceden kal-
karak başkalan da devam etfırebilir.
- İki romanın birbiriyle ilişkisL bagı ne-
dir? Örneğin iki ayn kitap haJinde yaa-
labilir miydi?
Bence hayır. Sıralamanın getirdiği bir
iç içelik var. Aksi halde zaman kurgusu-
nu bozmuş olurduk. Her zaman "Soğuk
Tann" romanıyla ilgiii olduğumuz ıçin
de bir bütünlüğü var. Romanlann ve ro-
manlardaki kişilerin birbiriyle bir bağ-
lantısı yok, ama ilintisi var.
- Romanda herkes bir şeylerin peşin-
den koşuyor. "Soguk Tann" romanın-
daki Ercan, riivasının pesinden; \edim
F.ren. idol haline gctirdiği Cemil Raşit'in
peşinden. .Nedir bu kosturmaca, aradık-
lan nedir?
Düş kadın örneğin. Ercan'ın hayatı-
nın çıkmaza girmesi>le geliştirdiğı bir
kavram. Bunlarbırarayışın ürünleri. Er-
can'ın gördüklennı diğerlen bazen gö-
ruyor, bazen görmüyor. Çünkü insanla-
rın arayışlan ve gereksinımleri farklı
Göreceük kuramınada bir gönderme var
burada.
- Dıştaki kitap, bir anlamda içerideki
"Soğuk Tann" romanınıneleştirisi. Ro-
manı eleştirmenlerden Önce si/ kendiniz
eleştiriyorsunuz.
"Soğuk Tann" tek başına bir roman
olarak yayımlansaydı eleştırmenler bu-
na nasıl tepkı venrler dıye düşündüm
Bu aslında romanın eleştirisi ıçin bırhan-
dıkap oluşturuyor. Romanı eleştırecck
kişilenn, oradakieleştınlenn, .söylemle-
nn üzerine çıkması gerekıyor. Böyle bir
yöntemle çalışmamın nedenı. ıç içe ro-
manlann geliştırilebileceği gibi, eleştiri-
nin de geliştmlebileceğini düşünmem-
den Eleştirmen de bir okur, bilinçli bir
okur olduğuna göre, okuru sorgulamak
olarak düşünülebılir.
- Bu etestirilerden şiir de nasibini ah-
vor. Yazma>a şiirle bâşlanuş oiduğunuz
düşünüldüğünde...
Ben şiire belli biryaklaşımı yargılıyo-
rum, kolaycı yaklaşımı. Doğu'nun ve
Batı'nın edebiyata yaklaşımında bir fark
var. Fransızlar yazann kimliğinı önem-
semez. Ruslar ıçinse bir yazann düello-
da öldürülmesı iyi bir şeydir. Bizim şi-
ınmizın de böyle birgeleneği var. Biraz
tutucu. 'ben yaptım oldu' tavn.
- Bu tutum düzvazıda yok mu?
Düzyazıda da var, ama düzyazı yeni
yaklaşımlara çok daha açık. Ben kendi
adıma. örneğin siber uzayla ilgiii geliş-
melere korkuyla bakmıyorum. Avru-
pa'da 'roman bitti' diyenler çıkıyor, bun-
İara tepkiyle yaklaşmıyorum. Tutumum
bunlan değerlendirmek yönünde oluyor.
8-10 yıl önce bilgisayarla çalışmam eleş-
tiriliyordu. Ama şu anda çok daha yay-
gın. Teknoloji çok büyük olanaklar sağ-
lıyorsa gelenek adına bunlara karşı çık-
mak saçma.
- Yazmaya şiirle başladuuz. Ardından
öykii kitaplannız çıktı ve birkaç ödiil a\-
dınız. Şimdi de bir romanla çıkbnız oku-
yucu karşıstna. Bu geçişlerin sebebi?
Bunlar çok programlı geçişler değil.
Türlerarasında aynm yapmıyorum ben.
.\ralannda pek fark yok, ama çok ince
farklar da var. Daha doğrusu, bunlann
hepsini yaptığınız zaman birbirine ka-
nştırmıyorsunuz. Şiir gibi değil, roman
gibi roman yazabiliyorsunuz. Birde ro-
man, olgunluk çağı ürünüdür. Bu da var.
- Modernizm sonrası dönemde olduğu-
muzu söyledinİA Modernizm ve postmo-
dernizm, çok tartışılan kavramlar. Bun-
lara vaklaşımınız?
Postmodernizmi genel birdönem ola-
rak kullanıyorum. Modernizmin ürünle-
ri tamamlandı ve modernler klasiğe dö-
nüştü.
Modernler bir inanç, bir amaç uğruna
yazıyorlardı. Godot'yu bekliyorlardı.
Şimdi ise bir bekleyiş yok. Çünkü gele-
cek bir şey yok. Ya da gelecek olanlar-
dan korkmuyoruz. Modernizmde belli
kalıplar vardı, şimdi ise kalıplann dışı-
na çıkmayı amaçlıyoruz.
- Bu, modernizmin reddi anlamına ge-
liyormu?
Ben modemist akımlardan yararlan-
mak gerektiğıni düşünüyonım. Modern-
lerin getirdigi bütün teknikler kullanılı-
yor şu anda. Bunu bir miras olarak ka-
bul etmek gerekjyor. Yazann bir düşün-
cesi yok artık, ama hepsi yazann düşün-
cesı.
Tabıi bundan müthiş, bir hafiflik, uçu-
culuk, güncel yaklaşımlar çıkanlmama-
lı. Ama, örneğin Kundera'nın "Varol-
manın Dayanılmaz Hafîniği''nde sordu-
gu gibi: Ağırlık mı olumlu, hafiflik mi?
Bunu bilmiyoruz. Ben biretiği yıkmaya
ve yenne yeni bir etik koymamaya çalış-
tım. Romarvda, örneğin pek çok görüş
var ve hepsi benim görüşüm bunlann.
Belirsizlik dediğimiz şey de bu. Roma-
nı okuyunca insanlar bir şeyler öğrene-
cekler, ama bilmediklennin daha da ço-
ğaldığını görecekler.
46. Uluslararası Berlin Film Festivali sonuçlan belli oldu
''Güneş İşitebüir Üçüncö Richard*
Berim'in Altnı Ayı'sı Amerika'nm
GÜNER YÜREKLİK
BERLİN-Hotel Inter-Contınantel 'de
dün düzenlenen basın toplantısıyla
46. Uluslararası Berlin Film
Festivalınin vanşma bölümünde
gösterilen veödül alan filmler
açıklandı. "Güneş Yanığı'" filminin
Rus yönetmenı N'ikita Mikhalkov'un
yönetimındekı 11 kişilik uluslararası
seçıci kurul, bu yılın en ıyi filmi
olarak Tayvan asıllı Amerikalı
yönetmen Ang Lee'nın "Sense and
Sensibilitj" adlı filmıni gösterdi ve
film, festivalin en büyük ödülü olan
ve sadece bir tek filme verilen "Alün
Ayı" ödülünü aldı. Senaryosunu, 19.
yüzyıl başlannda ya^amış Ingiliz
yazar Jane Austen'ın romanından
esinlenerek yazan Emma Thompson.
filmde aynı zamanda Hugh Grant,
AJan Rickman ve Kate VVinsiet ile
başrolde oynuvor. 18. yüzvıl
sonlannda İngıltere'de çöken
anstokrasi ile bırlikte çözülen a^k
ilışkılennı konuedinen "Senseand
Sensibiihy" (Akıl ve Duygu) yedı
ayn dalda Oscar'a da ada>
gösterilmiştı.
Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da
alkış ve \-uh sesleri arasında
açıklanan odüllerden "Jüri Özel
Ödülü'* ise Bo Widerberg'in
Isveç' Danımarka yapımı "LustOch
Faehring Stor" (Gençlik Güzeldir)
adlı filmine verildı. Gümüş Ayı ödülü
alan bu filmde Bo Vvıderberg,
öğretmenine aşık olan 16 yaşındakı
bir gencın ilk hav at tecriibesinı
arüatıyor. Bu fılme Avrupa Film ve
Televizjon Akademisi'nın en büyük
ödülü olan "Mavi Mdek" ödülü de
verildi. Birer Gümüş Ayı
heykelciğine değer biçilen "en iyi
reji" ödülü ise bu yıl iki filme bırden
verildi Shakespeare'ın dramını 30'lu
vıllann fngılteresi'neoturtan "III.
Rfchard"ın yönetmeni Richard
Loncraine ile köy tegmenıne
kiralanan fakır bir kövlü kadındakı
kişilik gelişmesinı anlatan "Tai Yang
You Er" (Güneş İşıtebılır) filminin
yönetmeni Çınli \'ım Ho bırer
Gümüş Ayı ödülü aldılar.
Festivalde bu yıl büyük beğeni
toplayan ve en iyi film seçilerek
Altın Ayı ödülü almasına kesın gözle
bakılan Tim Robbins'ın ''Dead Man
VVaUdng" adlı fılmı ise başroldeki
Sean Penn ile ancak bır "en iji erkek
oyuncu" ödülüyle Gümüş Ayı
heykelcıği alabıldi. Bu filmde Sean
Penn, ıdama giden bir mahkumu,
Susan Sarandon ise bir rahibeyı
canlandınyor "En iyi kadın oyuncu"
ödülü ise Bertrand Blier'in Fransız
yapımı "Mon Homme" adlı
filmındekı hayat kadını rolüyle
AnoukGrinberg'e verildi. GnHberg,
erkeklerle para içn değil, onlan
mutlu etmek içın yatan bır hayat
kadını rolünü genç yaşına rağmen
büyük ustalıkla ovnuyordu.
Japon yapımı "E no Naka No Boku
No Mura" (Düşlerimın Köyü)
filminin yönetmeni Voichi Higashi'ye
de "olağânüstü kişisel başansı"
nedenıyle bır Gümüş Ayı ödülü
venldı. Yanşmadakı tek Alman filmi
"Stille Nacht" (Sessız Gece) ise
uluslararası jün tarafından övgüye
değer film olarak değerlendınldi.
ancak jürinin bu karan basın
toplantısında >uh seslen arasında
yoğun bır tepkiyle karşılanndı.
Edvvard Yang'ın Tay\an.Çin yapımı
"Mahjong" \e He Ping'ın
HongkongÇın yapımı "Güneş
Vadisi" adlı filmleri de ö\güye deger
filmler olarak gösterildı. Yanşmaya
Polonya Almanva yapımı "Wielki
TydzJen" adh fılmİe katılan ünlü
yönetmen Andrej Wajda'va da bır
jüri özel ödülü \enldı.
Basın toplantısında bu >ılki
Uluslararası Film Festivalı üzerine
görüşlenni bildiren jüri başkanı
Nıkıta Mikhalkov. "Bu festival,
şimdiye dek gördüğüm festivaller
arasında en rvisiydi" dedi.
Bu yıl 46. düzenlenen Uluslararası
Berlin Film Festivali'nde, 24'ü'
yanşma bölümünde olmak üzere 600
kadar film gösterildi. Elia Kazan ile
Jack Lemmon'a dünya sınemasina
katkılanndan dolayı onur konuklan
olarak birer Altın Ayı ödülü verildi.
John Travoto, Jodie Foster. Oliver
Stone, Danm De Vito. Emma
Thompson, Salh Fiekl, Bruce \ViUis,
Tim Robbins. Stephen Frears gıbı
dünyaea ünlü pek çok oyuncu ve
yönetmenın, üç bını gazeteci 10 bir
kadar konuğun katıldığı bu yılkı
Uluslararası Berlin Film Festivali.
tam 12 sürdü ve pazartesi akşamı bin
kişilik görkemli Zoo-Palast
sınemasında ödüllerin dağıtımı ve
Paul Mazursky'nin "Faithful" adlı
filminin göstenmiyle sona erdı.
Nazihayranıünlüdiva
İngilizyazar Alan Jefferson, ünlü opera sanatçısı
Elisabeth Schwarzkopf'un biyogrufisiniyazdı
Kültür Servisi - Opera
dünyasının ünlü
dıvalanndan Elisabeth
Schwarzkoprun yaşamı,
İngiliz yazar Alan
Jefferson tarafından
bıyografık bir romana
dönüştürüldü. Güzelliğı.
yeteneği ama en çok da
ıkınci Dünya Savaşı
yıllan Almanyası'nda
Nazilenn yanında yer
alışı üne kavuşturmuştu
Schwarzkopf'u.
Jefferson'ın karşılıklı
görüşme isteğini
reddeden sanatçı, özel
yaşamını sırgibi
saklayarak. geçmişine yönelik iddialara
kesinlıkle yanıt vermıyor. Biyografiyi.
Schvvarzkopf'tan yardım almadan yazan
Jefferson, genış bır arşıv araştırmasının
yanı sıra sanatçının ikincı kocası Walter
Legge ile yaptığı görüşmeler sonucu
kitabı oluşturmuş. Jefferson, opera
dünyasının bu başanlı. başanlı olduğu
kadar gizemli divasının yaşamının en
küçük aynntısının bile kendisı için çok
önemli olduğunu söylüyor. Yazar. Nazi
Almanyasfnın asker-bürokratlan ile ıçlı
dışlı olduğu iddiasını ısrarla reddeden
Schvvarzkopf 'un aslında yalan
söyledığini savunuyor ve kitabında da bu
ıddıanm doğruluğunu belgelerle
kanıtlıyor Nazi
subaylanna venlen kimlik
kartının Schvvarzkopf ıçin
hazırlanmış birörneğini
gösteren Jefferson'a göre
Schvsarzkopf. güçlü sesi
ve göz okşavan fızığiyle
opera sahnesının gelmiş
geçmış en unutulmaz
kadın sanatçılanndan bin
ancak bu özellikleri, onun
politik yöneliminın
tartışılmayacağını
göstermiyor. Ogfetmen
birbabanın kızı olan
Elisabeth Schvvarzkopf.
babanın tüm karşı
çıkışlanna rağmen
annesinin etkisiyle ateşli
bir Hitler hayranı olarak
vetısmiş. Kanyerine
Deutsche Oper'de
başlayan genç kadın,
başannın basamaklannı
biraz da Nasyonel
Sosyalist Parti'nin önde
gelen üyelerinden biri
olduğu için, hızla
tırmanmış. Savaşta SS
subaylan için Doğu
Cephesi'nde şarkılar
söyleyen Schvvarzkopf.
Berlin bombalandığı
sırada Avusturya'ya
geçme imkânını bulmuş
ve orada VVilhelm
Furtvvangler, Herbert von
Karajan gibi
müzisyenlerle birlikte
savaş sonrası
Avusturya'da kurulan
hükümetin kara
listesine gırmiş.
Ancak sahip olduğu
popülarite, kısa
zaman içinde
kendisine konan
yasağın
kaldtnlmasını
saglamış.
Jefferson'ın kitabı,
Schwarzkopf'a
ılişkin bugüne dek
karanlıkta kaian
noktalann açığa
çıkması bakımından
önemli ancak
okuyucunun aklına bu gerçeklerin neden
daha önce aydınlatılmadığt sorusu
geliyor... Jefferson, bu soruyu şöyle
yanıtlıyor: "Yülar önce, Schwarzkoprun
Nazilerie olan yakınlığı hakkında bilgi
sahibi olan insanlarla konuşmaya
çalıştığınıda bana olumsuz yanıt verdiler
çünkü anlatmaktan çekiniyorlardı. Şimdi
durum daha farklı."
Elisabeth Schvvarzkopf'a göre ise
hakkında söylenenlerin artık hiçbir
anlamı yok. Tüm yaşamını sanata
adadığını belirten ünlü diva, geçmişinde
politikaya bulaşmış olmasının kendisini
bugün ulaştığı zirveden indiremeyeceğini
söylüyor.
ALINTELAR
S A L I T O P L A N T I L A R
SANAT VE SOSYOLOJI
TOPLUMSAL
GELİŞİMİN
EŞİĞİNDE SANAT
"POP ART VE POP KÜLTÜR"
KONUSMACILAR
NUR KOÇAK. UNSAL-OSKAY
27 ŞUBAT 1996 SAAT: 18.30
1 M'i kkl-.DI
K t L T l K
\l F. R K F / j
Yapı Kredl S«rmet çlfter KOtûphamsl
Istıklâl Caodesı 2SS Beyotfu 80050 IstanOul Telefofı (0212> 2S2 47 00/440 245 20 41
Salı Toplantıti-ı n. tsteyen herkes ücretsız ottrak ızfeyebtlır
YAPI KREDi
TAHStN YÜCEL
Bütünlük
Genç yazar romanının beğenilmediğini görünce
şaşırıpkalır, "Amaherşeyikoydumromanıma", der:
"Aşkı, serüveni, Decartes'/n dokuz tutkusunun hep-
sini!Bununla dayetınmedım, bireyselin yanında top-
lumsalı, iyinin yanında kotüyü, güzelin yanında çir-
kini, her şeyi, her şeyi koydum! Bölümlen ölçülü bir
biçimde düzenledım; anlattığım olaylar birbirine sı-
kı sıkıya bağlı, hiçbir öğe rastlantısal değil. Tümce-
lerim düzgün, sözcüklerimi özenle seçtim. Bildirim
de apaçık ortada. Neyim eksik, anlayamadım!"
Böyle söyler, her söylediğini de kanıtlayabilir: Bö-
lümleri oranlı, olaylan tutarlı, tümceleri düzgün, söz-
cükleri iyi seçilmiş, bildirisı gerçekten açıktır. Ama,
bunca ojumlu niteliğe karşın. romanı başansız bir ro-
mandır. Öyle ki, "Romanın başansıziığı tüm bu olum-
lu niteliklerinden, bu denlı ölçulü, bu denli eksiksiz
olmasından kaynaklanmasın sakın?" diyeceğimiz
gelir. Şaşılacak bir yanı da yoktur bunun: Dosto-
yevski'nin Suç ve Ceza'sını şöyle bir gözden geçi-
rin, bu olumlu özelliklerın çoğunu bulamazsınız. Ko-
ca roman, bir baştan bir başa, genç yazann küçüm-
sediği rastlantılaria örülmüştür: insanlar öyle sık rast-
laşıriar ki, Petersburg küçük bır köy ızlenımi uyandı-
nr insanda. Üstelik. ınsan davranışlarının ortak bir
mantığa uyduğunu, kişilenn hep aynı ölçütler çerçe-
vesinde yansıtıldığını söylemek zordur.
Faulkner'in Köy'ünde de pek bulamazsınız o
olumlu özelliklerî. Romanın başından sonuna varlı-
ğını hep duyuran Flem Snopes ayrıntıyla anlatılmaz;
enderolarak yakından gösterıfır bıze; o zaman da pek
konuşmaz, ağaç yontar ya da tükürür yalnızca. Baş-
ka birçokları da öyle. Will Varner. oğlu Jody. kızı Eu-
la, Ab Snopes, Huston ve daha birkaç kişi geçmiş
yaşamlanyla verilir; ama birçokları. örneğin Henry
Armstid'le karısı, örneğin Mink Snopes, örneğin Eck
ve oğlu VVallstreet, hep orada yaşamalanna karşın,
hemangi bir oluntu içinde. birden çıkarlar karşımıza,
çoğu kez aynı biçimde de silınıp gıderler. Bu da işi
kanştınr: konu dağıldıkça dağılır, romanın bütünlü-
ğünden söz etmek zoıiaşır. Anlatıcı, olayları toplamak
ister gibi, arada bir geçmişe döner ya o zaman da
daha çok devinileri, yüzleri ve sözlerı yansıtır, anlat-
maktan çok betimler, sankı bızı aydınlatmak değil de
kendi belleğini tazelemektır sorunu. Üstelik, kimi za-
man apaçığı, kimi zaman karanlığı betimleyerek, ki-
mi zaman alabıldiğine ağır, kımı zaman alabildiğine
hızlı yapar bunu. Böyle bir romanı başarıya ulaştır-
mak için en iyi çözümün onu ya dörtte birine indir-
gemek, ya dört katına çıkarmak olduğunu, ama ya-
zann bunu göremediğinı düşündüğunüz anlar olur.
Gene de yaprtın sonuna yaklaştıkça. her şeyin den-
gelenıp bütünlenmeye başladığını sezersınız. Görür-
sünüz ki, Bookwright. Henry. Eck ve Wall, boy farkı
dışında birbırinin aynı olan baba ve oğul, hatta Ratc-
liff, hepsi tek bir kahramanm: köyün yüzleridır. onun
değişik betimlemelerı olarak belinr. Bır kez bunu gör-
dünüz mü Köy bambaşka bır boyut, bambaşka bir
anlam kazanır. Ama bunu bır turlü algılayamayanlar
da vardır, algılayınca yazarın böyle bır yol seçmiş ol-
masına üzülenler de. Böylelerine göre, roman bir bü-
tündür, bir bütunün anlatımıdır, bu da, hem tüm öğe-
lerin aynı ölçüye uydurulmasını gerektiren bir den-
geyle, dolayısıyla belirli bır bıçımle, hem de genç ro-
mancının söylediği gibi, "romana herşeyikoymak"\a
sağlanır.
Ne var ki, romana "her şeyi koymak" her şeyin ön-
ceden bilinmesını varsayar. Bu da adına yaraşır bir
romancınınnesavıolabılır. neamacı. Düşünselle sa-
natsalın en belirgın niteliğı, verilmişı yansıtmaya yö-
neldiği zaman bile, verilmışin ötesine yönelmesidir.
Biliriz, bır Balzac romanından söz edılır. ama Bal-
zac'ın bunca romanı arasında. 'Balzac romanı" ta-
nımına uyanların sayısı çok kuçük bır toplam oluştu-
rur. Balzac'ın her romanına her şeyi koymak gibi bir
savı olmadığını da tüm romanlarını kendilerınden olu-
şan, gene de kendilerını aşan bır bütünde. Insanlık
Güldürüsü'nde birleştırmış olması gösterır. Bu bütu-
nün bir anda bulunmuş bır bütün olmadığını da Bal-
zac'ın hiçbir zaman tek bir bıçıme bağlanmaması
kanıtlar. Tam tersıne, bıçımleri çoğalttıkça çoğaltır
Balzac, anlatıcıları çoğalttıkça çoğaltır, açıları çoğalt-
tıkça çoğaltır. Tüm bunlar da bir arayış çabasınm var-
lığını sezdirir bize. bızı Jean Rousset'nın şu derin ve
unutulmaz gözlemıne getirır: "Her şey daha işın ba-
şında, yapıttan önce varolan düşunde bulunsaydı,
sanatçı daha fazlasını bılmek ıçin yapıta neden ge-
reksinim duyacaktı? Ama gızıne anlam vebiçım ver-
meden nasıl bilebilırdi bunu?"
Anlam ve bıçımden söz edildiğine göre, her sanat
yaprtı, içi sıra da roman, bir bütünlük, daha doğru de-
yimiyte, bir birlik de içerir kuşkusuz, Bernanos'un
dediğı gibi, "Belirli bır ıç bırlık yoksa, sanat yapıtı da
yoktur". Ama bu birlik önceden venlmiş, hazır, alışıl-
mış bir birlik değil, aranacak. yaratılacak bir birliktır.
"/ç biriik" diye nitelenmesi de bu özelliğinden kay-
naklanır.
HAMITGÖRELE
R E S İ M S E R G I S İ
2 7 Ş U B A T • 1 6 M A R T 1 9 9 6
YA Pl K R E B 1
SANAT GALERİSİ
Kıbfıs Şehıtlen Caddcsı 1443 Sckak 46 Alsancak 35220 Izriır
Telefon (0232) 463 56 28
YAPI KREDi