07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27ŞUBAT1996SALI CUMHURİYET KÜLTÜR SAYFA 15 Edebiyata şiirle başlayan, ardından gelen öyküleriyle ödüller kazanan Mahir Öztaş, bu kez romana el atıyor 'Artık Godot'yu beldemiyorıız... 9 T A N E R G E Z E R _ _ "Okurunu «kıntının ve kınklığın koi- lanna atan, unutuş, beUek ve öfke üzeri- neiçiçeild romaiL." Bu sözler Mahir Öz- ta$'ın "Soğuma" romamnı n arka kapa- gında yeralıyor. "Hayallerimizin sonsuz ölümü, bir türlü gerektiği gibi yazılama- yan düş kırıklıkJarı, sıradan a>nlamayış- lar. gelgeç düşünceler." 1973 >ılında Yansıma dergisinde ilk şiirleri yayımlanan, şiirlenni 1983'te "Lnutulmak TozJan" adlı kitapta topla- yan, ardından öyküye geçen. "AyGözet- ieme Komitesi" ile Sait Faik, "Korku Oyunu"yla Yunus Nadi ödüllerinı alan Mahir Öztaş. ilk romanıyla okuyucula- ra bunları sunuyor: Hayallenn ölümü, düş kırıklıklan. sıkıntı, beiırsizlik Son- ra da şunlan kovuyor ortaya: Hayaller kınlmaya. inançlaryıkılmaya mahkûm- dur. Her şey çeşiıli yorumlara açıktır ve bu çeşitliligin sonucu belirsi^liktir. Okur, kitabın sonunda bir şeyler öğrenecek, ama bılmediğı şeylerin ne kadar çok ol- duğunu anlayacak Bunlar. Mahir Öztaş'ın içinde bulun- duğumuzu belirttiği postmodern döne- mindüşüncelen. Godot'yu bekJemeyen. bekleyecek bir şey olmadiğım bılen, tek- nolojinın ve bilimlerin getirdığinden korkmayan, çeşıtli yaklaşımlara açık, çokyönlü vegidecek biryönü olmayan. - Kitabın adından başlasak. Soğuma? Soğuma ısmi. hem evrenin soğuması- na, yani entropıye bir gönderme hem de "Soğuk Tann" romanındakı ılişkılenn soğumasını anlatıyor. Her şçy daha kö- tüye gidiyor, samimiyetsizlik ve belir- sizlik artiyor. -İç içe ikiromanv-ar kitapta. Bitmiş bir roman ve onun ctrafında dolanan, onu araştıran bir başka roman. Bö>le bir kur- gu daha önce denenmiş mi v di, sizin bu kurguya başvurma nedeniniz? Bildigım kadanyla bu şekilde yapıi- mamıştı. Ikı roman arasındaki kurgudan ötürü zamanda bir kınlmaya yol açılı- yor. Okur, kitabın neresinde olursa olsun daima içteki romanla ilgiii. Bazen geç- mişı değerlendiriyor, bazen geleceği araştınyor. Böylece sürekli sorgulama ve göndermelerden dolayı başa dönme durumunda kalıyor. Bir de romanın vasama yaptığı gön- dermelerden dolayı bıtmeme durumu var. lç içe geçen hayatlardan dolayı ro- man hiç bitmez. Roman sonlu, ama sı- nırsızdır. Bu anlamda bir model oluşfu- M odernler bir inanç, bir amaç uğruna yazıyorlardı. Godot'yu bekliyorlardı. Şimdi ise bir bekleyiş yok. Çünkü gelecek bir şey yok. Ya da gelecek olanlardan korkmuyoruz. Modernizmde belli kalıplar vardı, şimdi ise kalıplann dışına çıkmayı amaçlıyoruz. ruyor bu roman. Ayni düşünceden kal- karak başkalan da devam etfırebilir. - İki romanın birbiriyle ilişkisL bagı ne- dir? Örneğin iki ayn kitap haJinde yaa- labilir miydi? Bence hayır. Sıralamanın getirdiği bir iç içelik var. Aksi halde zaman kurgusu- nu bozmuş olurduk. Her zaman "Soğuk Tann" romanıyla ilgiii olduğumuz ıçin de bir bütünlüğü var. Romanlann ve ro- manlardaki kişilerin birbiriyle bir bağ- lantısı yok, ama ilintisi var. - Romanda herkes bir şeylerin peşin- den koşuyor. "Soguk Tann" romanın- daki Ercan, riivasının pesinden; \edim F.ren. idol haline gctirdiği Cemil Raşit'in peşinden. .Nedir bu kosturmaca, aradık- lan nedir? Düş kadın örneğin. Ercan'ın hayatı- nın çıkmaza girmesi>le geliştirdiğı bir kavram. Bunlarbırarayışın ürünleri. Er- can'ın gördüklennı diğerlen bazen gö- ruyor, bazen görmüyor. Çünkü insanla- rın arayışlan ve gereksinımleri farklı Göreceük kuramınada bir gönderme var burada. - Dıştaki kitap, bir anlamda içerideki "Soğuk Tann" romanınıneleştirisi. Ro- manı eleştirmenlerden Önce si/ kendiniz eleştiriyorsunuz. "Soğuk Tann" tek başına bir roman olarak yayımlansaydı eleştırmenler bu- na nasıl tepkı venrler dıye düşündüm Bu aslında romanın eleştirisi ıçin bırhan- dıkap oluşturuyor. Romanı eleştırecck kişilenn, oradakieleştınlenn, .söylemle- nn üzerine çıkması gerekıyor. Böyle bir yöntemle çalışmamın nedenı. ıç içe ro- manlann geliştırilebileceği gibi, eleştiri- nin de geliştmlebileceğini düşünmem- den Eleştirmen de bir okur, bilinçli bir okur olduğuna göre, okuru sorgulamak olarak düşünülebılir. - Bu etestirilerden şiir de nasibini ah- vor. Yazma>a şiirle bâşlanuş oiduğunuz düşünüldüğünde... Ben şiire belli biryaklaşımı yargılıyo- rum, kolaycı yaklaşımı. Doğu'nun ve Batı'nın edebiyata yaklaşımında bir fark var. Fransızlar yazann kimliğinı önem- semez. Ruslar ıçinse bir yazann düello- da öldürülmesı iyi bir şeydir. Bizim şi- ınmizın de böyle birgeleneği var. Biraz tutucu. 'ben yaptım oldu' tavn. - Bu tutum düzvazıda yok mu? Düzyazıda da var, ama düzyazı yeni yaklaşımlara çok daha açık. Ben kendi adıma. örneğin siber uzayla ilgiii geliş- melere korkuyla bakmıyorum. Avru- pa'da 'roman bitti' diyenler çıkıyor, bun- İara tepkiyle yaklaşmıyorum. Tutumum bunlan değerlendirmek yönünde oluyor. 8-10 yıl önce bilgisayarla çalışmam eleş- tiriliyordu. Ama şu anda çok daha yay- gın. Teknoloji çok büyük olanaklar sağ- lıyorsa gelenek adına bunlara karşı çık- mak saçma. - Yazmaya şiirle başladuuz. Ardından öykii kitaplannız çıktı ve birkaç ödiil a\- dınız. Şimdi de bir romanla çıkbnız oku- yucu karşıstna. Bu geçişlerin sebebi? Bunlar çok programlı geçişler değil. Türlerarasında aynm yapmıyorum ben. .\ralannda pek fark yok, ama çok ince farklar da var. Daha doğrusu, bunlann hepsini yaptığınız zaman birbirine ka- nştırmıyorsunuz. Şiir gibi değil, roman gibi roman yazabiliyorsunuz. Birde ro- man, olgunluk çağı ürünüdür. Bu da var. - Modernizm sonrası dönemde olduğu- muzu söyledinİA Modernizm ve postmo- dernizm, çok tartışılan kavramlar. Bun- lara vaklaşımınız? Postmodernizmi genel birdönem ola- rak kullanıyorum. Modernizmin ürünle- ri tamamlandı ve modernler klasiğe dö- nüştü. Modernler bir inanç, bir amaç uğruna yazıyorlardı. Godot'yu bekliyorlardı. Şimdi ise bir bekleyiş yok. Çünkü gele- cek bir şey yok. Ya da gelecek olanlar- dan korkmuyoruz. Modernizmde belli kalıplar vardı, şimdi ise kalıplann dışı- na çıkmayı amaçlıyoruz. - Bu, modernizmin reddi anlamına ge- liyormu? Ben modemist akımlardan yararlan- mak gerektiğıni düşünüyonım. Modern- lerin getirdigi bütün teknikler kullanılı- yor şu anda. Bunu bir miras olarak ka- bul etmek gerekjyor. Yazann bir düşün- cesi yok artık, ama hepsi yazann düşün- cesı. Tabıi bundan müthiş, bir hafiflik, uçu- culuk, güncel yaklaşımlar çıkanlmama- lı. Ama, örneğin Kundera'nın "Varol- manın Dayanılmaz Hafîniği''nde sordu- gu gibi: Ağırlık mı olumlu, hafiflik mi? Bunu bilmiyoruz. Ben biretiği yıkmaya ve yenne yeni bir etik koymamaya çalış- tım. Romarvda, örneğin pek çok görüş var ve hepsi benim görüşüm bunlann. Belirsizlik dediğimiz şey de bu. Roma- nı okuyunca insanlar bir şeyler öğrene- cekler, ama bilmediklennin daha da ço- ğaldığını görecekler. 46. Uluslararası Berlin Film Festivali sonuçlan belli oldu ''Güneş İşitebüir Üçüncö Richard* Berim'in Altnı Ayı'sı Amerika'nm GÜNER YÜREKLİK BERLİN-Hotel Inter-Contınantel 'de dün düzenlenen basın toplantısıyla 46. Uluslararası Berlin Film Festivalınin vanşma bölümünde gösterilen veödül alan filmler açıklandı. "Güneş Yanığı'" filminin Rus yönetmenı N'ikita Mikhalkov'un yönetimındekı 11 kişilik uluslararası seçıci kurul, bu yılın en ıyi filmi olarak Tayvan asıllı Amerikalı yönetmen Ang Lee'nın "Sense and Sensibilitj" adlı filmıni gösterdi ve film, festivalin en büyük ödülü olan ve sadece bir tek filme verilen "Alün Ayı" ödülünü aldı. Senaryosunu, 19. yüzyıl başlannda ya^amış Ingiliz yazar Jane Austen'ın romanından esinlenerek yazan Emma Thompson. filmde aynı zamanda Hugh Grant, AJan Rickman ve Kate VVinsiet ile başrolde oynuvor. 18. yüzvıl sonlannda İngıltere'de çöken anstokrasi ile bırlikte çözülen a^k ilışkılennı konuedinen "Senseand Sensibiihy" (Akıl ve Duygu) yedı ayn dalda Oscar'a da ada> gösterilmiştı. Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da alkış ve \-uh sesleri arasında açıklanan odüllerden "Jüri Özel Ödülü'* ise Bo Widerberg'in Isveç' Danımarka yapımı "LustOch Faehring Stor" (Gençlik Güzeldir) adlı filmine verildı. Gümüş Ayı ödülü alan bu filmde Bo Vvıderberg, öğretmenine aşık olan 16 yaşındakı bir gencın ilk hav at tecriibesinı arüatıyor. Bu fılme Avrupa Film ve Televizjon Akademisi'nın en büyük ödülü olan "Mavi Mdek" ödülü de verildi. Birer Gümüş Ayı heykelciğine değer biçilen "en iyi reji" ödülü ise bu yıl iki filme bırden verildi Shakespeare'ın dramını 30'lu vıllann fngılteresi'neoturtan "III. Rfchard"ın yönetmeni Richard Loncraine ile köy tegmenıne kiralanan fakır bir kövlü kadındakı kişilik gelişmesinı anlatan "Tai Yang You Er" (Güneş İşıtebılır) filminin yönetmeni Çınli \'ım Ho bırer Gümüş Ayı ödülü aldılar. Festivalde bu yıl büyük beğeni toplayan ve en iyi film seçilerek Altın Ayı ödülü almasına kesın gözle bakılan Tim Robbins'ın ''Dead Man VVaUdng" adlı fılmı ise başroldeki Sean Penn ile ancak bır "en iji erkek oyuncu" ödülüyle Gümüş Ayı heykelcıği alabıldi. Bu filmde Sean Penn, ıdama giden bir mahkumu, Susan Sarandon ise bir rahibeyı canlandınyor "En iyi kadın oyuncu" ödülü ise Bertrand Blier'in Fransız yapımı "Mon Homme" adlı filmındekı hayat kadını rolüyle AnoukGrinberg'e verildi. GnHberg, erkeklerle para içn değil, onlan mutlu etmek içın yatan bır hayat kadını rolünü genç yaşına rağmen büyük ustalıkla ovnuyordu. Japon yapımı "E no Naka No Boku No Mura" (Düşlerimın Köyü) filminin yönetmeni Voichi Higashi'ye de "olağânüstü kişisel başansı" nedenıyle bır Gümüş Ayı ödülü venldı. Yanşmadakı tek Alman filmi "Stille Nacht" (Sessız Gece) ise uluslararası jün tarafından övgüye değer film olarak değerlendınldi. ancak jürinin bu karan basın toplantısında >uh seslen arasında yoğun bır tepkiyle karşılanndı. Edvvard Yang'ın Tay\an.Çin yapımı "Mahjong" \e He Ping'ın HongkongÇın yapımı "Güneş Vadisi" adlı filmleri de ö\güye deger filmler olarak gösterildı. Yanşmaya Polonya Almanva yapımı "Wielki TydzJen" adh fılmİe katılan ünlü yönetmen Andrej Wajda'va da bır jüri özel ödülü \enldı. Basın toplantısında bu >ılki Uluslararası Film Festivalı üzerine görüşlenni bildiren jüri başkanı Nıkıta Mikhalkov. "Bu festival, şimdiye dek gördüğüm festivaller arasında en rvisiydi" dedi. Bu yıl 46. düzenlenen Uluslararası Berlin Film Festivali'nde, 24'ü' yanşma bölümünde olmak üzere 600 kadar film gösterildi. Elia Kazan ile Jack Lemmon'a dünya sınemasina katkılanndan dolayı onur konuklan olarak birer Altın Ayı ödülü verildi. John Travoto, Jodie Foster. Oliver Stone, Danm De Vito. Emma Thompson, Salh Fiekl, Bruce \ViUis, Tim Robbins. Stephen Frears gıbı dünyaea ünlü pek çok oyuncu ve yönetmenın, üç bını gazeteci 10 bir kadar konuğun katıldığı bu yılkı Uluslararası Berlin Film Festivali. tam 12 sürdü ve pazartesi akşamı bin kişilik görkemli Zoo-Palast sınemasında ödüllerin dağıtımı ve Paul Mazursky'nin "Faithful" adlı filminin göstenmiyle sona erdı. Nazihayranıünlüdiva İngilizyazar Alan Jefferson, ünlü opera sanatçısı Elisabeth Schwarzkopf'un biyogrufisiniyazdı Kültür Servisi - Opera dünyasının ünlü dıvalanndan Elisabeth Schwarzkoprun yaşamı, İngiliz yazar Alan Jefferson tarafından bıyografık bir romana dönüştürüldü. Güzelliğı. yeteneği ama en çok da ıkınci Dünya Savaşı yıllan Almanyası'nda Nazilenn yanında yer alışı üne kavuşturmuştu Schwarzkopf'u. Jefferson'ın karşılıklı görüşme isteğini reddeden sanatçı, özel yaşamını sırgibi saklayarak. geçmişine yönelik iddialara kesinlıkle yanıt vermıyor. Biyografiyi. Schvvarzkopf'tan yardım almadan yazan Jefferson, genış bır arşıv araştırmasının yanı sıra sanatçının ikincı kocası Walter Legge ile yaptığı görüşmeler sonucu kitabı oluşturmuş. Jefferson, opera dünyasının bu başanlı. başanlı olduğu kadar gizemli divasının yaşamının en küçük aynntısının bile kendisı için çok önemli olduğunu söylüyor. Yazar. Nazi Almanyasfnın asker-bürokratlan ile ıçlı dışlı olduğu iddiasını ısrarla reddeden Schvvarzkopf 'un aslında yalan söyledığini savunuyor ve kitabında da bu ıddıanm doğruluğunu belgelerle kanıtlıyor Nazi subaylanna venlen kimlik kartının Schvvarzkopf ıçin hazırlanmış birörneğini gösteren Jefferson'a göre Schvsarzkopf. güçlü sesi ve göz okşavan fızığiyle opera sahnesının gelmiş geçmış en unutulmaz kadın sanatçılanndan bin ancak bu özellikleri, onun politik yöneliminın tartışılmayacağını göstermiyor. Ogfetmen birbabanın kızı olan Elisabeth Schvvarzkopf. babanın tüm karşı çıkışlanna rağmen annesinin etkisiyle ateşli bir Hitler hayranı olarak vetısmiş. Kanyerine Deutsche Oper'de başlayan genç kadın, başannın basamaklannı biraz da Nasyonel Sosyalist Parti'nin önde gelen üyelerinden biri olduğu için, hızla tırmanmış. Savaşta SS subaylan için Doğu Cephesi'nde şarkılar söyleyen Schvvarzkopf. Berlin bombalandığı sırada Avusturya'ya geçme imkânını bulmuş ve orada VVilhelm Furtvvangler, Herbert von Karajan gibi müzisyenlerle birlikte savaş sonrası Avusturya'da kurulan hükümetin kara listesine gırmiş. Ancak sahip olduğu popülarite, kısa zaman içinde kendisine konan yasağın kaldtnlmasını saglamış. Jefferson'ın kitabı, Schwarzkopf'a ılişkin bugüne dek karanlıkta kaian noktalann açığa çıkması bakımından önemli ancak okuyucunun aklına bu gerçeklerin neden daha önce aydınlatılmadığt sorusu geliyor... Jefferson, bu soruyu şöyle yanıtlıyor: "Yülar önce, Schwarzkoprun Nazilerie olan yakınlığı hakkında bilgi sahibi olan insanlarla konuşmaya çalıştığınıda bana olumsuz yanıt verdiler çünkü anlatmaktan çekiniyorlardı. Şimdi durum daha farklı." Elisabeth Schvvarzkopf'a göre ise hakkında söylenenlerin artık hiçbir anlamı yok. Tüm yaşamını sanata adadığını belirten ünlü diva, geçmişinde politikaya bulaşmış olmasının kendisini bugün ulaştığı zirveden indiremeyeceğini söylüyor. ALINTELAR S A L I T O P L A N T I L A R SANAT VE SOSYOLOJI TOPLUMSAL GELİŞİMİN EŞİĞİNDE SANAT "POP ART VE POP KÜLTÜR" KONUSMACILAR NUR KOÇAK. UNSAL-OSKAY 27 ŞUBAT 1996 SAAT: 18.30 1 M'i kkl-.DI K t L T l K \l F. R K F / j Yapı Kredl S«rmet çlfter KOtûphamsl Istıklâl Caodesı 2SS Beyotfu 80050 IstanOul Telefofı (0212> 2S2 47 00/440 245 20 41 Salı Toplantıti-ı n. tsteyen herkes ücretsız ottrak ızfeyebtlır YAPI KREDi TAHStN YÜCEL Bütünlük Genç yazar romanının beğenilmediğini görünce şaşırıpkalır, "Amaherşeyikoydumromanıma", der: "Aşkı, serüveni, Decartes'/n dokuz tutkusunun hep- sini!Bununla dayetınmedım, bireyselin yanında top- lumsalı, iyinin yanında kotüyü, güzelin yanında çir- kini, her şeyi, her şeyi koydum! Bölümlen ölçülü bir biçimde düzenledım; anlattığım olaylar birbirine sı- kı sıkıya bağlı, hiçbir öğe rastlantısal değil. Tümce- lerim düzgün, sözcüklerimi özenle seçtim. Bildirim de apaçık ortada. Neyim eksik, anlayamadım!" Böyle söyler, her söylediğini de kanıtlayabilir: Bö- lümleri oranlı, olaylan tutarlı, tümceleri düzgün, söz- cükleri iyi seçilmiş, bildirisı gerçekten açıktır. Ama, bunca ojumlu niteliğe karşın. romanı başansız bir ro- mandır. Öyle ki, "Romanın başansıziığı tüm bu olum- lu niteliklerinden, bu denlı ölçulü, bu denli eksiksiz olmasından kaynaklanmasın sakın?" diyeceğimiz gelir. Şaşılacak bir yanı da yoktur bunun: Dosto- yevski'nin Suç ve Ceza'sını şöyle bir gözden geçi- rin, bu olumlu özelliklerın çoğunu bulamazsınız. Ko- ca roman, bir baştan bir başa, genç yazann küçüm- sediği rastlantılaria örülmüştür: insanlar öyle sık rast- laşıriar ki, Petersburg küçük bır köy ızlenımi uyandı- nr insanda. Üstelik. ınsan davranışlarının ortak bir mantığa uyduğunu, kişilenn hep aynı ölçütler çerçe- vesinde yansıtıldığını söylemek zordur. Faulkner'in Köy'ünde de pek bulamazsınız o olumlu özelliklerî. Romanın başından sonuna varlı- ğını hep duyuran Flem Snopes ayrıntıyla anlatılmaz; enderolarak yakından gösterıfır bıze; o zaman da pek konuşmaz, ağaç yontar ya da tükürür yalnızca. Baş- ka birçokları da öyle. Will Varner. oğlu Jody. kızı Eu- la, Ab Snopes, Huston ve daha birkaç kişi geçmiş yaşamlanyla verilir; ama birçokları. örneğin Henry Armstid'le karısı, örneğin Mink Snopes, örneğin Eck ve oğlu VVallstreet, hep orada yaşamalanna karşın, hemangi bir oluntu içinde. birden çıkarlar karşımıza, çoğu kez aynı biçimde de silınıp gıderler. Bu da işi kanştınr: konu dağıldıkça dağılır, romanın bütünlü- ğünden söz etmek zoıiaşır. Anlatıcı, olayları toplamak ister gibi, arada bir geçmişe döner ya o zaman da daha çok devinileri, yüzleri ve sözlerı yansıtır, anlat- maktan çok betimler, sankı bızı aydınlatmak değil de kendi belleğini tazelemektır sorunu. Üstelik, kimi za- man apaçığı, kimi zaman karanlığı betimleyerek, ki- mi zaman alabıldiğine ağır, kımı zaman alabildiğine hızlı yapar bunu. Böyle bir romanı başarıya ulaştır- mak için en iyi çözümün onu ya dörtte birine indir- gemek, ya dört katına çıkarmak olduğunu, ama ya- zann bunu göremediğinı düşündüğunüz anlar olur. Gene de yaprtın sonuna yaklaştıkça. her şeyin den- gelenıp bütünlenmeye başladığını sezersınız. Görür- sünüz ki, Bookwright. Henry. Eck ve Wall, boy farkı dışında birbırinin aynı olan baba ve oğul, hatta Ratc- liff, hepsi tek bir kahramanm: köyün yüzleridır. onun değişik betimlemelerı olarak belinr. Bır kez bunu gör- dünüz mü Köy bambaşka bır boyut, bambaşka bir anlam kazanır. Ama bunu bır turlü algılayamayanlar da vardır, algılayınca yazarın böyle bır yol seçmiş ol- masına üzülenler de. Böylelerine göre, roman bir bü- tündür, bir bütunün anlatımıdır, bu da, hem tüm öğe- lerin aynı ölçüye uydurulmasını gerektiren bir den- geyle, dolayısıyla belirli bır bıçımle, hem de genç ro- mancının söylediği gibi, "romana herşeyikoymak"\a sağlanır. Ne var ki, romana "her şeyi koymak" her şeyin ön- ceden bilinmesını varsayar. Bu da adına yaraşır bir romancınınnesavıolabılır. neamacı. Düşünselle sa- natsalın en belirgın niteliğı, verilmişı yansıtmaya yö- neldiği zaman bile, verilmışin ötesine yönelmesidir. Biliriz, bır Balzac romanından söz edılır. ama Bal- zac'ın bunca romanı arasında. 'Balzac romanı" ta- nımına uyanların sayısı çok kuçük bır toplam oluştu- rur. Balzac'ın her romanına her şeyi koymak gibi bir savı olmadığını da tüm romanlarını kendilerınden olu- şan, gene de kendilerını aşan bır bütünde. Insanlık Güldürüsü'nde birleştırmış olması gösterır. Bu bütu- nün bir anda bulunmuş bır bütün olmadığını da Bal- zac'ın hiçbir zaman tek bir bıçıme bağlanmaması kanıtlar. Tam tersıne, bıçımleri çoğalttıkça çoğaltır Balzac, anlatıcıları çoğalttıkça çoğaltır, açıları çoğalt- tıkça çoğaltır. Tüm bunlar da bir arayış çabasınm var- lığını sezdirir bize. bızı Jean Rousset'nın şu derin ve unutulmaz gözlemıne getirır: "Her şey daha işın ba- şında, yapıttan önce varolan düşunde bulunsaydı, sanatçı daha fazlasını bılmek ıçin yapıta neden ge- reksinim duyacaktı? Ama gızıne anlam vebiçım ver- meden nasıl bilebilırdi bunu?" Anlam ve bıçımden söz edildiğine göre, her sanat yaprtı, içi sıra da roman, bir bütünlük, daha doğru de- yimiyte, bir birlik de içerir kuşkusuz, Bernanos'un dediğı gibi, "Belirli bır ıç bırlık yoksa, sanat yapıtı da yoktur". Ama bu birlik önceden venlmiş, hazır, alışıl- mış bir birlik değil, aranacak. yaratılacak bir birliktır. "/ç biriik" diye nitelenmesi de bu özelliğinden kay- naklanır. HAMITGÖRELE R E S İ M S E R G I S İ 2 7 Ş U B A T • 1 6 M A R T 1 9 9 6 YA Pl K R E B 1 SANAT GALERİSİ Kıbfıs Şehıtlen Caddcsı 1443 Sckak 46 Alsancak 35220 Izriır Telefon (0232) 463 56 28 YAPI KREDi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle