Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
7
SAYFA CUMHURİYET 27ŞUBAT1996SAU
12 DIZIYAZI
Sermaye kozmopolit oldu
Finans kapital, gelişmiş ülkelerde azalan yatınm
olanaklarını ve düşükfinansal getirileri çevre ülkelere
fon aktararak, yüksek getiriler sağlamaya çalışıyor.
- Küreselleşme olgusunun, ekonomik
anlamı nedir? Dünya ekonomisine bu sü-
reç nası) yansryor?
- Küreselleşme, bazılannın ileri sürdü-
ğü gibi, yeni bir olgu değildir. Sadece ye-
ni bir terimdir. Bu yüzyılın başlannda bi-
limsel termınolojiye girmiş olan emperya-
lizmin kendisıdır. Ancak, terimin değiş-
mesi, bir ideolojik amaç içeriyor. Emper-
yalizm denen olguya saygınlık kazandır-
ma, emperyalizm karşısında çaresizlik ya-
ratma çabasıdır. Emperyalizmin temel ba-
kış açısı. kutupiu ve çıkar çatışmasına da-
yalı bir dünya tablosudûr. Bu dünya, güç-
lü, egemen ve çevresıne hâkim olan bir
merkez ile bağımlı çevre öğelerinden olu-
şur. ÇevTe. merkeze kaynak aktanr, yani
sömûrülür. Bu bağımlılık. ekonomik ol-
mantn ötesınde de sıyasi, ideolojik, kültü-
rel öğeler içenr. Örneğin, kültüremperya-
lizmi kavramı, bu açıdan geçerli bir kav-
ramaır. Buna karşın. günümüzde moda
olan kûreselleşme terimi; aynı olguya ba-
kıyor. ama kutuplaşmayi görmüyor, inkâr
ediyor. Bizim. tek bir gezegende kaderi
müşterek insanlardan oluşan bir topluluk
olduğumuzu vurguluyor. Şüphesiz. bu id-
diayı doğrulayan birkaç nesnel olgu var-
dır. Örneğin, ozon deliği, bütün dünyayı
etkiliyor, coğrafı yansimalan farklı olsa
bile. Yani. çevre sorunlannm bir bölümü
ortaktır. Fakat bu, esas mesele değildir.
Küreselleşmenin asıl incelediği konular,
bunlarla ilgili değildir. Kûreselleşme, eko-
nomik süreçleri ilgilendiriyor ve bu eko-
nomik süreçlerde kutupiu yapı olduğu gi-
bi devam ediyor. önce bunu vurgulamak
lazım. Fakat, yeni olgulan görmeden de
bunu anlayamayız. Yani, ideolojik anlam-
da, özünde aynı olan şeye farklı bir isim
vermek; ideolojik anlamda belli bir amaç
izlese bile, bu incelenen olguda meydana
gelen yenilikleri, dönüşümleri inkâr etme-
miz de gerekmez. Tam tersine, bunlan da-
ha iyi kavramahyız ki, kutupiu dünyanın,
yani eşitsizliğe ve bağımlılığa dayanan
dünyanın bugün ortaya koyduğu yeni so-
runlan iyi kavrayabilelim.
- Bugünkü yapıda, İkinci Düma Savaşı
sonrası oluşan dünvaya oranla sömürü çok
daha mı j üksek?
- Bunu hesaplamak çok zor. Fakat. nı-
teliğinin değıştiğı kesin. Bunun bazı çar-
pıcı belirtileri vardır. Örneğin, dolaysız
yatınmlarlagerçekleşenvebirdönemçok
önem \erilen sermaye ihracı olgusu. şim-
di sermayenın farklı bir hareketi ile ger-
çekleşiyor. Kjsa vadelı sermaye hareketle-
ri; madenleri alan, altyapıya yatınm ya-
pan, büyük plantasyonJarsatın alan büyük
sermaye hareketinin önüne geçmıştir. Bu,
işte bugünkü globalleşme olgusunun en
belirleyici özellıği olan finans kapitaldır.
Finans kapital, 19 yüzyılın sonlannda ve
20. yüzyılın başlannda öne çıktı; daha son-
ra bir süre arka plana kaydı. Sermaye ha-
reketleri ıçinde dolaysız yatınmlar dediğı-
miz sermaye ihracı. finans kapıtalin önü-
• Metropol ülkeler, kendi
emek fazlalarını kendi
bünyelerinde artık
yaratabiliyorlar. Yüzde 10
civarında işsizlik, kendi
bünyelerinde emeği disiplin
altına alacak boyuttadır.
Bunun üstünde emek
fazlasına çevre ülkelerden
yüz milyonlara ulaşan
insana kapılarını açmak, son
yılların bazı olgularını da
dikkate alırsak, metropol
ülkelerin hazmedebileceği
sınırları aştı.
negeçti. Özellıkle Bretton Woods sistemi
içinde, yani 1945'ten başlayan 30 yıllık
süre ıçinde kısa vadeli sermaye hareketle-
ri kontrollüydü. Batı ülkelerinde bile, ör-
neğın Fransa'da, 1980*lı yıllann başında
bir Fransız'ın ülke dışına çıkarabilecegi
dövız smırlıydı. Bir Fransız'ın. yabancı
paralarla ifade edilen döviz hesabı açma-
sı yasaktı. Bu. çok eski birtarih değil. Dik-
kat ediniz. 15 yıl öncesinden söz ediyoruz.
Bu yüzden. kısa vadeli sermaye hareket-
leri dediğimiz spekülatif özeîliklen çok
ağır basan finans, arka plana kaymıştı. Ca-
ri açıklann finansmanı. resmi sermaye ha-
reketlen ve dolaysız yatınmlarla sağlanı-
yordu. Resmi kredıler. yoksul ülkelenn ti-
caret açıklannı düşük faizli. uzun vadeli
kredilerle fınanse etmek ve böylece mal
ihracını kolaylaştırmak için kullanıyordu.
Bu. tipik KevTtesci pazar yaratma operas-
yonuydu. Bu dönemde. dolaysız yatınm-
lar ve resmi sermaye hareketlerinin dışın-
daki sermave hareketlerinin içinde sadece
tıcari kredıler önem taşırdı. Spekülatif ser-
maye hareketîerinin çılgınca ve kontrolsüz
bir şekilde gelışmesi, esas olarak son 15
yılın olgusudur. Bu bakımdan bizi, geçen
yüzyılın sonlanna benzeten bir ortama ge-
tirmiştir. Bu olay. çok değişik özelliklerta-
şıyor. Sermayenın hareketliliği, dünya ça-
pında olağanüstü artmış oluyor. Oysa. do-
laysız yatınmlar. bu derecede hareketli de-
ğildir. Dolaysız yatırım demek, Unilever,
Mobil gibi büyük. çokuluslu bir şirketin,
bir diğer ülkede sabit sermaye yatırımı
yapması anlamına gelir. Bu yatınm, yapıl-
dığı andan ıtibaren bağlanmıştır. Yani ser-
maye, sabıt sermayeye dönüşmüştür. Bu-
nun tasf iyesı, tekrar ülke dışına çıkması ı-
ki türlü olur: Binncisı. sermayenın kendı-
si çıkmaz, sermayenin azgelışmiş ülkeden
elde ettiğı kâr transfer edilir. Işte, o döne-
min tipik sömürü olgusu buradadır. Düşük
ücretin doğal koşullannı. ülkenin siyasi
teslimıyetinı ve ekonomik zaaftnı kullanan
uluslararası sermaye: elde ettigi kân. ya-
ni artı değen. kendi ülkesine transfer ed-
er. ikinci ise, sermayenın kendisinin çık-
masıdır. Makına ve teçhizatın sökülüp ve-
ya satılıp, paraya çevrilip, ülke dışına çık-
ması anlamına gelır ki. bu istisnaidir. Ba-
zen. az gelişmiş ülke. mıllıleştırmelerde
parasını ödeyıp satın alır bunlan.
-"Sıcak para' diye de adlandınlan bu fi-
nans kapitalin hareketinin, Türkiyc gibi
PROF.DR. KORKUT BORATAV
Ulusal ekonominin geleceği emeği daha yakından
ilgilendiriyor. Finans kapital ve rantiyeleri ise aşağı yukan
hiç ilgilendirmiyor. "Işçilerin vatanı yoktur" slogam,
tersine döndü. Işçiler, ulusal olmak zorunda bırakıldı,
sermaye ise vatansızlaştı. Işte, kûreselleşme budur aslmda.
Ülke ekonomisinin güçlü olması, öncelikle emeğin
sorunudur. Bu nedenle, sosyal ve ekonomik işlevlerle
yüklü bir devletin varlığı da, esas olarak emeğin
gündemini oluşturur. Çünkü, emeğin kriz anlannda
kaçacağı alan yoktur. Sermayenin kendisi bir kere sonsuz
hareketlidir. Örneğin, bir hükümet yetkilisi,
gayrimenkullerini satıp, Türkiye'de oturup hâlâ siyasetin
başında rol oynamaya devam ederken, servetinin tümünü
15 saniyede Amerika'ya nakledebilir. Bu yansımaz mı
ideolojiye? Yansıyacaktır.
filkeiere getirtsi, götürüsü nedir?
- Kısa dönemli canlılık konjonktürleri
getirebilir. Bunun anlamı şudur: Şu anda
finans kapital. gelişmiş ülkelerde azalan
yatınm olanaklannı ve düşük finansal ge-
tirileri çevre ülkelere fon aktararak, yük-
sek getiriler sağlamaya çalışıyor. Merkez
ülkelerde oluşan geçmiş dönemlerin ta-
sarruflan. fon yöneticilerinüı, yatınm ban-
kalannın veya benzeri kuruluşlann kont-
rolü altmda. Yani bunlar, Batı ülkelerinde-
ki düşük getirilerin dışında getiri anyorlar.
Böylece, "geiişen piyasalar" adı takılan
orta ve ortanın biraz üstündeki gelişme
düzeyindeki üçüncü dünya ülkeleri, bun-
lar için yeni yatınm alanlan olarak ortaya
çıktı. Bu ülkeler, sermaye hareketlerini
serbest bıraktılar; sermaye giriş ve çıkışı
üzerindeki kontrollerini yitirdiler. Şu an-
da bunlann kısa vadeli spekülasyona sağ-
ladıklan serbesti, Japonya'nın sağladığı
serbestiden daha fazladır. Yerlı para ile
yüksek getiri sağlıyorlar. Bu getiri, kon-
vertibl paralara dönüştüğü zaman, döviz
kurunun artış oranı düşük tutulmuşsa, do-
lar cınsinden çok yüksek getın saglıyor.
Dolayısıyla. Batı'nın finans pıyasalannda
yüzde 7'lik-8'lıkfaizlerleyetinenrantiye-
rinin öğeleridir. Oysa, kısa vadeli serma-
ye hareketi böyle ise, ginş ve çıkış anında
ödemeler dengesini etkiler. Giriş anında,
rezerv birikmesine yol açar; bu da ithalat
kapasitesini doğrudan ve dolaylı etkilerle
artınr.
Böyle bir dönemeçten geçtlk
Çok rezervi olan ülke. normal olarak ıt-
halatı genişletme imkânı bulur ve bu kon-
jonktürlerde siyasi iktidarlar seçim ekono-
misine daha rahat girerler. Ücret yüksel-
melerine karşı çok fazla direnme arzusu
göstermezler. 1989-1990 yıllan arasında
Türkiye, böyle bir dönemeçten geçti. Yük-
sek miktarda sermaye girişi, ücret yüksel-
melerinden kaynaklanan ticaret ve cari iş-
lemler açığı vermemize imkân sağladı.
Dolaylı etkisi de şudur: Çok miktarda gi-
ren döviz, döviz kurlannı ucuz tutar. Dö-
vızin ucuz tutulması, ithalatın patlaması-
na yol açar. Geçici bir refah konjonktürü-
ne ginlebilir. Ancak, kısa zamanda çıka-
cağı için. ginşteki canlılık konjontürünün
hiçbir kalıcı özeüiği olmaz. Hatta hızlı çı-
kışlar, kriz anlamına gelir. Kısa vadeli fi-
nans kapital; yerli parayla yüksek faiz, dü-
Yani, ticarette tökezlemeyecekseniz, ilk
seçenek olarak ücretleri bastırmak günde-
me gelecektır. Büyük cari açıklar vermek
istemiyorsanız, ikinci seçenek, ekonomik
durgunluktur.
- Bu durumun dış ve iç borçlanmızın
büyük arfjşlar göstermesi ile bağlannsuıı
kurabilirmniz?
- Sermaye hareketlerini gerçekleştiren
öğelerin, sadece Batı'nın rantiye sermaye-
si olduğu izler.imini yaratmamak lazım.
Bu öğelerin bir bölümü de, ulusal ekono-
minin içindedir. Türkiye'nin finans kapi-
tali. yani bankalar sistemi, aynı operasyo-
nu, yüksek getiri sağlamak için de kulla-
nabilir. Dövizle borçlanır, Türk Lirası ile
"yaünm" yapar. Bu, dış borçlanma de-
mektir. Türkiye, 1994 krizinde, yabancı
rantiyelerden de fazla bızim bankalanmı-
zın spekülatif faalıyetleri sonunda knze
sürüklendi. Türkıye'yi 1993 yılı sonunda
olağanüstü bir dış borç düzeyine yüksel-
ten olgu, sadece yabancılann giren ve çı-
kan fonlan değil, borç ekonomisinin, bu
sıstemın doğal bir uzantısı olmasıdır. Bu
borç ekonomisinin en aktif ajanlanndan
biri bankalardır. Böyle bir ortam, sadece
bankalan değil, bütün kamu kuruluşlannı
ler ve fon yönetıcilen; çevre ülkelere kay-
dıklan zaman bazı yıllarda Türkiye'nin
geçen yıl dolar üstünden olduğu gibi yüz-
de 40 oranmı aşan getin sağlayabiliyorlar.
- Girdiğj yerde "ulusal bırikimleri alıp
götürüyor" dh'ebifir miyiz?
- Işi, gerçek yerine orurtalım. Nasıl do-
laysız yatınmlar, esasmda bizim ulusal
kaynaklanmızın sömürüsü anlamına geli-
vor ise de. sömürü süreci, üretimle birlik-
şük kur ve tam serbesti talep e- der. Bu
talep, aslında üretken sermayenın aleyhı-
nedir. Çünkü. yüksek faiz demek, ulusal
yatınmlann düşük tutulması. kısa dönem-
de çok yüksek getiri elde edecek yabancı
sermayenin çıkmasının da serbest olması
demektir. Ülkeler, birbirleriyle düşük kur
tabanı üzerinden rekabet edeceğinden,
yüksek faizin ıç yansıması, yatınmlann,
üretken sermayenin aleyhinedir. Öte yan-
etkısı altına almıştır. Örneğin KtT'ler, dış
borçlanma ile can giderlerini finanse et-
mişlerdir. Belediyeler. kısa vadeli dış borç-
lanma ile zaman zaman yatınm faaliyet-
lerini finanse ermişlerdir. Dış borçlanma
ile memur maaşlan ödenmiştir. Dış borç-
lanma. bu ortamda döv iz kısıtı içinde ya-
şav an bir ekonominin ıthalatını finanse et-
mek için başvurulan bir yöntem olmaktan
çıkar, iç finansmanın yerine geçer. Vergi
F inans kapital, gelişmiş ülkelerde azalan yatınm olanaklannı ve düşük finansal getirileri
çevre ülkelere fon aktararak, yüksek getiriler sağlamaya çalışıyor. Böylece, "gelişen piyasalar"
adı takılan orta ve ortanın biraz üstündeki gelişme düzeyindeki üçüncü dünya ülkeleri, merkez
ülkeler için yeni yatınm alanlan olarak ortaya çıktı. Orta gelişme düzeyindeki ülkeler, sermaye
hareketlerini serbest bıraktılar; sermaye giriş ve çıkışı üzerindeki kontrollerini yitirdiler.
te olduğu için istihdam yaratır. Geri bağ-
lantılarîa ülkenin üretimini destekler, ba-
zen ileri bağlantı larla katkı yapar. Bir nok-
tadan sonra bunlar kısmen yerlileşebilır
bile. Çünkü, sabit sermaye Türkiye'dedir.
Hatta, bunlar Türkiye'de çok uzun yıllar
kalmışsa, bakış açılan da yerlileşebilir. O-
nun için çokuluslu şirketler, yerlı yöneti-
cıyı kullanmayı, uzun müddet görevde tut-
mayı sevmez, değiştirirler: yerlileşmesin
diye. Dolayısıyla, bıryandan sömürü var-
dır. bir yandan da üretimin, ücretlenn, mil-
li gelirin artması söz konusudur. Yani;
Unilever'in. Sana'nın, Vita'nın. Renault
fabrikalannın üretimi. Türkıye milli gelı-
dan, ucuz döviz, rekabet gücünü bozar ve
dolaylı bir şekilde ücret bastırmasını da
gündeme getirir. Devalüasyon yaparak re-
kabet edemiyorsanız ve o arada bir de;
Meksika'nın NAFTA ile. Türkiye'nin
gümrük birlıği ile olduğu gibi ticarette bir-
denbire serbest bir döneme ginyorsanız,
rekabet edebilmenizin kısa dönemli aracı-
nı yitirmiş olursunuz. Çünkü. sıcak para-
ya dayalı bir ekonomi, sistemli bir deva-
lüasyon çizgisi izlemeyez. Çünkü, yükse-
len döviz fıyatlan. yani reel devalüasyon-
lar, finans kapitalin kazanç beklentisini
baltalar. Bu nedenle rekabet gücünü, reel
ücretlenn bastınlmasıyla sağlayacaksınız.
toplayamayan dev let. dıştan borçlanır.
- Ülkenin yoksullaşması ve emek açısın-
dan bakûğımız zaman durum nedir?
- Bu sıstemin ana özelliklerine bakmak
gerek. Sermayenin bu derecede olağanüs-
tü bir hareketlilık kazandığı. ticaretin
önündekı engellerin de tamamen kaldınl-
ma sürecine gırildiğı bir ortamdayız. Bu
olağanüstü serbestleşme ortamuıda, bir te-
mel öğe. aksine giderek hareketsizleşiyor,
ulusal sınırlar içinde turuluyor. O da emek.
-Niçin, serma>eözgür de. emek ulusal sı-
nıriar içine rutsak ediliyor?
- Çünkü emeğin, bu anlamda özgürleş-
mesı. emeğin hareket olarak ulusal sinır-
lann dışına taşma olanağının verilmesi-
nin. metropol ülkelerin hazmedemeyece-
ği sosyal ve ekonomik gerginliklere yol
açacağı anlaşıldı. Metropol ülkeler. kendi
emek fazlalannı kendi bünyelerinde artık
yaratabiliyorlar. Yüzde 10 civannda işsiz-
lik, kendi bünyelerinde emeği disiplin al-
tına alacak boyuttadır Bunun üstünde e-
mek fazlasına çevre ülkelerden yüz mil-
yonlara ulaşan insana kapılannı açmak,
son yıllann bazı olgulannı da dikkate alır-
sak, metropol ülkelenn hazmedebileceği
sımrlan aştı. Bunun böyle devam edeceğı
anlaşılıyor. Böylece emek, giderek artan
oranlarda ulusal olmaya başlıyor. 19. yüz-
yılın tipik tablosu böyle değildi. Emek.
hareketliydi o zaman. ÂBD, dünyanın dört
bir yanından gelen emek hareketleri ile
oluşmuştur. 1970'li yıllara değin, Fransa
Kuzey Afrika'dan, Almanya Türkiye ve
Yugoslavya'dan. Ingiltere Karaipler ve
Hint yanmadasından olağanüstü sayıda e-
mek göçüne olanak verdi. Demek ki, e-
mek, daha ulusal olmuştur. Buna karşın.
sermaye tamamen kozmopolit ve vatansız
olmuştur. Dolayısıyla, ulusal ekonominin
geleceği emeği daha yakından ilgilendiri-
yor. Finans kapital ve rantiyeleri ise, aşa-
ğı yukan hiç ilgilendirmiyor. Üretken ser-
maye ise, yan yanya ulusal. Ulusal olma-
ya, ülkede yatınm yaptığı sürece devam
ediyor. Ancak sermaye, her an paraya dö-
nüşebilecegi, paraya dönüştüğü andan ıti-
baren hareket serbestisi sonsuz olacağı
için sanayi sermayesinin hareket alanı da
emeğe göre çok fazla. Adeta 19. yüzyılın
sonunda sosyalist öncülerin ortaya attığı,
"Işçilerin vatanı yoktur" slogam, tersine
döndü. Işçiler, ulusal olmak zorunda bıra-
kıldı, sermaye ise vatansızlaştı. Işte, kûre-
selleşme budur aslında.
- Bu bilgilerin ışığında, özelleştirmeye
karşı çıkmanın ve kamu yatonmlannuı e-
mek açısından önemi nedir?
- Bu noktada, ulusal ekonomi, emeğin
öncelik venmesi gereken bir alandır. Do-
layısıyla, ülke ekonomisinin güçlü olma-
sı. öncelikle emeğin sorunudur. Bu neden-
le. sosyal ve ekonomik işlevlerle yüklü bir
devletin varlığı da, esas olarak emeğin
gündemini oluşturur. Çünkü, emeğin kriz
anlannda kaçacağı alan yoktur. Ekonomi-
nin knze karşı sağlam, güvenceli olması,
gelişme hızmın yüksek olması, yüksek bir
sermaye bırikimi temposuna kavuşması,
kamu sektörünün ekonomik ve sosyal ış-
levlenyle kendi ayaklan üstünde durabi-
lecek güçte olması, öncelikle emeğin so-
runlannın gündemini oluşturur. Sermaye.
bu bakımdan tarafsızdır. hatta giderek
olumsuz tavır almaktadır. Çünkü, ujusa]_
ekoflomiyle ilgisini.giderek.zayıfİarrnak-
tadır. Sermayenin kendiifBir kere sonsuz
hareketlidir. sermayedar burada otursa bi-
le. Yani, diyelım bir hükümet yetkilisi,
gayrimenkullerini satıp, Türkiye'de otu-
rup hâlâ siyasetin başında rol oynamaya
devam ederken, servetinin tümünü 15 sa-
• Avrupa Birliği'nin
oylamaya tabi tutulduğu her
noktada, işçi sınıfının
olumsuz oyları, diğer
sınıflardan daha fazla
çıkmıştır. İşçi sınıfı, aşağı
yukarı içgüdüsel olarak
biliyor ki, finansal serbesti,
emeğin ezilmesi anlamına
gelecektir. Fransa'daki son
olaylar, para birliği uğruna
sosyal devletin adım adım
tasfiyesine yönelik hükümet
icraatına karşı bir
başkaldırmadır.
niyede Amerika'ya nakledebilir. Dolayı-
sıyla ekonomik boyutuyla vatansızdır o.
Bu yansımaz mı ideolojiye? Yansıyacak-
tır.
- Avrupa Birliği üyelerinde emeğin ser-
best dolaşım hakkı \ar ama..
- Avrupa Birliği'nde. emek hareketleri
serbestleşmiştir. Fakat. hukuki serbestlik.
fiilı serbestlik değildir. Ömeğin. Isveçli
birisinin Portekiz'e taşınması. Yunanis-
tan'dan bir emekçinin ise Danimarka'ya
göçmesi, çok büyük sosyal ve kültürel
uyum meseleleri getirir. Teorik olarak. hu-
kuken mümkündür, ama sancılıdır. Buna
karşılık, Yunanistan'da ya da Türkiye'de
oturmaya devam eden iki rantiye, anlık
işlemlerle sermayelerinin tümünü Dani-
marka'ya veya Portekız'e aktarabilirler.
Dolayısıyla, emeğin sosyolojik anlamda-
ki bu ulusallığı, AvTupa'da bile belirleyi-
ci olmuştur. Avrupa Birliği'nin oylamaya
tabi tutulduğu her noktada, işçi sınıfının
olumsuz oylan, diğer sınıflardan daha faz-
la çıkmıştır. işçi sınıfı, aşağı yukan içgü-
düsel olarak biliyor ki, finansal serbesti,
emeğin ezilmesi anlamına gelecektir.
Fransa'daki son olaylar. para birliği uğru-
na sosyal devletin adım adım tasfiyesine
yönelik hükümet icraatına karşı bir baş-
kaldırmadır. Bunlar, her yerde emeğin
karşısındaki ortak sorunlardır. Devlet,
ekonomik ve sosyal işlevlerden yoksun
kaldığı zaman, emekçinin siyasete ilgi
duymasının nesnel sebebi de ortadan
kalkmıştır. Yani. devletin meşruiyeti,
emekçi açısından ortadan kalkmıştır.
Çünkü, sermaye bugün ekonomiye hâ-
kımdir, siyasete aynı oranda hâkim olama-
maktadır. Niye? Çünkü, iyi kötü işleyen
bir parlamenter rejim, emeğin siyasete za-
man zaman ağırlığını, en azından seçmen
olarak koymasına imkân veriyor. Ama ni-
ye ağırlığını koyuyor? Devlet, iktisadi ve
sosyal işlevlerle donanmış olduğu için.
Eğitimle, sağlıkla uğraştığı. sosyal güven-
lik sistemlerini ayakta tutmakla yükümlü
olduğu için... Kamuyatınmlan ile iyi-kö-
tü, belki biraz fazla, istihdam sağladığı
için. Bu yüzden emekçi, devletin ekono-
mik ve sosyal işlevleri varolduğu için si-
yasete ilgi duyar, demokrasiyı ister.
YARIN: İletişim. bilgi toplumu
ve kûreselleşme
ANKARA NOTLARI
MUSTAFA EKMEKÇİ
Erdal Merhametlidir!..
Erdal Bey'in 'Anılar ve Düşünceler' kitabında çocuk-
luk anılarından bir türlü çıkamıyorum. Ismet Paşa'nın
özel kalem müdürleri, yaverler, onlarta ilgili anılar:
"Başbakanlığının hatırlayabildiğim bölümünde, ba-
bamın özelkalean müdürlüğünü Vedrt Uzgören.yaver-
liğini ise Cahrt Apayık yaptılar. Vedit Bey, bizim gözü-
müzde hiç kuşkusuz işini en iyiyapan birinsandı...
Bana özel bir sevgisi vardı. Görünce: ,
- Gel bakalım Erdali zerdali! diye takılırdı.
Yalnız bir defa çıkışmıştı. Şöyle olmuştu. llkokula grt-
tiğim günlerdeydi. Eve çamaşıra gelen çok iyi niyetli, ça-
lışkan birkadın vardı, adı Ayşe idi. Bir seferinde, koca-
sı için bir şey, herhalde bir iş ıstiyordu. Çeşitli kimseler
aracıhğıyla Vedit Bey'e söylemişler, bir şey çıkmamış;
her halde olmayacak birşeymiş. Ama ben bilmiyorum.
Birgün yukanda hep birlikte kahvaltı ederken, annemin
yanında çalışan, kızkardeşime bakan başka bir hanım
Kebire, 'Bir defa da Erdal söylesin' diye önerdi. Annem
de kabul etti. Onun üzenne 'Pekı' dedim. Kahvaltı bi-
tince kalktım. Merdivenden aşağı inerken Vedit Bey'i te-
lefon başında gördüm ve hemen başladım:
- Ayşe çok ağlıyormuş, çok kötü durumdaymış.. de-
dim. 'Kocası için bir şey istemiş, olmamış' diye devam
ederken, Vedit Bey hışımla sözümü kesti:
- Yaa, maşallah maşallah.. demek seni de devreye
soktular; demek Ayşe çok ağlıyormuş ha.. dedi, 'Olmaz
efendim, bu iş olmaz!' diye kestirip attı ve telefonuna
döndü..."
Erdal Inönü, anılannda, Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli
Yücel'e, Köy Enstitüleri'ne, tiyatroda, müzikte, opera-
da atılımlara geniş yer ayınr. Köy Enstitüleri Yasası ile il-
gili olarak bir yerde şöyle der:
"İyi niyetli, maksadı belli olan bir eğitim yasasına kim-
senin karşı çıkmayacağını sanmıştım. Ama akşam sof-
rada Yücel'den duyduk ki, bazı mılletvekilleriyasanın uy-
gulama planına itirazlar yöneltmişler. Bu eleştirileri de-
ğerlendirirken Yücel'in de babamın da vardıklan ortak
kanı, bu itirazlan yapanlann aslında büyük vatandaş kit-
lesinin okumasını, aydınlanmasını istemedikleri şeklin-
de idi. 'Asıl engel gene aydınlanmızdan geliyor' demiş-
ti babam ve ben, bu söze çok şaşmıştım.
- Aydın olur da, halkının iyiliğini istemez mi? diye içim-
den geçirdiğimi hatırttyorum.
Sonradan, toplumdaki çıkar çatışmalannın çeşitli et-
kilerini gördükçe bu şaşkınlığım geçti ve eğitimcilerimi-
zin hangizorluklarta karşı karşıya bulunduklannı daha iyi
anladım..."
Bir yerde, Köy Enstitülerinin bir kuruluş yıldönümü
kutlanırken, Cumhurbaşkanı Ismet Inönü, ilkögretim da-
vasına verdiği önemi şu tümcelerle belirtir:
- llkögretimi olmayan memlekette, ortaçağ idaresi,
bütün şekilleriyle devam eder. Resmi kanunlar ne der-
lerse desinler, ne haklar vatandaşlara tanınırsa tanınsın,
hiç olmazsa ilkögretim derecesınde bilgi olmazsa, hak-
lar ve vazrfeler canlanmaz. Gönüllere ve yüreklere sinip
yerleşmez. Bilmeyen, siyasi ve ekonomik kudret sahip-
lerinin elinde. ortaçağda olduğu gibi köle hayatı sürer.
Asıl acıklı olan taraf da bilmeyen. kendi düşkün ve köle
hayatına karşı duygusuz ve kayıtsız kalır. Hür vatandaş-
lardan birieşik bir millet olmanın çarelerinin başında, il-
kögretim çaresi vardır. Davayı, bu kadar geniş ve derin
mahiyetiyle görmeliyiz. İlkögretim davası, insan olmak,
millet olmak davasıdır. Hepimiz dava yolunda, bu göz-
le ve bu anlayışla yürüyüp ilerlemeliyiz.
Hasan Âli Yücel, bakanlığının ilk yıllannda, sık sık ko-
nuk olduğu için evde Inönü ailesinin bir bireyi gibi be-
_nim§enmektedir. Yücei, bir akşam çocuklara dönerek;
- Ben kendimi sizden çok, paşanın evladı gibi görü*
yorum, çünkü onun düşüncelerini hayata geçirmeye ça-
lışryorum... der.
Cumhurbaşkanının ona böyle yakınlık göstermesi par-
tide. Meclis'te bazı kıskançlıklara, çekememezliklere
yol açmaktadır. Aleyhinde durmadan yeni dedikodular
üretilmektedir. Bir gün, Ismet Paşa'nın annesi Cevriye
Temelli'ye şöyle dert yanar:
- Büyük Hanımefendi, şimdi ne uydurmuşlar, biliyor
musunuz? Ben güya akşamlan gelip sizın huzurunuzda
mevlüt okuyormuşum. Paşanın sık sık beni kabul etme-
sinin nedeni buymuş!
Erdal Inönü, anılannda bunu duyunca "güldükterini"
yazar.
Hasan Âli Yücel'in oğlu Can Yücel, bir konuşmamız-
da:
- O yıllar Hasan Âli Yücel'in başbakan olması bekle-
niyordu. Onu çekemeyenler, türlü tertipler yaptılar ve
onu enaellediler... demişti.
Erdallnönü, anılannda, duydttğu azarlan yazarken, öv-
güleri de anlatır. Bir yerde "iltifatlaria azarlan birbirterini
dengeleyecek şekilde anlatrnak ruh sağlığı bakımından
yararlı olmalı" der.
"Babam, hersabah kalktığında, kahvaltısımyaptıktan,
gazetelerini okuduktan sora giyınıp işine gitmek üzere
odasından çıktığında, önce büyükannemin (Cevriye Te-
melli) odasına uğrar, onun hatınnı sorar, odasında bır-
kaç dakika kaldıktan sonra aşağı iner, evden çıkardı.
Bir gün yemekte annem, büyükannem ve bir iki ko-
nuk arasındaki konuşmalarda nasılsa konu tanıdık kim-
selerin davranışlanna geldj. 'O nasıldır, bu nasıldır' gibi
sorular soruluyordu. Birisi benim bir hareketimden öv-
güyle bahsetti. Onun üzerine büyükannem konuyu kes-
tirip atan bir tavırla:
- Erdal merhametlidir! dedi.
• • •
Cumartesi arkadaşlanmızdan Orhan Ural da öldü.
Prof. Ali Fuat Cesur'u da yeni yrtirmıştik. Yine cumar-
tesi arkadaşlanmızdan Prof. Şadun Uzel, Izmir'de yü-
reğinden sayrılanarak, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
Saynevi'nekaldınldı. Bir arkadaşımızı uğurlarken, birine
"geçmiş o/sun"diyoruz.
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
1 2 3 4 5 6 7
SOLDANSAĞA:
1/ "Yiyecek" an-
lammda argo söz-
cük. 2/ Gereğın-
den çok yemek yi-
yen... Edremit
Körfezi kıyısında
turistik bir yer. 3/
Müslüman ülke-
lerde oturan Yu-
nan asıllı kimse...
Üç kişiyle oyna-
nan bir İcâğıt oyu-
nu. 4/ "—• olam
dersen eğer gelme
cihane" (Ziya Pa- "
şa)... Engel. 5/lsviçre'yeöz-
gü, ağaç kütüklerinden yapıl-
ma dağ evı. 6/ Şaşma belır-
ten bir ünlem... Yapraklan
yaz kış yeşil kalan bir ağaç.
7/ Serbest meslek adamlannı
içinde toplayan resmi birlik...
Küçükerkekkardeş. 8/"Gül
hasretinle yollara tutsun ku-
lağını/—- gibi kıyamete dek
çeksın intizar" (Necati)...
Konut 9/Denizcilerinki gibi
geniş ve yatık yaka.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Kayaçlann mekanik etkenlerle yıpranması. 2/ Asık su-
ratlı... Yokluk, hiçlik, ölüm. 3/ Bir kimseye ya da bir toplu-
luğa verilen belirli görev... Mesafe. 4/Şarkı, türkü... Iskam-
bilde bir kâğıt... Yunanistan 'ın plaka işareti. 5/Geniş ve kol-
suz bir çeşit üstlük. 6/ Evde ya da odada saygı değer kişile-
rin oturduğu baş köşe... Rütbesız asker... Tavlada bir sayı.
7/ Asya'da bir ülke... Bir nota. 8/ Kadınsı davranışlan olan
erkek. 9/Ayak direme... Bir yüzeyın eğıklik derecesinı an-
lamaya yarayan araç.