Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
KÜLTÜR
27 ŞUBAT1996 SALI
14
Kuruluşunım dördüncü
yılında Mersin Devlet
Opera ve Balesi Imeceyle kıırıılnıı opera
RANA EVCtM
Bundan 50 yıl önce, 1946'da Ikincı
Dünya Savaşı yeni sona ermişti, ama sa-
vaşın neden olduğu yokluk sürüyordu. O
zamanki Mersin Valisi Tevfik Sırn
Gür ün girişımiyle Mersin'e bır opera
binası inşaedilmiştı. Binanın gösterime
açilışı "Madam Butterfly" operasıyla
yapıldı; bu cser henüz Istanbul'da bile
sergılenmemişti.
Olayı, Mersin Kültür Merkezi Derne-
ği Başkanı HanriAtatanlatiyor: "Bubi-
na devlete bir kuru; yük olmadan, doğ-
rudan doğruya Tevfik Sım Gür'fin haJ-
kı ikna yeteneği ve organizasyon beeeri-
siyle yapıimıştır. Tabii, Mersin'deki yeıü
haJkm sanata yatkın olmasınm da bu ba-
şandaki rolünü gözardı etmemekgerekir.
Civar dağlardan gelen her arabaıun taş
ocağından inşaata bir taş getirmesi duvu-
nılmuş. Halk bu imeceyi sevcrek benim-
semis. Sıra çatıya gekliğûide, nereden tuğ-
la bulsak dhe düşünürken savaş sırasın-
da Mersin açıkiannda tuğla > iiklü bir ge-
minin battığını öğrenmişler. Hemen di-
rekîifler verilmiş \e batık geminin tuğla-
ları inşaarın tanıanılanmasına \aramış.
tlk anda bu başannın şansü rastianülar
sayesinde gerçekleştiği düşiinülebUir,
ama asıl önemli etken, aydui bir devlet
adamının öndeıiiğinde evrensel sanaUa-
n benimsemeye, çağdaş uvgarlıldar ara-
sında yer almaya kararlı bir Mersin haJ-
kının varlıgKİır." Hann Atat'tan Mersin-
lilcrin bütiin sanatlara. özellikle de mü-
ziğe meraklı olduğunu ögrendinr "Bi-
ziın şehrimiz Nevıd Kodallı gjbi değerti
bir müzisyenin memleketidir. Geçen ay-
larda bir piyano konscri verilecekti. To-
pal bir piyanomuz \ar, ama konser veril-
mesi için >eteıii olmadığını anladık Kon-
ser günü durumu seyirciye anons ettik ve
Mersin 'e bir konser pivanosu aJmak için
çıkış kapısında hazırianan kampanya
masasına bağış yapmalannı istedik. He-
men o gün tam yüz milyon TL toplandı.
Gördüğünüz gibi sanata destek vermek
konusıında kararlıyız. Kültür Bakanb-
ğı'nı da bir miktar yardun yapmaya ik-
na ettik. Şu anda 1 milyar 200 miryon TL
toplamış bulunuyonız, ama pi>ano>u aJ-
mak için 4-5 milyar TL gerekli. Bize des-
tek vermek isteyen bütün MersinJiler ve-
ya Mersinlileri ve sanafı da desteldemek
isteyen vatandaşlar lütfen benimlc (324)
231 42 17 numaralı telefondan irtibata
geçsinler; şehrimizi layik olduğu piyano-
ya ka> uşturaiım."
Mersin'in opera binası, Türkiye Cum-
huriyeti için çok değerlı ve anlamlı bir
yapı. Ama ülkemizin politik dalgalan-
malanndan olumsuz etkilenerek ilk yıl-
lardaki etkinliğini uzun süre yürüteme-
mış. Yıllar boyunca farklı amaçlar için
kullanılmış. Kız sanat okulu, kûtüphane
veya halkevi gibi işlevleri yüklenmiş.
199O'lı yıllarda, Teoman İ nüsan'ın va-
li olduğu dönemde, Erol Gömürgen'ın
de desteğiyle, Mersinliler başlangıçta
opera binası olması için inşa edimiş olan
bu yapıyı gerçek işlevine kazandırmaya
karar vermişler. Bu konuda kulisler baş-
Iatılmış. Hemen o yıllarda, Mersinli mil-
letvekili Fikri Sağlar'ın Kültür Bakanı
oiması, amaçlanna kısa sürede ulaşma-
lan için büyük bir şans olmuş. Kısacası,
Mersin'e bir Devlet Opera ve Balesi ku-
rulması, yukandan inme biryaptınm de-
ğil, doğrudan doğruya tabandan gelen
güçlü bır talep tşte böylece, MDOB 29
Ekim 1992 'de veri len konser ve bale gös-
terisiyle etkinlikierine resmen başlamış
ve hedefe ulaşılmış. Opera binasının öz-
gün işlevini kazanması için savaş vermiş
olanlar. bugün geçerli olan Mersin Kül-
tür Merkezi adını da yanıltıcı buluyorlar.
Iktidann çok sık değiştiği, kültürel de-
ğerlerin ve sanat dallannın güvenceden
yoksun kaldıgı bu dönemde binanın mut-
laka opera ve bale sanatlannın icra edil-
diği bir mekân olduğunu vurgulamak
amacıyla, Mersin Opera Binası olarak
anılmasını istiyorlar.
'Renklerin DansT~.
Mersin'i ziyaret ettiğım gün, şehrin
ikJimire uygun, ılık birkışgünüydü. Sa-
bahin erken ışıklanyla görkemli Toros-
lar'ın eteklerindeki bu güzel şehre var-
mıştım. Mersin Devlet Opera ve Bale-
si'nin baş koreografi Youri Papko'nun
sahnelediği "Renklerin Dansı" adlı prog-
ramı izleyecektim. Jlk kez bir matine
gösterisi düzenlenmişti. MDOB'un mü-
dürü Erdoğan ŞanaL matineye alışık ol-
mayan seyircinin yeterli ilgi gösterip
göstermeyeceği konusunda kaygılıydı...
"Renklerin Dansı", üç farklı renkte sim-
gelenen, degiştk ruh hallerini yansıtan
bale eserlennı kapsıyor. Binnci perde,
tipik bir beyaz bale, "Kuğu Gölü'"nün
ikinci sahnesi. Ikinci eser, "Poloveç
Danslan", "Prens Igor"operasının ikin-
ci perdesi. Borodin'in buram buram do-
ğu kokan ezgilerle işlenmiş. akıncılann
dört nala ilerleyişini anımsatan bir ritim-
le yükselcn bu bestcsi, kırmızı rengi sim-
geleyen koreografinin temelini olu$tu-
ruyor. Son eser "Bolero'' ise siyah bale
olarak yorumlanmış. Yalnızca "Bole-
ro"nun koreografisi Papko'ya ait. Onda
da diger "Botero" koreografi lerme kı-
yasla çok çarpıcı ve değışik bır özellık
yok. Böyle derleme bır repertuvar oluş-
turmaktan Papko da memnun değil:
"Yapbğunız yeterince profesyonelce ol-
muyor. 'Kuğu Gölü' sahnelcveceksek,
dört perdesiyle yapmalıyız, Ama buna
hazır olmadığımı/j düşünüyorum. Hcr
şcyden önce, böyie bir prodük.sivonda çok
fazla point (balerinlerin parmak ucunda
dans etmcsi için gerekli ayakkabılar) ge-
reklu bu bizde yok. Ama ik'rtiyoruz hem
de çok_ Mersin'de 25 kadrolu, lü cfva-
nnda yevmryeli bale sanaiçısı var. Üç so-
Bst erkek dansçı birden askerde olduğu
için Rusya'dan misafir sanatçı getirtmek
zorundalar." "Kuğu Gölü" 2. perdede
Odette rolünde umut venci bir perfor-
mans gösteren Özlem l'ğuz'a, Prens Si-
egfried rolünde Alexi Bezborodov eşlik
ediyor. Satılmış Üçdcmir, Tarkan Günal
ve Önder Acar ise en kntik çaglannda
askerliğe gıttikleri için baleden uzak kal-
mak zorundalar. Bu sanatçılanmız göre-
vegeri döndükleri zaman, yeniden form
kazanmak ve sahneye uyum sağlayabil-
mek için bir süre daha sahnedcn uzak
kalacaklar. Böylece, en verimli olacak-
Bubina
devletc bir
kuruş yük
olmadan,
doğrudan
doğruya
Ttvfik Sım
Gür'ün
halkıikna
yeteneği ve
organizasyon
becerisiyle
\apılmışhr.
Tabii,
Mersin'deki
yerli halkın
sanata yatkın
olmasının da bu
haşandaki
rolünü
gözardı
etmemek
gerekir.
lan, aşama yapacaklan yıllar geride kal-
mış olacak.
Kendini sanata adamış ekip
Mersin Kültür Merkezi'nin baleçalış-
ma salonu eskiden bir spor salonuymuş.
Bu yüzden Türkiye deki bütün bale stüd-
yolanndan daha büyük ve yûksek; üste-
lik ızleyıciler için oturma yerlen de var.
Ama bütün büyük mekânlarda olduğu
gibi burada da ısıtma sorunu var. Soğuk
nedir pek bilmeyen Mersinliler ısı yalı-
tımı konusunda da deneyımli değiller.
Soğuk günlerde bu spor salonunu ısıt-
mak mümkün olmuyor, oysa soğukta ça-
lışmakbalesanatçılanndasakatlıkhski-
nı arttınr. Her şeye rağmen, yünler giyi-
liyor, çalışılıyor. Genç, dınamik, yete-
nekli, çalışkan ve sanatına kendini ada-
mış bır ekip var Mersin'de. Yalnızca ba-
le sanatçılan değil, müdür ve genel sa-
nat yönetmeni Erdoğan Şanal (1965 do-
ğumlu). dekoratör Serdar Başbuğ( 1971
doğumlu) ve kostüm kreatörü Çimen
Karaosmanoğlu da genç yaşta ulaştıkla-
n yetkin konumlanyla dikkat çekiyorlar.
Mersin Kültür Merkezi'nin aşağı yu-
kan 560 kişilikseyirci kapasitesi "Renk-
lerin Dansı"nın ilk matine gösterisinde
hmca hınç dolmuştu. Seyirci koltuklann-
da oturan pınl pınl yüzlü, heyecanlı or-
taokul öğrencilerinin çokluğu gerçekten
şaşırtıcıydı. Bazılannın kucaklannda çi-
çekler vardı. Gösteri bitiminde sanatçı-
lara vermek üzere getirmişlerdi Şanal.
bu gençleri göstererek "Onlar geleceğin
seyirci altyapısmı oluşturuyoriar"dcdı
"MDOB'de bir de çocuk bafcsi ve koro-
su kurduk. Çocuk balesindc 100, çocuk
korosunda 85 öğrencimiz var. Bu çocuk-
lan ilkokul 5. sınıfta mczun ediyor; bir
sertifıka veriyoruz. En yetenekli olanlar
bu işi mcslck olarak da seçebiliyorfar. Öğ-
renciierimizden ikisi bu yıl Ankara Dev-
let Konsenatuvan'nda okuyorlar". Ge-
çen yıl, Mersin Gniversitesi'ne bağlı bir
de konservatuvar kurulmuş. Erdoğan Şa-
nal, Mersin Üniversitesi Konservatuva-
n'nın Bale Bölümü'nü bızzat kcndisi
kurmak istiyor: "Bu benim için çok
önemli, ileride MFX)B"nin bale sanatçı-
lan bu okuldan yetişerek gelecckler, bir
ekololacaklar. Bu konuda sanatsever rek-
törümüz Vural (jkü'nün desteğine çok
güyeniytMTim.1
"
Ülkemizin güneyinde önemli bir kül-
tür merkezi bu şehır. Çağlar boyunca,
uygarlıklar boyunca bu stratejık değeri-
ni korumuş. Bugün de sanatı ve eğitimi
destekleyen varlıklı, aydın kişilerin ön-
cülüğünde geleceğe umutla bakan bir
kent olma özelliğini gururla taşıyor. Her
geçen gün lümpenleşen Istanbul'a inat,
kültür varlığını mal ve para varlığının
önüne koyarak hızla aydınlanıyor. Ken-
tin merkezindeki Içel Şanat Kulübü bu
kalkınmanın yüreğini oluşturuyor. Kulü-
bün buiunduğu sokağa Şanat Sokağı adı
verilmiş; az ileride de Nevid Kodallı Şa-
nat Merkezi ve Içel Şanat Kulübü Mü-
zesı bulunuyor. Derneğin merkez binası
eski bir askerlik şubesıymiş. 1989 yılın-
da birkaç mimar, karikatürist ve işadamı-
nın bu sivil örgütü oluşturmasından son-
ra bına derneğe kiralanmış. Içel Şanat
Kulübü'nün şimdiki başkanı FazılTürü-
ner,demeğin aylık bültenini gururla gös-
teriyor. Her ay 2 bin500 adet basılan bu
dergi, ayda 40 milyona mal oluyormuş,
ama halka parasız dağıtılıyor. Aynca, da-
ha felsefi yazılann ve araştırmalann yer
aldıgı Yelken dergisı, her ayın on beşin-
de yayımlanıyor ve yıllık 500 bin TL kat-
kı karşılığı gönderiliyor. Derneğin bina-
lannda sanat işlikleri ve oturma yerleri
var. Aynca sınıflarda çeşitli kurslar da
düzenleniyor. Kulüp, sosyal toplantıla-
nn, konserlerin odak noktası. Bu altya-
pının Mersin Devlet Opera ve Balesi'ne
katkısı ve desteği büyük. Her şeyden ön-
ce, bütün temsilleri yakından izliyorlar;
bütün sorunlan biliyor, çözmek için
atakta bekliyorlar. Sanat ve kültür adına
atılan en küçük bir adırnın dahi önemi en
önde geliyor. Bu sayede, MDOB'nin
müdürü ve genel sanat yönetmeni Erdo-
ğan Şanal, arkasında Toros Dağlan gibi
güçlü bir desteğin verdiği yüksek moral-
leyol alıyor. Mut'tan Gülnar'danotobüs-
lerdolusuizleyici Mersin Kültür Merke-
zi'nde opera ve bale izlemeye geliyor.
Aynca, Alanya'ya, Adana'ya, Konya'ya,
Gelibolu'ya, Antalya'ya, ıskenderun'a,
Antakya'ya, Van'a ve Şilifke'ye tume-
ler yapılıyor. Bu güzel tabloya bakıldı-
ğında anlıyoruz ki çağlar boyunca birik-
miş olan kültürel zenginlık, Akdeniz'i
ışıtmayı sürdürecek. Dansı bütün Tür-
kiye'nin başına.
Paris
Güncesi'nden
6
Zarzuela
9
sedendiren sanatçılar çoğahyor
• Placido Domingo, Alfredo Kraus, Lola
Casariego ve Veronica Villarroel gibi dev
sanatçıların kaydettiği zarzuelalar, bu türün
Fransa'da son yıllarda güncelleşmesine neden oldu.
COŞKUN TUNÇTAN
Zarzuela' Ikı >üzyıldan ben
canılığinden bir dırhem bıle yı-
tirmeyen tamamen kendine öz-
gü bır müzıkal türü. Ispan-
ya'nın yüreği Madnd'dedoğan,
o ülkeain -,e halkjnın çeşitli
özeliıklerinı (ınsanlannı, gele-
neklerini...) yansıtan, kımileri
için unutulamayacak denlı çe-
kıci olan, operayla operet kan-
şımı denebılecek bır temsıl.
S'alnız ı!k yaratıldığı topraklar-
da değil. tlünyanın dört köşe-
sinde (Belçıka'da, Arjantın'de,
Jtalya'da. Amenka'da. Fran-
sa'da.) en tanınmış sahnelerde
seyırcilere sunulan ve her yer-
de ılei veze\kle ızîcnen japıt-
lar Tspanya Yazarlar Deme-
grninkımılen binlercekezoy-
nanmış. her devnn en güzel
seslı. en yetenekli sanatçılan-
nın katılmasıyla. Dunya çapın-
da klasık \azarlann kımileri
zarzuela lıbrettoları da kaleme
almış. İlk zarzuelalar hakkında
bir düşünü edınmek ıçın "Ay
Amor" CD'sını (Deutsche Har-
monıa Mundı) dınlemek yeter-
li. Bu seçılmiş parçalarda o za-
mankı Italyan ve Fransız ope-
ralannın etkisını fark etmemek
olanaksız Sonrakı yıllarda, he-
le 1800'lerden ıtıbaren, zarzu-
elalann nıtelığinde büyük bır
gelışme sö?e çarpiyor. Ispan-
ya'nın o nefıs havasıyla yoğ-
rulmuş başyapıtlar birbırlenni
izliyor. Kimi zaman. Mad-
rid'de, aynı anda, dokuz ayn tı-
yatronun afîşlerinde bırer zar-
zuela yer almış. Bırtanesi, Bu-
enos Âıres'te, beş ayn sahnede,
aynı anda halka sunulmuş. Zar-
zuelanın, Fransa'da, son yıllar-
dak) güncelleşmesınde Auvi-
dis/Valois plak yayınevınin pa-
yı muazzam. Placido Domingo,
Alfredo Kraus, Lola Casariego,
Varonica VlUarroelgıbı dev sa-
natçılann, kusursuz korolar ve
tanınmış şeflenn yönettığı or-
kestralareşliğinde kaydettikle-
ri beş zarzuelayı sundu peşpe-
şe: "Luisa Fernanda", "Dona
Francisquita", "La Verbena de
laPaloma", "Bohemios- ve "El
barfoerillo de Lavapies". Bunlar
öylesıne beğenıldı ve o kadar
çok satıldı kı, aynı yayınevi her
birinden birkaç bölümü birara-
ya getiren "Vha la Zarzuela!"
başlıklı bır güldeste oluşturdu
bugünlerde ve o da kapışılıyor.
Demin saydığım beş zarzuela-
nın dördünde en önemli kişiler-
den binnı, henüz genç oluşuna
karşın ünü her gün tüm dünya-
ya daha çok yayılan, üstelık za-
rıf güzelliğıyle de dikkati çe-
ken Mario Bayo canlandınyor.
Bu büyük sanatçıyı, geçenler-
de, üç hafta arayla, Pans'te, iki
kez dinledim. Önce, tanhsel
Gaveau konser salonunda. son-
ra UNESCO'nun kendi duvar-
lan ıçindeki görkemli sahnede.
Mario Bayo, her seferinde. dın-
leyıcılerinı mest ettı. Mo-
zart'ın, R. Strauss'un liedlen
olsun. en zor opera aryalan ya
da anayurdunun ezgıleri olsun,
neyi söylese bir harika! Bırçok
plak yayımevinin <Claves, Har-
monia Mundi, Erato, Teldec.)
kataloglannda onun da adına
başköşelerde rastlanıyor.
UNESCO'daki akşam Manuel
de Falla'nın anısına bu yıl dü-
zenlenen çok sayıdakı etkinlik-
lerden bıri olduğundan Bayo.
orada onun bestelenni seslen-
dirdi. (Aynı akşam, tspanya'nın
en ünlü pıyanıstlennden Alicia
de Larrocha, Falla'dan parçalar
çaldı, ardından o ülkenin kültür
bakanı tarafından ödüllendıril-
di.) Zarzuelaya dönelım: Bu tü-
rün çeşıtlı yapıtlanndan seçil-
miş parçalan seslendiren sanat-
çılann plaklannın sayısı artıyor
gitgıde. Örneğın. Placido Do-
mingo, "Romanzas de Zarzu-
elas" başhğı altında. bır CD'de.
14 parçayla kulaklan ve gönül-
leri fethediyor(EMI Yaymevı).
MontserratCabaDe'mn başan-
sı onunkinden aşağı değil:
"Zarzuela" adlı CD'de. kımı
zaman eşi tenor Barnabe Mar-
ti'yle birlikte. her bıri başka bır
yapıttan alınmış 14 güzel par-
çayı, bıllur gibi sesıyle daha da
güzelleştınyor (RCA).
Caballe'den söz açılmışken
bir haber ekleyelim: Yenı oluş-
turulan ve herplağı opera sana-
tının en ünlü seslennden bınne
hasredilen "Drva" dızisinde (o
da EMI'de) aralannda Madame
Butterfly, Tosca, Aida, La Bo-
heme, Turandot da bulunan
başyapıtlann ünlü parçalannı
ondan dınlemek olanaklı. Bu
dızıden, ılerde, daha aynntılı
bahsermek nıyetındeyim. Bır
de dokunaklı bır ayrıntıya değı-
neyım: Caballe'nm gönül ya-
kan güzellikte (Ispanyo) hunsı
denince akla pncak böylesı ge-
lebılır!), annesınin adını, baba-
sının da soyadını taşıyan genç
bir kızı van Montserrat Marti.
O da. sağlam bır eğitimin des-
teğiyle, parlak bır opera sanat-
çısı olmak yolunun başında.
Annesıyle birlikte bır CD kay-
detmişler: "Deux voix, un co-
eur" ("İki ses, bir yürek": Ne
duygulandıncı bır başlık!). 14
parçanın kımılerını anne tek
başına. kimılenni ana-kız bir-
likte söylüyorlar. 3 tanesı ise
yalnızca kızın tatlı ve güçlü se-
sini iyice yansıtıyor. Orneğın
"Rigoletto"da Gilda'nın "Ca-
ro Nome" diye başlayan ünlü
aryası. (Bu CD de RCA'ca ya-
yımlanmış).
•
Kitaplannın çogu başyapıt
olarak nıtelendırilen Colette
1954'te öldüğünde gcrçı sekse-
nını aşkındı, ama yaşamı daha
dauzunolabilseydı.80"liyılla-
ra dek ülkesının en değerlı ka-
dtnlanna bıle sınesını açmaya
henüz yanaşmayacak denlı acı-
nacak bır tutuculuk ıçınde yü-
zen Fransız Akademısı'nın
"ölümsöz" üyelerınden bıri
olurdu şımdı. Cünkü yeşıl kub-
beli o ünlü tanhsel bınada üç
yüzyıldan beri yan yana duran
ve çok sayıda kişinin bir tane-
sine bır gün resmen yaşambo-
yu yrleşebılmeyi düşiedıklen
o kırk görkemli koltuğun birka-
çında halen kadmlar oturuyor.
Geç de olsa nıhayet çağdaşlaş-
tı aksaçlı Akademı! (Belkı de
zamanında Colette'e bağnnı
törenle açan Belçika Kraliyet
Akademısi'nden esınlene-
rek!..) Aslında, kuruluşundan
bu yana oraya seçılenlerin ço-
ğunluğunun adlan bile bugün
kımsenin belleğinde yok. Oysa
kı Colette yalnızca yazdıklam -
la gelmiş geçmiş "akademis-
yen"lenn en değerlıleri kadar
kesınlikleölümsüzleşti. Kıtap-
larının çevnlmedikleri dil yok
gibi. Ve genç kuşaklarca da sü-
reklı okunuyor. Onun kişiliğıni
ve yaşamından bölümler yansı-
tan ıkı o\un, Pans'in iki tiyat-
rosundan (Poche ve Huchette)
geçenlerde, aynı günlerde sah-
neiendi. Bınnin adı "La
chambre des reflets" (Yansıt-
malı Oda). ötekinin ise "Colet-
te Music-HalT. Ikisi de Col-
ett'in yapıtlanndan seçılmiş
parçalarla oluşturulmuştu. İki-
si de bırbirlennden çok değışik
olmalanna karşın ilginç ve ba-
şarılı temsillerdi. Kültürün çe-
şitlı dallannda Fransa'nın adı-
nı yüceltmış kışiler, ta ortaçağ-
da yaşamış olsalar bıle, hiç
unutturulmuyor bu ülkede. MariaBayo
YAZIODASI
SELİM İLERİ
Krallar, Kraliçeler
Çocukluğumda bir "krallar, kraliçeler" edebiyatı
vardı. özellikle hanımlar kendi aralannda söyleşirler-
ken kraliçe Elizabeth'in hayatından, eski kral filan-
canın aristokrat olmayan sevgilisi uğruna tahtı bıra-
kışından, hâlâ evlenememiş Prenses Margaret'ten
pek sık söz açarfardı.
Şimdi düşünüyorum da Ingiltere'nin saray hayatı,
Cihanir'in karank cepheli, mütevazı koşullu evlerine
ne kadar sık kon'ik oluyormuş! Bu krallar, kraliçeler,
prensesler adeta yakın ahbaplanmız gibiydiler.
ingiltere'deki saray hayatını, Iran'ınki izlerdi. Şah'ın
ilk evliliği, ikinci evliliği, yeşil gözlü bedbaht Sürey-
ya, Şah'ın kızkardeşi, bunlar falan hepsi yine tanış-
lanmız gibiydiler. Şah'la Süreyya'nın Istanbul ziyare-
ti haftalarca, aylarca konuşulmuştu.
Sonra Hollanda Kraliçesi vardı, Ürdün'ün ana kra-
liçesi vardı, ne bileyim, daha epey bir krallar, kraliçe-
ler vardı.
Bunları, eski Hayat mecmualannı kanştınrken ha-
tıriadım. Haftalık Hayat'ın hemen her sayısında bir
kral, kraliçe, prens, prenses haberi yer almış. Başı
ingiltere çekiyor.
Sözgelimi, 10 Ocak 1958 tarihli Hayat'ta, İngilte-
re Kraliçesi II. Elizabeth'in "10 senede 3. defa ola-
rak yılın kadını" seçildiği baş sayfadan haber verili-
yor. 1958'in 10 ocağa bağlanan ilk haftasında, Tür-
kiye'de neler olup bitmişti diye düşündüm. Hangi
toplumsaJ, kültürel olaylar? Ama dediğim gibi, yay-
gın bir haftalık dergide II. Elizabeth başı çekmiş.
Birkaç fotoğraf altı yazısı okuyalım:
(Kraliçe henüz bebek): "Elizabeth'in bir sene, iki
ay, dokuz günlük iken çekilmiş bır fotoğrafı. Bu fo-
toğrafında kızı prenses Anne'a son derece benze-
mektedir."
(Kraliçenin başında şapka, boynunda üç sıra fın-
dık iriliğinde inci kolye): "kraliçenin nişanlı olduğu sı-
rada çekilen bu fotoğraf, Elizabeth 'iprenseslik gün-
lerinin bütün fütursuz neşesi içinde göstermektedir."
(Söylemeyi unuttum, kraliçe ağlamaklı gülümsüyor.)
(Kraliçenin başında nihayet tacı): "Elizabeth artık
tacı ile beraber vazifesinin ağıryükünü de sırtlamış-
tır. Fakat dünyayı teshir eden genç kız tebessümü-
nü de terk etmemiştir."
Sonra şu dramatik hikâye:
"1947 senesJnde Prenses Elizabeth, Philip Mo-
untbantten ile evlenmek istediği zaman, pek çok
kımse buna muhalefet etmiştı. Philip 'in servetiyok-
tu. Serbest fikirli, hatta biraz kalenderdi. Alman asıl-
lı idi ve kız kardeşleh de Alman prensleri ile evli idi.
Itiraz edenler arasında bulunan Ana Kraliçe Maryise
inatçı, mağrur buna mukabil babasından tevarüset-
tiği çekingenlikten bir türtü kurtulamayan tonınunun
bir halk çocuğu gibi yetişmiş olan Philip ile mesut
olamayacağından korkuyordu."
Neyse, sonu mutlu bitiyor dramatik hikeyenin, ma-
vı kanlı Elizabeth'le halk çocuğu Philip izdivaçlann-
da bedbaht olmuyoıiar...
Ya ötekiler, romanlar?..
Bu havadisler evlerimizi her hafta işgaJ etmiş de
1958'de yayımlanmış kitaplardan, örnekse Türk ro-
manlanndan hiç mi hiç haberimiz olmamış.
Türk Dili dergisinın roman özel sayısındaki krono-
tojiyeaözartım; 1958'in romanlannı hatırlayalım: On-
lar dalnsandı (Cengiz Dağcı), Gün Görmeyen So-
kak (Şahap Sıtkı), Karapürçek (M. Sunullah An-
soy), Sarı Traktör (Talip Apaydın), Akile Hanım So-
kağı (Halide Edip Adıvar), Yabancılar (Kemal Be-
kir), Yedı Çınar Yaylası (Kemal Tahir, Havada Bulut
Yok (Cevdet Kudret), DeWef Kuşu (Orhan KemaO,
Yaş Ağaç (Mehmet Seyda).
Aralannda edebıyatımızın yüz akı romanlar var,
kendi dönemlerine ses yöneltmek istemiş romanlar
var, fakat Cihangir'deki küçük dünyamız hepsinden
yoksun kalmış. Hak yemeyeyim: Hayat, Akile Hanım
Sokağı'nın uzunca bir bölümünü tefrika etmişti, okur-
lanna tadımlık. Halide Edip Hanım bile İngiltere Kra-
liçesi II. Eiizabeth kadar popüler olamıyordu besbel-
li.
Hayat mecmuası, iyi kötü okur yazar evlere giren,
büyük kentlerimizde çok satılan bir yayın organıydı.
Biz, yetişmekte olan kuşak, kral ve kraliçelerin ha-
yatlannı öğrenerek hayata hazırlanıyorduk. Ne ro-
man, ne şiir, ne resim sanatı. Sanattan şu nasipsiz-
lik, kültürün her türiü alanı için de geçerliydi.
Hayat'ın 27 Mayıs 1960 tarihinden önceki son iki
sayısı Cumhurreisi Celal Bayar"a, Başvekil Adnan
Menderes'e övgülerle doludur. Oysa "Yassıada'da
duruşmalar başlarken" şöyle deniyor: "Bu sayımız-
da düşüklerin Yassıada'da geçirdikleri son günlere •
ait hiçbir yerde neşredilmemiş resimlerini takdim
ediyoruz. Hayat gelecek sayıdan itibaren de bu ta-
rihi muhakemeleri en ilgi çekici resimleri ve bütün
tafsilatı ile okuyuculanna sunacaktır."
Kültür ve sanatın yaşama biçimini, dünya görüşü-
nü belirlediği bir ortamda boylesine acıklı, gülünç bir
ikiyüzlülüğe rastlanabilir mi? Işin tuhafı, ikiyüzlülüğü
27 Mayısçılar da benimsemiş olmalılar ki, kendileri-
ne, eylemlerine yönelik övgülerin içtenliğinden şüp-
he etmemişler. Bir haftada bu üslup değişikliği kim-
seyi düşündürmemiş.
Ustelik, üslup, tutum değişikliği yalnız Hayat mec-
muasında mı?
Hep ister hiç doymaz çıkarcılığın güvencesi ikiyüz-
lülük, yoksa hazin demokrasimizin düsturu, temel il-
kesi mi?
"Açık Radyo."
94-9
Her Salı 20.00 - 22.00
JAK KOHEN
Rock ve Blues müziğinin lokomotif
enstrümanı gitar ve gitar ustaları
Asım Bezjrci anısına ödüflü yarışma
KüitürServisi- Sıvas'ta Madımak Otelı'nde 37 aydın
ile birlikte katledilen edebiyat eleştirmeni ve
araştırmacı Asım Bezirci anısına ailesi tarafından
ödüllû bır yanşma düzenlendi. Katılmak isteyenler, bir
edebiyatçı ya da edebiyatçı topluluğunu, e,debiyatın
çeşitli dönemlerinı ve sorunlannı, akımlannı kapsayan
eleşriri, inceleme ve araşdrma çalışmalannı
yayımlanabilir bir kitap oylumunda oiması koşuluyla 1
Ocak 1997 tanhine dek Evrensel Kültür Merkezi Asım
Bezirci Kitaplığı, Anzavur Pasajı 212/6, Galataşaray,
Istanbul adresine gönderecekler. Asım Bezirci Ödülü
Şeçici Kurulu'nda Aydın Çubukçu, Afşar Timuçin,
Ergin Koparan, Kemal Özer, Ragıp Gelencik, Muzaffer
llhan Erdost ve MuzafFer Uyguner yer alıyor.
Pera Oda Müzîği Topluluğu konseri
Kültür Servisi- Özel Pera Müzik Okulu'nun sanat
etkinlikleri süriiyor. Türkiye'de ilk kez özel bir müzik
okulunun kurduğu kadrolu topluluk olma özelliğini
taşıyan Özel Pera Oda Müziği Topluluğu, AKM Küçük
Şalon'da sanatseverlerin karşısına Teleman, Bach ve
Hendel'in yapıtlarndan ömeklerle çıkacak. Konser, 29-'
şubat perşembe pnü saat 19.00'da başlayacak.
Klasik Miiak Akşamlan' siirüyor
Kültür Servisi-Şi)li Etfal Hastanesi Müzik
Komisyonu'nun bır ytlı aşkın süredir her ayın son
perşembe günü saa 19.30'da düzenlediği "Klasik
Müzik Akşamlan* devam ediyor. 29 şubat perşembe
günü 13'üncüsü gerçekleşririlecek gecedeki şan
resitaline Istanbul Devlet Opera ve Balesi
solistlennden sopnno Bergüzar Çelebi, tenor Hüseyin
Likos ve piyanist \urten Tezmen Kolçağ katılıyorlar.
(Tel: 247 26 54)