25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
26ŞUBAT1996 PAZAFTTESİ CUMHURtYET SAYFA EKONOMI/PARA RAPORU Sığır vebası nedeniyle 2 ayda 580 hayvan ölürken şap hastalığmm maliyeti 52 trilyona ulaştı Ithal hayvanda hastahk tehlikesiANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Tanm ve Köyişleri Bakanlığı yetkilileri, sığır, koyun ve keçi gibi çift tırnaklı hayvanlarda görûlen ve büyük ekonomik kayıplara neden olan şap hastalığının Türkiye'deki maliyetinin yılda 52 trilyon liraya ulaştığını belirttiler. Her yıl 4 milyon sığınn şap hastalığına yakalandığı belirtilirken ithal hayvanlarda görülen veba tehlikesine karşı da ilaçlama çalışmalan başîatıldı. Her yıl 22 bin sığınn şap hastalığı nedeniyle öldüğünü lcaydeden yetkilıler. "Şap hastabğından ektilenen koyun sayısı 13 mihon olup, bunlann her yıl 100 bini de ölmektedir" dediler. Tanm ve Köyişleri Bakanhğı'ndan alınan bilgilere göre sağlıklı bir yapıda 450 kilo olması gereken besi sığın, şap hastalığına yakalandıktan sonra tedavi edilse bile bu 40 kilo kaybediyor ve bir sonraki doguma kadar süt vermiyor. Eski kiloya ulaşamıyor. Şap • Her yıl 4 milyon sığınn ve 13 milyon koyunun şap hastalığına yakalandığını belirten yetkilıler, hastalıktan ölen sığır sayısının 22 bin, koyun sayısının ise 100 bin olduğuna dikkat çektiler. • Yetkililer sığır vebasının da özellikle Suriye, îran ve Irak'tan kaçak olarak getirilen hayvanlann hastahklı olmayanlarla aynı ortamda bulunması nedeniyle yayılma tehlikesi gösterdiğini bildirdiler. hastalığının özellikle mart- ekim aylan arasında büyük artış gösterdiğine dikkat çekildi. Suriye'den yayılıyor Yetkililer, Suriye'de görülen şap hastalığının Türkiye'ye geçebileceği uyansında bulunurken sınırlarda gerekli kontrollerin yapılması için çalıştıklannı bildirdiler. İthal hayvanlardaki artışa işaret eden kaynaklar, verimli kültür ırklanndaki çoğalmanın ölüm oranını arttırdığını vurguladılar. Balıkesir'de 230. Konya'da 400 kuzunun şap hastalığı nedeniyle öldüğii anımsatılarak son dönemde et ve süt ürünlerindekı kayıpta bu hastalığın önemli bir etken olduğu kaydedildi. Irak ve Iran'da şap hastalığına karşı hiçbir önlem ahnmadığını vurgulayan yetkililer, "Yem, su, hayvan hareketteri ve rüzgârla yayılabüen şap hastalığmm Türkiye'de tamamen yok edikmemesinin temel nedeni doğu komşulanmızdır. Üç yıl önce 72 miryon baş çift urnaklı hayvan sayısının 55 miKona düşmesi de önemli bir göstergedir. Kars-Erzurum- Erzincan-Sıvas- Ankara hattmdaki hayvan hareketkri, $ap hastafcğı açısmdan önemK bir tehfikedir"* uyansında bulundular Sığır vebası tehlikesi Tanm ve Köyişleri Bakanlığı Koruma ve Kontrol Genel Müdüriüğü yetkilileri, Irak \e Iran'dan kaçak olarak getirilen hayvanlann ithal hayvanlarla a>Tiı ahıra konması sonucu sığır vebasının yayılma tehlikesi gösterdiğini bildirdi. Çiftçilerin ithal hay\anlara, yerli hayvanlarla aynı aşılama yöntemini uygulaması nedeniyle sığır vebasının önüne geçilemediğini açıklayan bir yetkili, "Batı ülkeJerinde yetişürilen sıgırlarda şap ve veba hastalığı yoktur. Bu nedenle şap aşısı yapılmamaktadır. İthal hayvanlara, yerii hayvanlarda oMuğu gibi 6 ayda bir aşı yapmak yanuşbr" açıklamasını yaptı. Bakanlık yetkilileri, sığır vebası nedeniyle iki ayda 580 hayvanın öldüğüne dikkat çekerek karantina uygBİamasına başlayacaklannı bildirdiler Öıdem ahnmaması nedeniyle hayvan varlığı giderek azabyor. Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu'da Uzanlar, Doğu Akdeniz'de Sabancılar, Ege'de ise Fransızlar egemen Çimentoda özelleştirıne tekel yarattı Verimbliğın artbnlması ve istihdamın genişletilmesi Ukesiyle yapılan özeUeştirmede tam tersi gelişmeler yasanıyor. ESRA YENER ANKARA-Çimento fab- rikalannın 1989yılındaözel- leştirilmeye başlanmasının ardından sektörde bölgesel tekelleroluştu. Çimento sek- törünü UzanlarDoğu Kara- deniz Ue, Doğu ve Güney- doğu Anadolu bölgelennde; Sabancılar Doğu Akde- niz'de, Fransız firmalan da Ege'de tekellerinde tutuyor- lar. Satışdan sonra, çimento fabrikalannda verimin art- mamas! ve istihdamın düş- mesi dikkat çektı. Orta Doğu Teknik Üniver- sitesi öğretim üyesi ErolTay- maz ıle Devlet Planlama Teş- kilatı uzmanı Şeref Saygılı tarafından Türkiye Sosyal Bilimler Derneği 4. Ulusal Kongresi'ndesunulan "Tör- kiye Çimento Sanayiinde ÖzeUeştirme ve Tekıûk-Et- kinlik" konulu raporda. çi- mento sektöriinde özelleş- • Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Erol Taymaz ile DPT uzmanı Şeref Saygılı tarafından hazırlanan "Türkiye Çimento Sanayiinde ÖzeUeştirme ve Teknik Etkinlik" konulu raporda, satıştan sonra, çimento fabrikalannda verimin artmadığına ve istihdamın düştüğüne dikkat çekildi. tırmelenn ardından geltşrne- leranlatıldı. Verimliliğin arttınlması ve ıstıhdam olanaklannın ge- nişletilmesi temel ılkesine dayalı olarak 1989 yılında başlarıfan ÖzeUeştirme uy- gulamalan çerçevesinde çi- mento sektöründeki çalış- malann anlatıldığı raporda, 1989'dan 1995"c kadargeçen DUNYA EKONOMSINE BAKIŞ Piyasalarda huzursuz bekleyiş B u yıl piyasalarda huzursuz bir bek- leyiş var. Borsalar, bu rekor yük- selişe daha ne kadar devam ede- cek? Doların düşmesini engelleyen ze- min, daha ne kadar dayanacak? Geçen hafta piyasalarda yasanan dalgalanma- lar, bu huzursuzluğun panik sınınna iyi- ce yaklaştığını gösterdi. Boğalar ne kadar koşar? Salı günü Dow Jones Sanayi Indeksi 45 puan düştü. Bunu hemen Avrupa pi- yasalan izledi. Sonra Dovv Jones fiknni değiştirdi ve çarşamba ve perşembe günleri toplam 100 puan yükseldi. Cu- ma günü tahvil piyasası zayıftı. Alman- ya ve Fransa'da ise borsalar nispeten da- ha iyi bir performans gösterdi. Şimdi ya- tınmcılar geçen hafta başında yaşanan sarsıntının bir anormallik mi, yoksa ge- leceğe ilişkin bir işaret mi olduğunu kav- ramaya çalışıyorlar. Bu sorunun cevabı, "gerçek ekono- mideki" gelişmelerde yatıyor. iki etken, 1995'in ikinci yansında hisse senedi ve tahvil piyasalarının yükselmeye devam etmesine olanak sağladı. Bunlardan bi- ri Amerika, Avrupa ekonomik durgunluk tehlikesinden ve Japonya'da resesyon- dan dolayı hükümetlerin sürekli faizleri düşürmeleri ve gevşek para politikalan izlemeleriydi. Hem düşükfaizler hem de genişleyen para arzının, yüksek işsizlik- ten dolayı bir türtü tüketici güvenine ve harcamalarda bir canlanmaya dönüş- memesi ile paranın spekülasyona sıkış- ması, borsaların ateşine körük oldu. İkinci etken ise özellikle Japon faiz oranlanyla ilgiliydi. Geçen sene ağustos- tan bu yana birçok yatırımcı yüzde 0.5 gibi düşük birfaizle yen cinsinden borç- lanıp bunu yüzde 6.8 getiri sağlayan ABD hazine kâğıtlanna yatırıyorlardı. Merkez bankalannın da dolan destek- lemek için rezervleri kısa vadeli ABD ha- zine kâğıtlanna yatırmalan, ABD'deki tahvil ve hisse senedi piyasalannın re- kor düzeylere çıkmasına yardımcı oldu. Şimdi tüm çabalara rağmen ekonomik durgunluğun gelip çattığı görülüyor. Fa- izlerin uzun süreli birdüşüş eğiliminin ar- kasından bir durgunluğun gelmiş olma- sı, geleneksel eğilimlere ters bir durum. Aynı ekonomik büyüme sırasında işsiz- liğin azalmamış ve ekonomik durgunlu- ğun son derecede kısa sürmüş olması gibi bu da yeni ve ilginç bir gelişme. Bu yüzden geçen hafta The Economist'te tartışıldığı gibi "Düşük faizler ve gevşek para politikalannın ekonomik gerileme- yidurdurmadığını göz önüne alarak bun- dan sonra bu yönde pek bir etkileri ola- mayacağını, ancak fiyatlan yukan doğ- ru itmeye başlayabileceğini düşünmek gerekir" diyen\er var. Bunlar "Parapiya- salarındakı gelişmelerin 1.5-2 yıl içinde fiyatlara yansıdığı düşünülürse şimdi- den dikkatli olmaya başlamak gerekir" diyorlar. Wall Street Journal'öa bu haf- ta içinde Avrupa'da ekonomik durgun- luğun faizlerin düşürülmesinden çok da- ha başka tedbirler gerektirdiğine işaret ediliyordu. Bunlara hükümetlerin açık- lannı kapatmak için borçlanmaya de- vam etme eğilimini de eklersek faizlerin ne zaman yükseleceği konusunda spe- külasyonlara şimdiden başlayabiliriz. Tabii faizlerin hemen yann yükselme- ye başlayacağı yok. Ancak 1994'te ABD, faizleri yükseltmeye başladığında tahvil piyasalarında başlayan çöküşü hatırla- yan yatınmcıların, ABD ve Avrupa piya- salarından çıkarak kendilerine yeni ya- kalan korumak için bu faizlerin bu kadar düşük tutulmasından dolayı homurdan- maya başladılar. Bu ikisı birleşince, bun- dan sonra Japonya'daki ilk faiz hareke- tinin yukarı doğru olacağını düşündürü- yor. Bu yatınmcıların tüylerini diken di- ken eden, uykulannı kaçıran, Financial Times'tan Barry Riley'nin cumartesi günü yazdığı gibi, belki de yeni bir ma- li krize yol açabilecek bir gelişme olacak. Bu konuda birkaç şey daha söylemeden önce bir de dövız pıyasalanna bakalım. Dolann başı derde girecek ~ İki hafta önce dolar 107 yen civarın- daydı. Geçen haftanın başında 103 ye- ne düştü. Sonra Japon Merkez Banka- sı'nın tüm çabalarına, bir günde bir mil- yar dolar satın almasına rağmen, ban- kanın hedefi olan 105 yenin üstünde ka- Borsalardaki yükseliş, yerini düşüşe bırakınca huzursuzluk başladı. tınm alanları aramaya başladıkları da bir gerçek. Özellikle ABD emeklilik fonları, bu sene başından beri Uzakdoğu ve Ja- ponya piyasalarına giriyorlar. ABD ve Avrupa'da ekonomik durgun- luk devam ediyor ve 1996 yılında bir to- parlanmanın başlayacağına dair işaret- ier de yok. Bu yüzden bu bölgede he- nüz faizlerin yön değiştirmesi güçlü bir olasılık değil. Hatta bu yılın ilk yansında Fed'in ve Bundesbank'ın bir kere faiz- leri düşüreceği inancı oldukça yaygın. Japonya'da başka bir manzara var. Veriler Japon ekonomisinin durgunluk- tan çıkmakta olduğunu gösteriyor. Ikin- cisi, faizler yüzde 0.5'e kadar gerilemiş durumda ve Japon tasarrufçular, ban- lamadı ve haftayı yine 104 yen civann- da kapattı. Dolann düşmesini engelle- yen tabanın zayıfladığını gösteriyordu bu gelişmeler ve yukanda tartıştıklanmız- la da oldukça ilgiliydiler. Global sermaye hareketlerinde, mer- kez bankaiarın doları desteklemek iste- ği, Japon yatınmcıların dış piyasalara açılması veABD'Iİ yatınmcılann gelişrnek- te olan piyasalardan korkarak ıçeri dön- meleri, dolara istıkrarlı birtaban oluştur- muş ve 100 yenin üzerine çıkarak olduk- ça istikrarlı bir koridora oturmasına ola- nak sağlamıştı. Şimdi merkez ülkelerde başlayan ekonomik durgunluk, serma- ye hareketlerini çevre ülkelere doğru çe- virmeye başladı; ikincisi, Japon yatınm- cılar hâlâAsya ve ABD pazanna ilgi gös- termelerine rağmen yavaş yavaş, dü- şük yenin Japon şırketlen için yarattığı ihracat olanaklarını ve iç pazarda baş- layan toparlanmayı değerlendirmek için yene geri dönüyorlar. ABD'li yatırımcı- lar ise ABD kâğıtlarının zirvede, Japon kâğıtlannın ise ucuz olmasından fayda- lanmak için Japon piyasasına akın et- meye başladılar. Böylece dolan destek- leyen sermaye hareketlerinin yönü de- ğişmeye başladı. Japon Merkez Banka- sı'nın bu haftaki müdahalesinde, piya- salar gafıl avlanmasına rağmen başarı- sız kalması da bu yön değiştirmenin et- kilerine bağlandı. Tabii yine gözler Japon faizlerine dikilmiş durumda. Japon Mer- kez Bankası, faizleri yükselttiği anda ar- tık dolan tutmak iyice zortaşacak. Dolar-yen paritesini doğrudan olma- sa bile etkileyecek bir başka gelişme olasılığı daha söz konusu. Avrupa'da ekonomik yavaşlama doğal olarak ihra- catın, dolayısıyla dış piyasalarda reka- bet etme gücünün önemini arttırdı. Hal- buki Alman Markı ve Fransız Frangı, yen karşısında değer kazanarak bu ülkele- rin ihracatçılannı olumsuz etkiliyor. Ocak sonundayen, mark ve franga göre sıra- sıyla 71.553 ve 20.776 düzeyindeydi. Mark ve frank bu haftayı 72.50 yen ve 21.11 yen düzeyinden kapattılar. Şimdi yatınmcılar kendilerine şu soruyu soru- yortar. Alman ve Fransız merkez banka- lan yen satın almaya başlarlarsa ne olur? Nihayet manzarayı tamamlamak için bir gelişmeye daha bakmak gerekir. Bu etken, ABD seçimlerinde "önce Ameri- ka " sloganı, korumacıhk rüzgârlan, işsız- lığin azaltılması talebi, şirket kârlannın ve borsada yapılan büyük servetlerin eleş- tirılmesi ile kendinı göstemneye başla- dı. Bu istekler ve eleştiriler, dolann tek- rar düşmeye başlayarak ithalatı caydır- ması ve ıhracatı teşvik etmesi stratejisi ile uygunluk halinde. Gerçi bu görüşle- ri en şiddetle savunan Pat Buchanan, çıkardığı gürültüye rağmen muhafaza- kârların başkan adaylığı yarışını kazana- cak gibi görünmüyor, ama zaten de- mokratlar tarafından da benimsenen bu görüşlerinin etkisinin kalıcı olacağına hemen herkes inanıyor. Bu da yatırım- cıları iyice huzursuz ediyor doğal olarak. Tüm bunlara bakarak borsalardaki tır- manışın sonuna yaklaştığımızı ve dola- rı tutan zeminin uzun süre dayanama- yacağını düşünebiliriz. Ancak tüm bun- lann gerçekleşmeye başlaması için her- halde yılın ikinci yansını beklemek gerekir. Çünkü faizler ABD ve Almanya'da bir kere daha düşeceğe benzıyor. Ne de olsa dur- gunluk fena acıtmaya başladı. 6 yıllık dönemde satılan fab- rikalarla ilgilı gelişmeler de- ğerlendirildi. Rapora göre, 1989 yılın- da Çimento Sanayii AŞ'ye (ÇİTOSAN) bağlı olan An- kara, Balıkesır. Pınarhisar. Söke ve Afyon fabrikalan, "Ciments Francais" adlı Fransız firmasına satıldı. Saüşlar holdinglere Daha sonra kurumun Ga- ziantep, Trabzon. Sıvas, La- dik, Şanlıurfa ve Bartın fab- rikalannın Uzanlar'ın şırke- ti Rumeli Holding'esatıldı- ğına dikkat çekilen raporda. kurumun Niğde ve Iskende- run fabrikalannın da Oyak- Sabancı Holding'e satıldıği kaydedildi. Çorum ve Stvas çimçnto tabrikalannuı da yine 1992 yılında Yibitaş Holding'e sa- tıldığı vurgulanan raporda, iki şirketin de kendı çimen- to fabrikalannın bulunduğu bölgelerdeki ışletmeleri al- dığına dikkat çekildi. Rapo- ra göre, 1989-1993 yıllan arasında çimento sektöriin- de yapılan ÖzeUeştirme so- nucunda İç Batı Anadolu'da Ciments Francais. Doğu Ak- deniz'de Oyak-Sabancı Hol- ding. Doğu ve Güneydoğu Anadolu ıle Karadenız'de Rumeli Holdıng'in. Orta Anadolu'da Yibitaş Hol- dıng'in bölgesel tekelleri oluştu Uzanlar'a ait olan Rume- li Holding son olarak ihale- si hâlâ süren ÇtTOSAN'a ait Van Çimento Fabrikası için de öneri verdi. Verimlilik artmadı Raporda özelleştırmenin amacının "Zarar eden ka- mu işletmelerinin verimüliği- nin arttınlması" ilkesi oldu- ğu vurgulanırken çimento sektöründe 1989-1993 \ıl- lan arasında yapılan satış- larda kâreden fabrikalann el- den çıkanldığı belirtildi. Sa- tışlann ardından geçen 3 yıl- lık dönemde yapılan incele- melerde fabrikalann verim- liliğinde bir artış görülmedi- ği, istihdamın da bu fabrika- larda yüzde 35 'e varan oran- larda düştüğünün ortaya çık- tığı bildirildi. Raporda fabrikalann vc- rimliliğinın satıştan sonra artmamasına neden olarak şu etkenler gösterüdi: "Zaten verimttiiği >üksek olan teknolojik olarak geiiş- miş fabrikalar olmasından dolayı yeni yatmmlar >apıl- maması. İşletmelerigeliştir- me >önünde isteğin olmama- sı." ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Kaybolan Yıllar Kapitalist öğreti "Zaman paradır" ya da biz- deki yerleşik deyimiyle "Vakit nakittir" kavramı- na dayanır. Sermaye için kira, faiz ve kâr, emek açısından da ücret göz önünde tutulursa "sü- renin önemi" açıktır. Zaman paradır anlayışı, bizde "özel çıkarlar" söz konusu olunca tam anlamıyla geçerli olu- , yor, ancak ulusal ekonomi poiitikalarına Sıra gel- diğinde, tümüyle unutuluyor. Aslında "aceleye getirilen" seçimlerden sonra iki ay geçmiş ol- masına karşın bir hükümet kunjlamaması da özel- toplumsal çıkar anlayışmdaki bu büyük farklılı- ğın somut bir yansımasidır. , ••• Yıllardır Türkiye'nin "ekonominin bütününe" yönelik şomut bir "sermaye birikimipolitikası" yoktur. Örneğin tanm, sanayi ve hizmet kesim- lerinde hangi alt sektörferin destekleneceği ya > da neler yapılmasının öngörüldüğü belirsizdir. Sektörel yatınmlar kimi gelişmiş ülkelerde oldu- ğu gibi tümüyle "piyasa koşullanna bırakılmış olsa da" hiçbir hükümet, yatınmcılan genel eko- nomik gidiş konusunda bu ölçüde "gösterge- . siz" bırakmaz, daha doğrusu demokratik yaşam geregi bırakamaz. Sonuçta ülke ekonomisi bu köşede daha ön- ce vurgulandığı gibi bir "sermaye birikimi şaş- kınlığı" yaşıyor. Yanlış afMaşılmasın, yerli ve ya- bancı sermaye sahiplerfitizellikle devletin borç- lanma kâğıtlarını satın alarak yıllık yüzde 180'le- re varan faiz getirisi elde ediyor. ÖmeğRTfbirrrfil- yar liranın ayda 100 milyonun üzerinde bir faiz kazancı sağladığı, bundan da hiç vergi alınma- dığı biliniyor. Şaşkınlık bu noktada değü. Birikim şaşkınlığı, sermayenin "mal ve hizmet üretimi", amacıyla kullanılmasında yaşanıyor. SSırmaye,. üretime yönelmiyor. ; ••• Belirsizlik, devletin kendi yatınm programlan • ve işleyişi için de geçerlidir. Türkiye'de kamu ya- , tınmlarının özel yatınmlar üzerinde belirleyici bir etkisi vardır. Siyasal belirsizlik sonucu devletin ] yıllık ya da daha uzun dönemli ulaştırma ve enerji başta olmak üzere altyapı yatınmlannın sa- \ yısal ve nitel boyutları belirsizdir. Ek olarak ye- • ni yılın bütçesi de uygulamaya konulamamıştır. > Kamu yatınmlan bir yana, çok daha olumsuz du- • rum devletin günlük işleyişinin bile yine siyasal • belirsizlik nedeniyle kendi haline bırakılmasın- \ dan doğuyor. Toplum başta eğitim ve sağlık ol- mak üzere temel kamu hizmetlerini bile yerine \ getiremeyen, bunlann giderek daha da bozul- , masına yol açan ya da her alanda kötü işleyen 1 bir devlet çarkıyla karşı karşıyadır. •: • • • ; Bu iki olumsuzluk, sermayenin üretimden çe- ', kilmesi ve devlet çarkının dönmemesi, açıktır k i ; asıl yıkıcı etkisini toplumun dar ve sabit gelirli -; kesimi üzerinde yapıyor. Yoğunlaşan işsizlik ve • enflasyon baskısı, her gün "cinnetten cinaye- ] te", trafik kazalanndan intiharlara, tekil yansı- ; malanyla yaşanıyor. Ancak sorun "sinirteri her ] gün gerilen" insanlann toplumu olmanın ötesin- de bir ağırlık ve olumsuzluk içeriyor. ; Sermayenin giderek artan oranda üretimden • uzaklaşarak faiz ya da daha genel anlamda rant > toplar bir nitelik kazanması sonucu yerli üretim ' olanakları genişletilemiyor. Ülkede tüketime, özellikle de lüks tüketime her geçen gün artan ' ölçüde yabancı ürünier egemen oluyor. O ka- dar ki dış basın Türkiye'yi "yabancılar için sa- [ tış cenneti" olarak niteliyor. Başta Avrupa, dün- - yanın "hiper, mega ve süper" pazarcıları, "dev- let bütçesihden sağlanan faiz gelirlerinin bes- • lediği" şişkin Türkiye pazarında at koşturuyor. • Sonuçta, üretimden uzakJaşan bir ekonomi ve bir yanda faiz geliriyle Avrupa ürünleri kullanan ; küçük bir azınlık, öbür yanda da giderek yok- sullaşan büyük çoğunluk ve varlığı yokluğuna , eşit bir devlet yönetimine ulaşılmıştır. > • • • : Şu sırada dünya ekonomisinde özellikle ileri ' teknoloji kullanımına dayalı mal ve hizmet üre- , timinde baş döndürücü gelişmeler oluyor. Yal- , nız üretim yöntemleri değil, işletme yapılan, yö- netim biçimleri de değişiyor. Hükümetlerin bu gelişmeler karşısında işlevleri yeniden tanımla- nıyor. Türkiye ekonomisi, hiçbir dönemde olma- dığı ölçüde bu gelişmelerin uzağına düşmekte- dir. Bu yapısal uzağa düşmenin, gelecek yıllar- da kapatılması giderek güçleşecek aralıklar oluşturacağı çok açıktır. Asıl uzun dönemli teh- like de buradadır. Çünkü dünyadaki gelişmele- rin uzağına düştükçe ve "pastayı daha çok üre- terekbüyütmedikçe" emek ve sermaye kesim- terinin "bir çuvala dotdtnılan kediler" ör^ği b f D J t e r i r t y o m e t e r i K a Ç ^ d Türkiye son yıllarda ekonomik gelişme anla- mında kayıp yıllar yaşıyor. Bununla da kalm/yor, çok devingen bir dünya ekonomisi ortamında giderek geri kalıyor. Yapılması gereken, bir an önce bundan kurtulmaktır. Ülkeyi, ekonomisi ve siyasetiyle yönlendirenlere düşen asıl işlev budur. Çünkü bilirsiniz, kaybolan yıllar geri gel- miyor. Sümerbank'ta yüksek ve giivenli MEVDUAT FAIZLERIMIZ VADE 1 3 6 1 ay ay ay y ı l TL. j % 91 %1OO %1O6 %11O USD % 7 % 8 % 8 % 9 • ,5 ,5 DM. % 6 % 7 /<o 8 , 5 %1O SÜMERBANKk u 5 a % 3 i
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle