Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 ŞUBAT 1996 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ALLECRO EVİN tLYASOĞLÜ
50 yüdır îstaııbuFuıı tek orkestrasıCumhuriyetin kurulduğu yıl, on do-
kuz yaşındaki Cemai Reşid Rey, Fran-
sa'dan dönüp, Darülelhan'a piyano öğ-
retmeni olur. 1924-25 yıllannda yer al-
dığı oda müziği gruplan ise lstanbul'un
ilk triolan ve kuvartetleridir. Hemen ar-
dından kurduğu koroda üyelerin çoğu
Cemal Reşid'den yaşça büyük kişilerdir.
Bu arada ilk çoksesli ürünlerini, Türk
halk müziğınin ezgilennden kaynakla-
narak besteler. Ardından kurduğu yaylı
çalgılar orkestrası, ileride amaçladığı bir
plana yöneüktir. İstanbul'da büyük bir
senfoni oluşturmak: "Yaylı çalgılar, sen-
foni orkestrasuıın çekirdeğidir. Once onu
kurmak gerekir" der.
Istanbul, o günlerde aydınlann birbı-
rini tanıdığı. herkesin birbiriyle kolayca
iletişimde olduğu birkent. Cemal Reşid
Bey'in bu gınşimi pek çok özverili gen-
ci bir araya getirir. Yaylı çalgılar ailesi
çevrede enstrüman çalan yetene.kli genç-
lerden oluşur. Orkestranın bu ilk kurucu-
lan aynı zamanda müziğin dışında, baş-
ka bir meslek sahibi kişilerdir. Çogunlu-
gu da doktor veya tüccardır. Kendi zor-
lu eğitimlerinin, zorlu yaşam savaşlan-
nın yanı sıra müzilde uğraşmak ve mü-
ziğin ortak paydasında birleşmek, her
türlü özveriye değer onlar için.
Yaylı çalgılar orkestrasının 1944'te,
Dram Tiyatrosu'ndaki altı konserinden
bırini dinleyen tsmet İnönü, sahne arka-
sına giderek "bu orkestranın borulan
ncredc" diye sorunca, konservatuvann
ileri sını flanndan derlenen üfleme çalgı-
cılann da eklenmesiyle orkestra ertesi
yıi tam bir senfonik karaktere bürünür.
1945-46 sezonunda verdiği ilk konserde
Beethoven'ın Egmont uvertürü ve Cesar
Franck'ın senfonısı yer alır.
Orkestranın birinci keman üyelerin-
den Dr. Hamit Alacanoğlu anılannı şöy-
le aktanyor: "ÖnceleriTepebaşı Konser-
vatuvan'nın çeşitii odalanna bölünerek
prova yapıyorduk. Hep biriikte sığacağı-
mız bir büyük salon yoktu. Birbirimizi
duymak için tüm odalann kapılannı
açınca konservahıvarın diğersınıflan gii-
rühüden ders yapamaz hale geliyordu.
Böylece prova için en uvgun mekân ola-
rak binanın kömürlüğüne karar verildi.
Penccreleri tepede, \erler kömiir tozu
içinde, rutubetlu tiç san ampul ışığında
bir ortam. Buradaki u/un süren çâhşma-
lar sonunda Cesar Franck'ın Rc minör
senfonisi ortaya çıktL Daha sonra Alman
mektebi provalariçin salonunu açtı. Der-
ken Beşiktaş'ta bir ilkokulun garajında
çalışmaya başladık."
Ve böylesi gönülden çalan kışıler, do-
gal olarak para pul da gözetmezler. Ki-
mi öğrencı olduğu için bir süre hiç ma-
aş almadan çalar, kımi kadrolu olup ol-
madıgına bile bakmaksızın toplulukta
yer alır. Bir başka coşku, bir başka özve-
ri ile büyük senfonik yapıtlan ilk kez Is-
tanbul'a sunmanın keyfini yaşarlar. Dü-
zenli konserlerle Istanbul Şehir Orkest-
rası bir gelenek yaratmaya başlar. Müzik
yaşamında nasıl gelenek yaratılır? Mü-
zikseverler konsere canlı müziğin solu-
gunu paylaşmak için gider. Aslında evin-
tstanbul Deviet Senfoni Orkestrasa
F
aylı çalgılar
orkestrasının 1944'te,
Dram Tiyatrosu'ndaki
altı konserinden birini
dinleyen Ismet tnönü, sahne
arkasma giderek "bu
orkestranın borulan nerede"
diye sorunca,
konservatuvann ileri
sınıflanndan derlenen
üfleme çalgıcılann da
eklenmesiyle orkestra ertesi
yıl tam bir senfonik
karaktere bürünür.
de oturup dilediği plaktan dilediği yo-
rumcuyudinleyebılirler. Konserin sosyal
yönü, aynı zevk ve benzer kültürü pay-
laşan ınsanlarla bir arada olmaktır. Işte
senfoninin düzenli aralıklardaki konser-
leri kent yaşamımıza bu katkıyı sağla-
mıştır
Ellı yıl önce tstanbul'da bir senfoni or-
kestrasının kuruluşu bir anlamda top-
lumsalbirsimgedır. Şalvarla fesle dolaş-
madığımızın, Latin harflerini uyguladı-
ğımızın, uluslararası takvımi kabul etti-
ğimizin bir uzantısıdır. Kültür düzeyi
yüksek ülkelerin zenginliklerinden bin-
ne, senfonik bir aileye kavuşulmasıdır.
Yeniden şekillenen ülkemizde kültürün
uluslararası bir dil olduğunun kanıtıdır.
Pazar sabahlan Şan sinemasındaki kon-
serler, nice konservatuvar öğrencisi ka-
dar nice Istanbulluyu da eğıtmiştir.
1^72'de Kültür Bakanlığı'na bağlanan
orkestra. giderek daha düzenli kadrola-
ra sahip oldu. Ve hâlâ, elli yıldır tstan-
bul'un tek vc rakipsi? orkestrası olarak
yaşamını sürdürüyor.
O günlerin henüz Batı tarzında yapı-
laşmış müzik kurumlanndan ve çokses-
li gelenekten yoksun ortamını Cemal Re-
şit Rey, kendi deyişiyle "Sahra-.M kebir*
olarak niteler. Onunla uzun yıllaraynı or-
kestra'arda çalan. yakın dostu flütçü Dr.
Kâmil Şekerkaran'ıri'çok ilginçbir sap-
taması var. "Cemal Reşid Bey'in ardın-
da devlet yoktu" diyor. Nice sanatçımız
gibı sırtını devletten alacağı fonlara da-
yamadan kendi olanaklannı. kendi biri-
kimını kullanan biröncüydü. Fılarmoni
demeğinın kuruluşu ile Batı'da tanıdığı
nice büyük sanatçıyı ülkemıze davet et-
miş. bugün adlanndan birer efsane ola-
50 yıl önce
İstanbul'da bir
senfoni
orkestrasının
kuruluşu bir
anlamda
toplumsal
bir simgedir.
Şalvarla, fesle
dotaşmadıgunıan,
Latin harflerini
uyguladığımızın,
uluslararası
takvimi kabul
eftiğimi/in bir
uzantısıdır.
rak soz edilcn nice usta sanatçı, İstan-
bul'da konserler vermiştir. Aynı şekilde
kişisel dostluklanyla Cemal Reşid Bey
de Avrupa'nın en büyük kültür merkez-
lerinde konserlcr yönetmiş, kendi yapıt-
lannı çaldırtmıştır. Bütün bunlar lstan-
bul'un kültür yaşamına yenilikler getir-
miş, toplumsal düzenimıze renk katmış
olaylardır.
Bir kez daha söz etmiştik: Bugün Is-
tanbul'daki orkestramız rakipsiz olma-
nın lüksünü de yaşıyor, cefasını da çeki-
yor. Işin en acıklı yönü. hâlâ elli yıl ön-
cesinın mekân konusundaki sıkıntılan
yaşanmakta. Senfoni orkestralarımız
yalnız istanbul'da değil, hiçbir kentimiz-
de kendine özgü bir salona kavuşamadı.
İstanbul'da provalar ile konserlerin ayn
salonlarda yapılması sonorite sorunlan
getiriyor. Akustık açıdan hiç de elveriş-
li olmayan AKM'nin büyük salonunda
sahneden daha iyi ses yükseltebilmek
için yıllardır çeşitii denemeler yapılır.
Bir bakarsınız sahnenın tavanı ve dört
bir yanı çepeçevre tahta panolarla çevril-
miş; bir bakarsınız tavandaki pano kal-
dınlmış, yeni birakustik olanak araştın-
lıyor! tstanbul Devlet Senfoni Orkestra-
sı'nın da diğer büyük kültür merkezlerin-
de olduğu gibi bir eve kavuş,ması artık
çok gerekli.
İDSO'nun bu haftakı konserini orkest-
raya yıllarca emeği geçmiş değerli Po-
lonyalı şefTadeuszStrugalayönetecek.
Orkestranın elli yıl önceki ilk progra-
mında çaldığı Beethoven'in Egmont
uvertürü de anısal olarak bu programda
yer alacak. Hem de orkestranın ilk üye-
lerinden Semih Argeşo, HamitAlacalıog-
lu, Muvaffak Gören, Panavot Abacı, Liit-
five Dölensay, Şefîk Bursalı, Kâmil Şe-
kerkaran gibi sanatçı lar, sahnede yıne
elli yıl önceki yerlerinde oturacaklar, bü-
yük ailelcrine dönmüş olacaklar. Bu nos-
taljik ortamı AKM'ye giderek paylaşa-
mazsmız. TV2'deki 'KonserSalonlann-
dan' programında canlı olarak izleyebı-
lirsiniz cumartesi sabahı.
Geçen haftaıun konserleri
Geçen hafta TadeuszStnıgala'nın yö-
nettiği IDSO eşliginde başanlı bir kon-
serdinledik. Romantikdöneminyapıtla-
nndan oluşan programda son derece ra-
fine bir solist vardı. Italyan keiıancı
Massimo Çuarta, Max Bruch'un Iskoç
Fantezisi'ni dozunda bir romantizmle,
pınl pınl bir tonla sundu. Scbubert'ın
Trajık senfonisi de klasizm ile roman-
tızm arasındaki özellikleri duyuran, den-
geli biranlatım içindeydi.
Hep orkestramızdan oda müziği top-
luluklan çıkmadığı için yakınınz. Ara
sıra oluşan küçük topluluklann da ömrü
kısa olur. Bu kez orkestramızın iki üye-
si, Şafak Mula (keman), Suzan Alüner
(çello) ve piyanist Seher Tannyar'dan
oluşan Boğaziçi Üçlüsü oldukça sağlam
bir kadro kurdular.
Birkaç yıldır özveri ile çalışarak da-
ğarcıklannı zenginleştirdiler. Boğaziçi
Uçlüsü'nün geçen hafta Cemal Reşid
Rey Konser Saionu'ndaki konserine iki
hanım sanatçı daha katıldı TubaOzkan
(viyola) ve Ece İdil (şan). Programın en
ilginç yapıtı Dimitri Şostakoviç'in Yedi
Romans başlıklı çalışmasıydı. Şan vedi-
ğerçalgılann önce tekerteker, sonra top-
luca işlendigi insan sesinin rengı ile her
bırçalgının tınısının benzerlikleri kadar
karşıtlıklannın ortaya çıktığı, oldukça
zor parçalardı. Tüm sanatçılar özenli bir
söyleşi yarattı Şostakoviç'te. Faure'nin
piyanolu dörtlüsü ve Beethoven'in Op I.
üçlüsünde yorumcular dinamıklcri se-
çerken biraz daha cesaretli ve benzer an-
layışta olabilirlerdi. Sesin tüm çalgılar-
da aynı solukta yükselip alçalması doğal
ki üyelerin birbirini tanımasına, biriikte
çalışmada yıllann birikimine dayalı bir
olgu. Boğaziçi Üçlüsü'nü disiplınlı ça-
lışmalanndan, dağarcıklanna yenilikler
karmalanndan ötürii kutlanz.
Hanks bu
yıl Oscarsız
CUMHUR CANBA2OĞLU
Oscar adaylannın açıklan-
ması sanınz en çok Amerikan
Film Akademisi üyelennı
memnun etmiştir. Yasak olma-
sına karşuı yaklaşık bir aydır
posta kutulanna bırakılan ar-
mağanlarla adeta boğulan
Akademi üyelen sonunda 'ta-
rafsız" kalmaya özen göstere-
rek adaylan belırlediler. Ajans-
lardan gelen haberler üyelenn
posta kutulannın pembe renk-
îi peluş domuzcuklarla ( ko-
medi dalında Altın Küre alan
Babe), cüzdanlarla ((Casino),
şampanyalarla (Restoration ),
oyuncaklarla (Toy Story ) ve
birçok fîlm kasetleri, film mü-
zikleri CD'leriyle dolduğunu
anlatıyordu. Akademfden sı-
zan haberler bazı isımleri öne
çıkartıyordu ama kimse işi
şansa bırakmak ıstemiyordu.
Dün açıklanan listeler tah-
mınlenn tuttuğunu gösterdi.
Sürpriz, En lyı Film dalında
aday göstenlen beş Fılmden
ancak üçünün yönetmeninin
aday göstenlmesiydi. Örneğın
Apollo 13'ün yönetmeni Ho-
vvard yanşma dışı kalmıştı.
Bu yıl Altın Küre kazanan Ang
Lee, Sense and Sensibilitvlc
aday olamadı ama filmı beş
aday arasına girebıldı. Geçen
yıl Ucuz Roman'ın getırdığı
sıradışı havayı bu yıl ı Sense
and Sensibilıty yle getirebilir-
di Ang Lee, ama ışler istediği
gibı gıtmedi...
Sırayla adaylara göz atalım.
En İyi Film dalında Türkiye'de
de göstenlmiş Apollo 13 ve
Cesur Yûrek öne çıkıyor. De-
gişik faktörlerin rol oynadığı
Oscar seçımınde tamamen fe-
minist bıröykü Sense and Sen-
fibility ile bir çıftlikte çoban
köpegı olmak isteyen şınn do-
muz Babe'ın yarattığı doğa
sevgısi bu Fılmlenn yabana atı-
lamayacağını göstenyor. Be-
şıncı aday ise UlP'in ne yapıp
yapıp adaylar arasına soktuğu
P»stacı(II Postıno). 1938'de
Büyük Aldanış (Jean Reno-
ir).1969'da Z (Costa-Gav-
ras), 1972 de Zandy'nin Geü-
nkJan Troell) ve 1973 «e Çıg-
lıklar ve Fısılülar dan (Ingmar
Bergman) sonra Ingılızyapımı
Postacı, Akademi tanhinde
Oscar'a aday gösteriJen 5. ya-
bancı patentlı fılm oldu.
En iyi yönetmen dalında yı-
ne Postacfnın lngilız yönet-
meni Radford. Babe'de 47 ay-
n domuzu kamera karşısına
geçıren Chris Noonan. Dead
Man VValkiııg le Tım Robbins.
Cesur Yürek'le iyi bir yönet-
menlik sınavı veren Mel Gib-
son,, 16 mm. çekilen ve alko-
lik yazann son bir ayını anla-
tan Leaving Las Vigas'la Mike
Figgis yanşıyorlar. Bahısçile-
rin favorisı Gıbson.
Gelelım En İyi Erkek oyun-
culara; bu dalda en büyük
sürpriz son iki yılın galibi Tom
Hanks'in olmaması. Bahisçı-
len ve onu üçüncü kez siyah
heykelcikle görüntülemek ıs-
teyen gazetecileri hayal kınk-
lıgina uğratan Hanks'm boşlu-
ğunda bu yıl Altın küre alan
Nicholas Cage. Leaving Las
Vegas'daki perormansıylahay-
lı şanslı; bırkaç yıldır çokiyı
roller bulmasına karşın Os-
car'a uzanamayan Hopkins,
Stone'un Nixon'ıyla bu yıl şey-
tanın bacağını kırabilir. Posta-
cı 'nın çekimlennden birgün
sonra kalp krizi geçırip ölen
ttalyan oyuncu Massimo Tro-
iside bu tip yürek burkan olay-
lan kaçırmayan Akademi'nın
hoşuna gidecek bir oyuncu.
Dead Man VValkıng'de çok ba-
şanlı bir karanhk adam çızen
Sean Penn ve adı uzun süredir
adaylar arasında geçen Ric-
hard Dreyfuss da yabana atıl-
mamalı...
Her yıl olduğu gibi kadın
adaylar bölümü yine favorisız
. Yasak tlişki'deki rolüyle
Meryl Streep özlediğı Oscar
yanşına döndü. Scorsese'nin
Casino"suyla aptal sanşınlık-
tan oyunculuğaterfî eden Sha-
ron Stone, gedıkJi Oscar adayı
Susan Sarondon (Dead Man
Vvalkıng), Leaving Las Ve-
gas'lauluslararası ünletanışan
Elisabeth Shue, Sense and
Sensibilıty ile Emma Thomp-
son aynı sırada yanşa başlıyor-
lar; ama bızce Stone ile
Thompson rakibelerinden da-
ha şanslı.
1995 OSCAR A DA YL A R I A Ç I K L AN D I
DUŞUNCEYE SAYGI
İtalyan filmi •Pöstacı". A\ usturaJva yapımı 'Babe' üç, 'Sense and SensibilhV dört, 'Braveheart' (Cesur Yürek) de on daJda aday gösterildiler.
'Cesur Yürek' 10 dalda aday
Kültür Servisi - Mel Gibson' ın
"Braveheart" (Cesur Yürek)
fılmı en iyi film dalı da dahil on
dalda aday gösterilirken Mel
Gibson'ın en iyi oyuncu adaylan
arasında bulunmaması dikkat
çekti. Tom Hanks de bu yıl en iyi
oyuncu adaylan arasında yok.
En iyi film dalında bu yıl yabancı
filmlerin egemenliği de bir başka
dikkat çekici yön. Avustralya
yapımı "Babe". İtalyan filmi
"Postacı", İngiliz "Sense And
Sensibility''nin aday olduğu en iyi
film dalının Amerikan yapımı tek
filmi "Apollo 13"
"Pbstacrnın, "Sense and
Sensibility"nin ve "Apollo 13"ün
4, "Babe"in 3 dalda aday
göstenldiğı Oscar adaylannın
listesi şöyle:
En İyi Film
Babe
Apollo 13
Braveheartf Cesur Yürek)
The Postman (Postacı)
Sense and Sensibilıty
En İyi Yönetmen
Chris Noonan, Babe
Tim Robbins. Dead Man
VValking
Mel Gibson Braveheart (Cesur
Yürek)
Mike Figgis Leaving Las Vegas
Michael Radford The Postman
(Postacı)
En İyi Erkek Oyuncu
Nicolas Cage / Leaving las Vegas
Richard Dreyfuss ' Mr Holland's
Opus
Antfıom Hopkins < Nixon
Sean Penn , Dead Man VValking
MasîJmo Troisi / The Postman
(Postacı)
En İyi Kadın Oyuncu
Elisabeth Shue ' Leaving Las
Vegas
Susan Sarandon Dead Man
VValking
Merly Streep / The Bridges Of
Madison County (Yasak llişki)
Sharon Stooe / Casino
Emma Thompson / Sense And
Sensibility
En İyi Yardımcı Erkek
Oyuncu
Brad Pitt / Tvvelve Monkeys (On
Ikı Maymun)
Tim Rotiı Rob Roy
Kevin Spacey / The Usual
Suspects (Olağan Şüpheliler)
EdHarris/Apollo 13
James Cromwell / Babe
En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu
Joan Allen / Nixon
Mira Sorvino ' Mighty Aphrodite
Kate VVinslett / Sense And
Sensibility
Kathleen Quinlan / Apollo 13
Mare \\ inningham / Georgia
En İyi Yabana Film
All Things Fair / Isveç
Anonia's Line / Holianda
DustOfLife/Cezayir
O Quatrilho / Brezilya
Star Maker / Italya
En İvi Senaryo:
Randal VVallace / Braveheart
(Cesur Yürek)
Wbody Allen / Mighty Aphrodite
Stephen Rivelle, Christopher
Wilkinson ve Oliver Stone / Nixon
AJec Sokoiov»1
Toy Storyr
Christopher MeQuarrie The
Usual Suspects (Olağan
Şüpheliler)
En İyi Senaryo Uyarlaması
Emma Thompson / Sense And
Sensibility
VVüiiam Broyles ve Al Reinert
Apollo 13
George Miller ve Chris Noonan /
Babe
Mike Figgis / Leaving Las Vegas
Anna Pavignano, Michael
Radford, Furio ScarpeUi,
Giacomom ScarpeUi ve Massimo
Troisi / The Postman (Postacı)
MEMET FUAT
Öykünün İşlevi
Soru Semih Gümüş'le konuşurken biçimlendi.
Konuşmanın bir yerinde,
"Niye öykü?" diye sordu. "Niye öykü de, öbürtür-
lerdeğil?"
Romandan pek hoşlanmadığımı bilir, ama şiir var...
Şiirherşeyin başı...
Romandan hoşlanmamam da şiire uzaklığı yüzün-
den. Herkes Yaşar Kemal olamıyor...
Hele bir de romancı satır başına para alıyorsa, bir
uşağın çalınan kapıyı açıp geleni içeri alması yarım
sayfa sürer.
Roman deyınce gerçi akla yalnız o tür romanlar gel-
miyor artık, Yaşar Kemal tek şair romancımız değil,
Abdüihak Şinasi Hisar, Halikamas Balıkçısı, La-
tife Tekin bir çırpıda verilebilecek örnekler, ama öy-
künün şiirie içli dışlılığı bambaşka...
Aynca öykü çok hızlı, bu özelliğiyle çağımıza uy-
gunluğu da tartışılmaz...
Neyse, konuşmanın bir yerinde,
"Niye öykü?" diye sordu Semih Gümüş...
Önceden hazırlanıp paketlenmiş bir yanıtım yok-
tu. Bir şeyler söyledım. Şimdi de onları yazıya döküp
özetlemek istiyorum.
Önce şunu belirteyım: Sanat benim için salt bir
oyun değil... Sanatın bir işlevi olduğuna, olması ge-
rektiğine inanıyorum...
Bütün insanlar gibı, sanatçı da yaşadığı dünyanın
ürünüdür. Çevresiyle etki tepki içinde olmayan bir sa-
natçı düşünülemez.
Içine kapanmak da bir tepkidir...
İşi güzelduyusal tat vermek olan sanatçının top-
lumsal, siyasal konularda da işlevler yüklendiğini,
çevresini etkilemeye çalıştığını biliyoruz. Öylesine ki,
zaman zaman dünyayı yorumlayışı, gerçekleri göz-
ler önüne serişi, bilimlerin gücünü bile aşan bir dü-
zeye yükseliyor.
Yazın ise kullandığı gereç anlam ileten sözcükler
olduğundan, bu alanda en ileri gidebilen sanat...
Gelelim bugün, Türkiye'de, öykünün yazın türleri
arasında başta gelen bir önemi olduğunu söylerken
ne demek istediğime...
"Niye öykü?"
"Çünkü anlatılacak çok şey var..."
Aktanlacak duygular, kışkırtılacak duyarlılıklardan,
ya da bütün yönleriyle biçimlendirilip ölümsüzleşti-
rilecek kişilerden önce, anlatılacak çok şey var...
Ancak yazın yoluyla anlatılabilecek şeyler...
Tutumbilimciler birtakım kuramsal sözler ediyor,
bir anlayışın sona erdiğini, başka bir anlayışın doğ-
ruluğunun kanıtlandığını söylüyorlar. Ne var ki sokak-
larda sürünenlerin, gecekondularda yaşayanlann her
gün karşı karşıya kaldıklan yaşam işkencesinde hiç-
bir değişiklik yok...
Bugün açlık, yoksulluk öylesine doğal ki, haberden
bile sayılmryor.
Suadiye'de oturanın Sultanbeyli'de oturanı anla-
ması için gazetelerin, ya da bilimsel araştırmaların
hiçbir yaran olamayacağı açık.
Insanlanmızın birbırlerini tanımalan, sevmeleri, kay-
naşmaları, yaşamı paylaşmalan için bilmelen gere-
ken çok şey var.
Bir şair duygular, duyarlıklar alanından öyküleme-
ye geçip neden Memleketimden İnsan Manzaralan-
nı yazmaya yöneldi?
Yeni bir tür bulma çabası içinde mıydi?
Tersıne, yeni bir türe yöneldiğini çalışmaları baya-
ğı ilerledikten sonra sezdi.
Anlatma çabası içindeydi... Birtakım şeylerin an-
cak sanat yoluyla anlatılabileceğini biliyordu...
Gazetede bir haber okuyoruz:
"MilletvekiHeri güvenlik güçlehnin geceleri sivil kı-
yafetle gelip 'PKK'liyiz, ekmek verin' dedıklehnl, son-
ra da 'PKK'ye yardım ediyorsunuz' diye köylüleri gö-
zaltına aldıklannı ileri sürdü."
Bu haberi yazınsal boyutlarıyla düşünmeye çalışır-
sanız, neler, neler çıkar altından!.. Ekmeği verene de
çok değişik, birbirini tutmayan yorumlar getirebilirsi-
niz, aldatmacayı yapana, yaptırana da...
Ulkemiz yıllardır sürekli gelişmeler içinde, tanık
olanların bir gün anlatmak isteyecekleri birbirinden
acı olaylar yaşıyor. Gerçi anlatmak istemek yetmez,
sözcüğü sözcüğe çatmasını bilen, anlattıkları okun-
maya deger nitelikte yazariar ortaya çıkmadan hiç-
bir başarı elde edilemez, ama anlatma isteği eninde
sonunda o yazarlan ortaya çıkaracaktır.
Böylesine çok şeyi (aynca karmaşık da) anlatabil-
menin yolu ise öyküden geçiyor. Belki de Memleke-
timden İnsan Manzaralan'nda olduğu gibi, öyküyle
şiir el ele verirler.
Sanatın anlatıcılığındaki üstünlük nerden geliyor?
Yazı biterken sorulur mu böyle soru!..
Şöyle diyelim:
Sanat iyilerin de, kötülerin de insan olduğunu hiç
unutmaz...
Şarlo'nun Monsieur Verdoux filmini görmüş müy-
dünüz?
Balkan Balkan' Alman Kültür
Merkezi'nde
• Kümır Servisi - Alman Kültür Merkezi'nde
düzenlenen çarşamba sınemasının bu haftakı filmi
TÜRSAK'm işbirliğiyle saat 18.30'da gösterilecek
olan, Panait tstrati'nın 'Kodin' ve Pkyra Kyralina' adlı
romanJanndan uyarlanmış 'Balkan... Balkan' adlı
film. Gyula Maar'ın yönettiğı film, geçen yüzyılın
ikinci yansında Balkanlar üzerinde Türklerin.
Rumerilerin ve Yunanlılann bir arada yaşadığı Danube
Braila'daki bir kasabanın öyküsünü anlatiyor. (249 45
82)
İpanlı yönetmenin filmi politik
krize yol açtı
• GÖ1EBORG (Cumhuriyet) - Geçen hafta sonu
sona eren Göteborg Füm Festivali'nde büyük ilgi
toplayan filmler arasında yer alan İranlı yönetmen
Jafar Panahi'nin 'Beyaz Balon' adlı filmi,
VVashington ile Tahran'ın arasını açtı. Film, Iran'da
oluşturulan bir ulusal komite tarafından yabancı
filmler dalında Oscar ödüllerine aday gösterilmişti.
Washington yönetiminitı Iran'daki muhalif kuruluşlara
ekonomik yardımda bulunmaya karar vermesi üzerine
aynı komite filmi Oscar adaylığından geri çekti.
ABD'deki The Academy of Motıon Picture Arts and
Sciences ise politik nedenlerle hiçbir filmin
yanşmadan çekilemeyeceğını ilan etti. Filmin Oscar
listesine girip girmeyeceği önümuzdeki günlerde belli
olacak.
ÇYDD'nin kitap kampanyası
• Haber Merkezi - Cağdaş Yaşamı Destekleme
Derneği, okul kitaplanna kitap temıni ve insanlarda
kitap hediye etmek alışkanlığını oluşturmak amaçlı
kampanyanın henüz başlamadığını bildirdi.
Gazetemizin dün yayımlanan sayısında yer alan
haberden sonra derneği arayan birçok kişiye teşekkür
ettiklerini belirten dernek yetkilileri, kampanyanın
henite düşünce aşamasında olduğunu, ancak en kısa
sürede gerçekleştirmeye çalışacaklannı belirttiler.