25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 1996 PAZAR OLAYLAR VE GORUŞLER Ajan ve Işbirlikçi Cenneti! ARİF ÇAVDAR ATASEf Başkanı. Hukukçu O smanlı Inıparatorluğu. ya- duğujeopolitık vejeostratejikkonumune- şaminın son üç vüz vılın- denıyle Türkiye'ye askeri. ekonomık \e da. Batılı empervalıst güç- tekııik jardımİarmı başlatrnıştır. Devletın lerın (Dü\ eli \luazza- tüm kurum vekuruluşlarına, danışman adı ma"nın)sıyasal.ekonomik. altında. bırtakım ajanlar da göndermıştir. maü. askeri \e hatta vargı- Bu ajanlar. kendilennden istenilen işlevle- şaminın son üç vüz vılın- da. Batılı empenalıst güç- lerın (Dü\ eli Muazza- ma'nın) sıyasal. ekonomik. maü. askeri \e hana vargı- sal yönlerden tutsağı iken. bağımsizlığımı- zın venıden kazanılması \e dış polıtıkamı- zın. tam bağımsız ve gerçekçı bir eksene oturtulabilmesi ancak Türkiye Cumhuri- yeti'nın. 1923-1950 döneminde mümkün olabilmıştır. lkinci Dünva Savaşı'nı izleyen yıllarda SSCB: Kars.'Amin ve Ardahan ı'le Türk boğazları üzerinde hak iddia edınce Türki- ye. eski ABD Mosko\a Büyükelçısı Har- riman'ın dabelırledığıgıbi. valmzlıkduv- gusuna kapılmış v e dost arav ışına girışmiş- tir. Nevarki. bıınu vaparken. ABD'ninka- natları altında duygusal bır dış polıtıka ız- lemeyı yeğlemıştır. Aslında. ulusal dış polıtikalann saptaıı- masında, ulusal çıkarların ön planda tutul- ması gerekırken 1950 _v ılından başlayarak. dış ılişkilerımizde izlenen duygusal polıti- kalar. giderek uvdusal polıtikalara döniiş- müştür. 196O'lı vıllann ılk yarısında. zamanın kısa dönemlı başbakanı Ismet İnönü'nün. Kıbrıskonusundagiriştığı kışilıklı bıratak üzerine. ABD Cumhurba^kanı L>ndon Johnson'un. Tiirkıye Cumhurıvetı hükü- metıne hıtaben gönderınış olduğu aşağıla- yıcı mektup. bır uyaran nitelığı taşımış ve tarıhımizin en büyük diplomatı olarak nı- telenen Ismet Inöııü. ünlüçıkışını vaparak "\en\ bir dünva dilzeni kurulur \e Türki- ye layık olduğu \eriaur" bıçimındekı söy- İemi>le ılk başkaldırıvı vapmiş ise de he- men sonrasında ABD'ye yaptığı resmi ge- zi sırasında. kendi hükümetınin. TBMM'dekiçoğunlukoNİarını vıtırdıği ha- berını. bızzat ABD Cumhurbaşkanı'ndan öğrenmiştır. Böylece ABD. ülkemızdekı işbırlikçilen aracılığıy la nelere kadır olabı- leceğini bizzat Inönü'ye göstermiştır. ABD. Ikınci Dün\aSava>ı'nı izleyen yıl- larda. Ortadoğu Arap petrollennın rahatça sömürülmesı ve SSCB'ye karşı savunula- bilmesi bağlamında. Türkıvenın sahıp ol- rı yerine getirirlerken Türklerin biraz da aşırısayılabilecekkonukseverlıklerivanın- da. kutsaldeğeryargılannın veonurlarının okşanıp pohpohlanması >oluyla. kalpleri- nin fethedilebileceğı ve bövlece güvenle- nnin kazanılabileceğı biçiminde, kendı ıs- tilıbarat örgütleri tarafından öğütlenen ve öğretılen derslerı harfıv en uygulamışlar v e Türk dostu şemsıyesı altında. Türkıve'de serbest çalışma ortamını bulmuşlardır. 1950'li vılların başında. EİEİ (Elektrik Işleri Etüt fdaresi) Genel Direktörlüğü nez- dinde 'jeoloji uzmanf unvanı ile ABD ta- rafından. sözde danışmanlık görev ı> le gön- derilen ıstihbarat görev lisı Mr. G tüm dıkkatmi gelecek vaat ettiğine inandığı bır grup Türk mühendısi üzerinde toplamıştır. Nitekim. gelecek vaat ettığı ıçın dıkkat çe- ken Türk mühendıslerinden Sayın Süle_\- man Demirel. Turgut OzaL İbrahim Deri- ner, Safa Giray ve Mükerrem Taşçıoğlu v b.. sonradan Türkiye'nın kaderini vönlendi- ren görev lere seçilmek suretiy le. bu danış- manın kanaatinde yanılmadığını kanıtla- mışlardır. Başta ABD olmak üzere tüm emperya- lıst Batı ülkelerı. Türkiye'nin ilk ikı cum- hurbaşkanı dönemlerınde, bu ıkı liderin tu- tarlı ve kararlı tutumiarı sayesinde. Türkı- ve üzerinde, askeri, ekonomık, malı, tekno- İojik ve kültürel yönlerden bir türlü kura- madıkları egemenliklerini.' 1950 yılından başlavarak ışbırlikçilerin de desteğıv le gi- derek artan ölçüde kurmuşlardır. Emperya- lıst ülkeler, Türkıye'de kendılennden baş- kasına milliyetçi ve Müslüman olma hak- kı tammayan. ınanç sömürücüsü kadrola- rın ışbaşına gelmelerıni kolaylaştırıcı nıte- lıktepolitıkalarüretmişveuygulamışlardır. Bu politikaların uygulanmasında, merkez- lerı kendi ülkelerinde bulunan uluslararası derneklerın Türkiye uzantılarını aracı ola- rak kullanmışlar ve ülke ileri gelenlerinı. emperyalist ülkelerin amaçlan doğrultu- Mirıda. koşullandırmav ı başarmışlardır. Bu arada. askeri yardım ve IMF önlemlerını de kendı polıtikalarını kabul ettirmede. baskı ve vaptınm öğesı olarak kullanmışlardır. Avrıca. vapav olarakyarattıkları vearkasın- dan. doğrudan ya da dolaylı olarak destek- ledikleri terör etkınliklerıyle toplumsal ve ekonomık dengemızinbozulmasıldestabi- lizasvon) vollannı aravıp bulmuşlardır. Bu ustaca planlanan politikaların saptanma- sında. ClA'nın v üzlerce araştırma kurumu ya da kuruluşlarından özellikle Rand Cor- poration (başında eskı CIA göreviısi H. Lawry'ninbulunduğu)PnneetonÜniversi- tesı'ndeki Atatürk Enstıtüsü. \Yashıngton D.C.'deki Islami Araştırma Merkezı. MÎT (Massachusets Institute of Technologv ). Camegie Endovvment. Bediüzzaman Saidi Nursi (Saidi Kürdi) Enstıtüsü vb. gibi ku- rum ve kuruluşlardan yararlanmışlardır. ABD'nin ızleveceği polıtikalara gerek- çe hazırlamak üzere. bu kurum ve kuruluş- lara. Türk kökenli. ilkesız öğretim üyeleri ve araştıncılar çağrılmış ve bu kışılere ha- zırlatılan sözde bilimsel raporvada vayın- larla ülkemızalevhıneteorıler üretilmış ve kendılerme ABD Doları üzerınden ve bü- vük paralar ıçeren çeklerle. ıhanetlerinın bedeli ödenmiştir. Biivük dostumuz ABD'nın devlet ku- rumları. Pensy Iv anıa L nıversıtesı 'nde baş- lattıkları bir çalışma ilebugünekadar. hiç- bır zaman edebıyatı bıle olmayan Kürtçe dıyalektıne hızmet ıçın(!) Zaza lehçesınm sözlüğünü hazırlatmışlardır. Ortadoğunun en zengin su. asfalt. pet- rol. uran>um, bakır. demir, krom vb. birçok yeraltı kavnakları üzerinde. kurmayı dü- şündükleri bir tampon aşiret dev letinin, en az vüzyıl süreylebağımsızlık bilincıne sa- hip olamayacağı ve ABD'ye olan şükran duygusunun nesiller boyunea sürebileceği düşünülerek başlatılan çalışmalar. Kuze> Irak'taki iki hizıp (KDP ve K\'B) arasın- daki çekişmeler nedeniyle başanlı olama- vınca. Kuzey Irak'tan topladıkları on bin kadar ajan ve ailelerıni. önee Guam Ada- sı'na ve daha sonra da ılerıde kurulacak u\du devlet kadrolarında kullanılacaklan yerlere göre kendı polıtikalan doğrultusun- da yetiştirilnıek üzere. eğıtım merkezleri- ne göndermışlerdir. lleride oluşturulacak bu 'tampon de\let" ile Arap devletlen ara- sında varatılacak potansıyel çekişmeler ve bu çekişmeler üzerine bına edilecek savaş senarjoları ile Israil dev letinin bölgedeki rahat ve huzuru sağlanacaktır. Böylesine özenle hazırlanıp uvgulama alanına konulan kendi çıkarları doğrultu- sunda oluşturulan gerçekçi vebilimsel po- litikalar çerçevesinde. Surıye ve Lübnan denetımindekı Bekaa Vadisi'nde bulunan gerilla kamplarında eğitılen ve silahlandı- rılan uluslararası destekli terör örgütlerin- den önce Ermeni ASALA örgütünü hare- kete geçirmışler. arkasından sol ve sağ te- röristleri silahlandırmak suretiyle. ülke ka- muovunda bir darbenın kaçınılmazlığını ınandınnaya yönelik bır vılgınlık ve bık- kınlık ortamı hazırlamışlardır. Bu ortamda gerçekleştmlen askeri ıhtılal sonrasında. halkın askeri ihtilale karşı oluşacak tepki- sı de göz önünde tutularak TurgutÖzal'ın ıktıdara getırılmesi ortamı da hazırlanmış- tır Bekaa Vadisi'ndeki kamplarda eğitılen ve yetiştirılen PKK. teröristlerı aracıfıgı ile Türkiye'nin Günevdoğu bölgesinin parça- lanmasına vönelik senaryolann uvgulama alanına konulması sağlanmıştır. Bu parça- lanmava yönelik tartışmalann başlatılma- sı. Çekiç Güç'ün oluşturulması ve sonuç- ta bağımsız bır dev let kurulmasına yönelik yersız ve gereksiz söylemlerın dile getiril- me.sinde Turgut Özal büyük rol oynamış- tır. \'ukanda belirtılen veaşamaaşamauy- gulanan sosyopsıkolojık ve sosyopolıtik se- naryolarsonucu. önce 12Mart 197 1 "de ger- çekleştırılen bir müdahale ile faşıst güçler "Bana milliyetçiler cinayet işliyor dedirte- mezsiniz" koruvucu şemsı>esı altında, ül- kemizin iç yapısında etkin kılınmışlardır. Daha sonraları işlev siz kalan bu sözde mU- liyetçi-ülkücü çeteler mafvalaşarak her tür- lü kirli işe bulaşmışlardır. 12 Eylül 1980 müdahalesiv le ülke yönetımınde. şeriatçı ve tarikatçılar egemen olmuştur. Bu bağlamda. planlı biçimde adlan çok önceden saptanmış bulunan bir veto uygu- laması ile TBMM "\e 130 dolay ında tarikat- çı ve 80 kadar faşıst ve çıkarcı milletveki- li sokulmuştur. Turgut Özal. parti kurarken elınde bulunan kadronun nerelerden veril- diğı hâlâ merak konusudur. Halkımızın Su- udi Arabistan modeli ve (Hıristıyan efen- dilerine karşı) itaatli (muti) ve ılımlı (mu- tedil) bır Islam toplumunun oluştunılması içın. ünıversite ve >üksekokulların başına YÖK düzeni getirilmiş ve söz konusu bek- lentı doğrultusundaki kadrolaşmalar sağ- lanmıştır Ortaöğretim kurumlanmızda da tarikatçılığın ve şeriatçılığın agırlık kazan- ması için yoğun çalışmaîara girişilmiş ve MEB'de CIA ajanı HovardReedile Nurcu Ahmet ikılisının sorumluluğunda yürütü- len bir Dünya Bankası projesi ile Nurcula- rın bakanlıktaki egemenliği giderek arttı- rılmış ve özel öğretim kurumlarında ise (ABD"nin uydusu konumundaki petro-do- lar zengini Arap ülkelerine verilen talimat doğrultusunda) 1980 yılına kadar Türki- ye"den topluığne bıle almayan ABD uydu- su Arap devletçıklerinin petro-dolar des- tekli iane ve yardımları. dinci vakıflara ak- tanlmıştır. Bu büyük meblağlar, cami ve te- levızyonlarda. ü>atro sanatçılarına taş çı- kartırcasınasümüğünüçekeçekeağlayabı- len ve bazen de cûş ıçinde kendinden geç- miş bır psıkopat hezeyanıyla haykırarak. din adına keramet v umurtlayan bu Nurcu hocaefendi ve çevresine akıtılmış ve top- lumlann, Tann yerine bırtakım aracılara kullaştırılması ve böylece. Tann adına ah- kâm kesen bu 'müşrikler' aracılığı ile top- lumların katılımcı demokrasiden uzaklaş- tırılması ve kolayca güdülebilmesi politı- kaları Orta Asya'ya kadar götürülmüştür. Söz konusu vaiz ve çev resi aracılığı ile bu- güne kadar. 200 dolay ında okul yaptırılmış ve bu okullarda. sadece denetleme günle- rinde uygar ve çağdaş bir görüntü verilme- sine özen gösterılmiş. fakat öbürgünlerde. tam karşıt yönlü bır eğıtim ve öğretımin uygulanması yolu ile çocuklann saf ve kör- pe dimağlanna takıyyeci ahlak anlayışı ve safsatalaraşılanmakta vekendilerineaklın. bilimın ve ulusal bağımsızlığımızın sım- gesı konumundaki Atatürk'ün yerine bu Nurcu hocaefendi rehber olarak benımse- tilmektedir. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından son- ra. Orta Asya Türk toplumlannın Müslü- manlaştırılması ıçin uçaklar dolusu şeriat- çı, 'İslami fütuhaf yolunda akın akın Orta Asya'va gönderilmişlerdır. (Gelecek yazımızın konusu 'CIA ajan- lan \e de\let kurumlanmız' olacaktır.) ARADA BIR BEHZAT AY Bunalımın Böylesi... Yaşamın pahalı, canın sudan ucuz olduğu günü- müzde umutsuzluk, toplumumuzu iyice sardı. in- sanlarımız karamsarlığın kara bulutları altında yo- lunu yordamını şaşırdı... Cinayetler, mafyalar, kirli ortaklıklar alabildiğine çoğaldı. Dahası, devletin içine sızdığı resmen ka- bul edildi, liderler doruğunda. Ülke bır uçuruma doğru sürüklenmekte, devlet ehliyetsiz ellerde çü- rütülmekte... Cinayetlerin gizperdeleri kaldırılmadığı için, in- sanlarımız kuşku ve korku içınde... Ülke sis içinde... Hemen hemen herkes, "Nereye gidiyoruz?" diye kaygı ile birbirine soru yöneltmeye başladı... Bütün bunlara koşut olarak, islami siyasaya araç edenlerin aldıkları yol da korkunç... Bu çevre, de- mokrasiden söz ederek Atatürk'e. laik cumhuri- yete küstahca saldırılarını yoğunlaştırmakta. De- mokrasiden söz ederek demokrasıyi kullanmakta- lar. Ülkemizde iran'daki, Afganistan'daki gibi birre- jim, Cezayır'deki gibi kargaşa istemekteler. Ceza- yir'de 1992'den bu yana terör yüzünden 50 bin ki- şinin öldürüldüğünü göz önüne alırsak bu çevre- nin ne denli korkunç olduğunu iyıce anlayabiliriz. Bunlar, akıl yolunu değil. açıkça 'şeriat düzeni' is- tediklerini söylüyorlar. yazıyorlar. Yıllarca önce İmam-ı Azam Ebu Hanife şöyle demiş: "Akla uy- gun olmayan hiçbirkural uygulanamaz. Tutulacak yolu nakil değıl, akıl gösterir. Şu din büyüğü şöy- le dedi, bu din büyüğü böyle yaptı diye akla uy- gun olmayan kurallara boyun eğmek gerekmez." Ama gelin anlatın bu yobazlara! Ülkenin durumu böylesine korkunçken. siyasa- cılar salya sümük palavra atıyorlar. Umutsuz ve umarsız halkın durumu onları ilgilendirmiyor. işleri güçleri gizli kazanç... Her goçen gün bu durumu kanıtlamaktadır. "Mafya-ticaret-cınayet-siyaset" dörtlüsünün yaptıkları kirli işlerin dumanı yüksel- mektedir. Siyasacıların çoğunun malvarlıkları kar- şısında şaşırmaktayız. Nasıl edindiklerine akıl er- diremiyoruz. Tevfik Fikret'in ünlü dizelerıni söyle- mekteyiz: "Yiyin efendiler, yiyin; bu hân-ı iştiha sizin; Doyunca, tıksınnca, çatlayıncaya kadar yiyin!" Türkiye'yi korkunç bir bunahm batağına sokan- lara karşı bütün namuslu insanların birleşmeleri gerektiği ortada. Her alandaki kirlilik, kokuşmuş- luk bizleri şaşalatıyorsa da yiğitçe savaşım verme- lıyız. Ne dıyordu İsmet Paşa: "Bırülkede namus- lu kişiler, en azından namussuzlar kadar cesur ol- madıkça o ülke için kurtuluş yoktur." Kurtuluş savaşçıları bu anlayışla ülkeyi düşman- dan, işbirlikçilerden, yıkım ve talandan kurtarabil- diler... Kalıcı Olan Ailelerdir CElNGIZ I L H A N Izmır Burosu Avukatlanıulan B unca zaman geçtı. Halit Refiğ'ın bır sözünü. hâlâ unutmadım. Mıllıvet ga- zetesınde. 'Sa\aşveBarış" fılmıvle ılgılı bır vazısın- da Tolsto>'un bu büvük romanınıntemel fıkrinı şövleözetlıvor- du: Savaşlarvebanşlartanhınakış.ı ıçe- rısınde geçer gıder. ama aileler kalır. Şöyle de diyebılinz. kalıcı olan aıleler- dir. toplumdur. Hangi aile? Cumhunvet, bu soruyu bılınçh ola- rak sormuş. yanıtını vermiştır. Kapita- lizmın ve ulu>-devletın kurucusu Batı burjuva ailesi. Kanıtı bu yıl kabulünün ve vürürlüğe gırmesinın vetmışıncı _vı- lını kutladığımız Isvıçre va^alarından çev ırı Türk Medenı Kanunu ve Borçlar Kanunu'dur. Bütün ön koşullar varken nıçın Is- lam ülkelerinde Avrupa'dakı gıbı bır burjuva sınıfıoluşnıamıştır'.'"NiçinAv- mpa kapitalizmi İslam âlemini bu ka- dar kola\ istila etmiştir?" Tartışma bıı- radadır ve bu bir dev let vönetımı tartı^- ması olmaktan çok. toplum ve aile ya- şamına. toplum vaşamınm düzenlen- mesıne ılışkın bır taıiışmadır İslami kültür. toplum vaşamınm. aı- lenin şerıata göre düzenlenmesi burju- va smıfınınoluiup gelışmesıne. kapıta- lızmın kurulmasına engel olur. Bu. cumhunvetın görüşü. bır bakıma ıde- olo|iMdır. Laıklık sadece din ve dev let ışlerının aynlması. kamu yönetımınin din kurallannın etkisınden kurtanlma- sı değı 1; a\ nı zamanda v e daha çok. top- lumun. aılenın de dınin. din kurallan- nın etkiMnden arındınlmasıdır. Isvıçre Medenı Kanunu'nun uyarlama (adap- tasyon) volu ile kabulünün anlamı bu- dıır Sadece Batı modeline uvgun ola- rak düzenlenmı> bır dev let değıl bu de\ - letın temelı; zorunlu koşulu. Batı mo- deline uvgun kışı. aile ve toplum ve ya- şam bıçımı. Medenı Kanun'un kabulü bu bakımdan sadece hukuksal bır dü- zenlemenın ötesınde. cumhunyete de- nnleınesıne bır anlam veren ıdeolojik bır devrimdır.Böv lece Tanzimat'tan ıti- baren etkılı olan telıfçı düşünceler ve düzenlemeler reddedılmış, sorun va tam Doğu v a tam Batı biçiminde konu- larak Batı seçılmıştır. Çağdaşlaşmak ıçın sadece Batı. pozıtıf bılımlerınm. teknığının öğrenılmesı yeterlı değıldır (,'ağdaş bılım ve teknığın. felsefenın özümsenmesi gerekir. Bunun da koşu- lu. Batılı gıbı vaşamak. burjuva aılesı- nın ahlakına. vaşam değerlerıne ıılaş- nıaktır. Batı bılim ve teknığı. dü^ünce sıstemı Batı yaşam değerlerının. aılesı- nin ürünüdür Ülkemizde ancak bövle bır aıleden, böyle aılelenn oluşturduğu toplumdan. vaşam değerlerınden yetı- şen yurttaşlar bılım ve teknığı öSrenme- nın öteMnde özümseme olanagını bula- caklardır. Hukuk devnmının. kanımca. temel felsefesı veevlemi budur. Bu şüphesız dennlemesıne. ama ay- nı zamanda cüretkâr. tepeden ınmeci bir düşüncedır. Çağdaşlaşmanın Batı vönetsel ya da sıvasal yapılanmalan- nın. düşüncelennin ötesınde Batı aile ve toplumsal yapısından kaynaklandığını fark etmek, dennlemesıne bır toplum- sal analız gerektırir. Ne var kı toplu- mun, toplum yaşamının ve değerlen- nın vönetsel va da sıvasal herhangi bır düzenleme gıbı buvruklarla. vasalarla biçımlendinlebıleceği. vasalarla top- lum v aşamlan. toplumsal v aşam bıçım- leri ve değerlen oluşturulabileceğı dü- şüncesini kabul ettığı içın de cüretkâr- dır \\'ebercı üstvapı kurumlarının.dın- lenn toplumu etkılev ıp yönlendırebile- ceğı düşüncesını kabul etmeden. başka bır devi!,le Marv'ın tarıhsel maddecı sosvolojısını hatta Ha\ek"in 'toplumun kendiliğinden oluşan düztni'kav ramını reddetmeden bu tutuma bilimsel bır aeıklama bulmak zordur. Ama buüün Medenı Kanun'un ve SILA BAR YILBASI OZEL EGLENCE 'PROGRAMI VOGEL En yeni Shafe*wre-Fr programtar, ses, Secu Fıte Utilîtyteri. rograrnlan. Netscapâ en yeni 9«rfik ka teri, muhteşem d görüntûtertyle Chip-TV^Teklif ftaztrtama programr, Ve yeni yıl Jçin 20'den fazla : Fifa 97. TombRalder. Star Control 3. FxFıghter Turbo... k I DO5TLUĞJIJ '/E KARDEŞLIĞİIJ C^rAtvil SÎLA BAR DA ÇAĞDAŞ HALK Ml'ZlOl VORI'MLARJYLA GRUP LAÇİN OÜLPIRİ ÖZTÜRK ARZUM ARAS GRUP YÖRE AHMET DUMLUMNAJt ADNAN İNAN Vf SÜPRİZ SANATCILAR 1997MLIİÇIN BARIŞ, DOSTLUK, KARDEŞLIK DİVORUZ REZERVA5YON TEL: (0312) 431 98 12 433 20 29 OCAKTA DA CD'Lİ CHLP Söyleyecek sözü olanları, Okur Grubu'na bekliyor MULTIMEOIA EKI DERGİNİZLE BİRLİKTE Borçlar Kanunu'nun vürürlüğe gırişı- nın yetmişıncı yılında ortada bır ger- çek vardır. Toplumumuz temelde Me- denı Kanun'un dözenledığı medenı nı- kâha bağlı aıleyı. Medenı Kanun'a gö- re mırası tam benımsemıştır. Hangı ai- lenin yanıtı. sadece resmı olarak değıl, halkımızın düşüncesıne. inancına göre de medeni nıkâhla kurulan aıledır. he- lal olan mıras Medeni Kanun hüküm- lerine göre düşen mirastır. Bunda şüp- hesiz çağdaş bır kişı. aile ve mıras hu- kuku oluşmasını sağlayan yargının. Yargıtay'ın büyük payı vardır. Yoksa VVebercı sosyolojı haklı mı- dır? Toplum yaşamına bır üstvapı ku- rumu olan vasalarla bıçım vermek mümkün müdür? Sanmıyorum. Ka- nımca; aile vaşamında ve mirasta eşıt- liğı reddeden, erkeğe üstünlük tanıyan şer'i hükümlere karşılık Medeni Ka- nun'un aılede ve mirasta eşıtlık sağla- yan, kadına erkek kadar. hatta daha faz- la önem veren eşıtlikçı tutumu. yargı- nın bu eşitlığı pekıştıncı kararlan asıl önemli etkendır. Kısaca ailede ve mi- rasta kadın-erkek eşıtliğını sağlayan hü- kümlerı halkımızın. toplumumuzunva- şamına. gereksınmelenneşer'ı hüküm- lerden daha çok yanıt vermiştır, asıl ne- den budur. Yanılmışolabilirim;Türk-tslamkül- türü özellikle kadına veaıleve bakış açı- sından Arap-tslam kültürün- den farklıdır; aıleve. Araplar gibi sadece erkek açısından de- ğil. aynı zamanda. belkı daha çok kadın açısından bakmakta- dır, kadını Arap-lslam kültü- ründe olduğu gibi baştan çıka- ncı olarak görmemekte (teset- türün nedenı budur). kadına güvenmektedır. Bütün bunlan şunun ıçın sö>lü\orum: Son zamanlarda 'hukukunu scçme hakkı', 'inancına göre yaşama hakkı', 'Batı'daki gibi laiklik' gıbı ılk bakışta masum ve demokratık hedef sloganlarla cumhunve- tın temel dev nmi. şer'i hüküm- lere göre değıl. Medenı Ka- nun'a göre aile ve mıras. kısa- ca çağdaşlaşma ideolojısi tar- tışmaya açılmıştır. Toplumu- muzda benımsenmi:> bulunan Türk-Islam kültürüne uvgun Batı tipı burjuva aılesının \eri- ne. tekrar. erkeğin üstünlüğüne dayalı Arap-lslam kültürü tipı dinî, şer'i aile gerı getırılmek. ikili bır hukuk sistemıne (aile ve toplum yaşamı şerıata göre. kamu yönetımi din dışı) dönül- mek ıstenmektedır. 'İnancına göre vaşama hakkı', 'hukuku- nu seçme hakkı' gibi kav ram- lann başka bir anlamı yoktur. Hemen söyleyeyım. kamu yö- netimı bakımından laik olmak- la bırlıkte. yani din ve devlet ış- lerinıbırbınndenıviceayırmış olmakla birlıkte. aile ve top- lum vaşamını din kurallanna göre yürüten ülke çoktur. Ço- ğu Müslüman ülkede. cumhu- riyet öncesi Osmanlı dönemin- de olduğagibi ıkıli >argı siste- mi vardır: aile ve mıras ışlen- ne şenata göre şer'i mahkcnıe- ler bakmaktadır. Amaçlanan. bu örneklere benzer bırdurum- dur. belkı dınsel bır devlet de- ğil: ama dmsel birtoplum. şer'i hükümlere göre evlenme, bo- şanma ve miras.. aynen, Tanzı- mat döneminde olduğu gibi... Art ık *din \e de\ let işlerinin birbirinden aynlnıasr klişesi laıklık sorunlarını anlamamı- za. çözümlemememızevetme- memektedır. Olaya sadece bu dar açıdan bakmakta ısrar et- tıkçe, laıklık savaşım bir kad- rolaşma savaşı olarak gördük- çe biryere varmamız mümkün değildir. PENCERE Rantiyeci Hoca!.. 'Rantiye' dilimize yerleşmiş Frenkçe bir sözcük- tür. Ali Püsküllüoğlu'nun yeni çıkan 'Türkçe Söz- lük'ünde 'rantiye' karşılığında şöyle yazıyor: "Hiç çalışmadan, üretici hiçbir iş yapmadan malının, mülkünün, hisse senetlerinin ya da bankada bulu- nan parasının geliriyle rahat bir yaşam süren kim-> se..." Dünyanın her ülkesinde 'rantiye' var; ama 'ranti- yeci' yalnız bizim dilimizde var... Nasıl oldu bu?.. • 'Rantiyeci'nin mucidi Refahçı Necmettin Ho- ca'dır. Sözcüğü ilk kullandığında Hoca'yı alkışlamış- tım. 'Rantiyeci' demek yanlıştı; ama Erbakan özel- likle bu işi yapmıştı; herkesin kulağına küpe olsuri diye üstüne basa basa yineliyor, faizcileri aşağılı- yordu: - Rantiyeciler!.. ; Laf tuttu. Neden?.. Çünkü ülkemizde 'rant gelirleri' her şeyi bastın- yor, tüm gelirler arasında yüzde 70'lere tırmanıyor- du; bir ömür boyu süregelen yüksek enflasyon yet- mezmiş gibi 'paradan para kazanmak' zanaatı pi-. yasa bezirgânlığının üstüne tuz biber ekiyordu. Erbakan rantiyeci düzenin karşısındaydı. Islamda faiz haram değil miydi?.. Hoca faizi kötülüyordu. Necmettin Hoca yaman bir Müslümandı, dincili- ği politikadatepetepekullanıyor, yatıp 'Allah'diyor, kalkıp 'Muhammet' diye lafını sürdürüyor, particili- ğin balını nafile namazlarıyla tereyağının üstüne sü- rüp başında takkesiyle halka külah giydiriyordu. • Ancak Erbakan'ın hakkını da teslim etmek lazımJ dı: ülkenin hali pür melalı Hoca'nın söylediğinden de beterdi. Tüketime dönük ekonomik düzen rantiye- cilik üzerine şartlanmış, yüksek enflasyon oranlan- nı katlayan faizcilik toplumun damarlarına işlemişti. Devlet zenginden vergi yerine yüksek faizle borç alarak kamu hizmetlerıni yürütmeye çabalıyordu. Üstelik kara para cennetine dönüşen Türkiye'de rantiyeciden bir kuruş vergi alınmıyordu. Erbakan. başbakanlık kohtuğuna bir kez oturursa,, rantiyecilere hadlerini bildirecekti. Neyapacaktı?.. Faiz haram değil miydi?.. Fakirin asgari ücretinden bile vergi kesilen şu ül- kede, rantiyeciden vergi alınamaz mıydı?.. Muhalefetteyken 'rantiyeci düzen' diye ortalığı birbirine katıp tozunu dumanını havaya savuran Necmettin Hoca, önceki gün televizyon ekranına çı- kıp dedi ki: ' "- Bu yılbaşından itibaren rant gelirleri vergiye ta- bi olacaktır..." Sonra neoldu?.. Rantiyeciler dişlerini bir gösterdiler, aradan 12 sa- at bile geçmeden Hoca pıstı. • Sonuç: Hocafosçıkıyor... Dün ne dediyse bugün tersini yapıyor. Çoğu kişi de bıyık altından gülerek diyor ki: - Hoca takıyye yapıyor!.. Gidişata bakarsanız Necmettin Hoca takıyyeci ke-. sildi; tefeciden çok faizcilik, Amerikanofilden çojfc Amerikancılık, rantiyeciden çok rantiyecilik yapıyor.... Hocanın içi takıyye... Dışı takıyye.. Hiçbir şeye yanmıyorum, dilimize armağan ettiği 'rantiyecilik' sözcüğünü beğenip diline pelesenk edenlere karşı da mahcup çıktı Hoca, keşke böyle bir sözcük uydurmasaydı... Diyeceksiniz ki dil zaten uydurma değil midir?... Evet, dil zaten uydurmadır... Ama Hoca da uydurma mıdır?.. Hiç rantiyeci hoca olur mu? TEŞEKKÜR Eşim Nalüt ULVİ AKGÜN'ün ölüm acısını benimle paylaşan, Prof. Dr. Tansu Çiller, Prof. Dr. Cumhur Ertekin, Prof. Dr. S. Kenıal Erol, Doç. Dr. Serdar Payzın, İlhan Selçuk, Melih Cevdet Anday, Oktay Akbal, Refik Durbaş, Mehmed Kemal, Memet Fuat, Şükran Kurdakul, Aydın Engin, M. Mahzun Doğan, Hıncal Uluç, Mustafa Şerif Onaran, Ayrıca çelenk gönderen ve telefonla başsağlığı dileyenlere teşekkür ederim. MELÂHAT AKGÜN İTHAL KLASİK CD ' LER PERAKENDE 330.000. TL. ÜCRETSİZ BROŞÜR GÖNDERİLİR. MÜZtK ADRES SELANtK CAD. 28/23 06650 K1ZILAY-ANKARA TELEFON 419 43 78-79 FAKS 419 43 80
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle