Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 29 ARALIK 1996 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
Ajan ve Işbirlikçi Cenneti!
ARİF ÇAVDAR ATASEf Başkanı. Hukukçu
O
smanlı Inıparatorluğu. ya- duğujeopolitık vejeostratejikkonumune-
şaminın son üç vüz vılın- denıyle Türkiye'ye askeri. ekonomık \e
da. Batılı empervalıst güç- tekııik jardımİarmı başlatrnıştır. Devletın
lerın (Dü\ eli \luazza- tüm kurum vekuruluşlarına, danışman adı
ma"nın)sıyasal.ekonomik. altında. bırtakım ajanlar da göndermıştir.
maü. askeri \e hatta vargı- Bu ajanlar. kendilennden istenilen işlevle-
şaminın son üç vüz vılın-
da. Batılı empenalıst güç-
lerın (Dü\ eli Muazza-
ma'nın) sıyasal. ekonomik.
maü. askeri \e hana vargı-
sal yönlerden tutsağı iken. bağımsizlığımı-
zın venıden kazanılması \e dış polıtıkamı-
zın. tam bağımsız ve gerçekçı bir eksene
oturtulabilmesi ancak Türkiye Cumhuri-
yeti'nın. 1923-1950 döneminde mümkün
olabilmıştır.
lkinci Dünva Savaşı'nı izleyen yıllarda
SSCB: Kars.'Amin ve Ardahan ı'le Türk
boğazları üzerinde hak iddia edınce Türki-
ye. eski ABD Mosko\a Büyükelçısı Har-
riman'ın dabelırledığıgıbi. valmzlıkduv-
gusuna kapılmış v e dost arav ışına girışmiş-
tir. Nevarki. bıınu vaparken. ABD'ninka-
natları altında duygusal bır dış polıtıka ız-
lemeyı yeğlemıştır.
Aslında. ulusal dış polıtikalann saptaıı-
masında, ulusal çıkarların ön planda tutul-
ması gerekırken 1950 _v ılından başlayarak.
dış ılişkilerımizde izlenen duygusal polıti-
kalar. giderek uvdusal polıtikalara döniiş-
müştür.
196O'lı vıllann ılk yarısında. zamanın
kısa dönemlı başbakanı Ismet İnönü'nün.
Kıbrıskonusundagiriştığı kışilıklı bıratak
üzerine. ABD Cumhurba^kanı L>ndon
Johnson'un. Tiirkıye Cumhurıvetı hükü-
metıne hıtaben gönderınış olduğu aşağıla-
yıcı mektup. bır uyaran nitelığı taşımış ve
tarıhımizin en büyük diplomatı olarak nı-
telenen Ismet Inöııü. ünlüçıkışını vaparak
"\en\ bir dünva dilzeni kurulur \e Türki-
ye layık olduğu \eriaur" bıçimındekı söy-
İemi>le ılk başkaldırıvı vapmiş ise de he-
men sonrasında ABD'ye yaptığı resmi ge-
zi sırasında. kendi hükümetınin.
TBMM'dekiçoğunlukoNİarını vıtırdıği ha-
berını. bızzat ABD Cumhurbaşkanı'ndan
öğrenmiştır. Böylece ABD. ülkemızdekı
işbırlikçilen aracılığıy la nelere kadır olabı-
leceğini bizzat Inönü'ye göstermiştır.
ABD. Ikınci Dün\aSava>ı'nı izleyen yıl-
larda. Ortadoğu Arap petrollennın rahatça
sömürülmesı ve SSCB'ye karşı savunula-
bilmesi bağlamında. Türkıvenın sahıp ol-
rı yerine getirirlerken Türklerin biraz da
aşırısayılabilecekkonukseverlıklerivanın-
da. kutsaldeğeryargılannın veonurlarının
okşanıp pohpohlanması >oluyla. kalpleri-
nin fethedilebileceğı ve bövlece güvenle-
nnin kazanılabileceğı biçiminde, kendı ıs-
tilıbarat örgütleri tarafından öğütlenen ve
öğretılen derslerı harfıv en uygulamışlar v e
Türk dostu şemsıyesı altında. Türkıve'de
serbest çalışma ortamını bulmuşlardır.
1950'li vılların başında. EİEİ (Elektrik
Işleri Etüt fdaresi) Genel Direktörlüğü nez-
dinde 'jeoloji uzmanf unvanı ile ABD ta-
rafından. sözde danışmanlık görev ı> le gön-
derilen ıstihbarat görev lisı Mr. G tüm
dıkkatmi gelecek vaat ettiğine inandığı bır
grup Türk mühendısi üzerinde toplamıştır.
Nitekim. gelecek vaat ettığı ıçın dıkkat çe-
ken Türk mühendıslerinden Sayın Süle_\-
man Demirel. Turgut OzaL İbrahim Deri-
ner, Safa Giray ve Mükerrem Taşçıoğlu v b..
sonradan Türkiye'nın kaderini vönlendi-
ren görev lere seçilmek suretiy le. bu danış-
manın kanaatinde yanılmadığını kanıtla-
mışlardır.
Başta ABD olmak üzere tüm emperya-
lıst Batı ülkelerı. Türkiye'nin ilk ikı cum-
hurbaşkanı dönemlerınde, bu ıkı liderin tu-
tarlı ve kararlı tutumiarı sayesinde. Türkı-
ve üzerinde, askeri, ekonomık, malı, tekno-
İojik ve kültürel yönlerden bir türlü kura-
madıkları egemenliklerini.' 1950 yılından
başlavarak ışbırlikçilerin de desteğıv le gi-
derek artan ölçüde kurmuşlardır. Emperya-
lıst ülkeler, Türkıye'de kendılennden baş-
kasına milliyetçi ve Müslüman olma hak-
kı tammayan. ınanç sömürücüsü kadrola-
rın ışbaşına gelmelerıni kolaylaştırıcı nıte-
lıktepolitıkalarüretmişveuygulamışlardır.
Bu politikaların uygulanmasında, merkez-
lerı kendi ülkelerinde bulunan uluslararası
derneklerın Türkiye uzantılarını aracı ola-
rak kullanmışlar ve ülke ileri gelenlerinı.
emperyalist ülkelerin amaçlan doğrultu-
Mirıda. koşullandırmav ı başarmışlardır. Bu
arada. askeri yardım ve IMF önlemlerını de
kendı polıtikalarını kabul ettirmede. baskı
ve vaptınm öğesı olarak kullanmışlardır.
Avrıca. vapav olarakyarattıkları vearkasın-
dan. doğrudan ya da dolaylı olarak destek-
ledikleri terör etkınliklerıyle toplumsal ve
ekonomık dengemızinbozulmasıldestabi-
lizasvon) vollannı aravıp bulmuşlardır. Bu
ustaca planlanan politikaların saptanma-
sında. ClA'nın v üzlerce araştırma kurumu
ya da kuruluşlarından özellikle Rand Cor-
poration (başında eskı CIA göreviısi H.
Lawry'ninbulunduğu)PnneetonÜniversi-
tesı'ndeki Atatürk Enstıtüsü. \Yashıngton
D.C.'deki Islami Araştırma Merkezı. MÎT
(Massachusets Institute of Technologv ).
Camegie Endovvment. Bediüzzaman Saidi
Nursi (Saidi Kürdi) Enstıtüsü vb. gibi ku-
rum ve kuruluşlardan yararlanmışlardır.
ABD'nin ızleveceği polıtikalara gerek-
çe hazırlamak üzere. bu kurum ve kuruluş-
lara. Türk kökenli. ilkesız öğretim üyeleri
ve araştıncılar çağrılmış ve bu kışılere ha-
zırlatılan sözde bilimsel raporvada vayın-
larla ülkemızalevhıneteorıler üretilmış ve
kendılerme ABD Doları üzerınden ve bü-
vük paralar ıçeren çeklerle. ıhanetlerinın
bedeli ödenmiştir.
Biivük dostumuz ABD'nın devlet ku-
rumları. Pensy Iv anıa L nıversıtesı 'nde baş-
lattıkları bir çalışma ilebugünekadar. hiç-
bır zaman edebıyatı bıle olmayan Kürtçe
dıyalektıne hızmet ıçın(!) Zaza lehçesınm
sözlüğünü hazırlatmışlardır.
Ortadoğunun en zengin su. asfalt. pet-
rol. uran>um, bakır. demir, krom vb. birçok
yeraltı kavnakları üzerinde. kurmayı dü-
şündükleri bir tampon aşiret dev letinin, en
az vüzyıl süreylebağımsızlık bilincıne sa-
hip olamayacağı ve ABD'ye olan şükran
duygusunun nesiller boyunea sürebileceği
düşünülerek başlatılan çalışmalar. Kuze>
Irak'taki iki hizıp (KDP ve K\'B) arasın-
daki çekişmeler nedeniyle başanlı olama-
vınca. Kuzey Irak'tan topladıkları on bin
kadar ajan ve ailelerıni. önee Guam Ada-
sı'na ve daha sonra da ılerıde kurulacak
u\du devlet kadrolarında kullanılacaklan
yerlere göre kendı polıtikalan doğrultusun-
da yetiştirilnıek üzere. eğıtım merkezleri-
ne göndermışlerdir. lleride oluşturulacak
bu 'tampon de\let" ile Arap devletlen ara-
sında varatılacak potansıyel çekişmeler ve
bu çekişmeler üzerine bına edilecek savaş
senarjoları ile Israil dev letinin bölgedeki
rahat ve huzuru sağlanacaktır.
Böylesine özenle hazırlanıp uvgulama
alanına konulan kendi çıkarları doğrultu-
sunda oluşturulan gerçekçi vebilimsel po-
litikalar çerçevesinde. Surıye ve Lübnan
denetımindekı Bekaa Vadisi'nde bulunan
gerilla kamplarında eğitılen ve silahlandı-
rılan uluslararası destekli terör örgütlerin-
den önce Ermeni ASALA örgütünü hare-
kete geçirmışler. arkasından sol ve sağ te-
röristleri silahlandırmak suretiyle. ülke ka-
muovunda bir darbenın kaçınılmazlığını
ınandınnaya yönelik bır vılgınlık ve bık-
kınlık ortamı hazırlamışlardır. Bu ortamda
gerçekleştmlen askeri ıhtılal sonrasında.
halkın askeri ihtilale karşı oluşacak tepki-
sı de göz önünde tutularak TurgutÖzal'ın
ıktıdara getırılmesi ortamı da hazırlanmış-
tır Bekaa Vadisi'ndeki kamplarda eğitılen
ve yetiştirılen PKK. teröristlerı aracıfıgı ile
Türkiye'nin Günevdoğu bölgesinin parça-
lanmasına vönelik senaryolann uvgulama
alanına konulması sağlanmıştır. Bu parça-
lanmava yönelik tartışmalann başlatılma-
sı. Çekiç Güç'ün oluşturulması ve sonuç-
ta bağımsız bır dev let kurulmasına yönelik
yersız ve gereksiz söylemlerın dile getiril-
me.sinde Turgut Özal büyük rol oynamış-
tır. \'ukanda belirtılen veaşamaaşamauy-
gulanan sosyopsıkolojık ve sosyopolıtik se-
naryolarsonucu. önce 12Mart 197
1 "de ger-
çekleştırılen bir müdahale ile faşıst güçler
"Bana milliyetçiler cinayet işliyor dedirte-
mezsiniz" koruvucu şemsı>esı altında, ül-
kemizin iç yapısında etkin kılınmışlardır.
Daha sonraları işlev siz kalan bu sözde mU-
liyetçi-ülkücü çeteler mafvalaşarak her tür-
lü kirli işe bulaşmışlardır. 12 Eylül 1980
müdahalesiv le ülke yönetımınde. şeriatçı
ve tarikatçılar egemen olmuştur.
Bu bağlamda. planlı biçimde adlan çok
önceden saptanmış bulunan bir veto uygu-
laması ile TBMM "\e 130 dolay ında tarikat-
çı ve 80 kadar faşıst ve çıkarcı milletveki-
li sokulmuştur. Turgut Özal. parti kurarken
elınde bulunan kadronun nerelerden veril-
diğı hâlâ merak konusudur. Halkımızın Su-
udi Arabistan modeli ve (Hıristıyan efen-
dilerine karşı) itaatli (muti) ve ılımlı (mu-
tedil) bır Islam toplumunun oluştunılması
içın. ünıversite ve >üksekokulların başına
YÖK düzeni getirilmiş ve söz konusu bek-
lentı doğrultusundaki kadrolaşmalar sağ-
lanmıştır Ortaöğretim kurumlanmızda da
tarikatçılığın ve şeriatçılığın agırlık kazan-
ması için yoğun çalışmaîara girişilmiş ve
MEB'de CIA ajanı HovardReedile Nurcu
Ahmet ikılisının sorumluluğunda yürütü-
len bir Dünya Bankası projesi ile Nurcula-
rın bakanlıktaki egemenliği giderek arttı-
rılmış ve özel öğretim kurumlarında ise
(ABD"nin uydusu konumundaki petro-do-
lar zengini Arap ülkelerine verilen talimat
doğrultusunda) 1980 yılına kadar Türki-
ye"den topluığne bıle almayan ABD uydu-
su Arap devletçıklerinin petro-dolar des-
tekli iane ve yardımları. dinci vakıflara ak-
tanlmıştır. Bu büyük meblağlar, cami ve te-
levızyonlarda. ü>atro sanatçılarına taş çı-
kartırcasınasümüğünüçekeçekeağlayabı-
len ve bazen de cûş ıçinde kendinden geç-
miş bır psıkopat hezeyanıyla haykırarak.
din adına keramet v umurtlayan bu Nurcu
hocaefendi ve çevresine akıtılmış ve top-
lumlann, Tann yerine bırtakım aracılara
kullaştırılması ve böylece. Tann adına ah-
kâm kesen bu 'müşrikler' aracılığı ile top-
lumların katılımcı demokrasiden uzaklaş-
tırılması ve kolayca güdülebilmesi politı-
kaları Orta Asya'ya kadar götürülmüştür.
Söz konusu vaiz ve çev resi aracılığı ile bu-
güne kadar. 200 dolay ında okul yaptırılmış
ve bu okullarda. sadece denetleme günle-
rinde uygar ve çağdaş bir görüntü verilme-
sine özen gösterılmiş. fakat öbürgünlerde.
tam karşıt yönlü bır eğıtim ve öğretımin
uygulanması yolu ile çocuklann saf ve kör-
pe dimağlanna takıyyeci ahlak anlayışı ve
safsatalaraşılanmakta vekendilerineaklın.
bilimın ve ulusal bağımsızlığımızın sım-
gesı konumundaki Atatürk'ün yerine bu
Nurcu hocaefendi rehber olarak benımse-
tilmektedir.
Sovyetler Birliği'nin dağılmasından son-
ra. Orta Asya Türk toplumlannın Müslü-
manlaştırılması ıçin uçaklar dolusu şeriat-
çı, 'İslami fütuhaf yolunda akın akın Orta
Asya'va gönderilmişlerdır.
(Gelecek yazımızın konusu 'CIA ajan-
lan \e de\let kurumlanmız' olacaktır.)
ARADA BIR
BEHZAT AY
Bunalımın Böylesi...
Yaşamın pahalı, canın sudan ucuz olduğu günü-
müzde umutsuzluk, toplumumuzu iyice sardı. in-
sanlarımız karamsarlığın kara bulutları altında yo-
lunu yordamını şaşırdı...
Cinayetler, mafyalar, kirli ortaklıklar alabildiğine
çoğaldı. Dahası, devletin içine sızdığı resmen ka-
bul edildi, liderler doruğunda. Ülke bır uçuruma
doğru sürüklenmekte, devlet ehliyetsiz ellerde çü-
rütülmekte...
Cinayetlerin gizperdeleri kaldırılmadığı için, in-
sanlarımız kuşku ve korku içınde... Ülke sis içinde...
Hemen hemen herkes, "Nereye gidiyoruz?" diye
kaygı ile birbirine soru yöneltmeye başladı...
Bütün bunlara koşut olarak, islami siyasaya araç
edenlerin aldıkları yol da korkunç... Bu çevre, de-
mokrasiden söz ederek Atatürk'e. laik cumhuri-
yete küstahca saldırılarını yoğunlaştırmakta. De-
mokrasiden söz ederek demokrasıyi kullanmakta-
lar. Ülkemizde iran'daki, Afganistan'daki gibi birre-
jim, Cezayır'deki gibi kargaşa istemekteler. Ceza-
yir'de 1992'den bu yana terör yüzünden 50 bin ki-
şinin öldürüldüğünü göz önüne alırsak bu çevre-
nin ne denli korkunç olduğunu iyıce anlayabiliriz.
Bunlar, akıl yolunu değil. açıkça 'şeriat düzeni' is-
tediklerini söylüyorlar. yazıyorlar. Yıllarca önce
İmam-ı Azam Ebu Hanife şöyle demiş: "Akla uy-
gun olmayan hiçbirkural uygulanamaz. Tutulacak
yolu nakil değıl, akıl gösterir. Şu din büyüğü şöy-
le dedi, bu din büyüğü böyle yaptı diye akla uy-
gun olmayan kurallara boyun eğmek gerekmez."
Ama gelin anlatın bu yobazlara!
Ülkenin durumu böylesine korkunçken. siyasa-
cılar salya sümük palavra atıyorlar. Umutsuz ve
umarsız halkın durumu onları ilgilendirmiyor. işleri
güçleri gizli kazanç... Her goçen gün bu durumu
kanıtlamaktadır. "Mafya-ticaret-cınayet-siyaset"
dörtlüsünün yaptıkları kirli işlerin dumanı yüksel-
mektedir. Siyasacıların çoğunun malvarlıkları kar-
şısında şaşırmaktayız. Nasıl edindiklerine akıl er-
diremiyoruz. Tevfik Fikret'in ünlü dizelerıni söyle-
mekteyiz:
"Yiyin efendiler, yiyin; bu hân-ı iştiha sizin;
Doyunca, tıksınnca, çatlayıncaya kadar yiyin!"
Türkiye'yi korkunç bir bunahm batağına sokan-
lara karşı bütün namuslu insanların birleşmeleri
gerektiği ortada. Her alandaki kirlilik, kokuşmuş-
luk bizleri şaşalatıyorsa da yiğitçe savaşım verme-
lıyız. Ne dıyordu İsmet Paşa: "Bırülkede namus-
lu kişiler, en azından namussuzlar kadar cesur ol-
madıkça o ülke için kurtuluş yoktur."
Kurtuluş savaşçıları bu anlayışla ülkeyi düşman-
dan, işbirlikçilerden, yıkım ve talandan kurtarabil-
diler...
Kalıcı Olan Ailelerdir
CElNGIZ I L H A N Izmır Burosu Avukatlanıulan
B
unca zaman geçtı. Halit
Refiğ'ın bır sözünü. hâlâ
unutmadım. Mıllıvet ga-
zetesınde. 'Sa\aşveBarış"
fılmıvle ılgılı bır vazısın-
da Tolsto>'un bu büvük
romanınıntemel fıkrinı şövleözetlıvor-
du: Savaşlarvebanşlartanhınakış.ı ıçe-
rısınde geçer gıder. ama aileler kalır.
Şöyle de diyebılinz. kalıcı olan aıleler-
dir. toplumdur.
Hangi aile?
Cumhunvet, bu soruyu bılınçh ola-
rak sormuş. yanıtını vermiştır. Kapita-
lizmın ve ulu>-devletın kurucusu Batı
burjuva ailesi. Kanıtı bu yıl kabulünün
ve vürürlüğe gırmesinın vetmışıncı _vı-
lını kutladığımız Isvıçre va^alarından
çev ırı Türk Medenı Kanunu ve Borçlar
Kanunu'dur.
Bütün ön koşullar varken nıçın Is-
lam ülkelerinde Avrupa'dakı gıbı bır
burjuva sınıfıoluşnıamıştır'.'"NiçinAv-
mpa kapitalizmi İslam âlemini bu ka-
dar kola\ istila etmiştir?" Tartışma bıı-
radadır ve bu bir dev let vönetımı tartı^-
ması olmaktan çok. toplum ve aile ya-
şamına. toplum vaşamınm düzenlen-
mesıne ılışkın bır taıiışmadır
İslami kültür. toplum vaşamınm. aı-
lenin şerıata göre düzenlenmesi burju-
va smıfınınoluiup gelışmesıne. kapıta-
lızmın kurulmasına engel olur. Bu.
cumhunvetın görüşü. bır bakıma ıde-
olo|iMdır. Laıklık sadece din ve dev let
ışlerının aynlması. kamu yönetımınin
din kurallannın etkisınden kurtanlma-
sı değı 1; a\ nı zamanda v e daha çok. top-
lumun. aılenın de dınin. din kurallan-
nın etkiMnden arındınlmasıdır. Isvıçre
Medenı Kanunu'nun uyarlama (adap-
tasyon) volu ile kabulünün anlamı bu-
dıır Sadece Batı modeline uvgun ola-
rak düzenlenmı> bır dev let değıl bu de\ -
letın temelı; zorunlu koşulu. Batı mo-
deline uvgun kışı. aile ve toplum ve ya-
şam bıçımı. Medenı Kanun'un kabulü
bu bakımdan sadece hukuksal bır dü-
zenlemenın ötesınde. cumhunyete de-
nnleınesıne bır anlam veren ıdeolojik
bır devrimdır.Böv lece Tanzimat'tan ıti-
baren etkılı olan telıfçı düşünceler ve
düzenlemeler reddedılmış, sorun va
tam Doğu v a tam Batı biçiminde konu-
larak Batı seçılmıştır. Çağdaşlaşmak
ıçın sadece Batı. pozıtıf bılımlerınm.
teknığının öğrenılmesı yeterlı değıldır
(,'ağdaş bılım ve teknığın. felsefenın
özümsenmesi gerekir. Bunun da koşu-
lu. Batılı gıbı vaşamak. burjuva aılesı-
nın ahlakına. vaşam değerlerıne ıılaş-
nıaktır. Batı bılim ve teknığı. dü^ünce
sıstemı Batı yaşam değerlerının. aılesı-
nin ürünüdür Ülkemizde ancak bövle
bır aıleden, böyle aılelenn oluşturduğu
toplumdan. vaşam değerlerınden yetı-
şen yurttaşlar bılım ve teknığı öSrenme-
nın öteMnde özümseme olanagını bula-
caklardır. Hukuk devnmının. kanımca.
temel felsefesı veevlemi budur.
Bu şüphesız dennlemesıne. ama ay-
nı zamanda cüretkâr. tepeden ınmeci
bir düşüncedır. Çağdaşlaşmanın Batı
vönetsel ya da sıvasal yapılanmalan-
nın. düşüncelennin ötesınde Batı aile ve
toplumsal yapısından kaynaklandığını
fark etmek, dennlemesıne bır toplum-
sal analız gerektırir. Ne var kı toplu-
mun, toplum yaşamının ve değerlen-
nın vönetsel va da sıvasal herhangi bır
düzenleme gıbı buvruklarla. vasalarla
biçımlendinlebıleceği. vasalarla top-
lum v aşamlan. toplumsal v aşam bıçım-
leri ve değerlen oluşturulabileceğı dü-
şüncesini kabul ettığı içın de cüretkâr-
dır \\'ebercı üstvapı kurumlarının.dın-
lenn toplumu etkılev ıp yönlendırebile-
ceğı düşüncesını kabul etmeden. başka
bır devi!,le Marv'ın tarıhsel maddecı
sosvolojısını hatta Ha\ek"in 'toplumun
kendiliğinden oluşan düztni'kav ramını
reddetmeden bu tutuma bilimsel bır
aeıklama bulmak zordur.
Ama buüün Medenı Kanun'un ve
SILA BAR
YILBASI OZEL EGLENCE
'PROGRAMI
VOGEL
En yeni Shafe*wre-Fr
programtar, ses, Secu
Fıte Utilîtyteri.
rograrnlan. Netscapâ
en yeni 9«rfik ka
teri, muhteşem d
görüntûtertyle Chip-TV^Teklif ftaztrtama
programr, Ve yeni yıl Jçin 20'den fazla
: Fifa 97. TombRalder. Star
Control 3. FxFıghter Turbo...
k
I
DO5TLUĞJIJ '/E KARDEŞLIĞİIJ C^rAtvil
SÎLA BAR DA
ÇAĞDAŞ HALK Ml'ZlOl VORI'MLARJYLA
GRUP LAÇİN
OÜLPIRİ ÖZTÜRK
ARZUM ARAS
GRUP YÖRE
AHMET DUMLUMNAJt
ADNAN İNAN
Vf SÜPRİZ SANATCILAR
1997MLIİÇIN
BARIŞ, DOSTLUK, KARDEŞLIK
DİVORUZ
REZERVA5YON TEL:
(0312) 431 98 12
433 20 29
OCAKTA DA CD'Lİ
CHLP
Söyleyecek sözü olanları,
Okur Grubu'na bekliyor
MULTIMEOIA EKI DERGİNİZLE BİRLİKTE
Borçlar Kanunu'nun vürürlüğe gırişı-
nın yetmişıncı yılında ortada bır ger-
çek vardır. Toplumumuz temelde Me-
denı Kanun'un dözenledığı medenı nı-
kâha bağlı aıleyı. Medenı Kanun'a gö-
re mırası tam benımsemıştır. Hangı ai-
lenin yanıtı. sadece resmı olarak değıl,
halkımızın düşüncesıne. inancına göre
de medeni nıkâhla kurulan aıledır. he-
lal olan mıras Medeni Kanun hüküm-
lerine göre düşen mirastır. Bunda şüp-
hesiz çağdaş bır kişı. aile ve mıras hu-
kuku oluşmasını sağlayan yargının.
Yargıtay'ın büyük payı vardır.
Yoksa VVebercı sosyolojı haklı mı-
dır? Toplum yaşamına bır üstvapı ku-
rumu olan vasalarla bıçım vermek
mümkün müdür? Sanmıyorum. Ka-
nımca; aile vaşamında ve mirasta eşıt-
liğı reddeden, erkeğe üstünlük tanıyan
şer'i hükümlere karşılık Medeni Ka-
nun'un aılede ve mirasta eşıtlık sağla-
yan, kadına erkek kadar. hatta daha faz-
la önem veren eşıtlikçı tutumu. yargı-
nın bu eşitlığı pekıştıncı kararlan asıl
önemli etkendır. Kısaca ailede ve mi-
rasta kadın-erkek eşıtliğını sağlayan hü-
kümlerı halkımızın. toplumumuzunva-
şamına. gereksınmelenneşer'ı hüküm-
lerden daha çok yanıt vermiştır, asıl ne-
den budur.
Yanılmışolabilirim;Türk-tslamkül-
türü özellikle kadına veaıleve bakış açı-
sından Arap-tslam kültürün-
den farklıdır; aıleve. Araplar
gibi sadece erkek açısından de-
ğil. aynı zamanda. belkı daha
çok kadın açısından bakmakta-
dır, kadını Arap-lslam kültü-
ründe olduğu gibi baştan çıka-
ncı olarak görmemekte (teset-
türün nedenı budur). kadına
güvenmektedır.
Bütün bunlan şunun ıçın
sö>lü\orum: Son zamanlarda
'hukukunu scçme hakkı',
'inancına göre yaşama hakkı',
'Batı'daki gibi laiklik' gıbı ılk
bakışta masum ve demokratık
hedef sloganlarla cumhunve-
tın temel dev nmi. şer'i hüküm-
lere göre değıl. Medenı Ka-
nun'a göre aile ve mıras. kısa-
ca çağdaşlaşma ideolojısi tar-
tışmaya açılmıştır. Toplumu-
muzda benımsenmi:> bulunan
Türk-Islam kültürüne uvgun
Batı tipı burjuva aılesının \eri-
ne. tekrar. erkeğin üstünlüğüne
dayalı Arap-lslam kültürü tipı
dinî, şer'i aile gerı getırılmek.
ikili bır hukuk sistemıne (aile
ve toplum yaşamı şerıata göre.
kamu yönetımi din dışı) dönül-
mek ıstenmektedır. 'İnancına
göre vaşama hakkı', 'hukuku-
nu seçme hakkı' gibi kav ram-
lann başka bir anlamı yoktur.
Hemen söyleyeyım. kamu yö-
netimı bakımından laik olmak-
la bırlıkte. yani din ve devlet ış-
lerinıbırbınndenıviceayırmış
olmakla birlıkte. aile ve top-
lum vaşamını din kurallanna
göre yürüten ülke çoktur. Ço-
ğu Müslüman ülkede. cumhu-
riyet öncesi Osmanlı dönemin-
de olduğagibi ıkıli >argı siste-
mi vardır: aile ve mıras ışlen-
ne şenata göre şer'i mahkcnıe-
ler bakmaktadır. Amaçlanan.
bu örneklere benzer bırdurum-
dur. belkı dınsel bır devlet de-
ğil: ama dmsel birtoplum. şer'i
hükümlere göre evlenme, bo-
şanma ve miras.. aynen, Tanzı-
mat döneminde olduğu gibi...
Art ık *din \e de\ let işlerinin
birbirinden aynlnıasr klişesi
laıklık sorunlarını anlamamı-
za. çözümlemememızevetme-
memektedır. Olaya sadece bu
dar açıdan bakmakta ısrar et-
tıkçe, laıklık savaşım bir kad-
rolaşma savaşı olarak gördük-
çe biryere varmamız mümkün
değildir.
PENCERE
Rantiyeci Hoca!..
'Rantiye' dilimize yerleşmiş Frenkçe bir sözcük-
tür. Ali Püsküllüoğlu'nun yeni çıkan 'Türkçe Söz-
lük'ünde 'rantiye' karşılığında şöyle yazıyor: "Hiç
çalışmadan, üretici hiçbir iş yapmadan malının,
mülkünün, hisse senetlerinin ya da bankada bulu-
nan parasının geliriyle rahat bir yaşam süren kim->
se..."
Dünyanın her ülkesinde 'rantiye' var; ama 'ranti-
yeci' yalnız bizim dilimizde var...
Nasıl oldu bu?..
•
'Rantiyeci'nin mucidi Refahçı Necmettin Ho-
ca'dır. Sözcüğü ilk kullandığında Hoca'yı alkışlamış-
tım. 'Rantiyeci' demek yanlıştı; ama Erbakan özel-
likle bu işi yapmıştı; herkesin kulağına küpe olsuri
diye üstüne basa basa yineliyor, faizcileri aşağılı-
yordu:
- Rantiyeciler!.. ;
Laf tuttu.
Neden?..
Çünkü ülkemizde 'rant gelirleri' her şeyi bastın-
yor, tüm gelirler arasında yüzde 70'lere tırmanıyor-
du; bir ömür boyu süregelen yüksek enflasyon yet-
mezmiş gibi 'paradan para kazanmak' zanaatı pi-.
yasa bezirgânlığının üstüne tuz biber ekiyordu.
Erbakan rantiyeci düzenin karşısındaydı.
Islamda faiz haram değil miydi?..
Hoca faizi kötülüyordu.
Necmettin Hoca yaman bir Müslümandı, dincili-
ği politikadatepetepekullanıyor, yatıp 'Allah'diyor,
kalkıp 'Muhammet' diye lafını sürdürüyor, particili-
ğin balını nafile namazlarıyla tereyağının üstüne sü-
rüp başında takkesiyle halka külah giydiriyordu.
•
Ancak Erbakan'ın hakkını da teslim etmek lazımJ
dı: ülkenin hali pür melalı Hoca'nın söylediğinden de
beterdi. Tüketime dönük ekonomik düzen rantiye-
cilik üzerine şartlanmış, yüksek enflasyon oranlan-
nı katlayan faizcilik toplumun damarlarına işlemişti.
Devlet zenginden vergi yerine yüksek faizle borç
alarak kamu hizmetlerıni yürütmeye çabalıyordu.
Üstelik kara para cennetine dönüşen Türkiye'de
rantiyeciden bir kuruş vergi alınmıyordu.
Erbakan. başbakanlık kohtuğuna bir kez oturursa,,
rantiyecilere hadlerini bildirecekti.
Neyapacaktı?..
Faiz haram değil miydi?..
Fakirin asgari ücretinden bile vergi kesilen şu ül-
kede, rantiyeciden vergi alınamaz mıydı?..
Muhalefetteyken 'rantiyeci düzen' diye ortalığı
birbirine katıp tozunu dumanını havaya savuran
Necmettin Hoca, önceki gün televizyon ekranına çı-
kıp dedi ki: '
"- Bu yılbaşından itibaren rant gelirleri vergiye ta-
bi olacaktır..."
Sonra neoldu?..
Rantiyeciler dişlerini bir gösterdiler, aradan 12 sa-
at bile geçmeden Hoca pıstı.
•
Sonuç:
Hocafosçıkıyor...
Dün ne dediyse bugün tersini yapıyor. Çoğu kişi
de bıyık altından gülerek diyor ki:
- Hoca takıyye yapıyor!..
Gidişata bakarsanız Necmettin Hoca takıyyeci ke-.
sildi; tefeciden çok faizcilik, Amerikanofilden çojfc
Amerikancılık, rantiyeciden çok rantiyecilik yapıyor....
Hocanın içi takıyye...
Dışı takıyye..
Hiçbir şeye yanmıyorum, dilimize armağan ettiği
'rantiyecilik' sözcüğünü beğenip diline pelesenk
edenlere karşı da mahcup çıktı Hoca, keşke böyle
bir sözcük uydurmasaydı...
Diyeceksiniz ki dil zaten uydurma değil midir?...
Evet, dil zaten uydurmadır...
Ama Hoca da uydurma mıdır?..
Hiç rantiyeci hoca olur mu?
TEŞEKKÜR
Eşim Nalüt ULVİ AKGÜN'ün
ölüm acısını benimle paylaşan, Prof.
Dr. Tansu Çiller, Prof. Dr. Cumhur
Ertekin, Prof. Dr. S. Kenıal Erol,
Doç. Dr. Serdar Payzın, İlhan
Selçuk, Melih Cevdet Anday, Oktay
Akbal, Refik Durbaş, Mehmed
Kemal, Memet Fuat, Şükran
Kurdakul, Aydın Engin, M.
Mahzun Doğan, Hıncal Uluç,
Mustafa Şerif Onaran,
Ayrıca çelenk gönderen ve telefonla
başsağlığı dileyenlere teşekkür
ederim.
MELÂHAT AKGÜN
İTHAL KLASİK CD ' LER
PERAKENDE
330.000. TL.
ÜCRETSİZ BROŞÜR GÖNDERİLİR.
MÜZtK
ADRES SELANtK CAD. 28/23
06650 K1ZILAY-ANKARA
TELEFON 419 43 78-79
FAKS 419 43 80