04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 20ARALIK1996CUMA OLAYLAR VE GORUŞLER Felsefe Açısından Eğitbilim MELİH CEVDET ANDAY T ürkiye Felsefe Kurumu 1991 \ihndanberi Istanburdagüz aylannda seminerler düzen- liyor; sırasıv la "Dü-Kültûr" (f 991), "Tarih" (1992). -İle- tişim ye Türkive'de İletişim AraçlarT C 1993). *İnsan" (1*994). u Etik" [ I 994) gibi konular işlendı bu seminerler- J e şimdiye değin. Geçen yıl ise "eğjtim", felsefi bakış açı- >ından ele alındı. Bu semınerde \enlen bıl- Jiriler Saytn Betül Çotuksöken'ın hazırla- -nası ile yayımlanmış bulunmaktadır. Tür- •ciye Felsefe Kurumu Yönetim Kurulu üye- ii Sayın Çotuksöken, >azdığı önsözde ko- ıımun çok «nemli bir yerine dokunma ge- -eğini duyuyor haklı olarak. diyor ki: "Bu denfi önemli bir konunun bir buçuk pinlük bir seminerde tükeüci bir biçımde ncelenmesi mümkün değildi. Çünkü eği- tim. her bireyı, eğiten ya da eğililen ola- rak çokyaktndan ilgilendiren bir insan et- cinliğidir. 3u nedenle konunun her zaman <!İindemde tutulması ve konuvla ilgili vak- taşımlann açıkça ortava konularak, ilgili cişilerce - biîim adamlan, fdozojlar. eği- timciler tarafından sürekli tartışüması ge- rekir. Özellikle de eğer egitimin yönü çok bilinçli olarakdegiştirilmeye çalışılıyorsa. karşılaşılan zorlukları bilimsel ve felsefi temellere dayah olarak çözümlemek ve çözmek verine bambaşka çözüm yolları üretilmeğe çalışılıyorsa, konu gerçekten hep bir sorun olarak tutulmalıdır. Llke- mizdeki durum tam da bövle bir saptavı- şın somut örneğıni oluşturmaktadır." Bu kitaptaki bildirileri büyük bir ilgi ve merakla okudum. Bunlann tiimünü okur- lanmıza yansıtabileceğim düşünülemez el- bet; bu yüzden ben bunlann ancak ikisıni söz konusu edebileceğim. Bunlardan ilki. Türkiye ve Avrupa Fel- sefe Kurumlan Başkanı Sajın Prof. îoan- na Kuçuradi'nin açış konuşmasıdır. Sayın Kuçuradi, açış konuşmasının baş- larında, konu felsefe açısından eğitıme bakmak olduğuna göre, her şeyden önce "eğitim nedir?" sorusunun yanıllanması gereğini ortaya koymaktadır. Şöyle dıyor Sayın Prof. Kuçuradi: u Eğitim bir insan fenomenidir ve insan- lararası bir ilişkide olup biter: eğitimden söz ertiğimiz her >erde bir eğiten ve bir eği- tilen vardır. Bu dcmektir ki, eğitime, en a/ından iki açıdan bakılabilir." Sorular soruları çağırıyor elbet: Bir in- sansal etkınlik olarak eâitimin amacı ne- dir? Sayın Kuçuradi. bu soruyu, bizde yaygin olduğunu söylediği şu tanımla yanıtlıyor: "Eğitim. istenilen davranışlan kazandır- maktır." Pekı. burada araya "felsefer 'yı sokmak neden'1 Okumayı sürdürelim biraz daha: "Pek tabü ki. pilot eğitimi, şoför eğitimi, komandoeğitimi \a da belirii bir uzmanlık- la ilgili mesleklerin eğitimi, bu arada ha\- vanlann eğitilmesi söz konusu olduğunda. ya da ideolojik bir eğitim. ömeğin şeriatçı eğitim. milliyetçi eğitim söz konusu oldu- ğunda, eğimiek. hiç şüphesiz. istenilen da\- ranışlan. bedensel ve ahinsd davranışlan kazandırmaktır." Şımdı artık konumuzun bamtelıne yak- laşmaktaytz: temel eğitim. "\e var ki. şoför olmayacak bir insan için şoför eğitimi görmesi nasıl söz konusu de- ğilse. şeriatın istenmediği bir üikede,devlet- çe, dü/enlenen egitimin şeriatçı eğitim ol- ması da söz konusu oiamaz." Öyleyse egitimin amacı nedir? "Bu amaç. kişilere, insana özgü olanak- lan. insanı insan yapan veöteki canlılardan ayıran olanaklarT edinmelerine yardımcı olmaktır, "kişilere doğru bilmenin. doğru düşünmenin. doğru değerlendirmenin, doğru e>lemenin ne olduğu konusunda yar- dımcı olmaktır." Sayın Kuçuradi'nin bildirisinden şu iki tümceyi aktarmadan da edemeyeceğim: "Kişi eğitimi (temel eğitim). yani kişile- rin insansal olanaklannı ve bu arada etik ulanaklannı gerçekleştirebilmelerine ve ge- liştirebilmelerine yardımcı olmak demek: Ki$itere insansal etkinlikleri sağlamak d e mektir. Bu da felsefe eğitiminin işidir. Bu- nun için felsefe eğitimi (insan bilimleriyle desteklenen felsefe eğitimi) çok küçük yaş- ta başlamalı." Birde şu tümce: "Bu noktada eğitim, kavramsal olarak öğretimden aynlır: Oğretim, bir kişiyi be- lirli bir şe> - belirii bir davramş, bir içerik vs - konusunda bilgi sahibi yapmak; eğitim ise bir kişiyi insansal etkinlikleri. yaşarken belirii bir tarzda gerçekleştirebilecek duru- ma getirmektir: Bir Bildungdur, paideia- dır." ~Felsefe Açısından Eğitim ve Türkiye'de Eğitim" adlı kitapta sözünii edeceğimi söy- lediğim ikincı bildiri ise felsefeci sayın Arslan Kaynardağ'ın seminerde kapanış konuşması olarak sunulan 'Ülkemizdeki Eğitiın Bilimin ve Eğitim Felsefesinin Ge- ltşme Sürecine Bir Bakış" başlıklı bildiri- sidır. Bildirisıne. "Tanzimat yıllannda. eski dönemin 'dünya yok. ahret var' zihniyetin- den uzaklaşma voluna girilmiş, insan haya- 0 değer kazanmaya başlamıştir" tümcesı ile giren Sayın Kaynardağ. şöyle sürdürü- yor sözünii: "Bu değişmeden eğitim de etkilenmiştir. Çoğu dinsel özellik taşıyan okullar laikleşi- yor, İstanbul dışında da laik okullar acılıvor- du. V'ayın alanında eğitimle ilgili kitaplartn gittikçe arrtığı. bu arada Batı'dan çeviri >a- pılmaya başlandığı görüldü." Bu bildırisinde. değerli dostum, eğitbi- lim tarıhimizi, belli başlı adlar - düşünür- ler. yazarlar - üzerinde, onlann en önemli ve etkili görüşlerini yeterince belirleyerek durmakta, Emrullah Efendi'den Mengü- şoğlu'ya değin gelmiş tüm eğitbilimcileri- mizin felsefe açısından eğitbilim incele- melerini gözler önüne sermektedir. Kitaplığımızda bir başvuru kaynağı ola- rak bulundurulması gerekü bir kıtap oku- duğum için kıvançlıyım. Onu bir daha. bir daha okuyacağım. ARADA BİR Prof. Dr. BEDÎ N. FEYZİOĞLU Siyasal ve Sosyal Bunalımdan Kurtulmak İçin... Ülkenin siyasal ve sosyal bir bunalım dönemi geçirmek- te olduğunda herkes birteşmiş durumda. Meclis'te sandal- ye sahibi partiler, birbirleriyle olduğu kadar kendi seçmen- leriyle de kısacası halkla ";/ıf//arhalindeler. Bir yıldan beri kurulan hüküimetleri şöyle biranımsayalım: Tansu Çiller'in denediğı azınlık hükümeti, Meclis çoğunluğuna dayanma- yan bir iktidarın yürüyemeyeceğini hemen belirledi. Ardın- dan orta sağdaki iki partiden oluşan Yılmaz-Çiller ortak hükümeti, karşılıklı ınançsızlık nedenıyle çözülüverdi. Bu hükümetleri kuranlar Meclis'te en fazla üyeye sahip Refah Partisi'ni iktidardan uzak tutmak gereğinde hiç de- ğılse sözde görüş birliğindeydiler. Orta sağdaki partiler, Meclis'te Refah Partisi üyelerinin oylannı almadan süreli bir iktidar kurmanın olanaksızlığını anlayınca, önce ANAP'ın yaklaşma denemesi sonuç vermeyınce Doğruyol Partisi. adeta bir teslimiyetle bu partiye yaklaştı ve iki zıt görüşü temsıl eden iki parti bugünkü ıktıdarı oluşturdu. Bu iki partinin üç ayda sağladıkları ilk başarı, T.Çiller hakkındaki Tedaş ve Tofaş'la ilgili soruşturmaları, ardından Süleyman Mercümek'le ilgili soruşturmayı Meclis gün- deminden sildırmek oldu. Bu arada yılbaşmdan önce kanunlaşması gereken 1997 yılı bütçe tasansını, T. Cumhuriyeti tarıhınde ılk kez diye- rek. sözde denk bütçe varsayımı ile hazırlayıp Meclis'e sunmakla büyük övünç duyuldu. Ülkenin iktidardan beklediği ise dürüst.a çık, saydam bir yönetim idi. Olaylar, ıktıdann ve ona bağlı ıdarenin eylem ve ışlemlerinin açıklık ve saydamlıkla pek ilgisi olmadığını dızı halinde halkın gözü önüne serdi. Siyaset, mafya, emniyet, aşiret, çete ilişkilerı gittikçe da- ha iç içe konuma gırince, devletin ana işlevlerini yerine ge- tirecek olan yasama, yargı ve yürütme güçleri de gerçek görevlerini yerine getırememekle itham edilir duruma gir- diler. Memur, işçi ve öğrenci hareketlerinin, gittikçe artması ve ülkenin daha tehlikelı olaylarla karşılaşma olasılığı her- kesı derinden etkilemeye başladı. Bu durum karşısında, Devlet Başkanı, Meclis'te üyesı olan siyasal parti başkan- lannı ayrı ayrı kabul ederek görüşlerini dınlemeye başladı. Bununla da yetınmeyerek, 22 aralık pazar günü hepsini bir arada Çankaya'da toplanmaya çağırdı. Bu toplantının sa- dece Susuriuk olayı ile sınırlı kalmayacağını sanınz. Demokratik sistemlerde, nihai karar, halkın temsilcilerin- den oluşan yasama meclislerine aıttır. O halde Çankaya doruğu (zirvesi) doğrudan bir sonuca ulaşamayacaktır, de- nebilir mi? Demokratik rejımler, aynı zamanda bir hderier sistemidir. Liderlerin uyuşacakları çözüm yollarına partile- rin meclis gruplarının fazla karşı çıkmaması umulur. (Ger- çekte, bizdeki siyasal partiler kanununun birçok açıdan, özellikle lider sultası açısından düzeltılmesi gerektiği ayrı ve önemli bir konudur.) Kısaca. parti başkanları, cumhur- başkanının huzurunda, ülkenin insan hakları, düşünce be- lirtme, özgürlüğü. yargı bağımsızlığı. gün ışığında yönetim ve benzeri ana konularda bir mutabakata varırlar, anaya- sada, seçim kanununda ve siyasal partiler yasasında zo- runlu olan değişiklikleri yapmak hususunda bir görüş ya- kınlığına ulaşırlarsa. bu doruktoplantısı, Meclis'in herhan- gi bir darbe zorlamasına gereksinım kalmadan, kendıliğin- den bir kurucu meclis kimliğini kazanması ve ülkemizi bü- yük sıkıntılardan kurtaran tarihsel bir işlev yerine getirme olanağı sağlamış olur. Devlet adamlıgı, vatanseverlik, ülkenin yüce çıkarlan ge- rektirdiğinde, kısır, kişısel ya da partisel kaygılarını bırakıp, ulusal bir uyuşmaya varabilmekte belirir. Çankaya'da ya- pılacak. parti başkanları toplantısının. liderlerin kendilerini daha üstün gösterme çabasına girerek, sonu gelmez çe- kişmelere sahne olmaması gerekir. Zor dönemlerde ulu- sal bir uyuşumun gerektirdiğı asgan müştereklerde, bir uzlaşma ve anlaşmaya varılmasına ve böylece halkın bek- lediği saydam birsiyasete, günışığında bir yönetime ulaşıl- masının sağlanmasını ümit ve temenni etmek ısterız. Cumhuriyeti Yaşatmak-II Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA Atatürkçü Düşünce Derneği Yönetim Kunılu Üyesi A tatürk. yaşadığı sürece. özgürlük düşmanı din sömürücülerinin de faşistlerin de komünistlertn de maskelerini indirmekte hiç güç- luk çekmedi. Propaganda \e ey- lemlerinin ulusal egemenlik ilke- sine a> kınlığını gür sesle haykırıp ulus önünde ger- çek kimliklerini sergilemekte. demokrasi düzenin- de meşru yerlerı olmadığını gösterip örgütlerıni ka- pattırmaktahiçduraksamadı. Sözünüettiğı her ola- yı belgelere dayandıran Söylev (Nutuk). bunun ka- nıtıdır. Atatürk'ün. ulusal egemenliği içinden çü- rütecek tuzaklan boşa çıkararak Türk toplumunu Hitler.Stalinve Hume>iıitürüyönetimlerinyıkım- lanndan esirgemiş olması. ancak v e yalnız mınnet- le anı Imaya değer bir hizmettir. 1923-1938 arası dö- nemin çoğunlukla tek partili olarak geçmiş olma- sınm sorumlusu. cumhuriyetin sağladığı özgürlük ortamını. bu ortamı yıkmak amacıyla kullanan par- tiler olmuştur. Halifeligin. tarikat örgütlenmesmın, ulusal egemenlik düşmanlığının. kadını eşit yurt- taş statüsünden yoksun kılmaya çalışmanın, temel eğitim okullannda din eğitiminin.. demokraside meşru yeri olmadığı apaçık bir gerçektir. Saltanat ve hafifeligi sürdürmek. devletten aile- ye, eğitimden ekonomiye. dilden sanata, bilımden felsefeye değin Türk toplum yaşamının her alanı- nı demokratıkleştirecek devrimleri önlemek isteyen Rauf Orbay, Refet Bele ve sözcülüğünü yaptıkları gericiler. önce ıVfustafa Kemai'e önerilerini açık açık götürdüler: Padışahlık ve halifeligin sürdürül- mesinı isterlerken Mustafa Kemai'e açıkça. "bu milletin gözünde ulaşılama>acak kadar yüce bir makam olmadıkça, onu bir arada tutmaya olanak bulunmadığınr söyiediler. Yani Türk halkı. vergi- sinin. okulunun. iç ve dış güvenliğinin, aılesinin, ekonomısinın.. nasıl olması gerektiği konusunda oy hakkına sahip olmamalıydı. Hükümetler halka kar- şı hesap vermek. her an komuoyunun denetimi al- tında bulunmak zorunda olmamalıydı. Mustafa Ke- mal'in padışah olmasını. ulusal egemenliğe yeğli- yorlardı. Oysa Atatürk, "toplum düzenini her gün yeniden yeniye özgürce irdelejip eleştirmenin, her yurttaşın doğuştan, vazgeçilmez. de\ redilmez hak- kı okluğunu" kabul ediyordu. Yeni Türkiye bu te- mel üzerinde vükselecekti. Ulusal egemenliğın gerektirdiğı cumhuriyet dev- nmlerini önleyemeyen bu baskıcılık yandaşlan. y i- ne yenilgiyi kabul etmek ıstemediler. Saltanatın kaldınlarak cumhunyetin ilan edılmesine. halife- ligin kaldırılma_sına, eğitim birliği ilkesine, tarikat- larla şeyhlik. dervişlik. müritlik. mansıplık, halife- lik gibi ortaçağ kalıntısı sömürü örgütlerinin yasak- lanmasına sonuna dek karşı çıkan. ama engelleye- meyen Rauf Orbay ve kafadarları, ulusal egemen- lik ortamının sağladığı olanaktan yararlanarak öz- gürce siyasal partilerıni kurdular \e adına da hiç sı- kılıp utanmadan Terakkıper\er Cumhuriyetçi Fır- ka dediler. Meğer hem cumhuriyetçi hem de ileri- ci imişler! Bugünkü benzerleri de hem laik, hem ulusal egemenlikçi, hem Atatürkçü olduklannı söy- lemiyorlar mı?! Bugünkü benzerlennin kullandığı demagojiye daha o zaman baş\ urdular: 'Halkın ço- ğunluğu dinsel yönetimi istiyorsa. ulusal egemenlik budur'diyorlardı. Bunu parti tüzük ve programla- nnda'Dinsel inançlarasay gılıjTz'demagojisiyledi- le getirdiler. Bugün de din sömürücüsü ulusal egemenlik düş- manlan, ulusal egemenlik kavramını anlamsız kı- lan bu demagojiye başv uruyorlar. Halkın önemli bir kesiminin henüz "oy"un gerçek anlamını bilmedi- ğini sanmaktadırlar. Oyuy la toplumu 'dinsel biryft- netimatbnasokmakisteme'nin. gcrçekte ilk ve son kezoykullanıptutsaklığıseçmek.özgüroyhakkın- dan kendisiyle birlikte tüm halkı da yoksun kılma- yı istemek demek olduğunu halkın anlayamayaca- ğına inanıyorlar. Halk dinsel yönetımin. yaşamın her yamjıı değujraez sayılan kurallaria yönettnek, demek olduğunu kavrayamaz sanıyorlar. Böylece kendileri, yurttaşın oy hakkını en ağır biçımde kö- tüye kullanmayı içlerine sindiriyorlar. Atatürk'ün 75 yıl önce uvardığı gibi: "Türkiye Cumhuriye- ti'nde her ergin dinini seçmekte özgür olmayacak mı?" "Birtakım şe> hlerin, dedelerin. se»itlerin.çe- lebilerin, babalann. emirierin arkasından sürükle- nen \e talihlcrinu yaşamlannı falcılann, büyücüle- rin, üfüriikçülerin, muskacılann ellerine bırakan insanlardan oluşmuş bir topluluk. uygar bir ulus olarakgörülebUirmi?" Demokraside neden düzen- li aralıklarla seçim yapılmaktadır? Seçmenin bir önceki seçimde yapmış olabileceği gözlem eksik- lerini ve değerlendirme yanlışlarını düzeltebilme- sı için değil mi? Kutsal, değişmez sayılan inançlar adına oy verilecek olursa, yalnız azınlıkta kalan ulus kesimlerinın inanç özgürlüğü çiğnenmekle kalmayacak, çoğunluk da yaşamını özgürce düzen- lemek hakkını yitirerek kerameti kendinden men- kul tarikat şeyhlerinın. fetva makamlannın, molla- ların.. tutsağı. sürüsü olacaktır. 3 Mart 1924 günlü Şer'iye \e Evkaf Vekâleti'ni kaldıran yasanın ilk maddesı, "TürkiyeCumhuriyeti'ndeinsanlarara- sındaki ilişkileri düzenlemek üzere >asa yapmak yetkisi, yalnızca TBMM'nindir" der. Yani ne bir din, ne bir mezhep. ne bir doktrin. ne bir kişi ya da zümre adına yasa yapılmaz. Bu yola giren siyasal kuruluşlann ve siyaset adamlannın demokratik dü- zende meşru yeri oiamaz! Cumhuriyetimizin 73. yıldönümünde laik, yani demokratik düzenimize yönelen, dış sömürgecıler- den de açık ve örtülü destek gören bu örgütlü sal- dın. bugün toplumumuzu büyük kaygılara düşüre- cek noktaya varmıştır. Saldınnın bu boyuta ulaşma- sında derecederece bütün siyaset adamlannın ve si- yasal örgütlerin sorumluluğunun bulunması. çözü- mü güçlcştirip tehlikevi daha da bü\ üten bfr durum- dur. Demokrasimızı vaşatmak, yani haysıyet ve şe- ref sahibi insanlardan kurulu özgür bir toplum ola- rak yaşamak istiyorsak. bu saldınya da tıpkı hile- kâr Terakkiperver Cumhuriyetçi Fırka'ya \erilen karşılık verilmelidir. Önünde veya sonunda böyle de olacaktır. Yanlış hesap Bağdat'tan dönecektir. Çünkü "ulusal egemenlik öyle bir ışıkür kionun kar- şısında zincirier erir, taç ve tahtlar batar, yok olur. İ luslann tutsaklığı üzerine kurulu kurumlan her yerde yıkılmaya yazgıİKİııiar". Bu niteliktekı hiç- bir kurum bu sondan kurtulamaz. Yaşamak isteyen kurumlâr. kendilerinf ulusal egemenlik ilkesiyTeiu- tarlı olacak biçimde yenilemek zorundadırlar. Ba- tılı devletler. bu laik çözüm sayesinde banşa, hu- zura ve gelişmeye ulaşabilmiştir. Ne yazık ki ken- dilenne hak gördüklen bu sonucu, içimizdeki ba- yağı politikacılan "eldeederek". bize çok görmek- tedirler. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, "Y'urtta banş. dünyada banş" ilkesiyle onlara da doğru yolu gös- teren. en üstün erdemleri anlatan bir de\riminürü- nüdür. Bizim siyaset adamlarımız bunu kavrama- lı, Atatürk Türkiyesi dışmda hiçbir Müslüman top- lumda özgürlük, yani ulusal egemenlik düzeni ol- madığı için banş, bağımsızlık ve gelişmenin de ola- madığını görmelidirler. TARTIŞMA Türkiye'nin Çilesi, Çillesi PENCERE T ansu Çiller bir takdir-ı ılahi mıdir dersiniz? Yoksa Allah'ın bircezası mı Türk toplumuna? 50 yıldan beri yalancı, ıkiyüzlü, çıkarcı. demagog, istismarcı, dar kafalı politikacıdan çok çektik. 50 yıldan bu yana politikacılann büyük çoğunluğu Anadolu aydınlanmasına. akla. bilime ihanet ettiler. ama dogrusu böylesi hiç görülmedi. Benzersiz bir kişilik bu: Çiller gafvapıvor. hata yapıyor. doğru söylemiyor demek çok hafif düşen belirtmelerdir. Gerçekte onun davranışını tam ve eksiksiz bir şekılde tammlayacak sözcükler. sözlük'lerde yoktur. Sorumîuluğunu taşıdığı devletin hukuk dışılığını sergileyen ve bunu savunan. suçluluğunu itiraf ederken övünen, Türkçesi kadar aklı mantığı kusurlu böyle bir tipi vallahi en usta romancı kolay kolay yaratamaz. Hani cehaletin böylesi tahsıl ile mümkündür diye bir söz \ardır. Bu kişilik bana bu deyişi anımsatıyor. Bövle bir kişiliği edinmek için çok özel bir eğitimden geçmiş olmaiı diye düşünüyorum. Tansu Hanım'a artık şaşmıyorum ve kızmıyorum. gülünç buluyorum o kadar. Onun, benim gibi sızler gibi bir insan olduğunu düşünmek beni insanlığımdan utandınyor. Ama ne dersek diyelim Türkiye've çok zarar verdiği tartışılamaz. Ben asıl o koca DYP grubuna şaşıyorum. Kendilerini bozuk para gibi harcıyorlar. Aralarında tanıdıkîanm, konuştuklanm. ellerini sıktığım. te^ekkürler sunduğum ınsanların bulunduğu DYP milletvekillerine şaşıyorum. Bu şaşkınlıktan vazgeçmek istemiyorum. Bu şaşkınlık doğaldır ki içinde hâlâ bir umut öğesini taşıyor. O koca grubu daha fazla küçümsemek. giderek yok saymak istemiyorum. Acaba bu bir bakıma biçare kadın. bozuk Türkçesi ile akıldan. mantıktan ve siyasal yaşam etiğinden yoksun, kötü Türkçesi ile konuşmalarını yaparken hangi duvgular içinde bulunuyorlar. Alkışlargeliyor kulaklanmıza TV'de onu izlerken: gerçekten bu alkışlar beğenilerini mi ifade ediyor? Bu kadar mı sağduyulannı yitirmişlerdir. Vatanseverliği onun gibi mi algılıyorlar. Vazgeçmeyecekleri iktidan bu iktidarsız kadınla mı güvencede tutabileceklerini sanıyorlar. Bu hanımla birlikte onlan da beraberine alıp süriikleyen yıkılışı, çöküşü göremiyorlar mı bu millet temsilcileri. Büyülüyor sanki onlan bu sanşın yaratık. Sahi sakın bu kadın büyücü olmasın? Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR Ağlanası GüldürüL. Geçenlerde bir yakınımızı güneyin şirin birtatil köyünden son yolculuğuna uğurladık. Türk bay- rağına sarılı tabut, köy camisinin avuç içi büyük- lüğündeki avlusunda musalla taşına yerleştiril- mişti. Taşın çevresinde kadınlı erkekli on beş yir- mi dost vardı; Türkçenin mutsuzluk vurgulayan sözcükleri cemaatin yüz çizgilerine işlenmişti; ki- mi gamlıydı, kimi üzgün, kimi kederli, kimi donuk, kimi durgun, kimi hüzünlü... Imam vaktinde geldi; cemaate bakıp buyurdu: - Kadınlar dışan!.. Cenaze namazı kılınacaktı. içlerinde üniversi- teler bitirmiş, meslek sahibi ve özgür kadınlar bu- lunan taife-i nisa cami avlusundan tıpış tıpış çı- kıp yakında bir yerde konuşlandılar, olanbiteni dışarıdan gözetlemeye başladılar. Erkekler Ba- ki'nin ünlü dizelerindeki gibi, ölen dostun kadri- ni seng-i musallada vurgulamak için el bağlayıp saf saf sıraya girdiler. • Karikatür eşsiz bir silahtır; kimi zaman kosko- ca bir kitabın anlatmakta güçlük çektiğini üç beş çizgiyle özetler. Turhan Selçuk'un Milliyet'teya- yımlanan dört karelik son karikatürünü anlatma- ya çalışayım. Tesettüre uygun giyimli bir genç kız hemşire okuluna başvuruyor, kapıdan çevriliyor: - Giremezsin!.. Hatun, baronun kapısını çalıyor, yanrt: ! - Giremezsin!.. Kadın ya da genç kızımız orduevine girmek is- tiyor; ama, yanıt değişmiyor: - Giremezsin!.. Kahramanımız bu kez camiye gidiyor, yine bir erkek sesi: - Giremezsin!.. Kadın üç büyük dinde erkekten aşağı görülür; ama, Islam coğrafyasındaki durumu dramdır; şe- riata göre kadın, ikinci sınıf bir yaratık sayılır. • Demokraside her sorun, insan haklarına göre çözülmek zorundadır; evrensel ve çağdaş hu- kukta kadınla erkeğin eşit sayılması kaçınılmaz bir zorunluluk. Batı dünyasında bu aşamaya na- sıl ulaşıldı?.. "Hümanizma, Rönesans, Reform, Aydınlanma" evreleri kolay mı yaşandı!.. Peki, Türkiye'de şeriata karşı tutumun başlangıcını hangi tarihe tırmandırabiliriz?.. Tanzimat'ın içeri- ğinde çağdaş ve zorunlu koşulları ister istemez "kabul"ün kapısı açılmadı mı!.. Günümüzde ca- miye giremeyen ve erkeğin yanında saf tutama- yan kadının başı, ameliyat odasına ya da mah- keme salonuna tesettürü sokarsa göğe mi ere- cek?.. Bugün Türkiye'deki siyasal kavganın bir bölü- münü laiklik ile şeriat arasındaki çatışma oluştu- ruyor. Bu çatışma 1923 Cumhuriyeti'nden önce de vardı; Tanzimat'ta birincil sorundu: insan hak- larıyla şeriatın çatışma bölgelerinde ayrışmanın tarihsel süreci kaç yüzyıldan beri yaşanmakta- dır!.. • ' Şeriat en kısa tanımıyta "Kuran'a dayah Islam hukuku"öur. Bu hukuku tüm kurallarıyla benim- seyen bir Müslüman toplum demokrasiye geçe- mez. Osmanlı hiçbir döneminde çöl şeriatını tü- müyle uygulamadı; Tanzimat'tan sonra ayrışma sürdü; Cumhuriyet devrimiyle Anadolu'da Müs-" lümanlığın 'reform' evresi yaşandı. İnsan haklarını benimseyen bir demokrat, ka- dın için şeriatta öngörülen hukuku nasıl içine sin- direbilir? Güncel soaınumuz budur. Dincilerin, tarikatçı- ların, Refahçıların bu soruna biryanıtları yok. Ka- dını "İnsan Hakları Bildirgesi"n\n dışında sayan şeriatçının demokrasiden söz açması, yaşadığı- mız ağlanası güldürünün tiyatrosudur. TMMOB MtMARLAR ODASI İSTASBVL BÜYÜKKEIVT ŞLBESİ fORU MİMARU\R ODASI SE M 'NİN Sİ" 20 Aralık 1996 MSL' Oditoryumu 10.00-18.00 Yeni Telefunkeniniz kutlu olsun! Telefunken Televizyonlar peşin f\y taksitle TELEFUNKEN 37 SAFARI L ••^••••MKUıHıllTELEFUNKEN 51 MASTER TELEFUNKEN 51 SUPERSONIC IBHIİIIIIlllMİHHMcrerTeMuin TELEFUNKEN 55 SPACE L = - - - . ' . - • . : : •.'ASTERTX(Teletextl. TELEFUNKEN 55 SUPERSONIC TXST(Tetetex:lı =5 •,. Peşin Fiyatı -. 2~Q j x 42-tOO.OOO - 3 ~rf : ?: 56 96O0O0 S7920.0GO -- -^- -.-, 56.960.000 ' 1 ~~' ~r, r 626BOÛ0O 1. SEÇENEK (Peşın tyatına taksale! IPeşln, 7Ta*s(t : ;;-J : ; :"j 5.300000 7.i2aooo 7İ40.000 7.120.000 - 69L <Jİ' 7860 OÇO = 54 j XK) Toptam J. - i . "• C 42400 000 =:• "6^ JU'J 56.960.000 57.9ZO.000 53 ~6Z Z'X 56 960000 c" 5ÎC LCL 62 890000 H E U E N 2. SEÇENEK 1Pe»ln, 12Takslf 3 " : • " * O : 3.950000 ; " c ooo 5 420.000 ; r.O j^_ 5.S10.000 5 ' ' ; ;•.'. 5.420.000 S900i]QQ Toplam a ^e J yj: 51350000 ee 43. ;•:•: 70460.000 = T € C C :•;•: 71.630.000 5c ~30 CCC 70.460.000 "5 4Ct uCC 76.700.000 52 2b*J İC'J T E S L I M 3. SEÇENEK t Pefln, 14 Tafcsit 3 660.000 4 ~^_ . '. 5 080.000 4 c~- : - ^ S. »60.000 4 "35 XC 5 076.000 5 4 3C J-L 5.530000 5 ?J; '^. Toplam -.: i : ... 54.900.000 76.200000 "3 .;: .•_•_ 77.400000 - 1 32. Z'X 76140.000 •'' 45C JO1 " 82.9SO000 c'z İX JC«. 4. SEÇENEK 1 Peşln. 16Taksrt j 2-3C JJ 3440X01 J £ -: X» 4.780.000 4 î?C COC 4860.000 4 z' z -o: 4 780000 c 12'. X 1 ! 5.210.000 5 530 J X Toplam 55 420 OOO 5S.480-00C • i t " j Jl r . 81260.000 -Ş 30 000 82 620000 -ce-:cco 81.260.000 3" :-4: > x 88570.000 İ4 36C OX Fı/atlara KDV dahıfdır KDV ve d'ğer ve^gııe'ce t < aeç'Ş u ı K :: _rss ' .;• a'â ,5"« - a;a<- - ı- a-r-şr ,a.~> ; 31 ARALIK 1996 "arr -de sc-a e-ece^'' Bu -ar^pa-.ö b 5 o G r J r oerg - , Aıetlen Tıca f e' A Ş fCerra 1 Sahır Sokak 26,28 rWecıdiye*ûy-lstanbul) tarafınaan duzenlenTiıştır Fıyatianmtz Tur»<: Lrast dır Uruntennız Bosch/AEG^Telefu^ken YetkıJı Satıcıiannda tesıim eaılecekti' Sanay «-e Tıcareî Bakannğı nca 25 5 1994 tanF 1 ve 21940 sayıiı Resmı Gazete'de ılan edıten teblığe uygundur Ürunlerınnz stc* mıktarianyia smtriıdır TELEFUNKM " ~ J Ayrıntıl> bılgı ıçın ûcretsız îelefonlar-m.z DlllSIII • a r ı a T ı 08002114024,08002114025,08002114029 " " " ' " " • » " ' l l Dığer t&efonumuz (0212)274 65 90
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle