Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 20ARALIK1996CUMA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Felsefe Açısından Eğitbilim
MELİH CEVDET ANDAY
T
ürkiye Felsefe Kurumu 1991
\ihndanberi Istanburdagüz
aylannda seminerler düzen-
liyor; sırasıv la "Dü-Kültûr"
(f 991), "Tarih" (1992). -İle-
tişim ye Türkive'de İletişim
AraçlarT C 1993). *İnsan" (1*994). u
Etik"
[ I 994) gibi konular işlendı bu seminerler-
J e şimdiye değin.
Geçen yıl ise "eğjtim", felsefi bakış açı-
>ından ele alındı. Bu semınerde \enlen bıl-
Jiriler Saytn Betül Çotuksöken'ın hazırla-
-nası ile yayımlanmış bulunmaktadır. Tür-
•ciye Felsefe Kurumu Yönetim Kurulu üye-
ii Sayın Çotuksöken, >azdığı önsözde ko-
ıımun çok «nemli bir yerine dokunma ge-
-eğini duyuyor haklı olarak. diyor ki:
"Bu denfi önemli bir konunun bir buçuk
pinlük bir seminerde tükeüci bir biçımde
ncelenmesi mümkün değildi. Çünkü eği-
tim. her bireyı, eğiten ya da eğililen ola-
rak çokyaktndan ilgilendiren bir insan et-
cinliğidir. 3u nedenle konunun her zaman
<!İindemde tutulması ve konuvla ilgili vak-
taşımlann açıkça ortava konularak, ilgili
cişilerce - biîim adamlan, fdozojlar. eği-
timciler tarafından sürekli tartışüması ge-
rekir. Özellikle de eğer egitimin yönü çok
bilinçli olarakdegiştirilmeye çalışılıyorsa.
karşılaşılan zorlukları bilimsel ve felsefi
temellere dayah olarak çözümlemek ve
çözmek verine bambaşka çözüm yolları
üretilmeğe çalışılıyorsa, konu gerçekten
hep bir sorun olarak tutulmalıdır. Llke-
mizdeki durum tam da bövle bir saptavı-
şın somut örneğıni oluşturmaktadır."
Bu kitaptaki bildirileri büyük bir ilgi ve
merakla okudum. Bunlann tiimünü okur-
lanmıza yansıtabileceğim düşünülemez el-
bet; bu yüzden ben bunlann ancak ikisıni
söz konusu edebileceğim.
Bunlardan ilki. Türkiye ve Avrupa Fel-
sefe Kurumlan Başkanı Sajın Prof. îoan-
na Kuçuradi'nin açış konuşmasıdır.
Sayın Kuçuradi, açış konuşmasının baş-
larında, konu felsefe açısından eğitıme
bakmak olduğuna göre, her şeyden önce
"eğitim nedir?" sorusunun yanıllanması
gereğini ortaya koymaktadır.
Şöyle dıyor Sayın Prof. Kuçuradi:
u
Eğitim bir insan fenomenidir ve insan-
lararası bir ilişkide olup biter: eğitimden
söz ertiğimiz her >erde bir eğiten ve bir eği-
tilen vardır. Bu dcmektir ki, eğitime, en
a/ından iki açıdan bakılabilir."
Sorular soruları çağırıyor elbet: Bir in-
sansal etkınlik olarak eâitimin amacı ne-
dir?
Sayın Kuçuradi. bu soruyu, bizde yaygin
olduğunu söylediği şu tanımla yanıtlıyor:
"Eğitim. istenilen davranışlan kazandır-
maktır."
Pekı. burada araya "felsefer
'yı sokmak
neden'1
Okumayı sürdürelim biraz daha:
"Pek tabü ki. pilot eğitimi, şoför eğitimi,
komandoeğitimi \a da belirii bir uzmanlık-
la ilgili mesleklerin eğitimi, bu arada ha\-
vanlann eğitilmesi söz konusu olduğunda.
ya da ideolojik bir eğitim. ömeğin şeriatçı
eğitim. milliyetçi eğitim söz konusu oldu-
ğunda, eğimiek. hiç şüphesiz. istenilen da\-
ranışlan. bedensel ve ahinsd davranışlan
kazandırmaktır."
Şımdı artık konumuzun bamtelıne yak-
laşmaktaytz: temel eğitim.
"\e var ki. şoför olmayacak bir insan için
şoför eğitimi görmesi nasıl söz konusu de-
ğilse. şeriatın istenmediği bir üikede,devlet-
çe, dü/enlenen egitimin şeriatçı eğitim ol-
ması da söz konusu oiamaz."
Öyleyse egitimin amacı nedir?
"Bu amaç. kişilere, insana özgü olanak-
lan. insanı insan yapan veöteki canlılardan
ayıran olanaklarT edinmelerine yardımcı
olmaktır, "kişilere doğru bilmenin. doğru
düşünmenin. doğru değerlendirmenin,
doğru e>lemenin ne olduğu konusunda yar-
dımcı olmaktır."
Sayın Kuçuradi'nin bildirisinden şu iki
tümceyi aktarmadan da edemeyeceğim:
"Kişi eğitimi (temel eğitim). yani kişile-
rin insansal olanaklannı ve bu arada etik
ulanaklannı gerçekleştirebilmelerine ve ge-
liştirebilmelerine yardımcı olmak demek:
Ki$itere insansal etkinlikleri sağlamak d e
mektir. Bu da felsefe eğitiminin işidir. Bu-
nun için felsefe eğitimi (insan bilimleriyle
desteklenen felsefe eğitimi) çok küçük yaş-
ta başlamalı."
Birde şu tümce:
"Bu noktada eğitim, kavramsal olarak
öğretimden aynlır: Oğretim, bir kişiyi be-
lirli bir şe> - belirii bir davramş, bir içerik
vs - konusunda bilgi sahibi yapmak; eğitim
ise bir kişiyi insansal etkinlikleri. yaşarken
belirii bir tarzda gerçekleştirebilecek duru-
ma getirmektir: Bir Bildungdur, paideia-
dır."
~Felsefe Açısından Eğitim ve Türkiye'de
Eğitim" adlı kitapta sözünii edeceğimi söy-
lediğim ikincı bildiri ise felsefeci sayın
Arslan Kaynardağ'ın seminerde kapanış
konuşması olarak sunulan 'Ülkemizdeki
Eğitiın Bilimin ve Eğitim Felsefesinin Ge-
ltşme Sürecine Bir Bakış" başlıklı bildiri-
sidır.
Bildirisıne. "Tanzimat yıllannda. eski
dönemin 'dünya yok. ahret var' zihniyetin-
den uzaklaşma voluna girilmiş, insan haya-
0 değer kazanmaya başlamıştir" tümcesı
ile giren Sayın Kaynardağ. şöyle sürdürü-
yor sözünii:
"Bu değişmeden eğitim de etkilenmiştir.
Çoğu dinsel özellik taşıyan okullar laikleşi-
yor, İstanbul dışında da laik okullar acılıvor-
du. V'ayın alanında eğitimle ilgili kitaplartn
gittikçe arrtığı. bu arada Batı'dan çeviri >a-
pılmaya başlandığı görüldü."
Bu bildırisinde. değerli dostum, eğitbi-
lim tarıhimizi, belli başlı adlar - düşünür-
ler. yazarlar - üzerinde, onlann en önemli
ve etkili görüşlerini yeterince belirleyerek
durmakta, Emrullah Efendi'den Mengü-
şoğlu'ya değin gelmiş tüm eğitbilimcileri-
mizin felsefe açısından eğitbilim incele-
melerini gözler önüne sermektedir.
Kitaplığımızda bir başvuru kaynağı ola-
rak bulundurulması gerekü bir kıtap oku-
duğum için kıvançlıyım.
Onu bir daha. bir daha okuyacağım.
ARADA BİR
Prof. Dr. BEDÎ N. FEYZİOĞLU
Siyasal ve Sosyal
Bunalımdan Kurtulmak İçin...
Ülkenin siyasal ve sosyal bir bunalım dönemi geçirmek-
te olduğunda herkes birteşmiş durumda. Meclis'te sandal-
ye sahibi partiler, birbirleriyle olduğu kadar kendi seçmen-
leriyle de kısacası halkla ";/ıf//arhalindeler. Bir yıldan beri
kurulan hüküimetleri şöyle biranımsayalım: Tansu Çiller'in
denediğı azınlık hükümeti, Meclis çoğunluğuna dayanma-
yan bir iktidarın yürüyemeyeceğini hemen belirledi. Ardın-
dan orta sağdaki iki partiden oluşan Yılmaz-Çiller ortak
hükümeti, karşılıklı ınançsızlık nedenıyle çözülüverdi.
Bu hükümetleri kuranlar Meclis'te en fazla üyeye sahip
Refah Partisi'ni iktidardan uzak tutmak gereğinde hiç de-
ğılse sözde görüş birliğindeydiler. Orta sağdaki partiler,
Meclis'te Refah Partisi üyelerinin oylannı almadan süreli bir
iktidar kurmanın olanaksızlığını anlayınca, önce ANAP'ın
yaklaşma denemesi sonuç vermeyınce Doğruyol Partisi.
adeta bir teslimiyetle bu partiye yaklaştı ve iki zıt görüşü
temsıl eden iki parti bugünkü ıktıdarı oluşturdu.
Bu iki partinin üç ayda sağladıkları ilk başarı, T.Çiller
hakkındaki Tedaş ve Tofaş'la ilgili soruşturmaları, ardından
Süleyman Mercümek'le ilgili soruşturmayı Meclis gün-
deminden sildırmek oldu.
Bu arada yılbaşmdan önce kanunlaşması gereken 1997
yılı bütçe tasansını, T. Cumhuriyeti tarıhınde ılk kez diye-
rek. sözde denk bütçe varsayımı ile hazırlayıp Meclis'e
sunmakla büyük övünç duyuldu.
Ülkenin iktidardan beklediği ise dürüst.a çık, saydam bir
yönetim idi. Olaylar, ıktıdann ve ona bağlı ıdarenin eylem
ve ışlemlerinin açıklık ve saydamlıkla pek ilgisi olmadığını
dızı halinde halkın gözü önüne serdi.
Siyaset, mafya, emniyet, aşiret, çete ilişkilerı gittikçe da-
ha iç içe konuma gırince, devletin ana işlevlerini yerine ge-
tirecek olan yasama, yargı ve yürütme güçleri de gerçek
görevlerini yerine getırememekle itham edilir duruma gir-
diler.
Memur, işçi ve öğrenci hareketlerinin, gittikçe artması
ve ülkenin daha tehlikelı olaylarla karşılaşma olasılığı her-
kesı derinden etkilemeye başladı. Bu durum karşısında,
Devlet Başkanı, Meclis'te üyesı olan siyasal parti başkan-
lannı ayrı ayrı kabul ederek görüşlerini dınlemeye başladı.
Bununla da yetınmeyerek, 22 aralık pazar günü hepsini bir
arada Çankaya'da toplanmaya çağırdı. Bu toplantının sa-
dece Susuriuk olayı ile sınırlı kalmayacağını sanınz.
Demokratik sistemlerde, nihai karar, halkın temsilcilerin-
den oluşan yasama meclislerine aıttır. O halde Çankaya
doruğu (zirvesi) doğrudan bir sonuca ulaşamayacaktır, de-
nebilir mi? Demokratik rejımler, aynı zamanda bir hderier
sistemidir. Liderlerin uyuşacakları çözüm yollarına partile-
rin meclis gruplarının fazla karşı çıkmaması umulur. (Ger-
çekte, bizdeki siyasal partiler kanununun birçok açıdan,
özellikle lider sultası açısından düzeltılmesi gerektiği ayrı
ve önemli bir konudur.) Kısaca. parti başkanları, cumhur-
başkanının huzurunda, ülkenin insan hakları, düşünce be-
lirtme, özgürlüğü. yargı bağımsızlığı. gün ışığında yönetim
ve benzeri ana konularda bir mutabakata varırlar, anaya-
sada, seçim kanununda ve siyasal partiler yasasında zo-
runlu olan değişiklikleri yapmak hususunda bir görüş ya-
kınlığına ulaşırlarsa. bu doruktoplantısı, Meclis'in herhan-
gi bir darbe zorlamasına gereksinım kalmadan, kendıliğin-
den bir kurucu meclis kimliğini kazanması ve ülkemizi bü-
yük sıkıntılardan kurtaran tarihsel bir işlev yerine getirme
olanağı sağlamış olur.
Devlet adamlıgı, vatanseverlik, ülkenin yüce çıkarlan ge-
rektirdiğinde, kısır, kişısel ya da partisel kaygılarını bırakıp,
ulusal bir uyuşmaya varabilmekte belirir. Çankaya'da ya-
pılacak. parti başkanları toplantısının. liderlerin kendilerini
daha üstün gösterme çabasına girerek, sonu gelmez çe-
kişmelere sahne olmaması gerekir. Zor dönemlerde ulu-
sal bir uyuşumun gerektirdiğı asgan müştereklerde, bir
uzlaşma ve anlaşmaya varılmasına ve böylece halkın bek-
lediği saydam birsiyasete, günışığında bir yönetime ulaşıl-
masının sağlanmasını ümit ve temenni etmek ısterız.
Cumhuriyeti Yaşatmak-II
Prof. Dr. ÖZER OZANKAYA Atatürkçü Düşünce Derneği Yönetim Kunılu Üyesi
A
tatürk. yaşadığı sürece. özgürlük
düşmanı din sömürücülerinin de
faşistlerin de komünistlertn de
maskelerini indirmekte hiç güç-
luk çekmedi. Propaganda \e ey-
lemlerinin ulusal egemenlik ilke-
sine a> kınlığını gür sesle haykırıp ulus önünde ger-
çek kimliklerini sergilemekte. demokrasi düzenin-
de meşru yerlerı olmadığını gösterip örgütlerıni ka-
pattırmaktahiçduraksamadı. Sözünüettiğı her ola-
yı belgelere dayandıran Söylev (Nutuk). bunun ka-
nıtıdır. Atatürk'ün. ulusal egemenliği içinden çü-
rütecek tuzaklan boşa çıkararak Türk toplumunu
Hitler.Stalinve Hume>iıitürüyönetimlerinyıkım-
lanndan esirgemiş olması. ancak v e yalnız mınnet-
le anı Imaya değer bir hizmettir. 1923-1938 arası dö-
nemin çoğunlukla tek partili olarak geçmiş olma-
sınm sorumlusu. cumhuriyetin sağladığı özgürlük
ortamını. bu ortamı yıkmak amacıyla kullanan par-
tiler olmuştur. Halifeligin. tarikat örgütlenmesmın,
ulusal egemenlik düşmanlığının. kadını eşit yurt-
taş statüsünden yoksun kılmaya çalışmanın, temel
eğitim okullannda din eğitiminin.. demokraside
meşru yeri olmadığı apaçık bir gerçektir.
Saltanat ve hafifeligi sürdürmek. devletten aile-
ye, eğitimden ekonomiye. dilden sanata, bilımden
felsefeye değin Türk toplum yaşamının her alanı-
nı demokratıkleştirecek devrimleri önlemek isteyen
Rauf Orbay, Refet Bele ve sözcülüğünü yaptıkları
gericiler. önce ıVfustafa Kemai'e önerilerini açık
açık götürdüler: Padışahlık ve halifeligin sürdürül-
mesinı isterlerken Mustafa Kemai'e açıkça. "bu
milletin gözünde ulaşılama>acak kadar yüce bir
makam olmadıkça, onu bir arada tutmaya olanak
bulunmadığınr söyiediler. Yani Türk halkı. vergi-
sinin. okulunun. iç ve dış güvenliğinin, aılesinin,
ekonomısinın.. nasıl olması gerektiği konusunda oy
hakkına sahip olmamalıydı. Hükümetler halka kar-
şı hesap vermek. her an komuoyunun denetimi al-
tında bulunmak zorunda olmamalıydı. Mustafa Ke-
mal'in padışah olmasını. ulusal egemenliğe yeğli-
yorlardı. Oysa Atatürk, "toplum düzenini her gün
yeniden yeniye özgürce irdelejip eleştirmenin, her
yurttaşın doğuştan, vazgeçilmez. de\ redilmez hak-
kı okluğunu" kabul ediyordu. Yeni Türkiye bu te-
mel üzerinde vükselecekti.
Ulusal egemenliğın gerektirdiğı cumhuriyet dev-
nmlerini önleyemeyen bu baskıcılık yandaşlan. y i-
ne yenilgiyi kabul etmek ıstemediler. Saltanatın
kaldınlarak cumhunyetin ilan edılmesine. halife-
ligin kaldırılma_sına, eğitim birliği ilkesine, tarikat-
larla şeyhlik. dervişlik. müritlik. mansıplık, halife-
lik gibi ortaçağ kalıntısı sömürü örgütlerinin yasak-
lanmasına sonuna dek karşı çıkan. ama engelleye-
meyen Rauf Orbay ve kafadarları, ulusal egemen-
lik ortamının sağladığı olanaktan yararlanarak öz-
gürce siyasal partilerıni kurdular \e adına da hiç sı-
kılıp utanmadan Terakkıper\er Cumhuriyetçi Fır-
ka dediler. Meğer hem cumhuriyetçi hem de ileri-
ci imişler! Bugünkü benzerleri de hem laik, hem
ulusal egemenlikçi, hem Atatürkçü olduklannı söy-
lemiyorlar mı?! Bugünkü benzerlennin kullandığı
demagojiye daha o zaman baş\ urdular: 'Halkın ço-
ğunluğu dinsel yönetimi istiyorsa. ulusal egemenlik
budur'diyorlardı. Bunu parti tüzük ve programla-
nnda'Dinsel inançlarasay gılıjTz'demagojisiyledi-
le getirdiler.
Bugün de din sömürücüsü ulusal egemenlik düş-
manlan, ulusal egemenlik kavramını anlamsız kı-
lan bu demagojiye başv uruyorlar. Halkın önemli bir
kesiminin henüz "oy"un gerçek anlamını bilmedi-
ğini sanmaktadırlar. Oyuy la toplumu 'dinsel biryft-
netimatbnasokmakisteme'nin. gcrçekte ilk ve son
kezoykullanıptutsaklığıseçmek.özgüroyhakkın-
dan kendisiyle birlikte tüm halkı da yoksun kılma-
yı istemek demek olduğunu halkın anlayamayaca-
ğına inanıyorlar. Halk dinsel yönetımin. yaşamın
her yamjıı değujraez sayılan kurallaria yönettnek,
demek olduğunu kavrayamaz sanıyorlar. Böylece
kendileri, yurttaşın oy hakkını en ağır biçımde kö-
tüye kullanmayı içlerine sindiriyorlar. Atatürk'ün
75 yıl önce uvardığı gibi: "Türkiye Cumhuriye-
ti'nde her ergin dinini seçmekte özgür olmayacak
mı?" "Birtakım şe> hlerin, dedelerin. se»itlerin.çe-
lebilerin, babalann. emirierin arkasından sürükle-
nen \e talihlcrinu yaşamlannı falcılann, büyücüle-
rin, üfüriikçülerin, muskacılann ellerine bırakan
insanlardan oluşmuş bir topluluk. uygar bir ulus
olarakgörülebUirmi?" Demokraside neden düzen-
li aralıklarla seçim yapılmaktadır? Seçmenin bir
önceki seçimde yapmış olabileceği gözlem eksik-
lerini ve değerlendirme yanlışlarını düzeltebilme-
sı için değil mi? Kutsal, değişmez sayılan inançlar
adına oy verilecek olursa, yalnız azınlıkta kalan
ulus kesimlerinın inanç özgürlüğü çiğnenmekle
kalmayacak, çoğunluk da yaşamını özgürce düzen-
lemek hakkını yitirerek kerameti kendinden men-
kul tarikat şeyhlerinın. fetva makamlannın, molla-
ların.. tutsağı. sürüsü olacaktır. 3 Mart 1924 günlü
Şer'iye \e Evkaf Vekâleti'ni kaldıran yasanın ilk
maddesı, "TürkiyeCumhuriyeti'ndeinsanlarara-
sındaki ilişkileri düzenlemek üzere >asa yapmak
yetkisi, yalnızca TBMM'nindir" der. Yani ne bir
din, ne bir mezhep. ne bir doktrin. ne bir kişi ya da
zümre adına yasa yapılmaz. Bu yola giren siyasal
kuruluşlann ve siyaset adamlannın demokratik dü-
zende meşru yeri oiamaz!
Cumhuriyetimizin 73. yıldönümünde laik, yani
demokratik düzenimize yönelen, dış sömürgecıler-
den de açık ve örtülü destek gören bu örgütlü sal-
dın. bugün toplumumuzu büyük kaygılara düşüre-
cek noktaya varmıştır. Saldınnın bu boyuta ulaşma-
sında derecederece bütün siyaset adamlannın ve si-
yasal örgütlerin sorumluluğunun bulunması. çözü-
mü güçlcştirip tehlikevi daha da bü\ üten bfr durum-
dur. Demokrasimızı vaşatmak, yani haysıyet ve şe-
ref sahibi insanlardan kurulu özgür bir toplum ola-
rak yaşamak istiyorsak. bu saldınya da tıpkı hile-
kâr Terakkiperver Cumhuriyetçi Fırka'ya \erilen
karşılık verilmelidir. Önünde veya sonunda böyle
de olacaktır. Yanlış hesap Bağdat'tan dönecektir.
Çünkü "ulusal egemenlik öyle bir ışıkür kionun kar-
şısında zincirier erir, taç ve tahtlar batar, yok olur.
İ luslann tutsaklığı üzerine kurulu kurumlan her
yerde yıkılmaya yazgıİKİııiar". Bu niteliktekı hiç-
bir kurum bu sondan kurtulamaz. Yaşamak isteyen
kurumlâr. kendilerinf ulusal egemenlik ilkesiyTeiu-
tarlı olacak biçimde yenilemek zorundadırlar. Ba-
tılı devletler. bu laik çözüm sayesinde banşa, hu-
zura ve gelişmeye ulaşabilmiştir. Ne yazık ki ken-
dilenne hak gördüklen bu sonucu, içimizdeki ba-
yağı politikacılan "eldeederek". bize çok görmek-
tedirler. Oysa Türkiye Cumhuriyeti, "Y'urtta banş.
dünyada banş" ilkesiyle onlara da doğru yolu gös-
teren. en üstün erdemleri anlatan bir de\riminürü-
nüdür. Bizim siyaset adamlarımız bunu kavrama-
lı, Atatürk Türkiyesi dışmda hiçbir Müslüman top-
lumda özgürlük, yani ulusal egemenlik düzeni ol-
madığı için banş, bağımsızlık ve gelişmenin de ola-
madığını görmelidirler.
TARTIŞMA
Türkiye'nin Çilesi, Çillesi
PENCERE
T
ansu Çiller bir
takdir-ı ılahi
mıdir dersiniz?
Yoksa Allah'ın
bircezası mı
Türk
toplumuna? 50 yıldan beri
yalancı, ıkiyüzlü, çıkarcı.
demagog, istismarcı, dar
kafalı politikacıdan çok
çektik. 50 yıldan bu yana
politikacılann büyük
çoğunluğu Anadolu
aydınlanmasına. akla. bilime
ihanet ettiler. ama dogrusu
böylesi hiç görülmedi.
Benzersiz bir kişilik bu:
Çiller gafvapıvor. hata
yapıyor. doğru söylemiyor
demek çok hafif düşen
belirtmelerdir. Gerçekte onun
davranışını tam ve eksiksiz
bir şekılde tammlayacak
sözcükler. sözlük'lerde
yoktur. Sorumîuluğunu
taşıdığı devletin hukuk
dışılığını sergileyen ve bunu
savunan. suçluluğunu itiraf
ederken övünen, Türkçesi
kadar aklı mantığı kusurlu
böyle bir tipi vallahi en usta
romancı kolay kolay
yaratamaz. Hani cehaletin
böylesi tahsıl ile mümkündür
diye bir söz \ardır. Bu kişilik
bana bu deyişi anımsatıyor.
Bövle bir kişiliği edinmek
için çok özel bir eğitimden
geçmiş olmaiı diye
düşünüyorum. Tansu
Hanım'a artık şaşmıyorum
ve kızmıyorum. gülünç
buluyorum o kadar. Onun,
benim gibi sızler gibi bir
insan olduğunu düşünmek
beni insanlığımdan
utandınyor.
Ama ne dersek diyelim
Türkiye've çok zarar verdiği
tartışılamaz.
Ben asıl o koca DYP grubuna
şaşıyorum. Kendilerini bozuk
para gibi harcıyorlar.
Aralarında tanıdıkîanm,
konuştuklanm. ellerini
sıktığım. te^ekkürler
sunduğum ınsanların
bulunduğu DYP
milletvekillerine şaşıyorum.
Bu şaşkınlıktan vazgeçmek
istemiyorum. Bu şaşkınlık
doğaldır ki içinde hâlâ bir
umut öğesini taşıyor. O koca
grubu daha fazla
küçümsemek. giderek yok
saymak istemiyorum. Acaba
bu bir bakıma biçare kadın.
bozuk Türkçesi ile akıldan.
mantıktan ve siyasal yaşam
etiğinden yoksun, kötü
Türkçesi ile konuşmalarını
yaparken hangi duvgular
içinde bulunuyorlar.
Alkışlargeliyor
kulaklanmıza TV'de onu
izlerken: gerçekten bu
alkışlar beğenilerini mi ifade
ediyor? Bu kadar mı
sağduyulannı yitirmişlerdir.
Vatanseverliği onun gibi mi
algılıyorlar.
Vazgeçmeyecekleri iktidan
bu iktidarsız kadınla mı
güvencede tutabileceklerini
sanıyorlar.
Bu hanımla birlikte onlan da
beraberine alıp süriikleyen
yıkılışı, çöküşü göremiyorlar
mı bu millet temsilcileri.
Büyülüyor sanki onlan bu
sanşın yaratık. Sahi sakın bu
kadın büyücü olmasın?
Prof. Dr. COŞKUN
ÖZDEMİR
Ağlanası GüldürüL.
Geçenlerde bir yakınımızı güneyin şirin birtatil
köyünden son yolculuğuna uğurladık. Türk bay-
rağına sarılı tabut, köy camisinin avuç içi büyük-
lüğündeki avlusunda musalla taşına yerleştiril-
mişti. Taşın çevresinde kadınlı erkekli on beş yir-
mi dost vardı; Türkçenin mutsuzluk vurgulayan
sözcükleri cemaatin yüz çizgilerine işlenmişti; ki-
mi gamlıydı, kimi üzgün, kimi kederli, kimi donuk,
kimi durgun, kimi hüzünlü...
Imam vaktinde geldi; cemaate bakıp buyurdu:
- Kadınlar dışan!..
Cenaze namazı kılınacaktı. içlerinde üniversi-
teler bitirmiş, meslek sahibi ve özgür kadınlar bu-
lunan taife-i nisa cami avlusundan tıpış tıpış çı-
kıp yakında bir yerde konuşlandılar, olanbiteni
dışarıdan gözetlemeye başladılar. Erkekler Ba-
ki'nin ünlü dizelerindeki gibi, ölen dostun kadri-
ni seng-i musallada vurgulamak için el bağlayıp
saf saf sıraya girdiler.
•
Karikatür eşsiz bir silahtır; kimi zaman kosko-
ca bir kitabın anlatmakta güçlük çektiğini üç beş
çizgiyle özetler. Turhan Selçuk'un Milliyet'teya-
yımlanan dört karelik son karikatürünü anlatma-
ya çalışayım. Tesettüre uygun giyimli bir genç kız
hemşire okuluna başvuruyor, kapıdan çevriliyor:
- Giremezsin!..
Hatun, baronun kapısını çalıyor, yanrt: !
- Giremezsin!..
Kadın ya da genç kızımız orduevine girmek is-
tiyor; ama, yanıt değişmiyor:
- Giremezsin!..
Kahramanımız bu kez camiye gidiyor, yine bir
erkek sesi:
- Giremezsin!..
Kadın üç büyük dinde erkekten aşağı görülür;
ama, Islam coğrafyasındaki durumu dramdır; şe-
riata göre kadın, ikinci sınıf bir yaratık sayılır.
•
Demokraside her sorun, insan haklarına göre
çözülmek zorundadır; evrensel ve çağdaş hu-
kukta kadınla erkeğin eşit sayılması kaçınılmaz
bir zorunluluk. Batı dünyasında bu aşamaya na-
sıl ulaşıldı?.. "Hümanizma, Rönesans, Reform,
Aydınlanma" evreleri kolay mı yaşandı!.. Peki,
Türkiye'de şeriata karşı tutumun başlangıcını
hangi tarihe tırmandırabiliriz?.. Tanzimat'ın içeri-
ğinde çağdaş ve zorunlu koşulları ister istemez
"kabul"ün kapısı açılmadı mı!.. Günümüzde ca-
miye giremeyen ve erkeğin yanında saf tutama-
yan kadının başı, ameliyat odasına ya da mah-
keme salonuna tesettürü sokarsa göğe mi ere-
cek?..
Bugün Türkiye'deki siyasal kavganın bir bölü-
münü laiklik ile şeriat arasındaki çatışma oluştu-
ruyor. Bu çatışma 1923 Cumhuriyeti'nden önce
de vardı; Tanzimat'ta birincil sorundu: insan hak-
larıyla şeriatın çatışma bölgelerinde ayrışmanın
tarihsel süreci kaç yüzyıldan beri yaşanmakta-
dır!..
•
' Şeriat en kısa tanımıyta "Kuran'a dayah Islam
hukuku"öur. Bu hukuku tüm kurallarıyla benim-
seyen bir Müslüman toplum demokrasiye geçe-
mez. Osmanlı hiçbir döneminde çöl şeriatını tü-
müyle uygulamadı; Tanzimat'tan sonra ayrışma
sürdü; Cumhuriyet devrimiyle Anadolu'da Müs-"
lümanlığın 'reform' evresi yaşandı.
İnsan haklarını benimseyen bir demokrat, ka-
dın için şeriatta öngörülen hukuku nasıl içine sin-
direbilir?
Güncel soaınumuz budur. Dincilerin, tarikatçı-
ların, Refahçıların bu soruna biryanıtları yok. Ka-
dını "İnsan Hakları Bildirgesi"n\n dışında sayan
şeriatçının demokrasiden söz açması, yaşadığı-
mız ağlanası güldürünün tiyatrosudur.
TMMOB MtMARLAR ODASI
İSTASBVL BÜYÜKKEIVT ŞLBESİ
fORU
MİMARU\R ODASI
SE
M
'NİN
Sİ"
20 Aralık 1996
MSL' Oditoryumu
10.00-18.00
Yeni Telefunkeniniz
kutlu olsun! Telefunken Televizyonlar
peşin f\y taksitle
TELEFUNKEN 37 SAFARI L
••^••••MKUıHıllTELEFUNKEN 51 MASTER
TELEFUNKEN 51 SUPERSONIC
IBHIİIIIIlllMİHHMcrerTeMuin
TELEFUNKEN 55 SPACE L
= - - - . ' . - • . : : •.'ASTERTX(Teletextl.
TELEFUNKEN 55 SUPERSONIC TXST(Tetetex:lı =5 •,.
Peşin Fiyatı
-. 2~Q j x
42-tOO.OOO
- 3 ~rf : ?:
56 96O0O0
S7920.0GO
-- -^- -.-,
56.960.000
' 1 ~~' ~r,
r
626BOÛ0O
1. SEÇENEK (Peşın tyatına taksale!
IPeşln,
7Ta*s(t
: ;;-J :
;
:"j
5.300000
7.i2aooo
7İ40.000
7.120.000
- 69L <Jİ'
7860 OÇO
= 54 j XK)
Toptam
J. - i . "• C
42400 000
=:• "6^ JU'J
56.960.000
57.9ZO.000
53 ~6Z Z'X
56 960000
c" 5ÎC LCL
62 890000
H E U E N
2. SEÇENEK
1Pe»ln,
12Takslf
3 " : • " * O :
3.950000
; " c ooo
5 420.000
; r.O j^_
5.S10.000
5 ' ' ; ;•.'.
5.420.000
S900i]QQ
Toplam
a ^e J yj:
51350000
ee 43. ;•:•:
70460.000
= T
€ C C :•;•:
71.630.000
5c ~30 CCC
70.460.000
"5 4Ct uCC
76.700.000
52 2b*J İC'J
T E S L I M
3. SEÇENEK
t Pefln,
14 Tafcsit
3 660.000
4 ~^_ . '.
5 080.000
4 c~- : - ^
S. »60.000
4 "35 XC
5 076.000
5 4 3C J-L
5.530000
5 ?J; '^.
Toplam
-.: i : ...
54.900.000
76.200000
"3 .;: .•_•_
77.400000
- 1
32. Z'X
76140.000
•'' 45C JO1
"
82.9SO000
c'z İX JC«.
4. SEÇENEK
1 Peşln.
16Taksrt
j 2-3C JJ
3440X01
J £ -: X»
4.780.000
4 î?C COC
4860.000
4 z' z -o:
4 780000
c
12'. X
1
!
5.210.000
5 530 J X
Toplam
55 420 OOO
5S.480-00C
• i t " j Jl
r
.
81260.000
-Ş 30 000
82 620000
-ce-:cco
81.260.000
3" :-4: > x
88570.000
İ4 36C OX
Fı/atlara KDV dahıfdır KDV ve d'ğer ve^gııe'ce t < aeç'Ş u ı K :: _rss ' .;• a'â ,5"«
-
a;a<- - ı- a-r-şr ,a.~> ; 31 ARALIK 1996 "arr -de sc-a e-ece^'' Bu -ar^pa-.ö b 5 o G
r
J
r
oerg - , Aıetlen Tıca
f
e' A Ş fCerra
1
Sahır Sokak 26,28 rWecıdiye*ûy-lstanbul) tarafınaan duzenlenTiıştır Fıyatianmtz Tur»<: Lrast dır Uruntennız Bosch/AEG^Telefu^ken YetkıJı Satıcıiannda tesıim eaılecekti' Sanay «-e Tıcareî Bakannğı nca 25 5 1994
tanF
1
ve 21940 sayıiı Resmı Gazete'de ılan edıten teblığe uygundur Ürunlerınnz stc* mıktarianyia smtriıdır
TELEFUNKM
" ~ J Ayrıntıl> bılgı ıçın ûcretsız îelefonlar-m.z
DlllSIII • a r ı a T ı 08002114024,08002114025,08002114029
" " " ' " " • » " '
l l
Dığer t&efonumuz (0212)274 65 90