04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
16 ARALIK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMI ükmekte 300 gramlık zorunlu standart Tanm Bakanlığı'nın onaymı bekliyor Gramaj oyımımu TSE bozacak Ekmekte gramaj "Tarih Ağırlık Fiyat (Gram) (TL) H989 1987 400 _J00 -1988 320 200 320' 350 1990(Şubat) 1990(Ağustos) 1991 1992 1992(Aralık) 1993 1994(Ocak) 1994 (Nisan) 320 320, 320 320 320 320 320 320 400 700 1.000 1.500 2.000 2.500 4.000 6.000 1995 (Ocak) 300 7.000 1995(Ağustos) 250 9.000 1995(Aralık) 250 11.000 1996 (Ocak) 250 13.000 1996(Mayıs) 250 15.000 1996(EylüQ 250 18.000 1996(Kasım) 210 15.000 • TSE'nin ekmeğin "zorunlu standart kapsamına alınması için" Tanm Bakanlığı'na gönderdiği ve bakanlığın onayını bekleyen "TS'l2 bin 300 gram standardı", ülke genelinde ekmek gramaj ını sabitlemeyi hedefliyor. Standart zorunlu hale gelirse fınncılar, gramajı düşürerek gizli zam yapma silahından da mahrum kalmış olacaklar. HÜLYA GENÇ Ekmek fıyatlannı gramaj la oy- nayarak 15 bin liraya düşüren finn- cılara, Türk Standartlan Enstitü- sii'nün (TSE) hazırladığı standart uygulaması engel olacak. TSE'nin ekmeğin "zorunlu standart kapsa- mına alınması için" Tanm Bakan- lığı'na gönderdiği ve bakanlığın onaymı bekleyen "TS 12 bin 300 gram standardı". ülke genelinde ekmek gramajını sabitlemeyi he- defliyor. Tanm Bakanlığrnın ek- mek standardını uyulması zorunlu standart olarak kabul ermesi halin- de fınncılar, gramajı düşürerek gız- li zam yapma silahından da mah- rum kalmış olacaklar. TSE'nin Mamul Gıdalar Hazır- lık Grubu'nca hazırlanan ve TSE teknik kurulunun 4 Nisan 1996 ta- rihli toplantısında kabul edilerek yayımma kararverilen ekmek stan- dardı, şu anda fınncılara uygulama zorunluluğugetirmiyor Jsteyen fi- nn sahipleri bu standartlarda ek- mek üretimi yapabileceği gibi, standardı uygulamayan fınncılara ceza verilemiyor. Bakanlığın ona- yı ile standardın Resmi Gazete'de yayımlanması halinde. standart. bütün fınncılar tarafından uygulan- mak zorunda kalacak. Bakanlığın standardı kabul et- mesiyle, ekmeğin gramajı 300 gram olacak. Uluslararası standart- lar göz önünde bulundurularak ha- zırlanan standartta, ekmeğin rutu- bet oranının ise en çok yüzde 38 ol- ması öneriliyor. Ambalajlı ekmek Ekmeğin piyasaya ambalajlı ola- rak verilmesi halinde TSE, amba- lajın üzerine bazı bilgilerin yazıl- masını zorunlu tutuyor. Ambalajın üzerine konulacak etikette yer ala- cakbilgılerşöyle; "İmalatçıfirma- nın ticaret unvanı, malın adı. bu standardın işaretve numarası, ima- lat (arihi, net kiitlesi ve son kullan- ma tarihL" TSE'nin uyulması mecburi ol- mayan eski ekmek standardında ise küçük ekmeklerdegramajın 40,80 gram; büyüklerde ise 300.400,500 ve 750 gram olması öngörülüyor- du. Rutubet oranı ise yüzde 35-40 arasında değişiyordu. Başbakan Necmettin Erba- kan'ın ekmek fıyatlannı 15 bin li- raya düşürme karanna direnen Is- tanbullu fınncılar. maliyetleri kur- tarmadığı gerekcesıyie ekmek fi- yatlannı düşürmeyerek, yaklaşık 10 gündür gramajı eksılterek sahte ucuzluğa yöneldiler. Özellikle Baş- bakan'ınekmeği ucuzlatma yönün- deki ısrarcı tavn nedeniyle Türkı- ye genelindekı birçok ilde de gra- maj indirimı furyası yaşanmış, in- dirime yanaşmayan fınncılar, gra- maj indirimıyle hükümete sevimli görünme şansı yakalamışlardı. Uluslararası ekmek standartlan- nın en uygıın ekmek üretim ağırlı- ğı olarak 400 gramı önerdiklerini vurgulayan Marmara BölgesijJn Sanayicilerı Derneği Başkanı Ök- sel Demir, Türkiye'deki döner fınn- lann en çok 350 gram ekmek üret- meye uygun teknolojiye sahip ol- duğunu ileri sürerek, bu nedenle TSE 'nin ekmeğı 300 gramda sabit- leme karan almasının yerinde bir karar oiduğunu öne sürdü. 400 gram ağırlığın altındaki ekmekler- de rutubet kaybının arttığını belir- ten Demır, •'Ekmeğin belli bir oran- da nıtubete ihtiyacı \ardır. Ekme- ğin gramajı düştükçe, rutubet tut- ma oranı azalır" dedı. 400 gram ek- mek ile 200 gram ekmeğe harcanan işçiliğin aynı oiduğunu belirten De- mir, "50 kilo ağırlığındaki bir çuval undan 250 gram ağırtığında 220 adel ekmek ı-ldeediliyorsa,ekmeğin gramajının 400 gram olması halin- de bu sayı 110 yerine, en az 113'e oluyor" dedi. Düşük gramajlı ekmek üretimın- de yüzde 30 oranında daha fazla enerji harcandığını v urgulayan De- mır, ışçıliğinde aynı oranda arrtıgı- nı kaydetti. Ekmeğin küçülmesi ile maliye- tin arttığını belirten Ziraat Mühen- disleri Odası Başkanı Prof. Gürol Ergin,"Küçük ekmek üretirken harcanan işçilik ve enerji daha faz- la olur" dedi. İTO uyeleri icralık 34 bin şirketîn adresi belirsiz İSTANBUL(AA)- Kayıtlı üye sayısı 250 bıne yaklaşan Türkiye'nin en bü- yük odası olan Istan- bul Ticaret Odası'nın (İTO), kasım ayı itibanyle üyelennden 752.5 milyar li- ra aidat alacağı bulunuyor. Son 5 yıla ait söz konusu 752milyar471 milyon 805 bin liralık borcun 285 milyar lirasınıana para. 467 milyar lırasını da faiz cezası oluştu- ruyor. Geçen yıl sonu itibanyle toplam borç miktan ise 335 milyar liraydı. Yasa çerceve- sinde, şirketin sermayesine göre tavanı 5 milyon lira olan üyelik aidatı ve vergi matrahının da binde 8'ini e- sas alan ve üst sını- n 100 milyon lıra olan munzam aıdat- lann, mayıs ve ekim aylannda ku- ruma ödenmesi ge- rekiyor. Ödemenin herhangi bir nedenle yapılmaması halinde ise amme alacakla- nna ilişkin 6183 sayılı yasa uyannca aylık yüzde 15 fa- iz, otomatik olarak bilgisa- yar tarafından şirketin bor- cuna ekleniyor. Ancak borçlu gözüken şirketler nezdinde yapılan takiplerde, büyük kısmının adreslerineulaşılamadı. Ha- len 234 bin civanndaki top- lam üye firma sayısının, 33 bin 978'inin bildirilen adres- lerinde izine rastlanmadı. lş ve İşçi Bulma Kurumu, Dünya Bankası kredı destekli projeyi durdurdu Meslek kurslarına ödenek yok ÇAĞLASORGUN Türkiye'deki 73 bin 200 gencın mesiek edinmesi ve iş bulması ama- cıylabaşlatılan "İstihdam ve Eğitim Projesi", lş \e İşçi Bulma Kurumu tarafından durduruldu. Proje ile 1994 yılı sonuna kadar. 30 bin genç eğıti- lerek bir işe yerleştirildı Özel Öğretım Kurslan Demegı Ge- nel Sekreterı Cansun Kavukçu. "Toplam maliyeti 47 milyon dolar olarak hesaplanan projeyi, önce yüzde 65'lik bir kredi ile destekle- yen Dünya Bankası, daha sonra, ba- şarıyla süren eğitim çalışmalan nc- denivle verdiği kredivi yüzde 80'e çıkardı. Bugüne kadar fş ve İşçi Bulma Kurumu'na ödcdiği para ise, 28 milyon dolar. Buna karşın kay nak yok diye projeyi durdurdu- lar" diye konuştu. lstıhdam ve Eğitim Projesi'nin. az gelışmış ve gelişmekte olan ülkelere örnek gösterildigını söyleyen Cansun Kavukçu. "Projenin durdurulmas 1 - Meslek kursunu bitirenler sertifikalannı türenk alıvor \e işc verleştirüivor. nın nedeni, siyasi kadro değişikliği. Bu eğitimle. çok güzel işler yapıidı, ama birtakım çevreler de bundan rahatsız oldu" dedı. lş ve işçi Bulma Kurumu'nun. Özel Eğitim Kurslan Demeğı'ne ödemek- le yükümlü olduğu ücretleri, Dünya Bankası'ndan tahsil ettığı halde bün- yesinde tuttuğunu belirten Özel Eği- tim Kurslan Derneği Başkanı Orhan Öztürk ise. şöyle konuştu: "Bu du- rum birçok özel kursu güç durum- da bırakmış, öğretmenlerine maaş ödeyemez hale getirmiştir. Yine de arkadaşlarımız büy ük hirö/veri ile kurslan sürdürmüş ve gençlerimi- zi yarı yolda bırakmamıştır. Fakat buimerininsonucu bazı arkadaş- larımız, 1995 yılından kalan alaca- ğını tahsil edemediği için mesleki eğitim kurumunu kapatmakla kar- şı karşıva kalmıştır." Kuruluşlann denetımınden de so- rumlu olan lş ve İşçi Bulma Kurumu yetkılılen, mesleki eğıtimde bazı so- runlar yaşandığını kaydetmekle bır- fıkteayrıntılıaçıklamayapmaktanka- çındılar. Projeye göre özel eğitim ku- rumlan. eğıtımın bıtimmden ıtibaren en geç 1 ay içcnsınde, öğrencısını ıs- tıhdam etmek zorunda. Eger bunu ya- pamazsa. kuruma aylık asgan ücretın üç katı ceza ödemek durumunda. Ay- nca. İş ve işçi Bulma Kurumu egıtim veren kuruluşlara ödemesı gereken pa- ranın yüzde 25'ini. öğrencıler ıstıh- dam edılene kadar bloke ediyor. (MİHA) Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer, 'Borçlannın silinmesi halinde işletmeleri satın alabiliriz' dedi İşçfler Türkiye Kömür îşletmeleri'ne talip öldııANKARA (AA)- Türk-lş Genel Sekreten ve Genel Maden-lş Sendikası Genel Başkanı Şemsi Denizer, borçlannın silinmesi ve çalışanlann kıdem tazminatlannın sıfırlanması koşulu ile Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri'ni, sendika olarak satın aİabileceklerini söyledı. Şemsi Denizer, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in Türkiye Taşkömürii işletmelerinin Kardemir örneğinde olduğu gibi isçilere devredilebileceğini söylediğini anımsatarak. öneri gelmesi halinde. bu konuyu değerlendirebileceklerini kaydetti. Türkiye Taş K.ömürü Işletmelennin. vergi borçlan. bankalardan alınan paralar ve bu paralann faizlerinden oluşan 34 trilyon lira borcu bulunduğuna dikkati çeken Şemsi Denizer, borçlann silinmesi koşulu ile işletmeleri satın alabileceklennı bildirdı. Denizer. şunlan söyledı: "Sayin Çiller Kardemir örneğinde olduğu gibi, Zonguldak'taki Türkiye Taş Kömürü İşletmeleri'nin sendikaya dev redilebileceğini belirttt Ancak, bize bu konuda henüz bir öneri gelmedi. Öneri gelmesi halinde, devir işlemlerini ciddi bir şekilde değeriendirebiliriz. Bu işletmeleri satın alabilmemiz için öncelikle kurumun 34 triryon liralık borcu ödenmeli, çalışan 25 bin kişinin kıdem ta/minatlan sıfırlanmalıdır. Bu koşullar verine getirilirse, Genel Maden-İş olarak Türkiye Taş Kömürü işletmelerini satın alabiliriz." Bu kuruluşa lOyıldıryatırım yapılmadığını, işletmelenn teknolojik olarak geri kaldığını savunan Denizer, işletmeleri satın almalan halinde, 10 yıldıryapılmayan yatınmlannın karşılığının kredi olarak verilmesini ıstedi. Denizer, işletme hisselerinin yüzde 51 'nın işçilerde, yüzde 49'unun da devlctte olması gerektığıni v urgulayarak. "İşletmelerin yönetimi işçilerde, denetimi ise de\ lette olmalıdır. Yani, satın almamız halinde işletmekrde Almanya modeli uygulanmahdır" dedı. DUNYA EKONOMİStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA Avrupa Birliği Dublin Toplantısı Geçen cuma günü Avrupa Birliği Dublin Toplantısı, Almanya ve Fransa arasında sıkı pazarlıklardan sonra a /s- tikrar paktı" üzerinde bir uzlaşmaya sahne oldu. Böylece, Avrupa Ortak Para Birimi (OPB), EURO'ya geçme sürecinde en önemli engellerden biri kalkarken aynı toplantıda EURO banknotları da ilk defa kamuoyuna gösterildi. Şimdi OPB'ye geçme sü- recinin 1999'da gerçekleşmesinin önünde ciddi bir engel kalmamış gi- bi görünüyor. Ancak bu goruntünün aksine birçok gözlemci, bu köşenin yazarı da dahil olmak üzere, EU- RO'nun Avrupa'yı birleştirmek yerine daha çok dağıtacağını düşünüyor. "Fransa eski Fransa değil" Almanya'nın yöneticileri, eğer EU- RO'nun Alman Markı kadar güçlü ola- cağına, Alman halkını inandıramaz- larsa, mark yerine EURO'yu kabul et- tiremeyeceklerini biliyorlar. Bu yüz- den Maliye Bakanı Theo VVeigel, EU- RO'ya geçmeden önce başlayacak ve sonra da uygulamada kalacak bir istikrar paktının üye ülkeler tarafından kabul edilmesini istiyordu. Bu pakt, üye ülkelerin, Maastricht koşullarına uymadıklan, yani gevşek mali politi- kalar uyguladıkları takdirde, "Olağa- nüstü koşullar" hariç, otomatik olarak mali bir cezaya çarptırılmasını getire- cek. Buna ek olarak Almanya, EU- RO'nun bağımsız bir Avrupa Merkez Bankası (AMB) tarafından yönetilme- sini istiyor. Dublin'de pazarlıklar iki noktada sıkıştı: Paktın uygulanması ve olağan "üstü koşullann" saptan- ması ile AMB üzerinde siyasi otorite sorunu. Sonuçta, AJmanya'da mali cezaların uygulanmayacağı "olağa- nüstü" durumlar tarifini, doğal afetler ve yüzde 2 ekonomik büyümeden da- ha şiddetli bir resesyon olarak kabul ettirdi, Fransa'nın hükümetlere daha fazla bir esneklik sağlayabilecek olan yüzde 1.5 büyüme hızı sınırı reddedil- di. Üzerinde uzlaşılan metine göre yüzde 0.75 ile yüzde 2 aralığında ise mali cezaların uygulanması, AMB kontrol eden bakanların degerlendir- mesine, yani siyasi pazarlıklara bıra- kılıyor. Eğer hükümetler yüzde 0.75'ten daha az bir ekonomik geri- leme sırasında Maastricht koşullarını (bütçe açığı ve kamu borçlan sırasıy- la GSMH'nin yüzde 3'ünden ve yüz- de 60'ından daha fazla olmayacak) ihlal edecek olurtarsa mali cezalara otomatik olarak uygulanacak (Inter- national Herald Tribune 15/12/96). Fransa'nın AMB ve EURO üzerin- de daha fazla siyasi kontrol isteği ve EURO/dolar ve EURO/yen paritesine ilişkin istekleri ise çözümlenemeden, tartışılmaya devam etmek üzere gün- demde kaldı. Fransa, EURO'nun do- lar ve yen karşısında Avrupa'nın reka- bet gücünü koruyacak bir dü- zeye saptanmasını istiyor. Bu ise fiilen EURO'nun DM'den daha zayıf olması demek. Bu yüzden Alman- lara bunu kabul ettirmek pek mümkün değil. Diğer taraftan gözlemciler, Al- manya ve Fransa arasındaki pazar- lıklarda, Fransa tarafının sık sık "ulusal egemen- likten" bahsettiğı- ni, Juppe'nin "Bütçe, maliye ve para politikalanna ilişkin kararların, AMB altında, bürokratık olarak yarı otomatik bir şekilde alınmasına kar- şı" oiduğunu bildiriyorlar. Almanlarbu toplantılarda "pazarlıkların ilk defa, iç sorunların ve kamuoyu baskısının et- kisi altında sürdürülmesinden" hoş- nut olmadıklarını, birçok defa dile ge- tirdiler. Bu tartışmalara ilişkin, Theo VVeigel'in vekili Jürgen Stark'ın, Fi- nancial Times muhabırine söyledikle- ri oldukça ilginç: "Fransız dostlarımız artıkeskisi gibi değil. "(14/12/96). An- laşılan, OPB tarihi yaklaştıkça, Fran- sa ve Almanya arasındaki çekişmele- rin, Fransa'nın karşı karşıya kaldığı ekonomik ve sosyal sorunlara para- iel olarak daha da sertleşecek. Bu aşamada bu soruyu sormanın ne anlamı var denebilir? Ancak bir si- yasi kurumun yaşayabilmesi için ger- çekçi bir "raison d'etre"e (varltk ne- denine) sahip olmasr gerekmez mi? Gelin, tüm projeye, şöyle, tarihsel ve kuş bakışı bir göz atalım. Avrupa Bir- liği ve bunun doğal bir uzantısı olan OPB projesi 1950lerde ortaya atıldı- ğında ana ikı temel gerekçeye sahip- ti: Doğu blokunu durdumnak, Alman- ya'yı bir daha savaş çıkartmayacak bir şekilde Fransa'nın liderliğinde Av- rupa'yaentegre etmek. 1970'lerege- lindiğinde bu gerekçeye bir yenisi ek- lendi. Alman ekonomik mucizesinin (disiplin, istikrar ve üretkenlik) itici gü- AB'nin A takımı Major, Chirac ve Kohl. cünden faydalanmak. 1980'lere gel- diğimizde bir yeni gerekçe daha ek- lendi. EURO'nun nedenleri arasına; yüksek enflasyon ortamında moneta- rist politikalarla ekonomik istikrar sağ- lamak. Bugün, bu gerekçelerin hemen hepsi ışlevsiz ve hatta zararlı hale gel- miş durumda. Doğu Bloku dağıldı. Berlin Duvarı'nın yıkılmasından son- ra birleşen Almanya, Orta Avrupa'yı ekonomik nüfuz alanı altına aldı, ade- ta bir mark bölgesine çevirdi. Ancak bu arada Alman ekonomik mucizesi aksamaya ve bizzat Alman sermaye- si tarafından sorgulanmaya başlandı. Artık yabancılar, Almanya ya daha az yatırım yaparken, Alman sermayesı de ülkeyi terk etme eğilimi gösteriyor. (The European 12/12/96). Nihayet 1980'lerde enflasyon tehlikesine kar- şı uygulanan politikalar, 1990'larda yüksek işsizlik ve deflasyon ortamı yarattı, artık tümü ile işlevsiz hale gel- di. Bu koşullarda VVeigel'in "EUROen azmarkkadargüçlü olmalıdır" sloga- nı eğer uygulanırsa, Fransa, Italya, Is- panya vb. gibi ülkeler, kendi paraları yerine daha değerli bir parayı kullan- mak zorunda kalacaklar. Diğer bir de- yişle, paraları aşırı değerlenmiş ola- cak. Bu ülkeler, kendi ekonomik ko- şullarına uymayan sıkı para ve mali- ye politikalanyla işsizliği ve yoksullu- ğu arttırarak siyasi meşru- iyetlerini kaybetmek, hat- ta EURO düşmanı milli- •>fc *" yetçi akımların güçlen- mesine katalizör olmak tehlikesi ile karşı karşıya kalacaklar. Bu koşullarda EU- RO ne işe yara- yacak? The Economist (14/12/96). Tica- reti ve yatırımı kolaylaştırması açısından OPB gerekli diyor, an- cak EURO'nun merkezi olarak yönetilmesine karşı çıkıyor. Böylece The Economist'in merkezi olarak yö- netilmeyen bir ortak para birimi iste- mek gibi bir saçmalığın içine düşme- si de EURO'nun yaşamasına olanak sağlayacak, maddi bir temelin ger- çekten olup oimadığı sorusunu bir ke- re daha sormayı getiriyor. Buna olum- lu bir cevap vermek ise çok zor. Istenmeyen çocuk Paralann üzerindeki resimler, ait ol- dukları ulusların arketiplerıni ve imge- lerini yansıtır; böylece bir ölçü birimi olmanın ötesinde, bir nevi mistik/ta- rihsel bir boyuta sahip oiduğunu da i- ma eder. Peki bir ulusa dayanmayan bir para olarak EURO'nun görünüşü nasıl oiabilirdi? EURO'nun çizimcisi sanatçılar, Avrupa'daki üstünlük çe- kışmesınden dolayı hiçbir ulusun im- gesine yer verememişler paranın üs- tünde. Avrupa tarihine bakmışlar, ama bu da bir savaşlar ve devrimler tarihi ol- duğu için birliği vurgulayacak bir im- ge bulamamışlar. lyice geriye gitmek zorunda kalmışlar. Sonunda Avrupa'nın en eski, antik, geçmışıni anımsatan, pencere, kapı ve taş köprü resimlerinde karar kıl- mışlar. Şimdi geleceğe değil de geçmişe ilişkin imgelertaşıyan bu kâğıtlara ba- kıp da 1990'lann başında, T.S. Eliot ve Ezra Pound gibi reaksiyoner mo- dernistlerin, Yahudi düşmanlığına ve faşizme kadar varan "Ortak Avrupa Kültürü" projesini hatırlamamak, riu- zursuz olmamak mümkün mü? Avrupa Birliği'ne, Amenka'nın çok ulusluluğunu örnek göstermek de ça- re değil. Bu bağlamdaAmerika'da or- tak birdil kullanıldığını ve tek biremek pazarı oiduğunu düşünmek yeter. Bu yüzden EURO'nun üzerindeki resim- lere bakarak OPB projesi için "sefa- lete açılan pencere, toplumsal çal- kantıya köprü, kitlesel işsizliğe açılan kapı" diyenler de var. (The Guardian 14/12/96) Bu sözleri Sir Teddy Tay- lor gibi muhafazakâr ve milliyetçi bir Ingiliz aristokratının, köylü içgüdüsü ile söylemiş olması da gerçeği değiş- tirmiyor. Avrupa'da ise şu sıralarda, kronik ekonomik sorunların yani sıra sınıf mücadeleleri sertleşiyor, milliyetçilik ve yerelcilik güçleniyor (örneğın: Ku- zey Italya, Bask, Iskoçya, Korsika), yabancı düşmaniığı ve ırkçılık yükse- liyor (Fransa, Almanya, Avusturya). Diğer bir deyişle, Avrupa halklarında birliğe doğru maddi ve belirgin bir eği- lim yok. Bu yüzden EURO'nun doğar doğmaz "kimsenin sahiplenmek is- temeyeceği bir bebek" durumuna düşmesini, acaba ne engelleyecek diye düşünmeden edemiyorum doğ- rusu. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Uzaklaştıkça Batmak Ekonomi kuramında çok tartışılan konulardan bi- ri, demokrasi ile ekonomik büyüme arasındaki ba- ğımlılık ilişkisidır. Kuşkusuz burada demokrasiyi "siyasal ve sos- yal" içeriğiyle algılamak gerekiyor. Hak ve özgürlükierin varfığının ekonomik büyü- me ve gelişmeyi "sınırladığı" görüşü kuramsaldüz- lemde genellikle benimseniyor ve bu noktadan yo- la çıkılarak azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler- de demokrasinın tüm boyutlarıyla uygulanamaya- cağı, buralarda ancak bir "vesayet" demokrasisi- nin geçerli olacağı, yani birilerinin "korumas/" ve gö- zetimi altında "sınırlı" bir demokrasinin kaçınılmaz- lığı, sıkça karşılaşılan bir görüştür. Oysa, uygulamalı araştırmalar sınırlı demokrasi- nin hızlı ekonomik gelişmeyi sağlamaya yetmedi- ğini kanıtlıyor. Türkiye, çeyrek yüzyıldır demokrasiden giderek uzaklaşıyor. Ülkenin tarihi boyunca sahip olduğu ve siyasal ve sosyal yönleriyle gerçekten çağdaş olan 1961 Anayasası, 1971 'den bu yanaadım adım as- kıya alındı. Demokratik anayasayı "lüks" sayan si- vil siyasetçiler ve onların asker destekçileri, ülkeyi baskının ve karanlığın içine sürüklediler. Sürüklen- me 1980 asken darbesiyle iyice pekiştirildi ve da- ha sonraki yıllarda da kimi çok sınırlı demokratik dü- zeltmelerin dışında hiçbir iyileşme olmadı. Geçen yıl yapılan anayasa değişıklıkleri de ilgili yasalar çı- karılmadığından işlerlik kazanmadı. Kısaca ülke, 1971'den bu yana adım adım de- mokrasiden de uzaklaştırıldı. Sonuç nedir? Ekonomik konulara geçmeden, yalnızca bu yılın ocak-ekım döneminde, yani yirmi beşyıldadeğil "onayda"yaşadıklanmızabakalım. Geçen günlerde yayımlanan "sayıları" tekrar yaza- lım: On ayda 59 işleyeni bilınmeyen adam öldürme; 169 yargısız infaz, işkencede, cezaevinde ve gözal- tında ölüm; 66 gözaltında kayıp ve 309 işkence gö- ren. Bu sayılar yalnız bu insanları, bunların ailelerini, yakınlannı ve bulunduklan toplumsal çevreyi "yak- mıyor". Bu insanlık dışı uygulamalardır kı Türkiye'yi bir iç savaşa sürüklemiş; tam anlamıyla bir "top- lumsal güvensızlık" ortamı yaratmış bulunuyor. Gi- derek derinleşen kin duyguları, kardeşi kardeşe düşman eden gözüdönmüşlük, kısaca yabanıl bir insan yiyicilik düzlemine ulaşılmıştır. • • • Çeyrek yüzyıldır yaşanan bu hak ve özgürlükler- den uzaklaşma, baskı, işkence, yıldırma ve öldür- meler, beklendıği ve umulduğu gibi hızlı bir ekono- mik büyüme sağladı mı? Kısılan işçi hakları, verilmeyen tarımsal destek- leme, enflasyonla her gün biraz daha yoksullaştın- lan memur ve emekli, büyük sermayeye boğduru- lan esnaf ve sanatkâr, sonuçta ekonomryi düzlüğe çıkardı mı, ekonomik büyümeyi sağladı mı? Sözü, yine sayılara bırakalım. Bu konuda gereksiz tartışmalan önlemek ama- cıyla, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı'nın "Uluslararası Ekonomik Göstergeler 1996" adlı ya- yınından yararlanılacaktır. Türkiye'nin enflasyon, dış ticaret açığı, gelir da- ğılımı eşitsizliğı ve dış borç gibi konularda dünya- nın en kötü durumda bulunan birkaç ekonomisin- den birine sahip olduğu bıliniyor. Bu alanlarda Tür- kiye ekonomisı başkalanyla karşılaştınlamayacak kadar bozuk durumdadır. Bu nedenle daha gerçek bir değişkenı, kışi başına geliri alalım. Toplam ulusal üretimin kişi başına ortalaması 1970'te, Türkiye'de 512, Avrupa Birliği (AB) ülkele- ri ortalaması olarak 2.252 ve G. Kore'de de 273 ABD Dolan'dır. En son 1994 verileri ise Türkiye'nin kişi başına gelirının 2.161, AB ortalamasının 22.423 ve G. Kore'nin de 8.431 'e çıktığını gösteriyor. Özetle son yirmi beş yılda, AB ülkelerinde kişi ba- şına gelir on kat, G. Kore'de 30 kat arttmıştır; Tür- kiye'nin sağladığı kişi başına gelir artışı ise yirmi beş yıl öncesinin yalnızca 4.2 katıdır. Eğer, 1994 eko- nomik bunalım yılı olduğundan iyi örnek sayılmaz diyorsanız, 1995'i alalım; 1995'te Türkiye'nin kişi başına geliri 2.788 dolar; G. Kore'ninki de 10.069 dolar olmuştur. bu sayılar, kişi başına gelirini Ko- re'nin 36.9 kat; Türkiye'nin de 5.4 kat arttırdığını, ya- ni farkın daha da açıldığını kanıtlar. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça göreli olarak yoksullaşmıştır. Dünyadaki gelişmelerden koparıl- mıştır. Demokrasi konusundaki karanlık, üretimsiz- lik ve ekonomik bunalımla tamamlanmaktadır. Türkiye siyasetinin "önder" kesiminde, esas ola- rak "1970'lerin yüzleri" egemendir. Yalnızca kimi "siyasetçilehn kendilerinin, yakıniannın ve doğru- dan ve dolaylı destekçilerinin kişi başına gelirini arttırmak için mi" ülke demokrasiden uzaklaştınl- dı? Ya da ekonomik, siyasal ve toplumsal yapı bu nedenle mi batırılıyor sorulan kaçınılmaz olarak be- yinlerı sarıyor; 20 RC 721 sayılı kamyon plakası ola- rak tarihin sayfalarına kazınıyor. Değer miydi'? Hak-İs arastırmasi: Aylık mutfak masrafı 24 milyon lira ANKARA (Cumhuriyet Bürosu)- Hak-İş Konfederasyonu'nun yaptığı araştırma sonucu, 4 kişilık bırailenin mutfak harcamalannın bir önceki aya göre yüzde 5.8 oranında artarak. 24 milyon lira düzeyine ulaştığı bildirildi. Hak İş Istatistik Bürosu'ndan yapılan açıklamada, Hacettepe Üniversitesi'nde belirlenen günlük enerji ve besin öğeleri tüketim standartlan temel alınarak hesaplanan fiyatlann, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 115.3 arttığına dikkat çekıldı. GLOBALLEŞME VE KRİZ ERGİN YİLDİZOĞLU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle