Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 ARALIK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMI
ükmekte 300 gramlık zorunlu standart Tanm Bakanlığı'nın onaymı bekliyor
Gramaj oyımımu TSE bozacak
Ekmekte gramaj
"Tarih
Ağırlık Fiyat
(Gram) (TL)
H989
1987 400 _J00
-1988 320 200
320' 350
1990(Şubat)
1990(Ağustos)
1991
1992
1992(Aralık)
1993
1994(Ocak)
1994 (Nisan)
320
320,
320
320
320
320
320
320
400
700
1.000
1.500
2.000
2.500
4.000
6.000
1995 (Ocak) 300 7.000
1995(Ağustos) 250 9.000
1995(Aralık) 250 11.000
1996 (Ocak) 250 13.000
1996(Mayıs) 250 15.000
1996(EylüQ 250 18.000
1996(Kasım) 210 15.000
• TSE'nin
ekmeğin "zorunlu
standart kapsamına
alınması için"
Tanm Bakanlığı'na
gönderdiği ve
bakanlığın onayını
bekleyen "TS'l2
bin 300 gram
standardı", ülke
genelinde ekmek
gramaj ını
sabitlemeyi
hedefliyor.
Standart zorunlu
hale gelirse
fınncılar, gramajı
düşürerek gizli
zam yapma
silahından da
mahrum kalmış
olacaklar.
HÜLYA GENÇ
Ekmek fıyatlannı gramaj la oy-
nayarak 15 bin liraya düşüren finn-
cılara, Türk Standartlan Enstitü-
sii'nün (TSE) hazırladığı standart
uygulaması engel olacak. TSE'nin
ekmeğin "zorunlu standart kapsa-
mına alınması için" Tanm Bakan-
lığı'na gönderdiği ve bakanlığın
onaymı bekleyen "TS 12 bin 300
gram standardı". ülke genelinde
ekmek gramajını sabitlemeyi he-
defliyor. Tanm Bakanlığrnın ek-
mek standardını uyulması zorunlu
standart olarak kabul ermesi halin-
de fınncılar, gramajı düşürerek gız-
li zam yapma silahından da mah-
rum kalmış olacaklar.
TSE'nin Mamul Gıdalar Hazır-
lık Grubu'nca hazırlanan ve TSE
teknik kurulunun 4 Nisan 1996 ta-
rihli toplantısında kabul edilerek
yayımma kararverilen ekmek stan-
dardı, şu anda fınncılara uygulama
zorunluluğugetirmiyor Jsteyen fi-
nn sahipleri bu standartlarda ek-
mek üretimi yapabileceği gibi,
standardı uygulamayan fınncılara
ceza verilemiyor. Bakanlığın ona-
yı ile standardın Resmi Gazete'de
yayımlanması halinde. standart.
bütün fınncılar tarafından uygulan-
mak zorunda kalacak.
Bakanlığın standardı kabul et-
mesiyle, ekmeğin gramajı 300
gram olacak. Uluslararası standart-
lar göz önünde bulundurularak ha-
zırlanan standartta, ekmeğin rutu-
bet oranının ise en çok yüzde 38 ol-
ması öneriliyor.
Ambalajlı ekmek
Ekmeğin piyasaya ambalajlı ola-
rak verilmesi halinde TSE, amba-
lajın üzerine bazı bilgilerin yazıl-
masını zorunlu tutuyor. Ambalajın
üzerine konulacak etikette yer ala-
cakbilgılerşöyle; "İmalatçıfirma-
nın ticaret unvanı, malın adı. bu
standardın işaretve numarası, ima-
lat (arihi, net kiitlesi ve son kullan-
ma tarihL"
TSE'nin uyulması mecburi ol-
mayan eski ekmek standardında ise
küçük ekmeklerdegramajın 40,80
gram; büyüklerde ise 300.400,500
ve 750 gram olması öngörülüyor-
du. Rutubet oranı ise yüzde 35-40
arasında değişiyordu.
Başbakan Necmettin Erba-
kan'ın ekmek fıyatlannı 15 bin li-
raya düşürme karanna direnen Is-
tanbullu fınncılar. maliyetleri kur-
tarmadığı gerekcesıyie ekmek fi-
yatlannı düşürmeyerek, yaklaşık
10 gündür gramajı eksılterek sahte
ucuzluğa yöneldiler. Özellikle Baş-
bakan'ınekmeği ucuzlatma yönün-
deki ısrarcı tavn nedeniyle Türkı-
ye genelindekı birçok ilde de gra-
maj indirimı furyası yaşanmış, in-
dirime yanaşmayan fınncılar, gra-
maj indirimıyle hükümete sevimli
görünme şansı yakalamışlardı.
Uluslararası ekmek standartlan-
nın en uygıın ekmek üretim ağırlı-
ğı olarak 400 gramı önerdiklerini
vurgulayan Marmara BölgesijJn
Sanayicilerı Derneği Başkanı Ök-
sel Demir, Türkiye'deki döner fınn-
lann en çok 350 gram ekmek üret-
meye uygun teknolojiye sahip ol-
duğunu ileri sürerek, bu nedenle
TSE 'nin ekmeğı 300 gramda sabit-
leme karan almasının yerinde bir
karar oiduğunu öne sürdü. 400
gram ağırlığın altındaki ekmekler-
de rutubet kaybının arttığını belir-
ten Demır, •'Ekmeğin belli bir oran-
da nıtubete ihtiyacı \ardır. Ekme-
ğin gramajı düştükçe, rutubet tut-
ma oranı azalır" dedı. 400 gram ek-
mek ile 200 gram ekmeğe harcanan
işçiliğin aynı oiduğunu belirten De-
mir, "50 kilo ağırlığındaki bir çuval
undan 250 gram ağırtığında 220
adel ekmek ı-ldeediliyorsa,ekmeğin
gramajının 400 gram olması halin-
de bu sayı 110 yerine, en az 113'e
oluyor" dedi.
Düşük gramajlı ekmek üretimın-
de yüzde 30 oranında daha fazla
enerji harcandığını v urgulayan De-
mır, ışçıliğinde aynı oranda arrtıgı-
nı kaydetti.
Ekmeğin küçülmesi ile maliye-
tin arttığını belirten Ziraat Mühen-
disleri Odası Başkanı Prof. Gürol
Ergin,"Küçük ekmek üretirken
harcanan işçilik ve enerji daha faz-
la olur" dedi.
İTO uyeleri icralık
34 bin şirketîn
adresi belirsiz
İSTANBUL(AA)-
Kayıtlı üye sayısı
250 bıne yaklaşan
Türkiye'nin en bü-
yük odası olan Istan-
bul Ticaret Odası'nın
(İTO), kasım ayı itibanyle
üyelennden 752.5 milyar li-
ra aidat alacağı bulunuyor.
Son 5 yıla ait söz konusu
752milyar471 milyon 805
bin liralık borcun 285 milyar
lirasınıana para. 467 milyar
lırasını da faiz cezası oluştu-
ruyor.
Geçen yıl sonu itibanyle
toplam borç miktan ise 335
milyar liraydı. Yasa çerceve-
sinde, şirketin sermayesine
göre tavanı 5 milyon lira
olan üyelik aidatı ve vergi
matrahının da binde 8'ini e-
sas alan ve üst sını-
n 100 milyon lıra
olan munzam aıdat-
lann, mayıs ve
ekim aylannda ku-
ruma ödenmesi ge-
rekiyor. Ödemenin herhangi
bir nedenle yapılmaması
halinde ise amme alacakla-
nna ilişkin 6183 sayılı yasa
uyannca aylık yüzde 15 fa-
iz, otomatik olarak bilgisa-
yar tarafından şirketin bor-
cuna ekleniyor.
Ancak borçlu gözüken
şirketler nezdinde yapılan
takiplerde, büyük kısmının
adreslerineulaşılamadı. Ha-
len 234 bin civanndaki top-
lam üye firma sayısının, 33
bin 978'inin bildirilen adres-
lerinde izine rastlanmadı.
lş ve İşçi Bulma Kurumu, Dünya Bankası kredı destekli projeyi durdurdu
Meslek kurslarına ödenek yok
ÇAĞLASORGUN
Türkiye'deki 73 bin 200 gencın
mesiek edinmesi ve iş bulması ama-
cıylabaşlatılan "İstihdam ve Eğitim
Projesi", lş \e İşçi Bulma Kurumu
tarafından durduruldu. Proje ile 1994
yılı sonuna kadar. 30 bin genç eğıti-
lerek bir işe yerleştirildı
Özel Öğretım Kurslan Demegı Ge-
nel Sekreterı Cansun Kavukçu.
"Toplam maliyeti 47 milyon dolar
olarak hesaplanan projeyi, önce
yüzde 65'lik bir kredi ile destekle-
yen Dünya Bankası, daha sonra, ba-
şarıyla süren eğitim çalışmalan nc-
denivle verdiği kredivi yüzde 80'e
çıkardı. Bugüne kadar fş ve İşçi
Bulma Kurumu'na ödcdiği para
ise, 28 milyon dolar. Buna karşın
kay nak yok diye projeyi durdurdu-
lar" diye konuştu.
lstıhdam ve Eğitim Projesi'nin. az
gelışmış ve gelişmekte olan ülkelere
örnek gösterildigını söyleyen Cansun
Kavukçu. "Projenin durdurulmas
1
-
Meslek kursunu bitirenler sertifikalannı türenk alıvor \e işc verleştirüivor.
nın nedeni, siyasi kadro değişikliği.
Bu eğitimle. çok güzel işler yapıidı,
ama birtakım çevreler de bundan
rahatsız oldu" dedı.
lş ve işçi Bulma Kurumu'nun. Özel
Eğitim Kurslan Demeğı'ne ödemek-
le yükümlü olduğu ücretleri, Dünya
Bankası'ndan tahsil ettığı halde bün-
yesinde tuttuğunu belirten Özel Eği-
tim Kurslan Derneği Başkanı Orhan
Öztürk ise. şöyle konuştu: "Bu du-
rum birçok özel kursu güç durum-
da bırakmış, öğretmenlerine maaş
ödeyemez hale getirmiştir. Yine de
arkadaşlarımız büy ük hirö/veri ile
kurslan sürdürmüş ve gençlerimi-
zi yarı yolda bırakmamıştır. Fakat
buimerininsonucu bazı arkadaş-
larımız, 1995 yılından kalan alaca-
ğını tahsil edemediği için mesleki
eğitim kurumunu kapatmakla kar-
şı karşıva kalmıştır."
Kuruluşlann denetımınden de so-
rumlu olan lş ve İşçi Bulma Kurumu
yetkılılen, mesleki eğıtimde bazı so-
runlar yaşandığını kaydetmekle bır-
fıkteayrıntılıaçıklamayapmaktanka-
çındılar. Projeye göre özel eğitim ku-
rumlan. eğıtımın bıtimmden ıtibaren
en geç 1 ay içcnsınde, öğrencısını ıs-
tıhdam etmek zorunda. Eger bunu ya-
pamazsa. kuruma aylık asgan ücretın
üç katı ceza ödemek durumunda. Ay-
nca. İş ve işçi Bulma Kurumu egıtim
veren kuruluşlara ödemesı gereken pa-
ranın yüzde 25'ini. öğrencıler ıstıh-
dam edılene kadar bloke ediyor.
(MİHA)
Türk-İş Genel Sekreteri Şemsi Denizer, 'Borçlannın silinmesi halinde işletmeleri satın alabiliriz' dedi
İşçfler Türkiye Kömür îşletmeleri'ne talip öldııANKARA (AA)- Türk-lş Genel
Sekreten ve Genel Maden-lş Sendikası
Genel Başkanı Şemsi Denizer,
borçlannın silinmesi ve çalışanlann
kıdem tazminatlannın sıfırlanması
koşulu ile Türkiye Taş Kömürü
İşletmeleri'ni, sendika olarak satın
aİabileceklerini söyledı.
Şemsi Denizer, Dışişleri Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'in
Türkiye Taşkömürii işletmelerinin
Kardemir örneğinde olduğu gibi
isçilere devredilebileceğini söylediğini
anımsatarak. öneri gelmesi halinde. bu
konuyu değerlendirebileceklerini
kaydetti. Türkiye Taş K.ömürü
Işletmelennin. vergi borçlan.
bankalardan alınan paralar ve bu
paralann faizlerinden oluşan 34 trilyon
lira borcu bulunduğuna dikkati çeken
Şemsi Denizer, borçlann silinmesi
koşulu ile işletmeleri satın
alabileceklennı bildirdı. Denizer.
şunlan söyledı:
"Sayin Çiller Kardemir örneğinde
olduğu gibi, Zonguldak'taki Türkiye
Taş Kömürü İşletmeleri'nin sendikaya
dev redilebileceğini belirttt Ancak, bize
bu konuda henüz bir öneri gelmedi.
Öneri gelmesi halinde, devir işlemlerini
ciddi bir şekilde değeriendirebiliriz. Bu
işletmeleri satın alabilmemiz için
öncelikle kurumun 34 triryon liralık
borcu ödenmeli, çalışan 25 bin kişinin
kıdem ta/minatlan sıfırlanmalıdır. Bu
koşullar verine getirilirse, Genel
Maden-İş olarak Türkiye Taş Kömürü
işletmelerini satın alabiliriz."
Bu kuruluşa lOyıldıryatırım
yapılmadığını, işletmelenn teknolojik
olarak geri kaldığını savunan Denizer,
işletmeleri satın almalan halinde, 10
yıldıryapılmayan yatınmlannın
karşılığının kredi olarak verilmesini
ıstedi. Denizer, işletme hisselerinin
yüzde 51 'nın işçilerde, yüzde 49'unun
da devlctte olması gerektığıni
v urgulayarak. "İşletmelerin yönetimi
işçilerde, denetimi ise de\ lette olmalıdır.
Yani, satın almamız halinde
işletmekrde Almanya modeli
uygulanmahdır" dedı.
DUNYA EKONOMİStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU LONDRA
Avrupa Birliği Dublin Toplantısı
Geçen cuma günü Avrupa Birliği
Dublin Toplantısı, Almanya ve Fransa
arasında sıkı pazarlıklardan sonra
a
/s-
tikrar paktı" üzerinde bir uzlaşmaya
sahne oldu. Böylece, Avrupa Ortak
Para Birimi (OPB), EURO'ya geçme
sürecinde en önemli engellerden biri
kalkarken aynı toplantıda EURO
banknotları da ilk defa kamuoyuna
gösterildi. Şimdi OPB'ye geçme sü-
recinin 1999'da gerçekleşmesinin
önünde ciddi bir engel kalmamış gi-
bi görünüyor. Ancak bu goruntünün
aksine birçok gözlemci, bu köşenin
yazarı da dahil olmak üzere, EU-
RO'nun Avrupa'yı birleştirmek yerine
daha çok dağıtacağını düşünüyor.
"Fransa eski Fransa değil"
Almanya'nın yöneticileri, eğer EU-
RO'nun Alman Markı kadar güçlü ola-
cağına, Alman halkını inandıramaz-
larsa, mark yerine EURO'yu kabul et-
tiremeyeceklerini biliyorlar. Bu yüz-
den Maliye Bakanı Theo VVeigel, EU-
RO'ya geçmeden önce başlayacak
ve sonra da uygulamada kalacak bir
istikrar paktının üye ülkeler tarafından
kabul edilmesini istiyordu. Bu pakt,
üye ülkelerin, Maastricht koşullarına
uymadıklan, yani gevşek mali politi-
kalar uyguladıkları takdirde, "Olağa-
nüstü koşullar" hariç, otomatik olarak
mali bir cezaya çarptırılmasını getire-
cek. Buna ek olarak Almanya, EU-
RO'nun bağımsız bir Avrupa Merkez
Bankası (AMB) tarafından yönetilme-
sini istiyor. Dublin'de pazarlıklar iki
noktada sıkıştı: Paktın uygulanması
ve olağan "üstü koşullann" saptan-
ması ile AMB üzerinde siyasi otorite
sorunu. Sonuçta, AJmanya'da mali
cezaların uygulanmayacağı "olağa-
nüstü" durumlar tarifini, doğal afetler
ve yüzde 2 ekonomik büyümeden da-
ha şiddetli bir resesyon olarak kabul
ettirdi, Fransa'nın hükümetlere daha
fazla bir esneklik sağlayabilecek olan
yüzde 1.5 büyüme hızı sınırı reddedil-
di. Üzerinde uzlaşılan metine göre
yüzde 0.75 ile yüzde 2 aralığında ise
mali cezaların uygulanması, AMB
kontrol eden bakanların degerlendir-
mesine, yani siyasi pazarlıklara bıra-
kılıyor. Eğer hükümetler yüzde
0.75'ten daha az bir ekonomik geri-
leme sırasında Maastricht koşullarını
(bütçe açığı ve kamu borçlan sırasıy-
la GSMH'nin yüzde 3'ünden ve yüz-
de 60'ından daha fazla olmayacak)
ihlal edecek olurtarsa mali cezalara
otomatik olarak uygulanacak (Inter-
national Herald Tribune 15/12/96).
Fransa'nın AMB ve EURO üzerin-
de daha fazla siyasi kontrol isteği ve
EURO/dolar ve EURO/yen paritesine
ilişkin istekleri ise çözümlenemeden,
tartışılmaya devam etmek üzere gün-
demde kaldı. Fransa, EURO'nun do-
lar ve yen karşısında Avrupa'nın reka-
bet gücünü koruyacak bir dü-
zeye saptanmasını istiyor.
Bu ise fiilen EURO'nun
DM'den daha zayıf olması
demek. Bu yüzden Alman-
lara bunu kabul ettirmek
pek mümkün değil.
Diğer taraftan
gözlemciler, Al-
manya ve Fransa
arasındaki pazar-
lıklarda, Fransa
tarafının sık sık
"ulusal egemen-
likten" bahsettiğı-
ni, Juppe'nin
"Bütçe, maliye ve
para politikalanna
ilişkin kararların,
AMB altında, bürokratık olarak yarı
otomatik bir şekilde alınmasına kar-
şı" oiduğunu bildiriyorlar. Almanlarbu
toplantılarda "pazarlıkların ilk defa, iç
sorunların ve kamuoyu baskısının et-
kisi altında sürdürülmesinden" hoş-
nut olmadıklarını, birçok defa dile ge-
tirdiler. Bu tartışmalara ilişkin, Theo
VVeigel'in vekili Jürgen Stark'ın, Fi-
nancial Times muhabırine söyledikle-
ri oldukça ilginç: "Fransız dostlarımız
artıkeskisi gibi değil. "(14/12/96). An-
laşılan, OPB tarihi yaklaştıkça, Fran-
sa ve Almanya arasındaki çekişmele-
rin, Fransa'nın karşı karşıya kaldığı
ekonomik ve sosyal sorunlara para-
iel olarak daha da sertleşecek.
Bu aşamada bu soruyu sormanın
ne anlamı var denebilir? Ancak bir si-
yasi kurumun yaşayabilmesi için ger-
çekçi bir "raison d'etre"e (varltk ne-
denine) sahip olmasr gerekmez mi?
Gelin, tüm projeye, şöyle, tarihsel ve
kuş bakışı bir göz atalım. Avrupa Bir-
liği ve bunun doğal bir uzantısı olan
OPB projesi 1950lerde ortaya atıldı-
ğında ana ikı temel gerekçeye sahip-
ti: Doğu blokunu durdumnak, Alman-
ya'yı bir daha savaş çıkartmayacak
bir şekilde Fransa'nın liderliğinde Av-
rupa'yaentegre etmek. 1970'lerege-
lindiğinde bu gerekçeye bir yenisi ek-
lendi. Alman ekonomik mucizesinin
(disiplin, istikrar ve üretkenlik) itici gü-
AB'nin
A takımı
Major, Chirac
ve Kohl.
cünden faydalanmak. 1980'lere gel-
diğimizde bir yeni gerekçe daha ek-
lendi. EURO'nun nedenleri arasına;
yüksek enflasyon ortamında moneta-
rist politikalarla ekonomik istikrar sağ-
lamak.
Bugün, bu gerekçelerin hemen
hepsi ışlevsiz ve hatta zararlı hale gel-
miş durumda. Doğu Bloku dağıldı.
Berlin Duvarı'nın yıkılmasından son-
ra birleşen Almanya, Orta Avrupa'yı
ekonomik nüfuz alanı altına aldı, ade-
ta bir mark bölgesine çevirdi. Ancak
bu arada Alman ekonomik mucizesi
aksamaya ve bizzat Alman sermaye-
si tarafından sorgulanmaya başlandı.
Artık yabancılar, Almanya ya daha az
yatırım yaparken, Alman sermayesı
de ülkeyi terk etme eğilimi gösteriyor.
(The European 12/12/96). Nihayet
1980'lerde enflasyon tehlikesine kar-
şı uygulanan politikalar, 1990'larda
yüksek işsizlik ve deflasyon ortamı
yarattı, artık tümü ile işlevsiz hale gel-
di. Bu koşullarda VVeigel'in "EUROen
azmarkkadargüçlü olmalıdır" sloga-
nı eğer uygulanırsa, Fransa, Italya, Is-
panya vb. gibi ülkeler, kendi paraları
yerine daha değerli bir parayı kullan-
mak zorunda kalacaklar. Diğer bir de-
yişle, paraları aşırı değerlenmiş ola-
cak. Bu ülkeler, kendi ekonomik ko-
şullarına uymayan sıkı para ve mali-
ye politikalanyla işsizliği ve yoksullu-
ğu arttırarak siyasi meşru-
iyetlerini kaybetmek, hat-
ta EURO düşmanı milli-
•>fc
*" yetçi akımların güçlen-
mesine katalizör
olmak tehlikesi
ile karşı karşıya
kalacaklar. Bu
koşullarda EU-
RO ne işe yara-
yacak? The
Economist
(14/12/96). Tica-
reti ve yatırımı
kolaylaştırması
açısından OPB
gerekli diyor, an-
cak EURO'nun
merkezi olarak
yönetilmesine karşı çıkıyor. Böylece
The Economist'in merkezi olarak yö-
netilmeyen bir ortak para birimi iste-
mek gibi bir saçmalığın içine düşme-
si de EURO'nun yaşamasına olanak
sağlayacak, maddi bir temelin ger-
çekten olup oimadığı sorusunu bir ke-
re daha sormayı getiriyor. Buna olum-
lu bir cevap vermek ise çok zor.
Istenmeyen çocuk
Paralann üzerindeki resimler, ait ol-
dukları ulusların arketiplerıni ve imge-
lerini yansıtır; böylece bir ölçü birimi
olmanın ötesinde, bir nevi mistik/ta-
rihsel bir boyuta sahip oiduğunu da i-
ma eder. Peki bir ulusa dayanmayan
bir para olarak EURO'nun görünüşü
nasıl oiabilirdi? EURO'nun çizimcisi
sanatçılar, Avrupa'daki üstünlük çe-
kışmesınden dolayı hiçbir ulusun im-
gesine yer verememişler paranın üs-
tünde.
Avrupa tarihine bakmışlar, ama bu
da bir savaşlar ve devrimler tarihi ol-
duğu için birliği vurgulayacak bir im-
ge bulamamışlar. lyice geriye gitmek
zorunda kalmışlar.
Sonunda Avrupa'nın en eski, antik,
geçmışıni anımsatan, pencere, kapı
ve taş köprü resimlerinde karar kıl-
mışlar.
Şimdi geleceğe değil de geçmişe
ilişkin imgelertaşıyan bu kâğıtlara ba-
kıp da 1990'lann başında, T.S. Eliot
ve Ezra Pound gibi reaksiyoner mo-
dernistlerin, Yahudi düşmanlığına ve
faşizme kadar varan "Ortak Avrupa
Kültürü" projesini hatırlamamak, riu-
zursuz olmamak mümkün mü?
Avrupa Birliği'ne, Amenka'nın çok
ulusluluğunu örnek göstermek de ça-
re değil. Bu bağlamdaAmerika'da or-
tak birdil kullanıldığını ve tek biremek
pazarı oiduğunu düşünmek yeter. Bu
yüzden EURO'nun üzerindeki resim-
lere bakarak OPB projesi için "sefa-
lete açılan pencere, toplumsal çal-
kantıya köprü, kitlesel işsizliğe açılan
kapı" diyenler de var. (The Guardian
14/12/96) Bu sözleri Sir Teddy Tay-
lor gibi muhafazakâr ve milliyetçi bir
Ingiliz aristokratının, köylü içgüdüsü
ile söylemiş olması da gerçeği değiş-
tirmiyor.
Avrupa'da ise şu sıralarda, kronik
ekonomik sorunların yani sıra sınıf
mücadeleleri sertleşiyor, milliyetçilik
ve yerelcilik güçleniyor (örneğın: Ku-
zey Italya, Bask, Iskoçya, Korsika),
yabancı düşmaniığı ve ırkçılık yükse-
liyor (Fransa, Almanya, Avusturya).
Diğer bir deyişle, Avrupa halklarında
birliğe doğru maddi ve belirgin bir eği-
lim yok. Bu yüzden EURO'nun doğar
doğmaz "kimsenin sahiplenmek is-
temeyeceği bir bebek" durumuna
düşmesini, acaba ne engelleyecek
diye düşünmeden edemiyorum doğ-
rusu.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Uzaklaştıkça Batmak
Ekonomi kuramında çok tartışılan konulardan bi-
ri, demokrasi ile ekonomik büyüme arasındaki ba-
ğımlılık ilişkisidır.
Kuşkusuz burada demokrasiyi "siyasal ve sos-
yal" içeriğiyle algılamak gerekiyor.
Hak ve özgürlükierin varfığının ekonomik büyü-
me ve gelişmeyi "sınırladığı" görüşü kuramsaldüz-
lemde genellikle benimseniyor ve bu noktadan yo-
la çıkılarak azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler-
de demokrasinın tüm boyutlarıyla uygulanamaya-
cağı, buralarda ancak bir "vesayet" demokrasisi-
nin geçerli olacağı, yani birilerinin "korumas/" ve gö-
zetimi altında "sınırlı" bir demokrasinin kaçınılmaz-
lığı, sıkça karşılaşılan bir görüştür.
Oysa, uygulamalı araştırmalar sınırlı demokrasi-
nin hızlı ekonomik gelişmeyi sağlamaya yetmedi-
ğini kanıtlıyor.
Türkiye, çeyrek yüzyıldır demokrasiden giderek
uzaklaşıyor. Ülkenin tarihi boyunca sahip olduğu ve
siyasal ve sosyal yönleriyle gerçekten çağdaş olan
1961 Anayasası, 1971 'den bu yanaadım adım as-
kıya alındı. Demokratik anayasayı "lüks" sayan si-
vil siyasetçiler ve onların asker destekçileri, ülkeyi
baskının ve karanlığın içine sürüklediler. Sürüklen-
me 1980 asken darbesiyle iyice pekiştirildi ve da-
ha sonraki yıllarda da kimi çok sınırlı demokratik dü-
zeltmelerin dışında hiçbir iyileşme olmadı. Geçen
yıl yapılan anayasa değişıklıkleri de ilgili yasalar çı-
karılmadığından işlerlik kazanmadı.
Kısaca ülke, 1971'den bu yana adım adım de-
mokrasiden de uzaklaştırıldı.
Sonuç nedir? Ekonomik konulara geçmeden,
yalnızca bu yılın ocak-ekım döneminde, yani yirmi
beşyıldadeğil "onayda"yaşadıklanmızabakalım.
Geçen günlerde yayımlanan "sayıları" tekrar yaza-
lım: On ayda 59 işleyeni bilınmeyen adam öldürme;
169 yargısız infaz, işkencede, cezaevinde ve gözal-
tında ölüm; 66 gözaltında kayıp ve 309 işkence gö-
ren.
Bu sayılar yalnız bu insanları, bunların ailelerini,
yakınlannı ve bulunduklan toplumsal çevreyi "yak-
mıyor". Bu insanlık dışı uygulamalardır kı Türkiye'yi
bir iç savaşa sürüklemiş; tam anlamıyla bir "top-
lumsal güvensızlık" ortamı yaratmış bulunuyor. Gi-
derek derinleşen kin duyguları, kardeşi kardeşe
düşman eden gözüdönmüşlük, kısaca yabanıl bir
insan yiyicilik düzlemine ulaşılmıştır.
• • •
Çeyrek yüzyıldır yaşanan bu hak ve özgürlükler-
den uzaklaşma, baskı, işkence, yıldırma ve öldür-
meler, beklendıği ve umulduğu gibi hızlı bir ekono-
mik büyüme sağladı mı?
Kısılan işçi hakları, verilmeyen tarımsal destek-
leme, enflasyonla her gün biraz daha yoksullaştın-
lan memur ve emekli, büyük sermayeye boğduru-
lan esnaf ve sanatkâr, sonuçta ekonomryi düzlüğe
çıkardı mı, ekonomik büyümeyi sağladı mı?
Sözü, yine sayılara bırakalım.
Bu konuda gereksiz tartışmalan önlemek ama-
cıyla, Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı'nın
"Uluslararası Ekonomik Göstergeler 1996" adlı ya-
yınından yararlanılacaktır.
Türkiye'nin enflasyon, dış ticaret açığı, gelir da-
ğılımı eşitsizliğı ve dış borç gibi konularda dünya-
nın en kötü durumda bulunan birkaç ekonomisin-
den birine sahip olduğu bıliniyor. Bu alanlarda Tür-
kiye ekonomisı başkalanyla karşılaştınlamayacak
kadar bozuk durumdadır. Bu nedenle daha gerçek
bir değişkenı, kışi başına geliri alalım.
Toplam ulusal üretimin kişi başına ortalaması
1970'te, Türkiye'de 512, Avrupa Birliği (AB) ülkele-
ri ortalaması olarak 2.252 ve G. Kore'de de 273
ABD Dolan'dır. En son 1994 verileri ise Türkiye'nin
kişi başına gelirının 2.161, AB ortalamasının 22.423
ve G. Kore'nin de 8.431 'e çıktığını gösteriyor.
Özetle son yirmi beş yılda, AB ülkelerinde kişi ba-
şına gelir on kat, G. Kore'de 30 kat arttmıştır; Tür-
kiye'nin sağladığı kişi başına gelir artışı ise yirmi beş
yıl öncesinin yalnızca 4.2 katıdır. Eğer, 1994 eko-
nomik bunalım yılı olduğundan iyi örnek sayılmaz
diyorsanız, 1995'i alalım; 1995'te Türkiye'nin kişi
başına geliri 2.788 dolar; G. Kore'ninki de 10.069
dolar olmuştur. bu sayılar, kişi başına gelirini Ko-
re'nin 36.9 kat; Türkiye'nin de 5.4 kat arttırdığını, ya-
ni farkın daha da açıldığını kanıtlar.
Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça göreli olarak
yoksullaşmıştır. Dünyadaki gelişmelerden koparıl-
mıştır. Demokrasi konusundaki karanlık, üretimsiz-
lik ve ekonomik bunalımla tamamlanmaktadır.
Türkiye siyasetinin "önder" kesiminde, esas ola-
rak "1970'lerin yüzleri" egemendir. Yalnızca kimi
"siyasetçilehn kendilerinin, yakıniannın ve doğru-
dan ve dolaylı destekçilerinin kişi başına gelirini
arttırmak için mi" ülke demokrasiden uzaklaştınl-
dı? Ya da ekonomik, siyasal ve toplumsal yapı bu
nedenle mi batırılıyor sorulan kaçınılmaz olarak be-
yinlerı sarıyor; 20 RC 721 sayılı kamyon plakası ola-
rak tarihin sayfalarına kazınıyor.
Değer miydi'?
Hak-İs arastırmasi:
Aylık mutfak masrafı
24 milyon lira
ANKARA (Cumhuriyet
Bürosu)- Hak-İş
Konfederasyonu'nun
yaptığı araştırma sonucu,
4 kişilık bırailenin
mutfak harcamalannın
bir önceki aya göre
yüzde 5.8 oranında
artarak. 24 milyon lira
düzeyine ulaştığı
bildirildi. Hak İş Istatistik
Bürosu'ndan yapılan
açıklamada, Hacettepe
Üniversitesi'nde
belirlenen günlük
enerji ve besin öğeleri
tüketim standartlan temel
alınarak hesaplanan
fiyatlann, bir önceki yılın
aynı ayına göre yüzde
115.3 arttığına dikkat
çekıldı.
GLOBALLEŞME
VE KRİZ
ERGİN
YİLDİZOĞLU