Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 OCAK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOM
Buğday ithatinde bakan çelişlrisi
Eski Tanm Bakanı'nm buğday ithalatının gereksiz olduğu yönündeki açıklamalan, "Biz buğday ithalatı
yapmasaydık, ekmek fiyatlan 15 bin lirayı bulurdu" diyen şimdiki Bakan Nafiz Kurt tarafmdan çürütüldü
HL'LYAGENÇ
Buğdaydaki rekolte düşüklü-
ğiınün ekmek fiyatlannı arttıra-
cağı yönündeki iddialan zama-
nmda dıkkate almayan Tanm Ba-
kanlığı, fırsatçılara yeni rant ka-
pısı açıldıktan sonra çark ederek
ilhalatı savunmaya başladı. Ön-
ceki Tanm Bakanı tarafından ya-
pılan "Buğday ithalatına gerek
jok" açıklamalanyla ilgılı soru-
İan yanıtlamaktan "kendi döne-
mindcn sorumlu olduğu gerekçe-
si>ie kaçan" Tanm Bakanı Nafîz
Kurt, nisan ayında son partisi ta-
mamlanacak olan 400 bin tonluk
ithalatın açığı kapatmakta yeter-
li olacağını savunurken. piyasa
çevrelen ıse aksi yönde görüş bil-
diriyor. Pıyasada hâlâ 1.5-2 mil-
yon tonluk buğday açığı bulundu-
ğunu dile getiren İzmir Ticaret
Borsası Yönetim Kurulu Başka-
nı Hasan Özmen. "Yetkililerin
üretkinin ve tüccann elinde hâlâ
buğda> var" ıddiasından vazgeç-
mesi gerektiğini belirterek,
"Eğer lüccarda ve üreticide buğ-
da) olsa mutlaka satardı. Buğday
fîyatlan şu anda maksimum dii-
zeye çıkö. (Jnetici ve tüccann da-
ha vüksek fi\atlan beklemesi
V'eni
Tanm
Bakanı
Nafîz
Kurt'un
açıklama-
lan eski
Bakan
Refaed-
din
Şahin'i
valanladı.
mümkün değü" diyor. Bu arada
ekmek vurgunundakı en büyük
payın da. zamanında ıthalata yö-
nelerek buğdaydaki spekülasyo-
nu önlemeyen Tanm Bakanlığı
ve Devlet Planlama Teşkılatı'na
aıt olduğu belırtilıyor.
Meydan vurguncumın
Niteliği bellı olmayan ve u
vur-
guncuya davetiye çıkaran" ke-
miksızet ithalatının yapilabılme-
si için acilen 4 kez kararname çı-
karan Tanm Bakanlığı, a\nı ça-
bukJuğu buğday ithalatında gös-
teremeyince, meydanı boş bulan
fırsatçılar buğday fiyatlannı art-
tırdı.
Geçen yıl buğday hasat döne-
minde gündeme getirilen "Buğ-
day kriz sinyalleri veriyor" sözle-
rine Tanm Bakanlığı'nın kulak
tıkayarak. "üretimde azlık yok,
buğday tüccar ve üreticinin elin-
de bekliyor" savunmasında diret-
mesi, faturayı halka çıkardı. Ha-
ziran ayında 7 bin liradan satılan
250 gram ekmek, 6 ay içinde 3
kez zam görerek, 13 bin liraya
yükseldi.
Kendi bakanlığı öncesindeki
dönem hakkındaki sorulan yanıt-
lamaktan kaçınan Tanm Bakanı
Nafiz Kurt, kendi döneminden
sorumlu olduğunu söyleyerek,
nisan ayında son partisi tamam-
lanacak olan 400 bin tonluk itha-
latın şu ankı açığı kapatmakta ye-
terli olacağını savundu. Ilk parti-
si gelen ithal buğdayın ekmek fi-
yatlanndaki tınnanişın hızını
kestiğinı ıleri süren Kurt. "Biz
buğdayı «etirmese>dik,ekmek fı-
\atları 15 bin lirayı bulunlu" di-
ye konuştu.
Üreticinin buğday ekimine
başladığını dile getiren Kurt, bu
yılkı üretimin 16.5 milyon tonun
altına düşmeyeceğini iddia etti.
Uyan yapılmıştı
Tanm Bakanlığı. DPT ve T-
MO'nun açıkladığı rakamlann
hiçbirzaman birbirini tutmadığı-
nı söyleyen İzmır Ticaret Borsası
Yönetim Kurulu Başkanı Hasan
Özmen, geçen yıl 3.5-4 milyon
tonluk açık olacağını her fırsatta
dile getirdiklerini belirterek, yet-
kililerin bu konuya hâlâ duyarsız
kaldıklanna dikkat çekti. 4 ay
içinde ıthal edilecek 400 bin ton-
luk buğday dışında limanlara her
gün 10-20 bin ton buğday getiril-
diğini açıklayan Özmen. eski
Doğu Bloku ülkelerindeki üretım
fazlası buğdaylann şımdiden
tüketildiğini açıklayarak, yet-
kililerin tedbiralmaması halinde
1996 yılında da Türkıye'yi.
karanlıkbirtablonunbeklediğini
ileri sürdü.
Yanlış politikalarbuğdayda lürkhe'yiithalatabağımlıhaiegetirdi.
Tersanelerhükümetibekliyor
CANAN SOYSAL ~
özelleştırme ldaresi Baş-
kanlığı tarafmdan ıhaleyeçı-
kanlan 4 tersane ve bir motor
fabnkasının geleceği oluşa-
cak hükümete bağlı. Dok Ge-
mi-tş Sendikası tarafmdan
kurularak, "işçi şirketi" şek-
linde kamuoyuna tanıtılan
ancak kısa bir süre sonra
"sendikacı şirketi" olduğu
anlaşılan Gemi Sanayı ve Ti-
caret A.Ş."nin(GESTAŞ)yo-
ğun tepkiîer nedenıyle devır
ihalesinden vazgeçmesı. ter-
belireizlik yara
e
ttı Özelİeştir- Oz*"eş*'
rm
« İdarcsi tarafmdan ihaleye çıkanlan tersaneierin geleceği yeni hükümete bağlı.
me Yüksek Kurulu'nun konuyla ilgili dan sonra yapacağı işlenn başında ter- tersanelerde konusunda uzman çok sa-
sanelerle ilgili yeni bır devir ıhalesinin
açılması olacak.
Dok Gemi-İş Sendikası yetkilileri ise
bundan böyle tersanelerm özelleştıril-
mesi karşısındatavırsergileyeceklerini
vurgulayarak,ÖİB'ye\erdiklen 69mil-
yar liralıkteminatı gen ıstediklenni tek-
rarlıyorlar. Konu ile ilgılı akademıkçev-
reler de, tersaneierin özelieştınlrnesin-
de yanlış bir yol ızlendiğını belirterek.
iptal karannı kjsa bir sürede veremeye-
ceğini belirten yetkililer, bu konunun
ancak yeni hükümet oluştuktan sonra
çözüme kavuşabıleceğıni kaydettiler.
Yetkililer. ÖYK'nın mutlaka iptal kara-
n verecçğjne dikkat çekerek, kamuoyu
ve çalışanlardan gejen aşın tepki nede-
niyle aksi bir karar vermeyecesaret ede-
meyeceğini vurguluyorlar. Yetkilılere
göre. yeni hükümetın ortaya çıkmasın-
yıda kişi bulunduğunu belirterek, bu ki-
şilerden oluşturulacak bir yönetimin
tersancleri hem kârettırebileceğini hem
de uluslararası alanlarda tanıtımını ger-
çekleştirebileceğini ifade ettiler. Aynı
çevreler, ihalenin kanuna uygun olma-
dıgını, GESTAŞ'ın çekilme karan al-
masa bile. devir ihalesının açılan dava-
lar sonucunda mutlaka iptal edilecegine
dikkat çektıler.
Önümüzdeki hafta partileri ziyaret edecekler
TOBB siyasilere
baskı hazırlığındaANKARA(AA)-Türki-
ye Odalar ve Borsalar Birli-
ğı (TOBB) Başkanı Fual
Miras, TOBB olarak her
konuda ağırlıklannı daha da
voğunlaştıracak bir çalışma
içinde olacaklannı bıldirdi.
Önümüzdekı haftadan ıtıba-
ren sıyası partı lıderlerinı zi-
yaret edeceklennı anlatan
Miras, "Siyasilerden TB-
MM'de ekonominin sorun-
lan ileilgili yasal düzenleme-
lerin bir an evvel çıkmasını
isteyeceğiz*
1
dedı Yalım
Erez'ın, başkanlığı döne-
minde siyasetle iç içe oldu-
ğu yolundaki eleştırilere de-
ğincn Miras, kişilerin kendı-
lerini siyasetten soyutlama-
lannın mümkün olmadığını
TOBB Başkanı I uat Miras.
söyledı. Fuat Miras, şunları
kaydetti "Kişisel olarak,
kendimi siyasetin dışında
hissedemivorum. Bana göre
Yalım Erez, Odalar Birü-
ği'ne çok büyük Kim kazan-
dırmıştır. Çünkü Odalar
DÜ1VYA EKONOMlStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU
Avrupa Üzerinde Almanya Gölgesi
G
eçen hafta açıkla-
nan rakamlar Al-
manya ekonomi-
sınde bir resesyon
olasılığının güçlen-
diğıni gösterdi. Son yıllarda Av-
rupa'da ekonomık ve polıtik et-
kisinin hızla arttığı göz onüne
alındığında, Avrupa ekonomile-
rinin 1996'daki performanslan-
nın üzerine Almanya'nın gölge-
sinin düşecegi anlaşılıyor. Bu ge-
lişmeler, Avrupa Para Birliği'nin,
planlandığı gıbı 1999 gerçekleş-
mesini de olanaksız kılacağa
benziyor.
Ekonomik manzara
Bu hafta açıklanan rakamlar.
Almanya'da ışsizliğin hızla arta-
rak yüzde 9.9'a yükseldiğini
gösterdi. Genel olarak sanayi
sektöründe siparişlerin kasım
ayında, ekime göre sadece yüz-
de 1 artmasına karşılık, Batı Al-
manya'da bir sene öncesine gö-
re yüzde 3.8 gerılemesine. iffas-
lann sayısındaki tırmanmaya ba-
karak (Financıal Times
10/01/96), Almanya'da ışsizliğin
daha da artacağını söylemek
mümkün. Gerçekten de, bu yılın
ilk yarısında işsizlığin psikolojik
olarak önemli görülen yüzde 10
barajını aşması bekleniyor. Bu
yüzden Almanya Çalışma Baka-
nı Norbert Blüm, en son işsiz-
lik rakamlarını "büyükbiraciliyet
gösteren alarm sinyalleri" ola-
rak niteledi ve sendikalan bu ko-
nuda ışverenlerle ve hukümetle
işbirliği yapmaya çağırdı. (Inter-
natıonal Herald Tnbune,
10/01/96.)
Alman ekonomisinin beklen-
medik bir şekilde ve hızda ya-
vaşlamaya başladığı, 1995'in I-
II. dört aylık döneminde büyü-
me oranı yüzde 0'da kaldığında
ortaya çıkmıştı. IV dört aylık dö-
nemde de ekonominin yüzde
0.5-yüzde1.1 arasındageriledi-
ği tahmin edilıyor. Böylece, AJ-
manya'da, 1996'nın ilk ayında
da ekonominin gerilemeye de-
vam etmesi halinde, yavaşlama
geçici bir duraklamanın ötesine
geçerek resesyon aşamasına
girmiş olacak. Bu koşullarda AJ-
man Ekonomik Araştırma Ensti-
tüsü 1995 için yaptığı öngönüyü
yüzde 1.9'a ve 1996 için de bek-
lentısini yüzde 2'den yüzde 1 'e
indirdi (VVall Street Journal
12/01/96). The Economist'e gö-
re birçok analist artık Alman-
ya'da bir resesyon olasılığından
bahsediyor. (13/01/96)
Almanya'da resesyon olasılığı
ve bunun diğer Avrupa ülkeleri-
ni de etkıleyecek olması,
Smith&Barry (Parıs) ekonomıst-
lerinden Steven Englander'ın
ıfadelerıyle, "Avrupa'da işsizlik
oranlannın, yüzyılın sonuna ka-
dar çok yüksek bir düzeyde ka-
lacağını" gösterıyor. Açıklanan
rakamlar, Avrupa ulkelerinde
bütçe açıklannın daha da büyü-
mesı gıbı bir başka tehlikeye de
işaret ediyorlar. Örneğın, artan
işsizlik, sosyal sıgorta için kesin-
ti yapılan çalışan sayısını ve do-
layısıyla SSK gelirlerini azaltırken
ekonomik dur-
gunluk ve iflas-
lar vergi gelirle-
rini olumsuz et-
kiliyor. Bunlara
karşılık, işsizlı-
ğin artması
sosyal sıgorta
harcamalannı
büyütünce Al-
manya'da büt-
çe açığı 1995
yılında
GSMH'nin yüz-
de 3.6'sına eşit
bir büyüklüğe
ulaştı. Netıce-
de,1995yıhbo-
yunca tüm Av-
rupa ülkelerine
para birliğıne
girebilmek için
bütçe açıklannı
azaltmaları yö-
nünde baskı
yapan, hatta
Maiıye Bakanı
Theo Weigel'in
mali ıstıkrar
paktı önerisi
çerçevesinde
koşulları daha
daağırlaştırma-
yı planlayan Al-
manya'nın biz-
zat kendisı,
APB koşulları-
na uyamaz hale
geldi. Şimdi sorun şu: Almanya
APB'ye girebilmek için bütçe
ağını önkoşul olan GSMH'nin
yüzde 3'ü düzeyine indirmek
üzere, VVeigel'in ileri sürdüğü gi-
bi, artan işsizliğe aldırmadan,
özel bir çaba harcayacak mı?
Yoksa Fransa ve Italya'dan ge-
len baskılara uyarak, ışsizliğin
azaltılmasına ve ekonomik bü-
yümeye öncelik tanıyacak ve
bütçe açıklannı bu yolla kapat-
mayı denemeyi mı tercıh ede-
cek? Tahü bu da. Almanya'nın
APB'nın başlam? tarıhını
1999'dan bir başka yıla ertele-
meyı kabul etmesi anlamına ge-
liyor. Diğer taraftan, APB erte-
lendiğı takdirde, bunun, bir seri
pazariık konusunu tekrar masa-
ya getirmesinden ve sürecin ka-
dennın tümü ile belirsizleşme-
sınden korkuluyor.
Bir fasit daire
Diğer taraftan, bu nedenlerle,
eğer Almanya ertelemeyı kabul
etmez ve APS koşullanna uyma-
ya kalkarsa bundan kendisinın
de büyük zarar göreceği anlaşı-
lıyor. Bunu daha iyi görebılmek
için şunu göz önüne alalım: Al-
man ekonomisinin, Alman Eko-
nomik Araştırma Enstitüsü'ne
"//. Dünya Savaşı sonrası döne-
min en kısa süren ekonomik to-
parlanması" dedirtecek bir şe-
kilde yavaşlamaya başlamasının
arkasında iki ana etken olduğu
söyleniyor. Bunlardan bırı, ge-
çen sene gerçekleştirilen toplu-
sözleşmelerde ışçilere verılen
yüksek ucret artışlan. Dığerı de
Alman Markı'nın geçen sene
hem dolara hem de Avrupa pa-
ralanna karşı reel olarak büyük
değer kazanmış olması. Merryll
Lynch ve Bank Natıonal de Pa-
r/s'in yayımladığı iki rapor mar-
kın dolara karşı halen reel olarak
yüzde 20 aşın degerii olduğunu
gösterdi. Bu arada araştırmalar
son uç yılda Almanya'nın dünya
pazarı ıçindekı payının da yüzde
12'den yüzde 10'a düştuğune
işaret ediyordu. Şimdi, Alman-
ya'nın APS koşullanna uymak
için mali disiplinı arttırdığını du-
şünelım. Bu koşullarda piyasa-
lar, Almanya ve çevresindeki bir-
kaç ülkenin paralannı göreli ola-
rak daha ıstik-
rariı kabul ede-
cekler ve mark
daha da yük-
selecek. Para
birliği tarihi
yaklaştıkça,
bıriik koşullan-
na uymayan ül-
kelerın parala-
rından kaçış
artacak ve
markın yükseli-
şı hızlanacak.
Bu ise Alman-
ya'nın yüksek
marktan kay-
naklanan dış ti-
caret ve işsizlik
sorunlarını da-
ha da ağırlaştı-
racak.
Eğer, Alman-
ya, Para Birliği
tarihinı ertele-
meyi kabul
ederse, bu se-
ferde bir başka
noktadan gele-
rekyinebenzer
bir sonuca u-
laşmak olası.
Para Birliği'nin
gerçekleşme-
yeceğinı gören
piyasalar, Bun-
desbank'ın ba-
zı paralardan desteğini çekece-
ğini düşünerek, her parayı ken-
di ülkesinin göreli ekonomik gü-
cüne göre cleğerlendırecekler.
Böylece mark yine artacak.
1996 yılı bu sorunun cevabını
açıklığa kavuşturmasına kavuş-
turacak, ama bu arada yine tüm
Avrupa üikelerinin hükümetlen
faiz, para ve döviz politıkaları söz
konusu olduğunda Bundes-
bank'ın nefesini enselerinde his-
sedecekler. Bu arada "Buba "nın
daha bugünden bir Avrupa Mer-
kez Bankası gıbı çalıştığını fark
edip, herhalde kendi kendilerine
şu soruyu soracaklar, "Buba, bu
kadar güçlü iken Almanya ne-
den, bu gücü devredecek bir
başka kurumu, yanı Para Birliği
ve Avrupa Merkez Bankası 'nı is-
tesin... Eğer kendisi bu Merkez
Bankası'nı politik olarak kontrol
etmeyı planlamıyorsa?"
Gerçekten de bu hafta hem
Internatıonal Herald Tribune
hem de The Economıst diğer
Avrupa üikelerinin, özellikle
Fransa ve Italya'nın bu yöndekı
endişelerini dile getirdiler: Al-
manya'nın Avrupa'ya yönelik
planlan diğer Avrupalı ülkelerin
çıkanna uygun düşmüyordu. AJ-
manya'nın ne pahasına olursa
olsun para birtiği için baskı yap-
masının arkasında yatan mantık
sanınm şöyle özetlenebilir:
Birincisi Para Birliği, tek tek
Avrupa üikelerinin merkez ban-
kalannın elındeki para, döviz ve
faiz polıtikalannı kendınde topla-
yan bir Avrupa Merkez Banka-
sı'nın kurulmasını getirecek.
Ikincisi, bu koşullarda ulusal dü-
zeyde ekonomiye müdahale et-
mek isteyen yerel hükümetlere
ise sadece emek pazanna ılişkin
(ücretler ve iş yasaları) kamu-
oyunda pek sempati uyandırma-
yan ekonomik politıka araçlan
kalacak. Üçüncüsü, ekonomik
büyüme ve yavaşlama Avru-
pa'nın heryerinde aynı hızda ya-
şanamayacağı için, ekonomik
performansı düşük bölgeler,
mutlaka zengin bölgelerden ma-
li yardım almak zorunda kala-
caklar. Ancak bu mali yardımlar
kaçınılmaz olarak beraberinde
politik bağımlılıklar getirecek. Bu
konuda en kapasiteli ülke Al-
manya olduğuna göre de bu sü-
reç Almanya'nın politik olarak
güçlenmesine yol açacak.
Almanya yönetiminın, Para
Birliği'nin ve Avrupa Merkez
Bankası'nın sonunda bir politik
bırliğe açılacağını düşünüyor ve
federalizmi savunuyor olması da
bu süreci hemen hemen bu şe-
kilde kavradıklannı gösteriyor.
Bu yüzden, Para Birlıği'ni
1999'da gerçekleştirmek üzere
baskı yapmak için Kohl'ün "Pa-
ra Birliği gerçekleşmezse Avru-
palı ülkeleryeniden tarihlerinde-
kı rekabet ve duşmanlık ortamı-
na gen döneher" ifadelen diğer
ülkeler arasmda adeta bir tehdit
olarak görüldü ve soğuk karşı-
landı. Yorumcular Almanya'nın
bu yönde acele etmesi halinde
basıncın ters tepki yapacağını
da duşünuyortar.
Birliği, şimdiye kadar km-
madığı bir biçimde si>asete
agırlığını ko\ nıuşrur. Bir ta-
kım siyasi dengeleri sagla-
maya çalışmıştır. Bundan
sonra Odalar Birliği'nin si-
yasi konumundaki durumu
>alnı/ca ülke meselelerini ve
özel sektörün meselelerini
çözme ve hükümete, siyasi
partilert birtakım projeler
ürerme konusunda faydalı
olma>a çalışacakbr. Bu pro-
jeler hükümet islikrarsızlıgı
konusunda da olabilir. Eko-
nominin kilitlendiği nokta-
larda da olabilir. Ama şu bir
gerçek ki. Odalar Birliği ola-
rak her konuda, her şeyde
bu agırlığımızı gittikçe daha
da yoğunlaşbnnak suretiyie
bir çabşmanın içinde olacağı-
mızı Uetmek isrivorum."
Ekonominin şu an içinde
bulunduğu duruma ıl işkin de
bir değerlendirme yapan Mi-
ras, muhtemelen önümüzde-
ki haftadan itibaren parti li-
derlenni ziyaret edecekleri-
nibildırdi. Bugörüşmelersı-
rasında, partı başkanlanndan
ekonominin sorunlan ile il-
gili TBMM'dekı bazı yasal
düzenlemelerin bir an önce
çıkmasını isteyeceklerini be-
lirten Miras, ihracata ilişkin
teşvık sisteminın daha sağ-
lıkh bir şekilde yürütülmesi,
küçük ve orta boy işletmele-
rin(KOBl)desteklenmesı ile
ilgili düşüncelerini de akta-
racaklannı kavdetti.
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
"Hesaplaşmanın
Niteliği" Değişmedikçe...
Türkiye, otuzyılayakın birsüredirterörçılgınlığıya-
şıyor. Bu toplumun üyeleri ya salt "siyasal görüşleri"
ya da bulundukları "toplumsal konumu" nedeniyle
yaşamlannı yitiriyor. Ekonomik ve toplumsal ilişkile-
ri yıkıma sürükleyen bir süreç, yıllardır "kalıcı birözel-
lik" kazanmış bulunuyor.
Toplum, dur-durak dinlemeden sinirlerine sıkılan
kurşunlar ve beyninde patlayan bombalara neredey-
se bağımlılık kazanmış bulunuyor.
Ve doğal olarak "yaşamanın" bu ölçüde ve çok
uzun bir süredir "değersiz" sayılması gibi çok olum-
suz ve sakıncalı bir dönemece girilmiş bulunuyor.
Son birkaç yıl boyunca ise, çok daha ürkütücü bir ol-
gu yaşanıyor; toplumun güvenliğini sağlamakla gö-
revli kolluk güçlerince gözaltına alınanlann "kaybol-
ması" ya da "ölü bulunması" olayları ivme kazanmış,
artmış bulunuyor.
• • •
Burada birkaç noktanın önemle altı çizilmelidir.
Önce, "terörün sorumlulan" doğru saptanmalıdır.
Terör eylemlerinin kalıcı bir nitelik kazanmasının bir
numaralı, asıl ve tek sorumlusu, eskisiyle, yenisiyle
hükümet edenlerdir. Ülkeyi yönetenlerdir.
Hiç kjmse, "iç ve dış odaklar" ve "bilinmeyen güç-
ler" gibi somut ve nesnel olmayan, uydurma sorum-
lular aramamalıdır. Yönetim ya da rejim türü ne olur-
sa olsun, örgütlü toplumlarda yöneticilerin birinci de-
recede sorumlu olduklan nokta, can güvenliğidir. Can
güvenliği, yaşam güvencesi, akla gelebilecek hertür-
lü kamusal görevden, örneğin eğitim, iş, aş, sağlık,
yol, su, vb. kamu hizmetlerinden çok daha öncelik-
lidir; öncelikli tutulmalıdır. Bir devlet yapılanması için-
de biriikte yaşamanın dayanağı olan "toplumsal söz-
leşmenin" özü budur.
Can güvenliğini sağlamada sorumluluk, iş başın-
da olan yöneticilerindir; varsa iç ve dış odaklan "açı-
ğa çıkarması gerekenler" de onlardır. Bunu yapacak
yerde gerçek sorumluların, kendi siyasal eğilimleri-
ne göre gözyaşı dökmeleri ya da başsağlığı dilekle-
ri ile yetinmelerı kadar "kötü" daha doğrusu "tiksin-
tı verici" ne olabilir?
•••
ikinci nokta, "demokrasiye geçiş" kavramına iliş-
kindir. Ülke, 12 Eylül sonrasında, "demokratikleşme
ekseninde" bir başka yerinde deyimle "toplumsal
hesaplaşmaya" gidememiştir. Önceleri bu tür bir he-
saplaşmaya gidilmesrnin nesnel güçiüklerinden söz
edilebilirdi; ancak, 1991'de işbaşına gelen DYP-
S(C)HP ortak hükümeti, demokrası hesabı sorma sü-
recı başlatmada ısrarlı olmalı; gerekiyorsa Anaya-
sa'nın bu amaçla değiştirilmesi için uğraş vererek 12
Eylül askeri yönetiminden demokrasi dışı uygulama-
lannın hesabını sormalıydı. Bu yapılmadı, Yunanistan
ve Ispanya'nın faşizmden çıkış süreçlerine benzer
bir demokratlık gösterilmedi. Hükümete gelenler, ön-
ce, bu noktada kaçak güreştiler, daha da öte, son
günlerin geçerli deyimiyle, 12 Eylül darbecileriyle el
ele tutuştular.
Ek olarak, aynı DYP-C(S)HP ortak hükümetı, eski
hükümetler döneminde yaşanan yolsuzluklarm, su
yüzüne çıkmasını ve yargıya aktanlmasını sağlaya-
caktı; tam tersine kendisi bilinen-bilinmeyen yolsuz-
luk tartışmalan içinde yönetti. Yolsuzluklar konusun-
da da bir "toplumsal hesaplaşmaya" gidilmedi, gidi-
lemiyor.
Geçen dört yılın hükümeti, anımsanacağı gibi da-
ha seçimlerden önce "demokratik" bir devlet yöne-
timi sözü vermekteydi. Örneğin "karakolun duvarla-
rı" saydam olacaktı; YÖK yok edilecekti ve çok da-
ha önemli olarak "işleyeni bilinmeyen" cinayet kal-
mayacaktı. Bu ve benzeri noktalarda yaşanan olum-
suzlukların ve tersine gidişin burada sıralanmasına
gerek de olanak da yoktur.
•••
Ancak, yeni bir genel seçim sonrasında hükümet
kurulmasına çalışılıyor. Önemle ve özenle vurgula-
makta yarar vardır ki özgürlüklerin yok edilmesi, ör-
gütlerin baskı altına alınması, haksızyargılamalar, öl-
dürmeler, çocuk yaştaki gençlerin idamı konulannda
bir "toplumsal" hesaplaşmaya gidilmediği, artı dev-
let yönetimindeki hırsızlıklann, yolsuzluklarm soruş-
turması yapılmadığı sürece, bireysel hesaplaşmalann
sona ereceğini beklemek yersızdir.
7.plana bütçe engeli
ANKARA (AA) - TBMM'nin 18 Temmuz
1995 tarihli oturumunda onaylanan 7. Beş
Yıllık Kalkınma Planı'nın ılk altı aylık
dönemı, bütçe Meclıs'ten çıkmadığı için
henüz netleştirilemedi. DPT yetkilileri, bu
yılın ilk 4 ayını kapsayan geçici bütçeyle,
kalkınma planının uygulanması konusunda
ortaya çıkan sorunun "şimdilik" aşıldığını
bildirdıler. 7. Beş Yıllık Kalkınma
Planı"nın uygulamaya girişinde herhangi
bir aksama olmadığını vurgulayan
vetkililer. şöyle konuştular: "Aksama
olursa, yıllık programların çıkması
konusunda olur. Geçici bütçenin
kapsadığı nisan a>ı sonuna kadar,
hükümet boşluğu giderilip 1996 bütçesi
ile yıllık program çıkarılamazsa, planın
uygulanmasında gecikme yaşanabilir."
DPT bünyesinde yapılan çahşmalarda,
yıllık programlar konusunda belli bir
noktaya gelindiğinı vurgulayan yetkililer.
ancak konunun netle^tınlebilmesinın, 1996
bütçe hedeflerinın belirlenmesine bağlı
olduğunu behmıler Türkıve'nın gümrük
birliğine girişinden sonra Avrupa Bırlığf ne
tam üyelik için uyum sürecini kapsayan 7.
Beş Yıllık Plan'da, sanayinin geliştirilmesi.
üretimin de yıllık ortalama yüzde 6 ile
yüzde 7.8 oranında arttmlması
hedefleniyor. Aynca Türkiye nüfusunun
yılda yüzde 1.6 artacağı tahmin
edıldiğinden, kişi başına GSMH artışının
yılda ortalama 3.8 ile 5.3 arasmda
gerçekleşmesi, 65.5 milyon lira olan kişi
başına mılli gelirin ise 2000 yılında 1995
yılı fiyatlanyla 79.1 ila 85 milyon lira
düzeyine ulaşması bekleniyor. Tanmda ise
kimyasal gübre kullanımının yüzde 4.5'lik
bir artışla 2000 yılında 6.4 milyon tona
ulaşacağı tahmin edılen plan döneminde.
üretimin yıllık ortalama yüzde 2.9 ila 3.7
oranında arttınlması öngörülüyor. Sosyal
güvenlik kurumlannın tek çatı altında
toplanmasını da temel hedeflerden biri
olarak gösteren plan, 2000 yılına kadar
sosyal sigorta programlan ile nüfusun
yüzde 92.6'sının sosyal sıgorta kapsamına,
alınmasını hedeflıyor.
Sümerbank'ta
yüksek ve güvenli
kaza
M E V D U A T F A I Z L E R I M I Z
VADE
1
3
6
1
a y
a y
ay
yıl
%
%
%
%
TL.
1OO
1O6
1O8
11O
USD.
% 8
% 9
% 9,5
% 1O
DM.
% 8
% 9
% 1O,5
SÜMERBANK
K u ş a k t a n k u ş a ğ a