19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 OCAK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOM Buğday ithatinde bakan çelişlrisi Eski Tanm Bakanı'nm buğday ithalatının gereksiz olduğu yönündeki açıklamalan, "Biz buğday ithalatı yapmasaydık, ekmek fiyatlan 15 bin lirayı bulurdu" diyen şimdiki Bakan Nafiz Kurt tarafmdan çürütüldü HL'LYAGENÇ Buğdaydaki rekolte düşüklü- ğiınün ekmek fiyatlannı arttıra- cağı yönündeki iddialan zama- nmda dıkkate almayan Tanm Ba- kanlığı, fırsatçılara yeni rant ka- pısı açıldıktan sonra çark ederek ilhalatı savunmaya başladı. Ön- ceki Tanm Bakanı tarafından ya- pılan "Buğday ithalatına gerek jok" açıklamalanyla ilgılı soru- İan yanıtlamaktan "kendi döne- mindcn sorumlu olduğu gerekçe- si>ie kaçan" Tanm Bakanı Nafîz Kurt, nisan ayında son partisi ta- mamlanacak olan 400 bin tonluk ithalatın açığı kapatmakta yeter- li olacağını savunurken. piyasa çevrelen ıse aksi yönde görüş bil- diriyor. Pıyasada hâlâ 1.5-2 mil- yon tonluk buğday açığı bulundu- ğunu dile getiren İzmir Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başka- nı Hasan Özmen. "Yetkililerin üretkinin ve tüccann elinde hâlâ buğda> var" ıddiasından vazgeç- mesi gerektiğini belirterek, "Eğer lüccarda ve üreticide buğ- da) olsa mutlaka satardı. Buğday fîyatlan şu anda maksimum dii- zeye çıkö. (Jnetici ve tüccann da- ha vüksek fi\atlan beklemesi V'eni Tanm Bakanı Nafîz Kurt'un açıklama- lan eski Bakan Refaed- din Şahin'i valanladı. mümkün değü" diyor. Bu arada ekmek vurgunundakı en büyük payın da. zamanında ıthalata yö- nelerek buğdaydaki spekülasyo- nu önlemeyen Tanm Bakanlığı ve Devlet Planlama Teşkılatı'na aıt olduğu belırtilıyor. Meydan vurguncumın Niteliği bellı olmayan ve u vur- guncuya davetiye çıkaran" ke- miksızet ithalatının yapilabılme- si için acilen 4 kez kararname çı- karan Tanm Bakanlığı, a\nı ça- bukJuğu buğday ithalatında gös- teremeyince, meydanı boş bulan fırsatçılar buğday fiyatlannı art- tırdı. Geçen yıl buğday hasat döne- minde gündeme getirilen "Buğ- day kriz sinyalleri veriyor" sözle- rine Tanm Bakanlığı'nın kulak tıkayarak. "üretimde azlık yok, buğday tüccar ve üreticinin elin- de bekliyor" savunmasında diret- mesi, faturayı halka çıkardı. Ha- ziran ayında 7 bin liradan satılan 250 gram ekmek, 6 ay içinde 3 kez zam görerek, 13 bin liraya yükseldi. Kendi bakanlığı öncesindeki dönem hakkındaki sorulan yanıt- lamaktan kaçınan Tanm Bakanı Nafiz Kurt, kendi döneminden sorumlu olduğunu söyleyerek, nisan ayında son partisi tamam- lanacak olan 400 bin tonluk itha- latın şu ankı açığı kapatmakta ye- terli olacağını savundu. Ilk parti- si gelen ithal buğdayın ekmek fi- yatlanndaki tınnanişın hızını kestiğinı ıleri süren Kurt. "Biz buğdayı «etirmese>dik,ekmek fı- \atları 15 bin lirayı bulunlu" di- ye konuştu. Üreticinin buğday ekimine başladığını dile getiren Kurt, bu yılkı üretimin 16.5 milyon tonun altına düşmeyeceğini iddia etti. Uyan yapılmıştı Tanm Bakanlığı. DPT ve T- MO'nun açıkladığı rakamlann hiçbirzaman birbirini tutmadığı- nı söyleyen İzmır Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Özmen, geçen yıl 3.5-4 milyon tonluk açık olacağını her fırsatta dile getirdiklerini belirterek, yet- kililerin bu konuya hâlâ duyarsız kaldıklanna dikkat çekti. 4 ay içinde ıthal edilecek 400 bin ton- luk buğday dışında limanlara her gün 10-20 bin ton buğday getiril- diğini açıklayan Özmen. eski Doğu Bloku ülkelerindeki üretım fazlası buğdaylann şımdiden tüketildiğini açıklayarak, yet- kililerin tedbiralmaması halinde 1996 yılında da Türkıye'yi. karanlıkbirtablonunbeklediğini ileri sürdü. Yanlış politikalarbuğdayda lürkhe'yiithalatabağımlıhaiegetirdi. Tersanelerhükümetibekliyor CANAN SOYSAL ~ özelleştırme ldaresi Baş- kanlığı tarafmdan ıhaleyeçı- kanlan 4 tersane ve bir motor fabnkasının geleceği oluşa- cak hükümete bağlı. Dok Ge- mi-tş Sendikası tarafmdan kurularak, "işçi şirketi" şek- linde kamuoyuna tanıtılan ancak kısa bir süre sonra "sendikacı şirketi" olduğu anlaşılan Gemi Sanayı ve Ti- caret A.Ş."nin(GESTAŞ)yo- ğun tepkiîer nedenıyle devır ihalesinden vazgeçmesı. ter- belireizlik yara e ttı Özelİeştir- Oz*"eş*' rm « İdarcsi tarafmdan ihaleye çıkanlan tersaneierin geleceği yeni hükümete bağlı. me Yüksek Kurulu'nun konuyla ilgili dan sonra yapacağı işlenn başında ter- tersanelerde konusunda uzman çok sa- sanelerle ilgili yeni bır devir ıhalesinin açılması olacak. Dok Gemi-İş Sendikası yetkilileri ise bundan böyle tersanelerm özelleştıril- mesi karşısındatavırsergileyeceklerini vurgulayarak,ÖİB'ye\erdiklen 69mil- yar liralıkteminatı gen ıstediklenni tek- rarlıyorlar. Konu ile ilgılı akademıkçev- reler de, tersaneierin özelieştınlrnesin- de yanlış bir yol ızlendiğını belirterek. iptal karannı kjsa bir sürede veremeye- ceğini belirten yetkililer, bu konunun ancak yeni hükümet oluştuktan sonra çözüme kavuşabıleceğıni kaydettiler. Yetkililer. ÖYK'nın mutlaka iptal kara- n verecçğjne dikkat çekerek, kamuoyu ve çalışanlardan gejen aşın tepki nede- niyle aksi bir karar vermeyecesaret ede- meyeceğini vurguluyorlar. Yetkilılere göre. yeni hükümetın ortaya çıkmasın- yıda kişi bulunduğunu belirterek, bu ki- şilerden oluşturulacak bir yönetimin tersancleri hem kârettırebileceğini hem de uluslararası alanlarda tanıtımını ger- çekleştirebileceğini ifade ettiler. Aynı çevreler, ihalenin kanuna uygun olma- dıgını, GESTAŞ'ın çekilme karan al- masa bile. devir ihalesının açılan dava- lar sonucunda mutlaka iptal edilecegine dikkat çektıler. Önümüzdeki hafta partileri ziyaret edecekler TOBB siyasilere baskı hazırlığındaANKARA(AA)-Türki- ye Odalar ve Borsalar Birli- ğı (TOBB) Başkanı Fual Miras, TOBB olarak her konuda ağırlıklannı daha da voğunlaştıracak bir çalışma içinde olacaklannı bıldirdi. Önümüzdekı haftadan ıtıba- ren sıyası partı lıderlerinı zi- yaret edeceklennı anlatan Miras, "Siyasilerden TB- MM'de ekonominin sorun- lan ileilgili yasal düzenleme- lerin bir an evvel çıkmasını isteyeceğiz* 1 dedı Yalım Erez'ın, başkanlığı döne- minde siyasetle iç içe oldu- ğu yolundaki eleştırilere de- ğincn Miras, kişilerin kendı- lerini siyasetten soyutlama- lannın mümkün olmadığını TOBB Başkanı I uat Miras. söyledı. Fuat Miras, şunları kaydetti "Kişisel olarak, kendimi siyasetin dışında hissedemivorum. Bana göre Yalım Erez, Odalar Birü- ği'ne çok büyük Kim kazan- dırmıştır. Çünkü Odalar DÜ1VYA EKONOMlStNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU Avrupa Üzerinde Almanya Gölgesi G eçen hafta açıkla- nan rakamlar Al- manya ekonomi- sınde bir resesyon olasılığının güçlen- diğıni gösterdi. Son yıllarda Av- rupa'da ekonomık ve polıtik et- kisinin hızla arttığı göz onüne alındığında, Avrupa ekonomile- rinin 1996'daki performanslan- nın üzerine Almanya'nın gölge- sinin düşecegi anlaşılıyor. Bu ge- lişmeler, Avrupa Para Birliği'nin, planlandığı gıbı 1999 gerçekleş- mesini de olanaksız kılacağa benziyor. Ekonomik manzara Bu hafta açıklanan rakamlar. Almanya'da ışsizliğin hızla arta- rak yüzde 9.9'a yükseldiğini gösterdi. Genel olarak sanayi sektöründe siparişlerin kasım ayında, ekime göre sadece yüz- de 1 artmasına karşılık, Batı Al- manya'da bir sene öncesine gö- re yüzde 3.8 gerılemesine. iffas- lann sayısındaki tırmanmaya ba- karak (Financıal Times 10/01/96), Almanya'da ışsizliğin daha da artacağını söylemek mümkün. Gerçekten de, bu yılın ilk yarısında işsizlığin psikolojik olarak önemli görülen yüzde 10 barajını aşması bekleniyor. Bu yüzden Almanya Çalışma Baka- nı Norbert Blüm, en son işsiz- lik rakamlarını "büyükbiraciliyet gösteren alarm sinyalleri" ola- rak niteledi ve sendikalan bu ko- nuda ışverenlerle ve hukümetle işbirliği yapmaya çağırdı. (Inter- natıonal Herald Tnbune, 10/01/96.) Alman ekonomisinin beklen- medik bir şekilde ve hızda ya- vaşlamaya başladığı, 1995'in I- II. dört aylık döneminde büyü- me oranı yüzde 0'da kaldığında ortaya çıkmıştı. IV dört aylık dö- nemde de ekonominin yüzde 0.5-yüzde1.1 arasındageriledi- ği tahmin edilıyor. Böylece, AJ- manya'da, 1996'nın ilk ayında da ekonominin gerilemeye de- vam etmesi halinde, yavaşlama geçici bir duraklamanın ötesine geçerek resesyon aşamasına girmiş olacak. Bu koşullarda AJ- man Ekonomik Araştırma Ensti- tüsü 1995 için yaptığı öngönüyü yüzde 1.9'a ve 1996 için de bek- lentısini yüzde 2'den yüzde 1 'e indirdi (VVall Street Journal 12/01/96). The Economist'e gö- re birçok analist artık Alman- ya'da bir resesyon olasılığından bahsediyor. (13/01/96) Almanya'da resesyon olasılığı ve bunun diğer Avrupa ülkeleri- ni de etkıleyecek olması, Smith&Barry (Parıs) ekonomıst- lerinden Steven Englander'ın ıfadelerıyle, "Avrupa'da işsizlik oranlannın, yüzyılın sonuna ka- dar çok yüksek bir düzeyde ka- lacağını" gösterıyor. Açıklanan rakamlar, Avrupa ulkelerinde bütçe açıklannın daha da büyü- mesı gıbı bir başka tehlikeye de işaret ediyorlar. Örneğın, artan işsizlik, sosyal sıgorta için kesin- ti yapılan çalışan sayısını ve do- layısıyla SSK gelirlerini azaltırken ekonomik dur- gunluk ve iflas- lar vergi gelirle- rini olumsuz et- kiliyor. Bunlara karşılık, işsizlı- ğin artması sosyal sıgorta harcamalannı büyütünce Al- manya'da büt- çe açığı 1995 yılında GSMH'nin yüz- de 3.6'sına eşit bir büyüklüğe ulaştı. Netıce- de,1995yıhbo- yunca tüm Av- rupa ülkelerine para birliğıne girebilmek için bütçe açıklannı azaltmaları yö- nünde baskı yapan, hatta Maiıye Bakanı Theo Weigel'in mali ıstıkrar paktı önerisi çerçevesinde koşulları daha daağırlaştırma- yı planlayan Al- manya'nın biz- zat kendisı, APB koşulları- na uyamaz hale geldi. Şimdi sorun şu: Almanya APB'ye girebilmek için bütçe ağını önkoşul olan GSMH'nin yüzde 3'ü düzeyine indirmek üzere, VVeigel'in ileri sürdüğü gi- bi, artan işsizliğe aldırmadan, özel bir çaba harcayacak mı? Yoksa Fransa ve Italya'dan ge- len baskılara uyarak, ışsizliğin azaltılmasına ve ekonomik bü- yümeye öncelik tanıyacak ve bütçe açıklannı bu yolla kapat- mayı denemeyi mı tercıh ede- cek? Tahü bu da. Almanya'nın APB'nın başlam? tarıhını 1999'dan bir başka yıla ertele- meyı kabul etmesi anlamına ge- liyor. Diğer taraftan, APB erte- lendiğı takdirde, bunun, bir seri pazariık konusunu tekrar masa- ya getirmesinden ve sürecin ka- dennın tümü ile belirsizleşme- sınden korkuluyor. Bir fasit daire Diğer taraftan, bu nedenlerle, eğer Almanya ertelemeyı kabul etmez ve APS koşullanna uyma- ya kalkarsa bundan kendisinın de büyük zarar göreceği anlaşı- lıyor. Bunu daha iyi görebılmek için şunu göz önüne alalım: Al- man ekonomisinin, Alman Eko- nomik Araştırma Enstitüsü'ne "//. Dünya Savaşı sonrası döne- min en kısa süren ekonomik to- parlanması" dedirtecek bir şe- kilde yavaşlamaya başlamasının arkasında iki ana etken olduğu söyleniyor. Bunlardan bırı, ge- çen sene gerçekleştirilen toplu- sözleşmelerde ışçilere verılen yüksek ucret artışlan. Dığerı de Alman Markı'nın geçen sene hem dolara hem de Avrupa pa- ralanna karşı reel olarak büyük değer kazanmış olması. Merryll Lynch ve Bank Natıonal de Pa- r/s'in yayımladığı iki rapor mar- kın dolara karşı halen reel olarak yüzde 20 aşın degerii olduğunu gösterdi. Bu arada araştırmalar son uç yılda Almanya'nın dünya pazarı ıçindekı payının da yüzde 12'den yüzde 10'a düştuğune işaret ediyordu. Şimdi, Alman- ya'nın APS koşullanna uymak için mali disiplinı arttırdığını du- şünelım. Bu koşullarda piyasa- lar, Almanya ve çevresindeki bir- kaç ülkenin paralannı göreli ola- rak daha ıstik- rariı kabul ede- cekler ve mark daha da yük- selecek. Para birliği tarihi yaklaştıkça, bıriik koşullan- na uymayan ül- kelerın parala- rından kaçış artacak ve markın yükseli- şı hızlanacak. Bu ise Alman- ya'nın yüksek marktan kay- naklanan dış ti- caret ve işsizlik sorunlarını da- ha da ağırlaştı- racak. Eğer, Alman- ya, Para Birliği tarihinı ertele- meyi kabul ederse, bu se- ferde bir başka noktadan gele- rekyinebenzer bir sonuca u- laşmak olası. Para Birliği'nin gerçekleşme- yeceğinı gören piyasalar, Bun- desbank'ın ba- zı paralardan desteğini çekece- ğini düşünerek, her parayı ken- di ülkesinin göreli ekonomik gü- cüne göre cleğerlendırecekler. Böylece mark yine artacak. 1996 yılı bu sorunun cevabını açıklığa kavuşturmasına kavuş- turacak, ama bu arada yine tüm Avrupa üikelerinin hükümetlen faiz, para ve döviz politıkaları söz konusu olduğunda Bundes- bank'ın nefesini enselerinde his- sedecekler. Bu arada "Buba "nın daha bugünden bir Avrupa Mer- kez Bankası gıbı çalıştığını fark edip, herhalde kendi kendilerine şu soruyu soracaklar, "Buba, bu kadar güçlü iken Almanya ne- den, bu gücü devredecek bir başka kurumu, yanı Para Birliği ve Avrupa Merkez Bankası 'nı is- tesin... Eğer kendisi bu Merkez Bankası'nı politik olarak kontrol etmeyı planlamıyorsa?" Gerçekten de bu hafta hem Internatıonal Herald Tribune hem de The Economıst diğer Avrupa üikelerinin, özellikle Fransa ve Italya'nın bu yöndekı endişelerini dile getirdiler: Al- manya'nın Avrupa'ya yönelik planlan diğer Avrupalı ülkelerin çıkanna uygun düşmüyordu. AJ- manya'nın ne pahasına olursa olsun para birtiği için baskı yap- masının arkasında yatan mantık sanınm şöyle özetlenebilir: Birincisi Para Birliği, tek tek Avrupa üikelerinin merkez ban- kalannın elındeki para, döviz ve faiz polıtikalannı kendınde topla- yan bir Avrupa Merkez Banka- sı'nın kurulmasını getirecek. Ikincisi, bu koşullarda ulusal dü- zeyde ekonomiye müdahale et- mek isteyen yerel hükümetlere ise sadece emek pazanna ılişkin (ücretler ve iş yasaları) kamu- oyunda pek sempati uyandırma- yan ekonomik politıka araçlan kalacak. Üçüncüsü, ekonomik büyüme ve yavaşlama Avru- pa'nın heryerinde aynı hızda ya- şanamayacağı için, ekonomik performansı düşük bölgeler, mutlaka zengin bölgelerden ma- li yardım almak zorunda kala- caklar. Ancak bu mali yardımlar kaçınılmaz olarak beraberinde politik bağımlılıklar getirecek. Bu konuda en kapasiteli ülke Al- manya olduğuna göre de bu sü- reç Almanya'nın politik olarak güçlenmesine yol açacak. Almanya yönetiminın, Para Birliği'nin ve Avrupa Merkez Bankası'nın sonunda bir politik bırliğe açılacağını düşünüyor ve federalizmi savunuyor olması da bu süreci hemen hemen bu şe- kilde kavradıklannı gösteriyor. Bu yüzden, Para Birlıği'ni 1999'da gerçekleştirmek üzere baskı yapmak için Kohl'ün "Pa- ra Birliği gerçekleşmezse Avru- palı ülkeleryeniden tarihlerinde- kı rekabet ve duşmanlık ortamı- na gen döneher" ifadelen diğer ülkeler arasmda adeta bir tehdit olarak görüldü ve soğuk karşı- landı. Yorumcular Almanya'nın bu yönde acele etmesi halinde basıncın ters tepki yapacağını da duşünuyortar. Birliği, şimdiye kadar km- madığı bir biçimde si>asete agırlığını ko\ nıuşrur. Bir ta- kım siyasi dengeleri sagla- maya çalışmıştır. Bundan sonra Odalar Birliği'nin si- yasi konumundaki durumu >alnı/ca ülke meselelerini ve özel sektörün meselelerini çözme ve hükümete, siyasi partilert birtakım projeler ürerme konusunda faydalı olma>a çalışacakbr. Bu pro- jeler hükümet islikrarsızlıgı konusunda da olabilir. Eko- nominin kilitlendiği nokta- larda da olabilir. Ama şu bir gerçek ki. Odalar Birliği ola- rak her konuda, her şeyde bu agırlığımızı gittikçe daha da yoğunlaşbnnak suretiyie bir çabşmanın içinde olacağı- mızı Uetmek isrivorum." Ekonominin şu an içinde bulunduğu duruma ıl işkin de bir değerlendirme yapan Mi- ras, muhtemelen önümüzde- ki haftadan itibaren parti li- derlenni ziyaret edecekleri- nibildırdi. Bugörüşmelersı- rasında, partı başkanlanndan ekonominin sorunlan ile il- gili TBMM'dekı bazı yasal düzenlemelerin bir an önce çıkmasını isteyeceklerini be- lirten Miras, ihracata ilişkin teşvık sisteminın daha sağ- lıkh bir şekilde yürütülmesi, küçük ve orta boy işletmele- rin(KOBl)desteklenmesı ile ilgili düşüncelerini de akta- racaklannı kavdetti. ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK "Hesaplaşmanın Niteliği" Değişmedikçe... Türkiye, otuzyılayakın birsüredirterörçılgınlığıya- şıyor. Bu toplumun üyeleri ya salt "siyasal görüşleri" ya da bulundukları "toplumsal konumu" nedeniyle yaşamlannı yitiriyor. Ekonomik ve toplumsal ilişkile- ri yıkıma sürükleyen bir süreç, yıllardır "kalıcı birözel- lik" kazanmış bulunuyor. Toplum, dur-durak dinlemeden sinirlerine sıkılan kurşunlar ve beyninde patlayan bombalara neredey- se bağımlılık kazanmış bulunuyor. Ve doğal olarak "yaşamanın" bu ölçüde ve çok uzun bir süredir "değersiz" sayılması gibi çok olum- suz ve sakıncalı bir dönemece girilmiş bulunuyor. Son birkaç yıl boyunca ise, çok daha ürkütücü bir ol- gu yaşanıyor; toplumun güvenliğini sağlamakla gö- revli kolluk güçlerince gözaltına alınanlann "kaybol- ması" ya da "ölü bulunması" olayları ivme kazanmış, artmış bulunuyor. • • • Burada birkaç noktanın önemle altı çizilmelidir. Önce, "terörün sorumlulan" doğru saptanmalıdır. Terör eylemlerinin kalıcı bir nitelik kazanmasının bir numaralı, asıl ve tek sorumlusu, eskisiyle, yenisiyle hükümet edenlerdir. Ülkeyi yönetenlerdir. Hiç kjmse, "iç ve dış odaklar" ve "bilinmeyen güç- ler" gibi somut ve nesnel olmayan, uydurma sorum- lular aramamalıdır. Yönetim ya da rejim türü ne olur- sa olsun, örgütlü toplumlarda yöneticilerin birinci de- recede sorumlu olduklan nokta, can güvenliğidir. Can güvenliği, yaşam güvencesi, akla gelebilecek hertür- lü kamusal görevden, örneğin eğitim, iş, aş, sağlık, yol, su, vb. kamu hizmetlerinden çok daha öncelik- lidir; öncelikli tutulmalıdır. Bir devlet yapılanması için- de biriikte yaşamanın dayanağı olan "toplumsal söz- leşmenin" özü budur. Can güvenliğini sağlamada sorumluluk, iş başın- da olan yöneticilerindir; varsa iç ve dış odaklan "açı- ğa çıkarması gerekenler" de onlardır. Bunu yapacak yerde gerçek sorumluların, kendi siyasal eğilimleri- ne göre gözyaşı dökmeleri ya da başsağlığı dilekle- ri ile yetinmelerı kadar "kötü" daha doğrusu "tiksin- tı verici" ne olabilir? ••• ikinci nokta, "demokrasiye geçiş" kavramına iliş- kindir. Ülke, 12 Eylül sonrasında, "demokratikleşme ekseninde" bir başka yerinde deyimle "toplumsal hesaplaşmaya" gidememiştir. Önceleri bu tür bir he- saplaşmaya gidilmesrnin nesnel güçiüklerinden söz edilebilirdi; ancak, 1991'de işbaşına gelen DYP- S(C)HP ortak hükümeti, demokrası hesabı sorma sü- recı başlatmada ısrarlı olmalı; gerekiyorsa Anaya- sa'nın bu amaçla değiştirilmesi için uğraş vererek 12 Eylül askeri yönetiminden demokrasi dışı uygulama- lannın hesabını sormalıydı. Bu yapılmadı, Yunanistan ve Ispanya'nın faşizmden çıkış süreçlerine benzer bir demokratlık gösterilmedi. Hükümete gelenler, ön- ce, bu noktada kaçak güreştiler, daha da öte, son günlerin geçerli deyimiyle, 12 Eylül darbecileriyle el ele tutuştular. Ek olarak, aynı DYP-C(S)HP ortak hükümetı, eski hükümetler döneminde yaşanan yolsuzluklarm, su yüzüne çıkmasını ve yargıya aktanlmasını sağlaya- caktı; tam tersine kendisi bilinen-bilinmeyen yolsuz- luk tartışmalan içinde yönetti. Yolsuzluklar konusun- da da bir "toplumsal hesaplaşmaya" gidilmedi, gidi- lemiyor. Geçen dört yılın hükümeti, anımsanacağı gibi da- ha seçimlerden önce "demokratik" bir devlet yöne- timi sözü vermekteydi. Örneğin "karakolun duvarla- rı" saydam olacaktı; YÖK yok edilecekti ve çok da- ha önemli olarak "işleyeni bilinmeyen" cinayet kal- mayacaktı. Bu ve benzeri noktalarda yaşanan olum- suzlukların ve tersine gidişin burada sıralanmasına gerek de olanak da yoktur. ••• Ancak, yeni bir genel seçim sonrasında hükümet kurulmasına çalışılıyor. Önemle ve özenle vurgula- makta yarar vardır ki özgürlüklerin yok edilmesi, ör- gütlerin baskı altına alınması, haksızyargılamalar, öl- dürmeler, çocuk yaştaki gençlerin idamı konulannda bir "toplumsal" hesaplaşmaya gidilmediği, artı dev- let yönetimindeki hırsızlıklann, yolsuzluklarm soruş- turması yapılmadığı sürece, bireysel hesaplaşmalann sona ereceğini beklemek yersızdir. 7.plana bütçe engeli ANKARA (AA) - TBMM'nin 18 Temmuz 1995 tarihli oturumunda onaylanan 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı'nın ılk altı aylık dönemı, bütçe Meclıs'ten çıkmadığı için henüz netleştirilemedi. DPT yetkilileri, bu yılın ilk 4 ayını kapsayan geçici bütçeyle, kalkınma planının uygulanması konusunda ortaya çıkan sorunun "şimdilik" aşıldığını bildirdıler. 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı"nın uygulamaya girişinde herhangi bir aksama olmadığını vurgulayan vetkililer. şöyle konuştular: "Aksama olursa, yıllık programların çıkması konusunda olur. Geçici bütçenin kapsadığı nisan a>ı sonuna kadar, hükümet boşluğu giderilip 1996 bütçesi ile yıllık program çıkarılamazsa, planın uygulanmasında gecikme yaşanabilir." DPT bünyesinde yapılan çahşmalarda, yıllık programlar konusunda belli bir noktaya gelindiğinı vurgulayan yetkililer. ancak konunun netle^tınlebilmesinın, 1996 bütçe hedeflerinın belirlenmesine bağlı olduğunu behmıler Türkıve'nın gümrük birliğine girişinden sonra Avrupa Bırlığf ne tam üyelik için uyum sürecini kapsayan 7. Beş Yıllık Plan'da, sanayinin geliştirilmesi. üretimin de yıllık ortalama yüzde 6 ile yüzde 7.8 oranında arttmlması hedefleniyor. Aynca Türkiye nüfusunun yılda yüzde 1.6 artacağı tahmin edıldiğinden, kişi başına GSMH artışının yılda ortalama 3.8 ile 5.3 arasmda gerçekleşmesi, 65.5 milyon lira olan kişi başına mılli gelirin ise 2000 yılında 1995 yılı fiyatlanyla 79.1 ila 85 milyon lira düzeyine ulaşması bekleniyor. Tanmda ise kimyasal gübre kullanımının yüzde 4.5'lik bir artışla 2000 yılında 6.4 milyon tona ulaşacağı tahmin edılen plan döneminde. üretimin yıllık ortalama yüzde 2.9 ila 3.7 oranında arttınlması öngörülüyor. Sosyal güvenlik kurumlannın tek çatı altında toplanmasını da temel hedeflerden biri olarak gösteren plan, 2000 yılına kadar sosyal sigorta programlan ile nüfusun yüzde 92.6'sının sosyal sıgorta kapsamına, alınmasını hedeflıyor. Sümerbank'ta yüksek ve güvenli kaza M E V D U A T F A I Z L E R I M I Z VADE 1 3 6 1 a y a y ay yıl % % % % TL. 1OO 1O6 1O8 11O USD. % 8 % 9 % 9,5 % 1O DM. % 8 % 9 % 1O,5 SÜMERBANK K u ş a k t a n k u ş a ğ a
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle