Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
15 OCAK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Joyce Lussu, bugün saat 18.00 'deAKM Oda Tiyatrosu 'nda Nâzım Hikmet'i anlatacak
83 yaşından
beklenmeyecek
denli genç bir
kadın. Mavi sohık
gözlcriyie
çevresini dikkatle
inceiiyor.
Sözcükler. agır
ağır düşüyor tok
sesindcn. Vıllar
karariılığını,
eylemci kişiliğini
ve inançlannı yok
etmemiş. Doğal
ve esprili
anlaünuyla
geçmişi ve
Nâzun'ı anlaûyor.
(Fotoğraf.
DEVRlM
BARAN)
âzım, yaşamımdabir armoniydi
DÜYGUDURGUN
83 yaşından beklenmeyecek kadar
genç bir kadın. Mavi soluk gözleriyle
çevresini dikkatle inceiiyor. Sözcükler,
ağır ağır düşüyor tok sesinden.
Nâam Hikmet'in yurtdışındaki sür-
gün yıllannda yakın dostu olmuş Joyce
Lussu ile birlikteyiz Pera Palas'ta. Nâ-
zım'ınşiirlerini Italyancaya kazandirmiş
çevirrnen, yazar Lussu, Açılım Yayınla-
n'nın davetlisi olarak tstanbul'da bulu-
nuyor. Nâzım, eşi Münevver ve oğlu
Mehmet'in yurtdışında buluşma öykü-
sünü anlattığı 'Buluşma' adlı kitabında.
ozanın yaşamında bilinmedik bir sayfa-
yı aralayan Lussu, bu buluşmayı gerçek-
leştiren insan. Tam, "Münevvervelvleh-
met'i yurtdışına kaçırmayı neden istedi-
niz" diye sormak üzereyken sigara iç-
mek istedigıni söylüyor.
Pera Palas'ın görevlileri koşuyor im-
dada. 'Hafif bir sigara' geliyor ve Lussu
ilk nefesin ardından anlatmaya başlı-
yor:"Faşizme karşı, sömürgeciliğe karşı
savaşmamız gerektiğine inandım hep.
Itaka'da ağır bir faşizm dene>iminden
geçmiştik. lUegal yaşam rarzını iyice ög-
renmiştik. Hiçbir zaman normal bir ya-
şantun olmadı. Bebekliğimden beri, tıp-
kı kanun kaçaklan gibi sınırdan sınıra
göç ederek yaşadık".
Buluşma gerçekleşti ama~.
Sürgünde yaşamanın ne olduğunu çok
iyi anlamış Lussu. O yüzden de dostu
Nâzım'ın yurtdışında çektiği vatan has-
retini biraz olsun dindirebilmek için eşi
Münevver ve o|lu Mehmet'i ona getir-
meye karar vermiş. "Nazıın, Münev-
ver'den ve hiçbir zaman göremediği oğ-
lundan o kadar çok sözetmisti ki.. Bütün
dünya entelektüeUeri onun için imzalar
topluyorlar, kampanyalar başlatiyorlar-
<h. Dünya çapında bir ozan olduğu bir dö-
nemdeTürkiye'deki eşi Münevveryoğun
baskıattındaydı. Onu bu durumdan kur-
tarmak benim için bir çeşit görevdL Bir
kadın faşist bir otoritenin egemen oldu-
ğu bir ülkede hapis hayaO yaşıyordu. Onu
kurtarmabydun. Çünkü ben de bir ka-
dındım..." Lussu, bu karan Nâzım Hik-
met'e açıkladığında 'ama bu olanak-
sız'yanıtmı alır. "Türk polisini tanımı-
yorsun, sonuç alamayacağuı bir riske gi-
riyorsun". Lussu kararlıdır. "Görecek-
sin, bir elimde Münevver, bir eihnde kü-
çûk oğlun Mehmet geri döneceğim. Ye-
niden bir aile olacaksınız". Hiç başansız
olacağını düşünmüş müydü? Uzun uzun
gülümsüyor. "Çoğunlukla bu tip işlerde
başanb otunamazdı ama herşeye rağmen
"Ti Tazım Hikmet'in şiirini anlamak
l \ l J°yc e
'Ç'n
yolculuğa çıkmakla
J. V eşanlamlı. 'Değişik görüntüler,
insanlar, ama hep aynı sorunlar ve hep
aynı iç gerginliği. Betimler hemen
zihnimde beliriyor ve ülkesini, kentini,
kırlannı, uysal ya da zorba, yürekli ya da
satılmış, umutlu ya da umutsuz insanlannı
görebiliyordum.'
~\ Tâzım'ınkendisineverdiğien büyük
l \ t ders, insana ilişkin ne varsa onu
A. V anlamaya çahşmak olmuş. 'Nazım
benim
yaşamımda bir
armoniydi.
Yaşamımın
önemli
deneyimlerinden
biriydi.
Bana başka
kültürleri
öğrenmem
konusunda
sonsuz cesaret
verdi. Gerçek
şiirin dünyanın
her diline
çevrilebilen şiir
olduğunu
öğretti.'
Joyce Lussu
buluşma
denemek gerekiyordu başka ne yapıiabi-
lirdi ki?".
ttalyan vatandaşı olduğu için çok bü-
yük bir risk taşımıyordu bu girişim. Ta-
bıi, dönemin hükümetleri arasındaki iyi
ılişkiler de bu riski göze almasında
önemli bir etkendi. Ama plan gerçekleş-
ti. Istanbul'dan deniz yoluyla Ege'ye açı-
larak, Atina'ya ulaşmışlardı.
Münevver'in Polonya Büyükelçili-
ği'ne gelen pasaportu, Nâzım'la Varşo-
va'da buluşmasını sağlamıştı. Fakat Nâ-
zım kısa bir süre önce Moskova'da Vera
ileevlenmişti. Böyleliklebu 'yürekbur-
kan öykü bir kuyunun dibindc yitip gh-
mişti.'
Ancak bu olaydan sonra Lussu'nun
Türkiye'ye girişi, Türk hükümeti tara-
fından yasaklandı... Açılım Yayınlan'nın
kendisini Türkiye'ye davet edişi üzerine
ilk sorusu "Acaba Türkiye beni kabul
eder mi?r>
olmuş. Ama sonradan, aradan
geçen 35 yılı düşünerek, "Bu kadar yıi-
dan sonra herhaJde ceza zaman aşunına
uğramışör''diyor gülerek.
Aslında ıllcgal bir konuk olduğunu öğ-
renmekşaşırtiyorbizi. Ardından 'Türki-
ye'ye ait bir şey, örneğin baklava yemek
istiyorum' deyişiyle ufak bir şaşkınlık
daha geçirmemizi sağlıyor.
Çağma yön verenlerdendi
Joyce Lussu, Nâzım Hikmet'i ve fark-
lı ülkelerden pek çok toplumcu- gerçek-
çi ozanı ttalyancaya kazandırmış. Orta-
doğu, Arap- Fars kültürlerini yakından
incelemiş. Ezilen, sömürülen insanlann
yaşadığı bu ülkelerin şairlerine duyduğu
ilginin nedeninı şöyle açıklıyor:
"Pblitika ve şiir ayn düşünülemez. Ho
Chi Minh, Nâzım, Agostinho Neto gibi
şairler çağlanna yön veren insanlardı.
Oyle kuvvetii duygulan vardı ve beni o
denli etkiliyorlardı ki.. İnsanı anlatıyor-
lardu hayatın içinden gdiyorlardı. Biirfa-
şistin şiir yazabüeceğini bayal edebiliyor
musunuz?". Aklımıza hemen köpeğine
şiiry^zan bir bürokrat geliyor. Joyce, öğ-
ren
r
nekistiyorkonuyu. 'Eminimçokkö-
tû bir şürdir''diyor, "O, her künse insa-
ni duygulardan yoksundur. Şiir obunaz
ovazdıgı"
Nâzım'ı sürgün hayatı sırasında ya-
kından gözlemlemiş bir insan olan Lus-
su için sürgünde olmak, son derece nor-
mal. Hikmet'in de sürgün olmasının ya-
şamında önemli bir değişiklik yaratma-
dığını düşünüyor. (Tabii memleketinden
uzakta olmak dışında) Ve ardından ekli-
yor. "Kocam Emilio Lussu bana hep 'sen
mükemmel bir erkekle evlisin' derdi.
Ben de ona 'olması gerektiği gibi bir er-
kekle evliyim' karşıhğmı verirdim. Nâ-
zım'ın yaşamında da abarulacak bir şey
yoktu. Bizden, içimizden biriydi".
Hikmet'in şiirlerini çevirirken, ünlü
ozanla Doğu ve Batı kültürleri üzerine
bol bol tartışma firsatı bulmuş Joyce.
"GeneDildehaklı çıkan o ohırdu. Kimiza-
man ona çok müdahale ediyor. kafasını
kanşoracak kadar çok konuşuyordum—
Hatta bu yüzden Romavı anlatacak bir
şiir yarmasını büe engeiiemiştim farkın-
da olmayarak. Onu, Batı kültürü konu-
sunda bilgi edinirken kendi haline bırak-
mam gerektiğini çok sonra anladım"
Nâzım Hikmet'in şiirini anlamak Joy-
ce için yolculuğa çıkmakla eşanlamlı.
"Değişik görüntüler, insanlar, ama hep
aynı sorunlar vehep aynı iç gerginliği. Be-
timler hemen zihnimde beliriyor ve ülke-
sini. kentini, kırlaruu, uysal ya da zorba,
yürekli ya da satılmış, umutlu ya da
umutsuz insanlannı görebiliyordum".
Nâzım'ın kendisıne verdiği en büyük
ders, insana ilişkin ne varsa onu anlama-
ya çahşmak olmuş.
Gençterin NâanTa ilgisi
Peki, Nâzım'ı çok okuduklannı söyle-
diği Italyan gençlerinin ünlü ozana olan
bu ügisi üzerine ne düşünüyor?
"Nâzım'ın şnrteri hayaD değiştirmek üze-
re yazılmış şiirierdir. KoşuIIan mükem-
melleştirmek ve daha yaşanılır bir dün-
ya kurmak umudu taşır içinde. Doğal ola-
rak gcnçler kendilerini ona daha yakın
hissediyoriar, çünkü dünvayı değişür-
mek isteyen kesim,gençlerden oluş.uyor".
Akademisyenlerin Nâzım'ı tanımadığı-
nı söylerken keyfı kaçıyor.
"Onlann Nâzım'ı tanunaması turucu-
luklannın bir sonucu. Düşünceleri kon-
serveye konulmuş insanlar» Ve ne yaak
ki bunlar gibiierden çok var".
Lussu'ya göre önemli olan, gençken
edinilen o düşünce ve duygulan yaşami-
nın sonunadek koruyabilmek. Nâzım öl-
meden önce yazdığı şiirler de yaşamın-
daki o kesinrisiz, dürüst çizgiyi göster-
miyor mu zaten? "Yaşama başlamak çok
koby ama bitirmek çok önemli" diyor
Lussu. "Bir şekflde doğuyoruz hepimiz.
Ama 'kimsin, ne yapıyorsun' gibi soru-
lann yanıtını verebilmek; yaşamın so-
nunda ulaştığın o nokta çok önemli". Pe-
ki Nâzım nasıi koydu o noktayı?
Gözlerimizin içine içine bakarak ko-
nuşuyor. (Görme yeteneğini önemli öl-
çüde yifirdiğini ve dünyayı flu göriinrü-
lerden ibaret olarak gördüğünü daha son-
ra öğreniyoruz) "Nâzım benim yaşamnn-
da bir armoniydi. Yaşamımın önemli de-
neyimlerinden biriydi. Bana başka kül-
türleri öğrenmem konusunda sonsuz ce-
saret verdi Gerçekşiirin dünyanm her di-
line çevrilebiten şiir olduğunu öğretti. Ve
onun sayesinde kendimi, tıpkı onun da
hissettiği gibi dünyamn neresinde olur-
sam olayun, vatanımdaymış gibi hissedi-
yorum".
IKSEV'in 10 yılhk sanat bayramı...
EBRU KAŞLI
İZMJR- iCültür ve sanatın araştınlması,
incelenmesi, oluşturulması, öğrenılmesi,
korunması ve kıtlelere yaygınlaşmasına
yönelik ginşimlerini sürdüren tzmir Kül-
tür Sanat ve Eğitiın Vakn (İKSEV). onun-
cu yıhnı kutluyor. Cuma akşamı düzenle-
nen kutlama gecesinde, multivizyon gös-
terisi sunuldu ve pıyanist Bernd Glemser
bir resital verdi.
Vakfın Başkanı Föiz Sarper, açıhş ko-
nuşmasında tKSEV'in on yıldır üstlendi-
ğı görevleri anlaürken, bundan sonra ger-
çekleştirilecek projelere de değindi. Sar-
per, "İKSEV, Izmir'in kültür ve sanat ya-
şanuna yeni bir boyut kazandınü. Llusla-
rarası platformda, tarihi mekânlanmızda
gerçekleştirdiğimiz etkinlikk'rie, kcntimi-
zi, ülkemizi tanıtma imkânına sahip olduk.
Dünyaca ünlü her daldan sanatçı\ı, kendi
sanatçılarunızla kaynaştırıp. halkımıza
sunduk. Bu çalışmalanmız sırasında zor-
landıkamaaslaödünvermedik"dedı. Sar-
per, tKSEV'in bu yılkı etkınlenni "kentie
bütünleşme" düşüncesi çerçevesinde sür-
düreceklerini belirtti. Sarper. son olarak
bütün sanatseverleri, böylesine kutsal bir
görev üstlenen tKSEV'e sahip çıkmaya ça-
ğırdı.
Vakfm, 1987'de düzenJediği ilk festival-
den bu yana, klasik müzık. opera-bale, caz.
pop, tiyatro ve halk danslan dallarında bır-
çok etİcinlikler düzenlendi. Dünyaca ünlü
yerli-yabancı birçok sanatçı ve topluluk
katıldı bu etkinliklere. Bu konuklararasın-
da; tzmir Devlet Senfoni Orkestrası, tstan-
bul Devlet Opera ve Balesı Korosu, Mos-
kova Deviet Senfoni Orkestrası, Salzburg
Mozart Topluluğu, Devlet Halk Danslan
Topluluğu, Paco De Lucia ve Topluluğu,
SSCB Azerbeycan Halk Danslan Toplulu-
ğu, Dostlar Tiyatrosu, Viyano Çocuk Ko-
rosu, Viyana Devlet Operası Balesi, Joan
Baez, Leningrad Filarmoni Orkestrası, Ve-
nedik Madngalıstlen, Martha Graham
Dans Topluluğu, Tanita Tikiram, Broad-
way Müzikali, Singapur Senfoni Orkestra-
İzmir Kühür ve
Sanat Vakfi'nın
lO.vılınıkutiadığı
Büyük Efes
Oteli'ndeki
gecede, kostümlû
gençlerve
Ouartet dinfctisi
ile konuklara
"BarokÇağı"
gecesi yaşaüldL
Gençler Barok
çağı kry afederi ve
yinebuçağm
müziği eşBğinde
konuklaria
flgUendikr.
sı, Bolşoy Balesi, Jethro Tull, Chris De
Burgh, Katıa Ricciarelli, Jan Garbarek yer
aJdı.
İKSEV onuncu yılında; 3.Caz Avrupa
Caz Günleri ve 10. Uluslararası Izmir Fes-
tivali'ne hazırlanıyor. 23 mart-3 nisan ara-
sında yapılacak, 3. Avrupa Caz Günle-
ri'nde Italyan, Alman, Fransız, lngiliz,
Avusturyalı ve Türk gruplar katılacak.
10. Uluslararası Izmir Festivali'ne ise; Tok-
yo Balesi, Ufuk- Bahar Dördüncü Piyano
ikilisi, Ankara Devlet Tiyatrosu, St. Peters-
burg Filarmoni Orkestrası, Ayrül Büyüksa-
raç, Atilla Manizade, Vedat Kosal, Paco
De Lucia-Al Di Meola-John Mc Laughlin
katılımı bekleniyor.
Izmir'in sanat çevreleri, tKSEV'in et-
kinliklenni çok olumlu olarak nıte-
lendirdiler. İDSO müdürü Numan Pekde-
mir,"Festivalin on yıida belirli bir düzeye
gelmiş olması memnunluk verici. Dileğimiz
Izmiricin bu kadarönemli bir fesüSalin,alt
yapı sorunlannın da giderilmesidir"dedı.
Prof. Dr. Özdemir Nutku. festiv^lde ti-
yatro etkinliklerinin arttınlmasının gerek-
tığını belirterek, "Festivalde müzik daha
ağırhkta. Festrval kapsamı içinde tiyatroya
daha fazla önem \erilmeli. Böyle bir festi-
valin 10 yüdır sürmesi çok önemlidir. İz-
mirüler olarak bu festivale sahip çıkmab-
yız" görüsünü savundu.
Orkestra Şefı Rengün Gökmen ise, kül-
tür ve sanatın toplumlann bir araya getiril-
mesinde önemli bir olgu olduğunu vurgu-
ladı ve "Fesnvaller bir sanat bayramıdır.
Birçok ulus kanlır. Olimpivatlarda da çok
ulus \ardır ama birbirleriy te rekabet eder-
ler. FestivaUerde ise her şey sanat içindir.
Sanat ise banşnr"bıçıminde görüşlerini
dıle getirdi.
BU AŞAMADA
ŞÜKRAN KURDAKUL
Uygarlık Bilincimiz
Binlerce yılın yangınlannı yüreğimizin dağlarında
söndürmeye çalışan biziz.
"Hayır" ve "Evet" arasındaki sürüp giden çalkan-
tı içinde bile olumlama umudunu yitirmeyen düş sür-
günleri...
Genç Nâzım Hikmet'in "Çok uzaklardan geliyo-
ruz.." dızesinde somırtladığı gibi barbarlığın zincirie-
rini boğazında taşımasına karşın hayal gücüne tutu-
nabilenlerin açtığı kapılar varya, dışında değiliz o ka-
pılann.
Uygarlık bilincimizin kaynağı kültür mirası.
Ulusal ve evrensel.
Dedem Korkut, llyada ve Gılgamış'lardan, beş kı-
tada adı bilinmeyen ozanlann türkülerinden çağdaş
klasiklerimize kadar uzanan birikim, uygar insan ol-
ma sorumluluğuyla yükümlendiriyor bizi.
Onat Kutlar'ımız bu sorumluluğu, varoluş nedeni
olarak benimsemiş yaratı adamlarımızdan biriydi.
"Hayır"\a "Evet" arasındaki çelişki ve çatışkılarda
uyum umudunun peşine düşerken yasak sorulara
yanrt arayanlarımızdan biri.
- Kimim? Ve nereye sürüklenmek isteniyorum?
Sormayanlann çoğunlukta olduğu bir dünyada -biz
ülkede- yaşadığımızın ayırdında değil miyiz..
Onat, daha ilk kitabında ortaya koyduğu düşün-
sanat adamı kimliğiyle önce varlığına inanmıştı.
Sonra bize.
Sait Faik, "Dünyada tek namuslu insan varsa onu
aramaya, bulmaya mecburuz, mahkûmuz.." diyor-
du.
Böylesi bir mahkûmiyetin çilesini çekerek mutlu-
luğa dönüştürebilenlerdendi Onat.
Yannın toprağını, yıldız çiçeklerini, yaratı tezgâhla-
nnı bugünden gördüğü için inanıyordu geleceğe.
"Yaşadığımız şu karabasan, bir gerçeğin yansı-
masından başka bir şey değilse, ölümsüz gençlik ve
bahar düşlerimiz nedir? Gerçek değil mi onlar? Is-
tersen şimdı yalnızca bunu düşünelim ve bekleye-
lim yanm.
Yann her zaman güzeldir."
Usa bağlılığın verimlerine yaşarlık kazandırma sa-
vaşımı verenlerin tepelerinde nöbet tutan bağnaz,
kimin/kimlerin tutsağı olduğunun ayırdına varsa çağ-
daş kölelik kalır mıydı dünyada..
Televizyon ekranlanndan gözlerimize baka baka
gerçeği aldatmacaya çevirmenin yüzsüzleri de tutu-
nabilirler miydi?
Insanoğlunun önlenemez kazanımı usa bağlı öz-
güriük.
Vazgeçilmez savaşım, özgürlüğü örgütlenme aşa-
masına ulaştırmak.
Vahşi kapıtalizmin simgesi savaş ekonomisi, dün-
yayı kan gölüne çevirerek durdurabilecek mi ihtiyar
yüzyılın genç kafalarını.
Onat'ı yaratılarından ayıran bomba, Metin Gökte-
pe'leri dalından koparan hoyrat eller, uygarlık bilin-
cimize taş mı koyacak?..
Evet, "Çok uzaklardan geliyoruz.."
Binlerce yılın yangınlannı yüreğimizin dağlannda
söndürme ustalığımız da Spartaküs'lerden, Bed-
rettin'lerden, Pir Sultan'lardan geliyor.
Zigetvar'da Osmanh
A açddı
ZIGETVAR (AA)- K.a-
nuni Sultan Süleyman'ın
ünlü Zigetvar seferi sıra-
sında, Osmanlı ordusunun
su ihtiyacını karşılayan ku-
yunun yerine yaptınlan
Osmanlı çeşmesi, Kültür
Bakanı Fıkri Sağlar tara-
findan hizmete açıldı.
Kültür Bakanı Fikri Sağ-
lar, 99 yıllığına Türkiye'ye
tahsis edilen Türk-Macar
Dostluk Parkı'nda yaptın-
lan çeşmenin açılış töre-
nındeki konuşmasında, bu
çeşmenin iki ülke arasın-
daki sıcak ve samimi iliş-
kilerin bir halkasını oluş-
ruracağını söyledi.
Yaklaşık 430 yıl önce
Kanuni ile Kont Zrinyi ara-
sındaki ilişkilerin bugünle-
ri getirdiğini anımsatan
Sağlar, her ikisi önünde de
saygı ile eğildiğini belirtti.
Türk ve Macar toplumlan
arasında tarihin derinlikle-
rinden gelen köklü bir iliş-
ki bulunduğunu belirten
Sağlar, 200 yüzyıla akın
bir süre birlikte yaşayan iki
toplumun, birçok ortak
kültürel değere de sahip ol-
duğunu söyledi.
Son yı1larda iki ülke ara-
sındaki dostluğun daha da
pekiştiğine dikkati çeken
Sağlar, Macaristan'da ya-
pılan Kanuni Sultan Süley-
man anıtı ile Türkiye'de
yapılan Ferenc Rakocki
anıtı ile Kossuth müzesi-
nin, bu iki toplum arasın-
daki yakınlığı simgeleyen
ömekler olduğunu bildir-
di. Bakan Sağlar, Macaris-
tan'm kuruluşunun 1100.
yıldönümü törenleri dola-
yısıyla da mart ve nisan ay-
lannda Ankara ve Istanbul
film fesrivallerinde Macâr
filmleri için özel bir göste-
rim prograrru uygulanaca-
ğını kaydetti.
Fikri Sağlar, "Yakiaşık
450 yıl önce bu topraklar
üzerinde atalarınıtzın sa-
vaşmış olması, bugün iki
halkın kucaklaşmasına ve-
silc oluyorsa, bu, Türk ve
Macar kiiltürterinin ortak
bir unsuru olan hoşgörü-
nün sonucudur"dedi.
Türkiye ve Macaris-
tan'ın bölgelerinde banşın,
demokratik değerlerin ve
istikrann simgesi olduğu-
nu kaydeden Sağlar, iki ül-
keyi bir araya getiren bir
başka ortak unsurun da Av-
rupa ideali doğrultusunda
gösterdikleri çabalar oldu-
ğunu söyledi.
Sağlar, Türkiye'nin
Gümrük Birliği'negirdiği-
ni anımsatarak, Macaris-
tan'ın da birlik üyesi hali-
ne gelmesi ile bu kültürel
işbirliğinin, Avrupa evinin
çatısı altına taşınacağını ve
yeni kazanımlarsağlayaca-
ğını ifade etti.
Zigenar Belediye Baş-
kanı Gyula Rodek de, iki
ülke arasındaki işbirliği-
nin, zamanında düşman
olan iki halkın geçmişi
unutmadan, olaylan açığa
kavuşturarak ve düzelte-
rek, geleceğe birlikte bak-
masının güzel bir örneği
olduğunu söyledi.
Uzun yıllar Osmanlı yö-
netiminde bulunan Maca-
ristan, anıtian, camileri,
Türk hamamı ve müzele-
rindeki çok sayıdaki eser-
lerle, Osmanlı Imparator-
luğu'nun izlerini taşıyor.
Kültür Bakanı Fikri
Sağlar'ın Zigetvar'daki
Türk-Macar Dostluk Par-
kı'nda açtığı karanfil, lale
ve nar çiceği motifleriyle
süslü Türk Çeşmesi ile bu
eserlere bir yenisi daha ek-
lendi. Sağlar, daha sonra
Zigetvar'da inşa edilen
Türk kahvehanesini hiz-
mete açtı.
Janet Jackson'dan rekor
sözleşme
WASHİGTON (A.A) - Ünlü Amerikah pop şârkıcısı
Janet Jackson'm 4 albüm için, Virgin Plakçılık'la 80
milyon dolarlık (yaklaşık 4.8 trilyon lira) bir
sözleşme imzaladığı bildirildi. Bu görülmemiş
Fıyatın müzik dünyasındaki sözleşmelerde yeni bir
dönem başlatacağı belirtiliyor. Janet Jackson müzik
endüstrisinin tarihindeki en büyük sözleşme olan bu
tutarla, daha önce kardeşi Michael Jackson ve
Madonna'ya ait olan rekoru da kırmış oldu. Müzik
dünyasındaki şimdiye kadarki ücret rekorunu, 6'şar
albüm için aldıklan 60'ar milyon dolarla, Michael
Jackson ve Madonna elleride tutuyorlardı.