20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
15 OCAK 1996 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 Joyce Lussu, bugün saat 18.00 'deAKM Oda Tiyatrosu 'nda Nâzım Hikmet'i anlatacak 83 yaşından beklenmeyecek denli genç bir kadın. Mavi sohık gözlcriyie çevresini dikkatle inceiiyor. Sözcükler. agır ağır düşüyor tok sesindcn. Vıllar karariılığını, eylemci kişiliğini ve inançlannı yok etmemiş. Doğal ve esprili anlaünuyla geçmişi ve Nâzun'ı anlaûyor. (Fotoğraf. DEVRlM BARAN) âzım, yaşamımdabir armoniydi DÜYGUDURGUN 83 yaşından beklenmeyecek kadar genç bir kadın. Mavi soluk gözleriyle çevresini dikkatle inceiiyor. Sözcükler, ağır ağır düşüyor tok sesinden. Nâam Hikmet'in yurtdışındaki sür- gün yıllannda yakın dostu olmuş Joyce Lussu ile birlikteyiz Pera Palas'ta. Nâ- zım'ınşiirlerini Italyancaya kazandirmiş çevirrnen, yazar Lussu, Açılım Yayınla- n'nın davetlisi olarak tstanbul'da bulu- nuyor. Nâzım, eşi Münevver ve oğlu Mehmet'in yurtdışında buluşma öykü- sünü anlattığı 'Buluşma' adlı kitabında. ozanın yaşamında bilinmedik bir sayfa- yı aralayan Lussu, bu buluşmayı gerçek- leştiren insan. Tam, "Münevvervelvleh- met'i yurtdışına kaçırmayı neden istedi- niz" diye sormak üzereyken sigara iç- mek istedigıni söylüyor. Pera Palas'ın görevlileri koşuyor im- dada. 'Hafif bir sigara' geliyor ve Lussu ilk nefesin ardından anlatmaya başlı- yor:"Faşizme karşı, sömürgeciliğe karşı savaşmamız gerektiğine inandım hep. Itaka'da ağır bir faşizm dene>iminden geçmiştik. lUegal yaşam rarzını iyice ög- renmiştik. Hiçbir zaman normal bir ya- şantun olmadı. Bebekliğimden beri, tıp- kı kanun kaçaklan gibi sınırdan sınıra göç ederek yaşadık". Buluşma gerçekleşti ama~. Sürgünde yaşamanın ne olduğunu çok iyi anlamış Lussu. O yüzden de dostu Nâzım'ın yurtdışında çektiği vatan has- retini biraz olsun dindirebilmek için eşi Münevver ve o|lu Mehmet'i ona getir- meye karar vermiş. "Nazıın, Münev- ver'den ve hiçbir zaman göremediği oğ- lundan o kadar çok sözetmisti ki.. Bütün dünya entelektüeUeri onun için imzalar topluyorlar, kampanyalar başlatiyorlar- <h. Dünya çapında bir ozan olduğu bir dö- nemdeTürkiye'deki eşi Münevveryoğun baskıattındaydı. Onu bu durumdan kur- tarmak benim için bir çeşit görevdL Bir kadın faşist bir otoritenin egemen oldu- ğu bir ülkede hapis hayaO yaşıyordu. Onu kurtarmabydun. Çünkü ben de bir ka- dındım..." Lussu, bu karan Nâzım Hik- met'e açıkladığında 'ama bu olanak- sız'yanıtmı alır. "Türk polisini tanımı- yorsun, sonuç alamayacağuı bir riske gi- riyorsun". Lussu kararlıdır. "Görecek- sin, bir elimde Münevver, bir eihnde kü- çûk oğlun Mehmet geri döneceğim. Ye- niden bir aile olacaksınız". Hiç başansız olacağını düşünmüş müydü? Uzun uzun gülümsüyor. "Çoğunlukla bu tip işlerde başanb otunamazdı ama herşeye rağmen "Ti Tazım Hikmet'in şiirini anlamak l \ l J°yc e 'Ç'n yolculuğa çıkmakla J. V eşanlamlı. 'Değişik görüntüler, insanlar, ama hep aynı sorunlar ve hep aynı iç gerginliği. Betimler hemen zihnimde beliriyor ve ülkesini, kentini, kırlannı, uysal ya da zorba, yürekli ya da satılmış, umutlu ya da umutsuz insanlannı görebiliyordum.' ~\ Tâzım'ınkendisineverdiğien büyük l \ t ders, insana ilişkin ne varsa onu A. V anlamaya çahşmak olmuş. 'Nazım benim yaşamımda bir armoniydi. Yaşamımın önemli deneyimlerinden biriydi. Bana başka kültürleri öğrenmem konusunda sonsuz cesaret verdi. Gerçek şiirin dünyanın her diline çevrilebilen şiir olduğunu öğretti.' Joyce Lussu buluşma denemek gerekiyordu başka ne yapıiabi- lirdi ki?". ttalyan vatandaşı olduğu için çok bü- yük bir risk taşımıyordu bu girişim. Ta- bıi, dönemin hükümetleri arasındaki iyi ılişkiler de bu riski göze almasında önemli bir etkendi. Ama plan gerçekleş- ti. Istanbul'dan deniz yoluyla Ege'ye açı- larak, Atina'ya ulaşmışlardı. Münevver'in Polonya Büyükelçili- ği'ne gelen pasaportu, Nâzım'la Varşo- va'da buluşmasını sağlamıştı. Fakat Nâ- zım kısa bir süre önce Moskova'da Vera ileevlenmişti. Böyleliklebu 'yürekbur- kan öykü bir kuyunun dibindc yitip gh- mişti.' Ancak bu olaydan sonra Lussu'nun Türkiye'ye girişi, Türk hükümeti tara- fından yasaklandı... Açılım Yayınlan'nın kendisini Türkiye'ye davet edişi üzerine ilk sorusu "Acaba Türkiye beni kabul eder mi?r> olmuş. Ama sonradan, aradan geçen 35 yılı düşünerek, "Bu kadar yıi- dan sonra herhaJde ceza zaman aşunına uğramışör''diyor gülerek. Aslında ıllcgal bir konuk olduğunu öğ- renmekşaşırtiyorbizi. Ardından 'Türki- ye'ye ait bir şey, örneğin baklava yemek istiyorum' deyişiyle ufak bir şaşkınlık daha geçirmemizi sağlıyor. Çağma yön verenlerdendi Joyce Lussu, Nâzım Hikmet'i ve fark- lı ülkelerden pek çok toplumcu- gerçek- çi ozanı ttalyancaya kazandırmış. Orta- doğu, Arap- Fars kültürlerini yakından incelemiş. Ezilen, sömürülen insanlann yaşadığı bu ülkelerin şairlerine duyduğu ilginin nedeninı şöyle açıklıyor: "Pblitika ve şiir ayn düşünülemez. Ho Chi Minh, Nâzım, Agostinho Neto gibi şairler çağlanna yön veren insanlardı. Oyle kuvvetii duygulan vardı ve beni o denli etkiliyorlardı ki.. İnsanı anlatıyor- lardu hayatın içinden gdiyorlardı. Biirfa- şistin şiir yazabüeceğini bayal edebiliyor musunuz?". Aklımıza hemen köpeğine şiiry^zan bir bürokrat geliyor. Joyce, öğ- ren r nekistiyorkonuyu. 'Eminimçokkö- tû bir şürdir''diyor, "O, her künse insa- ni duygulardan yoksundur. Şiir obunaz ovazdıgı" Nâzım'ı sürgün hayatı sırasında ya- kından gözlemlemiş bir insan olan Lus- su için sürgünde olmak, son derece nor- mal. Hikmet'in de sürgün olmasının ya- şamında önemli bir değişiklik yaratma- dığını düşünüyor. (Tabii memleketinden uzakta olmak dışında) Ve ardından ekli- yor. "Kocam Emilio Lussu bana hep 'sen mükemmel bir erkekle evlisin' derdi. Ben de ona 'olması gerektiği gibi bir er- kekle evliyim' karşıhğmı verirdim. Nâ- zım'ın yaşamında da abarulacak bir şey yoktu. Bizden, içimizden biriydi". Hikmet'in şiirlerini çevirirken, ünlü ozanla Doğu ve Batı kültürleri üzerine bol bol tartışma firsatı bulmuş Joyce. "GeneDildehaklı çıkan o ohırdu. Kimiza- man ona çok müdahale ediyor. kafasını kanşoracak kadar çok konuşuyordum— Hatta bu yüzden Romavı anlatacak bir şiir yarmasını büe engeiiemiştim farkın- da olmayarak. Onu, Batı kültürü konu- sunda bilgi edinirken kendi haline bırak- mam gerektiğini çok sonra anladım" Nâzım Hikmet'in şiirini anlamak Joy- ce için yolculuğa çıkmakla eşanlamlı. "Değişik görüntüler, insanlar, ama hep aynı sorunlar vehep aynı iç gerginliği. Be- timler hemen zihnimde beliriyor ve ülke- sini. kentini, kırlaruu, uysal ya da zorba, yürekli ya da satılmış, umutlu ya da umutsuz insanlannı görebiliyordum". Nâzım'ın kendisıne verdiği en büyük ders, insana ilişkin ne varsa onu anlama- ya çahşmak olmuş. Gençterin NâanTa ilgisi Peki, Nâzım'ı çok okuduklannı söyle- diği Italyan gençlerinin ünlü ozana olan bu ügisi üzerine ne düşünüyor? "Nâzım'ın şnrteri hayaD değiştirmek üze- re yazılmış şiirierdir. KoşuIIan mükem- melleştirmek ve daha yaşanılır bir dün- ya kurmak umudu taşır içinde. Doğal ola- rak gcnçler kendilerini ona daha yakın hissediyoriar, çünkü dünvayı değişür- mek isteyen kesim,gençlerden oluş.uyor". Akademisyenlerin Nâzım'ı tanımadığı- nı söylerken keyfı kaçıyor. "Onlann Nâzım'ı tanunaması turucu- luklannın bir sonucu. Düşünceleri kon- serveye konulmuş insanlar» Ve ne yaak ki bunlar gibiierden çok var". Lussu'ya göre önemli olan, gençken edinilen o düşünce ve duygulan yaşami- nın sonunadek koruyabilmek. Nâzım öl- meden önce yazdığı şiirler de yaşamın- daki o kesinrisiz, dürüst çizgiyi göster- miyor mu zaten? "Yaşama başlamak çok koby ama bitirmek çok önemli" diyor Lussu. "Bir şekflde doğuyoruz hepimiz. Ama 'kimsin, ne yapıyorsun' gibi soru- lann yanıtını verebilmek; yaşamın so- nunda ulaştığın o nokta çok önemli". Pe- ki Nâzım nasıi koydu o noktayı? Gözlerimizin içine içine bakarak ko- nuşuyor. (Görme yeteneğini önemli öl- çüde yifirdiğini ve dünyayı flu göriinrü- lerden ibaret olarak gördüğünü daha son- ra öğreniyoruz) "Nâzım benim yaşamnn- da bir armoniydi. Yaşamımın önemli de- neyimlerinden biriydi. Bana başka kül- türleri öğrenmem konusunda sonsuz ce- saret verdi Gerçekşiirin dünyanm her di- line çevrilebiten şiir olduğunu öğretti. Ve onun sayesinde kendimi, tıpkı onun da hissettiği gibi dünyamn neresinde olur- sam olayun, vatanımdaymış gibi hissedi- yorum". IKSEV'in 10 yılhk sanat bayramı... EBRU KAŞLI İZMJR- iCültür ve sanatın araştınlması, incelenmesi, oluşturulması, öğrenılmesi, korunması ve kıtlelere yaygınlaşmasına yönelik ginşimlerini sürdüren tzmir Kül- tür Sanat ve Eğitiın Vakn (İKSEV). onun- cu yıhnı kutluyor. Cuma akşamı düzenle- nen kutlama gecesinde, multivizyon gös- terisi sunuldu ve pıyanist Bernd Glemser bir resital verdi. Vakfın Başkanı Föiz Sarper, açıhş ko- nuşmasında tKSEV'in on yıldır üstlendi- ğı görevleri anlaürken, bundan sonra ger- çekleştirilecek projelere de değindi. Sar- per, "İKSEV, Izmir'in kültür ve sanat ya- şanuna yeni bir boyut kazandınü. Llusla- rarası platformda, tarihi mekânlanmızda gerçekleştirdiğimiz etkinlikk'rie, kcntimi- zi, ülkemizi tanıtma imkânına sahip olduk. Dünyaca ünlü her daldan sanatçı\ı, kendi sanatçılarunızla kaynaştırıp. halkımıza sunduk. Bu çalışmalanmız sırasında zor- landıkamaaslaödünvermedik"dedı. Sar- per, tKSEV'in bu yılkı etkınlenni "kentie bütünleşme" düşüncesi çerçevesinde sür- düreceklerini belirtti. Sarper. son olarak bütün sanatseverleri, böylesine kutsal bir görev üstlenen tKSEV'e sahip çıkmaya ça- ğırdı. Vakfm, 1987'de düzenJediği ilk festival- den bu yana, klasik müzık. opera-bale, caz. pop, tiyatro ve halk danslan dallarında bır- çok etİcinlikler düzenlendi. Dünyaca ünlü yerli-yabancı birçok sanatçı ve topluluk katıldı bu etkinliklere. Bu konuklararasın- da; tzmir Devlet Senfoni Orkestrası, tstan- bul Devlet Opera ve Balesı Korosu, Mos- kova Deviet Senfoni Orkestrası, Salzburg Mozart Topluluğu, Devlet Halk Danslan Topluluğu, Paco De Lucia ve Topluluğu, SSCB Azerbeycan Halk Danslan Toplulu- ğu, Dostlar Tiyatrosu, Viyano Çocuk Ko- rosu, Viyana Devlet Operası Balesi, Joan Baez, Leningrad Filarmoni Orkestrası, Ve- nedik Madngalıstlen, Martha Graham Dans Topluluğu, Tanita Tikiram, Broad- way Müzikali, Singapur Senfoni Orkestra- İzmir Kühür ve Sanat Vakfi'nın lO.vılınıkutiadığı Büyük Efes Oteli'ndeki gecede, kostümlû gençlerve Ouartet dinfctisi ile konuklara "BarokÇağı" gecesi yaşaüldL Gençler Barok çağı kry afederi ve yinebuçağm müziği eşBğinde konuklaria flgUendikr. sı, Bolşoy Balesi, Jethro Tull, Chris De Burgh, Katıa Ricciarelli, Jan Garbarek yer aJdı. İKSEV onuncu yılında; 3.Caz Avrupa Caz Günleri ve 10. Uluslararası Izmir Fes- tivali'ne hazırlanıyor. 23 mart-3 nisan ara- sında yapılacak, 3. Avrupa Caz Günle- ri'nde Italyan, Alman, Fransız, lngiliz, Avusturyalı ve Türk gruplar katılacak. 10. Uluslararası Izmir Festivali'ne ise; Tok- yo Balesi, Ufuk- Bahar Dördüncü Piyano ikilisi, Ankara Devlet Tiyatrosu, St. Peters- burg Filarmoni Orkestrası, Ayrül Büyüksa- raç, Atilla Manizade, Vedat Kosal, Paco De Lucia-Al Di Meola-John Mc Laughlin katılımı bekleniyor. Izmir'in sanat çevreleri, tKSEV'in et- kinliklenni çok olumlu olarak nıte- lendirdiler. İDSO müdürü Numan Pekde- mir,"Festivalin on yıida belirli bir düzeye gelmiş olması memnunluk verici. Dileğimiz Izmiricin bu kadarönemli bir fesüSalin,alt yapı sorunlannın da giderilmesidir"dedı. Prof. Dr. Özdemir Nutku. festiv^lde ti- yatro etkinliklerinin arttınlmasının gerek- tığını belirterek, "Festivalde müzik daha ağırhkta. Festrval kapsamı içinde tiyatroya daha fazla önem \erilmeli. Böyle bir festi- valin 10 yüdır sürmesi çok önemlidir. İz- mirüler olarak bu festivale sahip çıkmab- yız" görüsünü savundu. Orkestra Şefı Rengün Gökmen ise, kül- tür ve sanatın toplumlann bir araya getiril- mesinde önemli bir olgu olduğunu vurgu- ladı ve "Fesnvaller bir sanat bayramıdır. Birçok ulus kanlır. Olimpivatlarda da çok ulus \ardır ama birbirleriy te rekabet eder- ler. FestivaUerde ise her şey sanat içindir. Sanat ise banşnr"bıçıminde görüşlerini dıle getirdi. BU AŞAMADA ŞÜKRAN KURDAKUL Uygarlık Bilincimiz Binlerce yılın yangınlannı yüreğimizin dağlarında söndürmeye çalışan biziz. "Hayır" ve "Evet" arasındaki sürüp giden çalkan- tı içinde bile olumlama umudunu yitirmeyen düş sür- günleri... Genç Nâzım Hikmet'in "Çok uzaklardan geliyo- ruz.." dızesinde somırtladığı gibi barbarlığın zincirie- rini boğazında taşımasına karşın hayal gücüne tutu- nabilenlerin açtığı kapılar varya, dışında değiliz o ka- pılann. Uygarlık bilincimizin kaynağı kültür mirası. Ulusal ve evrensel. Dedem Korkut, llyada ve Gılgamış'lardan, beş kı- tada adı bilinmeyen ozanlann türkülerinden çağdaş klasiklerimize kadar uzanan birikim, uygar insan ol- ma sorumluluğuyla yükümlendiriyor bizi. Onat Kutlar'ımız bu sorumluluğu, varoluş nedeni olarak benimsemiş yaratı adamlarımızdan biriydi. "Hayır"\a "Evet" arasındaki çelişki ve çatışkılarda uyum umudunun peşine düşerken yasak sorulara yanrt arayanlarımızdan biri. - Kimim? Ve nereye sürüklenmek isteniyorum? Sormayanlann çoğunlukta olduğu bir dünyada -biz ülkede- yaşadığımızın ayırdında değil miyiz.. Onat, daha ilk kitabında ortaya koyduğu düşün- sanat adamı kimliğiyle önce varlığına inanmıştı. Sonra bize. Sait Faik, "Dünyada tek namuslu insan varsa onu aramaya, bulmaya mecburuz, mahkûmuz.." diyor- du. Böylesi bir mahkûmiyetin çilesini çekerek mutlu- luğa dönüştürebilenlerdendi Onat. Yannın toprağını, yıldız çiçeklerini, yaratı tezgâhla- nnı bugünden gördüğü için inanıyordu geleceğe. "Yaşadığımız şu karabasan, bir gerçeğin yansı- masından başka bir şey değilse, ölümsüz gençlik ve bahar düşlerimiz nedir? Gerçek değil mi onlar? Is- tersen şimdı yalnızca bunu düşünelim ve bekleye- lim yanm. Yann her zaman güzeldir." Usa bağlılığın verimlerine yaşarlık kazandırma sa- vaşımı verenlerin tepelerinde nöbet tutan bağnaz, kimin/kimlerin tutsağı olduğunun ayırdına varsa çağ- daş kölelik kalır mıydı dünyada.. Televizyon ekranlanndan gözlerimize baka baka gerçeği aldatmacaya çevirmenin yüzsüzleri de tutu- nabilirler miydi? Insanoğlunun önlenemez kazanımı usa bağlı öz- güriük. Vazgeçilmez savaşım, özgürlüğü örgütlenme aşa- masına ulaştırmak. Vahşi kapıtalizmin simgesi savaş ekonomisi, dün- yayı kan gölüne çevirerek durdurabilecek mi ihtiyar yüzyılın genç kafalarını. Onat'ı yaratılarından ayıran bomba, Metin Gökte- pe'leri dalından koparan hoyrat eller, uygarlık bilin- cimize taş mı koyacak?.. Evet, "Çok uzaklardan geliyoruz.." Binlerce yılın yangınlannı yüreğimizin dağlannda söndürme ustalığımız da Spartaküs'lerden, Bed- rettin'lerden, Pir Sultan'lardan geliyor. Zigetvar'da Osmanh A açddı ZIGETVAR (AA)- K.a- nuni Sultan Süleyman'ın ünlü Zigetvar seferi sıra- sında, Osmanlı ordusunun su ihtiyacını karşılayan ku- yunun yerine yaptınlan Osmanlı çeşmesi, Kültür Bakanı Fıkri Sağlar tara- findan hizmete açıldı. Kültür Bakanı Fikri Sağ- lar, 99 yıllığına Türkiye'ye tahsis edilen Türk-Macar Dostluk Parkı'nda yaptın- lan çeşmenin açılış töre- nındeki konuşmasında, bu çeşmenin iki ülke arasın- daki sıcak ve samimi iliş- kilerin bir halkasını oluş- ruracağını söyledi. Yaklaşık 430 yıl önce Kanuni ile Kont Zrinyi ara- sındaki ilişkilerin bugünle- ri getirdiğini anımsatan Sağlar, her ikisi önünde de saygı ile eğildiğini belirtti. Türk ve Macar toplumlan arasında tarihin derinlikle- rinden gelen köklü bir iliş- ki bulunduğunu belirten Sağlar, 200 yüzyıla akın bir süre birlikte yaşayan iki toplumun, birçok ortak kültürel değere de sahip ol- duğunu söyledi. Son yı1larda iki ülke ara- sındaki dostluğun daha da pekiştiğine dikkati çeken Sağlar, Macaristan'da ya- pılan Kanuni Sultan Süley- man anıtı ile Türkiye'de yapılan Ferenc Rakocki anıtı ile Kossuth müzesi- nin, bu iki toplum arasın- daki yakınlığı simgeleyen ömekler olduğunu bildir- di. Bakan Sağlar, Macaris- tan'm kuruluşunun 1100. yıldönümü törenleri dola- yısıyla da mart ve nisan ay- lannda Ankara ve Istanbul film fesrivallerinde Macâr filmleri için özel bir göste- rim prograrru uygulanaca- ğını kaydetti. Fikri Sağlar, "Yakiaşık 450 yıl önce bu topraklar üzerinde atalarınıtzın sa- vaşmış olması, bugün iki halkın kucaklaşmasına ve- silc oluyorsa, bu, Türk ve Macar kiiltürterinin ortak bir unsuru olan hoşgörü- nün sonucudur"dedi. Türkiye ve Macaris- tan'ın bölgelerinde banşın, demokratik değerlerin ve istikrann simgesi olduğu- nu kaydeden Sağlar, iki ül- keyi bir araya getiren bir başka ortak unsurun da Av- rupa ideali doğrultusunda gösterdikleri çabalar oldu- ğunu söyledi. Sağlar, Türkiye'nin Gümrük Birliği'negirdiği- ni anımsatarak, Macaris- tan'ın da birlik üyesi hali- ne gelmesi ile bu kültürel işbirliğinin, Avrupa evinin çatısı altına taşınacağını ve yeni kazanımlarsağlayaca- ğını ifade etti. Zigenar Belediye Baş- kanı Gyula Rodek de, iki ülke arasındaki işbirliği- nin, zamanında düşman olan iki halkın geçmişi unutmadan, olaylan açığa kavuşturarak ve düzelte- rek, geleceğe birlikte bak- masının güzel bir örneği olduğunu söyledi. Uzun yıllar Osmanlı yö- netiminde bulunan Maca- ristan, anıtian, camileri, Türk hamamı ve müzele- rindeki çok sayıdaki eser- lerle, Osmanlı Imparator- luğu'nun izlerini taşıyor. Kültür Bakanı Fikri Sağlar'ın Zigetvar'daki Türk-Macar Dostluk Par- kı'nda açtığı karanfil, lale ve nar çiceği motifleriyle süslü Türk Çeşmesi ile bu eserlere bir yenisi daha ek- lendi. Sağlar, daha sonra Zigetvar'da inşa edilen Türk kahvehanesini hiz- mete açtı. Janet Jackson'dan rekor sözleşme WASHİGTON (A.A) - Ünlü Amerikah pop şârkıcısı Janet Jackson'm 4 albüm için, Virgin Plakçılık'la 80 milyon dolarlık (yaklaşık 4.8 trilyon lira) bir sözleşme imzaladığı bildirildi. Bu görülmemiş Fıyatın müzik dünyasındaki sözleşmelerde yeni bir dönem başlatacağı belirtiliyor. Janet Jackson müzik endüstrisinin tarihindeki en büyük sözleşme olan bu tutarla, daha önce kardeşi Michael Jackson ve Madonna'ya ait olan rekoru da kırmış oldu. Müzik dünyasındaki şimdiye kadarki ücret rekorunu, 6'şar albüm için aldıklan 60'ar milyon dolarla, Michael Jackson ve Madonna elleride tutuyorlardı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle