Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET
-»-i r*-
30 EYLÜL 1995 CUMARTESt
OLAYLAR VE GORUŞLER
Akıl!
Akıl ve bilimden başka bir gütün devleti yönetmeye
heveslenmesi, aymazlıktan başka bir şey flağildir. Ne yazık ki
günümüzün parlamentosu bu aymazlığın akıntısında bocalayıp
durmlktadır.
M. İSKENDER ÖZTLRANLI Hukukçu
sel değerleri birleştirerek birsonuca ulaş-
mak işten bile değildir Parlamentoda
grubu bulunan siyasal partilerimiz, böy-
lesine kolay bir işi antaşılması güç gerek-
çetertebirkaç kez çıkmaza sokmuşlardır.
Clke yararlanndan çok partisel çıkarla-
nnı düşündükleri için gerçekleri göre-
memişler, bu yüzden de anayasa deği-
şikliği konusunda başanlı olamamışlar-
dır.
1991 genel seçimlerinden önce "çağ-
daş, uygar ve insan haklanna dayalı bir
anayasa"dan söz edenler, kısa bir süre
sonra verdikleri sözü unutmuşlardır. Bu-
güne değin anayasanın tümünü hiçbir za-
man ele almadıklan gibi, bazı maddele-
rinin değiştirilmesi yolunda açtıklan pa-
ketleri de rafa kaldırmışlardır. Umutlar
hep başka bahaıiara kalmıştır Bu konu-
da her başlangıç bir son, her son da bir
başlangıç olmuştur.
Bilindiği gıbı SHP, 1992 yılında 62
maddelik bir değişiklik taslağı hazırlaya-
rak bu taslağı hükümet ortağına sunmuş-
tur. Ama DYP bunun yirmiden çok mad-
desine karşı çıkmış, cekinceler koymuş-
tur. Bu çekincelerin arasında "din kültü-
rü ve ahlak öğretimini zorunlu" kılan
"yargı organlan dışındaki yetkili merci-
lerin de ö/gürlükleri kısıtlavabileceği ve
gazeteleri kapatabileceği''' yargısını geti-
ren 12 Eylül kalıntısı maddeler vardır.
Ortaklaşa hükümerin büyük ortağı bun-
lann eski biçimleriyle kalmasını istemiş-
tir. Oysa 1982 Anayasası'nda değiştiril-
mesi gerekenlerden biri "laikdevlet Uke-
G
ünün en önemli konusu
hükiîmet sorunu. O so-
run çözüledursun, önem-
li bir başka konuya deği-
necegim: Yıllardan beri
sürüp gelen anayasa ça-
lışmalan cn sonunda gerçekleştirilmiş.
1982 Anayasası'nın on altı maddesi de-
ğiştirilerek bir yüan hikâyesinin birinci
perdesi kapanmıştır. Ama hikâye henüz
bitmemiştir. Daha kaç perdelik birdram
seyredeceğimiz belli değildir.
Yürürlükteki anayasanın Türk toplu-
munun özlemlerine ve beklentilerine ya-
nıt veremediği açık bir gerçektir. Bu yar-
gıyı hemen hemen tüm partilerimiz pay-
laşmaktadırlar. Bu nedenle her biri ayn
ayn değişiklik taslaklan hazırlamışlar-
dır. Ne var kı çeşitli çıkar hesaplan, bu
taslaklann yasaya dönüşmesını engelle-
mektedir.
ÖneelikJe beiirtelim ki her yanı demok-
rasiyc aykın yargüaria dolu olan 1982
Anayasası'nın tümden değiştirilmesi ge-
reklidir. Millet Meclisi bunu yapmak zo-
nındadır. Vapamıyorsa en kısa zamanda
yerini başka bir Meclise,ya da kurucu bir
Organa terketmelidir. Çünkü Türk ulusu
böyle bir anavasava yakışu- (layık) değil-
dir.
Toplumun istemleri bellidir Her ke-
simden demokratik kitle örgütlerinin
anayasa taslaklan vardır. Bunlann çoğu
Meclis Başkanlığf na verilmiştir. Bu tas-
laklan nesnel bıçimde değerlendirmek,
ulusal ve toplumsal kazanımlarla evren-
sine aykın bir egitim sistemi" ise ikinci-
si de hiç kuşkusuz "özgüriük kısıtlama-
larTdır. Bu konularda ıkı ortağın anlaş-
maya varamaması nedeniyle, anayasa de-
ğişikliği başanya ulaşamamıştır.
Ikinci girişim 1994 yılında başlatılmış-
tır. Bu kez değiştirilmek istenen madde-
lerin sayısı yirminin altına düşmüştür. Ne
var ki bu çalışma da bir noktada durdu-
rulmuştur. 1982 Anayasası'nın en olum-
lu. en tutarlı maddelerinden biri olan
24'ün son fıkrasını şeriatçı bir partinin
anayasadan çıkarmak istemesi nedeniy-
ledurdurulmuştur. Bu şeriatçı Refah Par-
tisi, "devletin sosyal, ekonomik, siyasal
ve hukuksal düzeni din kurallanna da-
yandınlamaz" bıçimindekı anayasa yar-
gısını 24. maddeden çıkanp onun yerine
"herkes istedigi gibi yasamak hakkına sa-
hiptir" tümcesini getırmek istemıştir.
Toplumsal istenç bu doğrultuda olmadı-
ğı ve partiler arasında da bir uzlaşma sağ-
lanamadığı için değişiklik çabalan yürü-
tülememiştir.
Üçüncü girişim birkaç ay önce başla-
tılmış, bu kez anayasanın 21 maddesi de-
ğiştirilmek istenmiştir. Üç partinin imza-
sıyla Meclis'e sunulan tasanda 24. mad-
de yoktur. Bu nedenle Refah Partisi ta-
sanyı imzalamamıştir. Kurallaragörear-
tık Meclis görüşmelerinde bu maddenin
gündeme getirilmesi olanaksızdır. Ama
Refah Partisi, çalışmalar sırasında mad-
denin son fıkrasının yürürlükten kaldınl-
ması için önergeler vermiş, bunlan
DYP'nin bir kesimi de desteklemiştir.
Aynı doğrultuda Anavatan Partisi'nin de
önergeler verdiği görülmüştür. DYP'nin
yönetim kadrosu bir yanda, şahinler de-
nilen tutucu (gerici de diyebiliriz) kesim
başka yandadır.
Refah Partisi'nin tutumu bellidir: Bu
partinin şeriat düzenine gıtmek istedigi
açık bir gerçektir. Her türlü politikasını
buna göre ayarlamıştır. Partinin kûçük
büyük yöneticileri bunu gizlememekte,
yalnız 24 son fıkranın değil, laikliğin bi-
le anayasadan çıkanlmasını istemekte-
dirler. Demokrasi konusunda mangalda
kül bırakmayan bu partinin kurmaylan,
laiklığe gelince hırçınlaşmaktadırlar. De-
mokrasiden anladıklan, kendi çıkarlan
doğrultusunda kararlann alınması, yasa-
lann çıkanlmasıdır. Laiklik ilkesinden
şeytandan korkar gibi korkmakta, laik
cumhuriyet savunuculannı dinsizlikle
suçlamaya kalkışmaktadırlar. Demokra-
tik hak ve özgürlükler, sanki yalnız ken-
dileri içindir. Laiklikten vazgeçmeninde-
mokrasiden vazgeçmek demek olacağı-
nın bilincinde değillerdtr.
Anavatan Partisi'ne gelince, bu parti
yıllar yılı dört eğilimi içinde banndır-
mıştır. Her ne kadar bazı kişiler partiden
uzaklaşmışsa da "milliyetçi muhafaza-
kârlar"la "dinci muhafazakâıiar*>
ın par-
ti içinde kaldıklannı yadsımak olanaksız-
dır. lşte bu kesim Refah Partisi doğrul-
tusunda oy kullanmakta, şeriat düzenine
el vermektedir.
DYP milletvekillerini ise parti örgüfü
değil, birkişi seçmiştir: "Herşeyibflen"
bu kişinın nasıl bir seçim yaptığı, son
anayasa çalışmaJan sırasında tüm çıplak-
lığıyla belli olmuştur. Bu partinin "şahin-
ler"i Refah Partisi'yledirsek temasında-
dır. Din sömürüsünü onlann elinden al-
ma çabası içindedir. Hükümet ortakian
arasında bile uyum sağlayamayan parla-
mento, kısır bir döngünün içinde boca-
lamaktadır.
Demokratikleşme ve çağdaşlaşma yo-
lunda olumlu adımlar atacak ve anayasa-
yı ulusal istenç doğrultusunda değiştire-
cek konümda değildir. Toplumun geri-
sinde kalmıştır.
Içlerinde dine bağlı siyasal birim ge-
tirmek isteyenlerin sayısı bir hayli çok-
tur. Ama anayasayı değiştirebilecek ka-
dar güçlü değildirler. Laikliği ve çağdaş-
lığı savunanlar da az değildir. Ne var ki
onlann da anayasayı değiştirebilecek sa-
yısal güçleri yoktur. Merkez sağdaki iki
partinin liderleri tarikat şeyhleriyle gizli
pazarlıklara oturmuşlardır. Son zaman-
larda öteki partiler de bu yanşın içine
girmişlerdir: Hepsi de ne yaptığını bil-
mez durumdadır.
Atatûrk'ün kurduğu Meclis, "cuma
namazı izni" ve "çalışmalara dua ifc bas-
lanması" gibi sorunlaria uğraşmakta, la-
ik devlet üzerine ant içen Cumhurbaşka-
nı dadurumu büyük bir umarsamazlık ve
rahatlıkla Çankaya'dan seyretmektedir.
Türkiye bir rejim bunalımına sürüklen-
miş, amanasılsasonbiratılımla 16 mad-
denin değiştirilmesi gerçekleştirilmiş, re-
jim bunalımı bir süre durdurulmuşfur. Ve
laiklik de şimdilik kurtulmuştur.
Ama unutulmasın ki Atatürk Türkiye-
si'ni geriye götürmeye kimsenin hakkı
yoktur. Toplumumuzu ortaçağin karanlı-
ğına çekme özgürlüğü de hiç kimseye
verilmemiştir. Bılimsel, çağdaş kafa ta-
şıyan herkesin bildiği gibi din bir vıcdan
ve inanç sorunudur. Devleti yönetecek
tek güçse akıldır Akıl ve bilimden baş-
ka birgücün devleti yönetmeye heveslen-
mesi, aymazlıktan başka bir şey değildir.
Ne yazık ki günümüzün parlamentosu
bu aymazlığın akıntısında bocalayıp dur-
maktadır.
Hiç kuşkusuz bir gün gelecek akıl dı-
şı, çağdışı kişiler ve odaklar parlamento-
dan çıkanlıp atılacaktır. Ulusal bilinç gü-
nün birinde her şeye egemen olacak, Ata-
türk'ün "En büyük eserim" dediği
TBMM, aydınlık kafalann ve ışıklı in-
sanlann "görev ve ödev yeri" konumuna
gelecektir. Bu sonuca demokrasinin gü-
cü ve özgürlüğün erdemiyle erişilecektir
elbet.
12 Eylül kalıntılan silinmedikçe...
Sosyaldemokrasinin gereği kendi parti üyelerinin ekonomik durumunu
iyileştirmek değil, halkın ekonomik durumunu iyileştirmek, onlann mutlu ve
çağdaş yaşam koşullanna ulaşmasını sağlamaktır. Bugüne değin ne yaptık
sorusuna vereceğimiz yanıt ise kocaman bir hiçtir. .
Av. CELAL ÜLGEN
1
961 Anayasası ile sağlanan özgürlükler
birçırpıda budanıverdi 12 Eylül'deki dar-
beyle. Demokrasisi yerleşmiş, kurumlaş-
mış bir ülke olmadığımızdan. kolayca (ve
bir çırpıda) gerçekleşen bu değişiklikle-
re karşı pasalar cuntasımn çok ağır bas-
kısı ve zulmü suspus etti ülkemizi.
Grev ve Toplu İş Sözleşmesi Yasasıyla başla-
yan geriye doğru değişim, köktendincilere verilen
ödünlerle gelişip CHP'nin kapatılması ile doruğa
ulaştı. (Bundan sonraki degişmeler artık statüko-
, yu korumaya yönelik değişmelerdi. Bu süre içeri-
sinde Türk Dil Kurumu'nun Atatürk Yüksek
Türk Tarih ve Dil Kurumu kurularak bu kurula
bağlı memur kurumu haline getirilmesi de unutul-
mayan ve geçerliğini sürdüren bir başka 12 Eylül
eylemi...)
12 Eylül'ü aslında yasaklar dizgesi yapan beş ge-
neral miydi? Yoksa 1946'lı yıllardan başlayan her
yeniliğe, her güzelliğe kapalı içimizdeki tutucu
güç mü?
Yakın tarihimize baktığımız zaman 12 Eylül yö-
netiminin getirdiği yasaklardan çoğunu (biraz diz-
gesiz de olsa) sivil yönetimler zamanında getiriver-
mişiz... Köy Enstitülerinin kapanması, Öğrenim
Birliği (tevhidi tedrisat) yasasmdan ve tekkelerin.
zaviyelerin kapatılması yasasmdan verilen ödün-
ler, Atatürk devrimlerinin ve ilkelerinin içi boş gö-
rüntüler vermesi için sinsice uygulanan çabalarbir
sinema şeridi gibi geçmekte gözlerimizin önün-
den...
Cumhuriyet gazetesi yazarlan, aydınlanmız, çi-
zerlerimiz yıllarca hep birerpotansiyel tehlıke ola-
rak görülmüş ve komünistlikle suçlanmıştır.
Bu yasaklan koyan, bu çağdışı görünümleri ve-
ren insanlar hep kendilerine Atatürkçü(!) demiş-
lerdir.
YasaR mı? tşte bu Atatürkçüler koymuştur.
Cezçğm? Bu Atatürkçülervermiştir. Oysa yasak-
lar gerçT-k Atatürkçülere konulmuş,cezalargerçek
Atatürkçülere verilmiştir.
Cumhuriyet gazetesi Başyazan Nadir Nadi'yi
"Ben Atatürkçü Değilim" adh kitapya/ma>a iten
gerçeklerdir bunlar. Oysa gerçek Atatürkçüler. bu
ülkenin insanını seven. emeğe saygılı, halktan ya-
na olan kişilerdir. "Atatürkçüyüm" diyen 12 Ey-
lül yöneticilerinin yaptığı işlere bakın. Bunlar na-
sıl Atatürkçüler?
12 Eylül ortamında öpecek el etek arayan kimi-
leri bugün 'yenicumhuriyet'lerden, yeni özgürlük-
lerden söz eder olmuşlardır. Bu gibilerin anladığı
özgürlük, gerçek Atatürkçülere sövme özgürlüğü-
dür. Bu gibilerin kullandığı temel hak Atatürk'ün
ulusalcılığına iftira yapma hakkıdır.
Bu gibiler tek parti dönemini iyi okumadan, iyi
kavramadan. tek parti dönemindeki kültürel geliş-
memizi, uygarlığa katkılan öğrenmeden Atatürk
düşmanı kesiliveriyorlar. Ne adına? Sözümona
"Demokrasi" adına!... Kiminle birlikte? Bir avuç
şeriat çığırtkanlığı yapan demokrasi düşmanlan
ile!...
"Tek parti deneyimi ile sosyal demokrat olun-
maz"mış. Gördüğümüz göreceğimiz özgürlükler
tek parti dönemindeyeşermışTürkiye'de... Bizbu-
gûn de tek parti dönemi olsun demiyoruz. O gü-
nün koşullanna göre olabilecek en güzel şeylerya-
ratılmış Türkiyemizde. Bunlan yadsımak yanlış...
Şu siyasi partiler yelpazesine bakın: Demokra-
simızi laçka eden iki başlı sol da 12 Eylül kalıntısı-
dır. CHP ve DSP ne denli 12 Eylül'e karşı çıksa-
lar da siyasal yelpazemizde duruşlan 12 Eylül ka-
lırrtısıdır. CHP'nin kapatılması sırasında toplu su-
suşlar yaşamamış olsaydık, Genel Başkan Ece-
vit'in yargılanması sırasında Ankara'da Sıkıyöne-
tim Mahkemesi duruşma salonlannda onu yalnız
bırakmasaydık, iki başlı sol gerçeğini yaşar mıy-
dık?
Bunlar es geçilecek, unutulacak şeyler mi sos-
yal demokratlar için. Sol seçmeni bir çatı altında
toplamadıktan sonra. ya da sol seçmen oyunu tek
bir sol partiye yöneitmedikten sonra önümüzdeki
10 yıl, solun iktidanndan söz edilemeyecektir ül-
kemizde. O zaman politikayı boşuna yapıyor insan-
lanmız.
Sonucu önceden belli bircezalandmlmaya doğ-
ru itiliyoruz...
Ekonomik olarak belli birdüzeyi rufturamayan,
açlıkla tokluk arasında gel gitler yaşayan, bu dün-
yanın ennçlerinden (nimetlerinden) umutlannı ke-
sen insanlanmız tinsel ve dinsel tezgâhlann pen-
çesine yakalanıveriyor... Köktendinciliğe kuyruk-
lu yıldızlar gibi kayan, samanyolu galaksisi gibi
akın eden son yıllardaki seçmen kitlesinin tümü bu
dünyadaki erinçlerden pay alamamış ve umudunu
yitirmiş insanlardır. Çoğu da sosyal demokrat in-
sanlardır. Umut kınklığı. düş kınkhğı yaşamak az
şey mi?
Nerede emek = Ücret ilkesi? Nerede "Emeken
yüce değerdir" sözünün geçerliği? Sokaklara dö-
külen işçi ve memurlara bakın...
Köşebaşlannı tutmuş birkaç sosyal demokratın
yerel yönetimlerden iş alması, yakınlannı iktidar-
da iken ise sokmalan, sorunu çözmüyor. tnsanla-
nmız artık inançlannı yemek zorunda bırakılmış.
Sosyaldemokrasinin gereği kendi parti üyelerinin
ekonomik durumunu iyileştirmek değil, halkın
ekonomik durumunu iyileştirmek, onlann mutlu
ve çağdaş yaşam koşullanna ulaşmasını sağlamak-
tır.
Bugüne değin ne yaptık sorusuna vereceğimiz
yanıt ise kocaman bir hiçtir.
Duruş, 12 Eylül kalıntısı bir dunıştur. 12 Eylül
tortulannı, kalıntılannı silemedikten sonra birkaç
anayasa maddesi değişikliği ile sonınlann üstesin-
den gelemeyiz...
Sosyal demokrat tabanı parti üyeleri değil, halk
olarak görmek sorunun çözümüne atılacak ilk
adım olur. Bu adımı atalım artık...
PENCERE
Ben...
"Pamuk Prenses ile Yedi Cüce" masalında kötü
kraliçe aynaya bakar:
- Söyle bana ayna!..
- Emret kraliçem!..
- Bu dünyada benden güzeli var mı?.. *
Ayna dile gelir. ' '•
Ancak konuşan ayna masallardadır; sırlı cam, kar-
şısındakini içine çeker, sonra olduğu gibi yansıtır; ne
bir eksik, ne de bir fazla... •:
İnsan aynada kendisini seyrederken bir hoş olur/
çünkü kendi kendisiyle baş başadır.
Kimisi kendisini öylesine beğenir ki aynasının dün-
yasında sultandır.
Peki, yaşamda nedir?..
Yaşamın aynası insanın çevresidir, toplumun yar-
gısıdır; kişinin kendine dönük bir değeriendirmesi el-
bette vardır; ama, başkalan ne diyoriar?..
İnsan 'benci' olabilir... x T
Yada 'bencil...'
Ama yaşadığımız dünya aynalann dünyası değil!..
Kimseyi 'oenc/'liğiyle baş başa bırakmazlar; herke-
sin ayaklannın suya erdiği, kafasını gerçeğin duva-
nna vurduğu bir gün ille de gelecektir.
• ;.-
Yaşamın katı kurallarında kimi zaman insan kendi'
'benlni silmek zorunda kalır.
Bir diplomat, uluslararası ilişkilerde özel kişiligini
biryanabırakır... J
Ya işadamı?.. •/-
Patron, iş ortamında bir diplomat gibi davranmak'
zorundadır; çok zorlanırsa, kendisine bir manevra
alanı yaratmak için karşısındakine der ki: J
- Vallahi benım kafam bu işe yatıyor, ama, bir de
şirketimin yetkili kurullanyla, uzmanlanyla konuşufrt
olanaklanmızı değerlendireyim.
Vakit kazanmak.
Düşünmek. ; '
Görüşmelerde sıcaklaşan süreci soğutmak, kız-;
gınlaşan tartışmayı dinlendirmek, keskinleşen duy-^
gulan törpülemek, ruhsal gerilimleri yumuşatarak
amaca ulaşmak; diplomaside, iş yaşamında, siya-
sette bilinen şeyler, vazgeçilemez kurallar...
•
Peki, yeni hükümeti kurma görüşmelerinde olan
bitenlere ne anlam vereceğiz?..
Tansu Hanım'ın tutum ve davranışlan nasıl yo-
rumlanabilir?.. Sinirlerine egemen olamayan bu ba-
yan, erkek olsaydı, kendisini züccaciye dükkânına
dalmış bir boğaya benzetmek olanağı ortaya çıkar-
dı. Çiller, anamuhalefet lideri, eski Dışişleri Bakanı ve
eski Başbakan Mesut Yılmaz'a daha ortada fol yok
yumurta yokken ne diyor:
"- Mademki benim ekonomiden sorumlu devlet
bakanım olacaksın, benim üslûbuma katlanacak-
sın!.."
Bir koalisyon hükümetinin kurulması yolunda ne
biçim çıkış bu?..
Ama Tansu Hanım'da mı suç?..
Hayır.
Çiller'i alıştırmışlar; ne yazık ki hükümetin SHP ve
CHP ortaklığında "bu üslûba" boyun eğilmiş; ken-
disine gerekli devlet dersi verilmemiş...
Yazık!..
• <•:
Timur, Iran seferinde Şiraz'ı ele geçirdikten son7
ra Şeyh Hafız-ı Şirazi'yi bulup getirmeJerini emretf
miş. Apar topar huzura çıkanlan şair, eski püskü ur^
balan içinde yoksul bir görüntü çiziyormuş... '•
Timur:
- Koskoca Şiraz'ı sevgilinin bir tek benine bağış-
layan şairsen misin?..
Hafız boynunu bükmüş:
- Bağışlaya bağışlaya bu hale düştüm Sultanım!..
Ben, sevgilinin teninde güzeldir de ruhsal bir has-
talığın göstergesine dönüştüğü zaman çekilmez
oluyor.
^Us
1986 YILI VE 86/10911 SAYILI BAKANLAR KURULU KARARINA GÖRE SİGARA SAĞLIĞA ZARARLIDIR