03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 AĞUSTOS 1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 CRAMOFON IGNESI SELİM tLERl Mektııplarla yaıısıyaıı.. •Stefan Zvveig ünlii denemesinde mektup yazmayı başlı başına bir sanat sa> ar. Bununla birlikte mektup yazma sanatının sonuna gelinmıştır. 1924"te kaleme alınmış denemeye bakılırsa. gazete-yazı makinesi-te- lefon üçgeni mektuba özgü diıyartı ve gizemli haber- leşmeyi usul usul ortadan kaldırmıştır. Yakın gele- cekte mektup sanatı büsbütün yitecektir. Oysa mektup sanatı hem her ınsana açık, hem de özgür bir sanattır. Şöy!e diyor Stefan Zweig: "Insan bir dosta, bir vabancıya günûn getirdikk- rini, bir oiayı, bir kilabı. bir duvguvu iietebiliyordu; üstelik bunu kola> ca. bir armağan verme kastı bulun- maksızın. bir sanat yapıtından sorumlu olmak gibi tehlikeli bir gerilime düşmeksizin yapabiliv ordu. Böy- lece geçmiş zamanlarda. mektuplann henüz insanlar arasında bağiar kurabildiği. insandan insana Uetilen mesajlann sihirli bir güç taşıdığı huzuriu bir dünya- da sayısız küçük mucizeiergerçekleşebilmiştir." (Ab- met Cemal çe\ ırisi.) Mektubun saltanatı bızde daha uzun yıllarsürmüş- tür. Bugün artık hemen hiç mektup yazmıyorum, pek ender yanıtlıyorum. Ne var ki daha on beş - yinmı yıl öncesinde uzun mektuplar yazar, heyecanla karşılık beklerdim. Sonralan mek- tuplardan acı duymaya baş- ladım. Gerçekten de o anki duy- gularımız kâğıtta varlığını koruyor. nice zamanlar ge- çip gittikten sonra tekrar okuduğumuz mektuplar, bir süreci adeta dondurmuş oluyor. Bana yazılmış bü- tün mektuplan yok ettim. Yine de mektuplara yö- nelik merakım bıtmemiş ol- malı. Bu merak, bu sevgi belki de çocukluğumda baş- lamıştır. Ilkokuldayken söy- leyip durduğumuz bir Pos- tacı şarkısı vardı, sözlen ak- lımdan çıkmış ama, etkisi silinmemiş. Mektuplar geti- ren postacı, evimizin bir ya- kını sayılmamış midır? Mektuplann hep müjdelı Stefan Zweig haberlerle dolup taşmasını dilenz. Bir gün gelir. mektuplar, kiminde yakınma- lar, kiminde gözyaşlan. pek azında sevinçler ve müj- deler, gündem dışı kaldı sanılır. Oysa mektuplann öy- le kolay geçip gıtmeyen. geleceğe anlam taşıyabilen bırömürlen oluyor. Hele yazarlann, sanat adamJan- nın kaleminden çıkmışsa, mektuplar, bazan zaman- dan zamana sayısız bıldirge iletiyor... Dört mektup Idtabı Edebiyatımızda mektup derlemelerine pek yer yoktur. Belki de yayıncılar, mektup derlemelerinden oluşma kitaplann alıcı bulamayacağını düşünmüşler, yıllar yılı düşüncelerinden caymamışlardır. Tiyatro eserlerine yönelik ıştahsızlık, mektuplar için de ge- çerli olmalı. Yaşar NabiNayır, Varlık Yayınlan'ndan DostMek- tuplar'ı yayımlamıştı. Abdülhak Şinasi'den Nahit Sırn'ya birçok yazann Yaşar Nabi 'ye yazdığı o mek- tuplar gerçekten etkileyici birtat bırakıyordu, ama bu tat damağınızda kalıyordu. Çünkü Dost Mektuplar, hepi topu dar kapsamlı bir seçme, derlemeydi. Yenilerde dört mektup kitabı birden yayimlandı.ln- ri Enginün"ün hazırladığı Abdülhak HâmkTin Mek- tuplan'mfDergâh Yayınlan) henüz edinemedım. llk fırsatta okuyacağım. Bu kitapta Lüsyen Hanım'a ya- zılmış mektuplar da yayımlandı mı, diye merak edi- yorum. Lüsyen Hanım'ın Abdülhak Hâmid'e yazdı- ğı Fransızca mektuplar Türkçeye çevrildiğinde o dö- neme ilişkın bilgilerimiz bilenecek. Gerçi Lüsyen Hanım'la Abdülhak Hâmid'in çetrefil aşk ve evlilik hikâyeleri bugünün tozdan dumandan ferman okun- mayan edebiyat dünyasında çok az kişinin gönlünü okşayacaktır, ama o çok az kişiye mutluluk da vere- cektir... Öteki üç kıtap tzzet MeHh Devrim'e, Cevdet Kud- ret'e ve Bedrettin Tuncel'e yazılmış mektuplann der- lenmesıyle oluşmuş. İki Gözûm. Aziz Kardeşim, Efendim (Yapı Kredı Yayınlan), Ahmet Hikmet Mûf- tüoğlu, Halid Ziya Işaklıgü, Mehmed Rauf gibı imparator- luk zamanı edebiyat adamlann- dan Ahmet Haşim'e. Yakup Kadri've Hamdullah Suphi'ye açılan geniş bir yelpazede, lzzet Melih'e yazılmış mektuplar. Derlemeyi Nöket Esen hazırla- mış. Bu mektuplan yıllarca sak- lamış olan ünlü tivatro oyuncu- su Şirin Devrim, fzzet Melih'le ressam FahrünnisaZeyd'in kız- lan. Şirin Devrim ailesinin geç- mişini irdeleyen birkitapyazdı. Ingilizcesi geçen yıl basılan bu kitabın ülkemizde de ilgi uyan- dıracağını umalım. Cevdet Kudrete Mektuplar (Omit Yayıncılık) cumhuriyet dönemi edebiyatçılannın, ya- yıncılannın mektuplanndan oluşuyor. Zaman yelpazesi ta !928'den 1990'a kadar. Kitabı Cevdet Kudret'in eşi thsan Kudret'le Handan tnci hazırla- mışlar. ihsan Kudret. mektup- lann öyküsünü önsözde anlatıyor "Biraz ötede ko- ca bir mukavva kntu. içi mektup dolu. Zarflan özen- le açılmış, özenlc saklanmış. İmza sahiplerinin çoğu dünvamızda yok artık. Ama düşünceleri. duygulan, dostluklan kendi el vazılanyla bu zarflann içinde. Tanıdıklanm kendilerine has tavırlanvla hemen ya- nı başımdalar. Bir hazine bulmuş gibiyinı. Mektup- lan hemen ele alıp gün ışığına çıkannaya karar ver- .dim." Bedrettin Tuncel'e Mektuplar'ıysa (Yapı Kredi Ya- yınlan) Alpay Kabacah hazırlamış, önemli, bilgi ve- nci notlarla mektuplarda söz açılan kişilere. olayla- ra açıklık kazandırmış. Çevirmenlikten öğretim üye- liğine, bakanlığa birçok meslek alanında çalışmış Bedrettin Tuncel'in mektup arkadaşlan da yalnız ya- zarlar çizerler değil; aktörlerin, bilim adamlannın gönderdiği çok dikkat çekici mektuplar söz konusu. tzzet MeHh YahvaKemal Ahmet Haşim ' Yahya Kemal ismindeki pespaye' Jzzet Melih aslında Türk edebiyatında pek iz bırakmamış bir yazar. Leylâ adlı tek perdelik oyunu doğrudan doğruya Fransızca mı yazılmış, yoksa sonradan mı Fransızcaya çevrilmiş, kaynaklarda değişik bilgiler veriliyor. Sermed adlı romanı(1918)Türk edebiyatından silinip girmiş. ama yayımlandığı dönemde Fransızcaya çevrilmiş, Pierre Lod Sermed'e önsöz yazmış. J938'de basılmış HerGüzeUige Âşık,60'lı yıllarda sokağa düşmüş kitaplar arasında hâlâ bo> gösterir dururdu. Ne var kı İki Gözüm. Azız Kardeşim. Efendim de derlenmiş mektuplar. lzzet Melih'in iş hayatında mevki sahibi olduğunu sezdirmeye yetip artıyor. Nüket Esen'in Şevket Rado'dan alıntısı bu mevkii ve kazanç başansını vurgulamakta: "O zamanlar, tzzet Melih yalnız pariak bir muharrir değikii; Türkive ile münasebeti olan yabancı banka ve şirketlerin çoğunda vazifesi vardı. Otomobüii uşaklı. her bakundan debdeheti bir havat süren. hatta Paris'teki ünlü Claridge'de bile hissesi olduğu riyavet edilen, son derece meşgul ve çok gösterişli birşahsiyettL'' Bu meşgul, gösterişli ve belki de gösterişçi kişiye mektup yazan, her zamankı gıbi maddi sıkıntılar içindeki Mehmed Rauf, o duygun Eylûl'ün yazan, 25 Mart 1920 tanhinde 'Şııle Neşriyat Evi'nı açtığını açıklar. 'Müessesenin bir köşesinde tütün ve pul satdmak için bir camekân" vardır; Mehmed Rauf, Reji idaresınde önemli görevi olan lzzet Melih'ten tütün bayii için ruhsat istemektedir. llk değerli ruh çözümleme romanımızın yazan, ömrü boyunca yan ışlerle hayatını kazanmak durumundadır. lzzet Melih'e mektup, bunun acı bir kanıtı. Ötekı yazarlanmız için de durum pek pariak değildir. Kendisine Reji'de kaç para aylık verileceğini uzun uzadıya yakınmalarla dile getıren. soruşturan Ahmet Haşim, bir yandan da 20'li yıllann önemli edebiyat dergisi Dergâh'ta Sermed romancısının aleyhine yazılar çıkmaması için vargücüyle çaba harcar. Üstelik pek başan gösteremez. Yüzyılın başındaki edebiyat panoraması hem seçkinci ve seçkin olmak isteyen, hem de maddi sıkıntılarla yükiü edebiyat adamlannın bir dizi görüntüsü sayılabilir Tabii arada kavgalar, çekiştirmeler. dedikodular eksik değildir. Ahmet Haşim, lzzet Melih'e Yahya Kemal'i bol çekiştirmektedir. Anlaşıldığı kadanyla, Yahya Kemal, büyük şair olma yolunun birtakım karanlık, karmaşık çeteciliklerden geçtiğini herkesten önce keşfetmıştir. Herkesi birbirine düşürerek kendi çevresinde gizli gizli odaklandırmak isteyen Yahya Kemal'in tutumu, Ahmet Haşim'e en öfkeli satırlannı yazdınr: "Bilmem haberiniz var nu, yok mu? Yahya Kemal ismindeki pespaye, son aylarda Yakup"Ia(Kadn Karaosmanoglu), Falih'le(Rıfkı Atay), Necmettin Sadak'la. Kâzım'la, Naci ile bozuşarak. hariçte ifhravı silah gibi kullanarak bunlann telvis-i aileleri, şahıslan ve havatlan aleyhinde yapıiacak her teşebbüsab yapmaktadır. Yahya Kemal uzun müddet beni tarafına çekerek bu dostlann aleyhine çevirmek istedi ve bu maksatla onlara atfen ve benim akyhime her yalanı, her ifrirayı kuDandL" Değişen dönemler ve sosyolojiMektuplann verdiği bilgiler şaşırtıcı olabiliyor. 28 N'isan 1923 tarihli ve Halid Ziya imzalı mektup, Grand Hotel du Lo- uvre'dan yazılmıştır. Aşkn Memnu ro- mancısının, lzzet Melih ailesine ait bir kürkü Paris'te kapı kapı, dükkân dükkân dolaşarak satmaya çalıştığı. gelgelelim alıcı bulamadığıgözlerönüneseriüyorve doğrusu burukluk yaratıyor. Derken dönemler değişmeye başlar. Es- ki devrin seçkinci ve seçkin olma savın- dakı edebiyat adamı yerini cumhuriyetin ilk >azarlanna, şairlerine bırakmaktadır. Cevdet Kudret'e Mektuplar'ın ilk mektu- bu Yahya KemaPden. O zamanlar (yıl 1928!) Varşova'da bulunan Yahya Kemal, kendisine hediye edilmiş 'kıymetli mec- muavı". yani Yedi Meşale'yi baştan sona okumuş mu, okumamış mı. ser verip sır vermez. Şiir konusunda, şairin yetişmesi konusunda ılginç görüşler ileri sürer. tes- pitlerde bulunur. ama Yedı Meşale şairle- rinin verimlerini eleştirmekten özenle uzakta durur. Bununla birlikte Yahya Kemal'in çete- cilikle uyumlu gönül okşayışı enikonu dikkat çekıcıdir: "Benibu kadar uzaktadüşünüpde mec- muanızı göndermek lürufkârlığınızdan bilhassa mütehassısım. İstanbul'da sizler- le tanışma>ı ve görüsmeyi tahayyül ede- rim.'" Cevdet Kudret'e yazan Abdülhak Şina- si'ye, benim sevgili. bincik. edebiyatımı- za emeği anlaşılmamış Abdülhak Şina- si'ye gelince, aradaki, yabana atılamaya- cak yaş farkına rağrnen. o, Cevdet Kud- ret'e edebiyatın yaş tanımazlığı içinde yazmıştır. Ünutmamak gerekirki, Abdül- hak Şinasi 1887. Cevdet Kudret 1907 do- Cevdet Kudret ğumludur. Yıllardan 1931. Abdülhak Şi- nasi, başkent Ankara'ya yerleşmeye karar vermıştir. Üstelik yeni başkenti sevmiştir. Bu konuda biryazı yazmayı düşünmekte- dir. Ankara'da o mevsim gezinip duranlar arasında kımler yoktur ki: Necip Fazıl ge- celeri kahvehanelerde filan görülmekte- dir. FarukNafiz 'soğuksoğuk' dolaşmak- ta, Nahit Sırn iğneleyici sözleriyle sinir bozmaktadır. Yakup Kadri, Celal Sahir, Ahmet Cevat,hepsi Ankara'dadırlar. Türk edebiyatıaın başkenti Istanbul, besbelli bir süre için Ankara'ya yenik düşmüştür. Kadro dergisi Abdülhak Şinasi, makaleleri, yazılan üzerine Cevdet Kudret"ten eleştiri bekle- vecek kadar ince ve amatör ruhludur. Öte Behçet Necatigfl yandan ünlü Kadro dergisinin yayın haya- tına başlayışını hayli düşündürücü sapta- yımlarla değerlendirmektedir: "Yakup Kadri ve rüfekası dheceğim, çünkü kavınbiraderi Burhan Asaf (Bel- ge). sair bir iki muharrir daha var ve bel- ki Necip Fazıl da var. Kadro diye filv âki bir mecmua çıkarmak istivoıiar. Lakin bu ga- Kba kısmen edebiyat haricinde sebepleıie çıkacak. naşirleri kısmen ukalaiık etnıeği. yolgöstermeyiistiyor. 'Maksadınızı bırde bizızah edelimde sız bir görünî'dergibi biziidare vesevkeden fikirleri teşrih etmek isthorlar. ENğer taraftan da kendilerinde- ki tenkit kuvvetini hazır ve muhevya his- settirmek istiyorlar." Zamanında fırtınalar koparmış Kadro için yukandaki teşhis bugün çok daha de- Mehmet .\li Aybar rinlikli anlam taşıyor. Bir yandan da siya- setin dışında kaldıgı var sayılmış Abdül- hak Şinasi'nin, ne keskin siyasi gözlem- lerle donandığını söylüyor... Cevdet Kudret'e Mektuplar'da geçen zamanla birlikte kişiler, beğeniler, duygu ve düşünceler de geçiyor. Mağrur Yahya Kemal'inyanında, 1957 tarihli mektubun- da, o günün pariak siyasi adamı, ama al- çakgönüllü hikâyecisı Samet Agaoğlu,Bû- >ük Aile adlı kitabı üzerine eleştirilerini yazmış Cevdet Kudret'i yanıtlıyor ve ede- biyattaki amacının iddiasızlık olduğunu belirtiyor. Doğrusu bu mektubu içim sız- layarak okudum. Bugünün yeni edebiyat şöhretlen de bir bakan koltuğuna kurula- bilselerdi. kimbilirbaşımızanelergelirdı. Samet Ağaoğlu. Büyük Aile'yi neredey- O kültür heyecanlarıO zaman Bedrettin Tuncel'e Mekruplar'a sığınmakta yarar var. 1930-1980 arası yanlrruş mektuplar, kültür hayatımızın, sürüp gelebilseymiş, bugüne neler taş:yacağmın en derin izlerini ele vermekte. Bir defa, özellilde İ. Galip Arcan'ın, Abnet Kutsi Tecer'in mektuplanndan inanılmaz bir tiyatro heyecanı duyumsanıyor. Mıhsin Ertuğrurunkiler biraz daha rıiarıdan bakışlı. Galip Arcan'ı düşündüm; çocukluğumda sahnede seyretmiştim. esld bir oyunculuk üslûbunun son büyük terısilcilenndendi. bazı kompozisyonlan beüeğime nakşolmuş. Işte o 1. Galip Ar:an, döner sahnenin bizde ilk kulanılışını yazıyor: bir çevirisi iyi satnelenemedi, aceleye geldi diye Beirettin Tuncel'in dostluğunu kaybetmış olcuğuna inanıyor. 1965'te Ahmet Kutsi Tecer'in şu -başka sözcûk bulamıyorum- masum satırian, şu gözü tok zihniyet bugünün Türkiyesi'ni, belli bir kesimi utandırmayacaksa, ne utandınr bizi, diye düşünüyorum: *Ah! N'olurdu dönüşte. bize uğrasan da iki gün kalsan! Fev kalâde bir sonbahar. güzel bir panorama, pek az içUmiş bir şişe viskL-" Pek az içilmiş ve sevilen bir arkadaşa saklanan bir şişe viski! Bilmem. ne söylenebilir, ne denebilir... Tiyatro heyecanının yanı başında hep yaratmak ve üretmek endişesi gütmüş Sabahattin Eyuboflu'lar. Tanpınar'lar, Reşat Nari'ler, ileri yaşında Hindistan'ın sorunlanyla bizimkileri kıyaslayan Halide Edib'ler: Göz kamaştıncı bir toplamla karşı karşıyayız. 1882 doğumlu Halide Edib, 29 Eylül 1960'ta şunlan yazmaktadır: "1935'ten sonra Hindistan ünrversitelerinde profesör olarak ders verdiğim gibi, bugünü hazıriayan, hatta bugünü başlatan, başta Mahatma Gandhi olduğu halde, ömür tüketen büyüklerle yakın dosrJuğum ve (._) 1938'de çıkan Inside India adlı eseri yavınlamıştım. Türkçesinde bugünü de esere katarken en son eserlerden ve resmî bilgilerden de birtakım elemeler vaptım. („.) Taklitçi hale gelmeden Batı'dan demokrasiyi almış, fakat bunu Bafılılardan fazla kendine mal etmiştir. Bunun yayinlanması, bilhassa kitap halinde olursa, hem aydınlar. hem de bütün okuryazarlar için fayda temin eder kanaatindevim." Türkiye, o sıra izdüşümleriyle hâlâ yaralandığımız Yassıada duruşmalanyla meşguldür ve o dönemin Türkiye için bir demokrasi dönemi olduğu sanılmaktadır. Evet, mektuplar, bize, nereden nereye geldiğimizi ifşa ediyorlar! Halide Edib Adıvar se bir başansızlık gibi yorumlamış. Neler öğrenilmiyor ki mektuplardan: tstanbul'dan Ankara'ya, 10 Aralık 1976'da yazan büyük usta Behçet Necati- gfl ailesine ilişkin bilgi verir. Konu aslında Cevdet Kudret'in birbiri- nin devamı üç romanı, Sınıf Arkadaşlan, Havada Bulut Yok ve Kanncavı Tanırsı- nız'dır. Sınıf Arkadaşlan'nin yeni basımı Necatigil'i alıp geçmiş günlerde götür- müştür: "Hele Sınıf Arkadaşlan'nı görünce ilk baskıyı okurken duyduğum hevecanı ya- şadım. Benim de çocukluğum anlattığınız çevrede (Fatih), o mahallelerde v e aşağı \ıt- kan benzerşartiarda geçmişri. \ urguladı- ğınız o, 1918 bahanndaki Fatih yangının- da evleri vanmış, Fatih ve daha sonra Dol- mabahçe baş imamının (ölm. 1920) toru- nu ve onun kızının (ölm. 1918) oğlu olarak çocukluğum Fatih, Atikali ve Karagüm- rûk'te geçmişti." Bir siyaset adamı Cevdet Kudret'e yazanlar arasında Mehmet Ali Aybar da var. Aybar'ın mek- tuplannı roman sanatı açısından okumak yürek yakıcı. Romanın, Türk toplumunun aydınlığa kavuşmasında işlev taşıyabile- ' ceği günümüzde herhangi bir siyaset ada- mının aklından geçiyor mu, kestirmek ola- naksız. Aybar'sa roman sanatı konusunda donanımh olmayı açıkça gereksinmiş; 1958'de yazınsal eleştirinin bile günde- minde bulunmayan sorunlara değiniyor ve örnekse. hicivle gerçeklik arasındaki ilişkiyi deşiyor. Hiciv ne ölçüde gerçeklik duygusunu kuvvetlendirir, ne ölçüde za- yıflatır: "Bak burada hiciv gerçek duygu- suna hiç zarar vermiyor. Tam tersine. ger- çeği daha da kuvvetlendiriyor. Demek ki mesele gerçekte. gerçek sanısını eksUtme- mekte. (_) Iş hicvin dozunda,dozunu avar- lamakta." O 1958 yılında Cumhuriyet gazetesi Doktor Jivago'yu tefrika ediyormuş. Ay- bar'ın Doktor Jivago'dan yola çıkarak ka- leme getirdikleri de, toplumsa! gerçekçi roman açısından okunmayadeğer: "Daha romanın başlanndayız; şimdiden beş alû kola ay nhverdi. Romanın kahramanı ola- cağı anlaşılan .Irvago birinci planda bile değil. Romanı roman yapan, hayatın kompleksliğini aksettirmesidir. Eğer kesh, çeşitli tipleri kahramanla temasa geldikle- ri anda tespit etmekle yetinir, adeta enstan- tane fotoğraflannı almakla kalırsa. mak- sat hasıl olnıaz: Kesit bize toplumun sine- masuıı vermeüdir, fotoğrafinı değü." Cevdet Kudret'e Mektuplar baştan so- na okunduğunda. kültür dünyamızın yak- laşık altmış yılı nasıl hüzün veriyor! Panltılı, umutlu. ülkülü yıllar söndük- çe mektuplarda yansıyan küçük hesaplar, küçük çıkar ilişkileri ortaya çıkıyor, öne çıkıyor. Burada anmak istemediğim bu mektuplarda, söz gelimi, bir bankanın ki- tap yayınlanna ilişkin öyle bilgilendir- meler var ki, belki dogru, belki yanlış, ama irkilipkalıyorokur. ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Yine Eleştiri Üzerine... Bir şüre önce bu sütunlarda yayımlanan "Benja- min Ömeğinin Gösterdikleri" başlıklı yazımda, Tür- kiye'de eleştirinin yetersizliği ve bu yetersizliğin so- nuçları üzerinde durmuştum. Bu yazımın ardından Sayın Memet Fuat iki yazı- sında ülkemizde eleştirinin yeterince varlığını savun- du ve buna çeşitli örnekler de getirdi. Ayrıca yaban- cı düşünürler ve yazarlar üzerine Türkıye'de kaleme alınmış kımi çalışmalann Batı dillerine çevrilmeye de- ğer olduğunu da belirterek eleştiri ve eleştirmenlik bağlamında "Batı'ya açılma "nin -ya da böyle bir açı- lım için varlığı gerekli koşullann- yeterince gerçek- leştiği görüşüne yer verdi. Önce bir anımsatma yapmak istiyorum. Ben, anı- lan yazımda şöyle demiştim: "Enis Batur'un geçen pazarbu sayfalarda çıkan yazısında, eleştirinin Tür- kiye 'deki konumu üzerine söylediklerine bütünüyle katılıyorum. Kanımca Batur'un, ülkemizdeki eleşti- rinin genel düzeyinin düşük olmasının ve bu alanda bir başka dile çevrilmeye değer pek az ürün bulun- masının nedenini, eleştirimizin dühya kültürüne, edebiyatına yeterince açılmamış oluşunda arama- sı, temel bir gerçeği vurguluyor. Düşüncede evren- sellik yakalanmadan, başka deyişle aydınlığın yo- ğunluğunun ışık kaynaklarının zenginliğine bağlı bu- lunduğunun bilincine varılmadan, gerçekçi bir yö- reselliğe ulaşabilmesi de söz konusu değildir." Bu görüşlerimden bugün de dönmüş değilim. Bu nedenle bazı noktalara açıklık getirmem, sanırım ya- rarlı olacak. Her şeyden önce ben, anılan yazımda Türkiye'de eleştirinin hiç olmadığını değil, fakat yeterli yoğun- lukta ve düzeyde olmadığını savunmuştum. Bu gö- rüşümün o yazıda yer almayan bir başka gerekçe- sini şimdi belirtmek istiyorum. Felsefeye yabancı hiçbir ortamda eleştiri, hangi alanda olursa olsun, ye- terince gelişebilme olanağına sahip değildir. Bireşim (sentez) dediğimız işlemi en çok gereksinen düşün- me biçimi olan eleştirel düşünce, varlığının kaynağı- nı ancak felsefe temelinde bulabilir. Dolayısıyla bizim toplumumuz gibi, Batı'ya yönelmeden genelde bir- takım düşünce kalıplarını ve düşünce biçimlerini "it- hal" etmeyi anlamış, buna karşılık o kalıplara ve bi- çimlere temel olan birikim üzerinde kafa yorma ge- reğini duymamış bir topumda eleştirel çabaların ye- tedi düzeye varmasını beklemek, ancak bir ütopya olabilir. Kaldı ki durum, bu bakımdan Batı'dadafark- lı değildir; orada da ünlenmiş eleştirmenlerin -hangi alanda çalışırlarsa çalışsınlar- kökenleri araştırıldı- ğında, çok güçlü bir felsefe temeliyle karşılaşma- mak olanaksızdır. Ülkemize gelince, kanımca eleş- tiri ve deneme çalışmalarımıza her zaman ışık tuta- cak adlardan ikisi, Nermi Uygur ve Selahattin Hi- lav, doğrudan felsefe alanından gelmedir. Ataç'ın fel- sefeyle ne kadar ıçli dışlı olduğunu anlamak için ise yalnızca "Prospero ile Caliban "adlı kitabını okumak yeterlidir. Gel gelelim yukarkilere eklenebilecek daha birkaç addan oluşma bir eleştirmenler çevresi, bir ülkede eleştiri çalışmalarının gereken yoğunlukta ve düzey- de olduğunu söylemeye yeterli değildir. Kaldı ki ben, anılan yazımda eleştiri eksikliğini yalnızca edebiyat alanıyla sınırlı bir sav olarak ortaya atmamıştım. Bu- gün ülkemizde edebiyattan tarihe, toplumbilime, gü- zel sanatlardan görsel sanatlara vb. uzanan geniş bir yelpazede eleştirel düşünce ürünü çalışmaların ek- sikliğinin geniş ölçüde duyulduğu, tartışmagötürmez bir gerçeictir. Örneğin, gerekOsmanlı, gerekse cum- huriyet tarihine ilişkin olarak, bugüne kadar ülkemiz- de kaç eleştirel, başka deyişle kaynaklardan yola çı- karak anlatmanın sınırlarını aşıp yorumlamaya vara- bilen eser kaleme alınmıştır? Klasik Türk müziğinin büyük bestecilerini eleştirel bakışla değeriendirmiş eserler acaba hangi kitaplıklarda durmaktadır? Türk romanını toplumbilimsel bağlamda özgün yorumlar- la irdelemiş eserierin sayısı kaç tanedir? Güzel sa- natlar alanında bu türden kaç eser verilmiştir? Bütün bu alanlarda birkaç gerçekten değerli eser, hiç kuşkusuz vardır: Gel gelelim ortaya çıkacak sa- yısal sonuçlar, yalnızca eleştirel çalışma alanındaki eksikliğimizi kanıtlayacaktır. Sayın Memet Fuat'ın, yabancı yazarlar ve düşü- nürler üzerine bizde kaleme alınmış kimi eserierin ya- bancı dillere çevrilebilecek düzeyde olduğu görüşü- ne de tam olarak katılamıyorum. Kendisinin bu ko- nudaki ömeklerden biri olarak gösterdiği, Prof. Dr. Mina Urgan'ın yazdığı "Virginia Woolf" kitabı, titiz bir kaynak araştırmasına dayanan, gerçekten çok değerli bir çalışmadır. Ama bu çalışmanın, Virginia VVoolf'a ilişkin özgün tezlerden oluştuğunu, bu ça- lışmada kaynaklardan yola çıkılarak şimdiye kadar- kilerden farklı yorumlara vanldığını sanıyorum de- ğerli yazann kendisi de ileri sürmüş değildir. Bu ne- denle, bizim bilgilenmemiz açısından çok önemli ve değerli olan bu eseri Ingilizler kendi dillerine çevir- meyi herhalde pek anlamlı bulmayacaklardır. Eğer Benjamin'in "Baudelaire "inı Fransızlar Fransızca- ya, Baudelaire'in "Edgar Allan Poe Üzerine Düşün- ce/er"ini de Ingilizler ingilizceye çevirmişlerse bu- nun nedeni, anılan eserierin birer özgün yorum ürü- nü niteliğini taşımasıdır! Yinelemekte yarar görüyo- rum: Kültür ortamımızdafelsefidüşünme biçimi yay- gınlaşmadıkça, eleştiri çalışmalarının düzeyinin yük- selebileceğine umut bağlamayalım! Zeynel Beksaç'ın sergisi The Marmara'da Kültür Servisi- Bosnalı sanatçı Zeynel Beksaç'ın yağlıboya resim sergisi The Marmara tstanbul'da sergıleniyor. Avrupa'nm dışında Türkıye'nm de çeşitli yerlerinde sergiler açan Zeynel Beksaç vırmı yıldan bu yana Priştine Televizyonu'nda kültür sanat programlan sorumlusu olarak görev yapıyor. Bugüne kadar 11 kişısel sergi açan Beksaç. lstanbul, doğa ve soyut çalışmalanndan oluşan yağlıboya resimlennin yanı sıra, eserlennde Anadolu kılım motıflerinden parçalar kullanarak değişik bir tarz ortaya çıkanyor. Şiir dalmda çeşitli ödüllen de bulunan Beksaç'm yayımlanmış 5 şiir kitabı var. Sergı 6 ağustos pazar gününe kadar açık kalacak. a Esbank Yunus Emre Resim Yarışması Kültür Servisi - Çağdaş Türk resim sanatma katkıda bulunmak amacıyla 12 yıldan bu yana düzenlenmekte olan Esbank Yunus Emre Resim Yanşmast'na başvurular. 7 Ağustos 1995 tanhinde sona eriyor. Konu, ölçü, kullanılan malzeme ve teknik konusunda herhangi bir sınırlamanın getirilmediği yanşmada, yapıtlann tuval ya da kâğıt üzerine boya veya karışık teknikle yapılmış ve sergilenmeye hazır olmalan gerekiyor. Her biri 125 milyon TL değerinde 5 başan ödüliinün verileceğı yanşma sonucunda ödül alan ve sergilenmeye değer bulunan yapıtlar renkli bir katalogda derlenecek. Seçilen yapıtlar, Ekim 1995'te İstanbul'da açılacak ilk sergiden sonra, çeşitli ıllerde düzenlenecek bir dizi sergi ile sanat dünyasına tanıtılacak. Yanşmanın bu yılki jürisinde sanat dünyasının önde gelen isimleri Ali Akay, Erol Akyavaş, Prof. Adnan Çoker. Haldun Dostoğiu, Prof. Jale Erzen. Prof. Kadri Özayten ile Esbank'ı temsilen Reklam ve Halkla llişkiler Müdürü Ayşe Dağıstanlı yer alıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle