Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
2*4 MİUSTOS1995 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
UYCARLIKLARIN İZİNDE. OKTAY EKİNCI
Kent Parlamentosu, "Kültürel Kimliğin Korunmasına Devam" karannı aldı
Mugla'da tarih 2000lere taşmîyorG e ç m aylada Lısa adı UNDP olan
Birkşraiş >Sllctler Kalkmma
P*-ojramı'nn Türkiye'deki kentleri
sosyıl ve kiltûıel gelişmişlik dûzeyleri
açısndan ırieleyen bir raporu
yayuı&ndı.
Raporda Türki\e, sosyal göstergeler
açısndan arcak "orta düzeyde"
gelişmiş ülkeler arasında yer alırken ve
b u tûr 64 ükenın 15. sırasında
gösterilirket, 79 ilımizden "Avrupa
dûztyine yaUaşan* tek ılımizın Muğla
olduğn belirienıyor. Özellikle "yüksek
insaıi gelişnişlik" düzeyini yakalayan
illerırasındı yeralan Muğla'run, buna
bagl: olarakortalama eğitim düzeyi
açısndan ve yine kültürel
potaasıyeliyle birlıkte Avrupa
kentlenndeki standartlara da
ülkemızde en çok yakJaşan kent
olduğu anlasılıjor.
Muğla. birkaç yıl önce yapılan bir
araştırmada da "Türkiye'de en çok
gazete okunan kent" unvanını elde
etmişti. Üstelık bu değerlendirme, yaz
aylanndaki sayımlara göre değil, yani
tunzm sezonu nedeniyle yüzbinlerce
kişirun bölgede geçicı olarak
bulunduğu döneme ait gazete
satışlanna bakılarak değil. kış
aylanndaki rakamlar esas ahnarak
yapılmıştı. Bu arada, hemen her
ilçesınde. hatta beldelerinde
yayımlanan gazeteleriyle, "yerel
basının" da yine aynı araştırmaya göre
en yaygin olduğu ıller arasında Muğla
vardı... Böylesi bir kültürel gehşmışlık
düzeyinin kökeninde, acaba yine
Muğla'mn hangı özelliklerinin
bulunduğu ve öraeğın demokrat,
hoşgörülü ve aydın kimliğınin de hangi
nedenlere dayandıgı, kuşkusuz sosyal
bihmcilerimizin ılgi alanına giriyor.
Aynca, ülke genelınde bilime, kültüre
ve aydınlanmaya yönelik ciddi
tehdıtlenn gıderek yaygınlaştığı ve
dahası Anadolu insanının uygarlık
bırikıminden kopanlarak bu
erdemlerindeTi hızia uzaklaştınlmaya
Geleneksel
silüetiııi
bugünde
sürdüren
Muğla'da
1979'dan bu
yanasüren
korumanın
temel
kannnı"eski
dokunun
kentsel
ölçekte
varaülmaa"
ilkesi
oluştunıyor
rarihi Konakaltı Han'daki Nail Çakırhan Salonu'nda
düzenlenen sempozyumda, Muğla Koruma Planı
yeniden yapıhrken, "SlT sınırlannın genişletilmesi"
ve kentsel korumanın güçlendirilerek sürdürülmesi
yönünde hemen herkes görüş birliğine ulaştı.
çalışıldığı bir dönemde, hâlâ "farkh bir
Idmtik" sergilemekte dırenen ve
bundan ötürü de gericiliğin öncelikli
hedefleri arasında yer almaya başlayan
Muğla'mn, bütün bu nıtehklennı
"tesadüfen taşımadtğı" gerçeğini
orlaya sermek de y ine
toplumbilimcilenmiz içın ulusal bir
görev olarak kendisıni dayatıyor.
Ancak yine de Muğla'mn diğer bazi
özelliklenne baktığımızda. sosyal
gelişmişlik açısından yakaladıği
saptanan Avrupa düzeyini, aslında
"kent kültürü" ve "çevre bttind"
açısından da yakalamaya niyetli
olduğunu ve bunun da yine öyle pek
rastlantı sayılamayacağını hemen
görmek mümkün. Örneğin Muğla.
tarihsel kent dokusunu korumak ve
yaşatmak için sadece bazı anıtsal
yapılar, birkaç önemli konak ya da
bırkac "ömek sokak" uygulamasıyla
yerinmeyen, "kentin bütününü" eski
ve özgün kımligıyle koruması
gerektiği karannı daha 1970'lerde alan
ve günümüze gelınceye dek de bunu
"ödünsüz" uygulayan, belkı de tek
kentimiz. Tıpkı, diğer tüm tarihi
Avrupa kentlerinde olduğu gibi. Ve
özellikle de bugün şoven Sırp
millıyetçılen tarafından ateşe boğulan
Balkanlar'da bombalanarak yok
edilmeye çalışılan, kültürel kimhğini
şimdiye dek başanlı kentsel koruma
projeleriyle de sürdürebilmiş bir
Mostar gibi, bir Dubrovnik gibi...
Yine örneğin Muğla. 21. yüzyıhn kent
yapısı denılince akhna "bambaşka bir
yeni kenti" getirmeyen, bu yaz
başından beri süren "2000'H YıDarda
Muğla" gündemli Belediye Meclisı
toplantılannda kentin tarihsel
dokusunun ve doğal zenginliğinin
korunarak gelişmesi karanm yine
kenttekı diğer demokratik kuruluşlar
ve meslek odalanyla birlikte tartışarak
"şündiden karara bağlavan" belki de
tek kentimiz.
Bu açıdan da tıpkı bu yaz aylannda
Avrupa'nm kimi kentlerinde, örneğin
Bergen'de ve Marsflva'da yapılan
konferanslarda, kültürel ve doğal
güzelliklerini koruyan kentlerin, bu
özelliklerinı 21. yüzyılda da
sürdürmelen yönünde alınan
uluslararası kararlarda olduğu gibi...
Denilebihr ki Muğla, il sınırlan
içerisinde 130'a yakın anük kent
yerleşmesi, merkeze bağlı Özlüce
Köyü'nde bulunan 9 milyon yıllık
"Troüan dönemT fosil zenginliği,
eşsiz koyları, körfezleri, ormanlan,
Karabağlar Yaylası ve geçen günlerde
yine korunmasına devam karan alınan
ve dahası "SİT sınırian da
genişletiJerek"'yenıden planlanması
öngörülen tarihsel kent dokusuyla,
Anadolu uygarlığını 3. binyıla da
taşımanın gururunu yaşıyor.
Bu nedenle de dünyadaki aynı çaba
içerisinde olan diğer tarihsel kentlerle
birlikte, sosyal ve kültürel gelişmişlik
düzeyi açısından da aynı değerleri
paylaşmayı başanyor. Uygarlık bilinci
Muğla'mn kentsel ve doğal
zenginlıklerini koruma>ı getinrken,
"korunmuş bir tarihsel kimliğin" de
aynı anda yine çağdaş yaşamın ve
aydın, demokrat, hoşgörülü bir modern
toplum olmanın temel girdisi ve
güvencesi olduğu, tüm yönleriyle
kanıtlanıyor.
Geçmişin mekânında geleceği tarüşmakMuğla'mn, son yıllarda restore
edilerek kent yaşamına yeniden
kazandınlan tarihi hanlanndan
Konakaltı Han'dayız...
Hanın bir "kültür merkezi'' olarak
yaşatılması ne kadar anlamlıysa,
restorasyonundaki özvenli
katkılanndan ötürü sevgilı Nail
Çakırhan'ın adı verilen özgün
salonda Belediye Meclisi
toplantılannın yapılması da bir o
kadar anlamlı.
Muğla "kent mecüsi", yani belediye
meclisinin yani sıra kentteki diğer
demokratik kuruluş temsilcilerinden
olusan yerel parlamento, 2OO0'lı
yıllann Muğlası'nı tartışırken, 16.
yüzyıldan gelen bir miman binkımin
"tarihsel ortamında" kararlar
üretıyor. Böyle olunca da "kimliğin
sürdürülmesi'' sanki daha toplantı
mekânında bilince çıkıyor...
Meclısin 21. yüzyılda Muğla'yı ele
aldığı özel gündemli bir dizi
toplantısının ardmdan, yine
Konakaltı Han Kültür Merkezi'ndeki
Nail Çakırhan Salonu'nda 28
Temmuz 1995 günü düzenlenen
etkinliğin adı, "Muğla Koruma
Amaçla Uygulama İmar Planı
Revizyonu Yapıhrken, Koruma
IJygulama Sonınlan ve Çözüm
Önerileri Sempozyumu".
Kentteki hemen tüm toplumsal
kesimlerin ve ilgili meslek odalanmn
sözcülerinin katıldığı bu
sempozyumda, 1977'den bu yana
süren "kentsel ölçekteki korumanın"
sonuçlan ele ahnarak bundan sonra
izlenecek yöntem ve politikalar
tartışılıyor.
Türkiye'nin hâlâ "tek bayan vaha"
olmasının ötesınde, özellikle insana,
kültüre ve çevreye duyarlı bir "mülki
idare sürecini" de Muğla'ya yakışan
uygarhğıyla yaşama geçirerek tüm
kesimlerin desteğini kazanan Dr.
Lale Aytaman, sempozyumun açış
konuşmasmda sözü Amerika'daki
Muğla Evi'ne getinyor ve şunu
vurguluyor:
"Muğtah mimar ve ustalann
yarattıklan geleneksel evimiz, tüm
otantik özellikleri) le birlikte ABD'nin
dünyaca ünlü müzesi Gravest'te
sonsuza dek sergüenecek. Biz
Muğia'daki tarihi evlerimizi
koruduğumuz sürece de
Amerika'daki bu büyük Ugi çeken
mimarlık ve kültür gösterisi çok daha
büyük anlamlar taşryacak™"
Belediye Başkanı Orhan Çakır da
yine sempozyumun açış
konuşmasmda eski evlere değiniyor
ve haklı olarak "arük" devletin de
bu tarihsel çabaya destek \ermesini
ıstiyor. "1977'deki SİT karannda
tescilli ev sayımız 176 idL şimdi 18yü
sonra yeniden yapılan tespitlerle bu
sayı 360'a çıkn. Yani tescili olmadan
bile evlerimizi konıduk ve bu konuda
Türkiye'de beUd de tek örnek olduk"
diyen Orhan Çakır; iki vıldır
sürdürülen MEYAP (Muğla Evlerini
Yaşatma Projesi) çalışmasına
değınirken de şunlan söylüyor:
"Toplu Konut İdaresi'nin tarihi evleri
ve kent dokularını da kredi De
destekleyerek sağlıklı yaşam
çevrelerine dönüştürülmesine katkıda
bulunacağı sözünün artık yerine
getirUmesini bekliyoruz. Biz, kültürel
mirasımızı korumada kararlryız.
Ama devletin olanaklanndan
yanuianmada hep inşaat
müteahhitleri gözetiüyor. Oysa Muğla
kentsel SİT alanında bugün 20 bin
kişi yaşıyor ve tarihsel çevrede daha
sağhkh bannabilmek için özverisinin
karşıhğını istryor.."
Konakaltı Han'daki sempozyumda
daha sonra söz alan ve bildiri sunan
konuşmacılann hemen tümü, örneğin
Ticaret Odası Başkanı Saim Gürsoy,
Karabağlar Derneği Başkanı Dr.
Osman Gürün, Mımarlar Odası
Başkanı Mehmet Yenisuy\NAP ve
DYP'nin Belediye Meclisi Grubu
temsılcileri, Tabipler Odası, Kamu
Çalışanlan Sendikalan Platformu,
Yapı Kooperatıflen Birlıği
temsilcıleri, Muğla'mn kentsel
koruma karannın "sürdürülmesi
gerektigHii" \oirguluyorlar.
Böylesine geniş bir "mutabakat" ıse
elbette ki öncelikle koruma imar
planını yeniden ele alacak olan 9
Eytül Ünrversitesi Mimariık Fakültesi
uzmanlanna büyük kolaylık sağlıyor.
Prof. Dr. Metin Sözen ve Yard Doç
Dr. Gül Asatekin'in de katıldıklan
sempozyumu değerlendirme
oturumunda, planlama grubunun
yönetıcisi olan Prof. Dr. Cemal
Arkan şu sözü veriyor
"MuğJahlar, kentlerinin
korunmasına devam karan aldılar.
Bize göre imar planının yüzde 80"i
zaten tamamlanmış okiu. Kalan
yüzde 20'si için de >ine bu kente ve bu
bilince >'akışır bir imar planı
revizyonu yapmak üzere kollan
srvrvoruz_." Mimarlar Odası'mn Muğla'va armağan ettiği Trabzonlu sanatçı Saldıran Ozmen'in
Mimar Sinan Heykeli. Saburhane Meydanı'nda kentin bekçisi gibi duruyor_
Koruma planında yeni hedefler
Koruma imar planında tüm özellikleriyle korunan Muğ-
la'mn cumbalı evleri. geçmişi geleceğe tâşıyor...
Yaklaşık 13 yıldır Muğla'yı "res-
men" koruyan, ancak belediyenin
duyarlılığı nedeniyle fiılen uygu-
lanmaya başlandığı tarih 1978'lere
dek uzanan Koruma Amaçlı İmar
Planı, acaba hangi gereksinmeye
artık yanıt veremediği için şimdi
yeniden yapılmak isteniyor?
Bu tür sorulann Türkiye'deki ge-
nel yanın, hep "Getişmeyi,yeniapı-
laşmayı engeİlryor" şeklindedır. Bu
nedenle de ülkenin birçok tarihsel
kentinde koruma planlan revizyo-
nu yapılırken genellikle ilk karar,
SlT sınırlannın daraltılması ve ar-
dmdan korunacak yapı ve sokak sa-
yısının azaltılması olarak gündeme
gelir.
Muğla, bu konuda da "farldı ol-
duğunu'". koruma planı revizyonu-
na ilişkin gerekçelerini sıralarken
ortaya koyuyor. 1993 'te bu konuda
alınan ılk belediye meclisi karann-
dan bu yana geçen 2 yıllık tartışma
dönemınde, hemen herkes kentin
"korunamayan kesimlerinin" de
plan kapsamı içerisine almmasını
savunuyor.
Nitekim 1977'deki 176 olan tes-
cilli ev sayısının geçen 18 yıl için-
de azalması bir yana, son tespitler-
de 360'lara çıkmış olması da yine
f y ağdaş uygarlık bilinci kentin kültürel kimliğini
t korumayı sağlarken, korunmuş bir tarihsel çevre
V de aydın, demokrat ve hoşgörülü bir toplum
olmanın temel girdisini ve güvencesini oluşturuyor.
3- Kentsel SÎT içensindeki boş
parsellerde yeni üretilecek yapıla-
nn da "Muğla kimliğini'" sürdür-
melen ve dokuyla uyumlu bir mi-
manyle tasarlanabilmeleri için
özellikle sokak siluetleriyle birlik-
te imar planı eki olarak bir "tasa-
nm rehberinin'' hazırlanması gün-
deme geliyor.
4-Özellilde Arastaçevresinde ve
Saburhane - Şemsi Ana - Konakal-
tı - Saatlı Kule - Hamamönü güzer-
gâhındakı tarihsel ticaret aksında
"yayalaştırma" kararlannın yine
koruma planı kapsamında ele ahn-
ması önem kazanıyor.
5- Benzer bir tıcari aksın, kültü-
rel ve rekreasyona dönük işlevler-
le de birlikte kentsel StT alanının
kuzeyınde, yani yamaçlardaki do-
kunun yukan kesimlennde de plan-
lanması, yine SlT dokusunun "can-
lı ve )'aşayan bir kent" olarak bütü-
nüyle korunmasında büyük katkısı
olacak bir yeni karar olarak ortaya
çıkıyor.
koruma planının "hangi yönde" re-
vize edileceğinin açık bir gösterge-
si.
Tarihi Konakaltı Han'daki sem-
pozumda yapılan değerlendırmele-
nn sonucunda ortaya çıkan ve
Muğla Koruma Amaçlı İmar Pla-
nı 'nda yapılacak değışikliklere yön
vermesi beklenen saptamalar özet-
le şöyle:
1- Kentsel SfT alanının sınırlan-
nın, tarihsel yerleşme dokusunu
özellikle kuzeyden (Kızıldağ - Hi-
sarDağı - Yılanlı Dağı etekleri) ku-
şatan yeni ve düzensiz yapılaşma
alanlannı da ıçine alacak şekilde
"geniştetümesi" gerekiyor Böylece
eski kentteki kimliğin yamaçlara
doğru da sürdürülmesi bekleniyor.
2- Eski yerleşme bölgesi ile yeni
gelişme alanlan arasmdaki "tam-
pon bölge'' olarak belirlenen kuşak-
ta, tarihsel dokuyla uyumlu ve yi-
ne bu dokunun kimliğini yeni kent
alanlanna "yumuşak bir geçişle"
aktaracak imar kararlan gerekiyor.
6- Muğla kent dokusunun tarih
içerisindeki oluşumunda önemli et-
kilen olan Tabakhane ve Kara-
muğla derelerinin bugünkü güzer-
gâhlannda da yine rekreasyon ve
geleneksel ticari işlevlere ağırlık
veren kentsel tasanm projelerinin
imarplanıylayönlendirilmesi gere-
kiyor.
7- Bütün bunlann yani sıra; yine
SİT içindeki imar yoğunluğunun
"eski binalann yıkımmı özendinne-
yecek" bir düzeyde tutulması şek-
lindeki eski karann sürdürühnesi;
"turizm için değil, halk için koru-
ma" ilkesinde ısrar edilmesi; Sa-
burhane'deki "eski kiUse kalmüsı-
nuı" çevTesiyle birlikte ele ahnarak
kültürel yaşama yeniden kazandı-
nlması; Saatli Kule'nın, çevresin-
deki uygunsuz yapılardan temizle-
nerek meydana çıkantması gibi
beklentiler de yine koruma planı
revizyonunda ele alınabilecek di-
ğer bazı konulan oluşturuyorlar...
Elbette, bu arada yaklaşık 15 yıl-
dır çatısı tenekeyle kaplı bekleyen
tarihi Şahkü Cami'yı yeniden o es-
ki ve özgün kiremit örtülü damına
kavuşturma görevi de öncelikle Va-
kıfların olmak üzere, ilgililerin hâ-
lâ gündeminde bulunuyor...
ODAK NOKTASI
AHMET CEMAL
Peki Ya Devlet
ÜniversReleri?
Yeni kurumlann ancak eskilerini kötüleme ya da
bütünüyle bir yana bırakma pahasına hayat bulabi-
lecekleri inancı, kurumlaşma düşüncesinin henüz
yeterincekavranamadığı ortamlann birözelliğidir. Bu
inancın sakıncalı yani ise, eski ve kökleşmiş kurum-
lara neredeyse yaşama hakkı tanımaması nedeniy-
le, kurumsallaşma bağlamında bir zenginliğe ve çe-
şitliliğe değil, fakat yoksullaşmaya yol açmasıdır.
Türkiye'de, özellikle vakıf üniversitelerinin kuaıl-
masına izin veren düzenleme yürürlüğe girdiğinden
bu yana, yukandaki gibi bir duruma, devlet üniversi-
telerinin zaranna olmak üzere, ne yazık ki sıkça ta*
nık olmaya başladık. Bütün akademik unvanlannı
devlet üniversitelerinden almış ve halen de o üniver-
srteterdeki kadrolann - kendilerine o kurumlarda bi-
limsel üretim yapmalan amacıyla sağlanmış - gü-
vencesine sahip kimi değerii üniversite öğretim ele-
manlannın, kendi kurumları karşısında gittikçe daha
karamsar - ve kimi zaman da karalayıcı! - tutum alır-
ken, gerekTürk gerekse yabancı uyruklu özel eğitim
kurumlannayönelik övgüleri yoğunlaştırmalan, o ku-
rumlarda gerçekleştinlmekte olan ya da pek yakın-
da gerçekJeştirileceği müjdelenen "bilimsel üretimi
vurgularken, devlet üniversitelerinde neredeyse ar-
tık bilim yapılamayacağı gibi bir görüşün savunucu-
luğunu üstlenmeleri, Türi<iye'deki yükseköğrenimin
geleceği açısından son derece zarariı bir davranıştır.
Yanlış anlaşılmayı önlemek için şunu belirtelim ki,
Türkiye'de -yabancı uyruklu olmamak koşuluyla! -
özel üniversitelerin açılmasına kesinlikle karşı deği-
liz. Tam tersine, biriken sermayenin bir bölümünün
bu yolla ülkemizdekı bılımsel araştırmalan destekle-
meye aynlmasını son derece olumlu karşılıyoruz.
Ama bu olumlu bakışımız, özel üniversitelerin mut-
laka devlet üniversitelerinden daha iyi olacaklan gi-
bi, hep sakat bir varsayım düzeyinde kalmaya yar-
gılı bir düşünceden değil, bilimsel araştırma olanak-
lannın böylece artacağı inancından kaynaklanıyor.
Türkiye'de yabancı üniversitelerin açılmasına ke-
sinlikle karşı oluşumuzun nedenlerinı, bir başka ya-
zımızda aynntılı olarak açıklayacağız. Yalnız şimdiden
şu kadannı belirtelim ki, bilimin evrenselliğıne karşın,
ideolojiler daima yöresel olagelmiştir ve üniversite ol-
duklan için elbet "bilimsel özerklik"\n koruyucu şem-
siyesi altında çalışacak olan bu kurumlann denetlen-
mesi, yabancı liseleri denetlemekten çok daha zor-
dur. Aynca, Türkiye'de üniversite kurma hazıriıklan
ıçersınde dan kimi yabancı ortamlann Türkiye'ye yö-
nelik resmi devlet politikalanna bizzat dikkatle bak-
mak, bu ortamlann bu işe sırf Türklerin kara kaşlan
ve kara gözleri için, ya da dıyelım "gelecekte Türk
gençlen daha iyi eğitimden geçsinler" tarzında, bu-
günün dünyasında hiçbir devletin bir başka ulusun
çocuklanna beslemediği bir iyi niyet uğruna girme-
diklerini anlamak için yeteriidir.
Uyruğu ne olursa olsun, özel üniversiteleri daha
olumlu gösterme uğruna devlet üniversitelerinin har-
canmasına gelince, şu gerçek unutulmamalıdır ki,
Türkiye'de özel üniversiteler ne kadar çoğalırsa ço-
ğalsın, bu ülkenin milyonlarca genci yükseköğrenim-
lerini -en azından ekonomik nedenlerle - şimdi oldu-
ğu gibi, bundan sonra da devlet üniversitelerinde
yapmayı sürdüreceklerdir. Aynca bilim adamı aday-
lannın buyük çoğunluğu da eskiden olduğu gibi, yi-
ne devlet üniversitelerinden yetişecektir. Kesin ger-
çek buyken, doğrudan devlet üniversitelerinden ye-
tişme ve oralarda görevli üniversite hocalannın, "Dev-
let üniversitelerinin hali malum " diyerek bilimsel üre-
tim için başka adresler göstermeleri, ülkenin yükse-
köğrenim gençliğinin büyük çoğunluğunu görmez-
likten gelmekten başka bir şey değildir.
Daha önce üzennde önemle durmuş olduğum bir
noktayı burada bir kez daha yinelemeyı gerekli bu-
luyorum: Her kurum gibi, devlet ünıversitelen de eleş-
tirilebilir ve eleştirilmelidir; çünkü yine her kurum gi-
bi, elbet devlet üniversitelerinin de eleştirilmesi ge-
reken yanlan - hem yükseköğrenim politikası gene-
linde, hem de her üniversrtenin kendi özelinde olmak
üzere - vardır. Gelgelelim, var olan aksaklıklan gider-
me amacına yönelik -ya da öyle olması gereken! -
eleştırilerden yola çıkıp, Türkiye'de devlet üniversi-
telerinin üstüne bir karamsariık örtüsünün atıldığı
noktalara varmak, üniversitenin işlevine inanmakla
bağdaştınlımaz. Genelde ya da herhangı bir üniver-
sitede aksaklıklar ne kadar çok olursa olsun, bir nok-
ta hiç gözden kaçınlmamalıdır: Sınıflarda ögrencile-
riyle baş başa kalmak özgüriüğüne sahip olan ve
mesleğine gönül vermiş bir üniversite hocası, onlan
bütün kötülüklerden ve yalanlardan koruyamasa bi-
le, onlara, büyük bir düşünürün deyişiyle, "gerçeğin,
yalana hiç benzemeyen bir şey" olduğu düşüncesi-
ni açıklayabilir; koşullar ne olursa olsun, başlı başı-
na gerçeği ve ışığı aramayı sürdürmenin bile, bütün
biryaşamı anlamlı kılmaya yetebileceğinı anlatabilir;
onlaria birlikte olmayı ne kadar ciddiye aldığını var-
lığıyla kanıtlayarak, "toplum" kavramını bir sınıfın
dört duvan arasında soyut bir düzlemden alıp, sıcak
ve üretken bir birtiktelik, bir imece ortamına taşıya-
bılir.
Bunlar, biraz yukanda belirttiğim gibi, aksayan yan-
ları ne kadar çok olursa olsun, her üniversitede va-
nlabilecek hedeflerdir. Bu gerçeği hep göz önünde
bulunduralım ve eğer bir devlet üniversitesinde gö-
revliysek, özellikle Türkiye gibi genç nüfusu kabank
ve sancılı bir ülkede, öğrencilerimizle beraber olma
fırsatını hiç kaçırmamanın da en az bilimsel araştır-
ma yapmak kadar görevlerimiz arasına girdiğini hiç
unutmayalım!
Cevdet Kudret Edebiyat Ödüki
Kültür Servisi - Cevdet Kudret Edebiyat Ödülü, bu yıl
öykü dalında venlecek. Ödüle, Aralık 1994 ile Kasım
1995 tarihleri arasında yayımlanmış kitaplar aday
olabilecek. Feride Çiçeİcoğlu, Konur Ertop, Selim Ileri,
Osman Şahin ve Tomris Uyar'm yer aldığı seçici kurul,
karannı Ocak 1996'da açıklayacak ve kazanan yazara
ödülü Cevdet Kudret'in doğum günü olan 7 şubatta
venlecek. Yanşmaya katılacak yazarlann kitaplannı 6
nüsha olarak, yaşam öyküsü özeti ve yazıh adaylık
başvurulan ile birlikte "Cevdet Kudret Ödülleri,
Amiral Fahri Engin Sok. Vaizoğlu Apt. No: 8/5
Rumelihisan-îstanbuT adresine en geç 1 aralık
tarihine kadar elden ya da posta ile ulaştırmalan
gerekiyor.
'Bımı kâğıtlapnnız ve bunlann
Avpupa'ya girişf
Kültür Servisi - lslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma
Merkezi'nin (IRC1CA) Yıldız Sarayı-Çit Kasn'ndaki
konferans salonunda, kâğıt sanatçısı ve arkeolog Rezan
Peya Gökçen, bugün saat 18.15'te "Ebru Kâğıtlanrruz
ve Bunlann Avrupa'ya Girişi" adlı bir konferans
verecek. Rezan Peya Gökçen, Ingilizce olarak yapacağı
konuşmasmda, konuyla ilgili slayt gösterisi de
yapılacak.