04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 24 AĞUSTOS 1995 PERŞEMBE 12 DIZI YAZI Saidi Nursi'den Fethullah Hoca'ya S aidi Nursi'nin ortaya attığı aykın tezler ve özellikle sa- raya gidip Abdülhamit'le görüşmek istemesi, garip karşılandı \e bu girişimi ne- deniyle bir süre akıl hastane- sine kapatıldı. Akli dengesinin yerinde olduğu saptanınca hapse atıldı. Uzun yıllar sürecek hapishane günleri, 2. Meş- rutiyet öncesinde başladı. Serbest kalınca. II. Abdülhamit'e karşı yürûtülen muhalefetin merkezi olan Selanik'e gitti. tttihat ve Terakki grubuyla ilişkiye geçti. 2. Meşrutiyet i- lan edildiğinde Selanik'teydi. Burada Meşrutiyeti destekleyen, hürriyeti övüp, istibdatı yeren ateşli konuşmalar yaptı. Kısa bir süre sonra Ittihatçılardan kopru ve şeriatçı Derviş Vahdeti'nin ' Volkan'gazetesine katılarak burada ya- zılar yazdı. 1909 yılında Ittihad-i Mu- hammedi Cemiyeti'nin kuruculan ara- sında yer aldı. 31 Mart ayaklanmasını desteklediğı gerekçesiyle tutuklandı. Bu mahkemede şeriatı şu sözlerle savunup beraat etti: "Şeriatın tek hakikatine bin vücu- dum olsa fedaya hazırım! Çünkü şe- riat. biricik saadet sebebi. adalet ör- neği ve fazilet timsalidir. Fakat benim şeriat isteğim, asi askerlerin (31 Martçıları kastediyor) dileğine uy- maz. Benim o türlii dileklerle hiçbir alakam olamaz." Devlete ayaklanmamak ve yönetimle iyi geçinmek, onun temel felsefelerin- den birisi olarak yaşamına yol gösteren temel bir ilke oldu. Bu yargılamadan sonra Osmanlı Im- paratorluğu'nun hemen her tarafını ka- nş kanş gezen Saidi Nursi, Padişah Sul- tan Reşat'ı Van'da kurulacak "Medre- setü-z Zehra"ya ikna etti. Okulda eği- tim, Türk. Kürt ve Arap öğrenciler bir arada okuyacak ve eğitim üç dilde yapı- lacaktı. Ancak o sırada 1. Dünya Savaşı pat- lak verdi. Savaşta milis komutanı olarak görev yaptı. Pasinler'de Ruslarla savaş- tı ve esir düştû. 1917 Ekim devrimi sı- rasında esir kampından kaçtı. 1918 yı- lında tstanbul'a geldi. Ingılizlenn Istanbul'u işgal etmesi üzerine yazdığı bir nsaleyle işgalı kına- dı. Şeyhühslarrun 1920 Kurtuluş Sava- şı aleyhine yayımladığı fetvaya karşı çıktı. Kurtuluş Savaşı'nı destekledi. Mustafa Kemal tarafından Ankara'ya davet edildiyse de Meclis'e mescit yap- tınp, milletvekillerini namaz kılmaya çağınnca Atatürk'le arası bozuldu ve 1923 yılında Van'a döndü. şeyh sait isyamnı elestlrdi 1925'te Diyarbakır ve çevresinde Şeyh Sait önderliğinde Islami öğeleri kullanaa bir Kürt ayaklanması patlak verdigffMe Saidi Nursi bu ayaklanmaya sıcak bakmadı. Hatta bu ayaklanmayı eleştiren yazılar yazdı. Bu ayaklanma- dan sonra ülke çapında ilan edilen Tak- ABD yanlısı• Saidi Nursi'nin Kürt sorunu için öne sürdüğü çözüm, Islam kardeşliği idi. Ancak islam bayrağı altında toplanılırsa, Kürtler ve Türkler kardeş olarak yaşayabilirdi. Bu nedenle laik sistemin yerine şeriat sistemi kurulmalıydı. • 1950'de iktidara gelen Demokrat Parti'yi destekleyen Saidi Nursi'nin tutumu, ölümünden sonra da sürecek bir geleneğin başlangıcıydı. Nurcular, 1980'lere kadar neredeyse hiç fire vermeden DP-AP çizgisini desteklediler. rir'i Sükûn Kanunu uyannca, Bur- dur'un, Eğridir ilçesinin Barla köyüne sürgün edildi. Budönem, yani 1926. Saidi Nursi'nin deyimiyle 2.Said dönemidir. Artık ör- gütlenme ve düşüncelerini sistemli ola- rak yazıya dökme zamanıdır. Günlük si- yasi mücadele yürütebilecek bir ortam kalmadığı inancıyla, açık çalışmalan terk etti.. 8.5 yıl kaldığı Barla köyünde Risale- i Nur'lann 4. cildini yazdı. Errafinda ge- niş bir Nurcu öğrenci kitlesi örgütledi. Öğrenciler onun yazılannı elle çoğaltıp gızlice Türkiye'nin dört bir yanına da- ğıttılar. Nurculuk hareketi böylece gelışmeye başladı. Saidi Nursi'nin Kürt so- rununu çözümü, İslam kar- deşliği idi. Ancak İslam bayragı altında toplanılırsa, Kürtler ve Türkler kardeş olarak yaşayabilirdi. Bu ne- denle laik sistemin yerine şeriat sistemi kurulmalıydı. 1934 yılında Barla'dan Isparta'ya gönderildi. Nur öğrencilerini örgütleme fa- aliyetini sürdürdüğü için yeniden öğrenci lerinin bir kısmıyla birlikte yargı önü- ne çıkanldı ve tutuklandı. 11 ay Eskişehir Ceza- evi'nde 120 öğrencisiyle birlikte hapis yattıktan son- ra Kastamonu'ya sürüldü. Saidi Nursi, devletin bü- tün denetimine ve takiple- re rağmen örgütlenme ve Nur dersleri adı altında yürüttüğü propaganda faali- yetlerinden gen durmadı. 1943'te yeni- den tutuklandı. Bu kez de 126 öğrenci- siyle birlikte hapisteydi. Ankara, Ispar- ta, Denizli cezaevlerini dolaştı. Sonun- da beraat etti. Ardından Afyon Emir- dağ'a sürgün edildi. Ardından 20 ay Af- yon cezaevinde yattı. 1950 Demokrat Parti'nin iktidara gel- mesi, Saidi Nursi için bir dönüm nokta- sı oldu. CHP'nin yıkıhşını ve DP'nin iktidara gelişini büyük bir sevinçle kar- şıladı ve DP'yi destekledi. Saidi Nur- si'nin bu tutumu, onun ölümünden son- ra da devam edecek bir geleneğin baş- langıcıydı. Nurcular, 1980'lere kadar neredeyse hiç fire vermeden DP-AP çiz- gisini desteklediler. Saidi Nursi, Şeyh Said isyanına karşı çıkmış ve şunları söylemişti: "Türk milleti asırlardan beri Islamiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve çok şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çe- kilmez. Biz Müslümanız. onlarla kar- daşız, kardaşı kardaşla çarpıştırma- yız. Bu şeran caiz degildir. Kılıç, ha- rici düşmana çekilir. dahilde kılıç kul- lanılmaz. Bu zamanda >egâne kurtu- luş çaremiz, Kuran ve i- man hakikatleriyle tenvir ve irsad etmektir. En bü- yük düşmanımız olan ceh- li izale etmektir. Teşebbü- sünüzden vazgeçiniz. Zira akim kahr. Birkaç cani yü- zünden binlerce masum kadın ve erkek telef olabi- lir." ABD yi destekledi Şeyh Said isyanında is- yancılara karşı çıkan Saidi Nursi, DP iktidan dönemin- de patlak veren Kore sava- şında da devletin yanında- dır. ABD'nin Kore'de ko- münizmi engellemek ama- cıyla sürdürdüğü savaşa ko- münizm düşmanı Saidi Nursi, büyük bir ictenlikle Komünizmle mücadele mücahidi Saidi Nursi 'nin bugenç öğrencisi, kitleleri etkHemave ca- milerde vaaz vererek ve komünizm düşmanhğı yaparak başlamıştı. Erzurum da vaizlik vaparken Komünizmle Mü- cadele Derneği nin kurulmasında da etkin rol oynayan Fet- hullah Hoca, anılarında bu çabasım şöyle anlatıyor: "Veyine bu devreye ait bir teşebbüs de Erzurum 'da Ko- münizmle Mücadele Derneği açma teşebbüsümüz oldu. O güne kadar sadece Izmir'de vardu İkincisi de ErzU- rum 'da bizinfğayretlerimizle açılacaktL İsmiAli 'ydi, bir arkadaşı tzmir 'egönderip tüzükgetirt- tik. Derneği kuracaktı. Ben bir vaazdan sonra anons et- tim vegençlerle Caferiye Camii önünde toplandık. Gaye- miz komünizme karst örgütlenmektL Dernekte cemiyet işlerinden anlayan bir akrabam vardu O gelip bizi uyardı ve bizeyolgösterdi. Tabii, o gün içimizde kanunları bilen de yoktu. Erzurum 'daki arkadaşlar da benim dernekler- le bu kadar içli dıslı olmamı hirazfazla buluyorlardı. Be- nim hareketlerimden rahatsız oldular. 'Bu Komünizmle Mücadele Derneği de nereden çıktı' Sen nurlan oku. Bundan ivi mücadele olmaz' dediler. Da- ha sonra da 'Meğer biz yamlmışız' dfyecekler ve Komü- nizmle Mücadele Derneğini onlar kuracaklardır. Fakat o günler benim teşebbüslerimyadırganıp tenkid konusuya- pdıyordu." ('Küçük Dünyam' başhklı anılar s. 79) FETHULL GÜLEN'İN SERÜVENİ destek verir. Komünizm düşmanhğı Nurculann çok uzun yıllar en temel özelliklerinden birisi olarak kalır. 1960'larda komünizm aleyhtan miting- lerin başını AP yanlısı Nurcular çeker- ler. Nurcular, ABD yanlısı AP destekçi- lığini, anti-Amerikan solcu gösterileri- ni basarak sürdürürken, önderlerinin gösterdiği yoldan yürüyorlardı. Saidi Nursi, en yakın öğrencilerinden Bay- ram Yüksel'i Kore savaşınayollayarak bu konudaki kararlılığını da kanıtlamış oluyordu. 1950 sonrası açılan birkaç soruştur- mayı kolaylıkla atlatır ve artık Nur Ri- saleleri serbeste çıkar. 1957 seçimlerin- de DP'yi destekler. 21 Mart 1960'taUr- fa'daölür. 27 Mayıs 1960'tayönetimeel koyan askerler, cenazesini Urfa'dan alıp bilinmeyen bir yere gömerler. Hâlâ me- zannın nerede olduğu belli değildir. Saidi Nursi için çok şey yazılıp söy- lendi. Onu, laik sisteme karşı şeriatı sa- vunan, ancak bu amacını hiçbir zaman orduya ve devlete karşı gelmeden ger- çekleştirmeye çalışan birIslamcı olarak tanımlayabilınz. Kritik anlarda, muha- fazakâr sağ siyasi partilerin ve ABD'nin çızgisinde yaptığı çıkışlar, onu izleyen öğrencilennin de yönelımini belirlemiş- tir. Saidi Nursi'nin hayatında farklı dö- nemler olmuş ve bu farklı dönemlerde farklı rutumlar almışrtr. Ömeğin kendi- sinin 1. Said dönemi dediği 1926 yıl ına kadar olan dönemde daha hürriyetçi, Kürt sorununda daha duyarlı bir çizgisi olduğu söyienebilir. 1926 Şeyh Said is- yanı sonrası, yani Takrir-i Sükûn Kanu- nu'nun ilan edilmesiyle başlayan tek partih dönem, onun için alttan alta ör- gütlenme ve yayılma dönemidir. Artık devlete karşı gelmeden. düzene uyum sağlayarak propaganda yapmaya tercih etmektedir. Başı buna rağmen yine de beladan kurrulamaz. Çünkü gizli Nurcu örgütlenme tek parti iktıdannın sürekli dikkatinı çekmektedir. Bu durum DP'nin iktidara geldiği 1950'lere kadar böyle sürer. DP'nin iktidara gelmesiy- le, daha özgür hareket eder, örgütlen- mesını ve propaganda olanaklannı art- tınr. Amerikaocı sağ partılcrle Nurculu- ğun flörtü de bu dönemde başlar. Yarın: Saidi Nursi'nin ölümünden sonra Nurcular ARAŞTIRMACI CAN KOZANOCLU, FETHULLAH HOCAY1 VE FETHULLAHÇILARI DECERLENDİRDİ Düzenle uyumlu, aldatıcı şeffaflık G eçen kış, Fethullah Gü- len'in televizyonlarda yü- zünü göstermeye yeni ye- ni başladığı günlerde, bir arkadaşımı ziyarete git- miştim. Gece yansına doğru iki ziyaret- çi daha geldi; arkadaşımın Avusturya Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi'nde bir- likte okuduğu iki genç kız, English Pub'da birer bıra attıktan sonra uğramış- lardı. Laf nereden açıldı bilmiyorum, birkaç gün önce televizyonda gördükle- ri Fethullah Hoca'yı övmeye başladılar. Hoca çok sev imliydı, aşkla ilgili bir so- ruya bile cevap verecek kadar açık fikir- liydi. Refah'a karşı iyi bir alternatif oluşturabilirdi. "tek kelimeyle pozitif bir insan"dı. . Kûltûr açık büfesi Fethullah Gülen olgusunu değerlendi- rebilmek için üç temel soruyla birer baş- lık açmak gerekıyor: Hocanın kendisi ve cemaati neyi hedeflıyor? Devlet için- de baskın olan güçler ve egemen siyasi yapılar. Fethullah Gülen'i nasıl değer- lendiriyor? Fethullah Gülen cemaati dı- şında kalan toplumsal kesimler. hocayı ve cemaatini nasıl algıhyor? Aktardı- ğım kısa anı, üç başlığa da ilişkin ipuç- lan içeriyor galiba. Türkiye'nin yaşadığı toplumsal ka- rambol, çok parçalı kımlikle var olma- ya çalışan bir insan tıpı yarattı. Sıyasal merkezin anlamını yitırmesi sonucunda insanlar bir kültürel merkezde. benim kültür açık büfesi olarak adlandırdığım bir kimlik sergisinin etrafında toplandı- lar. Açık büfede Batıcılık, yerellik. Do- ğululuk. keskın laiklık, vurgulu dindar- lık, duygusallık, hoyratlık, muhafaza- kârlık, 'free'lik, modemlik, milliyetçi- lik. şiddet, şiddet karşıthğı. savaş çığlık- lan, banş dileklen gibı çeşitler var ve bunlardan olabildiğınce çok çeşidi ta- baklanna dolduranlar. makbul konuma geliyorlar. Mesela pop miizik ve ülkücü hareket... 'Görüntü'ye bakarsak: Fethullah Ho- ca, cemaatıyle birlikte, Batfnın ilmine açık, ama Doğulu. Siyasi anlamda da gündelik yaşam değerleri açısından da muhafazakâr. ama ortalama insanı şaşır- tacak kadar serbest fikirli. Rekabetçi ve acımasız hayat koşullarının yarattığı tepkiyle, laiklık savunucusundan pop müziğe kadar birçok şey tasavvufi yo- rumlara kayarken, dilindeki sevgi söy- lemiyle bir tasavvuf fıgürü Fethullah Hoca. Gözyaşlarıyla duygusal, ordu- millet söylemiyle milliyetçi ve savaşçı. hoşgörü söylemiyle banşçı; çağa ve sis- teme uyumuyla, bir örnek olarak koyu Galatasaray taraftarlığtyla modern, in- sanlığın gidış.atına ılişkın yakınnıalanv- la, bazı ahlaki değerlendirmeleriyle ve yine bir örnek olarak Kırkpınar tribün- lerindeki varlığıyla gelenekçı. 'Ata- türkçüyöm' demez, ama Atarürk'e de laf söylermez... Göğsünde Atatürk rozetiyle gezen. bir televizyon programında dinle ilişki- si sorulduğunda "Çok dindarımdır. herdakika namaz kılanm" diye cevap veren Kenan Doğulu'yu yaratan pop kültürüyle ve bu kültürün insanlanyla din adamı kimliğinın elverdiğince uyumludur Fethullah Gülen. Fethullah Gülen olgusuna, içinde dev- letin bazı birimlerini de banndıran ikti- dar bloku açısından bakarsak, arzla ta- lep arasmda hiç de tesadüfi olmayan bir uyum çıkıyor karşımıza. Siyasi merkez dağılmış. bir dönem merkezin dışında değerlendirilen Islamcı harekete ve ül- kücü harekete kitlesel yöneliş başlamış. merkezdeki klasik yapılar da Islami ve ülkücü söylemden etkılenme sürecine girmiş, Refah'ın iktidara gelmesi göz ardı edilemez bir olasılık, Atatürkçülük hâlâ oy getiriyor. toplum hem modern- leşiyor hem muhafazakârlaşıyor, devlet yapısı darmadağın olmuş, Avrupa'yla bütünleşme söz konusu. kültür açık bü- fesi farklı kesimlerden insanlan benzeş- tirmiş... Tablo bu, iktidar tehlikede; ya- pıştıncı. destekleyıci, çöküşü önleyecek malzemelere ihtiyaç. 'talep' var. Ve yıl- lann Fethullah Hocası birdenbire ön pla- na çıkıyor. liderlerle görüşüyor, medya organlannca kapışılıyor. Talep 'arz'la buluşmuş oluyor: Hem kendi söylemiy- le hem etki alanındaki medya kuruluş- lanyla devlete. millete, askere, polise sahip çıkan, Atatürk'ü seven. Batı'ya- Avrupa'yaaçık, Refah'ın önünü kesebi- leceği umulan, pop kültürle çelişmeyen bir din adamı... Her iki taraf için de rasyonel görünen bir buluşma bu. Ancak iktidar bloku açı- sından, ki hükümet demediğimize göre ANAP da bu blokun içindedır, buluş- manın somut getirileri sınırlı kalacak gi- bi. Kimselere sezdirilmeyen çok derin hesaplar yoksa ya da DYP ve ANAP, hiçbir oy kaygısı gözetmeksizin memle- kete hizmet ermek gibi rüyada görülse ınanılmaz bir iyi niyet havasına girme- mişkrse, tabii ki... Fethullah Gülen'le kurulan yakınlıklar. hatta Hoca'nın ola- sı bir açık desteği ne getirebilir? Refah'ı büyük kentlerin varoşlannda güçlü kı- lan dinamiklerin önüne geçemez Fethul- lah Gülen, fazla 'düzen-içi' kalır. Orta Anadolu muhafazakârhğının gözünde fazla tavizkâr, Güneydoğu oylannın kar- şısında fazla devlet-polis yanlısı, fazla milliyetçi kalır. DYP ve ANAP tabanla- nndanyalnızcadini hislerle, tslami ruh- la Refah'a kayabilecek ve henüz kay- ethullah Gülen cemaati, olabilecek en kısa vadede, ama mecburen orta-uzun vadede ve yaygın bir coğrafyada bir İslam eliti yaratmaya çalışıyor. Bu, kitleselleşmeye göre daha öncelikli bir hedef. madıklanna göre gitmeye çok da gönül- lü olmayan insanlan partilerinde tutabi- lİTbelki. o kadar Aynı şey milliyetçi ke- sım için, ülkücü taban ya da ülkücülü- ğe sempatiyle bakan taban için de geçer- li. İşte bu noktada, doğrudan Fethullah Gülen'in talimatına göre oy kullanacak insanlann sayısı önem kazanıyor. Onla- nn da tek başlanna seçimın kaderini et- kileyecek kadar çok olmadıklan söyle- niyor. "Fethullah Hoca iyi birine ben- ziyor" dedirtmek başka şey. insanlan cemaate dahil etmek başka şey... Düzenle uyum ideolojisi Ancak meseleye. iktidar bloku içinde- ki siyasi yapılann üzerine çıkıp devle- tin içindeki baskın güçler açısından ba- kıldığında durum değişiyor. Özal döne- minden bugüne, askeri çizgiden bir 'po- lis devleti' çizgisine kaydınlmak iste- nen devlet yapısı içindeki baskın birim- lerin beklentilerine iyi cevap veriyor Fethullah Gülen ve cemaati. Doğrudan oy tercihlerinı etkilesin et- kilemesin, devletine. polisine, büyükle- rine bağlılık; 'rejim' şart değil. ama 'düzen' ile mutlaka uyumluluk ideolo- jisının yaygmiaşmasına katkıda bulunu- yor. Bazı köşe yazarlannm ve yorumcu- lann sivil vitrinlerine rağmen, Gülen'in etkı alanındaki medya kuruluşlarının genel tavn da bu ideolojiye hizmet edi- yor. Hiç şaşırtıcı değil... Hiç şaşırtıcı değil, çünkü söz konusu devlet birimleriyle Fethullah Gülen ce- maati arasmda organik bağ bulunduğu, özellikle polıs teşkılatı içinde çok sayı- da 'Fethullah Hoca yanlısı'nın görev yaptığı ve bu kadrolaşmanın Özal döne- minde başlatıldığı yıllardır söyleniyor, biliniyor. Bugünanlaşılıyorki Fethullah Gülen devlet tarafından aranıp buluna- mazken, daha doğrusu mahsus bulun- mazken (samimiyetle söylüyorum, iyi ki bulunmamış), onun yakımndakiler devlet kadrolanna yerleştiriliyormuş. Burada ANAP'ın 83 ruhunu. Özal'ın polis devleti planını ve o dönemdeki milliyetçi-muhafazakâr vurgulannı tar- tışmak yerine. ilk soruyu tartışmak da- ha yerinde olacak: Fethullah Gülen ve cemaati neyi hedefliyor? Yalnızca vatanın ve milletin iyiliğini, Türkiye'nin kalkınmasını. tslamâlemi- nin selametini mi? Buna inanmak, aşm iyi niyet kategorisine girebilir... "Bun- lar yobaz, şeriatı getirecekler" demek de meseleyi fazla basitleştirmek olur. Fethullah Gülen cemaati, olabilecek en kısa vadede, ama mecburen orta- uzun vadede ve yaygın bir coğrafyada bir Islam eliti yaratmaya çalışıyor. Bu, kitleselleşmeye göre daha öncelikli bir hedef. Onca kolej kurmanın. üniversite- ye hazırlık dershaneleri zinciri oluştur- manın, yurtdışına yüksek lisans için on- ca eleman yollamanın, bazı çocuklan ta ortaokuldan alarak mühendisliğe. bazı çocuklan 'Mülkiye'ye hazırlamanın, eğitim, sağlık ve güvenlik teşkılatında kadrolaşmaya çalışmanın temelinde ya- tan etken bu. Günü geldiğinde iyi yetiş- miş mühendislerden. yabancı dil bilen teknik elemanlardan, akademısyenler- den, donanımlı medya çahşanlanndan, valilerden, kaymakamlardan. emniyet müdürlennden oluşan eksıksiz bir kad- roya sahıp olmak... Sonra? Sonrası şe- nat düzenine yumuşak geçiş de olabılir. Batılı-modern bir toplumun güç odak- lan arasında yer almak da olabilir. yine biraz Batılı-modern, ama ağırlıkla gele- nekçi bir toplumun baskı gruplan ligin- de mücadele etmek de olabilir. Hem ni- yet hem kısmet meselesi. Türkiye gibi şaşırtıcı değişim potansiyeline sahip bir ülkede, kısmetin ne olacağını kestirebil- mek. göründüğü kadar kolay değil. Niyet, elit iktidan Nıyete gelince... Niyet harhalde 'ik- tidar'dır, bir elit ıktidandır. ama o iktı- dann biçımı ve niteliği. belki henüz Gü- len'in de çevresındekilerin de kafalann- da netleşmemiştır. Veya eski netliğini kaybetmıştır. Çünkü sistemle böylesıne derin bir uzlaşmaya varmalan. onlar için de kısmı bir sürpriz sayılabilır Ama di- yelim ki böyle bir netlik var. "Bunlar şeriatçı yobaz"genellemeleri bir yana, o netlikten haberimizin olması zor. Çün- kü Fethullah Gülen cemaati bir kapalı kutu. Tribünlerden otel salonlanna, te- levizyon ekranlanndan okul bahçeleri- ne her yerde boy gösleren, kendi medya ağına sahip bir cemaat için kapalı kutu deyiminin kullanılması şaşırtıcı gelebi- lir, ama öyle. Çünkü bizim 'cemaat'de- memiz bile çıkarsama aslında. Gülen ve çevresi, cemaat olgusunu bir kabulleni- yorlar. bir reddediyorlar. Fethullah Gü- len'in etki alaru. nüfuzu, otoritesi, var- lığı konusunda çelişkili açıklamalarda bulunuyorlar. Kültür açık büfesinden hangi çeşitleri 'samimiyetle', hangi çe- şitleri 'siyaseten" tükettikleri bilinmi- yor. Gülen, "Ben bir vatandaş olarak Çiller'le de görüşürüm, Yılmaz'la da görüşürüm, dcrtlerimi anlatırım"di- yor, ama herhangi bir vatandaş böyle bir fırsat elde edemeyeceğine göre, farklı- liğının nereden kaynaklandığını söyle- miyor. (Bilmiyorum, bu dizide Oral Çalışlar'a söylemiştir belki; çünkü ba- zı gazeteciler bunu sormayı akıl edemi- yorlar.) Demokrasi çerçevesinden bakıl- dığında asıl sorun da buradan kaynak- lanıyor. Bir ülkede bellı kesimlerden saygı gören din adamlan da olur, onla- nn çevrelerindecemaatler de oluşur, söz konusu cemaatler etki alanı kurmaya da çalışabilirler. Ama dev letle böylesine gi- rift ilişkiler geliştirirken, hem böylesi- ne açık vitrin faaliyetleri gösterip hem böylesine kapalı kutu kalan bir cemaat, ürkütücüdür, dahası tehlikelidir... Medyayla ne kadar haşır neşir olunur- sa olunsun, vitrin faaliyetleri ne kadar hızlanırsa hızlansın, bu kapalı kutu ol- gusunun bir müddet daha varlığım sür- düreceğı kesin. Yeni kolej ler. yeni ders- haneler açilacağı, elit kadrolann aynı hırsla yetiştirileceği, devlet içindeki kadrolaşmanın aynı biçimde genişletile- ceği de kesin. Sonrası, dediğim gibi ko- laycıhğa kaçmayanlar için pek net değil. Fethullah Gülen'in "bireysel'konu- muna gelince... Siyasetin nabzını da ce- maatinin nabzını da aynı hassasıyetle yoklayarak, bir ön plana çıkacak, bir ge- ri çekilecek herhalde. Ama daha uzun süre Fethullah Gülen olgusuyla birlikte yaşayacağız. Ve ben kendi adıma. POP- SAV'ın Yedikule'deki koserlerınden bi- rinde, Fethullah Gülen ile Alparslan Türkeş'i. Mustafa Sandal'ın iki ko- lunda 'Samanyolu'nu söylerken görür- sem hiç şaşırmayacağım. Her şeye rağ- men, Gülen'le Türkeş'i aynı kefeye ko- yamayız; Fethullah Hoca ne de olsa çok daha temizdir. ama onu da, Türkeş'i de, Mustafa Sandal'ı da bugünkü konumla- nna getiren aynı ıklımdir. ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇİ Çanak-Çömlek, Tencere-Tava Günleri... 16 ağustosta istanburdaydım. Doğruca Cumhuriyet'e gittim. Fiş alıp öğle yemeğinı yedim. Sami Karaören'in odasında oturup eşe dosta "Ben buradayım!" dedım. Isa Çelik gelecektı, gelemedı; sonra öğrendim, gelmiş de, Cağaloğlu'nda dolaşıp dönmüş; uçakyarım saat gecık-; tiği için, beni Cumhuriyet'te bulamamış. Onunla görüş-! meliyim; "Toros Canavan "ndan önce, bana "Deniz Kızı Eftalya"yı dinletecek taş plaktan... Arkadaşım savunman Hilmi Durudoğan'ı aradım; Isa Çelik'e, oradan "Toros Canavan"na birlikte gideceğız. Biletler, Isa Çelik'te. Hilmi Durudogan geldi, birlikte Isa Çelik'in işliğine git- tik; odası Nâzım Hikmet Vakfı'na yakındı. Şeyh Galip Türbesi'nin orada. Hilmi Durudogan hemen buldu. Isa, işliğindeydi. - Önce hangisini çalalım, "Deniz Kızı"rw mı? - Elbette, çatlasın ikincı cumhuriyetçiler! Eftalya'nın adının yanında "Sadi" ekı var; Sadi Bey'le evlenmiş. Ardından başka plaklar: ilgınç olanı. kimi plaklarda ad yok, ".... Han/m"yazılı. Demek, oyıllar-hangiyıllar?-ka-: dınlar plağa okumuşlar, ama adlannın yazılmasıru iste- memişler! Bir de, ".... Bey" var. O da adının duyulması- nı istememiş. Ama sesı, günümüze değın gelmiş. Az sonra, !sa Çelik'in eşi Aysın Hanım geldi, Isa Çelik ra- kılan çoktaaan koymuştu kadehlere. Bir yandan, 'Kimi çağıralım?"dıye konuşuyoruz. Halim Uğurlu geldi usu- ma; ıkinci telefonundan bulduk; o Anadolu yakasında oturuyor; gelemedi. Tıyatro saatı yaklaşmıştı; Açıkhava Tıyatrosu'na Levent Kırca'nın oynadığı 'Toros Canava- n'nagidiyoruz. Tiyatronun ç«vresine araba yaklaştırmıyorlar; taa "kör itin öldüğûyer^ gösteriyortar, araba parkı için. Neymış? Süleyman Bey gelmişmiş. Eee, anladık ne olmuş? Faz- la ıleri gidersem, ne derler adama: - Çofc konuşma lan! Yûrû karakola... \ Mehmet Attan diyor kı yazısının başlığında: - Kemahzmı demokrasiyle kıyaslayın, şeriat ile değil... Anladım, Mehmet pek kafasını yormuyor; "Baba, ha- ni kızıl bayraklara gidecektik!" dıye sızlandığı günlerde kalmış. Şeriata karşı çıkmanın, laik olmanın, demokra- siden çok önce geldığinı bılmeliydi; buncağızı düşüne- rek bulabilirdi. Türkiye, devrımler yaparak geldi bugüne. Fesi atıp şapka giymek, hangi yığit ülkenin harcı olabil- di? Laf kıtlığında asmalar buduyor Mehmet Altan. 21 ağustos günlu köşesınde şöyle diyor: "... Türkiye, Kemalıst tekpartı dıktatörlüğünüyücelte- rek, kendini Suudi Arabistan ile kıyaslayıp övünerek has- talıklanndan kurtulabileceğıni sanıyor... Halbuki tedavi, çağdaş hukuk devleti ölçülerinde, de- mokraside... Kemalizmi şeriat ile kıyaslamayı bırakın da, gelin Ke- malizmin demokrasi karşısında nasıl büyük birengel teş- kil ettiğinı görün... Ve gördüğünüzü dürüstçe yansıtın..." Böyle diyor. Mustafa Kemal, dünün "kızılbayrakçı"s\, Mehmet Altan'dan bir zılgıt daha yiyor! Ne yaptı kı Mus- tafa Kemal? Biz, Akşam'da okurduk; babası Çetin Al- tan. Mustafa Kemal'ın sosyalıst olup olmadığını anlat- maya uğraşırdı. Rahat bırak ölüleri Altan kardeşim! De- mokrasıden yanaysan. çevrene bak, içinde yaşadığın toplumun nerelere goturülmek ıstendiğıne bak! 1995 yı- lında isveç Başbakanı, yumurta almak için herkesle bir- likte kuyruğa giriyor. Senın yazılar dokturdüğun gazete, okurları; senınle, senın o güzel yazılannla değil, çanak- çömlek, tencere-tava vererek tavlamaya çalışıyor. Bu- nu eleştiremezsın, kolay değil. Kör olası, ekmek parası! Vur gitsin Mustafa Kemal'e, O'nun yaptıklanna. Bir gün, senin de değerini anlayan çıkar Baban da bu yollardan geçti; bizim sevgüi Çetin Altertımız! Suudi Arabistan'ır» kılıçla uçurduğu Türk kelleleri, Mustafa Kemal'ın, dev- rımlerinın, laiklığin büyuklüğünu anlatmaya yeter de ar- tar bile. Efendim, Suudi'lerin düzenı o deyıp geçemez- siniz. O düzeni de değıştırmek, ınsan olan herkesin baş görevidir. Pakistanlının kellesı kılıçla uçuruldu, kımsede çıt yok. Türkün kafası uçurulmasın da, öyle mı? Bunun insanlıkla ne ilgisı var? Suudi Arabistan'da "Aıac rezaletleri'ni yaza yaza bir kaldım; kimse dıkkate aldı mı yazdıklarımı? Bir -Milli- yet'te o zaman- Necati Doğru, "Zemzem kuyusunun yok olduğunu" aktarmıştı; şimdilerde, o da Sabah'ta döktüruyor! Kıbrıs konusuna şovence yaklaşmak büyük yanhştır, çözüm getırmez. Denktaş'la hiçbir şey olmaz! Toros Canavan"na, Süleyman Bey gelmiş ya, asıl il- gi ona degildi de, Ismet Paşa'nın "kara kız" dediği Sa- fiye Ayla'ya idi! Oradaysalar, "ikinci cumhuriyetçi")er yi- ne çatladı! Oyunun yarısında bir yağmur, bir yağmur. Iliklerime de- ğin ıslandım. Isa ile Hilmi de öyle; oyunun yarısına doğ- ru gelen, içişlerı Bakanlığı'nın gadrıne uğramış Komıser Sabri Ünal da ıslandı! Once Süleyman Bey, Nazmiye Hanım, Istanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ile eşi kalkıp gittiler. Sonra da biz kalktık. Isa Çelik, Nâzım Hikmet Vak- fı'nın Genel Başkanı. Prof. Aydın Aybay ile Genel Yaz- manı Kıymet Coşkun, Tarık Akan, kimi yönetim kuru- lu üyesi arkadaşlarımız oyunun sonuna dek, ıslanmayı göze alıp oturmuşlar. Başkan Aydın Aybay, Oya Başar ile Levent Kırca'ya çiçek, bir de teşekkür mektubu ver- miş. Mektupta, özetle şöyle denıyor: "Ülkemizin yetiştirdiği buyük sanatçı AZİZ NESlN'/n yapıtından uyartanarak sahneye koyduğunuz TOROS CANAVARI adlı oyunun ilk geceki gelırinin tûmünü Nâ- zım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'na bağışlamanız doia- yısıyla size minnet ve şukranlanmızı sunuyoruz... Sağo- lun." 20 ağustos, Nadir Nadi'nin 4. ölüm yıldönümüydü. Berin Nadi'yi aradım, "Nasılsınız" dıye sordum. "Üzgü- nüz" dedi, "lyiki, Nadirbugünlerigörmedi!" BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/Yunanmitoloji- sinde, Tannlar ta- rafından güçlü ve kendını beğenmış erkekleri cezalan- dırmak için yara- 4 tılan kadın. 2/ Bir peygamber... Ker- tenkele derisi. 3/ Birbalık... Sıkıntı verme, üzme. 4/ Bir kişinin ya da toplumun yaşa- mmdaki yüce bir olayı anmak üzere yazılan lı- rik şiir türü... Aklaşmış, ren- gı solmuş. 5/ Çok büyük ve sağlam yapılar için kullaru- lan bir sözcük. 6/ "Ben Hak- kın kuluyum" (Pir Sul- tan Abdal)... Olumsuzluk be- lırten bir önek. II Aklama... Açık samanrengi. 8/ Medine kentinin bir adı... Bölmelı göçebe çadın. 9/ Bir şeyin te- mel öğesi... Kjsır, hiç doğur- mamış hayvan. YLKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Rus mutfağına özgü, içı et. balık ya da lahana ile doldu- rulmuş küçük börek. 2/ Un, et ve bamya ile yapılan bir ye- mek... Merkez Bankası'nın pasifinde kayıtlı para miktan. 3/ Ekmek... Duvar taşlannın ya da tuğlalannın harçla dol- durulup üzerinden mala çekılerek düzeltilen aralığı. 4/ İki elle tutularak kullanılan büyük ve ağır kılıç. 5/ Normal... Utanç duyma. 6/ Bir nota... Âtıf Yılraaz'ın bir filmı. 7/ Kaf- kasya'dan Iran'a uzanan genış bir alanda yaşayan Türk so- yundan halk... Sert bir ıçki. 8/ Ağzımızdaki dişlerin bir bö- lümüne venlenad... Kıtapgetırmemişpeygamber. 9/ "Çal- mak, aşırmak" anlamında argo sözcük.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle