28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 1995 SALI OLAYLAR VE GORUŞLER Sendikalar ve Politika Dr. ENGİN ÜNSAL Hukukçu-Eski parlamenter A nkara'da 5 Ağustos I995'te işçi hareketimi- zin en önemli eylemle- rinden biri yapıldı. 200 bini aşkın işçi meydanla- ra sığmayan bir öfke ile hiikümetın işçiye yönelik ekonomık poli- tikalannı ağır bir biçimde eleştirdi. Hayat pahalilığınm altında ezilen, gerçek satın alma gücü gün geçtikçe aşınan ve milli gelirden aldığı pay 1980 öncesine oranla çok daha azalrnış olan işçilerin bu haklı ey- lemi toplumun büyük bir kesiminin des- teğini de kazandı. Bu eylemin üzennde dunılması gere- ken çok önemli iki yanı var. Siyasal yaşa- mımızın geleceği açısından son derece önemli sonuçlan olabiiecek bu ıki konu- nun irdelenmesinde kaçınılmaz zorunlu- luklarvardir Bunlardan birincisi koalisyon hüküme- tinin küçük ortağı CHP ile ilgilidir. Sözde sosyal demokrat olduğunu savlayan CHP ve ondan önce var olan SODEP. Halkçı Parti ve SHP, işçinin nabzını tutma bece- risıni gösterememişlerdir. Adı ne olursa olsun. soldakı partilerde ilk kural, partinin örgüt yapısının emek ağırlıklı olmasıdır. Bunun nedeni açıktır. Sol partiler, siyasal yelpazenın sağındaki partilerin karşı tezi konumundadır. Bu nedenle ideolojik ya- pılannı emekten yana bir yörüngede ser- gilemek ve üyelenni emek ağırlıklı olarak oluşturmak zorundadırlar. 1980 sonrasın- da adını saydığımız partilerin hiçbirisinde buböyleolmamıştır. Üyeyazımındaetnik köken, mezhep, bölge aynmı partinin üye dokusunu belirleyen başlıca motifler ol- muştur. Bir sosyal demokrat partinin sergileme- si gereken üye göriintüsü tamamen göz ar- dı edilemiş ve kişisel çıkarlar öncelik ka- zanmıştır. Bir sağ partide bile görüleme- yecek ölçüde il başkanlannın büyük bir çoğunluğu müteahhjtlerden oluşan birpar- tinin ayağı üstünde dimdik durabilmesi olanaksızdır. Ellerine geçen yerel yöne- timlerde iktidar olma sürecinde SHP'lile- rin yolsuzluk batağında boğulmalannın temei nedeni ışte bu sosyal demokrat ilke- lerin yokluğu ve bu nedenle partinin ya- şadığı ve ülkede sosyal demokrat eğilim- li kimselere yaşattığı kımlik bunalımıdır. SHP'nin CHP çatısı altına sığınması, ik- tidar olma tutkusu nedeni ile sosyal de- mokrasi adına hiçbir olumlu sonuç ortaya koyamamıştır. Durum böyle olunca, CHP'nin koalisyon ortağı olarak hükümet politikalannın işçi yaranna oluşmasında etkili olmasını bekfemek, düş kurmanın da ötesinde saflık olurdu. Birçok sosyal demokrat, en doğal ve en güçlü yandaşla- n olması gereken işçilerin ve sendikalann CHP il merkezleri önünde CHP'yi çok ağır sözcüklerle eleştirmelerini ve CHP Genel Başkanı'nın kuklasını yakmalan- nı, televızyonlardayürelderi kanağlayarak seyretmişlerdir CHP, politikanın boşluğunda çok kısa bir zaman sonra yitip gitmek istemiyorsa, yapacağı kurultay sonrasında kimliğini oluşturma sürecini hızla başlatmalı, bunu başaracak politikacılan ve uzmanlan gö- reve getirmelidir. Sendikalar yönünden: Yapdan işçi ey> leminin ikinci önemliyanı sendikalann po- litika ile olan ılışkisini bir kez daha gün- deme getirmiş olmasıdır. Türk işçileri 1940'lı yıllardan beri sendikalaşma süre- cini yaşamaktadır. En çok işçiyi temsil eden ve en büyük konfederasyon olan Türk-tş 1952 yılında, işçilerin ve sendika- lann siyasal öncülüğünü savunan DİSK 1967 yılında kurulmuştur. Hak-İş ile bir- likte sayılan üçe çıkan konfederasyonla- nn varlıklannı sürdürdükJeri bunca yıldan sonra hâlâ hükümetlerin ve siyasal parti- lerin önünde haklannı ricaveminnetileal- maya çalışmalan gerçekten düşündürücü ve huzün vericidir. Bu sonuç birtek şeyin kanıtıdır: Türkiye'de işçilerin ve sendika- lann hükümetlerin ve siyasal parnlerin gö- zünde değeri hemen hemen yok gibidir. Eğer bir işçi hareketi, ülkenın politikacı- lan tarafından önemsenmiyor ve istekleri sürekli olarak kulak ardı ediliyorsa, o işçi hareketinın önderlen külahlannı önlerine koyup nerede yanlış yaptıklannı çok cıd- di düşünmeyebaşlamak zorundadır. Ana- yasada yapılan son değişiklikle sendika yöneticilerinin hiçbir mazereti de kalma- mıştır. Yaşantılan ve düşünceleri ile birer kü- çük burjuva olma özentisine kapılmış olan sendika yöneticilerinin bilmesi gerekir ki çalışanlann sorunlannın çözüm yeri siya- set arenasıdır ve çalışanlar politika orta- mında söz sahibi oluncaya kadar sorunla- nna köklü çözümler bulunamayacak ve işçiler meydanlarda isteklerini ve hoşnut- suzluklannı bağınmaya devam edecekler- dir. Şunun bilinmesi gerekir: Lüks araba, taşınmaz mal alınmakJa ve repoda sendi- ka parası çoğaltılmakia işçi sorunlan çö- zülmez. İşçi sorunlan işçilerin (ve sendı- kalannın) politikada söz sahibi olması ile çözülür. Bunun için bugüne değin 1982 Anayasası'nın 52. maddeengeli vardı. Bu madde sendikalann siyası faaliyette bu- lunmasını. siyasi amaç gütmesini, siyasi partilere destek olmasını yasaklıyordu. Son değişikliklerle bu madde yürürlükten kaldınlmış ve çalışanlann sendikalan ile birlikte siyasal ortama gırmelerinin önü açılmıştır. Amerikan sendikacıbğının partiler iistü politika yutturmacası ile Türk işçi hareke- ti içine düştüğü açmazdan kurtulamaz. Bunun tek yohı konfederasvon ve sendika yöneticilerinin bir araya gelerek bir parti- yi desteklerae \e o partinin \6netim kad- rolannda göre\ alma karan almalandır. Sendikalar, ağuiıkta olarak bir tek partinin etrafinda toplanarak ve o partinin yöneti- mindeetkili olarak içinde bulunduklan tü- nelden çıkabilirler. Âralanndabölünürve her biri ayn bir partinin dümen suyuna gi- rerve millervekili kontenjanı peşinedüşen sendikacılarkooumunageHrlerse,işçisını- fiyineka>beder. Sendikalar, Türkıye'nın örgütlü en bü- yük gücüdür. Sivil toplumun ve demokra- sinin kilometre taşıdır. Bugüne kadar ya- pılan yanlışlardan ders almanın zamanı gelmelidır. Yasaklann kalktığı birdönem- de, sendikalann siyasal ortamın üstüne bir güneş gibi doğması, çalışanlann kurtulu- şunun ilk adımı olacaktır. Resmi Görevlinin Kabadayılığı... İSMET KEMAL KARADAYI Emekli C. Savcısı iddeti, dehşeti, terörü, insanlan öldürme- yi ve haksız. acımasız eylemleri. işkence- leri kim onaylar? Kimler. her vahşetin bin ağıt yarattığını bilmez? Çare getirilme- miş ya da bulunamanuşsa, kuşlcu yok ki bizlere, acılar içinde kıvranırken de sesi- ni cTk"arma hakkı doğar... Hukuku. politikayi, sanatı. düşünce ve eylem öz- gürlükJerini, görev sınırlannı, vb birbiriyle çatıştıran bilgisi kıt birileri bir zamanlar "asmavalun da besle- yeüm mi"dediler. sanatın içine tükürdüler. "Laiklik maskesi ardına gizlenmiş dinsizler~den "Atatürk'ü kullanan konıünisücr"den. "dahfli ve harici bedhah- lar'dan hatta bunlann "iktidarda olanlarTndan ya- na yakıla söz ettiler. Ö zaman görmüştük ki kızgınlık dürtülerinin ölçü- süzlüğe kaydınlışını, hedef göstenşlen. önyargılı, tek yanlı, salt siyasal hırs, hınç ve hırçınlık taşıyan fırsat düşkünleri dışında, sağduyu, bilinç sahibi hiçbir ki- şi, kuruluş oaylamamıştı. Haince "gaflannı ve de "gaflet'*lerinı saklayanlardan. büyük "laPlan veyü- rütemedikleri "peynir gemüeri"ni kimselere bırakma- yanlardandahanicelennigözlemlemiştik Vebiryer- lerden ezberietılmış deyimlenyle "bizsözde degil öz- de hukukdevletiyiz- biz kültürü. sanan biliriz. biz söz- de değil özde çağdaşız» biz laikiz, adiliz, sosyal düzen- ciyiz- bizsözdedeğO özde,yalanın talaıun sömürünün ve yabana boyundunıklannın karşısındayızJ" gibi sözleri yazılan durmadan yineleyen, nice nice çağdı- şı kalmış. çıkarcı ya da hırsız olmuş, modern manda- lar ve kapitülasyonlara göz yummuş, bile bile Bi- zans'tan öteye gidememiş "kötûlük"çü, "vanlış*'çı başlara. "hayın" yetkililere de az rastlamamıştık... Oralarda aynca hesap kitap yüreklendiriciler. o bi- rilerinearkaçıkıcılar vardı. Onlannbirbölümü, "gü- nah"lı inat keçilerini, bir bölümü de tuzu kuru "nin- ja"lan andınyordu. Birbaşka bölümde iseya kaç kö- şeyi döndülderi bellı ve belgeli açıkgözlerya da kö- kü ıçenden dışandan dolaşmış sömürgeci soytanla- ra avuç açmak zorunda bırakılan "aç- açık"lanmız vardı. Ve zor günler, baskılar, susturulmuşluklar, sm- dirilmişlikler; yanıltılmış, kandınlmış olanlar, daha sonra... Beni çok şaşırtan bir acı örnek de şu olmuştu o sı- ralarda: Ne demek oluyordu şu, "laiklik maskesi ar- dına gizJenmiş dinsiz"lik? Üstelik din adamlan bile inançlara ve inançsızhklara, ama kesindir kı insana saygı bakımından böyle bir "üstüne ne vjüafe"ligı yapmaz, yapamaz iken... Ûte yandan her "sol''da gö- rünene, çok yıllar öncesi ilkelliğindeymişiz gibi "va- tan haini' anlamında. hemen "komünist" damgası- nı nasıl, ne hakJa vurabihyorlardı? Bın "bendinsizim, komünistim" diyorsa ve bu kendinde, özgür bir gö- rüşte, örgütlenn yasal amacında kalıyorsa onu suçla- yabilirmiydik?.. Aynca ömeğin "dahiHve harici bed- hahlar, iktidarda olanlar*' falan deniyordu ya, bu taş- lan hangi dönemin "iktidar"lan hak ediyordu? Bu arada, "memleketin bütûn kaklerini zaptedenler," ulusumuzu "fakr-ü zaruret içinde bırakan"]ar. "sus, bizi sö\1üyorsunT " demezler mıydi? Kaldı kı "Geoç- Bğe Sesleniş'*in bunlan ve öteki uyanlan, bugüne dek, o binlennce "•öcü"gibi gösterilen **solcıı''kesimin, yi- ne onlarca "gözü gibi knrunan", "sağa" ıktidarlara, yönetimlere. kişilere anımsattıklan erişkin sözler de- ğil miydi?.. Bir başka acı. daha dogrusu acıklı örneğe dcğine- yim: l4 Vargısızinfazlaryaptlıyor"eleştirisinin özveri- sınden gocunup bunu üstüne alanlar çılcmıştı. Peki yok muydu böyle infazlar? "•Yiırtdışı''murtdışı kuş- kulanna ne gerek? Mahkemelerimiz olsun, değışik partilerden bakanlanmız ya da Meclis komisyonlan- nm raporlan olsun onca basının. hukuk bürolannın bildirileri, duyurulan olsun, göstermemış miydi bel- gelememiş miydi bunlan? En son Gazi Mahallesi'nde "kimvurdu"lara, "inftzsızyargı(!)"laragötüriilen 21 yurttaşımızdaki giriş çıkışı bellı kurşunlar neyi, kim- leri gösteriyordu? Ya kayıplar, kayıplar, kayıplar; "dü- şünce"yi "terör" sayıp hapsedilenler; kaçınlanlar, yokedilenler?!. Oysa devletimiz güçlü, polisimiz ve askerimiz yü- rekliydı, teknik olanaklıydı. Değil bir kişiyi, iki kişi- yi, üç beş kişiyi; değil çevresi sanlmış binalann bil- mem kaçıncı katındaki kaçma olanağı bulunmayan insanlan, ömeğin gasp. öldürme, uyuşturucu, uçak kaçırma vb baskınlannda "terör yuvalan'*nı ve ha- zırlıklannı ele geçirme olaylannda olduğu gibi silah- lı silahsız, direnen direnmeyen durumundayken de is- terse kıskıvrak yakalayıp "adalefin karşısına çıka- rabilir, sonuçta karar biraz gecikse de "yargıerki''nin güvenine bırakabilirdi. Diyelim "kontr-gerilla" tek- niğiyle ille öldürmeyi, intikamı, kendiliğinden hak al- mayı hiçbir gerçek hukuk devleti istemez, isteyemez- di. Yaşatmak, "cezalann kişisefli^"'' ilkesini insan olan içın gözetmek, hakkın hukukun temeliydi. Cumhur- başkanı Demirel de 10.4. 1993 günü Polis Akademi- si'nde şu sözleri boşuna söylemek zorunda kalma- mıştı: "Yaşamak hakkı hakîann en azizidir. Devtet, eğer huzur ve sükunu zorla saglıvorsa, o polis devteti- dir." Hepimiz, yasal ya da yasalan değişikliğe götü- ren hak aramalann; haklı itirazlann, gösterilerin. baş- vurulann dışında, öyle beğenmediğimiz, tutmadığı- rraz partıyi, demeği. düşünceyi, inancı, kişiyi, kuru- luşu düşman bellersek "mahkûm" ederse, onlara ya- saklar getinrsek bundan kamu yaran, toplum huzu- ru, genel banş mutlulukJannın doğmayacağını bili- nz, bilmeliyiz. Bu inanca da dayanarak önce "mes- lektaş" saydıklanma şöyle seslenmek isterim: Bugün "resmi" görevde olsaydım ve adli kolluk da kurulmuş olsaydı, sizinle görüşür; kitaplığınıza, ek- sik olan tüm düşün. politika, felsefe, sanat, din, sos- yoloji, psikoloji, kriminoloji kitaplannı armağan eder; altlan çizilerek notlar alınarak okunmuşsa on- lan uygulamalı olarak sizinle tartışırdım. Ardından, anayasal haklar ve sorumluluklar içinde görüş, öne- ri ve eleştirilerinızi serbestçe, korkusuzca dile getir- menizi öğütler; ne ki bir "sözcü", bir ^emsid", bir "mensup" gibi salt politika yapmamanız, "dikkafli olmanız gerektiğini, hele hele o "dayı-torpfl- arka" yanıltmacalanna hiçbir zaman yer ve yüz vermeme- nizi, bir de görevlerinizi a kahraman"lık taslamak- sızın yapmanızı uyanrdım. E\et, "görecekgünlerinıiz vardaha"yı henüz unutmamıştık. PENCERE KemaHst mi Bu Kişiler? Cem Yayınevi iki ciltlik "Osmanlı Imparatorluğu Ta- rihi"n\ yayımladı. Bu tarihi bir kurul hazırladı. Her biri kendi alanında uzman bilim adamlan: J. L. Bacque - Grammont, L Bazin, J. Beidiceanu, N. Beldice- anu, P. Dumont, F. Georgeon, R. Mantran, A. Ray- mond, J. P. Roux, N. Vatin, G. Veinstein. Bu kurul Yayın Yönetmenı Robert Mantran ın özenli dikkatiy- le çok geniş bir kaynakçaya dayanarak yaklaşık 1000 sayfalık bir yapıt meydana getirdi. Strasbourg Üniver- şitesi'nde Profesör Server Tanilli, iki ciltlik"Osman/; imparatortuğu Tarihi"ri\ Türkçeye kazandırdı. Herevin kitaplığında bulunması gereken bir yapıt, bir başvuru kitabı. Tümüyle yabancılann hazıriadığı bu kadar ge- niş kapsamlı birtarihte, Türkiye'nin güncel politikasın- da tartışma konusuna dönüşen olaylar ve kişiler de yer alıyoriar; İkinci Abdülhamit, Mustafa Kemal Atatürk, 1915 Ermeni olayları, ittıhatçılar, Sevr ve Lo- zan üzerine yazılanlan merak etmez misiniz?.. • "SevrAntlaşması'ndan Lozan Antlaşmast'na: Tür- kiye'nin ölüşû ve Yeniden Dirilişi" başlıklı bölümü okurken altını çizdığim satırlan köşeme alıyorum: "Kemalistler, Anadolu'da işgalciye karşı mücade- le için her çabaya başvururken, Istanbul hükümeti, itilaf Devletleriyle uzun banş göriışmelehnin içine gö- mülüp kalır ve Avrupa diplomasisJnin kendisine da- yattığı diktanın önünde eğilir sonunda. 10 Ağustos 1920'de imzalanan SevrAntlaşması, Osmanlı Impa- ratoriuğu'nun parçalanışını onaylar." Peki sonra neolur?.. "Madem ki savaşmaktan başka yol yoktur, Türkler de savaşacaktır." Ve kazanacaktır... • Kitabı okumayı birlikte sürdürüyoruz: "Yeni bir çağın baştangıcı mıdır olup bitenler?.. Bağımstzlık savaşının sona ermesiyle Halifelik gö- revinin ortadan kaldmlması arasında art arda sırala- nan çeşitli siyasal değişıklikler, Türkiye'nin tanhinde kesin bir dönemecın işaretidirter hiç kuşkusuz. Ke- malist devrim, çağını doldurmuş kurumlann engeli- ne takılıp kalmadan açılıp serpilebilir artık. Laikliğe, ilericiliğe, bilımsel anlayışa ve Batı'ya açılışa olduğu kadar, ulusal değerler ve geleneklere saygıya da gü- venip bel bağlayan genç cumhuriyet, esinlenmiş ku- rucusunun itişiyle, gerçekten şaşkınlığa düşen bir dünyaya 'uygaruluslar' topluluğu içinde örnek birrol oynamaya yetenekli bir ülke izlenimini vererek deri değiştirecektır birkaç yılda. Bununla beraber, Türki- ye'nin, Mustafa Kemal'le Batılı çağdaşlığa doğruyü- rüyüşü birden hızlanmış olsa bile, şunun hakkını ta- nımak yerinde olur her şeye karşın: Tarihin bu hıtia- nışı, daha önceki uzun ve derin yol açışlara çok şey borçludur." • Kitabı okurken yer yer kuşkuya düştüm: Sakın bu saygın bilim adamlan ve tarihçiler Kemalist olmasın- lar?.. Avrupa'da ünıversite çatısı altında bilim yapıyoriar bu kişiler... Ancak Türkiye'de "resmi tarih" diye aşağılanmaya çalışılan bağımsızlık, çağdaşlaşma, devrim ve tek söz- cükle varoluş tarihimize yansız yaklaşım, Frenklerde bizimkilerden daha ağır basıyor. ÛJIU»~ ARADA BİR TUNA BALTACIOĞLU Anaokulu Eğîtimi Anaokulu, çocuğun eğitim sürecinde çok önemli bir yer tutar. İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlanna doğru bile aileler, anaokuluna kuşkuyla bakmışlar, büyük çogunluk, çocuklannı ancak zorunlu neden- lerden ötürü anaokuluna vermişlerdir. 2000'lere yaklaşırken artık anaokullanna degişik bir açıdan bakılmaktadır. Anaokulu, eğitim sistemi içinde gittikçe gerekli ve kaçınılmaz bir aşama ola- rak yerini almaktadır. Anaokulunun gereklilıği çeşitli nedenleredayanmaktadır. Bunlardan bazılanna kısa- ca değinelim. Çocuğun evde bulamayacağı gereksinimlerden birçoğunu anaokulu karşılayacaktır. Ömeğin, çocuk yaşıtlarıyla arkadaşlık etmeyi, paylaşmayı, işbirliğini ancak yaşayarak öğrenebilmektedir. Bunlan, ana- okulu çağındaki çocuğa evde sağlayabilmek hemen hemen olanaksızdır. Diğer önemli bir neden, çocu- ğun ana baba ilgisinden kurtulmasıdır. Evde ana ve babanın gözetiminde olan çocuklann davranışları şu ya da bu biçimde kısıtlanır. Bu tutum, anaokulu ça- ğındaki çocuk için zararlıdır. Öte yandan anne ve ba- banın çalışmak zorunda olduğu ailelerde, çocuk bu kez tam aksıne, ana baba ilgisinden yoksun kalacak, büyük bir olasılıkla üçüncü bir kişinin gözetimi altın- da olacaktır. Bu da zararlıdır. Anaokulu bu kez, ilgi- sizliğin yerini doldurma işlevini üstlenecektir. Yeterli bir alana sahip olan bir anaokulu, çocuğun tehlikelerden uzak olarak güvenle koşup oynayabi- leceği bir ortam sağlayabilecektir. Bunun dışında, iyi bir anaokulunun sahip olması gerekenleri şöyle sa- yabiliriz: Okul yeterli büyüklükte bir bahçeye sahip olmalı- dır. Bu bahçe hem çeşitli oyunlara elverişli olmalı hem de toprakla uğraşmaya uygun olmaltdır. Çocuk bu- rada, evde hiçbir zaman bulamayacağı, doğayla iç içe olma, ışık, güneş ve havaya kavuşma, toprakla oynama olanağını bulacaktır. İyi bir anaokulu, çocuğu evdeki kısıtlamalardan kurtarmalı, ona birtakım gereksiz yasaklar getirme- melidir. Çocuk böylece eglenerek, oynayarak, pay- laşarak kişiliğini geliştirme olanağını elde edecektir. Gürültü etme özgürlüğüne kavuşacaktır. Açık hava- da sağlık da kazanacaktır. Çocuk, kış aylannda da açık havada oynamaya alışmalıdır. Bir anaokulunda aranacak nitelikler arasında bir de iyi beslenme ve düzenli uykuyu sayabiliriz. Evde sağlanması hemen hemen olanaksız olan düzenli ve zorlamasız bir beslenme yöntemi, okulun başlıca uy- gulamalarından biri olmalıdır. Aşınya kaçmadan ye- terı kadar besin almak ve önüne konanı kimsenin zorlaması olmadan yemek, çocuk için çok önemlidir. Yemekten sonra düzenli olarak yatma ve dinlenme, çocuğa doğal olarak uyuma alışkanlığını kazandıra- caktır. Anaokulu çocuğuna sağlanması gereken temel ge- reksinimler arasında resim, spor ve dansı da saymak gerekir. Özellikle resimde, çocuğu yönlendirmeden, izin verilmelidir. Çocuk, eğiticinin doğru gördüğünü değil, kendi düşlediğini çizmelidir. Böylece çocuğun yaratıcı yönü gelişir. Çağımızın anaokulunda videolu TV de vazgeçil- mez bir eğitim ve eğlence aracı olarak kullanılmak- tadır. Yakında bilgisayariann da anaokullarına girdi- ğini görürsek şaşmamalıyız. Üç yaş, çocuğun anaokuluna başlaması için en uygun çağdır. Aileler, çocuklan bu yaşa geldiğinde, onlan anaokuluna göndermeyi ciddi olarak düşün- melidirler. Bu konuda herhangi bir duraksamaları olursa Sarp Bengü'nün "YetişkinlerImparatorluğu" adlı kitabını okumaları yarariı olacaktır. COK UYGUN TAKSITLERLE ARCELIK FIRIN TARTIŞMA Alaturka liberaller ve demokrasi... B ır görüş ve değerler sistemini kendi iç mantığına uygun olarak somutlayamazsanız, sadece onun olası olumluluklanndan yararlanamamalda kalmaz, o moda sistemin panltısının ardına sığınan bu kesimin talanlannın sorumlulugunun toplumsal faturasını ödemek zorunda bırakılırsınız. Işte, 1980sonrası yaygmlaşan alaturka liberalizm buna çok iyi bir örnektir. Liberalizmin özü özgürlükçülüktûr. Bu düşünce sistemine göre, birey toplum hayatında. girişim ve mülkiyet özgürlüğü başta olmak •; üzere ekonomik, siyasal kültürel ve etnik özgürlüklerini sınırsız yaşama hakkına sahiptir. Liberalizm, bireyler arasındaki farklılıkJann olağanlığını ve bu farklılıklann aynı zamanda gelişmenin yönlendirici gücü olduğunu vurgular. Devletin toplumsal tabakalar arasındaki farklılıklara müdahalesıni yanlış bulur. Bunun, devletin hantallaşmasına, bürokratik katılaşmaya, yurttaşlann vergileriyle oluşan dev letin gelirlerinin çarçur edilmesine neden olduğunu öne sürer. Ne var ki 'liberalleşmeden yanayım' diyorsanız ve liberal ülkülere dayanarak toplumu dönüştürmek istiyorsanız. liberalizmin özünü boşaltıp, bu düşünce sisteminin sadece işinize geldiği kadannı kullanamazsınız! Bir o>iina başlamışsanız; onu. kurallanna göre oynama yükümlülüğünüz vardır. Türkiye'de '80 sonrası gündeme gelen ve giderek popülerleşen alaturka liberalizm, özgürlük haklannı koşullu ve geçici haklar olarak görmektedir. Bu dönemde sağlanan haklar, ki bunlar öncelikle ekonomi alanıyla ilgilidir, vatandaş olma nedeniyle tanınan, yasal ve anayasal çerçevesi içinde kurumsallaşan ve geri alınamaz hak ve özgürlülder olarak değerlendirilmemiştir. Bunlar daha çok, kendini vatandaşlann babası rolünde gören devlet tarafından, bir ikinci karara kadar göz yumulan kaçamaklar gibidir, özgürlüklerin ne zamana kadar geçerli olacağı, hangi içerikle yaşanacagı, 'büyüklerimiz'in iyi niyetine bağhdır. Vatandaşın bu özgürlükJeri bir hak değil, bir lütuf olarak algılaması için her şey yapılmaktadır. Bu anlayışta vatandaş, haklannı isteyemez, verilen haklan koruyamaz, korumaya cüret edemez ve etmemelidir de. Yapılmak istenen budur. Işte. alaturka liberalleşme ve demokratikleşme arasında bu noktada ciddı bir çelişki vardır. Demokrasi. birey haklannın yasa ve anayasa tarafindan net bir biçimde çizildiğı. kişiye özgü olarak değişik yorumlann yapılamayacağı. hak ve özgürlüklerin aynmsız herkes için gerçekten güvence altında olduğu toplumsal bir yaşam biçimidir. Oysa alaturka liberalızmde. özgürlükçülüğün biçimsel olarak propagandası yapılır. belli dinamiklerin harekete geçirilmesinde ondan yararlanılır, ama gizliden gizliye geniş yığınlann dizginlerini hâlâ sıkı sıkı elinde tutan paternalist ve totaüter bir devletçilikanlayışı mevcuttur. Alaturka liberalizmi uygulayan seçkin (elit), vatandaşlanna şöyle der 14 Ey özgûr bire>. senin özgürlüklerin ve haklann olacak, ama bu haklann neter olacağını, nereye kadar uzanacağını ve hangi zaman düimi içinde geçerii olacagını saptama hakkı ise benim olacak." Sanki Avrupa'ntn doğusunda yüzyılımızda oluşan ve tarihin çıkmaz sokaklanndan geri dönen totaliter modelin grotesk bir izdüşümüdür bu: Onvell'in ünlü devişiyle "eşitler arasında daha eşıtter" toplumu gibi, bizdeki alaturka liberaller de fırsatı yakaladıklannda "özgüıier arasında daha özgürler" elitini yaratmaktan çekinmezler. Alaturka liberaller insanlan özgür kılmadan hak sahibi kılabileceklerini sanırlar, demokrat olmadan liberal olabiliriz diye düşünürler; paternalistliği tark etmeden devletçiliği bırakabiliriz diye umutlanırlar, devletin totaliter yapısından vazgeçmeden çoğulcu siyasi sistemi temellendirebiliriz diye düşler kurarlar, iktidara geldiklerinde kendilerini ve kendi çevrelerinde kümelenen bir kısım kapıkulunu her türlü anayasal ve yasal ve yaptınmdan muaf tutarak yarattıklan özgür -ama gaynmeşru- dünyanm, toplumda, dillerinden düşürmedikleri özgürlükçü ve liberal ilkeleri değil, baskıcı, otoriter ve totaliter görüşleri güçlendırdiğini görmeyecek kadar kördürler de. Aslına bakılırsa, savunduklan ilkelerin toplumsal prestij kaybı onlan çok fazla da rahatsız etmez. Çünkü daha düne kadar belki muhafazakâr, belki Keynesçi, belki katı devletçi ve belki de kolektivist olduklannı söyleyen onlar, ilkeleri değil, kendi çıkarlannı ve esen rüzgârlan dikkatc alırlar. Ne diyelim? Tann, gerçek liberalleri alaturkalanndan korusun... Tank Demirkan PIMNlAlt PtSINÂT t 6 TAKSIT PCSINAT t 10 TAKSIT nıı u/xOAZVrnaN 1221 BBcno mm 1317 CUKTKO TUK4O HUN 1312 BBOKO TUMO MHN 1321 lunoniM 1311 TJUOUJIUHOnHN 1412 r Muuinunk rauN »421 TBBOKOMAriK RBN »423 TBIKT1KMUTK RODU FRHN M I 2 O OâMMf FMM KŞIN 11M0.000 I&50&000 • i5.joaooo I5JO0LOO0 ı/.4oaooo 26.000.000 27J0O000 ^ 29U100.000 ^ 20401X000 1 PtiİNM 2.070J0O0 2.71O000 2.540.000 2J4O000 2.150.000 3^M0İM0 4.2*0.000 4-510.0O0 4^50LOO0 ljıyu MKSr 2JJ70.000 2.7IO000 2-540.000 2LS40LM0 2.«50.000 3.440.000 4.200.000 4.5101000 4.750.000 3LM010M Tomjunrtar 14^490.000 14.9701000 17.7*0.000 17-7*0.000 T9.9SO.000 24.340.000 29.420.000 HJ70MI0 33.2S0.000 2X660J)00 HfİNAT 1.360.000 2.040.000 1.910.000 ı.vıaooo 2.150.000 2^20.000 3.210.000 3.400.000 3.5*0.000 2-S5&000 tuatr 1.5*0.000 Z040.0M ı.9iaooo I.970.O0O 2.150.000 3.2101000 3.400.000 3J40UMO r »»ttooo Tomutıhm 17.160.000 tumojoto 21.010.000 HJBtOJNt 2145OLO00 Mi«aaooa 35.3IO000 snoooov 39.34O.000 ARÇELİK Fıyalianmf2XJ KDV dobildtr. KDV veya dığer vçrgi orantannda ohbtlecek değ stklıkler hyatiara aynen yansıtılacaktır • Kampanyama, Sanayi v» Ticaraf •okonh^ı'mn 25.05.7994 tarihfi, 21940 saylı R»*mi Gazte'd» Han «dîhn tMiğm uygundur. • Ürimlorimh. ArçmUk rtkHi Sahafan'ndon ftfCm «air. • ÂrçmKk "Sahş" Konağaf Cad. 2/6, 8O33O • ,• . SüHüc; İıtanbul Kampanyamrz, 5 tyKI 1995 taribin» kadar guçtti olup, üretim ımkân/on U» tmrMr. 0*00 361 «S M3-O9OO 2AI t5 M 'OMOMI «9 BT
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle