Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22 AĞUSTOS 1995 SALI
OLAYLAR VE GORUŞLER
Sendikalar ve Politika
Dr. ENGİN ÜNSAL Hukukçu-Eski parlamenter
A
nkara'da 5 Ağustos
I995'te işçi hareketimi-
zin en önemli eylemle-
rinden biri yapıldı. 200
bini aşkın işçi meydanla-
ra sığmayan bir öfke ile
hiikümetın işçiye yönelik ekonomık poli-
tikalannı ağır bir biçimde eleştirdi. Hayat
pahalilığınm altında ezilen, gerçek satın
alma gücü gün geçtikçe aşınan ve milli
gelirden aldığı pay 1980 öncesine oranla
çok daha azalrnış olan işçilerin bu haklı ey-
lemi toplumun büyük bir kesiminin des-
teğini de kazandı.
Bu eylemin üzennde dunılması gere-
ken çok önemli iki yanı var. Siyasal yaşa-
mımızın geleceği açısından son derece
önemli sonuçlan olabiiecek bu ıki konu-
nun irdelenmesinde kaçınılmaz zorunlu-
luklarvardir
Bunlardan birincisi koalisyon hüküme-
tinin küçük ortağı CHP ile ilgilidir. Sözde
sosyal demokrat olduğunu savlayan CHP
ve ondan önce var olan SODEP. Halkçı
Parti ve SHP, işçinin nabzını tutma bece-
risıni gösterememişlerdir. Adı ne olursa
olsun. soldakı partilerde ilk kural, partinin
örgüt yapısının emek ağırlıklı olmasıdır.
Bunun nedeni açıktır. Sol partiler, siyasal
yelpazenın sağındaki partilerin karşı tezi
konumundadır. Bu nedenle ideolojik ya-
pılannı emekten yana bir yörüngede ser-
gilemek ve üyelenni emek ağırlıklı olarak
oluşturmak zorundadırlar. 1980 sonrasın-
da adını saydığımız partilerin hiçbirisinde
buböyleolmamıştır. Üyeyazımındaetnik
köken, mezhep, bölge aynmı partinin üye
dokusunu belirleyen başlıca motifler ol-
muştur.
Bir sosyal demokrat partinin sergileme-
si gereken üye göriintüsü tamamen göz ar-
dı edilemiş ve kişisel çıkarlar öncelik ka-
zanmıştır. Bir sağ partide bile görüleme-
yecek ölçüde il başkanlannın büyük bir
çoğunluğu müteahhjtlerden oluşan birpar-
tinin ayağı üstünde dimdik durabilmesi
olanaksızdır. Ellerine geçen yerel yöne-
timlerde iktidar olma sürecinde SHP'lile-
rin yolsuzluk batağında boğulmalannın
temei nedeni ışte bu sosyal demokrat ilke-
lerin yokluğu ve bu nedenle partinin ya-
şadığı ve ülkede sosyal demokrat eğilim-
li kimselere yaşattığı kımlik bunalımıdır.
SHP'nin CHP çatısı altına sığınması, ik-
tidar olma tutkusu nedeni ile sosyal de-
mokrasi adına hiçbir olumlu sonuç ortaya
koyamamıştır. Durum böyle olunca,
CHP'nin koalisyon ortağı olarak hükümet
politikalannın işçi yaranna oluşmasında
etkili olmasını bekfemek, düş kurmanın
da ötesinde saflık olurdu. Birçok sosyal
demokrat, en doğal ve en güçlü yandaşla-
n olması gereken işçilerin ve sendikalann
CHP il merkezleri önünde CHP'yi çok
ağır sözcüklerle eleştirmelerini ve CHP
Genel Başkanı'nın kuklasını yakmalan-
nı, televızyonlardayürelderi kanağlayarak
seyretmişlerdir
CHP, politikanın boşluğunda çok kısa
bir zaman sonra yitip gitmek istemiyorsa,
yapacağı kurultay sonrasında kimliğini
oluşturma sürecini hızla başlatmalı, bunu
başaracak politikacılan ve uzmanlan gö-
reve getirmelidir.
Sendikalar yönünden: Yapdan işçi ey>
leminin ikinci önemliyanı sendikalann po-
litika ile olan ılışkisini bir kez daha gün-
deme getirmiş olmasıdır. Türk işçileri
1940'lı yıllardan beri sendikalaşma süre-
cini yaşamaktadır. En çok işçiyi temsil
eden ve en büyük konfederasyon olan
Türk-tş 1952 yılında, işçilerin ve sendika-
lann siyasal öncülüğünü savunan DİSK
1967 yılında kurulmuştur. Hak-İş ile bir-
likte sayılan üçe çıkan konfederasyonla-
nn varlıklannı sürdürdükJeri bunca yıldan
sonra hâlâ hükümetlerin ve siyasal parti-
lerin önünde haklannı ricaveminnetileal-
maya çalışmalan gerçekten düşündürücü
ve huzün vericidir. Bu sonuç birtek şeyin
kanıtıdır: Türkiye'de işçilerin ve sendika-
lann hükümetlerin ve siyasal parnlerin gö-
zünde değeri hemen hemen yok gibidir.
Eğer bir işçi hareketi, ülkenın politikacı-
lan tarafından önemsenmiyor ve istekleri
sürekli olarak kulak ardı ediliyorsa, o işçi
hareketinın önderlen külahlannı önlerine
koyup nerede yanlış yaptıklannı çok cıd-
di düşünmeyebaşlamak zorundadır. Ana-
yasada yapılan son değişiklikle sendika
yöneticilerinin hiçbir mazereti de kalma-
mıştır.
Yaşantılan ve düşünceleri ile birer kü-
çük burjuva olma özentisine kapılmış olan
sendika yöneticilerinin bilmesi gerekir ki
çalışanlann sorunlannın çözüm yeri siya-
set arenasıdır ve çalışanlar politika orta-
mında söz sahibi oluncaya kadar sorunla-
nna köklü çözümler bulunamayacak ve
işçiler meydanlarda isteklerini ve hoşnut-
suzluklannı bağınmaya devam edecekler-
dir.
Şunun bilinmesi gerekir: Lüks araba,
taşınmaz mal alınmakJa ve repoda sendi-
ka parası çoğaltılmakia işçi sorunlan çö-
zülmez. İşçi sorunlan işçilerin (ve sendı-
kalannın) politikada söz sahibi olması ile
çözülür. Bunun için bugüne değin 1982
Anayasası'nın 52. maddeengeli vardı. Bu
madde sendikalann siyası faaliyette bu-
lunmasını. siyasi amaç gütmesini, siyasi
partilere destek olmasını yasaklıyordu.
Son değişikliklerle bu madde yürürlükten
kaldınlmış ve çalışanlann sendikalan ile
birlikte siyasal ortama gırmelerinin önü
açılmıştır.
Amerikan sendikacıbğının partiler iistü
politika yutturmacası ile Türk işçi hareke-
ti içine düştüğü açmazdan kurtulamaz.
Bunun tek yohı konfederasvon ve sendika
yöneticilerinin bir araya gelerek bir parti-
yi desteklerae \e o partinin \6netim kad-
rolannda göre\ alma karan almalandır.
Sendikalar, ağuiıkta olarak bir tek partinin
etrafinda toplanarak ve o partinin yöneti-
mindeetkili olarak içinde bulunduklan tü-
nelden çıkabilirler. Âralanndabölünürve
her biri ayn bir partinin dümen suyuna gi-
rerve millervekili kontenjanı peşinedüşen
sendikacılarkooumunageHrlerse,işçisını-
fiyineka>beder.
Sendikalar, Türkıye'nın örgütlü en bü-
yük gücüdür. Sivil toplumun ve demokra-
sinin kilometre taşıdır. Bugüne kadar ya-
pılan yanlışlardan ders almanın zamanı
gelmelidır. Yasaklann kalktığı birdönem-
de, sendikalann siyasal ortamın üstüne bir
güneş gibi doğması, çalışanlann kurtulu-
şunun ilk adımı olacaktır.
Resmi Görevlinin Kabadayılığı...
İSMET KEMAL KARADAYI Emekli C. Savcısı
iddeti, dehşeti, terörü, insanlan öldürme-
yi ve haksız. acımasız eylemleri. işkence-
leri kim onaylar? Kimler. her vahşetin bin
ağıt yarattığını bilmez? Çare getirilme-
miş ya da bulunamanuşsa, kuşlcu yok ki
bizlere, acılar içinde kıvranırken de sesi-
ni cTk"arma hakkı doğar...
Hukuku. politikayi, sanatı. düşünce ve eylem öz-
gürlükJerini, görev sınırlannı, vb birbiriyle çatıştıran
bilgisi kıt birileri bir zamanlar "asmavalun da besle-
yeüm mi"dediler. sanatın içine tükürdüler. "Laiklik
maskesi ardına gizlenmiş dinsizler~den "Atatürk'ü
kullanan konıünisücr"den. "dahfli ve harici bedhah-
lar'dan hatta bunlann "iktidarda olanlarTndan ya-
na yakıla söz ettiler.
Ö zaman görmüştük ki kızgınlık dürtülerinin ölçü-
süzlüğe kaydınlışını, hedef göstenşlen. önyargılı, tek
yanlı, salt siyasal hırs, hınç ve hırçınlık taşıyan fırsat
düşkünleri dışında, sağduyu, bilinç sahibi hiçbir ki-
şi, kuruluş oaylamamıştı. Haince "gaflannı ve de
"gaflet'*lerinı saklayanlardan. büyük "laPlan veyü-
rütemedikleri "peynir gemüeri"ni kimselere bırakma-
yanlardandahanicelennigözlemlemiştik Vebiryer-
lerden ezberietılmış deyimlenyle "bizsözde degil öz-
de hukukdevletiyiz- biz kültürü. sanan biliriz. biz söz-
de değil özde çağdaşız» biz laikiz, adiliz, sosyal düzen-
ciyiz- bizsözdedeğO özde,yalanın talaıun sömürünün
ve yabana boyundunıklannın karşısındayızJ" gibi
sözleri yazılan durmadan yineleyen, nice nice çağdı-
şı kalmış. çıkarcı ya da hırsız olmuş, modern manda-
lar ve kapitülasyonlara göz yummuş, bile bile Bi-
zans'tan öteye gidememiş "kötûlük"çü, "vanlış*'çı
başlara. "hayın" yetkililere de az rastlamamıştık...
Oralarda aynca hesap kitap yüreklendiriciler. o bi-
rilerinearkaçıkıcılar vardı. Onlannbirbölümü, "gü-
nah"lı inat keçilerini, bir bölümü de tuzu kuru "nin-
ja"lan andınyordu. Birbaşka bölümde iseya kaç kö-
şeyi döndülderi bellı ve belgeli açıkgözlerya da kö-
kü ıçenden dışandan dolaşmış sömürgeci soytanla-
ra avuç açmak zorunda bırakılan "aç- açık"lanmız
vardı. Ve zor günler, baskılar, susturulmuşluklar, sm-
dirilmişlikler; yanıltılmış, kandınlmış olanlar, daha
sonra...
Beni çok şaşırtan bir acı örnek de şu olmuştu o sı-
ralarda: Ne demek oluyordu şu, "laiklik maskesi ar-
dına gizJenmiş dinsiz"lik? Üstelik din adamlan bile
inançlara ve inançsızhklara, ama kesindir kı insana
saygı bakımından böyle bir "üstüne ne vjüafe"ligı
yapmaz, yapamaz iken... Ûte yandan her "sol''da gö-
rünene, çok yıllar öncesi ilkelliğindeymişiz gibi "va-
tan haini' anlamında. hemen "komünist" damgası-
nı nasıl, ne hakJa vurabihyorlardı? Bın "bendinsizim,
komünistim" diyorsa ve bu kendinde, özgür bir gö-
rüşte, örgütlenn yasal amacında kalıyorsa onu suçla-
yabilirmiydik?.. Aynca ömeğin "dahiHve harici bed-
hahlar, iktidarda olanlar*' falan deniyordu ya, bu taş-
lan hangi dönemin "iktidar"lan hak ediyordu? Bu
arada, "memleketin bütûn kaklerini zaptedenler,"
ulusumuzu "fakr-ü zaruret içinde bırakan"]ar. "sus,
bizi sö\1üyorsunT
" demezler mıydi? Kaldı kı "Geoç-
Bğe Sesleniş'*in bunlan ve öteki uyanlan, bugüne dek,
o binlennce "•öcü"gibi gösterilen **solcıı''kesimin, yi-
ne onlarca "gözü gibi knrunan", "sağa" ıktidarlara,
yönetimlere. kişilere anımsattıklan erişkin sözler de-
ğil miydi?..
Bir başka acı. daha dogrusu acıklı örneğe dcğine-
yim: l4
Vargısızinfazlaryaptlıyor"eleştirisinin özveri-
sınden gocunup bunu üstüne alanlar çılcmıştı. Peki
yok muydu böyle infazlar? "•Yiırtdışı''murtdışı kuş-
kulanna ne gerek? Mahkemelerimiz olsun, değışik
partilerden bakanlanmız ya da Meclis komisyonlan-
nm raporlan olsun onca basının. hukuk bürolannın
bildirileri, duyurulan olsun, göstermemış miydi bel-
gelememiş miydi bunlan? En son Gazi Mahallesi'nde
"kimvurdu"lara, "inftzsızyargı(!)"laragötüriilen 21
yurttaşımızdaki giriş çıkışı bellı kurşunlar neyi, kim-
leri gösteriyordu? Ya kayıplar, kayıplar, kayıplar; "dü-
şünce"yi "terör" sayıp hapsedilenler; kaçınlanlar,
yokedilenler?!.
Oysa devletimiz güçlü, polisimiz ve askerimiz yü-
rekliydı, teknik olanaklıydı. Değil bir kişiyi, iki kişi-
yi, üç beş kişiyi; değil çevresi sanlmış binalann bil-
mem kaçıncı katındaki kaçma olanağı bulunmayan
insanlan, ömeğin gasp. öldürme, uyuşturucu, uçak
kaçırma vb baskınlannda "terör yuvalan'*nı ve ha-
zırlıklannı ele geçirme olaylannda olduğu gibi silah-
lı silahsız, direnen direnmeyen durumundayken de is-
terse kıskıvrak yakalayıp "adalefin karşısına çıka-
rabilir, sonuçta karar biraz gecikse de "yargıerki''nin
güvenine bırakabilirdi. Diyelim "kontr-gerilla" tek-
niğiyle ille öldürmeyi, intikamı, kendiliğinden hak al-
mayı hiçbir gerçek hukuk devleti istemez, isteyemez-
di. Yaşatmak, "cezalann kişisefli^"'' ilkesini insan olan
içın gözetmek, hakkın hukukun temeliydi. Cumhur-
başkanı Demirel de 10.4. 1993 günü Polis Akademi-
si'nde şu sözleri boşuna söylemek zorunda kalma-
mıştı: "Yaşamak hakkı hakîann en azizidir. Devtet,
eğer huzur ve sükunu zorla saglıvorsa, o polis devteti-
dir." Hepimiz, yasal ya da yasalan değişikliğe götü-
ren hak aramalann; haklı itirazlann, gösterilerin. baş-
vurulann dışında, öyle beğenmediğimiz, tutmadığı-
rraz partıyi, demeği. düşünceyi, inancı, kişiyi, kuru-
luşu düşman bellersek "mahkûm" ederse, onlara ya-
saklar getinrsek bundan kamu yaran, toplum huzu-
ru, genel banş mutlulukJannın doğmayacağını bili-
nz, bilmeliyiz. Bu inanca da dayanarak önce "mes-
lektaş" saydıklanma şöyle seslenmek isterim:
Bugün "resmi" görevde olsaydım ve adli kolluk da
kurulmuş olsaydı, sizinle görüşür; kitaplığınıza, ek-
sik olan tüm düşün. politika, felsefe, sanat, din, sos-
yoloji, psikoloji, kriminoloji kitaplannı armağan
eder; altlan çizilerek notlar alınarak okunmuşsa on-
lan uygulamalı olarak sizinle tartışırdım. Ardından,
anayasal haklar ve sorumluluklar içinde görüş, öne-
ri ve eleştirilerinızi serbestçe, korkusuzca dile getir-
menizi öğütler; ne ki bir "sözcü", bir ^emsid", bir
"mensup" gibi salt politika yapmamanız, "dikkafli
olmanız gerektiğini, hele hele o "dayı-torpfl- arka"
yanıltmacalanna hiçbir zaman yer ve yüz vermeme-
nizi, bir de görevlerinizi
a
kahraman"lık taslamak-
sızın yapmanızı uyanrdım. E\et, "görecekgünlerinıiz
vardaha"yı henüz unutmamıştık.
PENCERE
KemaHst mi Bu Kişiler?
Cem Yayınevi iki ciltlik "Osmanlı Imparatorluğu Ta-
rihi"n\ yayımladı. Bu tarihi bir kurul hazırladı. Her biri
kendi alanında uzman bilim adamlan: J. L. Bacque -
Grammont, L Bazin, J. Beidiceanu, N. Beldice-
anu, P. Dumont, F. Georgeon, R. Mantran, A. Ray-
mond, J. P. Roux, N. Vatin, G. Veinstein. Bu kurul
Yayın Yönetmenı Robert Mantran ın özenli dikkatiy-
le çok geniş bir kaynakçaya dayanarak yaklaşık 1000
sayfalık bir yapıt meydana getirdi. Strasbourg Üniver-
şitesi'nde Profesör Server Tanilli, iki ciltlik"Osman/;
imparatortuğu Tarihi"ri\ Türkçeye kazandırdı. Herevin
kitaplığında bulunması gereken bir yapıt, bir başvuru
kitabı. Tümüyle yabancılann hazıriadığı bu kadar ge-
niş kapsamlı birtarihte, Türkiye'nin güncel politikasın-
da tartışma konusuna dönüşen olaylar ve kişiler de
yer alıyoriar; İkinci Abdülhamit, Mustafa Kemal
Atatürk, 1915 Ermeni olayları, ittıhatçılar, Sevr ve Lo-
zan üzerine yazılanlan merak etmez misiniz?..
•
"SevrAntlaşması'ndan Lozan Antlaşmast'na: Tür-
kiye'nin ölüşû ve Yeniden Dirilişi" başlıklı bölümü
okurken altını çizdığim satırlan köşeme alıyorum:
"Kemalistler, Anadolu'da işgalciye karşı mücade-
le için her çabaya başvururken, Istanbul hükümeti,
itilaf Devletleriyle uzun banş göriışmelehnin içine gö-
mülüp kalır ve Avrupa diplomasisJnin kendisine da-
yattığı diktanın önünde eğilir sonunda. 10 Ağustos
1920'de imzalanan SevrAntlaşması, Osmanlı Impa-
ratoriuğu'nun parçalanışını onaylar."
Peki sonra neolur?..
"Madem ki savaşmaktan başka yol yoktur, Türkler
de savaşacaktır."
Ve kazanacaktır...
•
Kitabı okumayı birlikte sürdürüyoruz:
"Yeni bir çağın baştangıcı mıdır olup bitenler?..
Bağımstzlık savaşının sona ermesiyle Halifelik gö-
revinin ortadan kaldmlması arasında art arda sırala-
nan çeşitli siyasal değişıklikler, Türkiye'nin tanhinde
kesin bir dönemecın işaretidirter hiç kuşkusuz. Ke-
malist devrim, çağını doldurmuş kurumlann engeli-
ne takılıp kalmadan açılıp serpilebilir artık. Laikliğe,
ilericiliğe, bilımsel anlayışa ve Batı'ya açılışa olduğu
kadar, ulusal değerler ve geleneklere saygıya da gü-
venip bel bağlayan genç cumhuriyet, esinlenmiş ku-
rucusunun itişiyle, gerçekten şaşkınlığa düşen bir
dünyaya 'uygaruluslar' topluluğu içinde örnek birrol
oynamaya yetenekli bir ülke izlenimini vererek deri
değiştirecektır birkaç yılda. Bununla beraber, Türki-
ye'nin, Mustafa Kemal'le Batılı çağdaşlığa doğruyü-
rüyüşü birden hızlanmış olsa bile, şunun hakkını ta-
nımak yerinde olur her şeye karşın: Tarihin bu hıtia-
nışı, daha önceki uzun ve derin yol açışlara çok şey
borçludur."
•
Kitabı okurken yer yer kuşkuya düştüm: Sakın bu
saygın bilim adamlan ve tarihçiler Kemalist olmasın-
lar?..
Avrupa'da ünıversite çatısı altında bilim yapıyoriar
bu kişiler...
Ancak Türkiye'de "resmi tarih" diye aşağılanmaya
çalışılan bağımsızlık, çağdaşlaşma, devrim ve tek söz-
cükle varoluş tarihimize yansız yaklaşım, Frenklerde
bizimkilerden daha ağır basıyor.
ÛJIU»~
ARADA BİR
TUNA BALTACIOĞLU
Anaokulu Eğîtimi
Anaokulu, çocuğun eğitim sürecinde çok önemli
bir yer tutar. İçinde bulunduğumuz yüzyılın sonlanna
doğru bile aileler, anaokuluna kuşkuyla bakmışlar,
büyük çogunluk, çocuklannı ancak zorunlu neden-
lerden ötürü anaokuluna vermişlerdir.
2000'lere yaklaşırken artık anaokullanna degişik
bir açıdan bakılmaktadır. Anaokulu, eğitim sistemi
içinde gittikçe gerekli ve kaçınılmaz bir aşama ola-
rak yerini almaktadır. Anaokulunun gereklilıği çeşitli
nedenleredayanmaktadır. Bunlardan bazılanna kısa-
ca değinelim.
Çocuğun evde bulamayacağı gereksinimlerden
birçoğunu anaokulu karşılayacaktır. Ömeğin, çocuk
yaşıtlarıyla arkadaşlık etmeyi, paylaşmayı, işbirliğini
ancak yaşayarak öğrenebilmektedir. Bunlan, ana-
okulu çağındaki çocuğa evde sağlayabilmek hemen
hemen olanaksızdır. Diğer önemli bir neden, çocu-
ğun ana baba ilgisinden kurtulmasıdır. Evde ana ve
babanın gözetiminde olan çocuklann davranışları şu
ya da bu biçimde kısıtlanır. Bu tutum, anaokulu ça-
ğındaki çocuk için zararlıdır. Öte yandan anne ve ba-
banın çalışmak zorunda olduğu ailelerde, çocuk bu
kez tam aksıne, ana baba ilgisinden yoksun kalacak,
büyük bir olasılıkla üçüncü bir kişinin gözetimi altın-
da olacaktır. Bu da zararlıdır. Anaokulu bu kez, ilgi-
sizliğin yerini doldurma işlevini üstlenecektir.
Yeterli bir alana sahip olan bir anaokulu, çocuğun
tehlikelerden uzak olarak güvenle koşup oynayabi-
leceği bir ortam sağlayabilecektir. Bunun dışında, iyi
bir anaokulunun sahip olması gerekenleri şöyle sa-
yabiliriz:
Okul yeterli büyüklükte bir bahçeye sahip olmalı-
dır. Bu bahçe hem çeşitli oyunlara elverişli olmalı hem
de toprakla uğraşmaya uygun olmaltdır. Çocuk bu-
rada, evde hiçbir zaman bulamayacağı, doğayla iç
içe olma, ışık, güneş ve havaya kavuşma, toprakla
oynama olanağını bulacaktır.
İyi bir anaokulu, çocuğu evdeki kısıtlamalardan
kurtarmalı, ona birtakım gereksiz yasaklar getirme-
melidir. Çocuk böylece eglenerek, oynayarak, pay-
laşarak kişiliğini geliştirme olanağını elde edecektir.
Gürültü etme özgürlüğüne kavuşacaktır. Açık hava-
da sağlık da kazanacaktır. Çocuk, kış aylannda da
açık havada oynamaya alışmalıdır.
Bir anaokulunda aranacak nitelikler arasında bir
de iyi beslenme ve düzenli uykuyu sayabiliriz. Evde
sağlanması hemen hemen olanaksız olan düzenli ve
zorlamasız bir beslenme yöntemi, okulun başlıca uy-
gulamalarından biri olmalıdır. Aşınya kaçmadan ye-
terı kadar besin almak ve önüne konanı kimsenin
zorlaması olmadan yemek, çocuk için çok önemlidir.
Yemekten sonra düzenli olarak yatma ve dinlenme,
çocuğa doğal olarak uyuma alışkanlığını kazandıra-
caktır.
Anaokulu çocuğuna sağlanması gereken temel ge-
reksinimler arasında resim, spor ve dansı da saymak
gerekir. Özellikle resimde, çocuğu yönlendirmeden,
izin verilmelidir. Çocuk, eğiticinin doğru gördüğünü
değil, kendi düşlediğini çizmelidir. Böylece çocuğun
yaratıcı yönü gelişir.
Çağımızın anaokulunda videolu TV de vazgeçil-
mez bir eğitim ve eğlence aracı olarak kullanılmak-
tadır. Yakında bilgisayariann da anaokullarına girdi-
ğini görürsek şaşmamalıyız.
Üç yaş, çocuğun anaokuluna başlaması için en
uygun çağdır. Aileler, çocuklan bu yaşa geldiğinde,
onlan anaokuluna göndermeyi ciddi olarak düşün-
melidirler. Bu konuda herhangi bir duraksamaları
olursa Sarp Bengü'nün "YetişkinlerImparatorluğu"
adlı kitabını okumaları yarariı olacaktır.
COK UYGUN TAKSITLERLE ARCELIK FIRIN
TARTIŞMA
Alaturka liberaller ve demokrasi...
B
ır görüş ve
değerler
sistemini
kendi iç
mantığına
uygun olarak
somutlayamazsanız,
sadece onun olası
olumluluklanndan
yararlanamamalda kalmaz,
o moda sistemin
panltısının ardına sığınan
bu kesimin talanlannın
sorumlulugunun toplumsal
faturasını ödemek zorunda
bırakılırsınız.
Işte, 1980sonrası
yaygmlaşan alaturka
liberalizm buna çok iyi bir
örnektir. Liberalizmin özü
özgürlükçülüktûr. Bu
düşünce sistemine göre,
birey toplum hayatında.
girişim ve mülkiyet
özgürlüğü başta olmak •;
üzere ekonomik, siyasal
kültürel ve etnik
özgürlüklerini sınırsız
yaşama hakkına sahiptir.
Liberalizm, bireyler
arasındaki farklılıkJann
olağanlığını ve bu
farklılıklann aynı zamanda
gelişmenin yönlendirici
gücü olduğunu vurgular.
Devletin toplumsal
tabakalar arasındaki
farklılıklara müdahalesıni
yanlış bulur. Bunun,
devletin hantallaşmasına,
bürokratik katılaşmaya,
yurttaşlann vergileriyle
oluşan dev letin gelirlerinin
çarçur edilmesine neden
olduğunu öne sürer. Ne var
ki 'liberalleşmeden
yanayım' diyorsanız ve
liberal ülkülere dayanarak
toplumu dönüştürmek
istiyorsanız. liberalizmin
özünü boşaltıp, bu
düşünce sisteminin sadece
işinize geldiği kadannı
kullanamazsınız!
Bir o>iina başlamışsanız;
onu. kurallanna göre
oynama yükümlülüğünüz
vardır.
Türkiye'de '80 sonrası
gündeme gelen ve giderek
popülerleşen alaturka
liberalizm, özgürlük
haklannı koşullu ve geçici
haklar olarak görmektedir.
Bu dönemde sağlanan
haklar, ki bunlar öncelikle
ekonomi alanıyla ilgilidir,
vatandaş olma nedeniyle
tanınan, yasal ve anayasal
çerçevesi içinde
kurumsallaşan ve geri
alınamaz hak ve
özgürlülder olarak
değerlendirilmemiştir.
Bunlar daha çok, kendini
vatandaşlann babası
rolünde gören devlet
tarafından, bir ikinci
karara kadar göz yumulan
kaçamaklar gibidir,
özgürlüklerin ne zamana
kadar geçerli olacağı,
hangi içerikle yaşanacagı,
'büyüklerimiz'in iyi
niyetine bağhdır.
Vatandaşın bu özgürlükJeri
bir hak değil, bir lütuf
olarak algılaması için her
şey yapılmaktadır. Bu
anlayışta vatandaş,
haklannı isteyemez,
verilen haklan koruyamaz,
korumaya cüret edemez ve
etmemelidir de. Yapılmak
istenen budur.
Işte. alaturka liberalleşme
ve demokratikleşme
arasında bu noktada ciddı
bir çelişki vardır.
Demokrasi. birey
haklannın yasa ve anayasa
tarafindan net bir biçimde
çizildiğı. kişiye özgü
olarak değişik yorumlann
yapılamayacağı. hak ve
özgürlüklerin aynmsız
herkes için gerçekten
güvence altında olduğu
toplumsal bir yaşam
biçimidir. Oysa alaturka
liberalızmde.
özgürlükçülüğün biçimsel
olarak propagandası
yapılır. belli dinamiklerin
harekete geçirilmesinde
ondan yararlanılır, ama
gizliden gizliye geniş
yığınlann dizginlerini hâlâ
sıkı sıkı elinde tutan
paternalist ve totaüter bir
devletçilikanlayışı
mevcuttur. Alaturka
liberalizmi uygulayan
seçkin (elit),
vatandaşlanna şöyle der
14
Ey özgûr bire>. senin
özgürlüklerin ve haklann
olacak, ama bu haklann
neter olacağını, nereye
kadar uzanacağını ve
hangi zaman düimi içinde
geçerii olacagını saptama
hakkı ise benim olacak."
Sanki Avrupa'ntn
doğusunda yüzyılımızda
oluşan ve tarihin çıkmaz
sokaklanndan geri dönen
totaliter modelin grotesk
bir izdüşümüdür bu:
Onvell'in ünlü devişiyle
"eşitler arasında daha
eşıtter" toplumu gibi,
bizdeki alaturka liberaller
de fırsatı yakaladıklannda
"özgüıier arasında daha
özgürler" elitini
yaratmaktan çekinmezler.
Alaturka liberaller
insanlan özgür kılmadan
hak sahibi kılabileceklerini
sanırlar, demokrat
olmadan liberal olabiliriz
diye düşünürler;
paternalistliği tark
etmeden devletçiliği
bırakabiliriz diye
umutlanırlar, devletin
totaliter yapısından
vazgeçmeden çoğulcu
siyasi sistemi
temellendirebiliriz diye
düşler kurarlar, iktidara
geldiklerinde kendilerini
ve kendi çevrelerinde
kümelenen bir kısım
kapıkulunu her türlü
anayasal ve yasal ve
yaptınmdan muaf tutarak
yarattıklan özgür -ama
gaynmeşru- dünyanm,
toplumda, dillerinden
düşürmedikleri özgürlükçü
ve liberal ilkeleri değil,
baskıcı, otoriter ve totaliter
görüşleri güçlendırdiğini
görmeyecek kadar
kördürler de. Aslına
bakılırsa, savunduklan
ilkelerin toplumsal prestij
kaybı onlan çok fazla da
rahatsız etmez. Çünkü
daha düne kadar belki
muhafazakâr, belki
Keynesçi, belki katı
devletçi ve belki de
kolektivist olduklannı
söyleyen onlar, ilkeleri
değil, kendi çıkarlannı ve
esen rüzgârlan dikkatc
alırlar.
Ne diyelim?
Tann, gerçek liberalleri
alaturkalanndan korusun...
Tank Demirkan
PIMNlAlt
PtSINÂT t 6 TAKSIT PCSINAT t 10 TAKSIT
nıı u/xOAZVrnaN
1221 BBcno mm
1317 CUKTKO TUK4O HUN
1312 BBOKO TUMO MHN
1321 lunoniM
1311 TJUOUJIUHOnHN
1412 r Muuinunk rauN
»421 TBBOKOMAriK RBN
»423 TBIKT1KMUTK RODU FRHN
M I 2 O OâMMf FMM
KŞIN
11M0.000
I&50&000 •
i5.joaooo
I5JO0LOO0
ı/.4oaooo
26.000.000
27J0O000
^ 29U100.000 ^
20401X000 1
PtiİNM
2.070J0O0
2.71O000
2.540.000
2J4O000
2.150.000
3^M0İM0
4.2*0.000
4-510.0O0
4^50LOO0
ljıyu
MKSr
2JJ70.000
2.7IO000
2-540.000
2LS40LM0
2.«50.000
3.440.000
4.200.000
4.5101000
4.750.000
3LM010M
Tomjunrtar
14^490.000
14.9701000
17.7*0.000
17-7*0.000
T9.9SO.000
24.340.000
29.420.000
HJ70MI0
33.2S0.000
2X660J)00
HfİNAT
1.360.000
2.040.000
1.910.000
ı.vıaooo
2.150.000
2^20.000
3.210.000
3.400.000
3.5*0.000
2-S5&000
tuatr
1.5*0.000
Z040.0M
ı.9iaooo
I.970.O0O
2.150.000
3.2101000
3.400.000
3J40UMO
r »»ttooo
Tomutıhm
17.160.000
tumojoto
21.010.000
HJBtOJNt
2145OLO00
Mi«aaooa
35.3IO000
snoooov
39.34O.000
ARÇELİK
Fıyalianmf2XJ KDV dobildtr. KDV veya dığer vçrgi orantannda
ohbtlecek değ stklıkler hyatiara aynen yansıtılacaktır
• Kampanyama, Sanayi v» Ticaraf •okonh^ı'mn
25.05.7994 tarihfi, 21940 saylı R»*mi Gazte'd»
Han «dîhn tMiğm uygundur.
• Ürimlorimh. ArçmUk rtkHi Sahafan'ndon
ftfCm «air.
• ÂrçmKk "Sahş" Konağaf Cad. 2/6, 8O33O • ,• .
SüHüc; İıtanbul
Kampanyamrz, 5 tyKI 1995 taribin» kadar
guçtti olup, üretim ımkân/on U» tmrMr.
0*00 361 «S M3-O9OO 2AI t5 M 'OMOMI «9 BT