Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 22AĞUSTOS1996SALI
12 KULTUR
OLUMUNUN 10. YILINDA..
Turgut Uyar: Güverteden Biri
HALİLGÖKHAN
Anmalann ve artma törenlerinın 'gü-
nügelince" yapıldıklanna ilişkın kanılar-
dan yola çıkan beşli, onlu. yirmi beşlı, el-
lili ve yüzlü yıl çabalannın edebiyat ta-
rihi ortamındaki vefa etkinlıği tartışıl-
maz diye düşünüyorum.
Bu düşünce çerçevesinde zamana. mi-
yada bağımlı bir anma edimi de kuşku-
suz anma biçimini belirliyor. Anma,
adından anlaşıldığı gibi inceleme. de-
ğerlendirme. eleştirme değil, 'günü ge-
lince' saygıyla anımsama ve önemseme-
dir. inceleme ve değerlendirmelerin 'gü-
nü' ve zorunluluğu olmadığı bır gerçek.
Zorunlu olarak bir yazann ardından ge-
rekJi araştırmalar ve incelemeler gele-
cektir.
Araştırma ve incelemelerin kapanma-
sı ya da yeni çalışmalann önünü açması
için öncelikle elde, artık ilerlemeyen
(bitmiş değil) bır yapıtın bulunması ge-
rekir. tlerlemesi say fada ve cıltte durmuş
bir yapıt, hiç kuşku yok kı yazann ölü-
miinü gerekJı kılar. Yine de araştırma ve
inceleme çalışmalannın "ölüm'den ba-
ğımsız olduğu. olması gerektiği vurgu-
lanmalı.
Yapıtı durmuş kişi Turgut Uyar. Vesi-
le: 10. ölüm yıldönümü. Iki yıl sonra 70.
yaşı da kutl'anabilir (1927-1997). Bu.
hepsınden önce, girişiyie bile, bir anma-
yı açıklama ve Turgut Uyar'ı anma ya-
zısı.
Yazı tek bir şeyi değerlendirmeyi dik-
kate aliyor. Şaire, bugün bulunduğu ye-
ri teslım etmek. Modern Türk şiirinin in-
ce çeperli, seyrek ilmeklı dokusunda
onun örgü işçiliğinin ne anlama geldiğı-
nı söylemek.
Kaynaklannı büyük toplumsal ve si-
yasal değişmelerden sonra sürekli olarak
sorgulayan(l) ve yataklannı sûrekli oyan
aeğerlerden
çok durumlann.
izlenimlerin,
şahsm 'o' halinin
peşinde olma
durumuyla
Turgut Uyar,
belki hâlâ İkinci
Yeni'nin
merkezinde, ama
deneyim ve
sonuçlanyla,
işlevsel
bakımdan
şiirinden de
önemli bir yerde
durması
gerekiyor bugün.
(FotoğTaf: tSA
ÇELİK)
ve kurutan Türk şiirinde, ustanın yaşam
olduğu, yaşamın, şimdiki ya da geçmiş
yaşamın dikkate ve göze alındığı sapta-
masından çıkış alarak. Turgut Uyar şiiri-
nı okumanın yan kuru bır bataklıkta ya
da ince bir buz tabakasının üstünde yü-
rûmekle eşdeğer olduğu söylenebilır.
Batma ve yürümenin süreklıliğı arasın-
da gidip gelmek ve gitmek kaygısının
gerilimi, yanı bir anlamda yatağın otur-
marruşlığı ya da suyun ara hali, Turgut
Uyar'ınşiiriniçokyönlüokumamızıen-
geller gibi görünüyOT. Konumumuz ve
koşullanmız içinde bu elbette bir yanıl-
sama.İkinci Yeni'nin olanaklanndan en
iyi yararlanan şair olarak bakılıyor ona.
Bu olanaklarla Türk şiirinde klişe olma-
yan bir yeni imkân tanıyor bize.
Değerlerden çok durumlann, ızlenim-
lenn. şahsın 'o' halinin peşinde olma du-
rumuyla Turgut Uyar, belki hâlâ İkinci
Yeni'nin merkezinde, ama deneyim ve
sonuçlanyla, işlevsel bakımdan şiirin-
den de önemli bir yerde durması gereki-
yor bugün. Ustalığa korkuyla bakışı, şa-
ıranelıkten uzak kalışı son kitaplann da
açıkça görülebilır. Turgut Uyar da zaten
böyle söylemışti. Gelgelelim şiir tarihi,
o farkında ya da değil, özgül bir yeni
Türkçeşiirsozdizimi ustalığınıonunel-
lerine verdi. Şimdi aramızda bulunma-
dığı, azalan okuruyla da unutulmasına
ramak kaldığı ıçin değil; tarihin insafı
ve bu insafın infazcılan böyle istediği
için.
Toplanddar (1974) adlı şiir kitabının
Güverteden Biri başlıklı şiirinde Uyar,
şiire "suyu araç diye kullanan gemiye
yaklaşıkolarak otuzbin kişi"nin bindiği-
ni yazar, bir şeyi not eder ya da kendi ba-
şına not alır gibi.
Otuz bin sayılık bu yaklaşıklık ikinci
dızede hemen giderilmiştır. "Ormanlar
bölgesinden on bin, yağışlı topraklardan
/ sekiz / ve tuz göUerinden onbeşbindL"
Herkesin tanıklığında 'O' da biner gemi-
ye. Yaklaşıklığın, otuz üçbinlik açık bir
toplama çıkışı Turgut Uyar'ın şiırlerin-
de görülen temel bir yanlmaya işaret
eder.
Belirsizliğin yanlması demek olan bu
olgu aynı zamanda onun şiirinde sık yi-
nelenen bir gerilimdir. Modern şiirin de
sırt vermesiyle, şiire, bir anlamda Turgut
Uyar'ın yapıtının temel ekseni sayılan
öykülü (narratıve) şiire girer gırmez nes-
neler, kişiler, eşyalar ve onlann 'çabuk'
izlenimleri, Türk şiirinde Turgut Uyar'a
özgü bir şiirsel ifade ve hikâyenin kuru-
culandırlar. Birçok Turgut Uyar şiirinin
bir hıkâye etme kaygısı, birçok da hikâ-
yesi vardır. Son kitaplannda, şiirinde hi-
kâyenin basıncını atlatan Uyar, Kayayı
Deten tncir'in (1982) Basınç adlı şiirin-
de, boşalan basıncın üç boyurunu, ülke,
durum ve ses olarak verir:
"bir ülke! denizden annmış
bir durum! ölüm gibi
bir ses! uzunluk değerinde "
Bunaltı içindeki bireyin gözûnü baş-
kasının bunaltısına, 'öteki'ye çevirme-
de, evrimi en son aşamada bulunan cüm-
leyi Turgut Uyar, yani 'o' söylemiştir
"Ben hep sıkıntıhyım. Yanı bir adamın
cccnı sıkılır, o ben im."
Cumartesi ve pazar günlennin yorgun,
izinli ve silahsız askerini, Can Yücel'in
mirlivasını. "kaptsı penceresinden çok
bir ak odada" aramak gelirse içimizden,
bu da bir şiirdir ve Turgut Uyar'la hem-
zemin olmaktır o.
Turgut Uyar hep burada bir yerlerde
dolaşır. t
TÜRK ROMANININ SON YİRMİ BEŞ YILI DEĞERLENDİRİLİYOR
Türk romanı bir değişim içerismde. Ker»A geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksa yepyeni bir giysi kuşannıak mı?
Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçtenyeterince geçmiş midir?
1 Son yirmi beş yılın roman çabasmı nasıl
değerlendiriyorsunuz? 2 Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
Henüz ııfiıkta görünmeyen roman
NEZ.İHEARAZ
Toplumsal vaşantımız açısından, son yir-
mi beş yılın en çarpıcı, en öne alınması ge-
reken olaylanndan biri televızyonlann kıl-
cal damarlanmıza kadar gıren çeşitlı ey-
lemleri ve bu eylemlerin ulaşabıldığı her
hedefi. her hedef grubunu etki altına alma-
sı ve etkı altında tutması...
Öbürü de yeni b\r "KimKk arayışı" hare-
ketinin çeşitli merkezler tarafindan toplu-
mun hemen her kesimıne empoze edilme-
si. Ve sonunda, bu zorlanmamn gıderek
neylesıne etkılı olduğunun açığa çıkması.
Kesın bir tarih koymamakla bırlıkte,
1945'lı yıllarda başlayan. yavaş yavaş ya-
yılan bu tuhaf kımlık arayışını. bir "Geriye
dönüşolayı" olarak da nıtelemek mümkün.
Öncelen orada burada çeşitlı biçımlerde
patlak veren bu hareket ya da hareketler
önemsenmedı. Kımselen kuşkulandırma-
dı, ürkütmedı. Kolay yoldan algılanıp bıraz
alayla,bırazküçümsemeyle karşılandı. Ka-
nkatürlere konu oldu. Daha sonra birtakım
"Hükema "tarafindan, demokrasının ge-
reklenne göre sabırla karşılanması öğüdü
venldi. 1960'ta. ordudan. 27 mayıs harekâ-
tı adı venlen bır reaksıyon başlayınca. kı-
mileri ışte, "Geriye dönüş" hareketıne kar-
şı bır uyan hareketı, diye yorumladı. Ama
kısa bırsüre sonra bu hareketin ilkelen net-
leşmemış. plansız, ne istediği belli olmayan
özelliklen meydana çıktı.
Her zaman, her yerde olduğu gibi bu bü-
tünleşmemiş, ilkesiz hareketten de en çok
"Fırsabganimetbilen" çıkargruplan yarar-
landı. Yeni bırkımlık arama gayretlen de yı-
ne, öncelikle bu çıkar gruplannı ve bırey-
lennı ılgilendınyordu. "Deınokrasiniıı ge-
reğj" gibi "OzgürlükleresaygT gibi "Hoş-
görü'" gibi kullanıma bağlı anahtar kavram-
lar onların eline bayrak oldu ve yola çıkılan
u
\eni kimlik"arama gayretieri desteklendı.
Cunhurivete. laikliğe. cumhuriyetın getirdi-
gı her türlü çağdaşlığa karşı acık-seçik ha-
reketler, her türlü hukuksal engele karşın
demokrasının kollanna sığınarak yûksek
yargıçlarkurulugıbıçalışmayabaşladı.Her
türlü hüküm ortaya atıldı. Kurtuluş ve ku-
ruluş hareketlerinın kahramanlan vatan ha-
inlığinden başlayarak "'Nesebi haseb bcDi
Roman, en canh ve yoğun dönemini yaşadı
GUVI:NTURAN
1- Son yirmi yıl. yirmi beş yıl, geçen
yıl... Bu tür adlandırmalar biraz bulan-
dınyorinsanın belleğini. Daha kesin ko-
yalım şu tarihi. 1970"ten bu yana diye-
lim... Günceli izleyen bır edebiyat tari-
himizin olmayışı. dahası bir edebiyat ta-
rihimizın hiç olmayışı, belleğimızi ge-
ne bulandıracak. belirlediğimiz tarihe
karşın. Ne yapalım, belleğimiz anılan-
rruzdır bizim !
Bu anılara dayanarak da 1970'ten bu-
güne romanın Türk edebiyatındaki en
canh ve yoğun dönemini yaşadığmı be-
lirtmeliyim. Bir yandan 1950'lerde uç
veren modernizm romanda bo\ atmaya
başlamış, öte yandan. hele hele son beş
yıl içinde, yayınlara fazla yansımasa da
gençlerin şiire bile sırt çevirip, doğrudan
denedikleri dal olmaya başlamıştır. Ben
romanın kent uygarlığının ürünü oldu-
ğuna inananlardanım. Romanımızdakı
bu gelişme de edebiyat sosyolojısi ya-
panlar da saptayacaktır, kenti nüfusun
kırsal nüfusundan fazla olmaya başla-
masıyla da koşuttur.
Sadece bu da değildir 1970'ten başla-
yarak romanırruzın gerçek bir atılıma
girdiğinin belirtisi. Bu dönemde yazı-
lan romanlann içeriği (öyküsü) ve bakış
açısı da kentlileşmîştir: 1950 köy ro-
manlannda görülen halk öyküsü ' des-
tan söyleminden alabildiğıne uzaklaş-
mıştır. Ben. "•okur" denilen kıtleyi oluş-
turan yazın türünün roman olduğuna da
inanınm. Bu açıdan bakıldığında, roma-
nın olmasına karşın roman okurunun ol-
madığı bellidir (bır iki sıvri ucu saymı-
yorum). Neredeyse romanlann toplam
tirajlanyla şiirlerin toplam tirajlan ve
ortalamalan aynı gibi Bunun nedenı de
bence, Türkiye'de geniş kitlelere sesle-
nen (ama duygusal ama polisiye ama bi-
limkurgu) Türk yazarlannca verilmiş
yapıtlann. dolayasryla da roman okuru-
nun büyük altyapısını oluşturan kitlele-
rin. oluşmamasıdır. Oğuz Ata>'la Selim
1leri, Adalet Ağaoğlu'yla Orhan Pamuk,
Bilge Karasu yla Faruk Ulay . Kuşak-
lar arasında zikzaklar çizerek 1970'ten
bu yana ilk romanlannı verenleri sırala-
dığimızda bir hayli yüksek bir düzeyde
dolaşmaya başlanz. Ama 1970'ten son-
rakı yıllar içinde bır Sener Bedii ya da
bİT Kerime Nadirtçağın içinden gelip
çağın duyarlılığını popülerleştiren) ol-
mayınca romanımızın son yirmi beş yı-
lı da eksik kalıyor kanımca.
2- Ölçümüz "öiçü" olunca, nicelık.
niteliğin yerini almıyor mu? Yoksa "ne
ölçüde*'denilınce eleştin romana "a\ak
uydurdu mu" sorusunu mu soruyorsu-
nuz? Yok. sorunun "ne ölçüde"sini an-
lıyorum da bu sözcüklerin arkasında pe-
şin verilmiş bİT yargı kokusu alıyorum..
Önce şunu saptayahm mı: Hiçbireleşti-
, ri. hiçbir zaman yaratıcılığın önüne ge-
çemez. onun yanında da gidemez. Bu
dönem içinde elbet roman üzerine yazıl-
dı. Hem de 1970'ten önce hiçbir zaman
yazılmadığı oranda. Fethi Naci ve Ber-
na Moran'dan. Ahmet Oktav \e Gürsel
Aytaç'a, Seüm İleri'den SemihGümüş'e,
Feridun Andaç'a, yazı ağırlığını roma-
na veren pek çok yazar var. En son Nur-
danGürbitek'in dört romancıyı ele alan,
incelemesi var... Orhan Kocakvar. Ya-
ni, "neölçüde" sorusuna "biröJçüde" di-
ye yanıt vermek olası. Eksiklikler mi ?
Fethı Naci ve Bema Moran'ın romana
bakışlan, eleştıri kuramlan. ondokuzun-
cu yüzyıl gerçekçi romanında kalmış...
Yusuf \tılgan da Orhan Pamuk da Bil-
ge Karasu da yalpalıyorlar... Selım lle-
ri, eleştırmenden çok eleştirel deneme-
ci, bir eleştin kuramından değil, kendı
doğal, öznel. iç dünyasmdan bakarak ele
alıyor yapıtları... Bugünün romanına
gerçekten sağlam bir kuramsal arka
plandan yola çıkıp yaklaşan Orhan Ko-
çak var. Yukanda adını saymadığımı
fark ettiğim Hasan Bülent Kahra-
man'dan da söz etmelıyim. Onun yazı
venminde de roman üstüne yazılanlar
bir hayli yer tutuyor sanınm. Ama Ha-
san Bülent Kahraman da yazılannda bü-
tün çağdaş akımlan tarayarak gelip, on-
dokuzuncu yüzyıl gerçekçi romanını
anyor. 1970 sonrasının romanında!
Yeni yeni Batı dıllen ve edebiyatlan
alanında uzmanlaşmış kişilerin Türk ya-
zarlannı okumaya başladıklannı görü-
yoruz. Joyce'u. Proust'u, Auster'i okur
gibi Ahmet Hanıdi Tanpınar'ı, Oğuz
Atay'ı. Latife Tekin'i, okuyorlar... Bu
eleştirel açıdan önemli bir boyut getire-
cektir sanınm romanımıza.
Baleyle Fellini'nin fantastik dünyası
: 7 ^
a
ıJL o
talyan yönetmen Federico
Fellini'nin anısına Roma
Operasf nda 'Fellini' isimli
• bir bale gerçekleştirildi. Yapıt,
2 Fellini'nin yaşamından çok,
l fılmlerindeki sahnelere,
• karakterlere ve imgelere ağırlık
vcriyor. Koreograf Micha Van
Hoecke, balenin prömiyerinde,
"Fellini'nin hayatım
sergilemeye değil, ruhunu
yakalamaya çalıştık " dedi.
Kültür Servisi- Ünlü ltalyan yönet-
men Federico FeUini'nin fantastik dün-
yası. onurunayazılan bır baleyle sahne-
lere aktanldı.
"Fellini " ısımlı bale. Roma Opera-
sı'nın yaz programı kapsamında izleyi-
cilere sunuldu. Bale, ttalyan sineması-
nın en önemli isimlerindenbiri olan Fel-
lini 'nin dostlannın ve öğrencilerinin ay-
lar süren çabası sonucu sahneye aktanl-
dı. İki yaşlı dansçının anılan etrafında
dönen eser. Rus dansçı Natalia Maka-
rova ve 72 yaşındakı Jean Bablee tara-
findan sergıleniyor.
Eleştirmenler, yaşlı dansçılann Fellı-
ni ve kansını sımgelediğinı söylüyorlar.
Fellini'nin kansı, oyuncu Giuiietta Ma-
sina, 1994 ytlı mart ayında yönetmenin
ölümünden dört ay sonra ölmüştü.
Balenin sanat yönetmenlen, film
eleştırmeni Tullio Kezich. bestecı Nico-
la Piovanive koreograf Micha Van Ho-
ecke. vapıtın Fellini'nin yaşamından
çok, Fılmlerindeki sahnelere, karakter-
lere ve imgelere ağırlık verdiğini söyle-
diler. Van Hoecke, balenin prömiyerin-
de. "FelHni'nin hayatım sergilemeye de-
ğil, ruhunu yakalamaya çalıştık " dedi.
Bale, bir televızyon setınden bir sirk ça-
dınna \ e oradan da küçük bir kasaba ca-
fe'sine ve Roma restoranlanna uzanan
sahrtelerde sergileniyor...Birsahılde ge-m
çen final sahnesi " Dolçe Vrta "filmine
biratıf. Bale. Fellinı'nin filmlerindeki,
bir çok karakteri sahneye taşıyor. " IVT-
teOoni" deki ınsanlar, "Amarcord" da-
kı faşıstler ve "Roma'' daki kardinaller
gibi. Film eleştırmeni Kezich, "Fellini
kendi hayatım bir balede görse şaşınrdL
Fakat dostlannın böyle bir şey yapması-
na da sevinirdi" diyor
Bale, Roma kentinin bu yıl Fellini
onuruna yaptığı şeylerden ikincisi. Bu
yılın başında da Roma'da büyük bir Fel-
lini sergisi açılmıştı. Yetkililer balenin
Roma'da bir süre sergılendikten sonra şu
an New Y'ork'ta süren sergiye eşlik
edeceğini bildirdiler.
oJmayan" gibi suçlarla toplum önüne çıka-
nldı. Medya adı venlen beşirtci güç ıse bi-
lerek-bilmeyerek yazılı ve sözlü görüntülü
araçlanyla bu hareket konusunda toplumu
bılgilendırdi. Politıkacılar takımı ıse bu ha-
rekete ne gözle bakarsa iktidan elinde tuta-
bileceğinı öne alarak "Oyalama" yönte-
mıyle kaçana dur demedi, kovalayana koş
demedı. "ÖnemsizoJaylarbunlar''diyenleT
ise olaym gerçek boyutlannı gördükçe ka-
çacak delık anyor. Bütün bunîara bır de te-
rörün amansız boyutlannı eklemek lazim.
Ve de çeşitlı televızyon kanallannın ve ya-
zılı basının yetennce eğıtılmemış bir toplu-
mun çıkar gayretlenyle neylesine etkiledi-
ğmı düşünmek. Işte son yirmi beş yılın ro-
manı bu. ınsanı tanfsız kuşkulara düşüren
koşullardan doğacaktır. Henüz ufukta gö-
rünmemış olmasına karşın. Cumhuriyetin
kuruluşundan başlayarak bir bir yola koyu-
lan devnmler ve o devnmlerin etkisiyle çok
katkılı, çok canh toplumsal hareketler, o
dönemın romanlanna yansımıştı. Her türlü
sanatına da. Artık yazarlar. olaylara değişik
açüardan bakma denemelerinden korkmu-
yor, an dil ve bu yolla Türkçe'yi zenginleş-
rirme çabalan gün ışığına çıkıyor, roman
sanatında olması gereken estetik kurguyu
bulabilme ve ona özen göstermek gibi özel-
likler o dönem romanlanna ustalıkla yerleş-
tiriliyordu. Kırsal kesim, ağa - ırgat çaüş-
malan, toprak kavgası. tarihsel olaylara ye-
ni yorumlar getırmek. çağdaşlaşma ve ye-
ni düzen arama gibi elemanlar, hemen heı
kitapta işleniyor, aynı derecede başanlı ol-
masalar bile, konu edıliyor, deneniyordu.
1970'lere gelındıği zaman olay değışmişti.
Çünkü toplum değişmişti. Toplumun yaşa-
dığı kavrâmlar değişmişti. Kıyafetler, dav-
ranışbiçimlen, toplumun ortak sözlüğü, ne
varsa değişıyordu. Kanımıza giren yeni vi-
rüsler tehlıkeliydi, aynca tedaviyi ele ala-
rak örgütlu, bılınçli ve bılgıh kurumlar. ku-
ruluşlar oluşmamıştı. Olmayacak şeyler
oluyor, bir kesimin kadınlan yeniden çar-
şafa giriyor, yeniden çoğulcu evliliğj ka-
bulleniyor, daha da acayibi televizyonlar da
kendıne özgü estetıği ıle bunlan savunuyor
ve de taraförlar buluyordu.
2- Bugün yaşanan gerçeklenn romanını
da elbet bir gün okuyacağız. Yalnız roman-
da da degil sanann her kolunda. Bugün he-
men bütün toplumlar bilgi toplumu olma
yolunda yanşıyor. Hem kendi aralannda,
hem başka toplumlarla. Bilgilenmek ancak
ve ancak araştırmalarla gerçekleştirilebilir.
Ve biz hemen hiçbir konuda yeterince cid-
di, tarafsız ve bilimsel kurgulu araştırmalar
yapmayı, bir konunun üstüne üstüne gitme-
yı, bizım istemediğimiz sonuçlar da alsak
araştırmalardan.. bunlan cesaretle açıkla-
mayı göze alrruyoruz. Ya da alamıyoruz.
Birromanı,içinde doğduğu toplumu. yaza-
nru, konusunu, amacını, mesajını, bır ka-
lemde toplayıp. gün ışığına çıkarabilir mi-
siniz?
Bunun zamanı. imkânı, bılgı, cesaret,
dürüstlük, açıklık gibi bin türlü koşulu var-
dır. Bir de yazdığınızı yayımlamayı kabul
edecek yüreklı bir arena gerekır. Sanatçı
yazacak, çizecek, boyayacak, yontacak;
araştırmacılar, onlann yaptıklannı adeta
antma fınnlanndan geçırircesine irdeleye-
cek, tartışacak ve tanıtacak. Bu, bizde şu
günler hemen hiç yapılmıyor. Yapılarruyor.
Ahbap işi hükümler ya da düşmaiKa hü-
cumlar.. lşin en kolayı bu çünkü. Arada iyi
niyete, ga>Tete, cesarete dayalı bazı güzel
sesler de çıkıyorsa bile bu karmaşada kay-
bolup gidiyor.
YAZI ODASI
SELİM İLERİ
Çetin Altan ve Roman
Cumhuriyet'in roman sonjşturması ilginçyanıtlar-
ladonandı. Ferit Edgü'nün yenilıği değil. haslığıbaş-
lı başına bir ölçüf sayması, romanda geldiğimiz teh-
likeli dönemeç açısından çok düşündürücüydü.
Peride Celal, Tanpınar'a göndeıme yaptı ve "sü-
kût suıkash"ndan söz açtı. Gerçekten de romancı-
lanmızın emeği çoğu kez enine boyuna irdeleneme-
miştir.
Memet Fuat-Ahmet Cemal-Enis Batur üçgeni-
nin Cumhuriyet'teki eleştin var mı, yok mu tartışma-
lanna kanşmak, katılmak istemem ama; şairlerimi-
zin, yazarlanmızın emeğine ne ülke, ne eleştıri yete-
rince anlam yükleyebiliyor. Aynı ilgisizlik eleştin ve
eleştirmen için de sözkonusu tabii.
Çetin Altan her zamanki keskin inceliğiyle roman
yazma ımkânlannın Türkiye'deki çizelgesini çıkarı-
' yordu. Acı dökümü şöyle özetlemiş:
"Dünyada bu kadar çok yazann ceza aldığı, bu ka-
dar çok kitabın toplatıldığı başka bir yer yoktur. Fran-
co fspanyası'nda bile böylesi görülmemiştir."
Roman bizde geç bir doğumla ve yasakla doğu-
yor. Sansür var, toplatılma var, hafiye var, sürgün var.
Romanın inanç eksenine aykın düştüğü ileri sürül-
müş. İlk romancılanmrz geleneğe bağlanmak zorun-
luluğunu duyumsadıklanndan masala, meddah hi-
kâyesine bel bağlamışlar. Geleneksel anlatma şekil-
lerinden ustacayararlanabilmiş ilk romancımız, ben-
ce, Hüseyin Rahmi Gürpınar'dır. Hüseyin Rah-
mi'nin eserini bu açıdan incelemek gerekir. Halid Zi-
ya geleneksel anlatma şekillerini ancak 1900'de, ol-
gunluk eseri Aşk-ı Memnu 'u yazdığında bir yana bı-
rakır ve roman sanatımn bilinen, evrensel geleneği-
ne yönelir.
Gelenekle bambaşka bir düzlemde ödeşen ilk ro-
mancılanmız için asıl kaygı yukanda andığım yasak-
lardır. Roman sanatında ileriemek isterlerken hafıye-
lerin ayak seslerini işitiher. Samipaşazade Sezai'nın
Sergüzeşt'i Halıd Ziya'yı ve eserini müjdeler ama, Se-
zai romanını yazarken başına ne işler geleceğinin
huzursuzluğuyla donanmıştır. Sergüzeşt serpilemez,
Sezai de bir daha roman yazmaz. //. Abdülhamid'm
rejimi esaret kurumundan söz açan Sergüzeşt'te
hürriyet fikrinden rahatsız olmuştur.
Çetin Altan'ın saptayımlan bu tutumun Cumhuri-
yet döneminde de pek değişmediğini bütün trajtkli-
ğiyle gözler önüne seriyor: "Yöneten ınsanlar, özel-
HkJe Cumhuriyet'in ilk yıllannda, kırsal kesim anlatı-
lanna karşı çıkmış, yasaklamışlardır."
Açık yasaklamalartn ötesinde, Sezai örneğinde
rastlanıldığı gibi, içe kapanışlar da dolaylı yasakla-
malann sonucu sayılabilir. Etliye sütlüye kanşmaz
görünen Abdülhak Şinasi'nin eseri siyasal gönde-
meler açtsından okunabilse, nice yakınmayla dolup
taşmaktadır. Yöneticileri toplumsal sorunlar ölçü-
sünde bireysel sorunlar da tedirgin etmiştir. Insana
çok geniş bir görüngeden bakabilen roman sanatı,
bizde, daima dar görüngeyi ve satır arası dokundur-
maları yeğlemek durumunda kalmıştır.
Gozden ırak kalmış, bugün kimsenin okumadığı,
eseri toptan yadsınmış Reşat Enis özgür bir ortam-
da, romanın sanat olarak anlaşılabildiği bir rejimde
yaşasaydı, hiç şüphesiz, çok daha ürkünç açılımlar-
la donanacaktı. Reşat Enis sadece dış görünümü
yazdı. Içte kaynayan, fokurdayan buhranı sezdir-
mekle yetindi.
Aynı dar alan Orhan Kemal için de sözkonusu.
Gün geçtikçe canlılığını daha çok duyumsadığım Or-
han Kemal, özellikle Istanbul'un kıyı köşe semtleri
için, oralann insanlarının trajedileri için kimbilir daha
neler yazabilecekken, belki de susmak durumunda
kalmıştır. Yaraya neşter vurmak, roman sanatında da
bir imkân sorunu.
Çetin Altan bu imkân sorununun bizde bir imkân-
sızîık olup çıktığını söylüyor ve bugüne kadar hiç dü-
şünmediğim bir gelenek sorununa işaret ediyor. Si-
yasal düzenin yürütücüleri, "Osmanlı geleneği ola-
rak, öncelikle kendilerine övgüler" yazılmasını iste-
mişlerdir. Yazanlar da önemsenmiştir, ister roman
yazsınlar, ister şiir. Birkaç ay önce, romancı kimliği-
ne de bürünmüş bir kişinın ona buna adadığı rüba-
iler gazetelerde yayımlanmıştı. Dehşet duymamak el-
de değildi. Bu kişinin başan çizelgesı elbette yükse-
lişlereyol alıyordu...
Şair ve hikâyeci için olduğu gibi, romancı için de
tek çıkar yol kalıyor: Gözlerden ırak olmak. Adeta giz-
li gizli roman yazmak.
Romancının çabasına yönelik itirazlar, yasaklayış-
lar ve susturuşîar, üstelik yalnız yöneticilerden gel-
memiştir. Doğrudan doğruya edebiyat çevrelerinin
baskısını vurgulamak gerekir Kemal Tahir Devlet
Ana'yıyazdı. Osmanlılığı savunuyor yadasavunmu-
yordu. Ama savunduğu konusunda yer yerinden oy-
nadı. Bence bir romancı istediği her şeyi savunabil-
meli. Roman, önünde sonunda, bir hayal sanatı de-
ğil mi?
Biz henüz bu hayal sanatını etobur bitkilerden ayırt
edemiyoruz.
Avşa Kültür ve Turizm Festivai
İSTA1VBUL (AA) - Bahkesir iline bağlı Avşa
Adası'nda, bu yıl üçüncü kez düzenlenen "Kültür.
Sanat ve Turizm Festivali", 24 - 27 ağustos tarihJeri
arasında gerçekleştirilecek. Avşa Belediye Başkanı
Cevdet Çağlar, festivalde birçok ses sanatçısı, yazar
ve ressamın yanı sıra halkoyunlan ve çeşitli
animasyonlann sunulacağını belirtti. Çağlar,
festivalin, halkın desteği ile kurumsal hale geldiğini
kaydetti. Festivalde Muazzez Ersoy, Emel •
Müftüoğlu, Ajlan Büyükburç gibi sanatçılann
konserler vereceği de bildirildi.
ATATİJRK VE BARIŞ KONSERİ - 2
HARBIYE
AÇIKHAVA
TIYAtüOSU
SAAT 20 00
B4ET TtMJN YER1ERI
• ADC BlANeuiMBKEZSmeSI TE. (0212) 272 62 ' 8
• A.D.D KADKÖV <• BMOKCir ŞUSESI
• vAKKCHAMA SŞaEU (UKSIM SUADfrt N1SANTASI)
. FTTA5 SİNEM* GtJtSİ
BıUtfivatı K*ry«r 200 000 Tl.'d.r
l h l A i ü Oü
Bılethvotı h»r«r 200 000 R. dır SS%»»7n
Afacoğınıı h«tıl« Alolûrtçü Oivmaf kolkıdo bdunacoknr S İ * £ ™ K