Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
19 AĞUSTOS 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Şelpe tekniğini günümüze taşıyarak bağlamaya yeni boyut getiren Arif Sağ:
Uhısal ohııadaıı evrensele ıılaşamayız
M.AZİZEKREN
BirbuçukyıllıkaradansonraB ve 14
ağustosta Rumelihisan Konserleri kap-
samında iki resital veren Arif Sağ, kon-
serlerine gençlerin yoğun katılımından
dolayı gelecekten umutlu.
Tûrk halk müziğinin evrenselleşmesi
için çok sesli hale getirilmesinin gerek-
liligini vurgulayan Sağ, eyrenselleşme
adı altında yozlaşma tehlikesine karşı
kendi kültûrel kimliğinuzin korunması
gerektiğini söylüyor...
- Seksenlerin başından bu yana bağla-
mayı "şelpe " düzenryle çalryorsunuz.ŞeJ-
penin kökeni nereden geiiyor?
SAĞ - Bu çok eski bir teknik. Tezene
(pena) kullanılmadan önce bağlama bu
tarzda çalınıyordu. Ama benim Rume-
lihisan Konserleri'nde uyguladığım tarz
biraz daha farklı. Tam olarak şelpe de de-
ğil. Sap ûzennde parmaklarla uygulanan
farklı bir teknile
Bu tarzı daha çok Fethiye yöresinde-
ki Tûrkmenler kullanıyorlar. Ben bu tar-
zı başka bir boyutta kullanıyorum. Be-
nim kullandığım teknik, şelpenın biraz
daha gelişmiş bir biçimı. Ben tezeneyi
bağlamayı kendi özgûn halinden başka
bir yere taşıyan bir unsur olarak görûyo-
rum.
Günümüzde bağlama gitgide buzuki
tekniğinde çahnmaya başlandı. Böyle bir
yozlaşmaya doğru gidiyoruz.
- Teknik açıdan tezenenin aradan çe-
kilmesL bağlama Qe çalan kişi arasuıda
direkt bir ilişkinüı kurulmasına katkıda
buhınabilir mi?
SAĞ - Ben tezeneyi, insan eliyle ale-
tin arasındaki duyguyu engelleyen bir
malzeme olarak düşünüyorum. Parmak-
lannızı tele değdirdiğiniz zaman telin es-
nekliğini, telin titreşimini hissedebiliyor-
sunuz.
Duygulannızı tele aktarmada. direkt
temas etmekte daha bir rahatlama var.
Titreşim ile karşı karşıyasınız.
- "Umut" isimli son albfimfinüzde,
Türk h alk müziğini çok sesli yorumlama
çabamz nereden kaynaklanıyor?
SAĞ - Ben Tûrk halk müziğinin çok
sesli olması gerektiğini söylemiyorum.
Bu bir sûreçtir. Tûrkiye'de ve dünyada az
Türk Halk
Müziği'ni bu
olaya adapte
edebilmek için
gelişen
teknolojiden
faydalanarak,
evrensel yapıya
bir şekilde ayak
uydurmanın
gerekli
oiduğunu
düşünüyorum.
Son kasetimde
senfonik bir
vapı,birçok
seslilik var ama
varolan
miLdğimizin
kimliği
kesinlikJe
bozulmuyor.
ir Sultan Abdal'ın söylemiş olduğu, o toplumsal yapıyı içerisinde banndıran, ısrarla
başkaldıran, bir şeyleri protesto eden türküler bugün hâlâ gündemde. Bugünlcü
koşullar değişmiş olsaydı o türküleri kimse dinlemezdi. 500 sene önceki sosyo-
ekonomik yapı, bence bugün aynı şekilde yaşanıyor. Sadece isim değişti, makyaj değişti.
volümle müzik dinleyen ınsanlar son za-
manlarda birdenbire yüksek volümle
müzik dinlemeye ve buna alışmaya baş-
iadı. Türk halk müziğini bu olaya adap-
te edebilmek için gelişen teknolojiden
faydalanarak, evrensel yapıya bir şekil-
de ayak uydurmanın gerekli oiduğunu
düşünüyorum. Son kasetimde senfonik
bir yapı, bir çokseslilik var; ama var o-
lan müziğimizin kimliği kesinlikle bo-
zulmuyor.
Evrenselleşmek amacıyla birtakım
düzenlemelere gıdilirken, bir yozlaşma
da yaşanabilir. Ulusallaşmak diye bir
kaygımız var. Yöresel niteliklerimizi yi-
tiriyoruz diye bir kaygıya düşmemiz la-
zım.
Zaten ulusal müzik kültürümüzü ya-
ratmadan, müziğimizi evrensel boyutla-
ra taşımamızın olanağı da artık yok. Ulu-
salhğı yakalarken de çağın geldigi nok-
tayı dikkate almamız gerekir. Ben yap-
tım diye doğrusu budur gibi bir yaklaşım
içinde de değilim. Sonuçta bağlamada
denediğimiz yeni tarz, bir arayış. Sezen
ile başlattığımız yeni hareket bir yerlere
geldi.
- Medyada pop müziğin egemen ofana-
sına karşı gösterilen tepld, albümüıtüzün
daha çok satmasını olumlu etkiledi mi ?
SAG -Pop müzıgı kendi enflas>onunu
kendi yarattı. Pop müziği popülariteden
geiiyor. Ama dünyanm birçok ulusu. pop
müziği kendi klasik müziğinden esinle-
nerek oluşturuyor. Bizim ülkemizde bu-
güne kadar böyle bir şey yapılmadı. Tür-
kiye'de başka müzikJer kopya edilerek
sadece üzerine başka sözler yazılarak
pop müziği yaraülmaya çalışıldı.
Ancak son dönemde halk müziğinin,
klasik Türk müziğinin, arabesk müziğin
melodik yapılanndan faydalanarak pop
oluşturuhnaya başlandı. Bence Türki-
ye'de pop müziği bir kimlik arayışı içe-
risinde. Sezen Aksubuanlamda pop mü-
ziğine bir kök anyor ve bana göre doğ-
ru yolda.
- Gecmişte tûrkülerimizde işlenen sos-
yoekonomikyapıyı bugün aşmış durum-
damrvız?
SAG- Günümüzdeki yapı 500 sene ön-
ce bıraktığımız noktadan fazla ileride de-
ğil. Pir Sultan Abdal'ın söylemiş oldu-
ğu, o toplumsal yapıyı içerisinde bann-
dıran, ısrarla başkaldıran, bir şeyleri pro-
testo eden türküler bugün hâlâ gündem-
de. Bugünkü koşullar değişmiş olsaydı
o türküleri kimse dinlemezdi. 500 sene
önceki sosyo ekonomik yapı, bence bu-
gün aynı şekilde yaşanıyor. Sadece isim
değişti, makyaj değişti.
- Türk halk müziğini çok sesli hale ge-
tBtnek bu makyaj değjşikliğinin parale-
Bnde mi gerçeldeşecek ?
SAĞ - Tabii. Bence Pir Sultan'ın o dö-
nemde söyledikleri ilerici unsurlan içe-
risinde banndınyordu. Pir Sultan'ı da o
dönemin çoksesliliği olarak düşünebili-
riz. O dönemin insanlanna göre çok fark-
lı sözler söyleyen bir insandı. Zaten o
dönemin egemen güçleri, Pir Sultan'ın
dilinin çok uzun olmasını, bugünkü an-
layişla çoksesli olmasının faturasını ona
çok güzel ödettiler.
Bugün ülkemizde aynı koşullar devam
etmektedir. Ülkemizde hâlâ dilinin yü-
zünden, kaleminin yüzünden pek çok in-
san hapishanelerde işkence çekrnekte,
çile çekmekte, baskj altında yaşamakta,
susturulmaya çalışılmaktadır. Demokra-
si vardır diye bir makyaj yapıp Türkiye
Cumhuriyeti'ni makyaj içerisinde bir süs
bebeği gibi sunuyorlar. Ama özellikleri-
ne baktığınız zaman Pir Sultan Abdal'ı
asan zihniyetin aynı bugün de yaşadığı-
mn farkma varabilirsiniz. Biz sanatçılar
bu koşullara baktığımız zaman müzik
üretmekte fazla zorluk çekmiyoruz. Bu
da işin bir kolaylığı.
TÜRK ROMANININ SON YİRMİ BEŞ YILI DEĞERLENDİRİLİYOR
Türk romanı bir değişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksa yepyeni bir giysi kuşanmak mı?
Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının geleneksel çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir?
1 Son yirmi beş yılın roman çabasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
SELİM tLERİ
1-Türk romanının son yir-
mi beş yılı bence önemli eser-
lerle donanmıştır. Çok seve-
rek okuduğum romanlar söz
konusu. Saygıyla bağlandı-
ğım romancılar söz konusu.
Hemen hepsinden defalarca
söz açtığım için tek tek ad ve-
rerek yinelemek istemem.
Son yirmi beş yılda, romanı-
mız, bir yandan geleneksel
çizgisine dönüp baktı, bir
yandan da yeni ufuklara yö-
neldi. Has olma, sahici okna
özelliği, bu, birbirinden hay-
li değişik eserlerin ortak özel-
liğidrr. Son yirmi beş yılın en
büyük eksiği, yine bence,
"okur yetiştiren romancrdır
Bundan yoksunduk. Sözgeli-
mi, akıcı anlatımı, duru Türk-
çesiyle bir dönem göz kamaş-
nrmış, okurlara roman sevgi-
si aşılamış Refik Halid Ka-
raybenzeri biryazardan yoksunduk. Aşk roma-
nının piyasa işi örneklerinden yoksunduk. (De-
necek ki piyasa işi, çarşı-pazar işi aşk romanla-
n çok mu gerekli? Bence, eski Yeşilçam melod-
rarnlan kadar gerekliydi.) Sonra birdenbire çeh-
re değişiyor: Türk romanı, bütün çabama rağ-
men. birtürlü sonuna kadar okuyamadığım, oku-
yabildiysem de pek bir şey anlayamadığım dili-
ni, anlatımını, -varsa- şifresini çözemediğim ro-
manlarla anıhr oldu. Bunlar yenilikse, eski ye-
nilikler demek ki eskiyip gitti. Çünkü 1970 son-
Dkur yeöştîren
romancrdan
yoksunduk
rasmda, gerçekten yenilik tadı
veren çok güzel romanlar da ya-
zılmıştır. Onlan okurken heye-
canlanmış, her biri üzerine ak-
lım erdiğince, dilim döndüğün-
ce bir iki satır çiziktirmiştim.
Şimdinin romanlan, bugünün
moda eserleri -herhalde yeter-
sizliğimden dolayı- bende an-
lam uyandırmıyor. Eskilerin ve
eskimiş yenilerin eserlerini her
geçen gün biraz daha anlamlı,
has, sahici bulmaktayım. Bu du-
rumuma, isterseniz, "erken bu-
nama" diyebilirsiniz.
2- Şöyle düşünüyorum: Ede-
biyatın bütünüyle gündem dışı
bırakıldığı günümüzde, kap-
samlı çalışmalar, Türk romanı
üzerine derinlikli çalışmalar ni-
i;e yapılsın? Mustafa Nihat
Ozön'ün, tsmail Habib Se-
vük'ün liseler için hazırladıkla-
n, 1930'lara ait ders kitaplan
kapsamlı çalışmalardı ama, o
yol rağbet görmedi. Daha ders
kitaplannda başlayan savrukJuk, kitlenin edebi-
yata değer vermesini engelledi. Kimin umurun-
da Türk romanının incelenmesi?! Bir noktadan
sonra ömürboyu sürebilecek böylesi bir emeğin
maddi-manevi karşılığı ne olacak ki? Bırakın
edebiyatı, romanı. roman incelemesini, geçin te-
levizyonlannızın karşısına, kıvrak nağmelere ka-
pılıp gidin. başlayın şakır şakır oynamaya. Ek-
randaki görüntülere güvenilirse, memleket
göbek atmak isterken, roman eleştirisini ne
yapacaksmız?
AHMETCEMAL
Kanımca ikinci sorunun yanıtı
ilk soruyu da geniş ölçüde etkile-
di ğinden, ben iki soruyu birleştire-
rek yanıtlayacağım.
Benim bu bağlamda temel önem
taşıdığma inandığım nokta şu:
Türk romanını yalnızca son yirmi
beş yılı bakımından değil, ama baş-
langıcından günümüze uzanan ta-
rihsel akışı içerisinde henüz yete-
rince değerlendiremediğimiz için.
roman sanahmızın belli dönemle-
nne ilişkin saptamalaryapabilme-
miz çok zor. Yine bu nedenle, Türk
romanı nereye kadar geleneksel bir
çizgi izledi. hangi noktada gele-
nekten farklılık başladı gibi soru-
lann da bugünkü verilere dayanı-
larak sağhklı yanıtlanabileceğine
inanmıyorum.
Bizitn roman geleneğimiz ney-
di? Böyle bir gelenek, hangi top-
lumsal koşullardan kaynaklandı ?
Şimdilerde -yani son yirmi beş yıl-
da- gerçekleştiyse eğer, gelenekten farklı yörüngele-
rin doğumu hangi nedenlere bağlanabilir? Bütün bun-
lar ve benzeri sorular, bugünün dünyasında ancak bi-
limselyaklaşımla, daha açık deyişle var olan birikim-
lerin bihmsel yöntemlerle değerlendirilmesiyle yanıt-
lannı bulabiliyor. Bunu yapabilmek için de yahıızca
edebiyat alanında kalmak ve bütün ölçütleri estetik
düzlemde uygulamak yeterli olmuyor. Çünkü örne-
ğin, tiyatro gibi roman da -bir sanat dalı olmasının ya-
nı sıra- aynı zamanda bir toplumsal kunım'dur, birey
ve toplum yaşamının bütünüyle sanatsal düzlemde-
ki yansımasıdır. Bu gerçeklerin ışığında roman kar-
Yirmi beş yılda
kaç romancı
yetişecek?
şımıza aynı zamanda bir toplumbi-
üm konusu olarak çıkmaktâdır.
"Sana göre bana göre" ölçütle-
riyle değerlendirmeler, ancak ro-
man okurlannın yapabileceği tür-
den değerlendirmelerdir. Ama ro-
manın bir toplumsal olgu niteliğiy-
le irdelenmesi söz konusu olduğun-
da, gerek bütün bir roman gelene-
ği, gerekse romanın belli dönemle-
ri ele alındığında yeğlenmesi gere-
ken bilimsel yaklaşımdır.
Bu söylediİderim, bizde bu bağ-
lamda çalışmalann henüz hiç ya-
pılmadığı anlamını taşımıyor. Bir
Fethi Naci'nin, bir Bema Moran'uı
bu yöndeki çabalanrun değeri, elbet
yadsınamaz. Özellikle son zaman-
larda, Prof. Dr. Gursel Aytaç'ın bi-
limsel düzlemdeki eleştirel incele-
meleri de yukardan beri tanımlama-
ya çalışnğım yaklaşımın çok değer-
lı ömeklerini oluşturuyor. Ama bu
alandaki çalışmalann sayısal açı-
dan henüz çok eksik olduğu, bu ne-
denle de Türk romanının kendi top-
lumbilimsel temeline henüz yeterince oturtulamadı-
ğı da bir gerçek. Sorulannızın kapsamına ne ölçüde
gireceğini kestirememekle birlikte, çok önemli bul-
duğum bir noktayı daha vurgulamak istiyorum. Sa-
nınm Türkiye gibi, en kabank baskı sayısının kitap
baştna ancak iki bini bulabildiği, çorak bir kültür or-
tamında, son yirmi beş yılda değil ama önümüzdeki
yirmi beş yılda kaç romancı yetişebilecegini sormak
da pek anlamsız sayıhnaz! Çünkü ülkemizde kültü-
rel yozlaşma, arnk dünya görüşü olan insanlann git-
tikçe daha az yetişmesine yol açıyor. Oysa roman, bir
dünyaya bakış biçimidir.
Grafik tasanmcılannın kitabı
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMETFUAT
Yazarm Ozgünlüğü
Yazartar özgüriük savaşını yalnızca yasalara karşı
vermezler. Asıl büyük kavga kendi aralanndadır.
Çünkü kimse yoluna yalnız gitmekten hoşlanmaz.
llle bir dayanışma olacak. Ya birileri size takılacak; ya
siz, birilerine...
Bir yerlerde başka türlü bir şeyler yapmaya kalkan
oldu mu, hemen bastınlır; "N'oluyor, arkadaş! Bugün
o iş öy/e yapılmıyor..."
Sanki herkes o işi sizin yaptığınız gibi, günün
modasına göre yapmak zorundadır...
Salâh Birsel, Sanat modadır!" dediğinde ben
delikanlıydım...
Neler neler değişti şu dünyada... Sokaklarda
modalar kol kola geziyor, ama sanatçılar gene de
çeşitlilikten tedirginler. Kendi yanştıklan kulvarın
dışında kimsenin dolaşmastnı istemiyorlar. Neden?
Yazı yazarsınız... Şöyle bir durup yan yana bakar-
lan
"Bu deneme değil, makale değil, inceleme hiç
değil, eleştiri de diyemem!. °
Birşey deme, kafdeşim... Beğendinseoku, beğen-
medinseokuma...
Nedir yazarlık?
Biri eline kalemi alıp, ya da daktilonun başma otu-
rup bir şeyler yazıyor. Birileri de o yazılanlan okuyor.
Hepsi bu kadar...
Yazan, bir de okuyanlar varsa iş biter... Ondan öte-
si aynntılardır...
Değerlendirmek... Çok iyi... Ama baskı kurmak,
yönlendirmek için değil...
Attilâ llhan, Divan şiiri sesini yakalamak istiyor...
Yakalasın... Seveni, okuyanı varsa sorun yok...
Ece Ayhan, şiirin sıkısını yazıyor... Onu da sıkı şiir-
ciler okur..._
Kemal Özer, düz anlatımdan yana... Düz an-
latımcılann sayısı daha az olmasa gerek...
Şonra 1980'lerin toplumsalçı olduklannı söyleyen
şairleri var, ama şiirin yanına siyasayı kesinlikle yak-
laştırmıyorlar... Onlan da birileri okuyor ki kitaplan
yayımlanmakta...
Çeşitlilikten kimse zarar görmedi bugüne kadar...
Gene de nedense yazın dünyasında hep bir baskı
vardır yazarlan belli bir anlayışa, günün hoşlanılan,
benimsenen, yeni sayılan anlayışına çekmek için.
Eleştiri alanında bu baskı büsbütün yoğunlaşıyor.
Batı'da uygulanan biryöntem, diyelim yapısalcılık
ülkemizde de uygulanmaya başladı mı, daha önce
yapılmış bütün eleştiri çalışmalan, yazılmış bütün
yazılar birden gözden düşüveriyor.
Derken alımlama estetiği çıkageliyor, bu kez de
yapısalcılık bir köşeye itiliyor.
Oysa çeşitli araştırma, inceleme yöntemlerinin bir
arada yaşarnasına, uygulanmasına hiçbir engel yok.
Kim nasıl isterse öyle çalışır.
Bilinen, tanımı yapılmış yöntemleri uygulayanlann
yanı sıra, hiçbir yöntemi olmayan, göztemlerine, du-
yarlığına dayanarak yazan, salt izlenimlerini yansıtan
eleştirmenlerin varlığı yazınımıza ne tür bir zarar vere-
bilir, anlamıyorum.
Tam tersine, değişik yaklaşımlarla ele alınmak bir
yazar için bulunmaz bir talihtir.
İyi okumuş, belleği güçlü, çağnşımlan çok yönlü,
zeki bir eleştirmen doğrudan doğruya yapıtlann
arasına daldı, tadına doyulmaz sözler etti diye bütün
eleştirmenlerden aynı şeyi yapmalan beklenemez.
Aynca yapıttan yola çıkan eleştiri anlayışlannın
üstünlüğü, yazardan yola çıkan eleştiri anlayışlannı
hiçe indirmiyor. Örnekse eîeştirinin en hafife alınan
türü olan yaşamöyküsü yazartığı bile bugün önemi-
ni yitirmiş değil. Belli durumlarda yapıtlann açıklan-
ması için yaşamöyküsü çalışmalarından yararlan-
mak kaçınılmaz oluyor.
Eleştirmen adaylarına yerli yabancı örnekler gös-
terip başanlı sayılan soylemleri benimsemeleri için
baskı yapmak bence çok yanlış.
Gerçi akademik yol bunu gerektirir, bilimsel
eleştiriye yöntemler üzerinde çalışılarak, bir eğitim-
den geçilerek gıdilır, ama bunun dışında da sanat yanı
ağır basan bir eleştiri dünyası var.
Yazı yazma yeteneği olan kişiler evrenden,
yeryüzünden, topraktan, havadan, sudan, insanlar-
dan, hayvanlardan, bitkilerden söz ettikleri gibi, sanat
yaprtianndan söz etmekten de hoşlanıyorlar, sanat
yaprtlan üzerine görüşlerini söylemek, düşünceleri-
ni aktarmak, yargılar vermek istiyorlar...
Birileri de onların yazdıklarını okumaktan
hoşlanıyoriarsa...
Bilim sanata yasak koyar mı?..
"Bir Dagcımn Güncesr
yayınHandı
ANKARA (AA) - Everest Tepesi'ne çıkmayı başaran
ilk Türk dagcısı olan Nasuh Mahruki'nin, Tıen - Shan
Dağlan'nın en yüksek 2. zirvesi olan Khan Tengri'ye
çıkışmı anlattığı "Bir Dağcuıuı Güncesi" adlı kitap,
Yapı Kredi Yayınlan'ndan çıktı. Mahruki'nin 1992
yılında gerçekleştirdiği bu zorlu tmnanışı anlattığı
güncesinde, Elbruz ve Pobeda tırmanışlanmn öyküsü
de Mahruki'nin çektiği fotoğraflarla birlikte yer alıyor.
Kendisini bir doğa sporcusu olarak tanımlayan Nasuh
Mahruki, henüz 26 yaşında olmasına ragmen 7 bin
metrenin üzerindeki beşinci tırmanışıyla "Kar Leopan'
:
unvanı alan sayılı dağcılardan biri. "Bir Dağcının
Güncesi", hem yeryüzünü hem de kendi içyüzünü
bambaşka bir pencereden görmeyi amaçlayan genç bir
dağcının "Kar Leopan"nın ardından gidişini anlatıyor.
Tftbakknmız taıih oldu.
Strs motfagıroiîâ gelmesin diye
Kâzan't atcgc koyduk.
'Kazan Restaurant' dergi ilanı
Banu Bflen
Kültür Servisi- Grafıkerler Mes-
lek Kuruluşu ve Alternatif Yaymcı-
hk'ın ortaklaşa ürünü olan "Tûrk
GrafikTasanmcılan'' adlı kitap, Bo-
ğaziçi Oniversitesi'nde verilen bir
kokteylde tanıtıldı.
192 grafık tasanmcısmın çalışma-
lannı içeren kitabm finansmanını,
yine Alternatif Yayıncılık ve Grafi-
kerier Meslek Kuruluşu üstlenmiş.
Alternatif Yayrncılık sahibi ve kita-
bm editörü Oğuz Akçeşme, kendi
alanındabir *ûTi" çalışmanın gerçek-
leşmiş olmasından son derece mem-
nun olduklannı belirterek, kitabın
Ahnanya' daki Frankfurt Kitap Fu-
an' na katılacağını ve Türki cumhu-
riyetlerde de tanıtılacağuıı söyledi.
Kitabm ilk ohna özelliğinden kay-
naklanan kimi eksiklikleri oiduğu-
nu, bunlann gelecek yıllarda tekrar-
lanmayacağını belirten Akçeşme, ta-
sanmcılık alanında daha dar kap-
samlı, fakat kaliteye de önem veren
kitaplann çıkması için çalışacaklan-
na değindi.
Grafikerler Meslek Kuruluşu Baş-
kanı Sadık Karamustafa ise son yıl-
larda gelişen ıletişim teknolojisinin,
reklamcılık dışındaki sektörlerde de
grafık tasarun kullanımını hızlandır-
dığını vurguladı. "Grafıkerler Mes-
lek Kuruluşu 1989'da Türk Graflk
Sanatçuan adlı bir kitap ya\ ımlamıs-
n. Bu kitap, tasarun işi yapöranlann
tasaruncı seçmelerine kolayhk geö-
recek bir kaynak kitap olma nıteliğj
taşryordu. Altı yıllık bir aradan son-
ra hazırianan bu ymırun graflk tasa-
nmı alanında önemli bir boşluğu dol-
duracağına inanlyorum".
Kitapta yer alan grafik sanatçıla-
nndan Mengü Ertelise Türk grafik-
çilerine yönelik bu içerik ve kapsam-
da bir kitabın uzun zamandır beklen-
diğjni belirtti.
Önceki çalışmadan daha farklı
olarak, bu kitabın profesyonel bir ya-
yıncılık şirketi tarafindan hazırlan-
masının sevindirici olduğuna dikkat
çekti."Hem Türk grafik tasanmcıla-
nnuı tarunması hem de bu dalın me-
rakhlanna seslenmesi bakımından
önemli bir toplu tanıtun malzemesi
olarak çokyararu." Ertel. yurtdışın-
da bu alanda yapılan çalışmalardan
model alındığını anımsatarak, kita-
bın her yıl yenilenerek ve kapsadığı
dönem üzerinde yoğunlaşarak çık-
ması gerektiğini belirtti.
KARİKATÜR YARIŞMASI'NA
SON KATILMA TARİHİ :
1 EYLÜL 1995
Çarşı Mağazalan'nın düzenlediği "Tûrkiye'de ve
Dünya'da Tüketici Soaınlan" konulu Karikatür
Btenali çerçevesinde yer alan Karikatür
Yanşması'nın son katılma tarihi 1 Eylül 1995.
"Koşulsuz Müşteri Mutluluğu", tüketici sorunlan
ve haklan gibi kavramlann toplumda
yaygınlaşmasını amaçlayan bu yarışmanın
ödülleri şöyle:
Birindlik ödUlU: 50 milyon TL.
3 adet Başan ödülü: 10'ar milyon TL.
3 adet Jürl Ozel ödülü: 5'er milyon TL
Çarjı Mağazalan 1. Karikatür Yanşması'nda
ustalann birikimlerini, yeni yeteneklerin
pırıltılannı ülkemiz insanlarıyla paylaşmayı
ödemle beklerken, tüm yarışmacılara
başanlar diliyoruz.
MCARSIM A Ğ A Z A L A R I
m/mvi Cap*d • Uatf* • BataUr • "ılrtiB— AMUUA. fcn%
ÇARŞI MAĞAZALARI 1. KARİKATÜR YARIŞMASI
KATILIM KOŞULLARI
ırtnn ^Jgvt)o hakbn. %ofJ*iz Mûftcrt UuUukj^u gb değMİra tsoş*nun
snfttıyta 199S-199* yâttm tapny»qk bir TtanUto f«wir B r i l f c
k U a t ^»\r*t^r»it kartatur ympms. pww< w M
I problvmlem antaUn xnçn t* ntteftl «Mrter e t * ıttnri uam
b TulrtkİRtı tan^fbt
tonusu*Türta)*ete*«Dü^«<h Tutaın Joruolvı'dr
d. K**moüf en tart* ij
* posxtatarftm^ACjfcjHJdt zarfenmah veva oJc y.
n lumanf ** torloCı«ım Daştçmm ytr aldıŞr EHT Uoıon yajıoti da bukrmM
h. lürMyr'de w D * ^ ' * Tufeeuci Sonnbn' konuhjfcarfcatı*y a n p M M gandtfflen
L K U U a » en ge; 1 t>*J 199S C O T J gUnu mnat uob bfam«w ktcUr J»(U Ito
AAtTanonPK 7« It^uyt 80212 - böfitjut
f tatıâ otook getAmefcrden ** haybc**utafdan Çarjı MtŞaz^an ıorvrtlu tutubfnu
Anufc d*vı Cfxx b»
k gonüeo «ertef*ı
fc duyurutouh.*>onu(br M t * ödui tdreniyte b*«w «e yan^mac*
CaMtd - U|* vnm
p OÇpftMidlrı*1
» MMfltda huananlv b» bMndb adüfcı, üç teyın ckUü MC UÇ |ün 6?H
Odutme tayt. ^3n/Kttek.
r BMncdk feDb kuvian çiw S0_m»y«*ı Tu t»pn öduto tuunantar 10 v nrtycn T L ve )L