Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 18 AĞUSTOS 1995 CUMA
14 KULTUR
T Ü R K R O M A N I N I N S O N Y İ R M İ B E Ş Y I L I D E Ğ E R L E N D İ R İ L î Y O R
Türkromanı birdeğişim içerisinde. Kendi geleneksel çizgisiniyenilemek mi istiyor? Yoksa yepyeni bir giysi kuşanmak
mı? Tabiişu da göz önünde tutulabilir: Türkromanının gelenekselçizgisi eleştirelsüzgeçtenyeterincegeçmiş midir?
1 Son yirmi beş yılm roman çabasını nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Türk romanı ne ölçüde incelenip
eleştirilmiştir?
TARIK DURSUN K.
Peki. ama niçin 'yirmi beş'yılın
çabası? Yani, romanda (romanımız-
da) 'yirmi beş'yıl öncesinde 'her-
hangf bır çaba yoktu da şu son 'yir-
mi beş' yılda mı başladı?
Roman; yazarlan elinde her za-
man ve heryeni romanJa birlikte ge-
lişme, kendini (yazan aracılığıyla)
yenileme çabası içınde olmuştur
Aynca, şu gerçek de göz ardı edilme-
meli bence: 'Yirmi beş' yıl öncesin-
de. romanımız, bugünkü romanı-
rruzdan çok daha başka yerlerdeydi:
Özellikleadı 'usta'yaçıkmışroman-
cılanmız elinde. kemal Tahir'ın
Orhan Kemal'in, Vaşar Kemal'ın.
İlhan Tarus'un ve Kemal Bilbaşar'ı :ı
elinde. Bu romancılar. sahiden usta
romancılardı. Yandaşlannın Kemal
Tahir"i gereksizce göklere çıkanp
'dünyanın en biiyiik romancısT say-
malan, gerçi biraz fazla abartmaydı,
ama hakkını teslim etmeli. Kemal
Tahir, cumhuriyet dönemi romancı-
lan içinde 'en romancı' olanıdır.
O 'yirmi beş' yıl içine girmeseler
de Sabahattin Ali olsun. Sadri Ertetn
olsun. Yakup Kadri Karaosmanoğ-
lu, Ahmet Hamdi Tanpınar, Halide
Edip Adıvar ve Nahit Sım Örik ol-
sun, Türk çağdaş romanında çok
önemli yerlerin sahipleri değillermı-
dir?
'Yirmi beş' yıl... Daha çok benim
kuşağimın da romancılığını kapsa-
yan bir çeyrek yüzyıl... Orhan Ke-
mal'in ve Yaşar Kemal'in olgunluk
dönemlerini içeren o çeyrek yüzyıl.
Bir yüzü (fazlasıyla) köye, bir yüzü
az-biraz Kurtuluş Savaş ı'na dönük
romanlann baştacı edildiği o yıllar-
da. Halikamas Balıkçısı, Fakir Bay-
kurt, Samim Kocagöz, Talip Apay dîn
(B'.ryerdcn sonra, belki Başaranda).
Ümit Kaftancıoglu, İlhan Tarus ılk
plandaki romancılanmızdı Kenann-
dan köşesinden Yaman Koray ve
Zeyyat Selimoğlu romanımızın genç
umutlarıydılar. Ufukta Selim Ueri,
Mehmet Eroğlu ve hikâyenin tered-
dütlerini sürdüren Bilgc Karasu. De-
mir Özlü ve Demirtaş Ceyhun da
vardı elbet _Bunlara Tahsin Yücd ve
Şemsettin Cnlü'yü ve "Romandan
gelip geçtiler" diyebileceğimiz Çe-
tin Altan'la YılmazGüney'i de ekle-
yebilirim.
Sonradan gelen kuşaktan bir Or-
han Pamuk'la bir Latife Tekin şaşır-
tıcı bir şekılde 'medya' oyuncağı ya-
pıldı lar, okuru tedirgin ettiler. Kaldı-
nlan tozdan dumandan onlan ve ro-
manlannı yerlı yerine oturtmak ba-
na düşmüyor. Bayan Füsun Akatlı
var, Fethi N'aci var, Ankaralı Gündo-
ğan topluluğu var; yargılamak da,
değerlerini teslim etmek de onlann
isidir. (MemetFuat'ı unutmuş deği-
Roman bugün,
hikâyeden daha
çok ilgi göpüyor
lim. yanlış anlaşılmasın. Ama Me-
met Fuat, çalışmalannı daha çok şi-
irle hikâye üstüne yoğunlaştırmış gi-
bı geliyor bana.)
Benim bu saydıklanmın dışında,
Türk romanı ıie bır de genç kusak
eleştirmenleri uğraşıyor. Birvakitler
çok umutlandığımız Tevfik Çavdar,
tamışininhakkındangeleceğibirsi-
rada edebiyatı boşladı, gitti politika-
ya tutsak oldu. Tıpkı iyi bir incele-
meci-araştırmacı (ve eleştirmen )
olacakken hikâyeye geçen ve hâlâ
direten A. Didem Uslu gibi. Tabii bir
RaufMutiuay'ı. bır Tahir Alangu'yu
vebırCevdetKudret'i (Acaba Meh-
met Kaplan'ı da mı?) sık sık arar
oluyoruz.
Yerlerini (belki) Feridun Andaç,
Konur Ertop, Ünsal Oskay (çetrefil
dilli). Füsun Akatlı ve Hasan Bülent
Kahraman alacak. Bunlar, eskılere
bakarak daha çalışkan, daha dünya-
ya açık, geniş ufuklu yazarlar. Kimi-
leri medyanın toz koparan firtması-
na kapılsalar bile, yaptıklan 'iş' ne-
reden bakilırsa balalsın, Türk roma-
nına bir katkıdır.
Romanımızı ve yazanyla birlikte
romanı ele alıp onu enine ve boyuna
incelemek kolay olmasa gerek. Za-
man yiyen bir çabadır. Karşılığı da
salt düşmanlık ve karşıtlıktır. sevil-
mezliktir. Dergi yayıncılannın böy-
lesine saygm bir çabaya o kadar çok
sayfa ayırma hoşgörüsü de yoktur.
Olsa da okurun sabnna ne derecede
güvenebilirsiniz ki?
Olsun! Yine de roman (bugün) hi-
kâyeden daha çok ilgi görüyor okur-
dan. Hikâyeci diye tanınan nice ya-
zanmız güzelim hikâyeye haksızca
yan çizip daha kolay olan romana
geçtiler.
Kemal Tahir iyi bir hikâyeci değil-
di. Yaşar Kemal de tam tersi. Onun
'Akçasann Ağalan' nehir romanını
bir yana koyun. acaba geri kalanla-
nnı bir 'San Sıcak'a değişir misiniz?
Ben değişmem. Orhan Kemal için
de aynı şeyler geçerli midir diye dü-
şündüm bir an. Hatta Fakır Baykurt
için de. Seksen sayfalık 'Murtaza',
olağanüstü bir romandır, ama bir
'Eski Gardiyan", bir 'Çamaşırcınuı
KızT. Orhan Kemal'in ('Baba Evi',
'Avare Yıllar' ve 'Bereketli Toprak-
lar Üzerinde' dışında) kimi roman-
lanna değişılip değişilmeyeceği tar-
tışma konusu olabilir. Oysa, Fakir
Baykurt öncelikle şair ve hikâyeci
olmak yerine romancıdır.
Türler içinde roman da, hikâye de,
şiir de eleştirmenin ve incelemenin
önünde gider. Doğaldır bu da. Bu-
gün (yani şu 'yirmi beş' yıllık süreç-
te) birincilerin, ikincilerin çok önün-
de olmalannı olağan karşılamalı.
Çünkü eleştiri (ve inceleme) bekle-
mededir. Acelecilik ona yakışmaz.
Erken verilen bir yargı, kimi zaman
romanı da, romancıyı da yanlışa gö-
türebilir.
İNCtARAL
1- Son yirmi beş yılın ilk yansın-
da Türk romanı iki çizgide gelişti. ll-
ki; dönemin toplumsal, tarihsel, eko-
nomik karmaşasına yazann dünya
görüşü çerçevesinde -açıkça taraf tu-
tarak- tanıklık etmek tercihiydi. Ön-
ceki dönemin doğu - batı ikilemi ve
kimlik sorunu yerini sağ sol ya da
ezen ezilen çelişkisine bırakmıştı.
Bu romanlar çoğunlukJa, bırey ol-
mayan, yaşamayan kalıp kişileri, ku-
ruluş ve anlattıklanyla toplumu de-
ğiştirme görevini üstlenmiş anlayı-
şın verimleri oldular. Bu çalışmala-
ra genel olarak birbirinin benzeri ko-
nu ve yapıda köy romanlan örnek
gösterilebilir.
Bu anlayışı ve şematizmi doğal-
lıkla edebiyat dışi sayan, bireyleş-
me çabasındaki insanın yaşamı kav-
rama ve adlandırma gayretini anlat-
mayı yeğleyen ikinci bir eğilim ise
romanımızda baştan ben vardı za-
ten. Ama özellikle söz konusu dö-
nemde bireyin karmaşık iç dünyası-
nı ve sürekliliği olmayan bir toplum-
sal yapının değişim ve dönüşüm sü-
reçlerinin yarattığı bunalım ve san-
cılan konu edinen romanlar da ya-
zıldı. Toplumsal yapının dıştan gö-
rünen kaba çizgileri dışında içsel-
leştirilmiş ama aynksı, dayanaksız
bir kimlik sorununa eğilen bu ro-
manlar gerçekçi de olsalar, hem
azınlıkta hem de politize olmuş top-
luluğun dışında kaldılar. Sonuç ola-
rak bugün, her iki eğilim de kendi
içinde kapalı kaimış. kendi biçim.
dil ve sınırlannın dışına çıkmamış
olarak görülebilir. Yermişli yıllann
sonlanna kadar romanımızın kendi
kimlik sorununu aşmasında içtenli-
ğin önüne geçen bu iki çizginin be-
lirleyici oldugu görüşündeyim.
Romanın altyapısızlık, yaratıcılık
eksikliği, düşünce \e düşleme tem-
belliği içinde kolaycı çözümlerle ele
alındığı ilk on yıllık süreyı emekle-
me dönemi saymak ve bu arayışlan
duvann tuğlalan kabul etmek gere-
kiyor. Gene de söz konusu dönem-
de, yazdıklanyla, özgünlük ve içten-
likleriyle sınırlan zorlayan Türk ro-
manını, kendi çizgisinin ötesine ta-
şıyan yazarlan unutmamak gereki-
yor. Oğuz Atay. Tanpınar, Adalet
Ağaoğlu. Sevgi So> sal. Vedat Türka-
li. Attila İlhan ilk aklıma gelenler.
Seksenlıyıllardaülkemızin veın-
sanımızın yasadığı olumlu - olum-
suz değişimler yazarlanmıza, ro-
mancılanmıza yeni anJayış ve kav-
rayışlar getirdi. Romanın toplumsal
sorunlan çözmede yol gösterecek
bir araç ya da serüven aktanmı de-
ğil, kendi başına kendine özgü bir dil
yaratımı oldugu görüşü ağırlık ka-
zandı. Batı romanının gelişim ve de-
Romancılarıımz
yıllar sonra
keşfediliyop
ğişim çizgisine koşut eğilimler ser-
gilendi. Bilinen anlatım dilinin bir
üstdile dönüştürüldüğü. kurgunun
ve kurmacanın öne geçtiği çalışma-
lar ortaya çıktı Hikâye deği], met-
nin kendisi değer alındı. Bu anlayı-
şın kendiliğinden bir gelışme oldu-
ğu inancında olmasam da küresel-
leşme düşüncesının edebiyat alanm-
daki yansıması sayıyorum. Yeni an-
layışlar, metınler arası ilişkı kurma
denemelen, okuru yalınkatın dışına
çıkmaya çagıran çabalar elbette
olumlu ama öte yandan yeniden ga-
rip bir kendi üstüne kapanma yaşı-
yor romanımız. "Duygulannı gjzle-
meye çalışıyor^sanki. Bir yapaylık,
kuruluk. duyarsızlıktır gidiyor. Ge-
ne aynı sorurda karşı karşıyayız sa-
nıyorum: Içtensizlik. Böylece çok
zengin bır malzemeyi, dünyayı. in-
sanımızı, toplumumuzu kendi serü-
veni, değışimi ve duyarhğı içinde
ama evrensel bir bakışla kavrayıp
yazınsal değere donüştürmeyi hor-
gören anlayışlar ağırlık kazanıyor.
Kuşkusuz bazı romancılanmız yeni
anlayışlan bireyin dokunaklı içsel
serüveniyle ya da birey olma, birey-
leşme sorunsalıyla birleştirmeyi ba-
şanyorlar.
Az da olsa toplumsahn içindekı
sıradan bireyin şaşırtıcı zengınlikte-
ki dünyasına, düşlerine eğilenler var.
Hâlâ belli kalıplar içinde yazanlar,
kendine kurtancıhk görevi yülde-
yenler de. Ne olursa olsun, bütün bu
arayışlar ve çeşitlilik Türk romanı-
nın -zaten olmayan- geleneksel bir
çizgide gelişmediğini gösteriyor.
Türk romanı, kendi sesini, renginı,
özgün kişiliğini bu çeşitlilik içinde
arayıp bulacak belki de.
2- Türk romanının yeterince eleş-
tirilip incelendiği görüşünde deği-
lim. Toplumsal örgütlenmesi ta-
mamlanmamış bir toplumda edebi-
yatımız da araştırma, inceleme ve
eleştiri alanlannda başıboştur. Eleş-
tiri Türkiye'de ünıversite kürsüleri,
ajanslan ve diğer yan oluşumlany-
la kurumlaşmamıştır. Karşılığı ol-
mayan bireysel çabalann ötesine ge-
çememiştır.
Asıl sorun budur. Bu çerçevede,
eleştirmenlerimizin Türk romanına
nesnel, dennlemesine, yaratıcı bir
çabayla yeterince eğilmiş olduklan,
üzerlerine düşeni yaptıklan söyle-
nemez. Belki de bizde çok geç geli-
şiyor her şey. Araştınlmak için yaz-
dıklannızın üzerinden on yıllar geç-
mesi gerekiyor. Ortaya konan yapıt-
lar gününde, zamamnda yerine otur-
tulamıyor, konamıyor. Yalnızca geç-
miş değerlendiriliyor. Romanımızın
sorunlanndan en önemlisı budur
bence. En önemli romancılanmız
ölüp gittikten yıllar sonra keşfedıli-
yor. Demek ki işlemeyen, yolunda
girmeyen şeyler var. Genç bir eleş-
tirmenler kuşağınm bu gidişı tersi-
ne çevireceği umudu içindeyim.
sorgulatııyor
Ümit Elçi'nin Erhan Bener'in romanından sinemaya uyarladığı
'Böcek' adlı film 25 ağustosta gösterime giriyor
Kfihür Servisi- Erhan Be-
ner'in aynı adlı romanındanÜ-
mit Elçi'nin senaryolaştırarak,
yönettiği "Böcek" 25 ağustos-
tan itıbaren gösterime giriyor.
Filmin başlıca rollennı Halil
Ergün, Nurseli İdiz, Meltem
Cumbul ve Füsun Demirel pay-
laşıyor.
"Böcek". hızlı birpolislikya-
şantısından sonra. daha hare-
ketsiz bir göreve alınan bir po-
lisin yaşamını anlatıyor. Sert
bir polis olan başkomiser Re-
cai. yaşam koşullannın yarattı-
ğı biröfkeyle etrafındakı herke-
si bır böcek olarak görmekte ve
yok etmeyı düşünmektedir
Yaşlanıp da geri hizmete
alındığı zaman onun için bir ka-
rabasan başlar. Soğuk evınde
yalnızlık, korku ve geçmişle
baş başa kalmıştır. Bütün geç-
mişi geri dönüşlerle tekrar ya-
şanır.
Kötü geçen çocukluk. anne-
sinin onu kardeşinın ölümün-
den sorumlu tutması. silah ses-
leri. yargisız infazlar, hem nef-
ret ettıği hem rutkuyla bağlı ol-
dugu, astım hastası ve nefesi al-
kol kokan kansı Binnur. Insan-
lardan nefret eden, sevgiyi kay-
beden ve karşılaştıklannda ka-
çan ınsanlann birbırlenni yok
eden yaşantılan. Ve insanlara
inanan, seven genç bir kız.
Filmde emniyet kurumuna,
ilk defa olarak nesnel bir ba-
kışla yaklaşılmaya çahşılırken,
suçlunun kişiler değil. kişileri
ve kurumlan bu hale getirenin
sistem oldugu vurgulanıyor.
Herkesin birbirine nefretle ve
bir böcek gibi baktığı bu sevgı-
siz toplumda 'Asıl böcek kim"
sorusunu gündeme getıriyor.
'Böcek'. yurtdışında Belçika,
Brezilya. Italya, Fransa. Al-
manya'dakı festivallerin yanı-
sıra, Adana ve Antalya fesrival-
lerine de katılacak. Filmin ta-
nıtım gösteriminden sonra yö-
çok sevdigim bir romanıydı.
Romana olabildiğince sadık
kalmaya çahşarak bu filmi çek-
meye çalıştık. Filmde pdis yar-
gılanmıyor. Polis suçlanabiür
ama o da bu dunı ma gelmekten
ûzgün. Başkomiser Recai her-
kcsi böcek olarak görüyor ama
böcek kim acaba? Bu konuyu
da düşünmek lazım. Benim için
filmin en çarptcıyani styinrinin
smemadan çıktıktan sonra ken-
~F~ T"alil Ergûn, Nurseli İdiz. Meltem Cumbul ve
r—J Füsun Demirerin başlıca rolleri paylaştığı
A. J. filmde emniyet kurumuna, ilk defa olarak
nesnel bir bakışla yaklaşılmaya çahşılırken, suçlunun
kişiler değil, kişileri ve kurumlan bu hale getirenin
sistem oldugu vurgulanıyor. Herkesin birbirine nefretle
ve bir böcek gibi baktığı bu sevgisiz toplumda 'Asıl
böcek kim' sorusu gündeme getiriliyor.
netmen Ümit Elçi, oyuncular
Halil Ergün, Nurseli İdiz ve
Meltem Cumbul'un katıldığı
basın toplantısının en ilginç ya-
ni , emniyet kurumundan bir in-
sanın, Mali Şube Müdürü Sah'h
Gflngör'ün de orada bulunma-
sıydı.
Yönetmen Ümit Elçi, bu fil-
mi 198-9-90 yıllannda yapmak
istediğini ancak o zamanlar
sansürden geçmediğini söyle-
yerek,
u
Böyle konulara el at-
maktabu sa>iln'ordu. 1993'ten
sonra daha bir serbestlik oldu.
Hatta Kültür Bakanhğı'nın
vardınılamla bu fılmi çektik"
dedi. "Böcek, Erhan Bener'in
disiııe bu sonılan sormasL"
"İhtiyaamız olan birbirimi-
n suçlamadan tartışabilmck"
diyen Halil Ergün , filmin po-
litik ama slogan Fılmi olmadı-
ğını belirtti. "Her IBnı bir ha-
yatur" düşüncesiyle, çekimler
sırasında , kimden geldiği bel-
li olmayan tehditler almalanna
karşın çalışmalan sürdürdük-
lerini anlatan Ergun. " Önemli
olan filmi yapabilmekti" dedi.
"Film sevgisizKk üzerine. Tek
sevecen karakter Meltem. Onu
da bir idoi olarak koyduk ora-
ya. Birbirinden nefret eden iki
insan bir arada \aşamak zo-
runda. Burada üzülecek de bi-
Sert bir polis olan başkomiser Recai (Halil Ergün) ve kansı (Füsun Demirel)
riz.yargüayacakdabiziz.Buül-
ke bizim ve bu ülkede yaşama-
yı becermek zonındayız. Han-
gisi suçlu. hangisi suçsuz diye
düşünürken \üzeysel çözümie-
rin tuzağından kaçıp bunu dü-
şünmeliyiz. İnsanlar tek başma
iyi ya da kötü değil, onlan bu
hale getiren sistem. Kişinin dav-
raıuşlannda ailesiylc. çevresiy-
le. toplumla üişldleri etkili olu-
vor. Mesleki yaşannsuıı da belir-
liyor. Ben, kendi adıma filmi
sevdim. Umanm insanlar da bu
konuda düşünmeden saldınya
geçmez."
Filmde asıl "genel bir sevgj-
sizliğin varlığı''nın vurgulan-
mak istendiğini söyleyen Nur-
seli Idiz'e göre " Birbirimizi
pek sevmiyonız." Bunu aşabil-
menin yolu da "Demokratik-
leşme ve srviUeşme."
Bu filmde emniyet kuru-
mundan bir insanın iç dünyası-
na, dışandan bakılarak sorgula-
ma yapıldığına değinen idiz,
sadece Türkiye'yi değil, her
toplumu ilgilendırecek bir me-
sajı olduğunu belirtiyor:
"Bir polisin kaygılaruıı, özel
yaşamını oldugu gibi aktarma-
ya çalıştık. Onlar da gülen, ağ-
îayan. sevinen. üzülen insanlar.
Recai bey bir polis memuru.
Zaman zaman görevini iyi ya-
pan, zaman zaman yanlışjıklar
yapan, trajik bir dram >aşayan
küçük bir insan.
Filmin politik yönü ön plana
çıkanlıyor, ama gözden kaçan
bir mesaj daha var: İnsanlar
yalnızlaştıkça üşüyorlar. Üşü-
dükçe birbirlerine yaklaşacak-
lanna, birbirlennden kaçıyor-
lar. Genel bir yalnızlık ve çürü-
müşlük mesajı da veriliyor."
Daha önce filmlerin deneti-
mi alanında da çalışmış, Mali
Şube Müdürü Salih Güngör ise
film " psikolojik ağırhkh" ola-
rak değerlendiriyor. Salih Gün-
gör, konunun biraz daha derin-
liğine işlenebileceğine dikkat
çekerek, önemli olanın filmde
verilmek istenen mesaj olduğu-
nu savunuyor:
" Emniyet teşkilatı hakkmda
birtakım abartıh, olması im-
kansız sahneler var, ama bir
filmden objcktiflik beklenemez.
Buradan sadece pobslik mesle-
ği ile ilgili bir sonuç çıkartma-
mak gerekir. Burada sistem
yargılanıyor. İzleyen polis arka-
daşlardan da füme tepki gelece-
ğini zannermiyorum. Çünkü
polise karşı berhangi bir olum-
suzluk >ok filmde. Buna ben-
zer filmler dünyanın her tara-
finda yapüıyor."
'Her açışta binlerce
çift göz göreceksiniz'
Kültür Servisi-Mtt-
hatBereket'm derledi-
ğı, dünyada 6 bın yaza-
n olan tek kitap "Lüt-
fen Bu Mektubu Cid-
diye Ahn", kampanya-
yı üstlenen Bosna San-
cak Yardımlaşma Der-
neği tarafından Pen-
dik'te düzenlenen bir
törenle satışa çıkanldı.
Mithat Bereket'in ge-
çen ay BM Genel Sek-
reteri Butros Gali'ye
bizzat kendisinin sun-
duğu kitapta, Türk hal-
kının Bosna'da yaşa-
nan drama duyduğu
tepkiler yer alıyor.
Türkçe ve Ingilizce
olarak basılan kitaptan
eide edilecek gelir,
Bosna Hersek'e yardım olarak
gönderilecek. 450 bin liradan
satışa sunulan kitabın dağıtımı
Yaysat tarafından gerçekleştiri-
lecek.
Mithat Bereket, kitabın önsö-
zünde kitabın oluşumu ve ama-
cıyla ile ilgili bılgıler \erirken.
Saraybosna'da bır gazetecı ola-
rak tanık oldugu bu dramın söz
konusu gırişimde çok büyük pa-
yı olduğunu belırtiyor. "Bosna
konulu mektuplarîa ilk tanış-
mam Sara\ bosna'da oldu. Sa-
^Gerçeğîn tadı
düşundugünıız
kadar hoş değil'
Kültür Servisi-Yazar Char-
lotte Bronte'nın Ingiltere" de
yayımlanan mektupları, yaza-
nn ilgmç yaşamına tuttugu ışık-
la dikkat çekiyor.Margaret
Smith'in yayına hazırladığı
mektuplar, Bronte'nin çocuklu-
gundan, ünlü romanı "Jane Ey-
re"nin yayımlandığı tarihe
(1847) dek uzanan bir dönemi
aydınlatıyor.
Bronte' nin olanca samımı-
yeti ve dürüstlüğüyle yazdığı bu
mektuplar, birer edebı eser de-
gerinde. "Içimden geldiği gibi
yazarun" dıyor Charlotte Bron-
te. "Mektup yazarken karşım-
dakine asla mesafeli davran-
mam." Kendisinı tanıyanlarca
"zor bir insan" olarak tanımla-
nan Bronte, e\ ınden uzakta ol-
duğu bir sırada dostlanndan bı-
rine şöyle yazıyor: "Burada,
her geçen gün bir öncekine ben-
ziyor... Yakında 30 >aşında ola-
cağım. \'e henüz hiçbir şey yap-
madım. Sonsuzadek buraya gö-
mülmüş kabnış gjbiyim."
Jane Eyre'nın yayımlanacağı
günlerde ise Bronte. yayıncıla-
ra, uyancı. hatta biraz da sert
bir dılde kaleme aldığı şu mek-
tubu gönderiyor: "Jane Eyre,
okuyucu\ la, sizin sandığınızdan
daha güzel bir ilişki kuracak.
Çünkü sadece gerçekleri bann-
dımor içinde.- Gerçeğin tadıel-
bette düşündüğünüz kadar hoş
değU".
Yakın arkadaşı EDen Nus-
sey'ın erkek kardeşı Henry" nin
evlenme teklıfinı reddeden
Charlotte Bronte, daha sonra
Nussey'e yazdığı mektupta
"Henry'nin bana gönderdiğin
fotoğrafi ne yazık ki saldanacak
kadar değerli değil" diyor. Ar-
dından. mısyoner olmayı kafa-
sına koymuş damat adayının bu
ıdealinı gızli bir alayla eleştin-
yor. Eleştirmenler, mektuplan
günışığına çıkaran Margaret
Smıth'ın bu cabasından övgüy-
le bahsedıyor. Bronte' nin güç-
lü ve bir o kadar da ilginç kışi-
liği Smıth'ın \ıllarca süren
araştırmalannın bır ürünü ola-
rak yeniden gündemde. Kitap,
sadece mektuplardan oluşan bir
belgesel değil. aynı zamanda bır
kadının yüreğınin ve aklının se-
sini bugüne aktaran bir eser.
vaşın en yoğun oldugu günlerdL
Sabira ve Fadıl Buhıroviç lstan-
bul'daki kızlan Almira'va iletil-
meküzere bir mektup verdiler—
Almira'ya mektubunu ulastır-
dun. Aylarsonra Saraybosna'ya
tekrar gittigimde. yaslı kadmı
Sırp Sniperlan alünda bir evde
yalnız başına yaşarken buldum.
Bir Sniper mermisi Sabira'yı
kocasuıdan ayırmıştı_ Fadıl, ar-
tık hiç mektup vazama>aeaJiü.""
Geçen yıl, bir 32. Gün prog-
ramında Bosna'daki savaş suç-
lanyla ilgili bir bölüm hazırla-
yıp, Türk halkını bu konuda
tepki göstermeye çağıran Bere-
ket, 10 bının üzerinde mektup
ve faks aldıklannı belirtiyor.
Mektuplann bir kitap biçimine
dönüşmesi ise Grafık tasanmcı-
sı Cemalettin Mutver ve Türki-
ye Halk Bankası Genel Müdü-
rü IJfuk Söylemez'in katkılan
ile gerçekleşmiş.
"Bu Mektubu Ciddiye Ahn,
aynı zamanda pek çok ilki de
içinde banndınyor" dıyen Be-
reket Türkiye'de hatta belki de
dünyada ilk defa, bir kitabın
binlerce insan tarafından bir sa-
vaşa, Bosna'daki insanlık suçla-
nna tepki olarak yazıldığını
vurguluyor.
" Kitabın kapağuu her açışı-
mzda binlerce çift gözün size
bakoğuu göreceksink. Bosna'da
hayatını kay betmiş bir kadın ya
da bir çocuk size "Neden" diye
soracak. "Neden böyle oldu?"
tşte o zaman, satıriann arasına
gizlennıiş duygulan hissedecek-
siniz. O insanlann gözyaşlanna
dokunacaksınız. Bu mektubu
ciddiye ahn. Siz ciddiye almaz-
sanız ve tek ses olup tepkinizi di-
k getirmezseniz kimse sizi duya-
maz_ Savaşlann sonu gelmez ve
suçlular cezasız kahr."
Altm Koza'da seçici
kurullar belirlendi
ADANA (AA) - 9. Altın Koza
Kültür ve Sanat Festivali
kapsamında gerçekleştirilecek
"Şiir JJosyası", "FilmÖyküsü"
ve "Öğrenci Filmleri
Yanşması"nı değerlendirecek
seçici kurul üyeleri belirlendi. Şiir
Dosyası yanşması seçici kurulu,
tlım ve Sanat Eserleri Sahipleri
Meslek Birliği'nden (İLESAM)
Yahya Akengin, Çukurova
Üniversitesi'nden Çetin Derdiyok,
Türkiye Yazarlar Sendikası'ndan
Metin Cengiz, Edebiyatçılar
Derneğı'nden Hüseyin Atabaş ve
PEN Yazarlar Derneği'nden
Sennur Sezer'den oluştu.
İLESAM'dan Turan Oflazoğlu,
Çukurova Üniversitesi 'nden Bedri
Aydoğan, Türkiye Yazarlar
Sendikasf ndan Feyza
Hepçilingirler, StNESEN'den
Cemal Şan ve FlLMYÖN'den
Ersin Pertan da Film Öykü
Yanşması seçici kurul üyesi
oldular. Öğrenci Filmleri
Yanşması seçici kurul üyeleri ise
şu isimlerden oluştu: Ahmet
Soner(SfNESEN), Orhan Aksoy
(FtLMYÖN), Salih Dikişçi
(StNESEN), Rekin Teksoy
(öğretim göreviisi) ve Hüseyin
Kuzu (SİYAD).
Adıyaman Müzesi
ADIYAMAN (A.\) - " Dünyanın
8. Harikası" olarak nitelendirilen
Nemrut Dağı'ndaki Gommagene
Krallığı döneminden kalan dev
heykelleri. Cendere Köprüsü,
Pirin Mağaralan ve Karakuş
Tepesi ile Türkiye'nin önde gelen
kültürel merkezlerinden olan, yerli
ve yabancı turistlerin büyük
ilgisini çeken Adıyaman"da,
Arkeoloji Müzesi, sergileme
vitrinlerinin 8 yıldır
düzenlenememesi nedeniyle
kapalı bulunuyor. Müze Müdürü
Fehmi Eraslan, 13 bin eserin
bulunduğu müzenin sergileme
vitrinlerinin tamamlanmasi için
1995 ödeneği olan 2 milyar liranın
serbest bırakılması halinde
çalışmalan tamamlayarak müzeyi
ziyarete açacaklannı ifade etti.
Tarihi eseıHere
ödenek yok
KAYSERİ (AA) - Kayseri,
Nevşehir ve Niğde'deki çok sayıda
tarihi eser, ödenek yokluğu
nedeniyle bu yıl restore
edilemiyor. Tarihi eserlerin
restorasyonuna Vakıflar Genel
Müdürlüğü'nün karar verdiğini
behrten Vakıflar Bölge Müdürü
Mehmet Çayırdağ, bölgelerine
bağlı Kayseri, Nevşehir ve
Niğde'deki tarihi eserlerin
restorasyon raporlannı genel
müdürlüğe ilettikJerini ve bu yıl
bölgelerinden sadece Nığde'nin
Bor ilçesındekı Eskihamam ve
Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin
restorasyon çalışmalan için
ödenek çıktığını ifade etti..
üçmak İstiyorum
gosterime giriyor
Kültür Servisi - Türkiye'de ilk
defa bır kısa film vizyona giriyor.
Yönetmenliğıni llker Ganikligirin
yaptığı "Uçmak İstiyorum" adlı
film 25 Ağustos'ta Beyoğlu
Sineması'nda gösterime girecek.
Haziran 1995'te Istisnai Filmler'in
desteğiyle çekimine başlanan ve
geçen günlerde tamamlanan film,
gene Istisnai Filmler'in desteğiyle
vizyona giren "Karanlık Sular"
filmiyle birlikte, sınemaseverlerin
karşısma çıkacak. Filmin tek
oyuncusu Murat Önol, aynı
zamanda filmin müziğinı de
yapan Perfect Day adlı rock
grubunun da solisti. Film, insanlık
tarihinin en eski düşlerinden bıri
olan "Uçmak" üzerine kısa, yan
deneyci, underground bir bakış
getirmeye çalışıyor.
Hoşgöpü konulu film
öyküsü yarışması
İSTANBÜL (UBA) - Kültür
Bakanlığı tarafından düzenlenen
"hoşgörü" konulu uzun ve kısa
film öykü yanşmasının sonuçlan
açddandı. Uzun fihTi öyküsü
dalında Hüseyin Kuzu'nun
"Anzak - Son Türkü" adlı eseri
birinci olurken Savaş Aykılıç'ın
"Dört Kitabın Manası" çalışması
ikinci, Leyla Onat'ın "Sorumlu
Bulutlar" adlı çalışması da
üçüncü oldu. Kısa film öyküsü
dalında ise Yeşim Gülten'in
"Hoşgörü" adlı eseri birinci
seçilirken Bünyamin Bozkuş'un
"Beni Dinle" eseri ikinci,
Hüseyin Avni Danyal'ın "Bir
Kadeh Akşam Rakısı" adlı eseri
de üçüncü oldu.
Oiyarbakır Devlet
liyatrosu, Mısn*
yolcusu
DtYARBAKIR
(CUMHURİYET) - Diyarbakır
Devlet Tiyatrosu, Mısır Kültür
Bakanhğı'nın davetlisi olarak 1-
10 eylül tarihleri arasında bu
ülkeye gidecek. Tiyatro,
Uluslararası Deneysel Tiyatro
Festivali'nde Türkiye'yi Orhan
Asena'nın "Korku" adlı oyunuyla
temsil edecek. Tiyatro Müdürü
Hakan Çimenser, Türkiye'de
yapılan çalışmalan dünyaya
tanıtma şansını yakaladıklannı
ifade etti.