Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 1995 PAZAR
HABERLER
'Kuvayi Milliye
rahunun
takipçisiyiz'
• ANKARA (ANKA)
- DP Genel Başkanı
Aydın Menderes,
Türkiye'nin önünde
önemİi fırsatlar kadar
ciddi risklerin de
bulunduğuna dikkat
çekerek partısının
Kuvay, i Milliye ruhunun
ısrarlı ve ınançh bir
takipçisi olacağını
söyledi. DP 7. Olağan
Kongresi'nde genel
başkanlığa yeniden
seçilen Aydın Menderes
ve Genel İdare Kurulu
(GİK) üyeleri
Anıtkabir'i ziyaret
ederek saygı duruşunda
bulundular. Menderes,
Anıtkabir özel defterine
yazdığı yazıda, "
Demokrat Parti Kuvayi
Milliye ruhunun inançlı
ve ısrarlı takipçısi
olacaktır" dedi.
Demirel, Aga
ile görüştü
• ANKARA (AA)-
Cumhurbaşkanı
Süleyman Demirel,
tstanbul Haseki
Hastanesi'nde tedavi
altına alınan Iskeçe
Müftüsü Mehmet Emin
Aga'ya telefon ederek
geçmiş olsun dileğinde
bulundu.
Cumhurbaşkanlığı
Basın Merkezi'nden
yapılan açıklamaya göre
Cumhurbaşkanı
Demirel aynca,
Artvin'in Yusufeli
ilçesine bağlı Taşkıran
Köyü'nde çıkan yangın
sonucu 16 e\in yanması
dolayısıyla Artvin
Valisi Selahartın Onur'u
telefon la arayarak
yangında zarara
uğrayan ve evlenni
kaybeden vatandaşlara
geçmiş olsun dileğini
iletti.
Cenaze işleri
özelleştirildi
• MALATYA (AA) -
Malatya Belediyesi'nce
cenaze defin işlennın
özelleştırilmesi için
açılan ihaleyı 1 milyar
200 milyon liralık
teklifleİNKAŞirketi
aldı. Malatya
Belediyesi'nden yapılan
açıklamada, defin
işlerinin İNKA şirketine
ihale sonucu venldiği
bildirildı. Vatandaşa
daha iyi hizmet
verilmesi için bu
uygulamaya geçildiği
belirtilen açıklamada.
ihalenin işçilik, mezar
kazma, cenaze defhi,
cenazenin taşınması,
yıkanması ve gece
gelen cenazelenn morga
alınması işlemlerini
kapsadığı kaydedildi.
Bu arada, belediye
yetkilileri, özelleştirme
sonucunda defin
hizmetleri ücretlerinde
bir artışın söz konusu
olmadığını ifade ettiler.
ANAP'tan
gençlere çağrı
• BURSA (AA) -
Anavatan Partisi Bursa
ll Başkanı tbrahim
Yazıcı. 18 yaşını bitiren
bütün gençleri
partilerine üye olmaya
çağırdı. Partısının il
merkezinde bir basın
toplantısı düzenleyen
Yazıcı. ANAP'ın
kurulduğu günden bu
yana gençliğin partisi
olduğunu söyledi.
Anayasa değişikliği ile
milyonlarca gence
siyaset yapma hakkı
tanındığını ifade eden
Yazıcı. gençlere şöyle
seslendf: "2000'li
yıllann Türkiyesi sizler
ve sizlerin partisi
Anavatan Partisi'nce
yönlendirilecektır. ."
ABD heyeti
Bosna için
geliyop
• ANKARA (AA)-
Bosna-Hersek
konusunda Avrupa
turuna çıkan ABD
Başkanı Bill Clinton'ın
Ulusal Güvenlık
Danışmanı Anthony
Lake başkanlığındaki
bir üst düzey heyet,
temaslarda bulunmak
üzere bugün Ankara'ya
gelecek. Dışişleri
Bakanlığı'ndan yapılan
açıklamada, Bosna-
Hersek sorununa banşçı
bir çözüm
bulunabılmesi yönünde,
üst düzev Amerikan
heyetinin Ankara'da
temaslarda bulunacağı
belmıldi.
DYP'li Altıner'den 'Biz getirdik biz götürürüz' diyen Cindoruk'a sert yanıt:
Çiller'e güçleri yetmez
Altıner- Seçim yok
•DYP Genel Sekreteri Şinasi Altıner, Başbakan Tansu
Çiller'in İstanbul kongresinde eski yöneticiler aleyhine
bir şey söylemediğini belirterek, "Cindoruk alınganlık
gösteriyor" dedi.
söylemediğini öne sürerek,
"Cindoruk, alınganlık
gösteriyor" dedi. Meclis'in yann
toplanacağını anımsatan Altıner,
bu toplantının asıl amacının
'muhalcfetin ara seçim
terennümü' olduğunu söyledi.
Şinasi Altıner, dün partisinin
genel merkezinde düzenlediği
basın toplantısında, ara seçim
tartışmalanna değinerek. "Genel
seçim süresini doldurmaya 14
ANKARA (Cumhuriyet
Biirosu) - TBMM Başkanı
Hüsamettin Cindoruk'un. DYP
tstanbul II Kongresi ile ilgili
Başbakan Tansu Çiller'e
yönelttiği eleştırilerine, 'Çillerci'
kanattan yanıt geldi. DYP Genel
Sekreteri Şinasi Altıner,
Başbakan Çiller'ın İstanbul il
kongresinde yaptığı konuşmada,
partinin eski yöneticileri
aleyhinde hiçbir şey
ay kalmıştır. Bu siire içinde iki
seçim birden yapılmaz. Ülkenin
ekonomisi bunu kaldırmaz.
Bunu isteyenler samimi de
değildir, iyi niyetli de değildir"
dıye konuştu. ÂNAP'ın
muhalefette eridiğini ve kendı ıç
dinamizmini korumak amacıyla
ara seçim tartışmalannı sürekli
giindemde tutuğunu öne süren
Altıner, "Biz seçimlerin
zamanında, yani 1996 yılının
Ekim ayında yapılmasından
yanayız" dedi.
DYP Genel sekreteri Altıner, bir
gazetecinin Cindoruk'un "Tansu
Çiller'i biz getirdik, biz
götürüriiz" sözlerini
anımsatması üzerine, şunlan
söyledi:
"Getirenlerin gücü, götürmeye
yetmez. Sayın Çiller, halka mal
olmuştur. Oturduğu koltuk,
kimsenin ipoteği altında
değildir. Halk, Çiller'i
istemektedir. Savın Cindoruk,
alınganlık gösteriyor. Neden
gösterdiğini anlamak mümkün
değil. Başbakan'ın köhne
engellerden kastı, kişisel
değildir. Zihniyetlerdir, çağa
ayak uyduramayanlardır,
çağdışı anlayışlar
kastedilmiştir."
Örnek davranıs
Ölümü göze alan
hemşire, polisin
hayatmı kurtardı
•Sıvas Divriği Devlet Hastanesi'nde görevli hemşire
Türkay Uğur, PKK'lilerin saldınsında yaralanan
polisı. kendi hayatmı tehlikeye atma pahasına
kurtardı. Hemşire Uğur, polis memuru Erdal
Öcalan'a yol boyu direkt kan verdi.
İSMAİL DURSUN
SIVAS - Sıvas'ın Divnği
ilçesi devlet hastanesinde
görevli bir hemşire, terörist-
lerin saldınsında yaralanan
polis memurunu kendi ha-
yatını tehlikeye atarak kur-
tardı.
Olay, önceki gün
PKK'nin Divriği ilçesine
düzenlediği silahlı saldın-
dan sonra yaşandı.
Teröristlerin silahlı saldı-
nsında karnından ağıryara-
lanan polis memuru Erdal
Öcalan. kaldınldıği Divnği
De\let Hastanesi'nden
hemşire Türkay Uğur eşli-
ğinde Cumhuriyet Lniver-
sitesı Tıp Fakültesi Hasta-
nesi'ne sevk edildi. Yolda
sürekli kan kaybeden polis
Öcalan'ın ölümle pençeleş-
meye başladığını gören
hemşire Türkay Uğur, haya-
tmı tehlikeye atarak seru-
mun bir ucunu kendisine di-
ğer ucunu da Erdal Öca-
lan'a takarak kan verdi.
Hemşire Uğur'un bu şe-
kilde yaralı polis memuru-
nu mutlak bir ölümden kur-
tardığını belirten Tıp Fakül-
tesi Hastanesi doktorlan,
"Hemşire Türkay Uğur'-
un bu şekilde kaç ünite
kan verdiği belli değil. Bu,
çok riskli bir kan verme
şeklidir. Örneğine ise hiç
rastlanmamıştır. Eğer yol
biraz daha uzun olsaydı ya
da en ufak kan uyuşmaz-
lığı olsaydı her ikisini de
kaybederdik" dediler.
Polis memuru, hemşire-
nin bu operasyonuyla ölüm-
den kurtulurken Türkay
Uğur, "Divriği'de kan
gruplarımızın aynı oldu-
ğunu öğrenmiştim. Yolda
polis memurunun kan
kaybından ölmek üzere ol-
duğunu anlayınca bu yola
başvurdum. Benim için
önemli olan bir insanın
hayatmı kurtarabilmekti.
O an hayatımı hiç düşün-
medim" diye konuştu.
Hemşire Uğur'a, bu dav-
ranışından dolayı plaket
verildi.
Bakan Aktuna. Sadık Ahmet'in ailesini hastanede ziyaret edip 'Geçmiş olsun' dedi.
Aktuna: Olünı kaza değilİstanbul Haber Servisi - Devlet Bakanı ve Hü-
kümet Sözcüsü Yıldırım Aktuna, Batı Trakya
Türklerinin lideri Dr. Sadık Ahmet'ın ölümünün
kuşkulu olduğunu belirterek "Kaza olmadığına
inanmak istemiyorum, ama kaza olmayabilir"
dedi.
Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Yıldınm Ak-
tuna dün, Gümülcine'de aracının bir traktörle çar-
pışması sonucu ölen Dr. Sadık Ahmet'in ailesini
hastanede ziyaret ederek geçmiş olsun dileğinde
bulundu. Koşuyolu Kalp ve Araştırma Hastane-
si'nde tedavi gören Sadık Ahmet'in eşi Işık Ahmet,
oğlu Levent ve kızı Funda Ahmet'i odalannda zi-
yaret eden Aktuna kaza hakkında bilgi aldı.
Ziyaret sırasında Işık Ahmet. eşinin alyansı ve ba-
zı eşyalannın kazadan sonra kaybolduğunu söyle-
di. Kendilerine 15-20 yıldan bu yana çeşitli tehdit-
ler yapıldığını belirten Işık Ahmet,"Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi'ne açtığımız davadan son-
ra bu tehditler arttı" dedi. Hastaneden aynlırken
basın mensuplannın sorulannı yanıtlayan Aktuna,
"Kaza olmadığına inanmak istemiyorum, ama
olay kaza olmayabilir. Çok üzücü bir kayıp, an-
cak daha çok Sadık Ahmet'ler var" dedi.
Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni, başka yol bulamadıklannı söylüyor
Kapan: Promosyon en iyi tirajyöntemi
ZAFER AKNAR/AYŞE YILD1RIM
Gazete yöneticilerinin promosyon
hakkı ndaki görüşlerinı dün yayınlamaya
başladık. Mılliyet ve Akşam gazetelerinin
yöneticilerin ardından bugün de "herkese
bisiklet" ve "indırim kartı" veren
Türkiye gazetesının konu hakkındaki
görüşlenne yer veriyoruz.
Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni
İsmail Kapan gazetelerin. promosyon
dışında tiraj artışını sağlayacak daha iyi
bir metot bulamadıklanndan bir süre
daha buna devam etmek durumunda
olduklannı \urguluyor. Kapan, "Çünkü
kaliteli kâğıt ve baskı ile aktüel
habercilik okuyucuyu cezbetmeye
yetmiyor" diyor. Sayısı oldukça kabank
televizyon kanallanndan yapılan
reklamlann da yeterli olmadığını anlatan
Kapan. bu konudaki görüşlerini şöyle
sürdürüyor:
"Aynı şekilde, ülkede nüfus artışı ve
buna bağlı olarak eğitimli insan
sayısının yükselmesi de durumu
değiştirmiyor. Türkiye'de okumaya
karşı geleneksel soğukluk, ücretli
kesimin gelir seviyesindeki düşüş ve
benzer etkenler gazete tirajlannın
yıllar yılı alt seviyelerde kalması gibi
bir sonuç doğurmuştur. Halbuki
ülkemizde halihazırda günlük
gazetelerin 12 milyon civarında
satması gerekir. Ama görüldüğü gibi
bu rakam yüklü promosyon desteğine
rağmen beş milyon civarında
seyrediyor." Kapan da promosyonun
gazeteleri temel ışlevlerinden
uzaklaştırdığını söylemenin "kolay
olmadığını" savunuyor. "Çünkü" diyor,
"Gazetelerin promosyon yapması
kaliteden ve gazetecilik ilkelerinden
taviz vermeleri anlamına gelmez.
Bunun istisnaları olabilir. Ama
genelleme >apmak doğru olmaz. Bize
göre promosyon gazetelerin kalitesi ile
değil, kantitesi ile ilgilidir."
Promosyonun basın açısından tehlikeli
bir hale geldiği görüşünü "maliyet"
yönünden değerlendiren Kapan, şöyle
diyor: "Kendisini tehlikeye yakın
hisseden kuruluş, yeni bir strateji ile
promosyon uygulamasını değiştirebilir.
Gazeteler birer işletmedir ve
ekonominin kaidelerine uyarak
faaliyetlerini sürdürürler. Promosyon
bu kaidelerden sadece biridir, duruma
göre ayarlanabilir." 'Promosyon savaşı'
yerine 'promosyon yarışı'
tanımlamasının "daha şık ve gerçekçi"
olacağını ifade eden Kapan, görüşlenni
şöyle sürdürüyor: "Rekabet dolayısıyla
zaman zaman bazı gazeteler arasında
dürüstlük ve nezaket kurallarının
dışına çıkan karşılıklı karalamalar
oldu ise de bunun kimseye faydasının
olmadığı her seferinde görülmüştür.
Nitekim promosyonun en yoğun
uygulamasının yapıldığı son dönemde.
tarafları rahatsız edecek bir durum
görülmemektedir. L'zun y ıllardan beri
zaman zaman ateşi yükselen
promosyon yarışı akabinde yerini
sükûnete bırakıyor. Bundan çok daha
değişik bir süreç yaşanır mı sorusuna
bugünden net bir cevap vermek
zordur. Şahsi düşüncem, sektörü
sarsacak derecede değişik bir
gelişmenin olmayacağıdır."
Şimdiye kadar. promosyon yanşını
durdurmak için hayli uğraş venldiğini
ancak her defasında verilen sözlere,
yapılan centilmenlik anlaşmalanna ve
atılan imzalara rağmen yanşın
durmadığını. aksine kızıştığını ve sonuçta
bugünkü duruma geldiğini anımsatan
Kapan, "yasal bir düzenleme"
konusundaki görüşlerini ise şöyle
açıklıyor: "Yasal bir düzenleme fikrine
karşı çıkmak doğru olmaz. Ama
yasaların bilhassa ülkemizdeki
uygulamasını düşününce insan daha
ihtiyatlı düşünme ihtiyacını hissediyor.
Bu konudaki bir dü/cnlenıenin herkesi
memnun etmesi beklenmemelidir.
Çünkü böyle bir şey imkânsız derecede
zordur. Kaldı ki promosyon konusunda
yasal düzenlemenin olduğu bazı Batı
ülkelerinde kanunların boşluğundan
faydalanılarak yine de bir dereceye
kadar promosyon yapılıyor. Mesela
Türkiye"deki gibi bir uygulamanın
yasak olduğu Almanya'da Stern
dergisi, çok az miktarda bir para
alarak okuy ucularına bisiklet
vermektedir."
YMM RJ ve Jtarrapa'da promsyon
MİKRO
DİNÇ TAYANÇ
Uyanık Dilenciler
Akşam evde TV izlemeye kalkıyorum. llk kanal-
da, Salı Pazarı tezgâhçılarını aratmayacak bir na-
ralanma: "Tabağınız çanağınız, TV'niz bisikletinrz
bizden. N'olursunuz bizi alın..."
ikinci, üçüncü... Sekizinci onuncu kanallarda hep
aynı naralanmalar. Bisikletinden mutfak robotuna,
TV'sinden cep sözlüğüne, tenceresinden çatal bı-
çak takımına dek ne ararsanız var.
Her biri birbirinden çığırtkan "sanatçı" (!) maku-
lesi ekranlarda birbiri ardınca arz-ı endam edip sa-
natını "döktürüyor"!
"Nesebi gayri sahih" kaynaklardan sağlanan
"mallar" birbiri ardınca "üç otuz kupona" dağıtıl-
makta ki, almayanı dövecekler!
Gazete'nın sabah toplantısında en önemli "ha-
ber" Malatya'daki bir 'gazete'nin kupon karşılığı
kefenlik bez vermesi! Cumhuriyet emekçilerinden
biri, kendinı tutamayıp "Yahu, bunlar tüp bebek
masrafını da kupona bağladılar, prezervatifi de...
Eh, şimdi de gelsin kefenler... Doğumdan mezara
kupona endekslendik" diyor...
Gülüşmeler kesilince oturup "ciddi ciddi" necip
Türk basınının bundan kelli "ne verebileceğini" tar-
tışmaya koyuluyoruz. Kimimiz "ev" diyor, kimimiz
"otomobH"... Olmuyor, yetmiyor, kesmiyori
Sonunda "müzmin bekâr" bir arkadaş patlıyor:
"Ulan, eş versinler vallahi de billahi de tomarianm
kuponlannıü!"
Ne diyeyim, "Elçiye zeval olmaz"\\\ Basın (!) pat-
ronlarına(!) ve de mevkutelerin "sebeb-i hayatı"
olan promosyon müdürterineduyurulur. "Bâkir" bir
pazar var karşılarındaü!
Düşünsünler bir kez... Kupon karşılığı "kan" ya
da "koca" demek, yeni bir "kupon pazan" demek...
Boru mu! Kadınla erkek "eşleşince" ev kuracaklar.
Ev kurunca da tabaktan çanağa, TV'den müzik se-
tine nelere gereksinimleri olmayacak nelere...
Hadi, utanmayın, yapın bir "kıyakçılık" da eş ku-
ponları dağıtın sevabına...
Sahi; bu değirmenin (pardon kuponların) suyu
nereden geliyor dersiniz? Devletten alındığı "fısıltı
gazetesinde" haberleşen 9 trilyonluk "üstün hiz-
met" kredilerinden mi? Yoksa, yağma Hasan'ın
böreği misali satılan (pardon özelleştirilen) kamu
kurum ve kuruluşlannın reklamlarından mı? Yok-
sa... Yoksa, değirmen susuz mu dönüyor?
Sahi; ufak tefekler bir yana da, şu "geleceği be-
lirsiz" TV kuponları sayesınde, okurdan günde 25
milyar "toparlayan "lardan biri çıkıp da "Kardeşim,
benden buraya kadar, iflas ettim" buyurursa ya da
"Arkadaşlar, ben bu gazeteyi sattım" deyip işin
içinden çıkarsa ya da "Fiyatım 100 bin TL, yerse-
niz" derse ya da tutup baskı sayısını milyondan yüz
bınlere "indirip" kuponkolik vatandaşlanmızı "yok-
lara" salarsa...
• • •
Aklım nereye gidiyorsa gidiyor ve kendimi
1970'lerinson, 1980'lerin ilk yıllarında buluyorum.
TV'nin ılk ve tek kanalı (kı devlet kanalıydı) "tez-
gâhtar sanatçı" makulesiyle dolu.... Hep bir ağız-
dan "Falan banker, filan banker... Paralar katmer
katmer" diye naralanıyorlar...
O günlerde kuponkolik vatandaştürü henüz ya
1
ratılmamış"... Vatandaşlar sadece "faizkolik" ol-
makla yetiniyorlarü! Kimi emeklilik ikramiyesini (ya-
ni alınteri birikimini), kimi satıp savdığı evinin bar-
kının parasını (yani can yongasını), kimi de karısı-
nın kolundan söküp bozdurttuğu bileziklerin geli-
rini (yani zor günlerin nafakasını) bankerlerin
"emin" ellerine "teslim ediyor", sonra da çubuğu-
nu yakıp keyfine bakıyor...
Aynı günlerde "adıyla müsemma" bir bankerlik
kurumunun (!) en yetkin kişisi "Yahu alıyoruz, alı-
yoruzda; nasıl vereceğımizi bilemiyoruz. Aylık, haf-
talık, günlük faiz derken, şimdi oturdum saatlik 1a-
iz hesaplarına giriştim. O da tutmazsa yandık ki çı-
ra gibi..." diyor "kapalı aile" toplantılarının birinde.
Tutmuyor da... Tutmayınca, adıyla müsemma
bankerimız soluğu önce "yurtdışı" gezisinde (!),
sonra da yaka paça getırildiği Türkiye'nin mah-
pushanelerinde buluyor. Sonra? Sonra o da, nice
benzeri gibi "aklanıp" (!) toplumdaki "muteber" ye-
rine dönüyor! Kurumunun o en yetkin kişisine ge-
lince... O, hâlâ "anlık hesaplar" peşinde sürten bir
"muteber adem"...
Haa, kolay kazanmanın sonunun gelmeyeceği
inancıyla çubuk yakan vatandaşlar mı? Onlara da
o gün, bugündür "zede" diyorlar...
Geriye kala kala, toplumda yer etmiş bir "ver-
meden almak" alışkanlığı ile "yatınm yerine ranta
dayalı" bir ekonomi kalıyor...
Ana fikir: Denize düşen yılana sarılır ama, sarı-
lınan yılanın sokması boğulmaktan beterdir...
Ana fikrin ana fikri: Boğulmamak için yüzme-
yi öğrenmek, ısırıtıp zehirlenmemek için ise yılan-
ları yaşatıp çoğaltmamak gerekir.
NOTLAR / OKTAY EKİNCİ
N
e Aziz Nesin, yüreğine yenıldi-
ği saatlerde bu ülkenin Tului
Sönmez'ı de yıtirdiğinin farkın-
daydı, ne de bu bilge ve yurtse-
\ er hukukçumuz yaşama gözle-
rinı kapatırken. aziz dostunun Çeşme'de aynı
sona doğru yaklaştığmı biliyordu. Takvimler
7 Temmuz I995'i gösterdiğinde, her ikı güzel
insanın ölüm ilanları gazetelerde yan yana
yer aldılar. Yaşamlan boyunca yan yana yürü-
dükleri aydınlanma yolunda, bu tarihsel yürü-
>üşü sürdürecekler için zengin birbirikim bı-
raktılar...
Aziz Nesin'in son isteklerinden biri, sade-
ce Türkive için değil, tüm insanlığın esenliği
için en ciddi tehlike olarak gördüğü "kökten-
dinciliğe" karşı özellikle tstanbul'da uluslara-
rası düzeyde bir konferansın düzenlenmesiy-
di. Bugünlerde Türkiye Yazarlar Sendikası ve
kimi avdınlanmız, Nesin'in bu özlemıni yaşa-
ma geçirmek üzere çalışmalar yapıyorlar; ola-
nakları araştınyorlar.
Tului Sönmez'in son isteklerinden birisi ise
sadece toplumsal haklar açısından değil, cum-
huriyetın esenliği ve gelecek kuşaklann gü-
vencesi için de en büyük tehlike olarak gör-
düğü şu arazi vağmasına dönük "özelleştir-
me" uygulamasından, daha işin başındayken
vazgeçiimesiydi.
Ne \ar kı vaktıyle devlet katında müsteşar-
lık. hukuk danışmanhğı ve üniversitelerde ho-
calık yaparken "kamusal mülkiyet ve sosyal
hukuk devleti" konusunda kendisinden çok
şey öğrenen kimi bürokratlar ve polıtikacılar,
Sönmez'in bu dileğinin "gerçekleşmeme-
si"ıçın bugün ellerinden gelen hertürlü çaba-
'Özelleştirme, Lozan'ın yerine yeniden Sevr'in benimsenmesidir...'
Tului Sönmez haklı çıkıyor
yı gösteriyorlar. Dahası, buna yürekten inan-
masalarbile "koalisyonun hatırına" destek-
lerini vererek; ulusal malvarlığımızın göz gö-
re göre talan edilmesıne göz yumuyorlar...
Kamusal mülkiyet kutsaldır
Cumhuriyet okurlannın, özellikle imar. çev-
re hakkı ve kent hukuku alanındaki duyarlı ve
kimi zaman da öfkeli yazılanndan tanıdığı Tu-
lui Sönmez. Mimarlar Odası'nın da bu alan-
lardaki çabalannda hem özverilı bır danışma-
nı. hem de oda kadrolannın mücadele arkada-
şıydı.
Gazetecıler Cemiyeti'nin Cağaloğlu'ndaki
Burhan Felek Salonu'nda 28 Ocak 1995 günü
düzenlediğimız "Özelleştirme ve Toplumsal
Değerlerimizin Geleceği" konulupanele. her
zaman olduğu gibi yine sanki sınavdaymış gi-
bi zengin bir hazırlıkla katılan Tului Sönmez,
tartışmanın en can alıcı yani olan "mülkiyet
hakkı" konusunda şu çarpıcı değerlendirme-
yi yapmıştı.
"Bugün özelleştirme adı altında satışa çı-
kartılan kamusal mülkiyet, ulusal malvar-
lığımızdır. Eğer özel müİkiyet kulsalsa. asıl
kutsal olan kamusal mülkiyettir. Çünkü bu-
günkü insanların değil, doğacak nesillerin
de hakkı vardır üzerinde..."
Özelleştırme Yasası'yla. yine ulusal mal-
varlığımızın "yeniden elde edilmesi olanak-
sız taşınmaz mülk kaybına uğrayacağının
çok açık olduğunu" vurgulayan Tului Sön-
mez. böylesine büyük maddi zararlann yani sı-
ra toplumumuzun uğrayacağı "tinsel zarar-
lara" da özellikle şöyle dikkat çekmişti:
"Büyük bir ihtirasla çıkarılan bu kabil
yasaların kamu vicdanında oluşturacağı
ürpertiler, çalkantılar, toplumumuzun en
kutsal değerlerinin. devletinin adaletine
olana güvencesinin sarsılmasma. hatta yi-
tirilmesine yol açar ki bir ulus için bundan
daha vahim bir bunalım düşünülemez..."
(Bkz. Panel kitabı - Mim. Od. Yayını / 1995)
Bir yandan Mimar Sinan Ünıversitesi Mi-
marlık Fakültesi Şehır ve Bölge Planlama Bö-
lümü'nde hocalık yaparken, öbür yandan böy-
lesi değerlendirmelenylc duyarlı çevrelere ışık
tutan Tului Sönmez'in tüm bu söylediklerini.
aradan geçen şu kısa dönem içerisinde tüm
çıplaklığıyla yaşamaya başladık.
Örneğin, özelleştimncnin son haftalardaki
gündemini oluşturan tstinye'deki eski tersane
arazisinin satışına yönelik işlemler. sadece
topluma ait bir kamusal zenginliğin hovarda-
ca elden çıkartılması anlamına gelmiyor. Tu-
lui Sönmez'in dediği gibi. böylesine açık bir
yağmanın "resmen" ve "yasal olarak"ger-
çekleştirilmek ıstenmesi, halkın devlete ve
adalete olan güveninin de yok olmasına neden
oluyor.
Hem doğal ve kültürel nitelikleriyle, hemde
"mülkiyet" olarak topluma açık bir yeşil alan
konumunda bulunan bu tür alanlann "imar
hakkı verilerek satışa çıkartılması". yine
Tului Sönmez'in önemle ışaretettiğı "cumhu-
riyetin temel ilkelerinin ve geleceğinin gü-
vencesinin" deonanlamayacak yaralaralma-
sına yol açıyor.
Nitekim, "adil düzen"söyleminin de aslın-
da bu gibi tutumlardan yararlanarak bugünkü
etkınliğine ulaştığını. Tului Sönmez şöyle
özetliyor:
"Somut gerçek şudur ki bugünkü huku-
kumuz büyük bir hızla irtica olayının içine
çekilmektedir. İmar aflarıyla ödüllendiri-
len toprak yağması, gericiliğin ekonomik
ve siyasal örgütlenme alanı haline gelmiş-
tir. Dünyada bütün ekonomik savaşlann
kaynağı olan toprak mülkiyetinin böylesi-
ne senetsiz sepetsiz.yargı kararına dahi ge-
rek görülmeksizin eylemli, fiili olarak ele
geçirilmesinin yasallaştırılması, hangi hu-
kuki anlayışla hağdaştırılabilir?.."
Tului Sönmez I925'te Sankamış'ta doğdu-
ğunda, Türkiye Cumhuriyeti de henüz iki ya-
şındaydı. Ilkgençliğinde 10. Yıl Marşfnıcoş-
kuyla söyledi.
Ülkenin, yokluk yıllannda bağımsızlığmı
ve onurunu korumak için ne denli özverili dö-
nemler geçirdiğine tanık oldu. 40 yaşlanna
geldiğinde, 1961 Anayasasfnın o unutulmaz
"demokrasi ve hukukun üstünlüğü" ilkesi-
ne bağlı, umut dolu Türkiyesi'nın yılmaz hu-
kukçusu oldu. 46 yaşında 12 Mart'a karşı, 55
yaşında da 12 Eylül'e karşı yine Cumhuri-
yet'in temel ilkelerini, bağımsızlığı ve "kamu
yararım" savundu. 6 Temmuz 1995'e dek,
yani 70 yaşındayken bu bü>ük koşuyu zorun-
lu olarak artık bırakıncaya dek ise 1980'li yıl-
lann "işbitirici" anlayışına karşı çok sevdiği
ülkesının değerlerini yağmaya karşı koruma-
ya çalıştı.
Sözü y ıne kendisine bırakıyorum. Belki ar-
dından üzülen şu eski öğrencileri okurlar da
Tului Bey'den hiç değilse son bir kez dahaders
alırlar umuduyla:
"Özelleştirme Yasası'nın 42. maddesi,
ekonomik bağımsızlığımızı korumayı
amaçlay an 1954 tarihli 6224 sayılı kanunun
1. maddesinin (c) bendini de yürürlükten
kaldırıvor. Yani bu yeni yasaya göre yapıla-
cak özelleştirme uygulamalan çerçevesin-
de, yabancı uyruklu gerçek ve tüzelkişiler
tekelci hakları tesis edebilecekler ve özel
imtiya/.lara sahip olabileceklerdir (...)
Cumhuriyetimizi kurarken Lozan Antlaş-
ması'nın 25.maddesiylekapıdan kovduğu-
muz kapitülasyonlan, bu kez bacadan bu-
yur ediyoruz. Sevr Antlaşması kokan bu
hükümleri içimize sindirebilecek miyiz?..