28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 1995 PAZAR 12 DIZI YAZI Saraym penceresinden işgal manzarası 1 3Kasıml918gü- nü yönetsel ya da sorumlu hiçbtr görevi olmayan Mustafa Ke- mal'in, düşmanın lstanbul'u denizden kuşat- masını böyle bır söz verişle lunamasina karşıhk, hılafe- rin ve Osmanlı saltanatının başı olan Vahdettin'in ne yaptığına gelince: Vahdet- tin'in de aynı görûnümü, ya- şadığı saraym penceresinden seyrettiği İcuşkusuzdur. Bo- ğuk ve alçak bir sesle konu- şan ve kimi çevrelerce "Me- lek Htıylu Ffendimiz " diye nıtelendinlen padişahın. toplannı sarayına çevırmiş olan bu düşman zırhlılannı se>retmekten "haz" duya- cağı düşünülemez elbet. Tam tersine, çok üzülüp ge- lişmelerin daha üzücü bo- yutlara varmaması için du- acı olduğu. bilinen konuşma biçeminden (üslubundan) çıkanlabilir. Ne var kı itilaf Devletlen. denizden başlat- rıklan ışgali karada da sür- dürürler. Gemilerden çıkan 3500 kişılik kuvvet. "çil yavrusu" gibi yayılıp Bo- ğaz'ın her iki yakasındaki tabyalan ışgal eder Anado- lu yakasındakıler Fransızla- nn, Rumeü yakasındakiler de lngilızlerin olur. Itılaf Devletleri'nınbutu- tumu. Osmanlı Mebusan Meclisi'nde çok ateşli, sert görüşmelere yol açar. Üye- ler. "Bugün hakkımızı işit- tiremiyorsak elbette bir gün işittireceğiz" derler. aynca hükümete de ateşkes anlaşmasının uygulanma- sında gevşek davrandığı ile- ri sürûlerek eleştiri getinlir. Eleştiriler, hükümete hiçbir etki yapmazdiği gibi, itilaf Devletleri "ne de ulaşamaz; tersine. Mondros'un koşul- lannı kendı yorumlanna ve planlanna göre, zaman za- man da "keyifle" uygulayıp yürütürler Örneğin; İtilaf Devletlen komutanlanndan Fransızge- neral Franchet d'Esperay, düzenledıği bir "zafer ala- yı" ile lstanbul'a girer: a?ın- lıklann aşın gösterileri ara- sında Istıklal Caddesi'nden geçer. sağa sola selam verir. büyük bir keyifle o görkem- li Fransız elçilık binasına gı- der, yerleşir. Birkaç gün son- ra da Itılaf Devletleri -kım- bilirkaçıncı kez- ateşkes ko- şullannı çiğneyerek polıse ve basın sansürüne el koyar- lar. Burada değerlendırilme- si gereken bır durum vardır; • Mondros Ateşkes Anlaşmasrnı gerçekleştiren Sadrazam Ahmet İzzet Paşa, Vahdettin ile anlaşmazlığa düşünce 8 Kasım 1918'de istifa eder. Hükümeti kurma görevi verilen ve kısa sürede hükümeti oluşturan Tevfik Paşa, güvenoyuna gidileceği söylentileri yayılınca Vahdettin'den, Meclis'i dağıtmasını ister. Padişah, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak21 Aralık 1918'de Meclis'in görevine son verir. • Sadrazam, dolayısıyla hükümet, ülkenin yazgısını belirleyecek olan ve gittikçe uzaklaşan "barış antlaşması" üzerinde çalışması gerekirken, tüm gücünü, savaş suçlusu durumundaki İttihatçıların en ağır cezayı alabilmeleri için hangi mahkemede yargılanmaları gerektiği konusuna kendini kaptırmıştır. Basının baskısıyla Ziya Gökalp ve Hüseyin Cahit (Yalçın) gibi birçok ünlü İttihatçı tutuklanmış ya da tutuklanmak üzeredir. TÜRK HALKININ YOK EDİÜŞ BELGESİ işgalci Doğu Ordulan Komutanı General Franchet d'Esperay, İstanbul Li- manı'nda Cevat Paşa ve Ingiliz Generali Wilson tarafından karşılanıyor. İşgal kuvvetleri Istanbul'da. Padişah Vahdettin Sadrazam Tevfik Paşa Ziya Gökalp yabancılar "sansür"ü oluşturmamışlar, "var olanı" ele geçirmişlerdir. Olaylann bitmeyıp bırbırini izleyece- ğini kestirmek için bilıci (kâhin) olma- ya gerek yoktu. çünkü İtilaf Devletle- ri'nin ellerindeki Mondros Anlaşması ileistediklenni \apabilecekleri ortaday- dı; özellikle anlaşmanın. lastik gibi is- tenilen her yöne çekilip uzatılan "ye- dinci madde"si. onlann hayal gücünü sınırsız çalıştıran bir kaynaktı. İttihatçılar yargılanıyor Nıtekim lngilız Amirali Calthorpe, lstanbul'u şimdılik General Franchet d'Esperay'a bırakır. çünkü kendisi İz- mir ile ilgılenmektedir: tzmir'i, dostla- n Yunanistan'asunabilmekıçinyedin- ci maddeyi nasıl çalıştıracağına karar verecektir. itilaf Devletleri'nin düzenlemelen. uygulamalan bu doğrultuda yürürken. hükümette değişiklik olur; Mondros Ateşkes Anlaşması'nı gerçekleştiren Sadrazam Ahmet İzzet Paşa (1864- 1937). Vahdettin ile bir konuda anlaş- mazlığa düşünce 8 Kasım 1918'de isti- fa eder. Bunun üzerine hükümeti kurma görevi Tevfik Paşa'ya (1845-1936) ve- rilır. Tevfik Paşa, hızla hükümeti oluştu- rur, ama kısa bir süre sonra, hükümetin düşürülmesi için Meclis'te güvenoyuna gidileceği söylentileri yayılır. Bunun üzerine Tevfik Paşa, Vahdettin"den. Meclis'i dağıtmasını ister. Padişah. bu önlemi uygun bulur ki, anayasanın ken- disine verdiği yetkiye dayanarak Mec- lis'in görevine son verir (21 Aralık 1918). Böylece rahatlayan sadrazamın dola- yısıyla hükümetin, ülkenin yazgısını be- İirleyecek olan ve gittikçe uzaklaşan "barış antlaşması" üzerinde çalışma- sı gerekirken, hükümet, tüm gücünü. sa- vaş suçlusu durumundaki İttihatçıların yargılanmasma, daha doğrusu bunlann en ağır cezayı alabilmeleri için hangı mahkemede yargılanmaları gerektiği konusuna ayırmış. kendini bu soruna kaptırmış gidiyordu. Basının tutumu da bu doğrultudaydı. Tüm İttihatçılar ortadan çekildiğınden kamuoyunu yönlendiren. hükümet ta- raftan "Hürriyet ve İtilaf Partisi"nı tutan gazetelerdi. Ortalık, toz dumandan geçılmiyor, ba- sının baskısıyla başta Ziya Gökalp, Hü- seyin Cahit (Yalçın) olmak üzere tanın- mış birçok İttihatçı ya tutuklanmış ya da tutuklanmak üzere. (30 Ocak 1919). Malta sürgünleri Oysa başkent Istanbui denizden, ka- radan kuşatılmış. dahası. o "paha biçil- mez" Mondros'a dayanılarak yer yer "teslim" alınmış durumda: Ingılızler Samsun a çıkrruş. oradan Batum'a geç- mışler, bu da yetmemış Bakü'ye uzan- mışlan Anadolu'nun ortasında Merzi- fon çoktan onlann olmuş; Musul'da ay- lardır hükümet binasında Ingiliz bayra- ğı dalgalanıyor. Ingilizlerin, daha başka becerileri de var, daha başka gösterileri sergilemekten de hoşlanıyorlar... Savaş süresince ya da şimdi kendile- rine zorluk çıkaran, üstelık Mondros'a göre kuvvetleri dağıtıldığı için açıkta kalan kimi ordu komutanlannı. tstan- bul'a dönüşte Haydarpaşa'da karşıla- yan Ingilizler, onlan tutukluyor ve Mal- ta'ya gönderiyorlardı. Bu gösterilerine daha bır "keyif'katmak istediklerinde denasıl davrandıklannı 6 Ordu Komu- tanı Ali İhsan (Sabis) Paşa'ya uygula- dıklannda görebilınz. 1916 yılının 'Irak Cephesi'nde, In- gilizlerin büyük bır bozguna uğradığı ve generalleri Tovvnshend'in tutsak edıl- diği Kut-ül-Amare Savaşında. Ali İh- san Paşa'nın da rolü vardı. Elbette In- gilizler. bunu hıç unutmamışlardı. Mondros'un koşullan çerçevesinde. 6. Ordu'nun dağıtılmasıyla ortada kalan Ali ihsan Paşa (Sabis) Ali İhsan Paşa. lstanbul'a dönmek için Nusaybin'de bekierken, Ingilizler o ge- leneksel soyluluklanna yakışır bir ince- lik(!) gösterip kendisine özel bir tren gönderirler; Haydarpaşa Gan'nda da tö- renle karşılayıp bir güzel tutuklarlar, ar- dından da Malta'ya gönderirler. . İtilaf Devletleri'nin öteki üyesi Fran- sızlar da boş durmuyorlardı kuşkusuz. Örneğin. Adana'nın yeni valisı artık Fransız Albay Romieu idi. Kendisi hü- kümet konağına yerleşme "telaşı" için- de olduğundan, Adana'ya birlikte getir- diği Ermenilerin, halka yaptığı "iğ- renç!" tecavüzlerle ilgilenmiyordu. Hem bu telaştan kurtulduğunda da Ingi- lizlerin aldıği Musul "a karşıhk "suspa- yı" olarak Fransızlara sunulan Urfa, Antep ve Maraş için hazırlıklar gereke- cekti... Görünen oydu ki yakında yapılacak banş antlaşmasında kâğıt üzerinde ma- sada belirlenecek "paylaşım harita- sı"nı İtilaf Devletleri şimdiden ordula- nnın çizmeleriyle adım adıtn çizmekteydiler. işgalcilerin zulmü Öte yandan, işgalcilerin gırdıklen yerlerde. VViIson llkeleri şöyle dursun. ateş- kes koşullanna bile uyma- dıklan görülüyor, büyük bir bolümü azınlıklarla birlikte insanlık dışı bir tutum için- de oluyordu. Ülke dört bir yanda yanıyor; halk aç, bit- kin, umutsuz, ne yapacağını bilemez bır durumda. kendi- sine. uzanacak bir el bekJi- yor. Ne var ki, bütün bunlann üzerine bir örtü çekilmiş gö- rülmemekle; kulaklartıkan- mış, çığlıklar işitilmemek- tedir: Yönetimin baş uğra- şının. Ittihatçılann vargılan- malan, en ağır biçimde ce- zalandınlmalan olduğu or- tadadır. Oysa artık. kapıya daya- nan yazgısal sorunu ele al- madan geçen her gün, bu- nun, yani banş antlaşması- nın İtilaf Devletleri'nin is- teğıne göre biçimlenmesine yanyor. onlann çıkarlanna "hizmet" ediyordu. Üstelik, hükümet ile pa- dişah, ittihatçılarkonusunda ortak görüş içinde değildir- ler. Nitekim bu konuda Tev- fik Paşa. padişah ile uyuşa- mayınca istifa eder. Görev artık. "damatlık tarikiyle (yoluylal vezaretten paşa", Damat Ferit Paşa'nındır(4 Mart 1919). lstanbul'u işgal eden Ingiliz ve Fransızlar tarafından Malta'ya sürgüne gönderilen Türkler. Yarın: Damat Ferit'in dinmeyen hırsı ANKARA NOTLARI MUSTAFA EKMEKÇt Doğu Karadeniz Raporu! TOBB Başkanı Yalım Erez, "Doğu Sorunu" ile ilgili "Özel Araştırma Raporu"nöan sonra, "Anadolu Aievi- leri" ile "Doğu Karadeniz" üzerine de bir rapor hazıria- tacaklannı söyledi. Turizm Bakanı İrfan Gürpınar'ın yerli-yabancı gaze- tecilere düzenledıği "Karadenız-Yeşil Tur" gezisi, o yö- relen yakından gözlememe yaradı. Cumhuriyet'ten Yu- suf Özkan'la birlikte izliyorduk geziyi. Karadeniz'in do- ğasının güzelliğinı gözlerken, insanlannı da yakından ta- nımaya çalışıyorduk. Bilmiyorum, bir bakıma yazacak- lanmız, bir açıdan "KaradenizRaporu" sayılabilir mi? Eski Artvin Senatörü Recai Kocaman ın anlattıkları ilgınçti. Anlattıklarını, gözleyerek sezinlemek olanak- sızdı. Salı günü çıkan "Karadeniz Kadınlanna Övgü" başlıklı *Ankara Notlan"nöa "Karadeniz'de ataerkil de- ğil, anaerkil biryapı egemen..." demıştim. Recai Koca- man, bunun nedenlerini daha geniş biçimde anlattı. İki yanlışımı da düzeltti. Perşembe günü çıkan "Ankara Notlan"nda "Lazca, Megelce'nin bozuk birlehçesidir" tümcesinde geçen "Megelce", "Megrelce", Iskende- run'da karşılaştığı Rus mühendisin adı da "Giri" değil, "Givi" olacaktı. Kocaman, şöyle dedi: - Bir de baba memleketim Arhavi'yi, Lazca bilenler arasında yazmamışsın, bunu düzeltirsen sevinirim! Recai Kocaman, Doğu Karadeniz insanını anlatırken,; şöyle dedi: "Dıştan bakınca, erkek kahvede oturuyor, kadın tar- lada, bahçede çalışıyor görünüyor. Burada kadıniar aleyhine, erkeklerin de -sözde- lehine gözlem yapılır. O- nun kökenınde şu yatar: En Doğu Karadeniz'de, fındık, çay yokken, -toprak hiç geçindıricı değıl- zorunlu ola- rak erkekler, Rusya'ya ya da Türkiye'nin bazı yerterine inşaata ya da tütün tanmına çalışmaya gıdeıierdı. Ev, evin kadınına teslimdi. Birtür 'anaerkil' oluşunun nede- ni odur. Ev, kadına teslim. Müthış namuslu, 'Osmanlı' o kadıniar.. doğal ki erkek çalışmada olduğu için, -para ka- zanacak, getirecek- evın yönetimı tümüyle kadındadır. Ve bakınca da kadın evde, 'Ali kıran, başkesen' gibigö- rûnür. Sonra, kocası, üç ay, altı ay, dokuz ay ne kadar- sa, çalışma süresı sonunda, gurbetten cebinde de bir miktar para olarak -arada bır gönderir harçlık- döndü- ğü zaman, onabırlütufolsun, 'gurbetten geldi, yorgun- dur' diye, -valizinı bile kansı snilayıp- götürûrdü mahal- leye. Arabalarfilanyok. Yani, kadınınyük taşımasının te- melinde, erkeğın dışanda, gurbette, çok ağır işlerde ça- lışmış olması yatar. Yoksa, kadına saygısızlıktan değil. Erkek daha çok yoruluyordu. Evin, tarta, bahçe, değir- mene mısır götürüp öğütme vb. gibi taşıma işlerini er- kek değıl, kadın yapardı. Çünkü erkek, gurbetten çok yorgun gelmiştir; kahvede, şurada burada dinlenir. Bu, eski zamanın geleneğidir. Şimdilerdeyse, çay çıktıktan. sonra, özellikle kadınlardan daha çok erkek ve çocuk ça-' lışır. Şimdi, ortaktırçalışma. Yükmük taşıma, çayıdase- petlerde taşıma ortaktır. O, eski gelenektı, şimdi yavaş yavaş terkedilmiştir. Bir de, Karadenız'de toprağın geçindirici olmaması yüzünden, çok fazla gurbete gıtmelerya da başka yer- lere göçmelehn çok tatlı bır öyküsu vardır, sana onu da söyleyeyim: Eski dönemde, bir kaptana sormuşlar - Rize'nin nüfusu kaçtır? diye. Kaptan, şöyle kaba bır hesap yapmış -hesap maki- nesi filan yok elinde tabii- karşıhk vermış: - 450-500 milyon var! - Yahu. deli misin kaptan? demişler, Türkiye'nin -oza- man- toplam nüfusu 20 milyon! Rize küçücük bir il. Na- sıl 450-500 milyon olur? - Vallahi, demiş kaptan, ben Türkiye'nin genel nüfu- sunu, Rize'nin oradaki payını bilmem. Ben 40 yıldır, Ka- radeniz'de kaptan olarak çalışıyorum. Her vapura 500 Rızeli alır, götürürüm, bitiremedim! Haflada bir gelirim. Bitiremedim! Bu bizim en Doğu Karadeniz uşağının gurbete gidip de, gurbette para kazanıp dönmesini ya da göçü anla- tan güzel bir espridir. Şimdıyse, çay çıktıktan sonra, çok azaldı, yavaşladıbu..." - Biz, Şavşat'a da gittik, "Karagöl"e degin uzandık. - Şavşat'ta, bıraz Gürcü olmayan Türk var, biraz da Gürcü kökenli Türk var. - Sizin anlattıklannızı ben gazetelerde filan okuma- dım! - Bilmezler ki! Bizde, bir aynlık, gaynlık yok. Kız alıp vermede herhangı bir tereddüt yok. (Köken aynmı gö- zetilmez!) - Kadıniar arasında okur-yazar oranı? - Kadın, erkek hiç farkyoktur, yüzde 95'in üstünde... - Ben, Nataşalar'ın sosyal yönden yararlarını da yaz- dım! - "Ç" bölgesinde hızlı oğlancılık vardı; tatmin olma- yanlann. dışanda, ötede beride bulmacasına. Nataşa- larçıkalı bu kalktı. Söylemezler ama vardı! Anlatabildim mi? Artık bir problem olmaktan çıktı. O hizmeti de var, bu dediğim yaran da var! - Karadeniz'de hiç dilenci görmedim! - 6/zde dilencilik korkunç ayıptır; dilenci görürsen, o dışandan gelmedir; dilenmek ne demek? • • • Sosyal demokrat Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ziya Halis'in buyruğuyla, SSK Yönetim Kurulu karan ile SSK Etlik Doğumevi Başsağını (Başhekimi) Bilal Sertgörevinden alındı! Yönetim kurulu üyeleri şu kişiler- den oluşuyordu: Kemal Kılıçlaroğlu (Bşk), Kubilay Atasayar, Etem Ezgü, Enver Toçoğlu, Halil Tunç, Yü- cel Artantaş, Yusuf Hatay Önen. Yönetim kurulu üyelerinin ne oy kullandıklannı bilmiyorum. Bilal Sert'e, toplantıdan önce bildirildi başsağınlıktan ahndığı. Gün- lerce, aylarca Etlik Doğumevi'nde kimi sağınlar (hekim- ler), kimi bacılar (hemşıreler) cadı kazanı kaynattılar, "Bu adam gıtsin!" diye. Birkaç satır yazdım diye gece yanlanna dek telefonlarım kilitlendi. Bilal Sert dün eş- yalannı topladı, gitti. "Muayeneci" sağınlann yürekleri yağ mı bağladı, ne bileyim'L B U L M A C A SEDAT YAŞAYA1S SOLDAN SAĞA: 1/Ucusıvridemir- li kısa üvendire. 2/ Kastamonu'nun bir ilçesi... Hasta- lıkh, sakat. 3/ Ha- vadaki su buhan... Herkesin gözü önündeyapılan.4/ llaç... Yiiksek bır makama sunulan mektup ya da di- lekçe.S/SoIukbo- rusu. 6/ Güzel... Matematikte kul- lanılansabitbirsa- yı. II Erkek kümes hayvanlannın en ıri ve yaşlı olanı... "Ölür ıse ölür 'Canlar ölesi değıl" (Yunus Emre). 8/ Vakıa... HintH ka- dınlann ulusal giysisi. 9/ Tıp dilınde "felçli" anlamında kullanılan sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ At eğıtimine ve bu eğıtı- mın yapıldıgı yere venlen ad... Pokerde her oyuncu tara- fından ortaya konan para. 2/ Ad kavmı hûkümdan Şeddad tarafından cennete benzetı- lerek yaptınlan efsanevı bahçe... Babanın kız kardeşi. 3/ Çölden esen riizgâr... Dört bölükten oluşan asker birlıği. 4/ Dolma yapmak ıçırı hazırlanan kanşım... Madeni paranın yüzündeki bütün kabartma ve resımlerden daha yüksek bır çıkmtı oluşturan çevre pervazı. 5/ Dava. 6/ Bir tür at araba- sı... Bırnota. 7/Veremli, hastalıklı... Lezzet. 8/Tırpanaba- lığına verilen bir başka ad... Doğaüstü güçleri olduğuna ina- nılan, düşsel dişi varlık. 9/Dört Halıfe'nin sonuncusu... Se- kiz kıloluk tahıl ölçegi. Y E L Yı U T A N • A F | A L A K O K P E R M A •A D A x•A s.K 1 •A N 1 1"K Jj | L A | T R A K | K 1 R B A 1 R A M A K •A L M A S A T | A L U •P E R T s K O P
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle