Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 13 AĞUSTOS 1995 PAZAR
OLAYLAR VE GORUŞLER
Sömürü ve Soygun Savaşlan!
Aslında Bosna, Yeni Dünya Düzeni'nin, emperyalizm gerçeği ile
onun gayri insani yönünü yansıtan bir endam aynasıdır... Çıkar,
ölûm, kan ve gözyaşı aynası...
SEDAT VURAL
E
skıden yalnızca tecavüzle-
rin öniinü almak ya da top-
rağı genişletmek için yapı-
lan savaş, artık yalnızca sö-
mürü ve soygun amacıyla
yapılmaya başlandı ve sü-
rekli bir sanayi kolu durumuna geklı.
Görülmüşrür ki, Burjuva Devrimleri,
hiçbir şekilde sömürge ve yan sömürge
halklannı özgüriüğe kavuşnırmamıştır.
Kapitalist ülke emekçüerinin kopardığı sı-
nıriı özgürlükler, sömiirgeiere ve bağunlı
ülkelere kadar ıızanmadı. Fransız Devri-
mi'nın yarattığı "Özgürlük, Kşitiik, Kar-
deşfik", "İnsan Haklaru Yurttaşlık Hak-
lan" gibi haklar. hiç de Senegal'in zenci-
leri, Batı Hindistan'ın melezleri ve Ame-
rikan yerlileri için slogandan öteye geçme-
di: sanki bu insanlar için değildi bu hak-
lar... Batı'nın bu yaklaşımını aynen, Os-
manirnın "Baühlaşma" sevdasında da
görüruz: Batı kendisıne mal ettiği evren-
sel değerler yerine. tıcaret, Pans. Berlin
anlaşmalan, Düyun-u Umumiye ve en so-
nunda topu tüfeği ve askeri ile gelmiştir
Anadolu'ya. Osmanlı ile yarattığı emper-
yalist cendere içerisinde az kalsın yurdu-
muz Anadolu da elden gidiyordu ki Mus-
tafaKcmal önderligınde UlusaJ Bağımsız-
lık Savaşı vererek kurtulabildik Batılı sö-
mürgecılerden... Bu bağımsızlık savaşı-
mızın, emper>r
alıst savaşlardan farkı, sö-
mürgecılerden kurtuluş için zorunlu ve
haklı bir savaş olmasıdır.
tnsanlıktan uzak bir zalimlıkle. çok kez
birçok ülkenin silahsız, savunma olana-
ğından yoksun halklanna karşı en geliş-
mış ölüm aletlerini kullanarak emperya-
listler, koskoca kıtalann türn halklannı
köleleştirdiler. 20. yüzyılın başında As-
ya'nın ve Latin Amerika'mn büyük bir
bölümü. bütün Afrika ve Avustralya, sö-
mürge. yan-sömürge ve bağımlı ülkeler
haline getırilmiş, emperyalizmin sömür-
ge sistemi ayaklan üzerine oturtulmuştur.
Bu gözü dönmüş sömürü ve sömürgeci-
lik sistemi sonunda, milyonlarca insanın
ölümü ile sonuçlanan Dünya Savaşjandc-
nilen emperyalist devletler arası I. ve II.
pazar ve hammadde paylaşım savaşına ne-
den olmuş. 1945 Ağustosu'nda ise de-
mokrasi ve insan hakları şampiyonu
ABD'nin sivil Japon halkının yaşadığı Hi-
roşıma ve Nagazaki'ye atom bombası at-
ma çılgınlık ve acımasızlığını yaratmış-
tır... Ve bu savaşlarsonrası tüm bağımsız-
lık savaş.lannın da karşı tarafı olmuştur bu
emperyalist yapılanma... Bu nedenle sa-
vaşlann anasıdır emperyalizm ve de temel
nedenidir... Ekonomik temelı sömürü ve
sömürgeciliğe. siyasal temeli sermaye gü-
cüne ve şiddete, toplumsal temelı insan-
lık dışı ve insani yoksayan biryapılanma-
ya dayanan böyle bir sistemde insancıllık
da yoktur. lşte günümüz Yeni Dünya Dü-
zeni de böyle bir öz ve temel üzerine otur-
muştur. Emperyalist yapılanmamn yarat-
tığı toplumsal ve bölgesel eşitsizlik teme-
linde sermayeye, sömürüye. sömürgecili-
ğe dayanan; insanın ve insanlığın evren-
sel değerlerinin önüne bireycilıği, çıkar-
cılığı koyan, vahşi birbencillik içerisinde,
insanlan gerek çevresine gerekse kendi-
sine yabancılaştıran, bu yabancılaşma ve
yalnızlaşma sonucu insanlar ve ülkelerin
din ve ırk gibi yapay kimlik arayışını ve
buna bağlı çatışma ve aynmcılığı körük-
leyen bir sistemdir Yeni Dünya Düzeni...
Sırpı Boşnağa, Ermeniyi Azeriye, Kürdü
Türke, Arabı Yahudiye. Müslümanı Hıris-
tiyana ve Afrika kabilelerini birbirlerine
düşman edip çarpıştırrnak, bu dünya dü-
zeninin hem sonucu hem bilinçli istemi-
dir... Bu nedenle istemezler, yüzyıllann
birlikte yaşama mirası Türk-Kürt kardeş-
liğini... Bu nedenle ilgisizdirler, Sırp kat-
liamına, Bosna feryadına, Azeri-Ermeni
çatışmasına... Çünkü bu savaşlar halkia-
nn, sömürüyü, sömürgecıliği. toplumsal
ve bölgesel adaletsizliklerle üretimden
kaynaklanan gerçek emekçi kimliklerini
görmesine engeldirler... Fakat ilgiliydiler,
kâr ve kan damarları petrol için. Müslü-
man Kuveyt'e!, Irak'ta taş üstüne taş bı-
rakmayacak kadar... Binlerce Irak çocuğu-
nu uykudayken yakalayan, ölüm ve bom-
bardıman harekâtını, televizyonlardan
naklen seyrettirecek kadar ilgilıydiler, acı-
masızdılar, kararlıydılar... Çünkü onlar
için, insan ve insanlıktan önce, yarattık-
lan sistemlerinin temel değeri olan "çj-
karlan" vardır...
Aslında Bosna, Yeni Dünya Düzeni'nin,
emperyalizm gerçeği ile onun gayri insa-
ni yönünü yansıtan bir endam aynasıdır...
Çıkar, ölüm. kan ve gözyaşı aynası... Bu
aynada, abanoz tacirleri. koloni valikri.
temerküz kamplan, gaz odalan, ırkçılık.
gericilik, faşizm, atom bombası. Hiroşi-
ma, Nagazaki. Hitier, Mussoiini, Pinoche.
askeri yönetimler, yargısız ınfazlar, ka-
yıplar. işkenceler, savaşlar ve milyonlar-
ca insanın yaralanması, sakatlanması ve
ölümü \ar...
Bu nedenle boşuna değil, ırkçı, dinci ve
globalleşme taraftan siyasal parti, medya
ve basının elbirliği içerisinde bu gerçeği
sapttrmalan, yapay nedenlere indirgeyip,
istismaretmeleri Bosna'yı... Sorun, ernik
ve dınsel farklılıklar değildir, bunlar in-
sanlığı ve insanlığın kültür zenginliğini
oluşturur... Sorun, insanlığın özüne aykı-
n, banş inancından uzak, günümüz dün-
ya düzeninin dayandığı emperylist yapı-
lanma ile bu yapılanmadan kaynaklanan
ve destek alan ırkçı ve gerici düşünce ve
söylemlerin çatışma ve savaşa neden ol-
malandır. Ama insanoğlu bir gün gerçek
kımligine "insanlığına'' ulaştığı zaman,
ne ırkçılık, ne gericilik, ne savaş, ne Hi-
roşima, ne de Bosna yaşanılacaktır dün-
yamızda; kardeşlik ve banş temelinde, sö-
mürüyü de, sömürgeciliği de ve onlann
ölüm makineleri silahlannı da ortadan
kaldıracaktır insanlık... O halde çözüm,
insanlığın insanlığını görmesidir...
Sokakta yaşayan çocuklar...
MAHMUT AKKIN Sosval Hizmet üzmanı
1
990 yılında imzalanan
ve geçen günlerde par-
lamentoda onanarak
içtüze durumuna gelen
"Çocuk Haklanna Da-
ir SÖ7Jeşme", dikkatle-
rin yeniden çocuklar üzerinde top-
lanmasına neden olmuştur.
Çocuklann 'Magna Carta'sı ya
da 'İnsan Haklan Bildirisi" olarak
belirtilen sözleşme, 18 yaşından
kûçüklerin bireysel haklannı bü-
tüncül bir vaklaşım içinde ele al-
maktadır. îçerik ve öz itibarıyla
sözleşme; çocuklann yaşama. ge-
lişme, korunma ve katılım hakla-
nnın, açlık, yoksulluk, her türlü
ihmal, sömürü ve kötü davranıştan
uzak olarak gerçekleştirilmesıni
öngörmektedir.
Sahip olduğu bütüncül ve ev-
rensel yaklaşımla sözleşme, "İn-
sanlık. çocuğa elindeki en iyi şeyi
•borçludur" bıçimınde dile getın-
lişinı bulan bilinçsel ve moral de-
ğeri esas alarak kendi (çocuk) ala-
nındayeni bir atılım sağlanmakta-
dır. Bu bütüncüllük gereği, örne-
ğin bir çocuk yeterli düzeyde bes-
lense bile (toplumsal hak), kendi-
sıne eğitim (toplumsal ve kültürel
hak) sağlanmadıkça, kültürel ve
dinsel etkinliklere katılma (kültü-
rel hak) olanağı tanınmadıkça,
keyfi gözaltına alınma türü uygu-
lamalara karşı korunmadıkça (me-
deni hak) ve çalıştığı işyerinde sö-
mürülmesi önlenmedikçe (top-
lumsal ve ekonomik hak) o çocu-
ğun eksıksiz gelışme hakkı da ye-
terince güvenceye alınmış sayıl-
mamaktadır.
21. yüzyılın eşiğinde BM veri-
lerine göre, en azından 60 milyo-
nu kız olmak üzere 100 milyonu
aşkın çocuk ilkokula gidememek-
tedir. 5 yaşın altındaki yaklaşık
155 milyon çocuk mutlak yoksul-
luk smırının altında yaşamakta
ıken yine yaklaşık 100 milyon ço-
cuk sokaklarda yaşamaktadır. Ço-
cuklann yetışmesı için en uygun
ortamın, üyelerinın birbiriyle ve
kendisi ile banşık, psiko-sosyal ve
ekonomik yönden kendilerine ye-
terli bir aile ortamı olduğu bilin-
mektedir. Bu gerçekten hareketle
koruma ve destekleme önlemleri
ile birlikte çocuklann gereksinim-
Ierinin karşılanmasına yönelik so-
rumluluklarönce aileye, ardından
da toplumun geneline verilmekte-
dır. Toplumlar, toplumsal yaşamın
temeli ve geleceği olduğu gerek-
çesi ile genelde ailenin ve özelde
de çocuklann korunmasını, des-
teklenmesini öngören yasal dü-
zenlemeler getirmekte ve bu ama-
ca yönelik hizmet kurumlan oluş-
turrnaktadır.
Ülkemizde sokakta yaşayan ço-
cuklann sayısal durumu hakkında
sağlıklı bir veri bulunmamaktadır.
Ancak bilinmektedir ki birçok sos-
yal etkene bağlı olarak. büyük ve
yoğun göç alan kentlerimizde bu
sayıhızlaartmaktadır. Sosyal Hiz-
merler ve Çocuk Esirgeme Kuru-
mu "konınmaya muhtaç çocuk-
lar" ve "sokak çocuklan" konu-
sunda birincil derecede sorumlu
ve yetkili tek katnu kuruluşudur.
tlgıli kurumun kuruluş yasasında,
sokak çocuklan; sosyal risklere,
her türlü ihmale, sömürü ve kötü
alışkanlığa açık bulunmalan ne-
denıyle "konınmaya muhtaç ço-
cuklar" kapsamında değerlendi-
rilmektedir. Sözleşme. doğrudan
sokak çocuklan ifadesini içerme-
mekle beraber, güç koşullar altın-
da yaşayan çocuk tanımlamalann-
da sokakta yaşayan çocuklara da
yer vermektedir. Aynı zamanda
mülteci çocuklann, cinsel istismar
ve ihmale maruz kalmışlann,
uyuşturucu kullananlann ve savaş
ortamında bulunanlann durumla-
nna ilişkın düzenlemeler öngör-
mektedir.
Sorun, toplumdaki öbür sorun-
larla (ekonomik ve sosyal yoksul-
luk, sağlık, eğitim, istihdam hiz-
metlerinin yaygınlaşamaması, hız-
lı nüfus artışı, kentleşme, göç, ge-
cekondulaşma, süreğen yoksulluk
gibi sorunlar) yakından ilintilidir.
En azından sorunun ortaya çıkışı-
na neden olan sosyal, ekonomik
ve kültürel etkenlerdir denılebilir.
Kentleşme ve gecekondulaşmaol-
gusuna bağlı olarak yapılan açık-
lamalarda; kırsal bölgelerde var
olan yardımlaşma ve dayanışma
sistemlerinin, kentsel yaşamda çö-
zülmesi, kente gelen kitlelerin ge-
reksinimlerinin kurumlar aracılığı
ile karşılanamaması, ailenin rol,
işlev ve yapılannda değişiklikler
yarattığı kabul edilmektedir. Bu
değişime bağlı olarak ortaya çıkan
aile içı anlaşmazlıklar, çatışmalar
ve çözülmeler, çocuklann sokağa
terk edilmesine ya da çocuklann
aile ortamı yerine sokağı tercih et-
mesine neden olabilmektedir.
Sokakta yaşayan çocuklar da
dahil olmak üzere. güç koşullarda
bulunan ve ailesi ile birlikte yaşa-
ma olanağı söz konusu olmayan
çocuklann demokratik değerlere
sahip birey ler olarak toplumda yer
alabilmesi için içtüzemizde bağ-
layıcı, emredici hükümlere yer ve-
rilmıştir. Ancak, çocuğun yüksek
yaran için başta anayasamız ol-
mak üzere, ilgili olan Medeni Ya-
sa, Ceza Yasası, lş Yasası, Çocuk
Mahkemeleri Yasası, Sosyal Hiz-
metler ve Çocuk Esirgeme Kuru-
mu Yasası ve bu yasalara dayalı
olarak çıkanlan yönetmeliİcler
gözden geçirilerek sözleşme hü-
kümleri ile uyumlu olmalan sağ-
lanmalıdır. Bunun yanında bilin-
melidir ki yasal düzenlemeler, so-
runun çözümünde önemh, ancak
yetersiz bir boyutrur.
Sokakta yaşayan. sokakta çalı-
şan, suçlu. suça maruz kalmış, yo-
ğun ihmal ve sömürüye uğramış
çocuk sorununun ülkenin sosyo-
ekonomik. siyasal ve kültürel ya-
pısı ve gelişmişlik düzeyi ile ya-
kından ilgili olduğunu belirtmiş-
tik. Dolayısıyla çözümünde; çocu-
ğu açlık ve yoksullukta, ihmal ve
sömürüden, kötü davranıştan ko-
ruyabilecek, kendi potansiyelleri-
ni en üst düzeyde gerçekleştirme
olanağı sunabilecek, aynı zaman-
da ulusal kalkınmayı, gelişmeyi
sağlayarak toplumsal dönenci tüm
kitlelere yayabilecek genel politi-
kalann belirlenmesi ve bu politi-
kalar çerçevesinde uygulama
programlannın kararlılıkla yaşa-
ma geçirilmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki gü-
nümüzde sayılan hızla artan ve so-
runlannın çözümü gittikçe güçle-
şen bu çocuklar, sözleşmenin ön-
gördüğü hak ve özgürlüklerden en
az yararlanan ya da hiç yararlana-
mayan çocuklardır. Toplum olarak
bu çocuklardan "şimdilik'' esirge-
diklerimizi "getecekte" fazlasıyla
ödemek durumunda kalmaktayız.
Bu nedenle başta kamu yönetici-
leri olmak üzere tüm toplum ke-
simleri duyarlılık göstermeli ve
çözümler oluşturmalıdır.
Tarikat şeriatçılanyla...
PENCERE
Çevre Coğrafyası...
Bilgin deney yapıyordu. Yakaladığı pireyi mikros-
kobun altına bir cımbızla yerleştirdikten sonra bağır-
dı:
- Atla pire!..
Pire sıçradı.
Bilgin pireyi yine yakaladı, büyüteç altına yatırdı,
bacaklannı kesti, mikroskobun altına yatırdıktan son-
ra bir kez daha bağırdı:
- Atla pire!..
Pire kımıldamadı. . •
Eline kalemi alan bilgin, gözleminden çıkardığı so-
nucu ciddiyetle not etti: Bacaklan kesilen pirenin işit-
me duyusu yok oluyor.
İnsan beşer, kimi zaman şaşar. Kişinin birolaya ba-
karak olmadık sonuçlar çıkarması işten değildir.
'Bilimsel ve Teknolojik Devrim' çağında yaşryoruz;
ama, çevremizde yaşanan olaylara bilimin gözüyle
bakabiliyor muyuz?..
Yoksa gözlenmizi körleştiren ve aklımızı kısırlaştı-
ran engeller mi var?..
•
Bilimsel bakış, yansızyöntem ister, konuyaönyar-
gısjz yaklaşım gerekir..
Önyargısız yaklaşım nasıl gerçekleşebilir?..
Bir kâğıdın üstüne yazın:
Boşnak, Türk, Kürt, Ermeni, Rum, Yunan, Azeri,
Sırp, Hırvat, Çeçen, Gürcü, Bulgar, Makedon, vb...
Her birine bir harf koyun: a, b, c, d, e, x, y, z...
Eğer düşüncenizde her bir soyu abc'deki harfler
gibi soyutlayabilıyorsanız, yazacağınız yazının ön-
yargısız olması düşünülebilin ama, yaşadığımız or-
tamda kendimizi bu ölçüde yansızlaştıımak olanağı
yoktur.
Oysa düşünmek gerekmez mi: Hırvat Sırp ile ça-
tışıyor, Türk Kürt ile çatışryor, Kürt Kürt ile çatışryor,
Rum Türk ile çatışıyor, Azeri Ermeni ile çatışıyor, Çe-
çen Rus ile çatışıyor, Sırp Boşnak ile çatışryor, Ma-
kedon Yunan ile çatışıyor; ama, sakın bütün bu ça-
tışmaların kökeninde bir tek "neden" yatmasın?..
Renk renk, benek benek, yol yol, çevre coğrafyası-
na serpilmiş ayrılıklann arasındaki çelişkilerin fitille-
rini ateşleyen itıci güç, bir tek kaynaktan beslenme-
sin?..
Düşünmeye değmez mi?..
•
Ancak bu düşünme çabası bir süredir gereksiz gö-
rülüyor; oysa 1989-90'dan önce böyle değildi.
Dünya gerçi ikiye ayrılmıştı; savaş, adına sosyalist
ve kapitalist dediğimiz iki blok arasında düşünülü-
yordu; ama, savaşın nedenlerine yönelik düşünme,
araştırma, yorumlama çabalan insanlann kafalannı
kurcalıyordu. Savaş virüsünün nasıl oluştuğunu ve
nasıl yok edileceğini arıyordu insan...
Dinsel, etnik, ulusal, mezhepsel, sınrfsal çelişkile-
rin önce yumuşatılıp sonra giderilmesiyle dünyada
savaşın ortadan kalkacağına ve sürekli banş döne-
mıne girileceğine ilişkin inanç yaygındı. Bu inancın
da bilimsel bir temelden oluştuğuna ilişkin dünya
görüşü gücünü koruyordu.
• Arkası 6 . Sayfada
L
aik Türkiye Cumhuriyeti'ni bir tarikat
cumhuriyetine dönüştürmek isteyen
hükümet desteğindeki güçler, 14
Temmuz 1995 günü Sıvas'ta
Cumhuriyet Üniversitesi'nde
sahneye çıkmışlar ve günler öncesi
tasarlayıp hazırladıldan oyunu sergilemişlerdir.
Şeriat devletinin artık bir simgesi haline getirilen
"başörtüsü"nü kullanıp, yapay bir sorun yaratan
bu güçler, Sıvas Üniversitesi Sağlık Hızmetleri
Meslek Yüksek Okulu Müdürü Prof. Dr. Servet
Ozgür'ü görevinden aldırarak ailesi ile birlikte
ölüm tehditlen altında Sıvas kentinden dışan
çıkarmışlardır. Böylece devlet yönetimimiz için
öngördükleri tarikat cumhuriyetine ne denli
çağdışı, ne ölçüde insanlıktan ve sevgiden uzak
olduğunu hiç çekinmeden ortaya koyarlarken
etkilerinin, güçlerinin sınınnı da topluma meydan
okurcasma sergilemişlerdir. Ülkemizde şeriat
yönetımını gerçekleştirmek isteyen güçlere karşı,
İaik Türkiye Cumhuriyeti hükümeti tarafından,
şaşılası bir biçimde, bir denge unsuru olarak kabul
edilen, korunan ve kollanan, laikliğin azılı
düşmanı bu tarikat odaklan, devletin bütün
birimlerini. bütün kurumlannı sarmışlardır. insan
seven. laik. çağdaş ve Türkiye'nin çağdışına
i
çekilmesine karşın çıkan gerçek demokrasiden
yana olan yöneticilere, adalet dağıtıcılanna. bilim
insanlanna, eğitimcilere, artık Türkiye
Cumhuriyeti'nin her türlü biriminde görev yapma
olanağı kalmamıştır.
Ne yazık ki yetmiş yıllık laik yönetimimiz, kendini
Atatürk'ün kurduğu CHP sanan bir partinin de
ortak olduğu ve bu "tarikat şeriatçılan" ile iç içe
yaşayan bir koalisyon hükümetinin korumasına
teslim edilmiştir.
25 Temmuz 1995 günü de şer'i güçler bu örtülen
arka çıkıştan destek olarak yine "başörtüsü yapay
sorunu"nun ardına gızlenıp Gümüşhane Barosu
Başkanı'nı katlettiler. 26 Temmuz 1995 günü
Çukurova Üniversitesı Tıp Fakültesi mezunlar
gunünde de Sıvas olayı başka boyutlarda yaşatıldı.
Türkiye'nin çağdaş evrensel uygarlığın içinde
yerini almasını benimseyen tüm ınsanlanmızın,
bizımle birlikte tüm bu olanlar için hükümeti
uyarmalannı, aynca kamuoyu yararmak için
harekete geçmelerini, Türkiye'nin yannı için
geleceği için istiyonız.
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği
Genel Merkez ve Şubeleri
Üç şişe Marmara alan herkese bir şişe Marmara
Kısa bir süre için! Bütün bakkal ve marketlerde.
Türkiye'nin yeni modası ile tanışma fırsatını kaçırmayın!
"Keyifleri köpürtün"