Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
13 AĞUSTOS 1995 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
Edebiyat dünyası Türk romanının son yirmi beş yılım değerlendirdi
Romaınıııız sorgıdamyorTürk romanı bugün bir değişim içerisinde. Kendi gelenekseî çizgisiniyenilemek mi istiyor ? Yoksa yepyeni bir giysi
kuşanmak mı ? Tabii şu da göz önünde tutulabilir: Türk romanının gelenekseî çizgisi eleştirel süzgeçten yeterince geçmiş midir ?
Son yirmi beş yılın roman çabasını
nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Ahmet Oktay, Memet Fuat,
.Orhan Pamuk, Tank Dursun
K., Atilla Birkiye, Hulki
Aktunç, Inci Aral, Erhan
Bener, Peride Celal, Ferit
Edgü, Melih Cevdet Anday,
Çetin Altan, Konur Ertop,
Zeyyat Selimoğlu, Faik
Baysal, Füsun Akatlı,
Ahmet Cemal, Doğan
Hızlan, Selim Ileri, Gürsel
.^Aytaç ve Tahsin Yücel'e
•sorduk.
Orhan Pamuk
1-Son 25 yıl
içerisinde Türk
romanında
belirgin bir
değişim
gözleniyor.
Cemaat romanından birey romanına
geçiş başladı. Bu, toplumun
" sonmlan arkaya itiliyor anlamına
gelmiyor. Artık toplumun sorunlan
r
daha çok bireyin gözünden
görülüyor.
Romanı, kişiliği belirsiz, herşeyi
gören, herşey hakkında fîkir sahibi
olan bir kahramanın, anlatıcının
' çevresinde toplamaktansa, toplumun
kurbanı ve suç ortağı bir birey
çevresinde görmeye çalışıyor artık
romancılanmız. Böylece, bu kısıtlı,
hırpalanmış, şaşkm, asabi ve hırslı
bireyin bilincine uygun biçimler ve
bir dil yaratmaya çalışıyoruz.
Romanımızda son 15 yıldaki dılsel
ve biçimsel denemeler de bu yüzden.
Bizden önceki kuşağın yazarlannın
u
Toplumsal sorunlar" dedikleri
karmaşa da, bireyin ruhuna daha
yakuıdan eğilip, anlatıldığı için daha
canlı ve gerçekçi çiziliyor.
2- Tabii ki romanımız ne
. okurlanmızın ne de biz romancılann
hoşuna gidecek kadar derinlemesine
ve genişliğine inceleniyor.
Eleştirmenlerimiz ellerinden geleni
yapıyor. Bu konuda söyleyecek çok
fazla sözüm yok. Benim öfkem,
kızgınhğım. üniversitelerde Türk
edebiyatı kürsülerini ele geçiren
kabız bilim adamlan ve
kadınlannadır. Bunlann büyük
çoğunluğu milliyetçi geçinir. Kendi
ülkelerinin edebiyatına bu denli sırt
çeviren ve hepimizden daha çok
milliyetçilik iddiasında bulunan bir
üniversite dünyanın hiç bir yerinde
yoktur.
Gününün edebiyatına, konuşulan
diline, ülkesinin yaşayan
yazarlannın yaratıcıhğına sırt
çeviren bu üim personeli Türk
edebiyanna köstek oluyor.
RMelih Cevdet Anday
taha ojrçekçi
ağiPbUoMu
Cumhuriyet
dönemi
romancılığımız
daha çok
gerçekçi
ağırlıklı oldu.
yoksandı. "Memleket gerçekleri"
sözü bunu anlatır. Oysa roman
Avrupa burjuvazisinin ortaya
çıkardığı bir edebiyat türüdür.
Gerçekçi romancılanmız
gördüklerini, başka bir deyişle
"yahn gerçeği'' dile getirdiler. Oysa
Ibsen bile (ki o, "aynnnlı gerçekçi"
naturalist diye anılır) " Yalın gerçek,
gerçek değildir "demişti. Çünkü
gerçeklik, gerçeklere öykünerek
değil, yarahlarak elde edilir.
Eleştiriye gelince... Eleştirimiz de bu
anlayışla tam bir uygunluk içinde
bulunmuştur; başka bir deyişle,
gerçekçiliğin olagelen büyük
yapıtlannı gereğince göz önünde
tutmamıştır, gerçekçiliğin anlamını
kurcalamarruş, öykünmenin
niteliğıne, biçemine değil,
öykünülen gerçeğin doğruluğuna
önem vermiştir.
Füsun Akatlı
Kaydaıteğep
bİT 0GfŞfM!
BtttcrroBdl
Ö>22İlikle löye dönük bir
g«rçekçilitti bu, kent neredeyse
1 - Bana,
edebiyat
dünyamızın
bundan 15-20
yıl önceki
canlılığı
kalmadı, soluğu kesildi gibi geliyor.
Hızlı bir değerledr değişmesi
("erozyonu" dememek için !)
yaşanmakta. Edebiyat, sanat...
bunlan besleyen ve bunlarla
beslenen felsefe, kuramsal
çalışmalar, oldukça gerilere bir
yerlere kaydı. Havai fişekkr, irili
ufaklı gerçek yıldızlardan daha çok
ilgi çeker oldu. Romammızın da bu
çalkanbdan payını aldığını
düşünüyorum. Roman yazarlığmın
da, roman okurluğunun da. Elbette
roman okurluğu. bu keşmekeşten
daha da çok etkilendi. tstatistiklere (
!) bakılırsa, şimdi bazı romanlar,
daha önce hiç roman okumayanlar
tarafindan bile kapışıhyor. Ne güzel.
Ama öte yandan, yirmi beş yıl
öncesinin tutkulu okurlan, ayak
altında kalmamak için köşelerine
çekilmiş görünüyorlar. Ölçütler
edebiyat ölçütleri olmaktan epeyi
uzaklaştı.
Medyanın, önceleri yok farzettiği
Türk romanına ilgi duyacağı tuttu ve
herhangi bir anda, herhangi bir yere
paraşütle indi.
Romanlanmız üzerine ciddi eleştiri
yazılannı ancak Le Monde'da, New
York Times'da falan okuyabilir
olduk.
Bu ortam, değişik bir biçımiyle de
olsa, " Couleur Local" (yerel renk)
modasmı yeniden kışkırtmaya da
başladı. Sonuç olarak, bana
sorarsanız, romanmuz son yirmi beş
yılı, önceki yetmiş yılıyla
karşılaştınldığında, kayda değer bir
gelişme, yenilenme, zenginleşme
göstermedi. Önemli, özgün, iyi
romanlar yazılmadı mı ? Değerli
romancılar çıkmadı mı son yirmi be^
yılda?
Bu soruyu "hayır" diye
cevaplandıracak değilim. Ama
onlann kadri pek bilinmedi. Bütün
izler birbirine kanşü.
2- Edebiyat, sanat konulannın
"yeterince" incelenmesi diye bir şeyi
düşünmek zaten güç. Hiç bir zaman
tüketilemeyen, dolayısıyla " yeterti"
likten söz edilemeyecek alanlar
bunlar.
Ama üstelik, ilk sorunuza
cevabımda değindiğim gibi, roman
incelemesi falan revaçta değil artık.
Aslanın önüne ot, atın önüne et
koyunca, onlar aç kaldıktan başka,
sistem de kilitlenmiş bir sistem
oluyor.
Roman incelemesine, eleştirisine
zaman ve gönül yatınmı yapan bir
avuç edebiyat Donkişotu var var
olmasına. Ama varak -1 mihr-ü
vefa'yı dinleyen yoksa, niceliksel ve
niteliksel anlamda bir'
'yeterlHikten söz edilebilir mi ?
Türk romanı ne ölçüde incelenip,
eleştirilmiştir ?
Ferit Edgü
Beni
ilBlendN'cn
yenHk değH
l-Türk
romanının bir
geleneği
olduğunu
sanmıyorum.
Eskı yazarlanmız var, yeni
yazarlanmız var. Çağdaş
yazarlanmızdan eskilerle göbek bağı
kurmak isteyenler ve Seüm Ileri gibi
bunu başaranlar var. Ahmet Hamdi
Tanpınar ı büyük romancı sanıp,
onun bütün dil tutarsızhklanna,
modası geçmiş retoriğine
öykünenler var. Eskilerden, yolu
izlenen, etkisinde kalınan başka
romancı göremiyorum. Benim
gözümde çağdaş Türk romancılığı
Halit Ziya ile başlar. Bugün Halit
Ziya'yı kim okuyor ? Hangi
metınlerden okuyor ?
Yenilik sorununa gelince, her yazılan
roman yenidir. Kimi eskinin yenisi,
kimi kendinden menkul yeni, kimi
çam sakızı yenisi. Kiminin özü,
kiminin konusu, kiminin biçimi
yenidir. Dolayısıyla yenilik hiç bir
şey demek değildir. Bir de gerçek
yeniler var ki onlar yeniliklerini
gizlemeyi başaranlardır. tşte Tahsin
Yûcd'in "Bıyık söylencesi". Bir de
yepyeniler var. Buna da ömek Faruk
Ulay'ın yenilerde yaymlanan "tti"
adlı romanı. O kadar yepyeni ki,
kimse üzerinde yazmaya cesaret
edemiyor. Belki de okumaya.
Beni ilgilendiren yenilik değil. (O
gençlikte kaldı.) Haslık (otantiklik),
yalınlık ilgilendiriyor beni, öyküde
de, romanda da, şiirde de, resimde
de. Yeniliği, o eskici dükkânından
çıkma post-modernlere bırakıyonım.
Tepe tepe kullansınlar.
2- Şöyle bir baktığımda ve Fethi
Naci'nin "100 Soruda Türk
Romanı" ndan başladığımda ortaya
hiç de küçümsenmeyecek bir eleştiri,
inceleme tablosu çıkıyor. Cevdet
Kudret'in "Türk Edebiyahnda
Hikaye ve Roman"ı, Gürsel Aytaç'ın
"Çağdaş Türk Romanı Üzerine
lncelemeler''i, Berna Moran'ın
"Türk Romanına Eleştirel Bir
Bakış"'ına, ben, büyük bir bilgi,
birikim, ilgi ve sevgi sonucu çıkmış
olduğu hemen belli olan Seüm
Üeri'nin "Gençlere Türk
Romanından Ahm
Sayfalar''güldestesini de
ekleyeceğim.
Bir de gün ışığına çıkmayan
üniversite tezleri var. Örneğin
onlardan biri olan ve gün ışığına
çıkma olanağı bulan, Yıldız Ecevit'in
Oğuz Atay'm romanlannı konu alan
eleştirisini kaç kişi okudu ?
Tahsin Yücel
1- Son yirmi
beş yıl
romancılığımız
açısından
oldukça canlı
ve verimli bir
dönem. Roman, uzun yıllardan sonra
ilk kez, bu dönemde kısa öykünün
önüne geçti ülkemizde. Öyle
sanıyorum ki, son yirmi beş yıl
içinde yayımlanan roman sayısı da
bir önceki yirmi beş yıla göre birkaç
Roman kısa
öykünün
aeçti
kat fazladır. Yapıt vermeye önceki
dönemde başlamış birçok önemli
yazanmız, örneğin bir Necati
Cumata, bir Tank Dursun YL, roman
çahşmalannı bu dönemde
yoğunlaştmp olgunlaştınrken, Bflge
Karasu, Ferit Edgü, Hilmi Yavuz,
Adalet Ağaoğju gibi ünlü
yazarlanmız romanlannı bu
dönemde vermiş, Pınar Kür, Seüm
1leri, Latife Tekin, Orhan Pamuk ve
daha birkaç ilginç romancı yazm
evrenimize bu dönemde
katılmışlardır. Kurgu, biçem, izlek,
düşün açısından romanımız
çeşitlenmiş ve zenginleşmiştir
böylece. Bu arada Bilge Karasu'nun
özellikle de Ferit Edgü'nün
arayışlannı önemle vurgulamak
gerekir. Bununla birlikte birkaç
deneme bir yana, bu dönemde
romanımızda derin bir yenilenmeden
sö zetmek abartılı olur. Kimi
yapıtlar, "Türkiye'de ilk kez" gibi
kalıplarla sunuldu ya bu kalıplar
yepyeni yapıtlan muştulamaktan
çok, temelsiz tanıtım savlan olarak
kaldı. Yazık ki, ülkemizde, yenilik
ve özgünlük de belli kalıplara
uyuyor. Biri kimi yabancılardan
esinlenerek " oyuncakh " bir tarihsel
roman kurgusuna yöneliyor; sonra,
bir de bakıyorsunuz, dört beş izleyici
bulmuş ve hepsi de aynı ölçüde yeni,
özgün ve post - modern. Bir de
olumsuz gözlem : Genel olarak
yazının, özel olarak romanın
öncelikle bir dil olduğu hiçbir zaman
şu son yıllardaki kadar
unutulmamıştı.
2- Bu konuda yapılmış değerli
çalışmalar bulunduğunu söylemek
bile gerekmez. Ama çahşmalann
büyük çoğunluğu "roman" değil,
"romancılar" ve
"romanlar"iizerinde duruyor. Bir de
, ben bir Türk romanı incelemesi
yapacak olsam, ağırlığı tarihten,
toplumbilimden, ruhbilimden vb.
önce roman sanatma verirdim;
böylece, kannca karannca,
geleceğin romancılanna ışık tutmuş
olurdum belki.
Hulki Aktunç
DeşlirâıU,
romamraz denfi
çahfkan otanaık
l-Ahve
ah...Onlar,
Kemal
Tahir'in,
Orhan
Kemal'in,
Oğuz Atay'ın, Sevgi SoysaTın
yaşadığı ve yazdığı yıllardı. Bu
dönem, romanımızın çocukluk
hastalıklanndan artık kurtulmaya
başladığı (bugün için genelleyeyim,
kurtulduğu) dönemdir. Örneğin,
"köy romanı" o tür roman
yazanlarca bile bırakılmaya
başlanmıştır. Örneğin, daha önceki
dönemlerde oransal bakımdan
yoksul görünen öncü roman
çabalan, yaygınlaşmaya baslamışür.
Örneğin, gelenekseî Türkçe nesir,
1970 sonrasında yaygınlaşan ve
önemsenen tarihsel bakış
araştırmalanndan da güç alan bir
bakış açısıyla, bir kaynak olarak
yeniden değerlendirilmeye
başlanmıştır Son yirmi beş yıl, hiç
unutulur mu, Adalet Ağaoğhı'nun,
Seüm İleri'nin. Mehmet Eroğlu'nun,
Orhan Pamuk'un romanda çıkış
yıllan. Yaşar Kemal'in etkinliğini
sürdürmesi, Attila İlhan'ın romana
ağırlık vermesi, Yusuf Anlgan'ın
yeni bir romanla gelişi. Bflge
Karasu'nun romanlannı
yayımlaması... hep aynı dönemde.
Edebiyatımızın romana en çok emek
harcamış eleştirmeni Fethi Naci, aynı
dönemde eleştiriye (ağırlıklı olarak
da roman eleştirisine) döndü.
Şimdi...
2- Şimdi yukanda çizmeye
çabaladığım roman görünümüne
karşılık, eleştirimiz (Fethi Naci,
Berna Moran, Seüm İleri, Semih
Gümüş, Orhan Koçak'ı ayn tutarak
söyleyeceğim) son yirmi beş yıllık
dönemde romanımız denli çahşkan
olmamıştır. Bu konuda da kötümser
değilim. Roman eleştirisi, döneme
uzaktan da bakabileceği yıllan
yaşıyor artık. Aynca, geçmişten
bugüne bütün roman değerlerimiz,
önyargılardan, ideolojik kimi
ketvurmalardan daha uzak,
geliştiğini düşündüğüm "edebi
asgari müşterekJer" e daha yakın
açılardan değerlendirilmeye yine son
dönemde başlanmıştır.
En özlü biçimde söyleyebileceklerim
bunlar. Şu anda kitaplığımdan ve
kaynaklardan uzaktayım, adlarda
unutkanhklanm varsa bağışlayın.
Ahmet Oktay
dûzeydebir
aşana olnuMk
l-Türk
romanının, son
25 yıl
içerisinde
çeşitlendiği ve
belli bir aşama yaphğı söylenebilir
ama bu aşamanın uluslararası
düzeyde bir aşama olduğu kolaylıkla
öne sürülemez. Bir Ahmet Hamdi
Tanpınar, Yakup Kadri
Karaosmanoğhı, HaUde Edip
Adıvar'ın aşıldığını
düşünemiyorum. Yaşar Kemal'in
nehir romanlannın egale bile
edüemediği açıktır. Orhan Kemal,
Kemal Tahir, Yusuf Anlgan, Oğuz
Atay, Bilge Karasu'nun eşdeğen
romancılar olmadığı gibi Attila
tlhan'ı. Seüm Üeri'yi, Adalet
Ağaoğlu'nu, Leyla Erhil'i, Tahsin
YüceTi sollayabilmiş romancılar da
yoktur. 1980 sonrasmın umut veren
üç adı Orhan Pamuk, Latife Tekin,
Mehmet Eroğhı'dur. Fazla
sevindirici bir gelişme değil
görüldüğü gibi. Ama şunlan da
eklemek gerekir: Romancılanmız
son yirmi beş yılda hiç kuşkusuz
kurmaca teknikleri açısından farklı
denemelere girişmiştir.
Görüldüğü kadanyia, gerçekçi anlatı
eski itibanna sahip değildir.
Kuşkusuz tümüyle yürürlükten
kalkmamışhr ama postmodernist
eğilimler daha çekici gelmektedir
yazarlara.
Bu süreç içinde, ister istemez Türk
romanı çeşitlilik göstermekte, doğal
ve insanal coğrafya
farklılaşmaktadır ki, bu da iyi bir
gelişmedir.
Bir ömek konular dönemi sona
ermiş bulunuyor. Toplum ve birey
sorunlan, artık diyalektik ilişkileri
içinde sorgulanıp kurgulanıyor.
Şabloncu çözümlerden ve
kurgulardan kurtuluyor romancılar.
2- Romanımızın değerlendirilmediği
söylenemez elbet. Tahir Alangu'dan
Fethi Naci'ye, Cevdet Kudret'ten
Berna Moran'a her eleştirmeci farklı
yorumlar getirmiştir
romancılanmıza ve romanlara. Son
yıllarda gelenekseî eleştiri
anlayışından kopulduğu, daha
kuşatıcı ve yorumsamacı bir eleştiri
anlayışına kayıldıgı gözlenmektedir.
Göstergebilimin, yorum bilgisinin,
ahmlama estetiğinin yöntemlerini
kullanan bazı
eleştirmeciler,romanlan bir temsiller
sistemi olarak sorgulamaktave derin
yapıdaki simgesel / dilsel
eklemlenişleri gün ışığına çıkarmağa
yönelmektedirler. Okuma / eleştiri
pratiğindeki yeni yaklaşımlar,
romancılann yeniden ele alınmasını
bir gereklilik haline getiriyor bu
yüzden. Bu yeniden - okuma
sürecinin gözden kaçmış, yanlış
yorumlanmış bir çok sorunu ortaya
çıkaracağına inanıyorum. Örneğin
SühaOğuzertem'in Abdülhak Şinasi
Hisar ve Ahmet Hamdi Tanpınar
okumalan, bu farklı yönelişin en iyi
ömeklerini oluşturuyor.
Sürecek
PENALTI
MEMET BAYDUR
Bir Aşk Deneyi
Julian Barnes bir kısa hikâyesinde enfes bir ıkilem-
le el ele bırakıyor okurunu. Hikâyenin adı: Deney. Ya-
zann amcası, Freddy Amca, yanm yüzyıldır Kate Tey-
ze ile evlidir. Yıl 1984. Freddy Amca 1928 yılında, Pa-
ris'te başından geçen garıp bir olayı, aynntılan her se-
ferinde değıştırerek anlatır yıllardır. 1928 yılında Am-
ca'nın çalıştığı Gerçek Tahta Cilası şirketi, onu iş için
Paris'e yolluyor. Paris'te bir bara girip bir kadeh be-
yaz şarap ısmarlıyor kendine Amca. Sonra yanında iç-
ki içen bir adamla sohbete koyuluyor. Yazar, Freddy
Amca'nın bu hikâyeyi seksen kere anlattığını, her se-
ferinde ginştekı aynntılann değiştiğini söylüyor. Küçük
kaldınm kahvesi bazen Ritz Oteli oluyor, ucuz beyaz
şarapsa, en lyisinden St. Julien'e dönüşüyor arada st-
rada. Ama değışmeyen bir şey var. Barda sohbet et-
tiği kışı Fransız ve gerçeküstücü. Gerçeküstücülük
akımının o yıllardaki ileri gelen kışilerinden biri. Bu
adamın kimliği de Freddy Amca'nın ruh haline, içtiği
viskı sayısına göre değışiyor. Tanguy, Prevert, Duha-
mel, Unik, hatta Andre Breton oluyor adam duruma
göre. Yazar bu çelışkileri amcasına hatırlatıyor ama al-
dığı yanrt: Bilinçaltı ne hanka bir şey değil mi? Nasıl
da yaratıcı!
Içlerinde Aragon ve Benjamin P6ret'nin de bulun-
duğu bu gerçeküstücü grup, Freddy Amca'yı toplan-
tılanna davet ediyor. Genç Ingiliz tahta cilası satıcısı
ile gerçeküstücüler bir araya geliyor saatlerce. Top-
lantının konusu: Cinseltik.
Bu esnada anlıyoruz. Kate Teyze 1980 yılında öl-
müş, hıkâye 1984 yılında anlatılıyor ama 1985'te Fred-
dy Amca da ölmüş. 1990 yılındaysa 62 yıl önce söz
konusu toplantının tutanaklan yayımlanıyor Pariste.
"Recherches sur la Sexualite, Janvier 1928 - Août
1932." Hikâyenin "asıl" zamanı, günümüz. Şimdiki
zaman. Tutanaklann 5-a bölümünde T.F. adında bir In-
gılizin Pıerre Unık tarafindan toplantıya getirildiği ve
tartısmalann yanı sıra bir "deneye" katıldığı bildirilıyor.
Her anlatışında yemin ettirirmiş Amca; bu konuşu-
lanlartümuylearamızdakalacak, Kate Teyze'ye bir tek
sözcükolsun söylenmeyecek! "O toplantıda, bir gün
içinde, bütün hayatımda duymadığım kadar edepsiz-
lik duydum. Son savaşta (Birinci Dünya Savaşi) bile
bu denli ahlak dışı konuşmalara tanık olmamıştım!"
Gerçeküstücüler cinsel konular üstüne lyıce anti-pla-
tonik bir söylem kurmaya çalışıyortar. Orta smıftan bir
ingilizı soru yağmuruna tutmuşlar. Neleryok ki soru-
lann arasında! Hayvanlarla ılışkiden tutun, orgazm çe-
şıtlerine ve hangılerinın neden bturü tercih edildiğine
kadar aklınıza ne gelirse. Kendi kendine doyum yön-
temteri, eşcinsellik, sevıcilik, düşler, din ve cinsellik
arasındaki bağlantılar ve bir süriı başka şey tartışılı-
yor. Freddy Amca bütün sorulan cila satıcısı bir Ingi-
lizin tipik soğukkanlı edası ile karşılıyor. Breton'un yö-
nettiği toplantının bir anında Jacques Prevert bir so-
ru soruyor Amca'ya: Bıze bir ingıliz kadını ile bir Fran-
sız kadınının sevişme yontemlen arasındaki temelfar-
kı anlatabilir misinız? Tutanaklara göre Amca'nın ya-
nıtı: Daha dün geldim Pans'e!
Amca'ya göre bu adamlar, bu toplantılarda bir ara-
ya gelıp müstehcen konularda ıçlenni dökmek istiyor-
lar, ama bu basitliğı kendilerine yediremedikleri için,
olup brteni yan bilimsel bir ereğin ardına gızlemeye ça-
lışıyorlar. Üstelik edepsız olanı tartışırken de pek ba-
şanlı değiller. Hiç başanlı değiller. Utanıyoriardı dene-
bilir, diyor Amca. Aydınlar! Damarlannda ateş yok!
Yalnızca düşünce! Onlara sorduğum soru şuydu: Eğer
iki kadın, birbirine çok benzeyen iki kadın birbirine
benzeyen yöntemle sevişiyorsa, gözlerinizi kaparsa-
nız bınni dığerinden ayırmak mümkün müdür?
Ertesi gün Prevert aynı kahvede buluyor Freddy
Amca'yı, toplantıya katıldığı için teşekkur ediyor ve
gerçeküstücü grubun gerçeküstü bir armağanı oldu-
ğunu bıldiriyor. Saint Sulpiec civannda bir otel oda-
sında gözleri bağlanacak Amca'nın. Birinci gün bir
kadınla, ikinci gün bir başka kadınla sevişecek. Ka-
dınlardan biri Fransız, diğen Ingiliz. Hıçbır şey konu-
şulmayacak, tek sözcük bile. Bakalım aradaki fark
neymiş? Amca, aradaki farkı anlamak için kendisine
ihtiyaçlan olmadığmı söylüyor. Onlar da bir Ingilizin ya-
nıtının daha katışıksız, dürüst, dolaysız olacağını id-
dia ediyorlar. inanılır gibi değil hikâye! Yazar da yaşlı
amcasının uydurduğu cinsel bir fantaziyle karşı kar-
şıya oldugunu düşünüyor. Gençlik, Paris, otel odala-
n, bir değil iki kadın!
Freddy Amca, bardaktan boşanırcasına yağmur ya-
ğan bir akşamüstü ginyor otele. Odada gozleri bağ-
lanıyor iyice. Sonra gözleri bağlı ve hiç konuşmadan
sevişiyor birinci kadınla. Ertesi gün yine yağmur ya-
ğıyor. İkinci hanımla da sevişiyor sessizce, gözleri
bağlı. Yazar, 62 yıl önceki gerçeküstücüler gibi soru-
yor: Neydi ikisinin arasındaki fark? Freddy Amca, ağ-
ladığı belli olmasın diye gözlerini yumup yanıtlıyon
Fransız olanı yüzümdeki yağmur damlalannı diliyle te-
mizlıyordu. Hepsi bu. Yazann bütün ısranna rağmen
Amca, iki hanım hakkında başka bir şey söylemiyor.
Ertesi gün yola çıkıp ingiltere'ye giden bir gemiye atı-
yor kapağı.
"Bu, hayatımda yaptığım en akıllı şeydi, o gemide
tanıştım Kate Teyze'nle. Aysonunda nişanlandık, üç
ay sonra da evlendık." Kansına Paris'te başından ge-
çenlerden hiçbir zaman söz etmemiş Amca. Yanm
yüzyılı aşan fazlasıyla mutlu bir evlilikten sonra, Kate
Teyze'nin ölümüyle kendinı iyice içkiye veriyor Fred-
dy Amca, birkaç yıl sonra o da ölüyor. Yazartekrar ger-
çeküstücülerin toplantı tutanaklanna dönüyor, okuma-
ya başlıyor. Kitabın 5-a bölümunün 23 numaralı dip-
notunda, bir sürrealist kuramın kanıtlanması için, In-
giliz vatandaşı birisinin üstünde bir deney yapıldığın-
dan söz ediliyor. Sonuç alınamadığı da eklenmiş. Bir
de şu belirtılryor aynı dipnotta: Bu deneye katılan iki
değil, bir tek kadınmış. Adı verilmemiş. Kadın K. ola-
rak geçiyor metinde ve dipnotlannda.
•
Julian Barnes'ın hikâyesi hemen hemen böyle. Yor-
gun bir baykuş gibi düşündürdü beni yıllardır kafayor-
duğum bir dizi soru üstüne. Maskeler üstüne. Gerçek
ile sahici arasındaki ince uçurum üstüne. Gerçek ile
gerçek oldugunu zannettığimız şey arasındaki ayınm
fazla büyük olmayabılir. Maske ile yüz inanılmaz bir do-
ğallıkla yer değiştınp birbirierinın yerine geçebilir. Sah-
te ile sahici ikiz kardeştir. Sonunda her şey uçup yiter.
Bu gazete yazılan da. Kalıcı olansa 'aşk'hr. Belki.
KıbPis'ta tiyatro
• Kültür Servisi- Kıbns'ta yasanan yangın
feleketinden sonra hem tiyatro şöleni ile moral
kazanmak hem de geliri ile yeniden ağaçlandırmaya
katkıda bulunmak üzere Sıdıka Atalay'ın desteği ile
Ali Poyrazoğlu'nun "Babam Dokuz Oofurdu" adlı
oyunu 18 - 19 ağustos. Hadi Çaman'ın "Matruşka"
oyunu 25 - 26 ağustos tarihlerinde Girne Kalesinde
sergilenecek.
"Ölümsüz Kapanfıller"
• Kültür Servisi- Yönetmenlığini Mesut Uçakan'ın
yaptığı, başrollenni Hazım Körmükçü, lpek
Tuzcuoğlu, Haluk Kurtoğlu'nun paylaştığı "Ölümsüz
Karanfiller" filminin çekimleri süriiyor. Film, Antalya
Film Festivaline katılacak.