Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 AĞUSTOS 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 13
Tomris Giritlioğlu, 8 milyarlık bir bütçeyle çektiği '80. Adım 'ın en zorfilmi olduğunu belirtiyorALINTILAR
Bir limanauzanan 80 adımlık yol
Kültür Servisi- TRT yönetmenlerin-
den Tomris Giritlioğlu son filmi
•4
8O.Adım'"ın çekımlerini tamamladı.
Çekımlerine 30 mayısta başlanan film
80'li yıllann ilk yansının insanlann üs-
tünde yaptıgı tahribatı, sistemin ve düze-
nin, inançlanyla yaşarken tıkanma nok-
tasına gelen birkaç tutunamayanı nasıl
savurduğunu konu ediyor. Mehmet
EroğhTnun Issızhgın Ortasında". "Geç
Kalmış ÖHT, ve "Yanm Kalan Yürü-
yüş" üçlemesinden oluşturduğu senar-
yosu korku ve cesareti sorguluyor. Bu iki
duvgunun birbirine uzak olmadığını.
toplumsal ve siyasal baskılar ve bireysel
yalnızlık sonucu ortaya çıktığını göste-
ren bu sorgulamanm kahramanı Korkut.
herkesin korkuyla kanşık bir hayranlık
duyduğu, tüm kadınların etkilendiği bi-
ri.
Film, Korkut'un 62'deki yetimhane
döneminden 74-75 'teki eylemci yıllan-
na; ılerleyen yıllardaki hapishane ve
Bangkok günlerine ve 83 yılında dönü-
şünden sonra yaşadıklanna sahne olu-
yor. Korkut 1974'te diger iki arkadaşı
Sedat ve Hasan'la birçok eyleme katılır
ve hapse girer. Film, bu üç arkadaşın yıl-
lar sonrakı zorunlu buluşmasını konu aiı-
yor.
- Filmin isnıi neden 80-Adım?
GtRİTLİOĞLU- Filmin kahramanla-
nndan Korkut. bütün bu seriivenin için-
de bir sorunun peşinde koşuyor. Bu so-
runun cevabını bir limana uzanan 80
adımlık bir yolu tamamlayarak bulmayı
ümit etmektedir
- Peki bu film politika ve siyasete de de-
ğiniyor mu?
GİRİTLİOĞLU- Değiniyor.Ama hep
söylediğim gibi 8O.Adım politik bir film
değil. Politika, 8O.Adım'm arka fonunu
oluşturuyor. Aslında insanlann iç dünya-
sına gırmeye ve onlann toplumsal yal-
nızlıklannı aörûntûlemeye çahşan bir
film.
TRT'nin teknik katkısı hariç, 8 mil-
yarlık bir bütçeyle gerçekkştirilmiş fil-
min çekimlerin bir bölümü Adalar'da,
Şile'de ve açık denizde bir şilepte, bir
bölümü de Tayland-Bangkok'ta gerçek-
leştirilmiş. Yönetmen bu filmin çektiği
en zor film olduğunu söylüyor ve karşı-
laştığı sorunlardan söz ediyor:
GIRİTLİOĞLU- Bu filmin çok ağır
birprodüksyonu vardı. Mekanlar çok da-
ğınıktı, İstanbuFda ancak bir hafta çe-
kim yapabildik. Mekanlar hep uzak ol-
duğundan çok zorlandık. Bir kısmını da
Bangkok'ta çektik.
çok farklı. Orada çekimlerin yüzde
80'ini kanalda yaptık, oysa burada Bang-
kok sokaklannı kurmaya çabalayacak-
tık. Bu da sinema olmayacaktı. Ben de
bir fılmde iki-üç sahne bile olsa mutla-
ka gerektirdiği mekanda çekmenin zo-
runluluğunu bir kez daha anladım.
- Mekanlan siz mi buluyordunuz?
GİRİTLİOĞLU- Evet, filme başla-
madan önce 4 kişilik bir ekiple 1 -1.5 yıl
filmin mekandan kostüme her türlü ön
araştırmasını vaptık. Bu çekirdek ekıbin
aisimlerinin mutlakayazılmasını isterim.
için iki mekan sıfırdan tekrar yapıldı.
Aksesuvarlan seçıldi ve kostümleri di-
kildi.
- Siz eskiden belgeseller çekiyordu-
nuz.Bu titizliği o günlerden mi edindiniz?
GİRİTLİOĞLU-Tabii belgesel çek-
menin yönetmenlığime çok katkısı ol-
du.Benititizvearaştırmacı bir yönetmen
olmaya alıştırdı. Bu filmden sonra da
"Türk Romanı" üzerine bir belgesel
çekmeyi düşünüyorum.
Filmin oldukça ağır bir oyuncu kadro-
su var. Zuhal Olcay, Haluk Bilginer. Der-
M
ehmet Eroğlu'nun 'Issızhğın Ortasında',
'Geç Kalmış ÖliT ve 'Yanm Kalan
Yürüyüş' üçlemesinden oluşturduğu
senaryosu korku ve cesareti sorguluyor.
Yönetmen Tomris Giritlioğlu,
k
80.Adım' için,' Aslında
insanlann iç dünyasına girmeye ve onlann toplumsal
yalnızlıklannı görüntülemeye çahşan bir film' diyor.
F
ilmin kadrosunda Zuhal Olcay, Haluk Bilginer,
Derya Alabora, Hümeyra, Levent Ülgen,
Tunca Yönder, Meral Çetinkaya, Selçuk
Yöntem, Taner Barlas, Emre Baykal ve
Pıtırcık Akkerman yer ahyor.
- Birçok film bü> ük maliv etlerine kar-
şın vurtdışında çekiliyor. Filmin Bang-
kok sahneleri Türkiye' de çekilemez miy-
di?
GtRİTLİOĞLU- Biz de öyle sanıyor-
duk, önce bütün planlanmızı Türkiye'de
çekmek üzere yaptık .Ben zaten plato ve
façade kurmaya çok alışkın bir yönet-
menim. Fakat ne kadar doğru bir karar
verdiğimizi Bangkok'a gidince anladık.
O büyüyü, o insan malzemesini burada
aramamız hayal olurdu. Çünkü hem mi-
marisi hem de insan tipolojisi Batıdan
Yapımcı Cafer Ozgül. yapım asistanı Gül
Muvan ve filmin birinci asistanı Arzu
Çelebi bu film için çok çalıştılar.
- Film için 22 mekan, birçok façade ve
bir de plato kurulmuş. Ama film çok >a-
kın 70'ler ve 80'ler gibi vakın divebilece-
ğimiz tarihlerde geçiyor. Neden bütün
bunlara gerek duydunuz?
GİRİTLİOĞLU- Çok yakın dönemler
ve hazır mekanlar filmin gereksinimle-
rine çok uygun bile olsa, benim sinema-
da "renk" sorunum var. Mesela arka fon
\ e kostüm renklerinin ışıkla olan uyumu
>a Alabora, Hümeyra. Levent Ülgen,
Tunca Yönder, Meral Çetinkaya, Selçuk
Yöntem, Taner Barlas. Emre Baykal ve
Pıtırcık Akkerman bu oyunculardan ba-
zılan. Filmde 6 tane de yabancı oyuncu
rol aldı. Görüntü yönetmenlığinı Yavuz
Türkeri üstlendi. müziklerini ise Münir
Nurettin Beken yaptı.
- Her filminizde yeni yetenekler aravt-
şı içindesiniz. Bu arayışın nedeni ne aca-
ba?
GİRİTLİOĞLU- Aslında benim ilk
filmimden bu yana çalıştıgım çok çekir-
dek bir kadro var. Çok saygı duyduğum.
sevdiğimbirsanatçıgrubuvar. Amabu-
nun dışında her filmimde seyırciyle uzun
bir süredir izlemekte olduğum birkaç
genç oyuncuyu tanıştırmak istiyorum.
Bundan da çok keyif alıyorum.
Her film öncesi, onlann oyunlannı ve
sahnedeki çalışmalannı izlemeye çaba-
lıyorum. Bu filmimdeki genç oyuncu-
lardan biri Pıtırcık Akkerman. Daha ön-
ce Yaz Yağmuru'nda başrolü oynamıştı.
Yavuz Turgul'la da çalıştı. Şimdi de Er-
den Kıral'la çalışacak.
Daha önce birçok filmde rol almasına
karşın asıl çıkışını bu filmle yapacak bir
sanatçı olan Levent Ülgen \e 80.Adım
ilk filmi olan. çalışmaktan büyük mut-
luluk duyduğum. olağanüstü duyarlı bir
oyuncu var. Emre Baykal. Emre, Bilsak
tiyatro grubundan. Seyırcinin bu iki
oyuncuyla çalışmamdan hoşnut kalaca-
ğını umuyorum.
- Yakın geçmişe kadar insanlar arasın-
da TRT've çekilen fılmlerin olanaklan-
nın. Yeşilçam filmlerine göre çok daha
iyi, biitçelerinin çok daha yüksek olduğu
kanısı ya> gındL Sizce bu düşünce hala ge-
çerli nii?
GİRİTLİOĞLU-Hayır, hatta son çe-
kılen YavuzÖzkan ve Mustafa Altıoklar-
fılmlerinin TRT'den daha iyi imkanlar-
la çekilmekte olduğuna inanıyorum.
Bunlar umut ve onur verici gelişmeier.
Eskiden gerçekten TRT filmlerinin da-
ha yüksek bütçeli olduğuna dair bir ka-
nı vardı.
Son iki yıldır böyle birş.ey yok. Benim
ızleyebildiğim son zamanlarda yapılan
tüm filmler iyi imkânlarla (Ç Blok dışın-
da. Ç Blok'un düşük bir bütçesi vardı)
çekilmiş. Bütün bunlar Türk sineması
için çok mutluluk verici.
Hem yeni oyuncular. hem de yeni ba-
kış açısıyla. Tomris Giritlioğlu 80 adım-
lık yolunu tamamladı, belki de bu film,
Türk sinemasının birçok sorusuna yanıt
olacak.
BOĞAZİÇİ ÜNÎVERStTESİ
Viyolonsel ve
piyanokursu
Kültür Servisi- Boğaziçi Üni-
versitesi Klasik Batı Müziği'ne hiz-
met veriyor. Yaz okulu kapsamında
Boğaziçi Üniversitesi genç yerli ve
yabancı müzisyenlere 1,10 Ağus-
tos günleri arasında 2.viyolonsel ve
pivano kursunu açıyor.
Kursun ılki 1994 Eylülünde Rus
viyolonselcı Alexander Rudin ve
piyanist Vıctor Ginsburg tarafından
Keneddy Lodge'da gerçekleştiril-
miş ve kurs sonunda kursiyerlerin
ve hocalann katılımıyla Büyük
Toplantı Salonu'nda bir konser ve-
rilmişti. Aynı
ikili 92-93 yaz
aylanndadaçel-
lo-pıyano kurs-
lannı Ayvalık
Klasik Müzik
Derneği adına
yapmış ve çeşit-
li konserler ver-
mişti.
Bu yılki de
Alexander Ru-
d in- V ic t o r
Gıngsburg ikili-
sinin Türki-
ye"deki 4.yaz
çello-pıyano
kursu olaeak. 8
Aöıstos 1995
Salı günü ülke-
mızın çeşitli
konservatuvarlanndan kursiyerler
vehocalar saat 19.00'da Kennedy
Lcdge bahçesinde bir konser vere-
cek ve kun,u bitiren öğrencilere ser-
tifıkalan verilecek. Kursa hoca ola-
rakkatılan Alexander Rudin, viyo-
lonsele, üniü viyolonselci Lev Eg-
rofov'dan aldığı derslerle başlamış.
Sanatçı Uluslararası Gonçertino
Pıag. Leipzig Bach, Uluslararası
Çaykovski(78-82), Fransa Gaspar
Gassado yanşmalannda ikincilik ve
üçüncülük ödüllerine sahip. 1983'de
Moskova Müzik Enstitüsü'nün vi-
yolonsel bölümünden Lev Egro-
fov'un ve piyano bölümünden de
Prof.Donizovkin'in öğrencisi ola-
rak mezun olan sanatçı, 1989 yılın-
da da Moskova Konservatuvan or-
kestra bölümünü bitirmiş.
Alexander Rudin, şimdiye kadar
Viyano Senfoni, Roma St.Gecilia.
Royal Filarmonik, Moskova ve
St.Petersburg Filarmoni Orkestra-
lan ve Moskova
Virtuosi ile konser-
ler verdi.Istanbul
Festivali'de dahil
birçok festivale
çağnlan sanatçı,
1989"danberi"Mu-
sica Viva" toplulu-
ğunun artistik dı-
rektörlüğünü yürüt-
mekte ve Moskova
Kon servatuan' nda
viyolonsel profesö-
rü görevini yap-
maktadır.
Victor Ginsburg
ise Moskova K.on-
servatuvan'nı Pro-
fesör Yakov Milsi-
fin'in sınıfında bi-
tirdikten sonra kon-
servatuarda öğretmen olarak çalış-
mış. Rusya, Avusturya. Fransa, Fin-
landiya, Türkiye ve daha birçok ül-
kede konserler veren sanatçı genel-
de Rudin'le birlikte çalıyor. Gings-
burg ve Rudin plak ve disk çalışma-
lannın yanında, radyo ve TV'lerde
ortak programlar da yapmışlar. Bu
konserde Şostakoviç, Beethoven ve
Brahms'dan eserler sunacak.
Her zaman en iyisini anyor
Kültür Servisi- Saksofoncu Joe
Henderson, Carnegie Hall'da, nefeslerini
tutarak bekleyen dinleyiciler karşısında,
BiDy Strayhornun "Lush Life" adlı
parçasını yumuşak bir dokunuşla
çalmaya başladığı zaman, sözleri duyar
gibi oluyorsunuz, "Küçük sığınağımda
sakin yaşanümı sürdüreceğim. Ve orada
bütün valnız insanlarla beraber >ok
olacağım."
Hüzünlü anlatımıyla, Henderson'un
notalan,yeni şeyler arayan bir ressamı
hissettiriyor. çalmayı tamamladığı
zaman, dolu salon, sıcak alkışlarla
yankılanıyor.
3 yıl önce, "Lush Life" adlı kaliteli
albümünü çıkarana dek, underground
jazz kulüplerinde çalmış Henderson.
Soundunu küçük yerlerde çalarken
oturtmuş ve henüz dikkatleri çekmeden
önce, dünyanm en farklı tenor
saksofonculanndan birisi haline gelmiş.
Şimdi ise dünyanın gündeminde.
Geçtiğimiz haziran ayı içerisinde, Nevv
York'taki caz festivalinin açılışını yaptı.
Garnegie Hall'da solo bir konser verdi,
Montreal Gaz Festivali'ne gitti ve
ardından Hauge'deki North Sea
Festivali'nde sahneye çıktı.
Henderson'un 60'lardan 4 ve 70'lerden 8
albümü arşnlerden çıkanlarak tekrar
basıldı bu başanlann ardından. Eski
günleri hakkında, yapımcısı. "Dahaönce
her türlü albümü yaptık.
Şimdi ise sadece hit albümler yapıyoruz"
derken. Henderson. "Yaptığım şeye her
zaman inandını ve başka birşey yapmak
hiç aklıma gelmedi.
Tanınmamanın önemi yok. Ben bir çok
ka> da değer beste yapriğımı
düşünü>orum" sözlerini kullanıyor.
Henderson'un esin kaynağı. müzisyenler
değil, edebiyatçılar.
"Eskiden beri iyi bir okuyucuydum.
Aralannda Norman Mailer ve Herman
Hesse'nin de bulunduğu bir çok yazar
beni etkiledi.
Sololanmı. bölümler. paragraflar,
cümleler ve noktalamalar olarak
değerlendirdim hep."
Yapısını edebiyat üzerine kurmasma
rağmen. müzik hiç bir zaman yanından
aynlmamış. "Ağaçlann arasından geçen
rüzgânn sesi. bir bebeğin ağlaması. bütün
sesler beni etkiledi.'*
Bu sağlam altyapıyla kurduğu müziği
artık dünyanın her yerinde bilıniyor.
"Lush Life"tan sonra. Miles Da\is'in
çalışmalannı içeren "Musings For Miles"
adlı albümü de Grammy ile
ödüllendirildi.
Henderson şu sıralar Brezilyalı
müzisyenlerle turnede.
u
Bossa Nova'yı
se%i>orum. Kendimi bu müziğe yakın
hissediyorum. Ruhumun bir parçası
oralara ah."
•'Double Rainbov*" adlı albümünde iki
ayn grupla birlikte çalışıyor Henderson.
Birincisi, piyanist Eliane Eüas ve gitarist
OscarCastroNoes'i içeren Brezilyalı bir
grup. Bu grup iyi fakat, ikinci grup -
Piyanist Herbie Hancock. dav ulcu Jack
Dejohnette ve basçı Christian Mc Bride-
çok daha başanlı şeyler yapıjor.
Henderson, melodilerini, ritimler
arasında dolaşarak ve seslerin sınırlannı
zorlayarak çalıyor.
Hancock ile yaptığı "Happy
Madness"düetinde, ikisi de birbiri ardına
parçayı tekrar biçimlendirerek çaldılar.
Henderson. Hancock hakkında. "Yirmi
yıldır ilk defa Herbie ile çaldım. O bir
dahi. Kulağı hiç bir sesi kaçırmıyor. her
şeyi duyuyor" sözlerini kullanıyor.
Henderson, her zaman en iyisini aramış
ve anyor.
Peki fark edilmeden geçen yıllar?
"Yaptığım şeye inanmak için ünlü olmaya
ihriyacım yoktu. Şimdi ise şikayet
edemevecek kadar meşgulüm."
ÇASOD'dan Başbakan'a açık mektup
Kültür Servisi - Çağdaş Sinema Oyun-
culan(ÇASOD) Başkanı Füsun Denıirel,
TRT'deki çalışma koşullan ve ücretlerin
yeniden düzenlenmesi amacıyla Başbakan
Tansu Çiller'e açık mektup göndererek, bu
konuda duyarlı olmasını istedi.
Mektupta. "Bizler, 'gerçek sanatçılanz'.
Sanat ve yaratıcılık doğru pa\ laşım olma-
dığında verimii olamaz. Bizler bu ülkenin
dilini ve kültüriinü temsil edhoruz. Bu ül-
kede, kendi dilimiz ve kültürümüzle varol-
maktan başka yolumuz vok. Bir oyuncunun
bir başka kültürde varolmasının olanakla-
n çok zordur...
Bizler yüreğimizde ülkemiz adına
doğru ve kalıcı işler üretelim ve gelecek
kuşaklara doğru bir miras bırakalım
sevdasını taşıyoruz. Lütfen bu sevdamı-
zı kurutmayın"denildi.
Demırel, mektupta sinema sektöründe
çalışan tüm oyuncular adına 18Mayıs 1995
günü TRT Genel MüdürüTayfiınAkgüner
ile bir görüşme yaptıklarını ve toplantıda
TRT çalışanlarının zor durumda oldukla-
nnı ve yeni bir düzenleme talebinde bulun-
duklannı ifade etti. TRT Genel Müdürü
Tayfun Akgiiner'in TRT'nin içinde bulun-
duğu ekonomik açmazlan dile getirdiğıni
vurguladı.
TRT ile ikinci görüşmelerinin 26 Tem-
muz 1995 günü Ankara'da gerçekleştiğini
belirten ÇASOD Başkanı Fİisun Demirel.
bu toplantıda Müdür Yardımcısı Altan Kı-
nal'le görüştüklerini ve bu toplantıda dev-
let TRT ilişkilerinine değinildiğini ve ken-
dilerinin TRT'nin sıkıntılanna inandıklan-
nı belirtti.
TRT'nin bağlı olduğu Devlet Bakanlığı
ve Başbakanhğa, TRT ve ÇASOD adına bu
açık mektubu kaleme aldıklannı belirten
Demirel Başbakan Tansu Çiller'den bu ko-
nuya biraz daha duyarlı yaklaşmasını iste-
diklerini ve bu sayede TRT ve tüm sinema
emekçılerininrahatbirsolukalmalannıis-
tediklerini vurguladı.
TAHSIN YUCEL
Roman Düşmanları
Sık sık tanık oluruz, kimi eleştirmenlerimiz ülke-
mizde romanın çok yeni olduğunu söyler. sonra da
Baltacı Mehmet Paşa'nın Katerina'nın cılvelerine
kanıp utkuyu elden kaçırmasına yanar gibi üzülürler
bu duruma, "Avrupa'da romanın kökleri ortaçağa
dek uzanır, bizdeyse XIX. yüzyılın ikinci yansından
öteye gitmez; Türk romancılan nasılyaya kalmaz ki!"
derier. Her işte bir hayır vardır, bu büyük gecikme de,
XX. yüzyılın ikinci yarısında bile, kimi romancılarımı-
za "ilk Türk romancısı" olma olanağı sağlar ya seç-
kin eleştirmenlerimiz gecikmeyi üzücü buluyorlarsa,
üzücü demektir. Baki, Hayali ve Naili efendiler ar-
kalannda yanmşar düzine de roman bırakmış olsa-
lardı, bugün yazınımız bambaşka olurdu herhalde.
Gene de fazla abartmamak gerekir. Hem olup bitmi-
şe üzülmek Prut Antlaşmasf nı değiştirmez, hem de,
konuya öncelikle kitlesel açıdan bakılınca, roman tü-
rünün Batı Avrupa'da da XIX. yüzyılda, öğrenimin ve
kitlesel iletişimin yaygınlaşmasına koşut olarak ge-
liştiği biiinir. Öte yandan, Batı'da, Balzac'ların,
Stendhal'lerin, Flaubert'lerin çağında bile, birçok
toplum kesimlerinde, roman genellikle küçümsenen,
daha da kötüsü, yasaklanan bir türdür.
Bunu anlamak için dönemin romancılarına kulak
vermek bile yeter. Ömeğin Stendhal'in Kızıl ile Ka-
ra'sında insanlann yaşamında genel olarak kitabın,
özel olarak romanın yokluğu sık sık vurgulanır. Ro-
manın unutulmaz kişilerinden Madame de Renal hiç
roman okumamıştır; üstelik romanın zararlı birtür ol-
duğuna inanır; böylece, eşiyle konuşurken, Julieri
Sorel'in kim bilir hangi romandan ezberlediği abart-'
malı ve begeniden yoksun övgülerle kafasını şişirme-.'
sinden yakınır, Monsieur de Renal de, adamını sa-
vunmak için, "Hayır, o hiçbir zaman öyle şeyler oku-
maz!" diye güvence verir.
Ama yalnız roman kişileri yermez romanı.
Flaubert, Bouvardile Pecuchet'de kullanmak üze-
re, bin beşyüzkitaptarayarak ";nc//er"toplarken, bu
konuda da bir yığın "inci" ya da "zırva" çıkarır orta-
ya. YaJnızca büyük yazarın yıllarca çalışarak oluştur-
duğu bu "insan salaklığı ansiklopedisi"nöe yer alan
örnekler bile, topluma yön verme durumunda bulu-
nan ya da böyle bir durumda bulunduklarını düşü-
nen nice kişilerin, özellikle de hekimlerin, eğitimcile-
rin, din adamlarının, var güçleriyle romana karşı çık-
tıklarını, bu zararsız türü yeni çağların getirdiği bir
"virüs", özellikle kadınlar ve gençler için zararlı, yol-
dan çıkarıcı, utanç verici, tiksindiricı bir ürün olarak
deâerlendirdiklerini göstermeye yeter.
Orneğin Tissot adında biri, bir hekimlik kitabında,
"Kadınlann sağlığına zarar veren tüm etkenler ara-
sında belki de en önemlisi yüz yıldan beri romanla-
nn alabildiğine çoğalmış olmasıdır", demekten çe-
kinmez. Gene de ölçülü adamdır, araya bir "belki" so-
karak biraz olsun yumuşatır kesinlemesıni. Bir baş-
ka hekim, Dr. Menville de Ponsan, romanın en kö-
tü kitaplar kadar tehlikeli olduğunu ve kadına çok za-
rarlar verdiğini kuşkuya yer bırakmayacak bir anla-
tımla dile getirir. Dr. Belouino'ya gelince, kötü yola
düşmüş kadınlann ekin düzeyinin çok yüksek oldu-
ğunu mu düşünür, nedir, "Kurbanlannın en büyük
bölümünü fuhuşa romanlar atar!" demekte bir sakın-
ca görmez.
Hekim böyle konuşur da din adamıyla eğitimci boş
mu durur? Rahip Felix, Le Progres par le Christi-
anisme (Hıristiyanlık Yoluyla llerteme) adlı kitabında,
"Bunca mutsuzluk yetmemiş gibi, şimdiden yeterin-
ce tehlikede olan ailenin eşiğinden çağdaş romanın
da geçmesine izın ven'lirse, her şey yitirilmış olacak-
tır!"d\ye uyanr toplumunu. Daha başkalan, yurttaş-
lannı uyarmak için bile olsa, romanlann adlarını ağız-
lanna almaktan tiksinti duyarlar. Böylece, birsoylu ki-
şi, Vıkont de la Gueronniere, gezgin kitap satıcıla-
nna ilişkin biryazanakta, romanları aşağılarken, "6u-
raya bu kitaplardan birkaçının adım geçirmem yeter-
di. Ama ar duygum buna izin vermiyor; onlan kötü-
lemek için bile olsa, bu yazanağı müstehcen sözcük-
lerle kiıietmeyeceğim", diye yazar. Jules Paroz, ro-
manlann adını anmakta sakınca görmez. ama eline
almaktan tiksinir. Bu yüzden, ister istemez, "La No-
uvelle Heloise konusunda hiçbir şey söylemeyece-
ğim, hiç okumadım. Gençlik için çok tehlikeli bir ro-
man olduğu söylenir", demekle yetinir. Roman hep
böyle tehlike, hep böyle utanç ve yozlaşma kaynağı
olarak görülünce, romancının toplum içindeki yerinin
ne oıacağını kestirmek zor değildir; Nicole adında bi-
rı, "Roman karalayıcı ve ozan halkı zehırter, hem de
bedenleh değil, ruhlan zehirler", diye yazar; rahip Fe-
lix'se, en büyük düşman olarak gösterir onu: "İşte
yozlaşmanın elebaşısı, işte toplum düşmanı, işte bi-
zi tehdit eden barbari"
Bu arılık, bu esenlik, bu aktöre tutkunları, ilginç
yargılarının sarsılmazlığını olsa olsa XIX. yüzyıl baş-
lannın etkin yazarlanndan birinin, Joseph de Maist-
re'in önerdiği ilkeden almış olabilirler: "Ortak yargı-
ya ters düştüğü herseferde, mantığı zehirleyicidir di-
ye elimizin tersiyle itmeliyiz." Ne var ki, ilkeler ne
olursa olsun, yoldan çıkarıcı olduğu savunulan ya-
pıtlar bugün de yolumuzu aydınlatmayı sürdürürken,
onlara karşı geliştirilmiş söylemlerin yok sayılacak
ölçüde unutulmuş olması.
Tutucuların ve tutuculuğun değişmez yazgısı.
Ön kayıtla 45 öğrenci alınacak
G.\ZİANTEP(AA)-Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ)
Türk Musikisi Devlet Konservatuvan'na (TMDK). ön
kayıtla 45 öğrenci alınacak. Ön kayıt için ba^vurulann
16-31 ağustos tarihleri arasında kabul edileceğini
ifade eden TMDK Müdürü Hamza Çivi, iki aşamalı
sınavın ilkinin 4 - 6 , ikincisinin ise 8 - 9 eylülde
yapılacağını söyledi. 5 yıllık eğitim veren ve 34
öğretim elemanının görev yaptığı TMDK'ye Öğrenci
Seçme Sınavf nda 110 ve üzeri puan alan öğrenciler
başvurabilecek.
Babaeski Tarım Festivali
Kültür Servisi - 3 - 4 - 5 ağustos tarihlerinde 25. yılı
"Gümüş Yıl" olarak yapılacak olan Babaeski Tanm
Festivali'nin biletleri satışa sunuldu. Bu yıl Babaeski'yi
Geliştirme Güzelleştinîie ve Tanıtma Vakfı ile
Babaeski Meslek Yüksekokulu'na katkıda bulunmak
amacıyla bilet başına sembolik olarak 150 bin liralık
bir ücret koyduklannı ifade eden Belediye ve Festival
Komitesi Başkanı Gündüz Onat. protokole mensup
olanlara verilen davetiye uygulamasının da
kaldınldığını belirtti.
Bodpum'da yaz sergileri
BODRUM (UBA) - Pan Glub Holıday Village'in
Bodrum'da düzenlediği " 1. Karma Resim ve Heykel
Sergisi" 29 temmuz - 8 ağustos tarihleri arasında
görülebilecek. 10 çağdaş Türk ressamı ve 3 heykel
sanatçısının toplam 24 eserle katılacağı sergi ile
Bodrum'un kültürel bir kimlik kazanması amaçlanıyor.