03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
1 AĞUSTOS 1995 SALI CUMHURİYET SAYFA KULTUR 13 Tomris Giritlioğlu, 8 milyarlık bir bütçeyle çektiği '80. Adım 'ın en zorfilmi olduğunu belirtiyorALINTILAR Bir limanauzanan 80 adımlık yol Kültür Servisi- TRT yönetmenlerin- den Tomris Giritlioğlu son filmi •4 8O.Adım'"ın çekımlerini tamamladı. Çekımlerine 30 mayısta başlanan film 80'li yıllann ilk yansının insanlann üs- tünde yaptıgı tahribatı, sistemin ve düze- nin, inançlanyla yaşarken tıkanma nok- tasına gelen birkaç tutunamayanı nasıl savurduğunu konu ediyor. Mehmet EroğhTnun Issızhgın Ortasında". "Geç Kalmış ÖHT, ve "Yanm Kalan Yürü- yüş" üçlemesinden oluşturduğu senar- yosu korku ve cesareti sorguluyor. Bu iki duvgunun birbirine uzak olmadığını. toplumsal ve siyasal baskılar ve bireysel yalnızlık sonucu ortaya çıktığını göste- ren bu sorgulamanm kahramanı Korkut. herkesin korkuyla kanşık bir hayranlık duyduğu, tüm kadınların etkilendiği bi- ri. Film, Korkut'un 62'deki yetimhane döneminden 74-75 'teki eylemci yıllan- na; ılerleyen yıllardaki hapishane ve Bangkok günlerine ve 83 yılında dönü- şünden sonra yaşadıklanna sahne olu- yor. Korkut 1974'te diger iki arkadaşı Sedat ve Hasan'la birçok eyleme katılır ve hapse girer. Film, bu üç arkadaşın yıl- lar sonrakı zorunlu buluşmasını konu aiı- yor. - Filmin isnıi neden 80-Adım? GtRİTLİOĞLU- Filmin kahramanla- nndan Korkut. bütün bu seriivenin için- de bir sorunun peşinde koşuyor. Bu so- runun cevabını bir limana uzanan 80 adımlık bir yolu tamamlayarak bulmayı ümit etmektedir - Peki bu film politika ve siyasete de de- ğiniyor mu? GİRİTLİOĞLU- Değiniyor.Ama hep söylediğim gibi 8O.Adım politik bir film değil. Politika, 8O.Adım'm arka fonunu oluşturuyor. Aslında insanlann iç dünya- sına gırmeye ve onlann toplumsal yal- nızlıklannı aörûntûlemeye çahşan bir film. TRT'nin teknik katkısı hariç, 8 mil- yarlık bir bütçeyle gerçekkştirilmiş fil- min çekimlerin bir bölümü Adalar'da, Şile'de ve açık denizde bir şilepte, bir bölümü de Tayland-Bangkok'ta gerçek- leştirilmiş. Yönetmen bu filmin çektiği en zor film olduğunu söylüyor ve karşı- laştığı sorunlardan söz ediyor: GIRİTLİOĞLU- Bu filmin çok ağır birprodüksyonu vardı. Mekanlar çok da- ğınıktı, İstanbuFda ancak bir hafta çe- kim yapabildik. Mekanlar hep uzak ol- duğundan çok zorlandık. Bir kısmını da Bangkok'ta çektik. çok farklı. Orada çekimlerin yüzde 80'ini kanalda yaptık, oysa burada Bang- kok sokaklannı kurmaya çabalayacak- tık. Bu da sinema olmayacaktı. Ben de bir fılmde iki-üç sahne bile olsa mutla- ka gerektirdiği mekanda çekmenin zo- runluluğunu bir kez daha anladım. - Mekanlan siz mi buluyordunuz? GİRİTLİOĞLU- Evet, filme başla- madan önce 4 kişilik bir ekiple 1 -1.5 yıl filmin mekandan kostüme her türlü ön araştırmasını vaptık. Bu çekirdek ekıbin aisimlerinin mutlakayazılmasını isterim. için iki mekan sıfırdan tekrar yapıldı. Aksesuvarlan seçıldi ve kostümleri di- kildi. - Siz eskiden belgeseller çekiyordu- nuz.Bu titizliği o günlerden mi edindiniz? GİRİTLİOĞLU-Tabii belgesel çek- menin yönetmenlığime çok katkısı ol- du.Benititizvearaştırmacı bir yönetmen olmaya alıştırdı. Bu filmden sonra da "Türk Romanı" üzerine bir belgesel çekmeyi düşünüyorum. Filmin oldukça ağır bir oyuncu kadro- su var. Zuhal Olcay, Haluk Bilginer. Der- M ehmet Eroğlu'nun 'Issızhğın Ortasında', 'Geç Kalmış ÖliT ve 'Yanm Kalan Yürüyüş' üçlemesinden oluşturduğu senaryosu korku ve cesareti sorguluyor. Yönetmen Tomris Giritlioğlu, k 80.Adım' için,' Aslında insanlann iç dünyasına girmeye ve onlann toplumsal yalnızlıklannı görüntülemeye çahşan bir film' diyor. F ilmin kadrosunda Zuhal Olcay, Haluk Bilginer, Derya Alabora, Hümeyra, Levent Ülgen, Tunca Yönder, Meral Çetinkaya, Selçuk Yöntem, Taner Barlas, Emre Baykal ve Pıtırcık Akkerman yer ahyor. - Birçok film bü> ük maliv etlerine kar- şın vurtdışında çekiliyor. Filmin Bang- kok sahneleri Türkiye' de çekilemez miy- di? GtRİTLİOĞLU- Biz de öyle sanıyor- duk, önce bütün planlanmızı Türkiye'de çekmek üzere yaptık .Ben zaten plato ve façade kurmaya çok alışkın bir yönet- menim. Fakat ne kadar doğru bir karar verdiğimizi Bangkok'a gidince anladık. O büyüyü, o insan malzemesini burada aramamız hayal olurdu. Çünkü hem mi- marisi hem de insan tipolojisi Batıdan Yapımcı Cafer Ozgül. yapım asistanı Gül Muvan ve filmin birinci asistanı Arzu Çelebi bu film için çok çalıştılar. - Film için 22 mekan, birçok façade ve bir de plato kurulmuş. Ama film çok >a- kın 70'ler ve 80'ler gibi vakın divebilece- ğimiz tarihlerde geçiyor. Neden bütün bunlara gerek duydunuz? GİRİTLİOĞLU- Çok yakın dönemler ve hazır mekanlar filmin gereksinimle- rine çok uygun bile olsa, benim sinema- da "renk" sorunum var. Mesela arka fon \ e kostüm renklerinin ışıkla olan uyumu >a Alabora, Hümeyra. Levent Ülgen, Tunca Yönder, Meral Çetinkaya, Selçuk Yöntem, Taner Barlas. Emre Baykal ve Pıtırcık Akkerman bu oyunculardan ba- zılan. Filmde 6 tane de yabancı oyuncu rol aldı. Görüntü yönetmenlığinı Yavuz Türkeri üstlendi. müziklerini ise Münir Nurettin Beken yaptı. - Her filminizde yeni yetenekler aravt- şı içindesiniz. Bu arayışın nedeni ne aca- ba? GİRİTLİOĞLU- Aslında benim ilk filmimden bu yana çalıştıgım çok çekir- dek bir kadro var. Çok saygı duyduğum. sevdiğimbirsanatçıgrubuvar. Amabu- nun dışında her filmimde seyırciyle uzun bir süredir izlemekte olduğum birkaç genç oyuncuyu tanıştırmak istiyorum. Bundan da çok keyif alıyorum. Her film öncesi, onlann oyunlannı ve sahnedeki çalışmalannı izlemeye çaba- lıyorum. Bu filmimdeki genç oyuncu- lardan biri Pıtırcık Akkerman. Daha ön- ce Yaz Yağmuru'nda başrolü oynamıştı. Yavuz Turgul'la da çalıştı. Şimdi de Er- den Kıral'la çalışacak. Daha önce birçok filmde rol almasına karşın asıl çıkışını bu filmle yapacak bir sanatçı olan Levent Ülgen \e 80.Adım ilk filmi olan. çalışmaktan büyük mut- luluk duyduğum. olağanüstü duyarlı bir oyuncu var. Emre Baykal. Emre, Bilsak tiyatro grubundan. Seyırcinin bu iki oyuncuyla çalışmamdan hoşnut kalaca- ğını umuyorum. - Yakın geçmişe kadar insanlar arasın- da TRT've çekilen fılmlerin olanaklan- nın. Yeşilçam filmlerine göre çok daha iyi, biitçelerinin çok daha yüksek olduğu kanısı ya> gındL Sizce bu düşünce hala ge- çerli nii? GİRİTLİOĞLU-Hayır, hatta son çe- kılen YavuzÖzkan ve Mustafa Altıoklar- fılmlerinin TRT'den daha iyi imkanlar- la çekilmekte olduğuna inanıyorum. Bunlar umut ve onur verici gelişmeier. Eskiden gerçekten TRT filmlerinin da- ha yüksek bütçeli olduğuna dair bir ka- nı vardı. Son iki yıldır böyle birş.ey yok. Benim ızleyebildiğim son zamanlarda yapılan tüm filmler iyi imkânlarla (Ç Blok dışın- da. Ç Blok'un düşük bir bütçesi vardı) çekilmiş. Bütün bunlar Türk sineması için çok mutluluk verici. Hem yeni oyuncular. hem de yeni ba- kış açısıyla. Tomris Giritlioğlu 80 adım- lık yolunu tamamladı, belki de bu film, Türk sinemasının birçok sorusuna yanıt olacak. BOĞAZİÇİ ÜNÎVERStTESİ Viyolonsel ve piyanokursu Kültür Servisi- Boğaziçi Üni- versitesi Klasik Batı Müziği'ne hiz- met veriyor. Yaz okulu kapsamında Boğaziçi Üniversitesi genç yerli ve yabancı müzisyenlere 1,10 Ağus- tos günleri arasında 2.viyolonsel ve pivano kursunu açıyor. Kursun ılki 1994 Eylülünde Rus viyolonselcı Alexander Rudin ve piyanist Vıctor Ginsburg tarafından Keneddy Lodge'da gerçekleştiril- miş ve kurs sonunda kursiyerlerin ve hocalann katılımıyla Büyük Toplantı Salonu'nda bir konser ve- rilmişti. Aynı ikili 92-93 yaz aylanndadaçel- lo-pıyano kurs- lannı Ayvalık Klasik Müzik Derneği adına yapmış ve çeşit- li konserler ver- mişti. Bu yılki de Alexander Ru- d in- V ic t o r Gıngsburg ikili- sinin Türki- ye"deki 4.yaz çello-pıyano kursu olaeak. 8 Aöıstos 1995 Salı günü ülke- mızın çeşitli konservatuvarlanndan kursiyerler vehocalar saat 19.00'da Kennedy Lcdge bahçesinde bir konser vere- cek ve kun,u bitiren öğrencilere ser- tifıkalan verilecek. Kursa hoca ola- rakkatılan Alexander Rudin, viyo- lonsele, üniü viyolonselci Lev Eg- rofov'dan aldığı derslerle başlamış. Sanatçı Uluslararası Gonçertino Pıag. Leipzig Bach, Uluslararası Çaykovski(78-82), Fransa Gaspar Gassado yanşmalannda ikincilik ve üçüncülük ödüllerine sahip. 1983'de Moskova Müzik Enstitüsü'nün vi- yolonsel bölümünden Lev Egro- fov'un ve piyano bölümünden de Prof.Donizovkin'in öğrencisi ola- rak mezun olan sanatçı, 1989 yılın- da da Moskova Konservatuvan or- kestra bölümünü bitirmiş. Alexander Rudin, şimdiye kadar Viyano Senfoni, Roma St.Gecilia. Royal Filarmonik, Moskova ve St.Petersburg Filarmoni Orkestra- lan ve Moskova Virtuosi ile konser- ler verdi.Istanbul Festivali'de dahil birçok festivale çağnlan sanatçı, 1989"danberi"Mu- sica Viva" toplulu- ğunun artistik dı- rektörlüğünü yürüt- mekte ve Moskova Kon servatuan' nda viyolonsel profesö- rü görevini yap- maktadır. Victor Ginsburg ise Moskova K.on- servatuvan'nı Pro- fesör Yakov Milsi- fin'in sınıfında bi- tirdikten sonra kon- servatuarda öğretmen olarak çalış- mış. Rusya, Avusturya. Fransa, Fin- landiya, Türkiye ve daha birçok ül- kede konserler veren sanatçı genel- de Rudin'le birlikte çalıyor. Gings- burg ve Rudin plak ve disk çalışma- lannın yanında, radyo ve TV'lerde ortak programlar da yapmışlar. Bu konserde Şostakoviç, Beethoven ve Brahms'dan eserler sunacak. Her zaman en iyisini anyor Kültür Servisi- Saksofoncu Joe Henderson, Carnegie Hall'da, nefeslerini tutarak bekleyen dinleyiciler karşısında, BiDy Strayhornun "Lush Life" adlı parçasını yumuşak bir dokunuşla çalmaya başladığı zaman, sözleri duyar gibi oluyorsunuz, "Küçük sığınağımda sakin yaşanümı sürdüreceğim. Ve orada bütün valnız insanlarla beraber >ok olacağım." Hüzünlü anlatımıyla, Henderson'un notalan,yeni şeyler arayan bir ressamı hissettiriyor. çalmayı tamamladığı zaman, dolu salon, sıcak alkışlarla yankılanıyor. 3 yıl önce, "Lush Life" adlı kaliteli albümünü çıkarana dek, underground jazz kulüplerinde çalmış Henderson. Soundunu küçük yerlerde çalarken oturtmuş ve henüz dikkatleri çekmeden önce, dünyanm en farklı tenor saksofonculanndan birisi haline gelmiş. Şimdi ise dünyanın gündeminde. Geçtiğimiz haziran ayı içerisinde, Nevv York'taki caz festivalinin açılışını yaptı. Garnegie Hall'da solo bir konser verdi, Montreal Gaz Festivali'ne gitti ve ardından Hauge'deki North Sea Festivali'nde sahneye çıktı. Henderson'un 60'lardan 4 ve 70'lerden 8 albümü arşnlerden çıkanlarak tekrar basıldı bu başanlann ardından. Eski günleri hakkında, yapımcısı. "Dahaönce her türlü albümü yaptık. Şimdi ise sadece hit albümler yapıyoruz" derken. Henderson. "Yaptığım şeye her zaman inandını ve başka birşey yapmak hiç aklıma gelmedi. Tanınmamanın önemi yok. Ben bir çok ka> da değer beste yapriğımı düşünü>orum" sözlerini kullanıyor. Henderson'un esin kaynağı. müzisyenler değil, edebiyatçılar. "Eskiden beri iyi bir okuyucuydum. Aralannda Norman Mailer ve Herman Hesse'nin de bulunduğu bir çok yazar beni etkiledi. Sololanmı. bölümler. paragraflar, cümleler ve noktalamalar olarak değerlendirdim hep." Yapısını edebiyat üzerine kurmasma rağmen. müzik hiç bir zaman yanından aynlmamış. "Ağaçlann arasından geçen rüzgânn sesi. bir bebeğin ağlaması. bütün sesler beni etkiledi.'* Bu sağlam altyapıyla kurduğu müziği artık dünyanın her yerinde bilıniyor. "Lush Life"tan sonra. Miles Da\is'in çalışmalannı içeren "Musings For Miles" adlı albümü de Grammy ile ödüllendirildi. Henderson şu sıralar Brezilyalı müzisyenlerle turnede. u Bossa Nova'yı se%i>orum. Kendimi bu müziğe yakın hissediyorum. Ruhumun bir parçası oralara ah." •'Double Rainbov*" adlı albümünde iki ayn grupla birlikte çalışıyor Henderson. Birincisi, piyanist Eliane Eüas ve gitarist OscarCastroNoes'i içeren Brezilyalı bir grup. Bu grup iyi fakat, ikinci grup - Piyanist Herbie Hancock. dav ulcu Jack Dejohnette ve basçı Christian Mc Bride- çok daha başanlı şeyler yapıjor. Henderson, melodilerini, ritimler arasında dolaşarak ve seslerin sınırlannı zorlayarak çalıyor. Hancock ile yaptığı "Happy Madness"düetinde, ikisi de birbiri ardına parçayı tekrar biçimlendirerek çaldılar. Henderson. Hancock hakkında. "Yirmi yıldır ilk defa Herbie ile çaldım. O bir dahi. Kulağı hiç bir sesi kaçırmıyor. her şeyi duyuyor" sözlerini kullanıyor. Henderson, her zaman en iyisini aramış ve anyor. Peki fark edilmeden geçen yıllar? "Yaptığım şeye inanmak için ünlü olmaya ihriyacım yoktu. Şimdi ise şikayet edemevecek kadar meşgulüm." ÇASOD'dan Başbakan'a açık mektup Kültür Servisi - Çağdaş Sinema Oyun- culan(ÇASOD) Başkanı Füsun Denıirel, TRT'deki çalışma koşullan ve ücretlerin yeniden düzenlenmesi amacıyla Başbakan Tansu Çiller'e açık mektup göndererek, bu konuda duyarlı olmasını istedi. Mektupta. "Bizler, 'gerçek sanatçılanz'. Sanat ve yaratıcılık doğru pa\ laşım olma- dığında verimii olamaz. Bizler bu ülkenin dilini ve kültüriinü temsil edhoruz. Bu ül- kede, kendi dilimiz ve kültürümüzle varol- maktan başka yolumuz vok. Bir oyuncunun bir başka kültürde varolmasının olanakla- n çok zordur... Bizler yüreğimizde ülkemiz adına doğru ve kalıcı işler üretelim ve gelecek kuşaklara doğru bir miras bırakalım sevdasını taşıyoruz. Lütfen bu sevdamı- zı kurutmayın"denildi. Demırel, mektupta sinema sektöründe çalışan tüm oyuncular adına 18Mayıs 1995 günü TRT Genel MüdürüTayfiınAkgüner ile bir görüşme yaptıklarını ve toplantıda TRT çalışanlarının zor durumda oldukla- nnı ve yeni bir düzenleme talebinde bulun- duklannı ifade etti. TRT Genel Müdürü Tayfun Akgiiner'in TRT'nin içinde bulun- duğu ekonomik açmazlan dile getirdiğıni vurguladı. TRT ile ikinci görüşmelerinin 26 Tem- muz 1995 günü Ankara'da gerçekleştiğini belirten ÇASOD Başkanı Fİisun Demirel. bu toplantıda Müdür Yardımcısı Altan Kı- nal'le görüştüklerini ve bu toplantıda dev- let TRT ilişkilerinine değinildiğini ve ken- dilerinin TRT'nin sıkıntılanna inandıklan- nı belirtti. TRT'nin bağlı olduğu Devlet Bakanlığı ve Başbakanhğa, TRT ve ÇASOD adına bu açık mektubu kaleme aldıklannı belirten Demirel Başbakan Tansu Çiller'den bu ko- nuya biraz daha duyarlı yaklaşmasını iste- diklerini ve bu sayede TRT ve tüm sinema emekçılerininrahatbirsolukalmalannıis- tediklerini vurguladı. TAHSIN YUCEL Roman Düşmanları Sık sık tanık oluruz, kimi eleştirmenlerimiz ülke- mizde romanın çok yeni olduğunu söyler. sonra da Baltacı Mehmet Paşa'nın Katerina'nın cılvelerine kanıp utkuyu elden kaçırmasına yanar gibi üzülürler bu duruma, "Avrupa'da romanın kökleri ortaçağa dek uzanır, bizdeyse XIX. yüzyılın ikinci yansından öteye gitmez; Türk romancılan nasılyaya kalmaz ki!" derier. Her işte bir hayır vardır, bu büyük gecikme de, XX. yüzyılın ikinci yarısında bile, kimi romancılarımı- za "ilk Türk romancısı" olma olanağı sağlar ya seç- kin eleştirmenlerimiz gecikmeyi üzücü buluyorlarsa, üzücü demektir. Baki, Hayali ve Naili efendiler ar- kalannda yanmşar düzine de roman bırakmış olsa- lardı, bugün yazınımız bambaşka olurdu herhalde. Gene de fazla abartmamak gerekir. Hem olup bitmi- şe üzülmek Prut Antlaşmasf nı değiştirmez, hem de, konuya öncelikle kitlesel açıdan bakılınca, roman tü- rünün Batı Avrupa'da da XIX. yüzyılda, öğrenimin ve kitlesel iletişimin yaygınlaşmasına koşut olarak ge- liştiği biiinir. Öte yandan, Batı'da, Balzac'ların, Stendhal'lerin, Flaubert'lerin çağında bile, birçok toplum kesimlerinde, roman genellikle küçümsenen, daha da kötüsü, yasaklanan bir türdür. Bunu anlamak için dönemin romancılarına kulak vermek bile yeter. Ömeğin Stendhal'in Kızıl ile Ka- ra'sında insanlann yaşamında genel olarak kitabın, özel olarak romanın yokluğu sık sık vurgulanır. Ro- manın unutulmaz kişilerinden Madame de Renal hiç roman okumamıştır; üstelik romanın zararlı birtür ol- duğuna inanır; böylece, eşiyle konuşurken, Julieri Sorel'in kim bilir hangi romandan ezberlediği abart-' malı ve begeniden yoksun övgülerle kafasını şişirme-.' sinden yakınır, Monsieur de Renal de, adamını sa- vunmak için, "Hayır, o hiçbir zaman öyle şeyler oku- maz!" diye güvence verir. Ama yalnız roman kişileri yermez romanı. Flaubert, Bouvardile Pecuchet'de kullanmak üze- re, bin beşyüzkitaptarayarak ";nc//er"toplarken, bu konuda da bir yığın "inci" ya da "zırva" çıkarır orta- ya. YaJnızca büyük yazarın yıllarca çalışarak oluştur- duğu bu "insan salaklığı ansiklopedisi"nöe yer alan örnekler bile, topluma yön verme durumunda bulu- nan ya da böyle bir durumda bulunduklarını düşü- nen nice kişilerin, özellikle de hekimlerin, eğitimcile- rin, din adamlarının, var güçleriyle romana karşı çık- tıklarını, bu zararsız türü yeni çağların getirdiği bir "virüs", özellikle kadınlar ve gençler için zararlı, yol- dan çıkarıcı, utanç verici, tiksindiricı bir ürün olarak deâerlendirdiklerini göstermeye yeter. Orneğin Tissot adında biri, bir hekimlik kitabında, "Kadınlann sağlığına zarar veren tüm etkenler ara- sında belki de en önemlisi yüz yıldan beri romanla- nn alabildiğine çoğalmış olmasıdır", demekten çe- kinmez. Gene de ölçülü adamdır, araya bir "belki" so- karak biraz olsun yumuşatır kesinlemesıni. Bir baş- ka hekim, Dr. Menville de Ponsan, romanın en kö- tü kitaplar kadar tehlikeli olduğunu ve kadına çok za- rarlar verdiğini kuşkuya yer bırakmayacak bir anla- tımla dile getirir. Dr. Belouino'ya gelince, kötü yola düşmüş kadınlann ekin düzeyinin çok yüksek oldu- ğunu mu düşünür, nedir, "Kurbanlannın en büyük bölümünü fuhuşa romanlar atar!" demekte bir sakın- ca görmez. Hekim böyle konuşur da din adamıyla eğitimci boş mu durur? Rahip Felix, Le Progres par le Christi- anisme (Hıristiyanlık Yoluyla llerteme) adlı kitabında, "Bunca mutsuzluk yetmemiş gibi, şimdiden yeterin- ce tehlikede olan ailenin eşiğinden çağdaş romanın da geçmesine izın ven'lirse, her şey yitirilmış olacak- tır!"d\ye uyanr toplumunu. Daha başkalan, yurttaş- lannı uyarmak için bile olsa, romanlann adlarını ağız- lanna almaktan tiksinti duyarlar. Böylece, birsoylu ki- şi, Vıkont de la Gueronniere, gezgin kitap satıcıla- nna ilişkin biryazanakta, romanları aşağılarken, "6u- raya bu kitaplardan birkaçının adım geçirmem yeter- di. Ama ar duygum buna izin vermiyor; onlan kötü- lemek için bile olsa, bu yazanağı müstehcen sözcük- lerle kiıietmeyeceğim", diye yazar. Jules Paroz, ro- manlann adını anmakta sakınca görmez. ama eline almaktan tiksinir. Bu yüzden, ister istemez, "La No- uvelle Heloise konusunda hiçbir şey söylemeyece- ğim, hiç okumadım. Gençlik için çok tehlikeli bir ro- man olduğu söylenir", demekle yetinir. Roman hep böyle tehlike, hep böyle utanç ve yozlaşma kaynağı olarak görülünce, romancının toplum içindeki yerinin ne oıacağını kestirmek zor değildir; Nicole adında bi- rı, "Roman karalayıcı ve ozan halkı zehırter, hem de bedenleh değil, ruhlan zehirler", diye yazar; rahip Fe- lix'se, en büyük düşman olarak gösterir onu: "İşte yozlaşmanın elebaşısı, işte toplum düşmanı, işte bi- zi tehdit eden barbari" Bu arılık, bu esenlik, bu aktöre tutkunları, ilginç yargılarının sarsılmazlığını olsa olsa XIX. yüzyıl baş- lannın etkin yazarlanndan birinin, Joseph de Maist- re'in önerdiği ilkeden almış olabilirler: "Ortak yargı- ya ters düştüğü herseferde, mantığı zehirleyicidir di- ye elimizin tersiyle itmeliyiz." Ne var ki, ilkeler ne olursa olsun, yoldan çıkarıcı olduğu savunulan ya- pıtlar bugün de yolumuzu aydınlatmayı sürdürürken, onlara karşı geliştirilmiş söylemlerin yok sayılacak ölçüde unutulmuş olması. Tutucuların ve tutuculuğun değişmez yazgısı. Ön kayıtla 45 öğrenci alınacak G.\ZİANTEP(AA)-Gaziantep Üniversitesi (GAZÜ) Türk Musikisi Devlet Konservatuvan'na (TMDK). ön kayıtla 45 öğrenci alınacak. Ön kayıt için ba^vurulann 16-31 ağustos tarihleri arasında kabul edileceğini ifade eden TMDK Müdürü Hamza Çivi, iki aşamalı sınavın ilkinin 4 - 6 , ikincisinin ise 8 - 9 eylülde yapılacağını söyledi. 5 yıllık eğitim veren ve 34 öğretim elemanının görev yaptığı TMDK'ye Öğrenci Seçme Sınavf nda 110 ve üzeri puan alan öğrenciler başvurabilecek. Babaeski Tarım Festivali Kültür Servisi - 3 - 4 - 5 ağustos tarihlerinde 25. yılı "Gümüş Yıl" olarak yapılacak olan Babaeski Tanm Festivali'nin biletleri satışa sunuldu. Bu yıl Babaeski'yi Geliştirme Güzelleştinîie ve Tanıtma Vakfı ile Babaeski Meslek Yüksekokulu'na katkıda bulunmak amacıyla bilet başına sembolik olarak 150 bin liralık bir ücret koyduklannı ifade eden Belediye ve Festival Komitesi Başkanı Gündüz Onat. protokole mensup olanlara verilen davetiye uygulamasının da kaldınldığını belirtti. Bodpum'da yaz sergileri BODRUM (UBA) - Pan Glub Holıday Village'in Bodrum'da düzenlediği " 1. Karma Resim ve Heykel Sergisi" 29 temmuz - 8 ağustos tarihleri arasında görülebilecek. 10 çağdaş Türk ressamı ve 3 heykel sanatçısının toplam 24 eserle katılacağı sergi ile Bodrum'un kültürel bir kimlik kazanması amaçlanıyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle