Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
JTEMMUZ 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ICadın filmi türüyle yol filmi kanşımı, duygusal bir kokteyl: Boys On The Side
Lezbiyeıı, AIDS'K ve lıaıııile kadnılar
Biri zenci öteki beyaz, New Yorkzede
id kadın, taşı toprağı altın
California'da yeni bir hayat kurmak
anacıyla yollara düştüklerinde,
>olculuk giderlerini azaltmak uğruna
mecburen birbirlerine katlanmayı göze
aJarak arabaya athyoriar.
Kulüplerde şarkıcılık yapan ama son
«hştığı yerden kapı önüne
konulmasının yanı sıra sevgilisi
tarafindan da terkedilmiş, lezbiyen
, -Jane (Bu rolde doğnısu pek
kzzetmediğim) şebeğe benzeyen, ismi
jneymenetsiz, Hollyvyood'un uyanık
yahudi-zenci Whoopi Goldberg,
,, cadılığını konuşturuyor yine), yaşadığı
hayal kınklıklanndan sonra Nevv
York'u geride bırakıp, taze bir start için
t falifornia - Los Angeles'i gözöne
kestirmiş (Zaten her zaman yaşanıın
orta yerinde değil miyiz ki..).
Öteki kadınsa, emlakçılikJe uğraştığı
New York'tan, beklentilenni bir türlü
gerçekleştiremeyen, çocukluğunda
aılesi ve küçük yaşta ölmüş erkek
kardeşiyle birlikte bulunduğu San
Diego'daki mutlu günlennin
nostaljisine kapılmış,
'The Carpenters' hayranı içe dönük,
sorunlu ve umarsız Robin (Mary
Louise Parker).
Üzüntüleri, tasalan, kaygılanyla
birlikte batıya ve yeni bir yaşama
doğru, yollan kesişen bu uyumsuz
^kiliye, Pittsburg'dan Jane'in arkadaşı
';olan ve despot-psikopat uyuşturucu
" satıcısı sevgilisinin, kendini savunma
"Tialinde, kazayla ölümüne sebebiyet
veren, çocuksu, seksi ve hoppa kadın
^Holly (Bu rolü eldiven gibi ûstüne
^geçirmiş Drew Barrvmore,
yetenekJerini sergıliyor fırsattan
istifade) de katılınca ekıp
tamamlanıyor.
^.Giderieri paylaşmak için bir araya
' gelmiş üç kadın gıderek birbirlerinde,
dostluİctan da üeri bir aile yakınlığı ve
sıcaklığı bulacaklardır...
Farklı yaş, renk ve karakterlerden
j oluşan bu üçlü kadın çetesinın
.^öyküsûnû, malum 'kadın fihni' türüyle
-.arasında salınarak hikâye eden "Boys
On The Side", Holrywood'un birtakım
ftutmuş reçetelere göre habire,
rezgâhladığı, duygusal yanı
alabildığine pompalanmış, esprili ve
ıncelıkli olmaya çalışan, ancak bildik
klışelerin tekrarlanmasından pek öteye
geçemeyen, gösterişli ve dokunaklı bir
gişe filmi izlenimi verdi bana.
(Bob Marley'nin ünlü şarkısından
SUNGU ÇAPAN
Erkek Yok,
Problem Yok
esinlenilmiş "Erkek Yok, Probiem
Yok" adına da gıcık olmadım değil
doğrusu.)
Her karakterin arka planındaki
geçmiş'lerinin sevimli kıldığı, yol
arkadaşı üç kadını canlandıran
oyunculann (özellikle Mary Louise
Parker çok iyi) performanslanyla da
çekicilik kazanmış fîlm, koreograflıkla
müzikal yönetmenliğinden yetışerek,
son çeyrek yüzyılda kendine özgü bir
çizgi rutturmuş, "Elveda
Öğretmenim". «Komik Kadın",
"Elveda Güzeiim" ya da "Çeük
Manoryalar" vb. gibi kadınsı
duyarlıklara yaslanan kimi
eglencelikli, duygusal dramlanyla
anımsadıgımız, deneyimli Hollyvvood
zenaatkârlanndan Herbert Ross'un son
eseri.
'Yaşamın kryısuda ayakta kalmaya
çabalayan üç kadın'm yakınlaşmasını,
bildik duygusal klişelere fazlaca
abanarak, alışılmış dostiuk, arkadaşlık
teranelerini, azbuçuk matrak bir yol
filmi atmosferinde yineleyerek ve
bütünüyle duygulanna teslim olmuş
kahramanlan beceriyle yansıtan parlak
takım oyunculuğuyla aktanyor film.
Bir kez daha ağzımıza bildik lezzetleri
çalıyor, tutkulu bir romansdan alaycı
bir güldürüye' gıdip gelen bu tipik
Hollyvvood yapımı, kadın filmi
çeşitlemesı nitelığındeki 'Bra-ofiRce'
eğlenceliği.
Besbelli kendini günümüzün
George Cukor"u addeden yönetmen
Herbert Ross, lezbiyen,
AIDS'li ve kanun kaçağı, hamile genç
kızdan oluşan kahramanlannın,
geçmişin hayal kınkhklanni arkada
bırakıp yeni ufuklara yönelmelenni,
duygusallıkla dokunaîdılığı gıttikçe
yükselen bir tempoda hikâye ediyor.
Kalıplara uygun, geleneksel bir tarzda
kafa ütüleyerek, konuyu uzattıkça
uzatarak ve sözümona incehkJi,
birtakım bayat esprilerinden medet
umarak.
Gitgide ikna ediciliğini yitiren öyküyü
sürükleyen üç kadın kahramanı
oynayan yıldızlardan, 'ilişkilerinde
kavbetmeye mahkûm, bencü, lezbiyen'
Jane - VVhoopı Goldberg de. kendini
sürekli baskı altında duyumsayan. anne
sevgisinden yoksun kalmış, AIDS'e
yakalanmış Robin - Mary Louise
Parker da, beyzbol sopasını belalısının
kafasına indiriveren, sorumsuz. naif,
sonunda aradığı aşkı genç 'Doğrucu
Davud' poliste bulan, işveli, çocuksu
aptal sanşın Holly - Drew Barrymore
da, göz alıcı kompozisyonlar
sergiliyorlar. Ancak Mary Louise
Parker, filmın 'trajik kratiçesi'
kuşkusuz.
Dün "E.T."nin sevimli kızı olup ünlü
Hollyvvood ailesındcn miras kalan içki,
uyuşturucu gibi sorunlannı yeniyetme
yaşlarda atlattiktan, çıplak pozlar
verdikten sonra, bugün genç
Hollyvvood yıldızlan arasında gelecek
vaat eden bir konuma 'kavuşmuş'
finalde de zenci bir bebek doguran
Drew Barrymore da epeyi göz alıyor.
"Sister Acflerden sonra şarkıcılığını
bir kez daha döktürme fırsatını bulan
VVhoopı Goldberg de, Roy Orbison'ın
ünlü "You Got It" şarkısını
seslendiriyor duygusal bir sekansta.
(Filmde aynca günümüzün tanınmış
'lezboş' sesı Meüssa Etheridge, Bonnie
Raht Fleetvfood Mac'in unutulmaz
solisti Stevie Nicks, yenilerden Sheryl
(Boys On The Side) Yönetmen:
Herbert Ross / Senaryo: Don
Roos / Kamera: Donald E.
Thorin / Müzik: David Newman
/ Oyuncular: VVhoopi
Goldberg, Mary Louise Parker,
Drew Barrymore, James Remar,
Billy Wirth, Matthew ;
McConaughey, Denis
Boutsıkaris /1995 ABD (WB)
Beyoğlu Fitaş, Şişli Kent, Etiler
Akmerkez, Maslak Mövenpick,
Çemberlitaş Şafak, Bakırköy
Avşar, Altunizade Capitol,
Fenerbahçe Pyramid, Kadıköy
Kadıköy sinemalannda.
Crow gibi şarkıcılarla. The Carpenters,
The Pretenders gibi eski gruplann
müziği de var.)
KışilikJennden gereksüıimlerine,
yaşlanndan tenlerine ve cinsel
tercihlenne kadar uyumsuz ve aykın
üç kadının batı yolculuğunu ve
kaçınılmaz arkadaşlığını, bildik
yollardan görüntüleyip bildik
duygusal tıraşlarla geleneksel, öğüt
verici, bildik bir finale bağlayan
«BoysOn The Side", bu
yaz sıcağma posta koyarak
püfür püfür esen salon serinliğinde,
filmin reklam sloganındaki 'Dostiuğun
mucizesine adanmış bir film'in ne
menem bır şey olduğunu merak
edenlerce ve bu tür duygusal -
dramatik konulardan mest olup hoşnut
kalan sinemaseverlerce bir çırpıda
tüketiliveriyor her ne kadar biz
önemsemesek de.
Özellikle Mary Louise Parker'e gönül
düşürdüğümüz, oyunculuğuyla çekicı
kılınmış, gösterişli ama kof bır gişe
filmi sonuçta "Erkek Yok, Probiem
Yok". Şimdıye kadar yığınla benzerini
seyredıp öğüttüğümüz cinsten!
YENİ BASLAYANLAR...
Farklı bir
^yorumla
Küçük Kadııılar
LouisaMay Akott'un
üçüncü kez sinemaya
uyarlanan romanı 'Küçük
Kadınlar'(Little Women)ı
J
£ u kez Avusturyah kadın
"yönetmen GilKan
" Amstrong beyazperdeye
aktardı. Alcott, aşk, aile ve
kadın olmaya geçişi konu
alan 1868'lıyıllann
klasikleşmiş romanı
"*Küçük Kadınlar'la
Orchard evinin kapılannı
gelecek kuşaklara açıyor
ve evrensel aile kavrammı
anımsatıyor Yazar, kendi
.aile ılişkilerinden
yararlanarak, Sivil Savaş
zamanında Nevv
England'da bir anne ve
r dört kızınm genç kızlık ve
, kadınlığa geçiş
! dönemindeki büyüleyici
; yıllannı anlatan March
; ailesinin öyküsünü
i aktanyor.
! Film romana sadık kalarak
I Bayan March (Susan
Sarandon) ve dört kızı
; olan. büyüleyici Jo
i (VViiJona Rjder), güzel
! Meg (Trini Alvarado),
| kınlgan Beth (Claire
1
Danes) ve romantik Amy
; (SamanthaMathis-Kırsten
! Dunst)'nin dram ve
i maceralannı anlaüyor ve
! 19. yüzyıldaki aile
| yasantısı. aile bağlanna
; saygı, kadın özgürlüğü
• konulanna ışık tutuyor.
i Rornanda, ünlü bir yazar
! olmık isteyen 15 yaşındaki
J huysuz, Idtap kurdu,
' erkeksi Jo, hala yazmak
isteyen ama artık sevginin
başan tutkusundan daha
önemli olduğuna karar
vermiş, nazik, mutlu, evli
ve iki cocuk annesi bir
kadına dönüşür. Louisa
May Alcott, Jo karakterini
kendisinden yola çıkarak
yaratmış. Senaryoyu yazan
Robin Swk»rd, George
Cukor'ın 1933 tarihli
'Küçük Kadınlar'ını
Ortaçağ politikasına uygun
ve 1949 tarihli versiyonu
dabayağı buluyor.
Svvicord'a göre, 'Küçük
Kadınlar', yalnız ve
başanlı bir anne tarafindan
yetiştirilen kızlann
öyküsüdür. Senarist
"Umarnn genç kızlar daha
güçlü hissederek ve daha az
erkek egemen bir dün>-ada
vaşadıklannı düşûnerek
çıkarlar fDmden" diyor.
Svvicord, kitabın Hristiyan
belirsizliğıni sanatsal
ilericiliğe dönüştürmüş:
Filmin merkezinde Jo'nun
yazarlığı var. Politik
ölçülülük içinse Alcott
ailesinin kitapta
bulunmayan özellikJerini
kullanmış; ıkmhlık ve
kadın hareketi...
Yönetmen Gillian
Amstrong da kadın
haklanna inandığını, ancak
kesinlikle cinsiyetçi bir
film yapmayacağını
'Küçük Kadınlar'ın da
'biraz eğlence'yle
yapmaya çalıştığı bir
komedi filmi olduğunu
vurguluyor.
; DUŞME NOKTASI
] J*hn Badham'ın yönetti-
ği teyecan filmi "Düşme
Noktası"nda (Drop Zone)
AB3'li polıs müdürü Pete
! N e s i p (Wesley Snipes)'in
parjşütçülerden oluşan bir
; suç çetesinın peşine düşer.
Pet« Nessip ve kardeşi Ter-
ry, bilgi işlera hırsızı Earl
! Leeiy'yi (Michael Jeter) bir
i Boeng 74" yolcu uçağıyla
I fedtraî hapıshaneye götür-
; mcltediıieı.
| ^rjlculuğuortasmdauğra-
; dılchn terönst saldın ve bir
' patlıma, Pete'nin kardeşinin
ölümü ve Leedy'nin ortadan
kaybolmasıyla sonuçlanır.
Olaydan sonra Pete'in rüt-
besi alınır ve yetkililer ka-
zayı soruşturmaya başlar.
Olayın, saldırganlann pa-
raşütle kaçtığı, bir mahkûm
kaçırma operasyonu olduğu
yolundaki Pete'in teorisine
kimse inanmamaktadır.
Operasyona katılanlann uz-
man paraşütçü olduklanna
inanan Pete, kardeşinin ka-
tillerini ve Leedy'yi bulabil-
mek için paraşüt göstericile-
ri dünyasına katıhr.
Mengene değil, dev
kıyma makinesi mübarek!
Yer, küçük bir New England
kasabasındaki Mavi Kurdele
Çamaşırhanesi.
Karanlık, kasvetli, hatta kâbus
gibi çalışma koşullannda,
tepelerindekı ürkütücü yaşlı
patronun bağırtısı-çağırtısı
altında, robot gibi emredileni
yapmaktan bitkin düşmüş,
emekçi-çamaşırcı kadınlar.
Ortada, kirli çamaşırlann içine
atıldığı, kocaman, devasa
boyutlardaki, sürekli 'tıslayan,
antıka bu- metal canavar'ı
andıran, patırtılı-gürültülü çalışan
cehennem azabı gibi bir çamaşır
makinesi.
Derken gıcırtılı bacurgatlardan,
kocaman çarldardan geçilmeyen
bu ürkünç makıne, birtakım
kanlı, dehşetengiz iş kazalanna
yol açıyor.
Ve metalik canavar,
merdanelerinin arasına çekip
yutarak işçileri parçalayan devasa
bir kıyma makınesine dönüşüyor,
herkesi korkulara salarak. Polis
memuru Hunton (Ted Levine) bu
korkunç kazalan soruşturmaya
Çamaşır Mengenesi
(The Mangler) Yönetmen: Tobe Hooper / Senaryo: T.Hooper,
Stephen Brooks, Peter VVelbeck / Kamera: Amnon Salomon /
Müzik: Barrington Pheloung / Oyuncular Robert Englund, Ted
Levine, Daniel Matmor, Demetre Phillips. Vanessa Pike /1994
ABD (Özen Film) Beyoğlu Sine Pop, Şışlı Site, Kadıköy
Broadway, Bakırköy Incirli, Çemberlitaş Şafak, Ataköy G.Prestij
sinemalannda.
girişıyor, "Hayat bir orospudur,
insana verdiği en büyük armağan
da ölüm!" gibısinden vecizeler
yumurtlayan yaşlı. gaddar
patrondan (Robert Englund)
başlayarak.
Ne var ki özellikle 16 yaşındaki
bâkire genç kızlara tutkun, içine
kötü güçlerin yuva yaptığı, kızgın
buharlar üfleyen şeytani
makine(!), şeytanla irtibat
halindekı, kasabanın hâkimi,
yaşlı patronun efendiliğine de
karşı çıkarak gemi azıya alıyor
iyice, korku filmi türünün klasik
'efendisini de sonunda mahveden
canavar'' motıfi gereği.
Beklendiği üzere, sürekli 'shH' ya
da fiıck'lı konuşan hapçı polis
kahramanımız, canlı cenaze
fotoğrafçı Pictureman'in de
yardımıyla, finalde mengenenin
içini mesken tutmuş şeytanın
hayaletıni dışanya püskürtüyor da
bol kan, korku ve dehşet
sarmalına dolandığınuz bu sinir
bozucu, grotesk korku
fantezisinden kurtuluyoruz
sonunda. Günümüzün best-seller
fabrikası, fantastik-korku türünün
en kral yazan Stephen King'in bir
hikâyesinden,
'The Texas Chainsaw Massacre-
Teksas Elektrikli Testere
Katliamı'yla ünlenmiş, korku
filmi türünün delifîşek
yönetmenlerinden Tobe Hooper
eliyle perdeye uyarlanmış
'Çamaşu- Mengenesi'nde, 'Elm
Sokağı Kâbusu'nun Freddy'si
Robert Enghınd da boy
gösteriyor. Kurbanlann
merdanelerinin arasından
geçip basınçlı buharla pres
edilerek mengenenin katlama
kısmında un ufak oldugu dehşet
efektleri, iğrenç kanlı
sahneleriyle germekten çok, asap
bozucu nitelikteki parapsikolojik
yutturmacalarla destekli, vahşet
ve dehşet dozunun birbirine
kanştığı bu filme ancak bu türün
iflah olmaz tiryakileri katlanabilir
herhalde! lşçilerinin yüreğine
korku salmış gaddar patron
rolündeki Robert 'Freddy'
Englund'un yanı sıra, ilk kez bir
başrol firsatı yakalamış Ted
Levine'in dikkati çektiği filmin
özel efektleriyle makyajlanna ve
görüntü çalışmasına diyecek yok.
Ama dediğimiz gibi, ancak türün
meraklısı için 'The Mangler.'
DUŞUNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Aziz Nesin İçin
Virginia Woorf'la ilgili iki kitaptan söz edecektik
bugün... John Lehmarm ile Mina Urgan'ın kitapla-
nndan...
Ama Aziz Nesin'in öldüğünü öğrenince başka hiç-
bir şeyin anlamı kalmadı. Karardı dünya...
Aziz Nesin'i ne kadar çok seviyormuşum...
Oysa bambaşka insanlanz... Çok ayn yapıda, çok
ayn duyartıkta...
Bir yazar olarak önemini elbette biliyorum. Açtığı
yolu, ysygm bir okur kitlesi oluşturan gülmece öykü-
cülüğümüze öncülük edişinı ta baştan beri izlemiş-
tim. Içerde, dışarda.
Ama salt bu değil, bambaşka bir şey var Aziz Ne-
sin'i kafamdayücelten...
Aydın sorumluluğunu taşıyışı olabilir...
Düşündüklerini, soldan sağa, ilericilerden, gerici-
lerden, akıllılardan, akılsızlardan gelecek tepkilere al-
dırmadan düpedüz söyleyişi olabilir...
Eline geçen bütün parayı yoksul çocuklann öğre-
nimine harcayışı olabilir...
Herhalde tek tek hiçbiri değil...
Bunlar hepsi birleşince Aziz Nesin çıkıyor ortaya...
Hepsi, hep birlikte yaratıyor o aydınlığı...
Ne ilgisi var, perşembe sabahı Aziz Nesin'in ölü-
münü duyduğumda. Melih Cevdet Anday'ın son
kitabındaki uzun şiirin, "Yağmurun /Vf;nda"nın bir
dizesi geliverdi aklıma:
Bilip de diyenimiz yok.
Çağnşımların mantiğını anlamak, nedenlerini bu-
lup çıkarmak olanaksız. O hıza kim yetişebiliri Birbi-
ri ardına gelip gıdiyorlar. Korkunç bir yanş...
Ama yakıştımnalar yapılabilir:
Herkesin sustuğu, bıldıklerini söylemekten korktu-
ğu, kendisi gibi düşünmeyenlerle çatışmaktan kaç-
tığı birdünyada, düşündüklerini herolanağı kullana-
rak hiç çekinmeden açıklayan bir insanın ölümü, yü-
zeydeki anlamını değıştirerek bu dizeyi mi çağnştır-
dı?
Ya da bır süredir tekrar tekrar okuduğum, daha
özüne varamamış olsam da, üst düzeydeki düşün-
sel şiirselliğini büyük bır güçle sezdiğim, kafamda iz-
lennitaşıdığım "Yağmurun Altında"nın "bilme"\\ "de-
me"li bir dizesi böylesine büyük bir üzüntünün ya-
rattığı zihinsel gevşeme sürecinde öne mi çıktı?
"Yirminci yüzyılı yaşadım'ya da "Yirminci yüzyılı
taşıdım" dizeleri daha uygun düşerdi belki...
Ama çağnşımlar ferman dinlemez...
Oysa yirminci yüzyıh öylesine büyük bir dayanıklı-
lıkla taşıyordu ki Aziz Nesin, onun da bir gün ölebi-
leceğini düşünmez olmuştuk.
Daha birkaç gün önce hastaneye girip çıkmıştı.
Çeşme'de kitap imzalamaya gitti. Durdurulabilir
miydi? Hiç sanmıyorum.
Hastanede sağlığını soranlara, "tyiyim, iyiyim, ya-
nn çıkanm herhalde. Burada sıkılıyorum" diye yanıt
veren bir insan...
O gençlik coşkusu memleketini, halkını sevmek-
ten geliyor... Yolunu bulma adına değil, gerçek bir
sevgi... İyi ya da kötü her düşündüğünü yüzlerine
yüzlerine söyleyerek... Bir aklı başlanna gelse, bir
uyansalar diye içi titreyerek...
Bilgiye, eğitime, öğrenime, kitaba sonsuz bir gü-
ven...
Okullarda oğrencilerin, öğretmenlerin taranarak öl-
dürüldüğü bir ülkede, elli altmış çocuğu okutmak
için bütün geiirini harcayan bir yazar...
Haydi, "Yağmurun Altında"nır\ bir bölümünü bu
anısı hiç unutulmayacak güzel insan için birlikte oku-
yalım:
Dingin ol ruhum, belki uzaklarda
Bir yerde nicedir ilk dizeleri
Yaratılıyor acıklı destanımızın
Çağlar sonra hayranlıkla okunmakiçin
Belki benzer umarsızlığımız kahramanlığa.
sonuçlandı
• Kültür Servisi- Varlık dergisinin düzenlediği Yaşar
Nabi Nayır Gençlik Ödülleri sahiplerini buldu. Sennur
Sezer, Kemal Özer, Hilmi Yavuz, Hulki Aktunç ve
Enver Ercan'dan oluşan Şiir Seçici Kurulu bu dalda
Gençlik Ödülü'nü Özgür Özmen'e verdi. Hüseyin
Köse ve Mustafa Erdem Özler "dikkate değer"
bulundular. Leyla Erbil, Tank Dursun K., Adnan
Özyalçmer, Orhan Duru ve Sulhi Dölek'ten oluşan
Öykü Seçici Kurulu ise ödülü iki kişi arasında
paylaştırdı: Nurdan Beşergil ve Sema Kaygusuz. Bu
dalda Erkin Canpolat ve Niyazi Zorlu, "dikkate
değer" seçildiler.
Tüpk filmleri dünya
sinemaseverlerinin karşısında
• Kültür Servisi- Türk filmleri, sinema salonlannın
yetersizliğı ve Amerikan sinemasının piyasadaki
egemenliğı nedeniyle Türk sinema seyircilerine
ulaşamazken, düzenlenen uluslararası film festivalleri
ve özel gösteriler sayesınde yurtdışında dünya
sinemaseverlennın karşısına çıkıyor. Geçtiğimiz yıl
içerisinde aralannda "Seni Seviyorum Rosa,
Uçurtmayı Vurmasınlar, Muhsin Bey, Mavi Sürgün,
Kızılırmak Karakoyun, Yolcu, Gizli Yüz, Çözülmeler,
Yalancı" gibi filmlerin bulunduğu 80'e yakın Türk
filmi dünya sinema seyircileriyle buluştu. Türk
filmlerinin gösterime girdikleri etkinlikler arasında ise
Cannes Film Festıvali, Münih Film Festivali, Londra
Türk Filmleri Festivali, Zürih Sinema Günleri ile
Uluslararası Film Yanşrnalan yer aldı.
Cumhuriyet Kîtap Kulübü
TAKSİM SERGİ SALONU
IMZA GUNU
8 Temmuz Cumartesi (Bugün)
HALİT CELENK
Saat: 16.00-19.00
Adres.îsttklal Cad. ZambakSok. 4/1 Beyoğlu-Taksim