28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
JTEMMUZ 1995 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA KULTUR 15 ICadın filmi türüyle yol filmi kanşımı, duygusal bir kokteyl: Boys On The Side Lezbiyeıı, AIDS'K ve lıaıııile kadnılar Biri zenci öteki beyaz, New Yorkzede id kadın, taşı toprağı altın California'da yeni bir hayat kurmak anacıyla yollara düştüklerinde, >olculuk giderlerini azaltmak uğruna mecburen birbirlerine katlanmayı göze aJarak arabaya athyoriar. Kulüplerde şarkıcılık yapan ama son «hştığı yerden kapı önüne konulmasının yanı sıra sevgilisi tarafindan da terkedilmiş, lezbiyen , -Jane (Bu rolde doğnısu pek kzzetmediğim) şebeğe benzeyen, ismi jneymenetsiz, Hollyvyood'un uyanık yahudi-zenci Whoopi Goldberg, ,, cadılığını konuşturuyor yine), yaşadığı hayal kınklıklanndan sonra Nevv York'u geride bırakıp, taze bir start için t falifornia - Los Angeles'i gözöne kestirmiş (Zaten her zaman yaşanıın orta yerinde değil miyiz ki..). Öteki kadınsa, emlakçılikJe uğraştığı New York'tan, beklentilenni bir türlü gerçekleştiremeyen, çocukluğunda aılesi ve küçük yaşta ölmüş erkek kardeşiyle birlikte bulunduğu San Diego'daki mutlu günlennin nostaljisine kapılmış, 'The Carpenters' hayranı içe dönük, sorunlu ve umarsız Robin (Mary Louise Parker). Üzüntüleri, tasalan, kaygılanyla birlikte batıya ve yeni bir yaşama doğru, yollan kesişen bu uyumsuz ^kiliye, Pittsburg'dan Jane'in arkadaşı ';olan ve despot-psikopat uyuşturucu " satıcısı sevgilisinin, kendini savunma "Tialinde, kazayla ölümüne sebebiyet veren, çocuksu, seksi ve hoppa kadın ^Holly (Bu rolü eldiven gibi ûstüne ^geçirmiş Drew Barrvmore, yetenekJerini sergıliyor fırsattan istifade) de katılınca ekıp tamamlanıyor. ^.Giderieri paylaşmak için bir araya ' gelmiş üç kadın gıderek birbirlerinde, dostluİctan da üeri bir aile yakınlığı ve sıcaklığı bulacaklardır... Farklı yaş, renk ve karakterlerden j oluşan bu üçlü kadın çetesinın .^öyküsûnû, malum 'kadın fihni' türüyle -.arasında salınarak hikâye eden "Boys On The Side", Holrywood'un birtakım ftutmuş reçetelere göre habire, rezgâhladığı, duygusal yanı alabildığine pompalanmış, esprili ve ıncelıkli olmaya çalışan, ancak bildik klışelerin tekrarlanmasından pek öteye geçemeyen, gösterişli ve dokunaklı bir gişe filmi izlenimi verdi bana. (Bob Marley'nin ünlü şarkısından SUNGU ÇAPAN Erkek Yok, Problem Yok esinlenilmiş "Erkek Yok, Probiem Yok" adına da gıcık olmadım değil doğrusu.) Her karakterin arka planındaki geçmiş'lerinin sevimli kıldığı, yol arkadaşı üç kadını canlandıran oyunculann (özellikle Mary Louise Parker çok iyi) performanslanyla da çekicilik kazanmış fîlm, koreograflıkla müzikal yönetmenliğinden yetışerek, son çeyrek yüzyılda kendine özgü bir çizgi rutturmuş, "Elveda Öğretmenim". «Komik Kadın", "Elveda Güzeiim" ya da "Çeük Manoryalar" vb. gibi kadınsı duyarlıklara yaslanan kimi eglencelikli, duygusal dramlanyla anımsadıgımız, deneyimli Hollyvvood zenaatkârlanndan Herbert Ross'un son eseri. 'Yaşamın kryısuda ayakta kalmaya çabalayan üç kadın'm yakınlaşmasını, bildik duygusal klişelere fazlaca abanarak, alışılmış dostiuk, arkadaşlık teranelerini, azbuçuk matrak bir yol filmi atmosferinde yineleyerek ve bütünüyle duygulanna teslim olmuş kahramanlan beceriyle yansıtan parlak takım oyunculuğuyla aktanyor film. Bir kez daha ağzımıza bildik lezzetleri çalıyor, tutkulu bir romansdan alaycı bir güldürüye' gıdip gelen bu tipik Hollyvvood yapımı, kadın filmi çeşitlemesı nitelığındeki 'Bra-ofiRce' eğlenceliği. Besbelli kendini günümüzün George Cukor"u addeden yönetmen Herbert Ross, lezbiyen, AIDS'li ve kanun kaçağı, hamile genç kızdan oluşan kahramanlannın, geçmişin hayal kınkhklanni arkada bırakıp yeni ufuklara yönelmelenni, duygusallıkla dokunaîdılığı gıttikçe yükselen bir tempoda hikâye ediyor. Kalıplara uygun, geleneksel bir tarzda kafa ütüleyerek, konuyu uzattıkça uzatarak ve sözümona incehkJi, birtakım bayat esprilerinden medet umarak. Gitgide ikna ediciliğini yitiren öyküyü sürükleyen üç kadın kahramanı oynayan yıldızlardan, 'ilişkilerinde kavbetmeye mahkûm, bencü, lezbiyen' Jane - VVhoopı Goldberg de. kendini sürekli baskı altında duyumsayan. anne sevgisinden yoksun kalmış, AIDS'e yakalanmış Robin - Mary Louise Parker da, beyzbol sopasını belalısının kafasına indiriveren, sorumsuz. naif, sonunda aradığı aşkı genç 'Doğrucu Davud' poliste bulan, işveli, çocuksu aptal sanşın Holly - Drew Barrymore da, göz alıcı kompozisyonlar sergiliyorlar. Ancak Mary Louise Parker, filmın 'trajik kratiçesi' kuşkusuz. Dün "E.T."nin sevimli kızı olup ünlü Hollyvvood ailesındcn miras kalan içki, uyuşturucu gibi sorunlannı yeniyetme yaşlarda atlattiktan, çıplak pozlar verdikten sonra, bugün genç Hollyvvood yıldızlan arasında gelecek vaat eden bir konuma 'kavuşmuş' finalde de zenci bir bebek doguran Drew Barrymore da epeyi göz alıyor. "Sister Acflerden sonra şarkıcılığını bir kez daha döktürme fırsatını bulan VVhoopı Goldberg de, Roy Orbison'ın ünlü "You Got It" şarkısını seslendiriyor duygusal bir sekansta. (Filmde aynca günümüzün tanınmış 'lezboş' sesı Meüssa Etheridge, Bonnie Raht Fleetvfood Mac'in unutulmaz solisti Stevie Nicks, yenilerden Sheryl (Boys On The Side) Yönetmen: Herbert Ross / Senaryo: Don Roos / Kamera: Donald E. Thorin / Müzik: David Newman / Oyuncular: VVhoopi Goldberg, Mary Louise Parker, Drew Barrymore, James Remar, Billy Wirth, Matthew ; McConaughey, Denis Boutsıkaris /1995 ABD (WB) Beyoğlu Fitaş, Şişli Kent, Etiler Akmerkez, Maslak Mövenpick, Çemberlitaş Şafak, Bakırköy Avşar, Altunizade Capitol, Fenerbahçe Pyramid, Kadıköy Kadıköy sinemalannda. Crow gibi şarkıcılarla. The Carpenters, The Pretenders gibi eski gruplann müziği de var.) KışilikJennden gereksüıimlerine, yaşlanndan tenlerine ve cinsel tercihlenne kadar uyumsuz ve aykın üç kadının batı yolculuğunu ve kaçınılmaz arkadaşlığını, bildik yollardan görüntüleyip bildik duygusal tıraşlarla geleneksel, öğüt verici, bildik bir finale bağlayan «BoysOn The Side", bu yaz sıcağma posta koyarak püfür püfür esen salon serinliğinde, filmin reklam sloganındaki 'Dostiuğun mucizesine adanmış bir film'in ne menem bır şey olduğunu merak edenlerce ve bu tür duygusal - dramatik konulardan mest olup hoşnut kalan sinemaseverlerce bir çırpıda tüketiliveriyor her ne kadar biz önemsemesek de. Özellikle Mary Louise Parker'e gönül düşürdüğümüz, oyunculuğuyla çekicı kılınmış, gösterişli ama kof bır gişe filmi sonuçta "Erkek Yok, Probiem Yok". Şimdıye kadar yığınla benzerini seyredıp öğüttüğümüz cinsten! YENİ BASLAYANLAR... Farklı bir ^yorumla Küçük Kadııılar LouisaMay Akott'un üçüncü kez sinemaya uyarlanan romanı 'Küçük Kadınlar'(Little Women)ı J £ u kez Avusturyah kadın "yönetmen GilKan " Amstrong beyazperdeye aktardı. Alcott, aşk, aile ve kadın olmaya geçişi konu alan 1868'lıyıllann klasikleşmiş romanı "*Küçük Kadınlar'la Orchard evinin kapılannı gelecek kuşaklara açıyor ve evrensel aile kavrammı anımsatıyor Yazar, kendi .aile ılişkilerinden yararlanarak, Sivil Savaş zamanında Nevv England'da bir anne ve r dört kızınm genç kızlık ve , kadınlığa geçiş ! dönemindeki büyüleyici ; yıllannı anlatan March ; ailesinin öyküsünü i aktanyor. ! Film romana sadık kalarak I Bayan March (Susan Sarandon) ve dört kızı ; olan. büyüleyici Jo i (VViiJona Rjder), güzel ! Meg (Trini Alvarado), | kınlgan Beth (Claire 1 Danes) ve romantik Amy ; (SamanthaMathis-Kırsten ! Dunst)'nin dram ve i maceralannı anlaüyor ve ! 19. yüzyıldaki aile | yasantısı. aile bağlanna ; saygı, kadın özgürlüğü • konulanna ışık tutuyor. i Rornanda, ünlü bir yazar ! olmık isteyen 15 yaşındaki J huysuz, Idtap kurdu, ' erkeksi Jo, hala yazmak isteyen ama artık sevginin başan tutkusundan daha önemli olduğuna karar vermiş, nazik, mutlu, evli ve iki cocuk annesi bir kadına dönüşür. Louisa May Alcott, Jo karakterini kendisinden yola çıkarak yaratmış. Senaryoyu yazan Robin Swk»rd, George Cukor'ın 1933 tarihli 'Küçük Kadınlar'ını Ortaçağ politikasına uygun ve 1949 tarihli versiyonu dabayağı buluyor. Svvicord'a göre, 'Küçük Kadınlar', yalnız ve başanlı bir anne tarafindan yetiştirilen kızlann öyküsüdür. Senarist "Umarnn genç kızlar daha güçlü hissederek ve daha az erkek egemen bir dün>-ada vaşadıklannı düşûnerek çıkarlar fDmden" diyor. Svvicord, kitabın Hristiyan belirsizliğıni sanatsal ilericiliğe dönüştürmüş: Filmin merkezinde Jo'nun yazarlığı var. Politik ölçülülük içinse Alcott ailesinin kitapta bulunmayan özellikJerini kullanmış; ıkmhlık ve kadın hareketi... Yönetmen Gillian Amstrong da kadın haklanna inandığını, ancak kesinlikle cinsiyetçi bir film yapmayacağını 'Küçük Kadınlar'ın da 'biraz eğlence'yle yapmaya çalıştığı bir komedi filmi olduğunu vurguluyor. ; DUŞME NOKTASI ] J*hn Badham'ın yönetti- ği teyecan filmi "Düşme Noktası"nda (Drop Zone) AB3'li polıs müdürü Pete ! N e s i p (Wesley Snipes)'in parjşütçülerden oluşan bir ; suç çetesinın peşine düşer. Pet« Nessip ve kardeşi Ter- ry, bilgi işlera hırsızı Earl ! Leeiy'yi (Michael Jeter) bir i Boeng 74" yolcu uçağıyla I fedtraî hapıshaneye götür- ; mcltediıieı. | ^rjlculuğuortasmdauğra- ; dılchn terönst saldın ve bir ' patlıma, Pete'nin kardeşinin ölümü ve Leedy'nin ortadan kaybolmasıyla sonuçlanır. Olaydan sonra Pete'in rüt- besi alınır ve yetkililer ka- zayı soruşturmaya başlar. Olayın, saldırganlann pa- raşütle kaçtığı, bir mahkûm kaçırma operasyonu olduğu yolundaki Pete'in teorisine kimse inanmamaktadır. Operasyona katılanlann uz- man paraşütçü olduklanna inanan Pete, kardeşinin ka- tillerini ve Leedy'yi bulabil- mek için paraşüt göstericile- ri dünyasına katıhr. Mengene değil, dev kıyma makinesi mübarek! Yer, küçük bir New England kasabasındaki Mavi Kurdele Çamaşırhanesi. Karanlık, kasvetli, hatta kâbus gibi çalışma koşullannda, tepelerindekı ürkütücü yaşlı patronun bağırtısı-çağırtısı altında, robot gibi emredileni yapmaktan bitkin düşmüş, emekçi-çamaşırcı kadınlar. Ortada, kirli çamaşırlann içine atıldığı, kocaman, devasa boyutlardaki, sürekli 'tıslayan, antıka bu- metal canavar'ı andıran, patırtılı-gürültülü çalışan cehennem azabı gibi bir çamaşır makinesi. Derken gıcırtılı bacurgatlardan, kocaman çarldardan geçilmeyen bu ürkünç makıne, birtakım kanlı, dehşetengiz iş kazalanna yol açıyor. Ve metalik canavar, merdanelerinin arasına çekip yutarak işçileri parçalayan devasa bir kıyma makınesine dönüşüyor, herkesi korkulara salarak. Polis memuru Hunton (Ted Levine) bu korkunç kazalan soruşturmaya Çamaşır Mengenesi (The Mangler) Yönetmen: Tobe Hooper / Senaryo: T.Hooper, Stephen Brooks, Peter VVelbeck / Kamera: Amnon Salomon / Müzik: Barrington Pheloung / Oyuncular Robert Englund, Ted Levine, Daniel Matmor, Demetre Phillips. Vanessa Pike /1994 ABD (Özen Film) Beyoğlu Sine Pop, Şışlı Site, Kadıköy Broadway, Bakırköy Incirli, Çemberlitaş Şafak, Ataköy G.Prestij sinemalannda. girişıyor, "Hayat bir orospudur, insana verdiği en büyük armağan da ölüm!" gibısinden vecizeler yumurtlayan yaşlı. gaddar patrondan (Robert Englund) başlayarak. Ne var ki özellikle 16 yaşındaki bâkire genç kızlara tutkun, içine kötü güçlerin yuva yaptığı, kızgın buharlar üfleyen şeytani makine(!), şeytanla irtibat halindekı, kasabanın hâkimi, yaşlı patronun efendiliğine de karşı çıkarak gemi azıya alıyor iyice, korku filmi türünün klasik 'efendisini de sonunda mahveden canavar'' motıfi gereği. Beklendiği üzere, sürekli 'shH' ya da fiıck'lı konuşan hapçı polis kahramanımız, canlı cenaze fotoğrafçı Pictureman'in de yardımıyla, finalde mengenenin içini mesken tutmuş şeytanın hayaletıni dışanya püskürtüyor da bol kan, korku ve dehşet sarmalına dolandığınuz bu sinir bozucu, grotesk korku fantezisinden kurtuluyoruz sonunda. Günümüzün best-seller fabrikası, fantastik-korku türünün en kral yazan Stephen King'in bir hikâyesinden, 'The Texas Chainsaw Massacre- Teksas Elektrikli Testere Katliamı'yla ünlenmiş, korku filmi türünün delifîşek yönetmenlerinden Tobe Hooper eliyle perdeye uyarlanmış 'Çamaşu- Mengenesi'nde, 'Elm Sokağı Kâbusu'nun Freddy'si Robert Enghınd da boy gösteriyor. Kurbanlann merdanelerinin arasından geçip basınçlı buharla pres edilerek mengenenin katlama kısmında un ufak oldugu dehşet efektleri, iğrenç kanlı sahneleriyle germekten çok, asap bozucu nitelikteki parapsikolojik yutturmacalarla destekli, vahşet ve dehşet dozunun birbirine kanştığı bu filme ancak bu türün iflah olmaz tiryakileri katlanabilir herhalde! lşçilerinin yüreğine korku salmış gaddar patron rolündeki Robert 'Freddy' Englund'un yanı sıra, ilk kez bir başrol firsatı yakalamış Ted Levine'in dikkati çektiği filmin özel efektleriyle makyajlanna ve görüntü çalışmasına diyecek yok. Ama dediğimiz gibi, ancak türün meraklısı için 'The Mangler.' DUŞUNCEYE SAYGI MEMET FUAT Aziz Nesin İçin Virginia Woorf'la ilgili iki kitaptan söz edecektik bugün... John Lehmarm ile Mina Urgan'ın kitapla- nndan... Ama Aziz Nesin'in öldüğünü öğrenince başka hiç- bir şeyin anlamı kalmadı. Karardı dünya... Aziz Nesin'i ne kadar çok seviyormuşum... Oysa bambaşka insanlanz... Çok ayn yapıda, çok ayn duyartıkta... Bir yazar olarak önemini elbette biliyorum. Açtığı yolu, ysygm bir okur kitlesi oluşturan gülmece öykü- cülüğümüze öncülük edişinı ta baştan beri izlemiş- tim. Içerde, dışarda. Ama salt bu değil, bambaşka bir şey var Aziz Ne- sin'i kafamdayücelten... Aydın sorumluluğunu taşıyışı olabilir... Düşündüklerini, soldan sağa, ilericilerden, gerici- lerden, akıllılardan, akılsızlardan gelecek tepkilere al- dırmadan düpedüz söyleyişi olabilir... Eline geçen bütün parayı yoksul çocuklann öğre- nimine harcayışı olabilir... Herhalde tek tek hiçbiri değil... Bunlar hepsi birleşince Aziz Nesin çıkıyor ortaya... Hepsi, hep birlikte yaratıyor o aydınlığı... Ne ilgisi var, perşembe sabahı Aziz Nesin'in ölü- münü duyduğumda. Melih Cevdet Anday'ın son kitabındaki uzun şiirin, "Yağmurun /Vf;nda"nın bir dizesi geliverdi aklıma: Bilip de diyenimiz yok. Çağnşımların mantiğını anlamak, nedenlerini bu- lup çıkarmak olanaksız. O hıza kim yetişebiliri Birbi- ri ardına gelip gıdiyorlar. Korkunç bir yanş... Ama yakıştımnalar yapılabilir: Herkesin sustuğu, bıldıklerini söylemekten korktu- ğu, kendisi gibi düşünmeyenlerle çatışmaktan kaç- tığı birdünyada, düşündüklerini herolanağı kullana- rak hiç çekinmeden açıklayan bir insanın ölümü, yü- zeydeki anlamını değıştirerek bu dizeyi mi çağnştır- dı? Ya da bır süredir tekrar tekrar okuduğum, daha özüne varamamış olsam da, üst düzeydeki düşün- sel şiirselliğini büyük bır güçle sezdiğim, kafamda iz- lennitaşıdığım "Yağmurun Altında"nın "bilme"\\ "de- me"li bir dizesi böylesine büyük bir üzüntünün ya- rattığı zihinsel gevşeme sürecinde öne mi çıktı? "Yirminci yüzyılı yaşadım'ya da "Yirminci yüzyılı taşıdım" dizeleri daha uygun düşerdi belki... Ama çağnşımlar ferman dinlemez... Oysa yirminci yüzyıh öylesine büyük bir dayanıklı- lıkla taşıyordu ki Aziz Nesin, onun da bir gün ölebi- leceğini düşünmez olmuştuk. Daha birkaç gün önce hastaneye girip çıkmıştı. Çeşme'de kitap imzalamaya gitti. Durdurulabilir miydi? Hiç sanmıyorum. Hastanede sağlığını soranlara, "tyiyim, iyiyim, ya- nn çıkanm herhalde. Burada sıkılıyorum" diye yanıt veren bir insan... O gençlik coşkusu memleketini, halkını sevmek- ten geliyor... Yolunu bulma adına değil, gerçek bir sevgi... İyi ya da kötü her düşündüğünü yüzlerine yüzlerine söyleyerek... Bir aklı başlanna gelse, bir uyansalar diye içi titreyerek... Bilgiye, eğitime, öğrenime, kitaba sonsuz bir gü- ven... Okullarda oğrencilerin, öğretmenlerin taranarak öl- dürüldüğü bir ülkede, elli altmış çocuğu okutmak için bütün geiirini harcayan bir yazar... Haydi, "Yağmurun Altında"nır\ bir bölümünü bu anısı hiç unutulmayacak güzel insan için birlikte oku- yalım: Dingin ol ruhum, belki uzaklarda Bir yerde nicedir ilk dizeleri Yaratılıyor acıklı destanımızın Çağlar sonra hayranlıkla okunmakiçin Belki benzer umarsızlığımız kahramanlığa. sonuçlandı • Kültür Servisi- Varlık dergisinin düzenlediği Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri sahiplerini buldu. Sennur Sezer, Kemal Özer, Hilmi Yavuz, Hulki Aktunç ve Enver Ercan'dan oluşan Şiir Seçici Kurulu bu dalda Gençlik Ödülü'nü Özgür Özmen'e verdi. Hüseyin Köse ve Mustafa Erdem Özler "dikkate değer" bulundular. Leyla Erbil, Tank Dursun K., Adnan Özyalçmer, Orhan Duru ve Sulhi Dölek'ten oluşan Öykü Seçici Kurulu ise ödülü iki kişi arasında paylaştırdı: Nurdan Beşergil ve Sema Kaygusuz. Bu dalda Erkin Canpolat ve Niyazi Zorlu, "dikkate değer" seçildiler. Tüpk filmleri dünya sinemaseverlerinin karşısında • Kültür Servisi- Türk filmleri, sinema salonlannın yetersizliğı ve Amerikan sinemasının piyasadaki egemenliğı nedeniyle Türk sinema seyircilerine ulaşamazken, düzenlenen uluslararası film festivalleri ve özel gösteriler sayesınde yurtdışında dünya sinemaseverlennın karşısına çıkıyor. Geçtiğimiz yıl içerisinde aralannda "Seni Seviyorum Rosa, Uçurtmayı Vurmasınlar, Muhsin Bey, Mavi Sürgün, Kızılırmak Karakoyun, Yolcu, Gizli Yüz, Çözülmeler, Yalancı" gibi filmlerin bulunduğu 80'e yakın Türk filmi dünya sinema seyircileriyle buluştu. Türk filmlerinin gösterime girdikleri etkinlikler arasında ise Cannes Film Festıvali, Münih Film Festivali, Londra Türk Filmleri Festivali, Zürih Sinema Günleri ile Uluslararası Film Yanşrnalan yer aldı. Cumhuriyet Kîtap Kulübü TAKSİM SERGİ SALONU IMZA GUNU 8 Temmuz Cumartesi (Bugün) HALİT CELENK Saat: 16.00-19.00 Adres.îsttklal Cad. ZambakSok. 4/1 Beyoğlu-Taksim
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle