Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 1995 PERŞEMBE
OLAYLAR VE GORUŞLER
Demokrasi ve üniversiteProf. Dr. ONER ESEN
Y
üce atamız Mustafa Ke-
mal Atatürk'ûn. bu ulu-
su düşman işgalinden
kurtarmaya karar verdi-
ği gûn yaptığı ilk ve en
önemli eylem, hiç şüp-
hesiz ki Türkiye Büyük Mıllet Mecli-
si'ni kurmasıdır. Atatürk, düşmana
karşı bir özgürlük savaşının verileceği
ve padişahlık ile yönetim tarzının bir
gelenek olarak kabul edildiği o zor
gûnlerde dahi, gûcûnü milletinden al-
mayan bir yönetimin başanlı olamaya-
cağının bilincindeydi. Okuma- yazma
dûzeyinin oldukça düşük olduğu o
gûnlerde bile Atatürk'ûn ulusun ken-
dini yönetebilecek erdemli kişileri se-
çebileceğine olan güveni tamdı. Yaşa-
tılması ve geliştirilmesi tıpkı bir nazik
çiçeğe benzeyen "demokrasi'', Atamı-
zın bundan yetmiş beş yıl önce bize
devrettiği en değerli emanettir. Türk
toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine
eriştiren demokrasi ile yönetim kavra-
mının özünde güç ulusundur. Bu kav-
ram, Atamızın "Egemenlik kayıtsız
şartsız ulusundur" şeklindekı özdeyi-
şı ile daha anlamlı bir şekilde dile ge-
tirilmiştir. Gücünü ulusundan alan bu
dûnyanın en erdemli yönetim anlayışı-
nı ulusun varlığı sûresince geleceğe ta-
şıyacak en önemli kaynak, Atamızın
da cumhuriyetimizi emanet ettiği ve bu
ülkülerle yetiştirilmiş olan genç kuşak-
tır.
Genç kuşağa bu ülkûleri öğretecek
olan eğitim-öğretirn sürecinin en son
ve en önemli halkası üniversitelerdir.
Ancak ne hazindir ki demokratik dü-
şünce kavramını yeni lcuşağa öğretme-
si gereken ve topİumun en yûksek öğ-
retim düzeyine sahip bu kurumlar, de-
mokratik bir şekilde kendi yöneticile-
rini seçme olanağından yoksundurlar.
1980 yılı sonrasmda demokrasiye ara
verilen bir dönemde çıkan bir yasada,
fakültelerin kendi dekanlarını seçme
olanaklan ellerinden alınmıştır. Yük-
sek Öğretim Yasası'na göre herhangi
bir fakültede dekanlık boşaldığynda o
fakültenin yer aldıgı üniversitenin rek-
törü, YÖK'e üç aday önermekte, YÖK
Genel Kurulu bu üç adaydan birini se-
çerek ilgili fakülteye dekan olarak ata-
maktadır. Bu süreç içinde, yönetilecek
olan ilgili fakültenin en ufak bir söz
hakkı olmamaktadır. Bu sürecin ne öl-
çüde demokratik olduğunu tartışmaya
gerek olmadığı açıktır. Bu yolda sava-
şım verilerek şu olumlu sonuç alındr
1993 yılı sonbahannda boşalan İÜ
Rektörlüğü ıçin seçim yapılması söz
konusuydu. Bugünkü rektörümüz Sa-
yın Pof. Dr. Bülent Berkarda da aday-
lardan biriydi. O gûnlerde Sayın Prof.
Dr. Bülent Berkarda, demokrasinin fa-
ziletlerine inandığını, bu temel ilkeden
hareketle bir fakülteyi yönetecek deka-
nın belirlenmesinde de ilgili fakültenin
iradesine saygı duyulması gerektiğini
her konuşmasında ifade ediyor, açık ve
şeffaf bir yönetimden söz ediyordu.
Gün geldi ve Sayın Prof. Dr. Bülent
Berkarda, 10 Rektörlüğü'ne seçildi.
Söylediklerini gerçekleştireceği
inancı ile ülkemizin hatta dünyanm en
eski üniversıtelerinden biri olan tÜ'de
bir bahar havası esecekti artık. Ara re-
jimden arta kalan YÖK Yasası'na kar-
şın üniversitemizde birçok fakültenin
dekanlığı boşaldığında sayın rektörü-
müz ilgili fakülteye gidiyor ve kapalı
oy açık şayım esasına göre belirlenen
adayı YÖK'e öneriyor ve YÖK Genel
Kurulu'nda da bu aday seçilerek de-
kan olarak atanıyordu. Böylece bir ba-
kıma yasaya karşın demokratik süreç
işletiliyordu.
25 Mart 1995 tanhinde de ÎÜ Işlet-
me Fakültesi'nde mevcut dekanın, de-
kanlık süresi sona erecekti. Bu durumu
bilen sayın rektörümüz 23 Mart 1995
tarihinde fakültemize gelerek tüm öğe-
tim üye ve yardımcılanna seslenerek
mealen aşağıdaki biçimde bir konuşma
yaptı.
"Krymetli arkadaşlarun, dekanım-
zuı dekanlık süresi 25 Mart 1995 tari-
hinde sona erecek, dekanlık seçimi 30
Mart 1995 tarihinde yapılacaknr. Se-
çim sonucunda adaylardan biri açık
farkla üstünlük sağjadığı takdirde dü-
şük oy alan adaylar yerine kendim uy-
gun göreceğim başka iki aday yazarak
listeyi bu şekliyle YÖK'e gönderece-
ğün." Şimdi şu olumsuz gelişmeyi gö-
relim:
Sayın rektörümüzün yaptığı açıkla-
manın son cümlesi oldukça nazik bir
düşüncenin ürünüydü. Çok oy alarak
açık farkla öbür adayı geçen bir adayın
çeşitli spekülasyonlarlayıpratılmama-
sını hedef alıyordu. Nihayet gün geldi
ve seçim yapıldı.
Demokrasiyi özleyen tüm öğretim
üye ve yardımcılan tam kadro halinde
eksiksiz olarak seçime katıldılar. So-
nuçta yetmiş üç kişinin katıldığı seçim
sonunda şu sonuçlar alındı: Prof. Dr.
Hayri Ülgen 47 oy, Prof. Dr. Kemal
Kurtıüiış 24 oy, Prof. Dr. Alpaslan Pe-
ker 1 oy, 1 oy da boş.
Yukandaki sonuçlara göre fakülte-
miz Prof. Dr. Hayri Ülgen'i dekan ola-
rak seçmiş, öbür adaylar ise seçimi
kaybetmiştir. Bu sonuçlara göre sayın
rektörümüzün verdiği söz üzerine oy-
lann yüzde 65'ını alan Prof. Dr. Hayri
Ülgen'i ve başka iki adayı YÖK'e
önermesi beklenirdi. Ancak durum
farklı gerçekleşti. Edinilen bilgiye gö-
re sayın rektörümüz Prof. Dr. Hayri Dl-
gen'i birinci sırada gönderdiği ilk lis-
teden sonra "sözüm ona" alınan bir du-
yum ve görülen lüzum üzerine YÖK'e
gönderdiği ikinci listede Prof. Dr. Ke-
mal Kurtuluş birinci sırada, Prof. Dr.
Çetin Şanlı ikinci sırada ve Prof. Dr.
Cengiz Erdamar üçüncü sırada yer al-
mıştır. YÖK, kendine gönderilen bu
ikinci listeyi dikkate alarak ve hiçbir
araştırmaya gerek duymaksızın ikinci
listenin ilk adı olan ve yapılan seçimi
kaybeden bir kişiyi, dekan olarak ata-
mıştır.
Günümüzde ülkemize binlerce de-
ğerli işletmeci yetiştirmiş ve seçkin bir
toplum olduğu sayın rektör Bülent Ber-
karda tarafmdan özellikle belirtilen İÜ
lşletme Fakültesi'nin istenci (iradesi)
kesinlikle dikkate alınmamıştır.
Bu sonuçlara göre sayın rektörümü-
zün fakültemizin yüzde 67'sinin *de-
kanhk yapmasuu istemiyoruz" dediği
bir adayı, YÖK'e birinci sırada gönder-
mesi farklı bir demokrasi anlayışı ol-
duğunu ortaya koymaktadır.
Sayın Berkarda'nın rektörlük seçim-
lerinde birinci sırada seçilmesine kar-
şın cumhurbaşkanına farklı bir sırada
önerildiği o gün hissetmiş olduğu tüm
duygulan bugün lşletme Fakültesi'nin
hemen hemen tamamı, demokrasi oyu-
nunun sahnelendiği bir tiyatroda rol al-
mış aktörler olarak en acı biçimde yü-
reklerinde hissetmekte olduklanndan
hiç kimse şüphe etmemelidir. Ve bir
gün gelecek gerçek demokrasi tüm bu
zorluklan aşacak ve gelecekte bir gün
bu uygulamalar herkese göre farklı bir
demokrasi anlayışının olamayacağını
göstermek, gerçek demokrasilerden
sapmamak için örnek olarak gösterile-
cektir.
ARADABIR
MUHSÎNE HELtMOGLU YAVUZ
Halkbilimci- Yazar
Gökbenk, Berkes ve GorbL.
Kültür Bakanlığı'nın yaptığı dizi belgesellerden bi-
rinde, değerli felsefecimiz Macit Gökberk (ki ışıklar
içinde yatsın), yaklaşık olarak şoyle diyordu: "Felse-
fe, insanı aydınlığa götürür, dogmalar ise karanlığa.
Oysa ne yazıktır ki şu anda orta dereceli okullanmız-
dan felsefe dersleri kaldınlırken din dersleri zorunlu
kılınmıştır. Bu durumdan büyük üzüntü duyuyorum."
Yaz dinlencesi için geldiğım Büyükada'da ilk işim
hemen Macıt Hocalar'ın köşküne gidip hocanın eşı
Zahide Gökberk'ı ziyaret oldu. Zahide Hanım da ay-
nı üzüntüleri, endişeleri duymaya devam ediyor.
Onun başka "yürekyaralan" da var. Bunlardan biri-
si de hem Macit Bey'in hem de kendisinin fakülte-
den arkadaşları olan, değerli felsefecimiz Niyazi
Berkes'in, solcudur, komünisttir diye üniversitede-
ki işine son verilerek yurtdışında yaşamak zorunda
bırakılması. (Sevgili Pertev Naili Boratav Hoca da
öyle olmadı mı?)
Zahide Hanım'ın anlattığına göre Berkes'in yirmi
beş yıl çalıştığı Kanada'daki üniversitenin (Mc Gee)
Rektörü, bizim sayın "büyüklerimize", 'Niyazi Ber-
kes gibi birkaç tane daha komünistiniz varsa, bize
gönderin" diye tel çekmiş!..
Yıne Berkes Hoca'nın, Macit Hoca'yayurtdışından
yazdığı mektuplarvar. Hemen hepsindedeanaduy-
ğu "memleket özlemi." Hele birisir.deki şu sözleri,
insana hüzünden de öte acı veriyor: "Ben ülkemde
yaşamak için herhangi sıradan birişte bile çalışma-
ya razıydım, ama izin vermediler."
Zahide Hanım bunlan anlatırken belleğım beni alıp,
Gorbaçov'un ülkemize geldiği günlere götürdü. Ver-
diği konferanslardan bırisıni, büyük bir ilgiyle gözü-
mü ve "kulağımı" kırpmadan dinlemiş ve notlar al-
mıştım. Orkestra kendisini, Şostokoviç'in "Festival
Üvertürû" ile karşılayınca, çok duygulanan Gorba-
çov kürsüye gelip, "Biz bu parçayı ulusal bayramla-
nmızda çalanz. Şu anda kendimi Kızıl Meydan'da
sandım. Sanki Ankara'da değil, Kızıl Meydan'da-
yım" dedi.
Bu sözler üzerine acıyla gülümsedim. Bir zaman-
lar Berkes'lerı, Boratav'lan, Nâzım'lan ülkelerinden
uzaklaştıran, bu dar ve karanlık zihniyetin ürünleri,
kendileri gibi düşünmeyenlere "Komünıstler Mosko-
va'ya" diye bağırırlardı. Dahası, işyerierimizin yöne-
ticilerine "Bu komünisttir, solcudur, tehlikelidir, he-
men işten atın" diye imzasız ihbar mektupları yazar-
lardı. Oysa şu anda eski Sovyetler'in komünist va-
tandaşları ülkemizin hemen heryerindeler. Başta da
Ankara ve Istanbul'dalar. Eşlerı, sevgilileri, çoluk
çocuklanyla gelip bizimle bir arada yaşıyorlar. Da-
hası, onlann eski devlet başkanları da herhangi bir
insan gibi başkentimize geliyor hem de "Kızıl Mey-
danlannı da" bırlikte getirerek. Aman tannm, sen be-
nim aklımı koru...
Işte böyle, "gün oluyor devran dönüyor" dönme-
sineya, Nâzım gibi Berkes gibi nicedeğerlerimizya-
ban ellerde "memleketim memleketim" diye diye, o
yurtseveryürekleriyleözlem içinde öldükten sonra...
Onlann özlem acısından yüreklerini çatlatan bu
duygu, acaba birilerınin de gönül ve bilinç gözlerini
kapatıp, kör eden, karanlık damarlarını çatlatmaz
mı?..
TARTIŞMA
DİYARBAKIR SULH HUKUK
MAHKEMESFNDEN
EsasNo: 1993/1010
Davacı tbrahim Kâmuran Güran tarafindan davah Be-
dirhan Bedır aleyhıne açılmış bulunan tapu iptalı ve tes-
cili davasının yapılan açık yargılaması sonunda:
Davalı Bedirhan Bedir adresı tespıt edilemedığmden
dava yokluğunda görûlüp sonuçlandınlmıştir.
Dava konusu Diyarbakır Istasyon Bağlar Mahallesi
111 ada, 16 parseldekı dalıya aıt 3 44 payının ıptalıne,
davah konusu şufah payın davacı Ibrahım Güran adına
tapuya ka\ıt ve tescıline, daır karar davetıye yenne ka-
im olmak üzere ilan teblığ olunur. 23.5.1995
Basın: 25507
T.C.
KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE
HUKUK HÂKTMLİĞİ'NDEN
1994/978 Esas
Davacı Aygûl Cansu'ya \elayeten lsmet Cansu tara-
findan davalılar Abdülkadir Pehhvan ve Ibrahım Çamlı
aleyhine açılan tazminat davasında:
Davah Abdülkadir Pehlıvan adına çıkanlan davetiye
bılatebhğ iade edılmış, >apılan araştırma netıcesinde ad-
resınin tespıtine ırnkân olmadığindan. adı geçenın
21.9.1995 günü saat 09 30'da bızzat duruşmada hazır
bulunması veya kendisini bir vekıile temsıl ettinp dıye-
ceklenni bildırmesine. aksı takdırde usulün 377 ve mü-
teakip maddesi gereğince duruşmaya gıyabında devam
olunup sonuçlandınlacağı ılan olunur.
Basın: 30231
Sabancı ve Menzir'e...
S
on gûnlerde
gepegenç bir
polisin görevi
başında
öldürülmesiyle
herkesi üzen
olayın ardından;
Menzir"in, polisin cenaze
töreninde yaptığı
konuşmayla başlayan
tartışmalara, her zaman
her konuda olduğu gibi,
Sabancı da katıldı ve
kendi üslubu ile "a-ferin,
a-ferin, ko-nuşsun, ko-
nuşsun, yanhşlar
söylensm" diyerek
Menzir'in savunmasını
üstlendi. Eğer Türkiye
Cumhuriyeti demokratik
hukuk devleti ise, -ki hep
öyle olduğu söyleniyor-
kimse bana ya da benim
gibi düşünenlere "paran
kadar konuş" diyemez.
Çünkü kazancı oranında
vergisıni ödeyen bir
vatandaş olarak Sayın
Sabancf nın ne kadar
konuşma hakkı varsa,
görüşlerimizi söylemeye
bizim de o kadar
hakkımız olduğuna
inanıyorum.
Bir "konuşan Türkiye"
sözü çıktı ortaya, ama bu
beyler konuşma hakkını
yaînızca kendilerinde
görüp, bu hakkı kendileri
için istiyorlar. Peki, son
günlerin moda deyimiyle
"adama sonnazlar mı"
madem Menzir için
konuşma hakkı
istiyorsunuz Sayın
Sabancı, niçin daha önce
herhangi bir demeç
verdiği için -hem de
daha zararsız türden-
görevden alınan,
sürgüne gönderilen,
hakkında soruşturma
açılan başka devlet
memurlan için aynı
duyarlılığı
göstermediniz?
Yoksa doğrulan
görebilen yaînızca siz
misiniz, yada sizin
doğnılannız dışında
başka doğru yok mu?
Yasalara göre devlet
memurlarının bu tür
siyasal görüş
bildirmesinin yasak
olduğunu, kuşkusuz
sizlerin de içinde
olduğu herkes bilirken
Menzir'in ayncalığı
nereden kaynaklanıyor?
Yapılan konuşma.
hiçbir biçimde "üzüntü
nün etkisi ite" gibi
gerekçelerle de
savunulamaz.
Kaldı ki, konuşmayla
nerelere mesaj
verildiği, ardından
gelen kutlama ve
onaylamalarla da
açıkça görülmektedir.
Bu son olayda ve
daha önce yaşamlannı
yitiren güvenlik güçleri
için, vatanmı ve ulusunu
seven herkesin büyük
üzüntü duyduğu bir
gerçektir. Ama,
Menzir'in tüm
söylediklerinin
ardından bir de "patiama
noktasuıa geldik" gibi bir
ifade kullanması son
derece sakıncalıdır.
Çünkü ülkemizde ne
yazık ki patiama
noktasına gelen
o kadar çok ki,
herkes bu tür çıkışlarla
ortaya dökülürse,
korkanm o zaman
Menzir ve öbür
görevlilerin ve sorumlu
politikacılann işi daha da
güçleşecektir.
Evet Sayın Sabancı,
sizler televizyonlara çıkıp
halkın kafasım
kanşnrmaya
kalkışmasanız ve biz de
ülkemizi sevmeseydik
"bize ne" der geçerdik,
ama diyemedik. •;,
Nezahat Ba\ dur
»rSOOBTU/b-den
108.500 BTU/h'ye kadar
38çeşH splıt khma
TTavan, asma"tîfon, duvar, yer,
salon, mutti ve kanal bağlantıh
fiplenyte her mekan için farkn
- seçenekler
4Jt&kro kompütür kontrollü
f
onksıyontar
• Nem alma özeilığı
• Vurt çaptnda yaygın servis
ISTANBUL : Tel (0-216)325 57 60 Fax (0-216)325 57 79
ANKARA : Tel (0-312) 230 38 94 - 230 03 40 Fax (0-312)230 03 39
İZMİR : Te) (0-232) 422 49 60 - 463 68 23 Fax (0-232) 421 82 02
ADANA • Tei (0-322) 359 31 09 • 359 31 26 Fax (0-322) 359 31 21
MITSUBISHI
)<Q| bir H O 0 Ç B A N C I Holdıng Kurulusudur
PENCERE
Ordu ve Politika?..
Mustafa Kemal Paşa..
Enver Paşa..
lsmet Paşa..
Eskiden paşalar ilk adlanyla anılırdı; soyadı yasa-
sından sonra iş kanştı...
Çörekçi Paşa mı?..
Ahmet Paşa mı?..
Orgeneral Çörekçi denebilir..
Ya da Ahmet Paşa..
•
Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ahmet Çö-
rekçi başkanlığında bir kurul, 14 gazeteden 27 ga-
zeteciye 30 haziran cumagünü üç saat süren bir bri-
fıng verdi. Dört yüksek rütbeli subay, şemalar ve ha-
ritalar üzerinde Türkiye ve dünyadaki son stratejik ge-
lişmelerle PKK ile savaşımda ulaşılan aşamayı an-
lattılar.
Cumhuriyet adına brıfinge katılan Ankara temsil-
cimiz Mustafa Balbay, Genelkurmay adına verilen
bilgileri satırbaşlanyla şöyle özetledi:
• Soğuk Savaş dönemi kapanınca beliren banş
umutlan çok kısa sürdü. Soğuk Savaş yerini bölge-
se/ ve etnik çatışmalara bıraktı.
• Rusya, SSCB dağıldıktan sonra birsüre sarsıl-
dı; ancak kısa sürede toparlandı.
• Doğu - Batı çatışmasının yerini Kuzey - Güney
aynmı aldı. 'Balkanlar - Kafkasya - Ortadoğu' üçge-
ni ortasındaki Türkiye, çelişkilerin merkezinde ve çe-
şitli tehditlerin güncelliğinde yaşıyor.
• Yunanistan'ın izlediği politika 'Türkiye'nin aley-
hine olan ne varsa benim lehimedir' ekseninde yü-
rütülüyor.
• Uluslararası sorunlar karşısında BM kararsız ve
yanlıdır, AGİT beklenen başanyı gösterememıştir.
• NATO iyı nıyetle çabalamaktadır. AB, Hıristiyan
fanatizminin etkisindedir. BAB, güvenlik sistemi ba-
kımından önemlidir; şu anda BAB'a ortak üyeyiz,
hedef tam üyelik olmalıdır.
Genelkurmay adına gazetecilere brifing düzenle-
yen kurul, bundan sonra PKK'ye ilişkin biîgiler vere-
rek şu uyanyı yaptı:
"Hükümet, terör örgütüne moral olacak ödünler-
den kaçınmalıdır."
•
Arkadaşımız Mustafa Balbay'ın 1 Temmuz 1995
günlü yazısından aktardığım özetlemeden çıkan so-
nuç nedır?..
Ordu politikanın içindedir; dünya dengelerini de-
ğertendiriyor, Türkiye'nin durumunu irdelıyor, hükü-
metin BAB'a tam üye olmasını istiyor, PKK'ye siya-
sal ödün verilmesine karşı çıkıyor, Avrupa Birliği'nin
'Hıristiyan fanatizmi'ne bağlı olduğunu söylüyor, Bir-
leşmiş Miltetler için iyi şeyler düşünmüyor.
Neyapmalı?..
Genelkurmay, gazetecileri aydınlatmak için ağzını
açtı mı, politika olur. Çünkü en "ciddi" politika, dün-
yanın stratejik dengelerı ve bölgemizdeki oluşumla-
n üzerinde fikir üreterek yapılır. Bir devletin silahlı
kuvvetleri, tehlikenin nereden nasıl geleceğini he-
saplamakzorundadır; Genelkurmay'ın brifıngi bu ba-
kımdan üzerinde dennliğine düşünülmesi gereken
konulan basına yansıtmıştır.
•
Medya bir başka dünyada yaşıyor.
Orgeneral Çörekçı'nin bir gazetecinin sorusuna
verdiği yanıt, her şeyi bastırdı; Ahmet Paşa, TMY'nin
8'inci maddesine karşı olduklarını söyledi diye kıya-
met koptu.
Peki, Genelkurmay, AB'ye, BAB'a ya da BM'ye
bakışında siyaset yapmıyor mu?.. Avrupa Birii-
ği'nde Hıristiyan fanatizmi"ya da "BAB'a tam üye-
lik" konularında ordunun bakışı, belli bir politikanın
dışavurumu değil midir?. Bunlann yanı sıra üç saat-
lik toplantıda önemli gerçekler dile getirilmiş ve tar-
tışma konulan oluşmuştur; ama, basını ilgilendirmi-
yor.
Çünkü bugün ya askere sövmek ya da şoven duy-
gularla orduyu pohpohlamak modası geçerlidir..
Ne medya sorumluluğunu biliyornede politikacı!..
Oysa dünyada ülkelerin var oluşlarını sınava çeke-
cek bir dönemden geçiliyor.
VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI
Cemiyetimiz üyesi, değerli arkadaşımız
TURGUT ETİNGÜ
4 Temmuz 1995 Salı günü vefat etmiştir.
Vefatı camiamızda büyük üzüntü yaratan
Etıngü'nün cenazesi 5 Temmuz 1995 Çarşamba
günü öğle namazını takiben Erenköy Sahrayı Cedit
Camii'nden alınarak Maltepe Başıbüyük
Mezarhğı'nda toprağa venlmıştir.
Turgut Etingü"ye Tann'danrahmet,ailesine ve
üyelenmize başsağhğı dıleriz.
TÜRKİYE GAZETECtLER CEMİYETÎ
2 9 3
89 78 (3HAT)
Çarşamba - Perşembe
22.30 - 01.30
AJLAN - Vokal
CA\AYER - Pıyano
Cuma - Cumartesi
22.30 - 01.30
ÖNDER FOCAN DÖRTLÜSÜ
ŞENOVA ÜLKER - Trompel
ÖSDER FOCA\ - Gitar
TAYLAS CEMGİL - Bas
CANKUTÖZGÜl Daıvl
JAZZ GUNLERİT Û N E L M E Y D I N I N O B E Y O S L U 2 9 3 0 7 8 6
T.C.
İLAN
BEYOĞLU 4. ASLİYE HUKUK
HÂKEVILİĞİ'NDEN
1944 333 Kararh
Davacı Kemal Çıçekdal vekılı Av. Cemal Özen tara-
findan Keçıören Aktepe 6. Sokak No:12 Ankara adre-
sınde ıkamet eden ve fstanbul Sanyer Rumehhisar Ma-
hallesi cılt 009.07, sayfa 10. kütük no 860'ta nüf\ısa ka-
>ıth 01.02.1950 dogumlu Zeynep Çıçekdarın (Alı ve
Sultan'dan doğma) mahkememızden verilen 6.6.1995
tanh ve 1995 '378 sayılı karan ile taraflann boşanmala-
nna karar \ enlmış olup hüküm özeti Zeynep Çiçekdal'a
ilanen tebhg olunur.
Basın: 30221