28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 TEMMUZ 1995 PERŞEMBE OLAYLAR VE GORUŞLER Demokrasi ve üniversiteProf. Dr. ONER ESEN Y üce atamız Mustafa Ke- mal Atatürk'ûn. bu ulu- su düşman işgalinden kurtarmaya karar verdi- ği gûn yaptığı ilk ve en önemli eylem, hiç şüp- hesiz ki Türkiye Büyük Mıllet Mecli- si'ni kurmasıdır. Atatürk, düşmana karşı bir özgürlük savaşının verileceği ve padişahlık ile yönetim tarzının bir gelenek olarak kabul edildiği o zor gûnlerde dahi, gûcûnü milletinden al- mayan bir yönetimin başanlı olamaya- cağının bilincindeydi. Okuma- yazma dûzeyinin oldukça düşük olduğu o gûnlerde bile Atatürk'ûn ulusun ken- dini yönetebilecek erdemli kişileri se- çebileceğine olan güveni tamdı. Yaşa- tılması ve geliştirilmesi tıpkı bir nazik çiçeğe benzeyen "demokrasi'', Atamı- zın bundan yetmiş beş yıl önce bize devrettiği en değerli emanettir. Türk toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine eriştiren demokrasi ile yönetim kavra- mının özünde güç ulusundur. Bu kav- ram, Atamızın "Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur" şeklindekı özdeyi- şı ile daha anlamlı bir şekilde dile ge- tirilmiştir. Gücünü ulusundan alan bu dûnyanın en erdemli yönetim anlayışı- nı ulusun varlığı sûresince geleceğe ta- şıyacak en önemli kaynak, Atamızın da cumhuriyetimizi emanet ettiği ve bu ülkülerle yetiştirilmiş olan genç kuşak- tır. Genç kuşağa bu ülkûleri öğretecek olan eğitim-öğretirn sürecinin en son ve en önemli halkası üniversitelerdir. Ancak ne hazindir ki demokratik dü- şünce kavramını yeni lcuşağa öğretme- si gereken ve topİumun en yûksek öğ- retim düzeyine sahip bu kurumlar, de- mokratik bir şekilde kendi yöneticile- rini seçme olanağından yoksundurlar. 1980 yılı sonrasmda demokrasiye ara verilen bir dönemde çıkan bir yasada, fakültelerin kendi dekanlarını seçme olanaklan ellerinden alınmıştır. Yük- sek Öğretim Yasası'na göre herhangi bir fakültede dekanlık boşaldığynda o fakültenin yer aldıgı üniversitenin rek- törü, YÖK'e üç aday önermekte, YÖK Genel Kurulu bu üç adaydan birini se- çerek ilgili fakülteye dekan olarak ata- maktadır. Bu süreç içinde, yönetilecek olan ilgili fakültenin en ufak bir söz hakkı olmamaktadır. Bu sürecin ne öl- çüde demokratik olduğunu tartışmaya gerek olmadığı açıktır. Bu yolda sava- şım verilerek şu olumlu sonuç alındr 1993 yılı sonbahannda boşalan İÜ Rektörlüğü ıçin seçim yapılması söz konusuydu. Bugünkü rektörümüz Sa- yın Pof. Dr. Bülent Berkarda da aday- lardan biriydi. O gûnlerde Sayın Prof. Dr. Bülent Berkarda, demokrasinin fa- ziletlerine inandığını, bu temel ilkeden hareketle bir fakülteyi yönetecek deka- nın belirlenmesinde de ilgili fakültenin iradesine saygı duyulması gerektiğini her konuşmasında ifade ediyor, açık ve şeffaf bir yönetimden söz ediyordu. Gün geldi ve Sayın Prof. Dr. Bülent Berkarda, 10 Rektörlüğü'ne seçildi. Söylediklerini gerçekleştireceği inancı ile ülkemizin hatta dünyanm en eski üniversıtelerinden biri olan tÜ'de bir bahar havası esecekti artık. Ara re- jimden arta kalan YÖK Yasası'na kar- şın üniversitemizde birçok fakültenin dekanlığı boşaldığında sayın rektörü- müz ilgili fakülteye gidiyor ve kapalı oy açık şayım esasına göre belirlenen adayı YÖK'e öneriyor ve YÖK Genel Kurulu'nda da bu aday seçilerek de- kan olarak atanıyordu. Böylece bir ba- kıma yasaya karşın demokratik süreç işletiliyordu. 25 Mart 1995 tanhinde de ÎÜ Işlet- me Fakültesi'nde mevcut dekanın, de- kanlık süresi sona erecekti. Bu durumu bilen sayın rektörümüz 23 Mart 1995 tarihinde fakültemize gelerek tüm öğe- tim üye ve yardımcılanna seslenerek mealen aşağıdaki biçimde bir konuşma yaptı. "Krymetli arkadaşlarun, dekanım- zuı dekanlık süresi 25 Mart 1995 tari- hinde sona erecek, dekanlık seçimi 30 Mart 1995 tarihinde yapılacaknr. Se- çim sonucunda adaylardan biri açık farkla üstünlük sağjadığı takdirde dü- şük oy alan adaylar yerine kendim uy- gun göreceğim başka iki aday yazarak listeyi bu şekliyle YÖK'e gönderece- ğün." Şimdi şu olumsuz gelişmeyi gö- relim: Sayın rektörümüzün yaptığı açıkla- manın son cümlesi oldukça nazik bir düşüncenin ürünüydü. Çok oy alarak açık farkla öbür adayı geçen bir adayın çeşitli spekülasyonlarlayıpratılmama- sını hedef alıyordu. Nihayet gün geldi ve seçim yapıldı. Demokrasiyi özleyen tüm öğretim üye ve yardımcılan tam kadro halinde eksiksiz olarak seçime katıldılar. So- nuçta yetmiş üç kişinin katıldığı seçim sonunda şu sonuçlar alındı: Prof. Dr. Hayri Ülgen 47 oy, Prof. Dr. Kemal Kurtıüiış 24 oy, Prof. Dr. Alpaslan Pe- ker 1 oy, 1 oy da boş. Yukandaki sonuçlara göre fakülte- miz Prof. Dr. Hayri Ülgen'i dekan ola- rak seçmiş, öbür adaylar ise seçimi kaybetmiştir. Bu sonuçlara göre sayın rektörümüzün verdiği söz üzerine oy- lann yüzde 65'ını alan Prof. Dr. Hayri Ülgen'i ve başka iki adayı YÖK'e önermesi beklenirdi. Ancak durum farklı gerçekleşti. Edinilen bilgiye gö- re sayın rektörümüz Prof. Dr. Hayri Dl- gen'i birinci sırada gönderdiği ilk lis- teden sonra "sözüm ona" alınan bir du- yum ve görülen lüzum üzerine YÖK'e gönderdiği ikinci listede Prof. Dr. Ke- mal Kurtuluş birinci sırada, Prof. Dr. Çetin Şanlı ikinci sırada ve Prof. Dr. Cengiz Erdamar üçüncü sırada yer al- mıştır. YÖK, kendine gönderilen bu ikinci listeyi dikkate alarak ve hiçbir araştırmaya gerek duymaksızın ikinci listenin ilk adı olan ve yapılan seçimi kaybeden bir kişiyi, dekan olarak ata- mıştır. Günümüzde ülkemize binlerce de- ğerli işletmeci yetiştirmiş ve seçkin bir toplum olduğu sayın rektör Bülent Ber- karda tarafmdan özellikle belirtilen İÜ lşletme Fakültesi'nin istenci (iradesi) kesinlikle dikkate alınmamıştır. Bu sonuçlara göre sayın rektörümü- zün fakültemizin yüzde 67'sinin *de- kanhk yapmasuu istemiyoruz" dediği bir adayı, YÖK'e birinci sırada gönder- mesi farklı bir demokrasi anlayışı ol- duğunu ortaya koymaktadır. Sayın Berkarda'nın rektörlük seçim- lerinde birinci sırada seçilmesine kar- şın cumhurbaşkanına farklı bir sırada önerildiği o gün hissetmiş olduğu tüm duygulan bugün lşletme Fakültesi'nin hemen hemen tamamı, demokrasi oyu- nunun sahnelendiği bir tiyatroda rol al- mış aktörler olarak en acı biçimde yü- reklerinde hissetmekte olduklanndan hiç kimse şüphe etmemelidir. Ve bir gün gelecek gerçek demokrasi tüm bu zorluklan aşacak ve gelecekte bir gün bu uygulamalar herkese göre farklı bir demokrasi anlayışının olamayacağını göstermek, gerçek demokrasilerden sapmamak için örnek olarak gösterile- cektir. ARADABIR MUHSÎNE HELtMOGLU YAVUZ Halkbilimci- Yazar Gökbenk, Berkes ve GorbL. Kültür Bakanlığı'nın yaptığı dizi belgesellerden bi- rinde, değerli felsefecimiz Macit Gökberk (ki ışıklar içinde yatsın), yaklaşık olarak şoyle diyordu: "Felse- fe, insanı aydınlığa götürür, dogmalar ise karanlığa. Oysa ne yazıktır ki şu anda orta dereceli okullanmız- dan felsefe dersleri kaldınlırken din dersleri zorunlu kılınmıştır. Bu durumdan büyük üzüntü duyuyorum." Yaz dinlencesi için geldiğım Büyükada'da ilk işim hemen Macıt Hocalar'ın köşküne gidip hocanın eşı Zahide Gökberk'ı ziyaret oldu. Zahide Hanım da ay- nı üzüntüleri, endişeleri duymaya devam ediyor. Onun başka "yürekyaralan" da var. Bunlardan biri- si de hem Macit Bey'in hem de kendisinin fakülte- den arkadaşları olan, değerli felsefecimiz Niyazi Berkes'in, solcudur, komünisttir diye üniversitede- ki işine son verilerek yurtdışında yaşamak zorunda bırakılması. (Sevgili Pertev Naili Boratav Hoca da öyle olmadı mı?) Zahide Hanım'ın anlattığına göre Berkes'in yirmi beş yıl çalıştığı Kanada'daki üniversitenin (Mc Gee) Rektörü, bizim sayın "büyüklerimize", 'Niyazi Ber- kes gibi birkaç tane daha komünistiniz varsa, bize gönderin" diye tel çekmiş!.. Yıne Berkes Hoca'nın, Macit Hoca'yayurtdışından yazdığı mektuplarvar. Hemen hepsindedeanaduy- ğu "memleket özlemi." Hele birisir.deki şu sözleri, insana hüzünden de öte acı veriyor: "Ben ülkemde yaşamak için herhangi sıradan birişte bile çalışma- ya razıydım, ama izin vermediler." Zahide Hanım bunlan anlatırken belleğım beni alıp, Gorbaçov'un ülkemize geldiği günlere götürdü. Ver- diği konferanslardan bırisıni, büyük bir ilgiyle gözü- mü ve "kulağımı" kırpmadan dinlemiş ve notlar al- mıştım. Orkestra kendisini, Şostokoviç'in "Festival Üvertürû" ile karşılayınca, çok duygulanan Gorba- çov kürsüye gelip, "Biz bu parçayı ulusal bayramla- nmızda çalanz. Şu anda kendimi Kızıl Meydan'da sandım. Sanki Ankara'da değil, Kızıl Meydan'da- yım" dedi. Bu sözler üzerine acıyla gülümsedim. Bir zaman- lar Berkes'lerı, Boratav'lan, Nâzım'lan ülkelerinden uzaklaştıran, bu dar ve karanlık zihniyetin ürünleri, kendileri gibi düşünmeyenlere "Komünıstler Mosko- va'ya" diye bağırırlardı. Dahası, işyerierimizin yöne- ticilerine "Bu komünisttir, solcudur, tehlikelidir, he- men işten atın" diye imzasız ihbar mektupları yazar- lardı. Oysa şu anda eski Sovyetler'in komünist va- tandaşları ülkemizin hemen heryerindeler. Başta da Ankara ve Istanbul'dalar. Eşlerı, sevgilileri, çoluk çocuklanyla gelip bizimle bir arada yaşıyorlar. Da- hası, onlann eski devlet başkanları da herhangi bir insan gibi başkentimize geliyor hem de "Kızıl Mey- danlannı da" bırlikte getirerek. Aman tannm, sen be- nim aklımı koru... Işte böyle, "gün oluyor devran dönüyor" dönme- sineya, Nâzım gibi Berkes gibi nicedeğerlerimizya- ban ellerde "memleketim memleketim" diye diye, o yurtseveryürekleriyleözlem içinde öldükten sonra... Onlann özlem acısından yüreklerini çatlatan bu duygu, acaba birilerınin de gönül ve bilinç gözlerini kapatıp, kör eden, karanlık damarlarını çatlatmaz mı?.. TARTIŞMA DİYARBAKIR SULH HUKUK MAHKEMESFNDEN EsasNo: 1993/1010 Davacı tbrahim Kâmuran Güran tarafindan davah Be- dirhan Bedır aleyhıne açılmış bulunan tapu iptalı ve tes- cili davasının yapılan açık yargılaması sonunda: Davalı Bedirhan Bedir adresı tespıt edilemedığmden dava yokluğunda görûlüp sonuçlandınlmıştir. Dava konusu Diyarbakır Istasyon Bağlar Mahallesi 111 ada, 16 parseldekı dalıya aıt 3 44 payının ıptalıne, davah konusu şufah payın davacı Ibrahım Güran adına tapuya ka\ıt ve tescıline, daır karar davetıye yenne ka- im olmak üzere ilan teblığ olunur. 23.5.1995 Basın: 25507 T.C. KÜÇÜKÇEKMECE 1. ASLİYE HUKUK HÂKTMLİĞİ'NDEN 1994/978 Esas Davacı Aygûl Cansu'ya \elayeten lsmet Cansu tara- findan davalılar Abdülkadir Pehhvan ve Ibrahım Çamlı aleyhine açılan tazminat davasında: Davah Abdülkadir Pehlıvan adına çıkanlan davetiye bılatebhğ iade edılmış, >apılan araştırma netıcesinde ad- resınin tespıtine ırnkân olmadığindan. adı geçenın 21.9.1995 günü saat 09 30'da bızzat duruşmada hazır bulunması veya kendisini bir vekıile temsıl ettinp dıye- ceklenni bildırmesine. aksı takdırde usulün 377 ve mü- teakip maddesi gereğince duruşmaya gıyabında devam olunup sonuçlandınlacağı ılan olunur. Basın: 30231 Sabancı ve Menzir'e... S on gûnlerde gepegenç bir polisin görevi başında öldürülmesiyle herkesi üzen olayın ardından; Menzir"in, polisin cenaze töreninde yaptığı konuşmayla başlayan tartışmalara, her zaman her konuda olduğu gibi, Sabancı da katıldı ve kendi üslubu ile "a-ferin, a-ferin, ko-nuşsun, ko- nuşsun, yanhşlar söylensm" diyerek Menzir'in savunmasını üstlendi. Eğer Türkiye Cumhuriyeti demokratik hukuk devleti ise, -ki hep öyle olduğu söyleniyor- kimse bana ya da benim gibi düşünenlere "paran kadar konuş" diyemez. Çünkü kazancı oranında vergisıni ödeyen bir vatandaş olarak Sayın Sabancf nın ne kadar konuşma hakkı varsa, görüşlerimizi söylemeye bizim de o kadar hakkımız olduğuna inanıyorum. Bir "konuşan Türkiye" sözü çıktı ortaya, ama bu beyler konuşma hakkını yaînızca kendilerinde görüp, bu hakkı kendileri için istiyorlar. Peki, son günlerin moda deyimiyle "adama sonnazlar mı" madem Menzir için konuşma hakkı istiyorsunuz Sayın Sabancı, niçin daha önce herhangi bir demeç verdiği için -hem de daha zararsız türden- görevden alınan, sürgüne gönderilen, hakkında soruşturma açılan başka devlet memurlan için aynı duyarlılığı göstermediniz? Yoksa doğrulan görebilen yaînızca siz misiniz, yada sizin doğnılannız dışında başka doğru yok mu? Yasalara göre devlet memurlarının bu tür siyasal görüş bildirmesinin yasak olduğunu, kuşkusuz sizlerin de içinde olduğu herkes bilirken Menzir'in ayncalığı nereden kaynaklanıyor? Yapılan konuşma. hiçbir biçimde "üzüntü nün etkisi ite" gibi gerekçelerle de savunulamaz. Kaldı ki, konuşmayla nerelere mesaj verildiği, ardından gelen kutlama ve onaylamalarla da açıkça görülmektedir. Bu son olayda ve daha önce yaşamlannı yitiren güvenlik güçleri için, vatanmı ve ulusunu seven herkesin büyük üzüntü duyduğu bir gerçektir. Ama, Menzir'in tüm söylediklerinin ardından bir de "patiama noktasuıa geldik" gibi bir ifade kullanması son derece sakıncalıdır. Çünkü ülkemizde ne yazık ki patiama noktasına gelen o kadar çok ki, herkes bu tür çıkışlarla ortaya dökülürse, korkanm o zaman Menzir ve öbür görevlilerin ve sorumlu politikacılann işi daha da güçleşecektir. Evet Sayın Sabancı, sizler televizyonlara çıkıp halkın kafasım kanşnrmaya kalkışmasanız ve biz de ülkemizi sevmeseydik "bize ne" der geçerdik, ama diyemedik. •;, Nezahat Ba\ dur »rSOOBTU/b-den 108.500 BTU/h'ye kadar 38çeşH splıt khma TTavan, asma"tîfon, duvar, yer, salon, mutti ve kanal bağlantıh fiplenyte her mekan için farkn - seçenekler 4Jt&kro kompütür kontrollü f onksıyontar • Nem alma özeilığı • Vurt çaptnda yaygın servis ISTANBUL : Tel (0-216)325 57 60 Fax (0-216)325 57 79 ANKARA : Tel (0-312) 230 38 94 - 230 03 40 Fax (0-312)230 03 39 İZMİR : Te) (0-232) 422 49 60 - 463 68 23 Fax (0-232) 421 82 02 ADANA • Tei (0-322) 359 31 09 • 359 31 26 Fax (0-322) 359 31 21 MITSUBISHI )<Q| bir H O 0 Ç B A N C I Holdıng Kurulusudur PENCERE Ordu ve Politika?.. Mustafa Kemal Paşa.. Enver Paşa.. lsmet Paşa.. Eskiden paşalar ilk adlanyla anılırdı; soyadı yasa- sından sonra iş kanştı... Çörekçi Paşa mı?.. Ahmet Paşa mı?.. Orgeneral Çörekçi denebilir.. Ya da Ahmet Paşa.. • Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Ahmet Çö- rekçi başkanlığında bir kurul, 14 gazeteden 27 ga- zeteciye 30 haziran cumagünü üç saat süren bir bri- fıng verdi. Dört yüksek rütbeli subay, şemalar ve ha- ritalar üzerinde Türkiye ve dünyadaki son stratejik ge- lişmelerle PKK ile savaşımda ulaşılan aşamayı an- lattılar. Cumhuriyet adına brıfinge katılan Ankara temsil- cimiz Mustafa Balbay, Genelkurmay adına verilen bilgileri satırbaşlanyla şöyle özetledi: • Soğuk Savaş dönemi kapanınca beliren banş umutlan çok kısa sürdü. Soğuk Savaş yerini bölge- se/ ve etnik çatışmalara bıraktı. • Rusya, SSCB dağıldıktan sonra birsüre sarsıl- dı; ancak kısa sürede toparlandı. • Doğu - Batı çatışmasının yerini Kuzey - Güney aynmı aldı. 'Balkanlar - Kafkasya - Ortadoğu' üçge- ni ortasındaki Türkiye, çelişkilerin merkezinde ve çe- şitli tehditlerin güncelliğinde yaşıyor. • Yunanistan'ın izlediği politika 'Türkiye'nin aley- hine olan ne varsa benim lehimedir' ekseninde yü- rütülüyor. • Uluslararası sorunlar karşısında BM kararsız ve yanlıdır, AGİT beklenen başanyı gösterememıştir. • NATO iyı nıyetle çabalamaktadır. AB, Hıristiyan fanatizminin etkisindedir. BAB, güvenlik sistemi ba- kımından önemlidir; şu anda BAB'a ortak üyeyiz, hedef tam üyelik olmalıdır. Genelkurmay adına gazetecilere brifing düzenle- yen kurul, bundan sonra PKK'ye ilişkin biîgiler vere- rek şu uyanyı yaptı: "Hükümet, terör örgütüne moral olacak ödünler- den kaçınmalıdır." • Arkadaşımız Mustafa Balbay'ın 1 Temmuz 1995 günlü yazısından aktardığım özetlemeden çıkan so- nuç nedır?.. Ordu politikanın içindedir; dünya dengelerini de- ğertendiriyor, Türkiye'nin durumunu irdelıyor, hükü- metin BAB'a tam üye olmasını istiyor, PKK'ye siya- sal ödün verilmesine karşı çıkıyor, Avrupa Birliği'nin 'Hıristiyan fanatizmi'ne bağlı olduğunu söylüyor, Bir- leşmiş Miltetler için iyi şeyler düşünmüyor. Neyapmalı?.. Genelkurmay, gazetecileri aydınlatmak için ağzını açtı mı, politika olur. Çünkü en "ciddi" politika, dün- yanın stratejik dengelerı ve bölgemizdeki oluşumla- n üzerinde fikir üreterek yapılır. Bir devletin silahlı kuvvetleri, tehlikenin nereden nasıl geleceğini he- saplamakzorundadır; Genelkurmay'ın brifıngi bu ba- kımdan üzerinde dennliğine düşünülmesi gereken konulan basına yansıtmıştır. • Medya bir başka dünyada yaşıyor. Orgeneral Çörekçı'nin bir gazetecinin sorusuna verdiği yanıt, her şeyi bastırdı; Ahmet Paşa, TMY'nin 8'inci maddesine karşı olduklarını söyledi diye kıya- met koptu. Peki, Genelkurmay, AB'ye, BAB'a ya da BM'ye bakışında siyaset yapmıyor mu?.. Avrupa Birii- ği'nde Hıristiyan fanatizmi"ya da "BAB'a tam üye- lik" konularında ordunun bakışı, belli bir politikanın dışavurumu değil midir?. Bunlann yanı sıra üç saat- lik toplantıda önemli gerçekler dile getirilmiş ve tar- tışma konulan oluşmuştur; ama, basını ilgilendirmi- yor. Çünkü bugün ya askere sövmek ya da şoven duy- gularla orduyu pohpohlamak modası geçerlidir.. Ne medya sorumluluğunu biliyornede politikacı!.. Oysa dünyada ülkelerin var oluşlarını sınava çeke- cek bir dönemden geçiliyor. VEFAT VE BAŞSAĞLIĞI Cemiyetimiz üyesi, değerli arkadaşımız TURGUT ETİNGÜ 4 Temmuz 1995 Salı günü vefat etmiştir. Vefatı camiamızda büyük üzüntü yaratan Etıngü'nün cenazesi 5 Temmuz 1995 Çarşamba günü öğle namazını takiben Erenköy Sahrayı Cedit Camii'nden alınarak Maltepe Başıbüyük Mezarhğı'nda toprağa venlmıştir. Turgut Etingü"ye Tann'danrahmet,ailesine ve üyelenmize başsağhğı dıleriz. TÜRKİYE GAZETECtLER CEMİYETÎ 2 9 3 89 78 (3HAT) Çarşamba - Perşembe 22.30 - 01.30 AJLAN - Vokal CA\AYER - Pıyano Cuma - Cumartesi 22.30 - 01.30 ÖNDER FOCAN DÖRTLÜSÜ ŞENOVA ÜLKER - Trompel ÖSDER FOCA\ - Gitar TAYLAS CEMGİL - Bas CANKUTÖZGÜl Daıvl JAZZ GUNLERİT Û N E L M E Y D I N I N O B E Y O S L U 2 9 3 0 7 8 6 T.C. İLAN BEYOĞLU 4. ASLİYE HUKUK HÂKEVILİĞİ'NDEN 1944 333 Kararh Davacı Kemal Çıçekdal vekılı Av. Cemal Özen tara- findan Keçıören Aktepe 6. Sokak No:12 Ankara adre- sınde ıkamet eden ve fstanbul Sanyer Rumehhisar Ma- hallesi cılt 009.07, sayfa 10. kütük no 860'ta nüf\ısa ka- >ıth 01.02.1950 dogumlu Zeynep Çıçekdarın (Alı ve Sultan'dan doğma) mahkememızden verilen 6.6.1995 tanh ve 1995 '378 sayılı karan ile taraflann boşanmala- nna karar \ enlmış olup hüküm özeti Zeynep Çiçekdal'a ilanen tebhg olunur. Basın: 30221
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle