Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
5 TEMHÜZ1995 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
KULTUR 15
ALLECRO EVİIV İLYASOĞLU
Mozart
ve
Türkler
Türk mâziği Mehter Bandosu'nun ri-
tim ve vunııa çalgılanyla 18.yüzyıl or-
talanndan başlayarak Avrupalılann il-
gisini çeloıiştir. Bugûn büyük senfoni
orkestralannda yer alan nice davul,zil,
çevgan gibi vurmalı çalgı, mehter ban-
dosundan kaynaklanır. Tûrk konulu
opera yazılmış besteciler (Lufly, Gluck,
HındeL HaydnJMozart, Rossûi, Venfi)
asiında hep imge gücünün yarattığı bir
Tûrk ülkesi düşünmüş: zaman zaman
Tûrk tiplemeleri rejisörlerin elinde zen-
ci, arap, Kızılderili tiplere dönûşmûş;
herhangi bir egzotik bir düşlem Türk
imgesi ile özleştirilebilmiştir.
Mozart bale, opera gibi sahne yapıt-
lan yanı sıra konçereto ve sonat gibi ki-
mi çalgısal biçimlerde de Tûrk müziği
ritmini ve motiflerini değerlendirmiştir.
1772'de yazdığı Lucia SiDa'nın bale
sahnesindeki Tûrk motiflerini 1775'de
yazdığı "Türk Konçertosu"nun fîna-
lindeki çifte ritim kurgusuyla zarif bir
rondoda birleştirir. Yine Lucia Silla'dan
kaynaklanan, unutulmuş balesi Saray
Kıskançhklan da Tûrk motiflerini ta-
şır. KahireKaa ve Zaide imgeleminde-
ki Türk ortamını duyuran, yanm kalmış
operalandır_Zaide ise Saraydan KızKa-
çınna'nın ilk şeklidir. Bu arada K.V.33
(1778) La Majör piyano sonatının son
bölûmne "Alla Turca'' başlığı altında
bir marş yazar. Bu sonatta piyanistin sol
eli mehter davulunun tokmakla vuru-
şunu, sağ eli de mehterdeki zillerin et-
kinliğinde düşlem dolu ince bir ezgiyi
işler.
Saraydan Kız Kaçrrma, KV 384
(1782), üç perdelik bir şarkılı oyundur.
Komik opera niteliğinde olup özgün
olarak Almanca yazılmıştır. Gottüeb
Stephani'nın Bdmonte ve Konstanza
adlı oyunundan Bretzner'in uyarladığı
metne dayanır. Mozart babasına yazdı-
ğı bir mektupta bu operanın uvertürü-
nü ve fînalindeki koro müziğini Tûrk
motifleriyledonatacağını söyler. Osmin
tiplemesi eski bir Istanbul yahsını me-
kân olarak alması, davullar ve zdllerle,
mehter bandosu etkisinı yaratması bu
yapıtı Tûrk operası olarak ünlendirmiş-
tir. Şarialı oyun "sJngspieF. Alman okııl
piyeslerinden kaynaklanan, içinde mü-
ziksiz diyaloglann yer aldığı, yer yer
tûmüyle bir tiyatro sahnesini andıran
biçimdir.
Topkapı'da 'SaraydanKızKaçırma'
Mozart'ın Türk operası "Saraydan
K E Kaçınna", bu yılki Istanbul Festiva-
li ile başlayarak bundan böyle dünyaca
ûnlü Mozart uzmanlanna yorumlatıla-
cak. Başlıca amaç, adını yurt dışındaki
sanat merkezlerinde duyuran sanatçılar-
la birlikte, bu sanatçılan izleyen dinle-
yicilerin de yurtdışından Istanbul'a ge-
lerek, festivale gerçek bir uluslararası or-
tam kazandınlması.
Duyurulan ilk iki temsilin biletlerin-
den yüzde doksanı yurt dışında satılmış.
Duyurulmayan üçüncü temsil ise Mo-
bil'in kuruluş yıldönümünü kutladığı bir
davetin armağanı olarak sunuldu. Mo-
bil'in özel çağnlılan ve basın bu üçün-
cü temsili izledi. ilk iki perdenin birleş-
tirilmesi, aryalann özgün şekline bağlı
kalarak sunulması; yine özgün şeklin-
deki yinelemeler, singspiel tarzına bağ-
lı tiyatro diyaloglannın uzaması, dinle-
yicilerin bir kısmının ilk arada gitmele-
rine neden oldu.
Orkestra şefı Sir Charles Mackerras,
Mozart yapıtlannda titizlikle özgün şek-
le bağlı kalmayı ilke edinmiş bir sanat-
çı. Mozart operalannı otantiğe en yakın
yorumlamasıyla nice klasik müzik der-
gisinin kapağı olmuş, dünyaca ünlü eleş-
tirmenlerin övgüsünü kazanmış bir şef.
Iskoç Oda Orkestraa ise Mackerras ile
Mozart plaklanna imzasını atrruş, ünlü
solistlere eşlik etmiş bir topluluk. Sah-
neye koyan Aidan Lang. özellikle tngil-
tere'deki büyük opera evlerinde çalışma-
lar yapmış. (Topkapı sarayının kapısı
önündeki doğal ortamı genişleterek kul-
lanması ilgincti.)
Belmonte rolündeki Kurt Streit, Av-
rupa ve Amerika'da birçok ünlü opera
evinde başroller oynamış bir sanatçı.
Oyunla müziği birleştirmesi ve tatlı ses
rengi ile dikkati çekiyordu. Konstanze
rolündeki Rosa Mannon'un o çok güç
koloratur aryalann üstesinden gelişi kay-
da değerdi. Pedrillo'yu oynayan Peter
Almanca aksanı Tûrk olduğunu duyuru-
yordu. Son sahnedeki vodvil ortamı ha-
fıf ve uçanydı. Sonuçta, tstanbul'daki
Saraydan Kız Kaçırma temsili, bir şar-
kılı oyundan beldeneni ve Mozart'ın as-
lına uygun icra ilkesine bağlı bir şeften
umulanı verdi.
Doğal ki opera, günümüzde sinema,
video, TV alışkanlığı artan insanlan ça-
bucak alıp götürmeyen bir sanat dalı.
Hele özgün şekliyle. kısaltmalar yapıl-
madan oynanırsa. bir laboratuvar titizli-
• tstanbul'daki Saraydan Kız
Kaçırma temsili, bir şarkılı oyundan
bekleneni ve Mozart'ın aslına uygun icra
ilkesine bağlı bir şeften (Sir Charles
Mackerras) umulanı verdi.
Bronder'in ve Blondchen'i oynayan
Linda Kitchen'in sevimli tiplemeleri,
can alıcıydı Osmin rolündeki Peter Ro-
se da Amerika ve Avrupa'da önemli sah-
nelerde rol alrruş bir sanatçı. Ünlü şef ve
orkestralar ile plak kayıtlan var. Osmin,
o derin bas sesinin gerektirdiği "basso
profundo" özelliği içindeki komik öğe-
leri sergileyişi ile başanlıydı. Hiç şarkı
söylemeyen Selim Paşa'nın, rolünü üst-
lenen tiyatro sanatçımız Uğur Polat'ın
ğine dönüşebiliyor. Önümûzdeki yıllar-
da baştan gözden geçirilerek çok daha
alımlı bir hale getirilebilir ve o zaman
BBC'nin filme alma önerisi de gerçek-
leşebilir.
Tokyo Yayh Çalgılar Dörtiüsü
Festivalde bugüne kadar yer alan top-
luluklann içinde en çok iz bırakanı Tok-
yo Yaylı Çalgılar Dörtiüsü oldu. Bir üye-
si Kanadalı, üç üyesi Japon olan toplu-
luk, dört çalgının birleşmesini tek kişi-
nin solugunda sunuyordu. Bu sanatçılar
yalnız müzik yapmayı değil, müziğjn ar-
dındaki felsefeyi özûmsemişler. Ome-
gin birsöyleşilerinde Beetboven'm Dört-
lülerine zaman içinde nasıl algiladıkla-
nnı, çok ince aynntılarda dahi olsa de-
ğişen zaman ve çevre koşullanyla, ken-
di olgunluklanyla nasıl yenianlamlar
içinde yorumladıklannı anlatıyorlardı.
Tokyo Dörtiüsü, çalıştıklan yapıtlann
belli bir olgunluk düzeyine ulaştığına
karar vermeden kayda geçirip CD hali-
ne getirmiyor. Dünyanın en büyük plak
şirketleriyle CD'ler yapmış, 25 yıllıkbir
geçmişe sahip ve artık çaldıklan her ya-
pıtla özdeşleşmiş bir grup. Özellikle
Bartok'un op.17, 2 numaralı kuvarteti
herhalde uzun bir süre kulaklanmızda
kalacak.
Aykal ve Bream
Şef Gürer AykaL tskoç Oda Orkestra-
sı'nın festivaldeki ikinci konserini yö-
netti. Elgar'ın lirik serenadı, Saygun'un
ağıtsal "Concerto da Camera"sı ve
Schubert'ın insanı sıcacık saımalayan
gûzel motiflerinin parlatıldığı 3.senfo-
nisi konserin zevkle dinlenen parçala-
nydı. Albeniz'in aslı piyano için yazıl-
mış olan tberia süitinde yer yer orkestra
ve solist arasındaki tempo farklılığı, ün-
lü gitarcı Julian Bream'in biraz yorgun
olduğunu düşündürdü.
Leyla Gencer'in 15 CD'si Türkiye'de
CUMHUR CANBAZOĞLU
Yerli kaset piyasasında fıyat artışlanna
bağlantılı olarak düşmeye devam eden
satışlar ithal CD'leri peîc etkilemiyor.
Uzun yıllar ülke dışından türlü
zorluklarla CD elde etmeye çalışan
tüketici, fiyatlan yüksek olmasına
karşın özellikle Klasik Batı müziğinin
seçkin örneklerine büyük ilgi gösteriyor.
Üç büyük kentteki birçok müzik
merkezinde ve öteki illerde birkaç
plakçıda bu ithal CD'leri bulmak olası.
Son olarak Yonca Plak, ûnlü soprano
Leyla Gencer'in çeşitli tarihlerde kayıt
edilen konser bantlannın CD'lerini ithal
edip piyasaya sûrdü. 15 CD'lik pakette
Gencer'in şu çalışmalan yer ahyor:
Donizetti'den Maria Stuarda (Floransa
'67), Lucreda Borgia (Napoli'66),
Lucia Di Lammermoor (Trieste '57),
Caterina Cornado (Napoli '72), Anna
Bolena(Glyndebourne '65), Rossini'den
Elsabetta Regina D'Inghilterra
(Paleımo '70), Chopin'den 19 Liriche
Poiacche- Liszt Cilea'dan Adriana
Lecouvreur-Turandot('66), Verdi'den
Due Foscari-Bonus: Gencer
Airias(Venedik '57), D
Trovatore(Milano '57), LaTraviata(Rio
'64), Massenet'den Werther (Trieste
'59), Pacini'den Saflb (Napoli '67),
Zandoni'dan Francesca Da Rimini
(Trieste '61) ve Leyla Gencer Volume 1.
Yonca Plakçılık'm ithal ettiği seriler
arasında diğer önemli bir paket de film
müzikleri. Italyan ve Fransız
bestecilerinden olusan seride birçok
önemli filmin CD'lerde toplanmış
özgün müzikleri yer alıyor. YakJaşık
doksan CD'lik seriye ileri tarihlerde
öteki yapıtlar da eklenecek. Film
müzikleri CD'leri arasında Nino
Rota'dan Amarcord, Casanova, La Doke
Vıta, Otto e Mezzo, Rocco e I Suoi
FrateOi, Giulietta Degli Spiriti, Ennio
Morricone'den Stanno Turti Bene, Una
VTta Venduta, Incontro, Escalarkm.
Armando Trovaiolı'den Permette Rocco
Papaleo, Proramo Di Donna. Luis
Bacalov dan La Citta Del k Donne,
Pierre Bachelet'den Historie D'o,
Vladimir Cosma'dan L'AJTaire Crazy
Capo, Philippe Sarde'dan La Valise,
M n Et Les Ferrailleurs gıbı çalışmalar
bulunuyor.
Adı tüm dünyada saygıyla anılan Senegalli süperstar Youssou N'Dour bu akşam Açıkhava Tiyatrosu'nda
Bir dünya vatandaşıyla Afidka yolcıılıığu
AHMETULUĞ
Bir sanatçının müziğini korkutucu ve
bazen de yıldıncı olan uluslararası
müzik endüstrisinin acımasız çarkında
sergilemesi, kendisini çoğu zaman
haksız yargılamalara ve yanhş
anlaşılmalara maruz bırakabilir. Bu
bkanıklıklar, kaba bir tabirle Srorld
musc' (dünya müziği ya da müzikleri)
olarak adlandınlan müzik dünyasuun
varoşlannda yaşama savaşı veren birçok
Üçüncü Dünya müzisyenınin
tanınmasını önlemiş ve çalışmalannda
çeşitli kısıntılarla karşı karşıya
bırakmıştır.
Bu bariyerleri kırmayı başaran ve_
evrenselliği yakalayan ilk ve tek Üçüncü
Dünya müzisyeni, müziğinden ve
felsefesinden ödün vermeden tüm
dünyaya seslenebilen Jamaikalı efsane
Bob Marky oldu.
.Bob Marley'ın dışında da Ban
dûnyasında ve ona güdûmlü olarak var
olan tüm dünyada kalıcı bir iz
bırakabilmiş başka bir Üçüncü Dünya
müzisyeni yok denecek kadar azdır.
Yoktur, çûnkü evTensele ulaşmayı
amaçjamış tüm müzisyenler için olduğu
gibi Üçüncü Dünya müzisyenleri için de
yüzyıllann kültürel mirasına sahip
çıkrnak, çalışmalanna diğer mûziklerin
terminolojilerinden öğeler katmak. bu
yenı öğeleri duygusal ve estetik olarak
hoşa gidecek biçimde bir bütûnûn içinde
eritmek ve bunu kendine mal edebilmek,
ancak büyük sanatçılann sonsuz
baskılara karşın başarabildikleri bir
ölgudur. Batı dünyasının kendi dışındaki
bu oluşuma olan yaklaşımı çoğu zaman
sömürgeci bir geçmişin izlerini taşıdığı
için de bu müzikler üzerinde hızla
yozlaştıran ve tüketen bir baskı vardır.
Bu akşam 2. Uluslararası Istanbul Caz
Festivali kapsamında Açıkhava
Tiyatrosu'nda bır konser verecek olan
Senegalli süperstar Youssou N'Dour,
evrensellığe ulaşmayı uluslararası müzik
endüstrisine rağmen başarmış ve adı
bugün artık tüm dünyada saygıyla anılan
bir müzisyendir. Bu konser, Türkiye'de
yılm müzik olaylanndan biri olmaya
adavdır ve Istanbul Kültür ve Sanat
n u konser,
D Türkiye'de
yılın müzik
olaylanndan
biri olmaya
adaydır ve
Istanbul Kültür
ve Sanat Vakfi
bu cesur
seçimden
dolayı
kutlanmalıdır.
Konsere
geleceklenn
unutamayacakl
an bir gece
geçirecekleri
kesin.
Festivalde yarın
Caz dünyasının en önemli
trompetçilerinden Wynton
Marsalis, on yedi müzıkçiden
oluşan Lincoln Caz
Orkestrasf yla (Lincoln Center
Jazz Orchestra) yann 21.30'da
Açıkhava Tiyatrosu'nda
sahneye çıkacak.
Vakfi bu cesur seçimden dolayı
kutlanmalıdır. Seyirci, bu konsere ne
kadar ilgi gösterecek emin değilim.
Ancak önyargılanm ve kalıplaşmış
dinleme alışkanlıklannı bır kenara
bu^kıp konsere geleceklenn
unutamayacaklan bir gece geçirecekleri
kesin.
Youssou N'Dour'un müzik ve
evrensellik hakkında görüşleri şöyle:
"Dürüstçe şunu söylemelhim ki
Ba&talann son zamanlarda Afrika
müziğine açıhnasmdan kavnaklanan
olnmhı geüşmclerin yanı sıra, baa yantaş
anlaşümalar da ortava çıkmıştır.
Önceiikle, biz Afrikalılar, baa Banlılann
-hatta bazen iyi tanınan eleştirmenkrin,
plak yapuncüannın, distribütörterin,
perakendecilerin ve radyo ve müzik
çahşanlanıiiD- bfitün Afrika müziğini.
aynmı sadece kjtanın coğraTı konumuyla
bettrlenmiş tek bir kategoride
toplamalanndan hiç boşlanmryoruz.
Buna ek ve bağlantılı olarak
hoşlanmadığımız bir başka önyargı da
pek çok Batılınuı, sahnede ve
albümlerdeki 'gelenekserAfrika
unsuriannı tercih etme nedenlnin
şimdilerde çoğumuzun müziğuTiizde
kuUandığı bütiin modern' seslere karşı
bırtepki olması.
Bu iki bakış açısı. müzik tarihinin bu
dönüm noktasında Afrikalı sanatçılann
fazlasıyla gereksinim duyduklan,
kendıni ifade ve gelişim olanaklannı
baltalamaktadır. Batılılann. Afrikalılann
popüler müzik örneklerinden hiç ilham
almadan ve etkilenmeden, kendi
soyutlanmış müzik gezegenlerinde
yaşadıklanna inanma eğilimleri, şaşırtıcı
olduğu kadar gerçekliği de olmayan bir
düşüncedır.
Aslına bakılırsa, biz Afrikalı pop
müzisyenleri dünyanın bütûn
müzikleriyle fazlasıyla ilgiliyiz; aynca
Batılı sanatçılarla düşüncelerimizi
kültürlerimizi, duygu ve düşlerimizi
paylaşabilmek için yanıp tutuşuyoruz.
Biz de tüm Batılı sanatçılann yapması
gerektigi gibi müziğimizı; kim
oldugumuz, hayatta neyı sevdiğimiz, ne
olmayı amaçladığımız gibi bırbiriyle
ilintili konularla şekıllendirmeyi
denemeliyiz."
1959 yılında Senegal'in başkenti
Dakar'da doğan Youssou N'Dour, küçük
yaşından itibaren Dakar'ın kenar
mahallelennde şarkı söylemeye
başlamış. Sahneye ilk olarak 12 yaşında
çıkan N'Dour, kısa süre sonra
Senegal'de zamanın en popüler
topluluklanndan Star Band'de şarkı
söylemeye başlamış. 1979'da, daha
yirmi yaşındayken Etoile De Dakar adlı
kendi grubunu kuran Youssou N'Dour,
1981 'de Super Etoile adlı yeni grubunu
kurmuş ve bu ekiple Afhka çıkışlı en
modern pop tarzına imzasını atmış ve
Peter Gabriel ve Paul Simon gibi farklı
yıldızlann dikkatinı çekmeyı becennış.
1986 yılında Peter Gabriel''in 'So' adlı
albümüne katkıda bulunmuş ve Peter
Gabriel'in dünya turunda The Super
Etoil ile konserler vermiş. 1988 yılında
Amnesty International'ın 'Human
Rights Now' adlı projesınde Peter
Gabriel. Bruce Springsteen, Sting ve
Tracy Chapman ile birlikte yer alan
Youssou N'Dour 1989 da 'TheLion',
1990'da 'Set', 1991 'de 'Eyes Open'adlı
albümlerinı uluslararası piyasaya sürmüş
ve eleştirmenlerden büyük destek
görmüş.
1993'te UN1CEF tarafından Dünya
Çocuk Yılı çevresinde elçi tayin edilen
Youssou N'Dour, Temmuz 1993'te Paris
Operasf nda ilk Afrika Operası'nı
seı^ilemiş. 1994 yılında piyasaya
sürülen 'The Guide'albümüyle çıkışını
sürdüren Youssou N'Dour, Neneh
Cherry ile ortak söylediği ve albümûn
en sulandınlmış parçası olan '7 Seconds'
adlı çalışmasıyla listelere girmeyi
başarmış ve dünya pop piyasasında
kendine sağlam bir yer edınmiştir.
Dünyaya açılmayı hedefleyen birçok
Afrikalı müzisyemn aksine Paris'e
yerleşmek yerine Dakar'da yaşamayı
yeğleyen Youssou N'Dour, kendi
kurduğu ve zamanla yüksek teknolojiyi
yerleştirdiği stüdyosunda doğru bildiğı
yolda ilerlemeyi tercih etmiştir.
Aydm ve bağımsız kişiliği ve zengin
dünya görüşü ona seçtiği hedefler
peşinden prensıplerinden ve etnık ve
ulusal kimliğınden feragat etmeden
basamak basamak ilerlemesini
sağlamıştır.
Kendini bir dünya vatandaşı olarak
gören, müziğın her türünün ancak
kalitesiyle ilgilenen ve birkaç saatliğine
Afrika kıtasına bir yolculuk yapmak
isteyen herkese bu konser tavsiye olunur.
DÜŞÜNCEYE SAYGI
MEMET FUAT
Ahkâm Kesmek
"Ahkâm" Arapça bir sözcük, "Hükm"ün çoğulu...
Osmanlıca - Türkçe Sözlük'te (M. N. Ozön)
"Hükm" şöyle karşılanmış: 1. Hüküm, yargı. 2. Buy-
ruk, emir. 3. Karar. 4. Kuvvet.
Türkçe Sözlük (TDK) ise "ahkâm kesmek" için şöy-
le diyor: Çekinmeden kesin yargılarda bulunmak.
Eteştirmenlik ile "ahkâm kesmek" arasındaki uyuş-
mazlık nerede?
"Çekinmeden" ile "kesin" sözcüklerinde...
Demek ki konu bir yöntem konusu değil. Eleştir-
men kesin konuşmazsa, yanılabileceğini kabul eder-
se, yargılanna hangi yöntemle ulaşmış olursa olsun,
ahkâm kesmekle suçlanamaz.
Inceleme, araştırma yapmıyor, öznel yargılar veri-
yor diye bir eleştirmenin ahkâm kestiği söylenemez.
Işin gizi "çekinmeden kesin yargılar" sözünde
aranmalıdır.
Tersini de belirtelim: Bilimsel yöntemlerleyaptığı in-
celemeler. araştırmalarsonunda, konunun sanat ol-
duğunu düşünmeyip "çekinmeden kesin yargılar"
verenler ahkâm kesmekle suçlanabilirler.
Batı eleştirisinin gelişmelerini yakından izleyen iki
yazanmız, Enis Batur ile Ahmet Cemal iki konuda
birleştiler. Biri ülkemizdeki eleştirinin genel düzeyinin
düşük oldugu, bu alanda başka dillere çevrilmeye de-
ğer pek az ürün bulunduğu; ikincisi bu yetersizliğin
eleştirimizin dünya kültürüne, yazınına yeterince açıl-
mamış olmasından kaynaklandığı...
Bu görüşlere karşı bir şey söylenemez.
Bir yana uzun, köklü, çok yönlü geçmişi olan Batı
eleştirisi konunca bir karşılaştırma yapmaya kalkış-
mak anlamsızdır. Düşüncede evrenselliği yakalamak
için eleştiri çalışmalanmızı Batı yazıntnayönlendirme-
nin yarariı olmayacağı da söylenemez.
Arna Türk eleştirisinin başansını ürünlerinın başka
dillere çevrilip çevrilmemesiyle, ya da çevrilmeye de-
ğer bulunup bulunmamasıyla ölçmeye kalkmak çok
yanıltıcı bir yaklaşımdır. Eleştirimizin Batı yazınına
yönlenipyönlenmemesi de değerinin biçilmesini bü-
yük oranda etkileyecek bir ölçüt değildir.
Aynca eleştiri dünyamızın dağınıklığı içinde pek
göze batmasalar da, yok sanılan, özJenen birçok şe-
ye olumlu örnekler gösterilebilir Yabancı dillere çev-
rilse ilgiyle okunacak eleştiri ürünlerimiz de var, ko-
nularını Batı yazınından seçen inceleme kitaplanmız
da...
Beğenmeyebiliriz, yeterli bulmayabiliriz, gönlümüz
çok daha yükseklerde olabilir. Arna hiçbir şey yok-
muş gibi, bugüne kadar hiçbir şey yapılmamış gibi,
"çekinmeden kesin yargılarda" bulunmamalıyız, ah-
kâm kesmemeliyiz.
En başta, iki şeyi birbirinden ayırmamız gerekiyor:
öznel eleştiri ile genellikle "inceleme " diye andığımız
bilimsel eleştiriyi...
öznel eleştiri yazınsal yaratmayla el ele gider, ya-
ratıcı duyarlık, konuşma, eleştirel deneme düzeyin-
de yaşar. Yazıya geçmeden de vardır. Yazıya geçiri-
lebildiğinde ise eleştirinin en başanlı ürünlerini oluş-
turur.
Aykın bir örnek olarak Ece Ayhan'ı düşünelim. Ne-
yi izleyerek gelmiştir Ece Ayhan? Neye bakarak?
Yazdıklanna hangi ölçütlerle "Oldu!" demiştir? Yazın
dünyasına zoria mı girmiştir? Yazdıklarını kim, nere-
de, nasıl değerlendirmiştir?
Çıkamayız işin içinden. Çünkü bu bir öznel eleşti-
ri olayıdır. Ece Ayhan o aykın şiiriyle, yıllardır bunca
nazını çeken, bunca tersliğine katlanan hayranlannı
nasıl kazandı?
Demek ki Türkiye'de böylesine bir aykınlığı bile çok
kısa bir sürede değerlendirebilen bir öznel eleştiri gü-
cü var. Bu gücü iyi kötü yazıya dökenler de olmadı
diyemeyiz.
Bilimsel eleştiriye gelince... Bu, kısaca, araştırma,
inceleme, yöntem demektir. Büyük oranda üniversi-
telerdeki yüksek öğretmenlere bağlıdır: Işi okumak,
araştırmak, incelemek, düşünce üretmek olan, bun-
lan yaptığı için kendilerine paraödenen, yani yaşam-
lannı sürdürmeleri sağlanan kimselere...
Uygar ülkelerde bilimsel eleştiriye yatkın görülen
bütün gençler üniversite çevrelerine çekilir, burslar
verilerek, kitaplıklardan yararlanmaları sağlanarak
çalışmalanna olanak sağlanır. Türkiye'de böyle bir
alışkanlık yok. Eleştiri alanında bir şeyler yapmak is-
teyen gençlere yardımcı olunmuyor.
Ama son yıllarda üniversite çevrelerinden yazını-
mıza bilimsel eleştiri çalışmalanyla katkıda bulunan-
lann sayısı durmadan artmakta. Nitelikli yapıtlar ve-
riliyor. Onlan görmezlikten gelemeyiz.
Bilimsel eleştiri ürünlerine, "Akademikdüzeyde ça-
lışmalar... " diye burun kıvırmaya çok yatkın olduğu-
muz bir gerçek...
Çünkü biz öznel eleştiriye alışığız, öznel eleştiriyi
severiz... Aynca öznel eleştiri yaratıcılıkla iç içe...
Eleştiri deyince aklımıza gelen ilk ad. Nurullah
Ataç, eleştirmenliğiyle olduğu kadar, sanatçılığıyia da
etkilemiştir okurlarını, daldan dala atlayarak yazdık-
lan büyük bir tat alınarak okunur.
Şu günlerde Yapı Kredi Yayınlan Prof. Dr. Minâ Ur-
gan'ın Vırginia Woolf adlı yaprtını yayımladı. O kita-
bı almanızı isterdim. Hem çok güzel bir kitap, hem
de konumuza ışık tutan özellikleri var...
GelecekyazımdaVirginia VVoolflailgili iki yapıttan,
John Lehmann ile Minâ Urgan'ın yapıtlanndan söz
edeceğim.
23.ULUŞLARARASI ISTANBUL
MÜZİK FESTtVALİ
BUGÜN:
Atarürk Kültür Merkezi Konser Salonu: 19.00
Saim Akçıl Gençlik Orkestrası
Aya lrini Müzesi: 19.00 Carmen Linares
YARIN:
Atatürk Kültür Merkezi Büyük Salon: 19.00
American Ballet Theatre
GENÇ ETKİNLİK
Etkinlikler TÜYAP Sergi Sarayı'nda gerçekleştiriliyor
12.30-13.00 Bildiriler Çağlayan Kovanlıkaya
"Milliyetçilik ve Kimlik" 76-A
13.30-14.30 Perforrnans: "Son Hiç Olmadı" Nur
Akalın, Ümit Özsoy 38-B
14.00- 14.45 Gösteri Erkan Özen B Katı Konferans
Salonu
15.00- 15.30 Perfprmans "Son Hiç Olmadı" Nur
Akalın, Ümit Özsoy, Kaan Osmancık 38-B
16.00- 16.30 Performans: "Ayakta Uyku" Yeşim
Özsoy A Katı Konferans Salonu
16.30- 17.00 Performans: "Kubbe-i Tılsım" Ayşegül
Kale, Murat Ipek 50-A
17.00- 19.00 Konser: Ufuk Kıral, Aysu (solist), Kemal
(davul)51-A
19.00- 19.15 Performans: "Üçgen" Nadi Güler, Betül
Kızılok, Yaşar N.Eyüboğlu 40-A
20.00 Kapanış