Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA
OLAYLAR VE GORUŞLER
Teokratik faşizm
HÜSNU A. GÖKSEL
Sevgili Aziz Nesin 'e,
ta "ma gönül borcumla
"Ratsun Us-
T
arih. olurken geleceği de
yapar. Tarihin oluşu sıra-
sında onun doğası içinde
oluşa hazırlanır gelecek.
Bırsüreçtirtarih. Kendi ya-
salan içinde yürür. Her
devrim karşı de\Tİm çekirdegini de için-
de taşır. Tarih yasasıdır bu. tnsan aklı.
Karl Pöpper'm deyışi ile "evrenin en bü-
yük tansıklarından (mucizelerinden) bi-
ri olan insandaki bilgi birikimi" nasıl do-
ğa yasalannı sezıp denetımi altına alıyor.
onlardan yararlanabiliyorsa. tarih yasala-
nna da yön verebilir.
Bilgi, bilimsel yöntemlerle elde edı-
lirse bilgidir. Bilgisiz toplumlar, bilgiden
uzak sloganlarla avutulur. kandınlır. Ce-
halet ortamında şarlatanlartürer. Slogan-
larla tarih yasalannın yönü değıştirile-
mez.
Türkiye akıl ve bilgi açlığı çekhor bu-
gün. Cumhuriyet tarihinde eşi görülme-
miş bir bunalımdan geçKor. Ülke. tarihin
akışkanlığı içinde, bır labirentin kıvnm-
ları arasında sürüklenmekte. Namuslu
olan herkesin, devlet başkanından posta
dağıtıcısına. tekelci sermayeden pazarda
maydanoz satan çocuğa, üniversite pro-
fesöründen okuması bıle olmayan yapı
işçisine kadar herkesin. ama namuslu
olan herkesin ortak sorunu, bu bunalım-
dan nasıl çıkılacağıdır. Elbet ki bu ülke-
nin ak sütünü kara paraya çevirip yurtdı-
şma kaçan ve kaçacak olanlar için böyle
bir sorun söz konusu olamaz. Onlar için
Türkiye diye bır sorun var mı ki?
Tek tek olaylan sergilemek. tek tek ki-
şiler üzerinde durup sorunlan kişiselleş-
tirmekle. suçlu aramakla çözüme vanla-
maz. Adlar ve olaylar değil. onlann sim-
gelediği sistemdirbugünün sorunu. Bo-
yut, olaylan ve kişileri aşmış bulunuyor.
Tarih yasalannın getırdıği olaylardır. ta-
rih yasalarının getirdiği kişilerdır bu
olaylar. bu kişiler. Ozal. Ozal olduğu ıçın.
Demirel. Demırel olduğu için. cumhur-
başkanı oldular. Çüler. Çiller olduğu için
başbakandır. Çiller olmayan bir Çiller
başbakan olamazdı bu günün Türkiye-
si'nde.
Raslantı değildirbu kişiler. Tarihin ya-
salan getirdi onlan buralara. Bugünkü
parlamento mozaiğinı oluşturan da tari-
hin yasalandır. onlann davTanışlannı yö-
neten de. Türkiye'nin ağırlığını taşıma
gücünden yoksun oluşu da raslantı değil-
dir, parlamento mozaiğinin.
26 Haziran 1995 günlü Cumhuriyet'te
şöyle bir haber vardı: *Devlet Güvenlik
Mahkemesi yargıçlan, "mafya suçlarf
DGM kapsamına alınırsa, mafya ile içli
dışlı olan bakanlar, rnilletvekilleri ve bü-
rokratlann. nüfu/lannı kullanıp yarjpç-
lara aracılık yapmaya kalkışmalanyla
büyük kargaşa yaşanacağuıı" söylemiş-
ler. Ertesi gün kıyamet kopacağını san-
dım, Cumhurbaşkanlığı makamından.
Başbakanlık'tan, Türkiye Büyük Millet
Meclisi'ndenprotestolaryağacağinıbek-
ledım. Tıs çıkmadı. Hani adalet ülkenin
temeli idi.bakanlann. milletvekillerinın.
yüksek bürokratlann mafya ile kol kola
ülkenin temelınde ne işleri var? Tarihin
yasalan, cumhuriyetın temelini sarsıyor.
Ekonomik bunalını ahlak sınıriaruıı
zorluyor: Varsıl azınlık ile yoksul çofun-
luk arasındaki uçurum her gün daha de-
rin. Memur, işçi. küçük esnaf, işsiz ve
gizli işsizlerden oluşan katman toplumun
tümüne yakın çoğunluğunu oluşturuyor.
Orta sınıf yok oldu. Bu çoğunluk, bu yok-
sul çoâunluk için umut sayeinlıâını yitir-
di.
Ülkenin üzerine çöken sevgisızlik.
hoşgörüsüzlük ekonomik düzeyi her gün
bır aşağı basamağa çekilen insanlann do-
ğal tepkisidır. Her yıl kırsal yörelerden
büyük şehirlere akan yüzbınlere ne vere-
biliyoruz sevgisizlikten başka? Büyük
sanayi kuruluşlan mı var? Iş alanlan mı
var onlan bekleyen0
Bogaz tokluğunun
bile altında. fizyolojik açlık bekliyor on-
lan. Yaşam koşulları onlan gerici politi-
kalann. terörün aleti ya da paralı aleti ol-
maya zoriuyor. Bu mutsuz kalabalık. bu
görece fazla nüfus. bu dışlanmış yüzbin-
ler gerici politikalann vurucu güç potan-
siyelidir.
Öbüryanda kaynağı bilinmeyen. hesa-
bı verilmeyen. hatta sorulmayan servet
birikimi. Utanmamak erdem sayılıyor.
Çarşafçarşafşaibelerzamanaşımınauğ-
ratılıp düze çıkılıyor. açık alınla. Devle-
tin gücü güçsüzlere yetiyor ancak. Anım-
sayın: Eski cumhurbaşkanının eşini, ta-
nık olarak bile yargı önüne getirmekten
aciz. Memurun, işçinin üç kuruşundan
vergi almaya yetiyor da. trilyonluk mal-
varlığı. trilyonluk şirketleri olanın. her
yaptığı yanına kâr kalan birilerinin on
yılda ancak 30 milyon vergi vermiş ol-
masını araştıramıyor devletin gücü. Ko-
misyonlarla momisyonlarla örtbas edi-
yor!..
Halk geçim derdinde, olaylann akışın-
daki inceliği kavramaktan uzak. Mutsuz,
umutsuz, umarsız. İşsiz, güçsüz kalaba-
lıklar görsel, görüntüsel meraklannı po-
litikacılann incir çekirdegini doldurma-
yan meydan şovlannda gidermeye çalı-
şıyor. Anlamsız, yalan vaatlere, cek-cak-
lara alkış tutuyor. Gülücükler... Alkış-
lar... Tebessümlerdıyan...
Platon."Kendi üstünlüğünü kurmaya
çalışan hatip. iktidar hırsının kölesidir.
Sahte değerler üzerinde işini yürütür"
demiş. Ne güzel demiş!
Bir ülkede demokratik parlamenter re-
jimin tüm kurum v e kurallanyla yürütül-
memesi, yerleştirilmemesi yeni kurum
ve kurallar getirir. Genellikle zor rejim-
lerinin kurum ve kurallandırbunlar. Eko-
nomik bunalımlar da zor rejimlerinin iti-
ci gücü ya da tırmanma merdivenidir.
Türkiye'de bu iki koşul da yerli yerine
oturuyor. oturtuluyor günden güne. Ko-
şullar zor rejime sürüklüyor Türkiye'yi
yavaş yavaş. Zor rejimler iç savaşlarla.
hükümet darbelen ile kanlı ya da kansız
kurulacağı gibi, demokrasinin yumuşak
kamını okşayarak da iktidara gelebilir.
Faşizme hep alkışlar arasında gıdilir.
Hitler böyle geldi iktidara. Mussolini
böyle geldi. 12 Eylül faşızmi böyle gel-
di. Faşizm yalancıdır, iki yüzlüdür, yüz-
süzdür. Kandınrinsanlan. Ezilmiş insan-
lan, güçsüz insanlan kandınr. Güç vaat
eder onlara, onur vaat eder, iş vaat eder,
mutluluk vaat eder. hatta cennet vaat
eder. Güçlü olmak isteyen, gücünü gös-
termek isteyen ezilmiş insanın güç kay-
nağı, güç düşü olur.
Teokratik faşizm de bir zor rejimidir.
Öbür zor rejimlennden hiçbir aynmı
yoktur. Aynı yöntemlerle aynı planı uy-
gular. Ülkemizde açıktan açığa söylen-
mekte, açıktan açığa uygulanmaktadır bu
plan. "Laiklik karşıtı çevrelerin masum
maskelerle \argı\a da sjzdığı" açıklanıyor
yetkilı ağızlardan. Parlamentoda cuma
namazı tatili tartışılıyor. Bundan sonra
milletvekili andından laik sözcüğünün
kaldınlmasına, daha sonra da anayasanın
ikincı maddesine gelecek sıra. Sekizinci
madde için sağlanamayan sayi. görün ba-
kın nasıl hemen sağlanıvenyor. Hem de
açık oylama ile alkışlar arasında.
Türkiye bir uçurumun kıyısında düş-
man kutuplarda, düşman kamplarda top-
lanıyor. Silah sanayisi. avuçlannı ovuş-
turuyordur yeni açılacak pazar için.
Gerçeği görmezsek. görmezden gelır-
sek, görüp de cesaretle üzerine gıtmez-
sek, yapılması gerekeni başkasının yap-
masını beklersek, bir sabah güneş başka
bir Türkiye'nin. değişik bir Türkiye'nin
üstüne doğar. Hiç akla gelmeyen, hıç du-
yulmamış bir ilke ya da ülke ortaya çıkıp
tarih yasalan uyannca Türkiye'yi değiş-
tiriverir.
Tarihin bu acımasız yasasını denetim
altına alabılmek için akıl ve bilginin ışı-
ğında, bu gidişe karşı olan herkesin bazı
şeyleri ciddi ciddi feda etmesi gerekiyor.
En azından rahatını. bugünkü rahatını.
bugünkü konumunu feda etmesi...
ARADABIR
BULEND KIRMACI
Lozan/Sevr
Fetih kaldıracının kapitülasyon sarmalını hazırta-
dığı, çağcıl gelişmelere yüz çevimniş Osmanlı Impa-
ratorluğu, SevrAntlaşması ile (19 Ağustos 1920)tü-
kenişini ilan ediyordu.
Buna karşılık, öncü kadrosunun dağarcığında -
geciktirilmiş- "aydınlanma" bilincinin de taşındığı
Kuvay-ı Milliye hareketi, "güçle, hakedişle ve ey-
lemli" olarak, bir ulusun bağımsızlığını, Lozan'da (24
Temmuz 1923) belgeliyordu.
Sevr, bir tükenişin senedidir. Lozan ise Sevr'e gi-
den sürecin tarihsel izlekteki yeni bir aşaması ol-
maktan çok öte, bir devrimsel gelişmenin sonucu-
dur.
Bu iki olay, aynı toplumu ilgilendirse de, birbirine
tamamen zıttır; asimetriktir.
Bu gerçeğe karşın, şimdilerde Lozan ile Sevr kar-
şılaştırılmaya, dahası, yer yer Sevr'in "erdemlerin-
den" dem vurulmaya kalkışılıyor.
Sevr, kaygılı tebaanın kör itaatine dayalı bir mo-
narşinin; altyapıda varmış gibi görünen eşitliği, üst-
yapıda kendisini ele veren birden çok hukuk, ticaret
ve siyasal katılım kurallarıyla, etnik ve sosyal katman-
lara "üleştirmesi" durumunun, tümüyleyabancı de-
netimine ihale edilişiydi...
Çivisi çıkmış bir ülkenin, boğazlarına kadar Gala-
ta bankerlerine gark olmuşluğuydu söz konusu olan.
Oysa Lozan sürecinden Türkiye Cumhuriyeti'ne
giden yol; ulusal varlık bilincine dayalı, eşitliği özgür-
lüğün, özgürlüğü de 'bütünlüğün' temeli sayan; tüm
kurallarıyla halk egemenliğinin önünü açan çagdaş
bir devletin kurulması yoluydu...
Kurtuluş savaşımız öncesi, Anadolu'da (doğuda
Ermeni, batıda Rum, dişartığında da Türk devletı)
düşleyenler, "yüzlerce yıllık kapanmamış hesap-
lar"\m dayatmaya yeminli gibiydiler.
Belli ki, o hesabın boşa çıkmışlığı, halen bazıları-
na incitici geliyor...
Koşullarımız güçleştikçe, o eski kötü alışkanlıklar
spazdomikleşiyor.
Çifte ölçütlülüğün çok yakınlarımızda gözlendiği
bir çağda, Ismet Paşa'nın "Hiçbir vesikai düveliye,
bir milletin atisinin teminini deruhde edemez" de-
yişini unutmamamız gerekiyor.
Öylesi gerektiğinde: Musul konusunda olduğu gi-
bi "ne anlaro Kürtlerplebisitten " diyenler; Batı Trak-
ya'nın geleceğinin halkoylamasına sunuluşundan,
belki de -Hatay'dakine benzer bir sonucun- falcılı-
ğını yaparak sakınanlardır.
Şimdilerde, ırk, din, dil olgularını partallayarak Tür-
kiyemizi emperyalizmin sömürüsüne açmak istiyor-
lar._
Üstelik geniş biryelpazeden destekçilere ve işbir-
likçilere de sahipler.
Eğitim birliğinin zayıflatıldığı, teknolojiyle moder-
nizmi aynştırmış tarikatçılığın dal budak saldığı, Do-
ğu bölgemizin ekonomsal sorunlarına etnik kılıf bi-
çenlerin "siyasalseçkin" sayıldığı bir dönemde işle-
rinin zor olmadığı düşünülebilir.
Ancak ben, dağarcığında ulusal varlık bilinci bu-
lunduğuna inandığım halkımızın, bu tür dayatmala-
ra direneceğine inanıyorum.
Emperyalizme karşı "ilkuyanan" olan bu ulus, gü-
nümüzün neo-emperyalist açılımlarına karşı da "en
son uyuyacak" olandır.
Şeriatçılar kadar cesur ve akıllı olmak
BERtN TAŞÂNHukukçu
Y
etmiş iki yıllık cumhuriyet döne-
mini "zaömlik"le. inanmış Müs-
lümanlan susturup ezmekle suç-
layan bir tarikat lideri. özel bir
TV yayınında "MedeniKanun'a
göre bir belediye memurunun
kıydığı evlUikten dogan çocuk piçtir" diyor.
Atatürk'ün Anıtkabir'ınde olay çıkaran adam
gibi, üç bin kişilik taraftan olduğu söylenen bu
tarikat lideri'ni de, Sayın Cumhurbaşkanı ve ba-
zı hızlı demokratlanmız gibi "meczup'*lukla ni-
teleyıp önemsemeyenler olabilir. Anayasa deği-
şikliği ve özellikle laikliğin güvencesi olan 24.
maddenin anayasadan çıkanlması ile ilgili ola-
rak yapılan konuşmalar, verilen önergeler. köşe
yazılan ve oylama sonuçlan kimin akıntıya kü-
rek çektiğini ve safdil, kimin kurnaz ve akıllı ol-
duğunu ortaya çıkardı. Artık köy görünmüştür,
klavuza gerek yok.
Erbakan Hoca elbette Aczmendi lideri gibi, bır
TV kamerası karşısında soru tuzağına düşüp,
akltndan geçenleri olduğu gibi söyleyecek kadar
deneyimsiz ve saf değil. atv akşam haberlerinde
AU Kırca soruyor, soru gayet açık:
-Anayasanın 24. maddesınin son fıkrası. dev-
let düzeninin din kurallarına dayandınlmasını
yasaklıyor. Siz bu fıkrayı kaldıımak istemekle
"'din esasları üzerine bir devlet mi kurmak isti-
yorsunuz?"
Hocanın verdiği yanıta bakın:
-Biz büyük Türkiye'yi kuracağız.
Ali Kırca tekrar soruyor:
-tktıdara geldiğinizde cuma tatil olacak mı?
Erbakan Hoca:
-Bu rejim din düşmanlığı üstüne kurulmuştur.
Başörtülü bir kızımız avukatlık yapamıyor.
Hoca. avoıcun içindeki sabun gibi kayıp gidi-
yor, tutmak olanaksız.
Milli Selamet Partisi ve onun kapanmasından
sonra açılan Refah Partisi'nin kuruluşundan bu
yana bütün toplantılarda, meydan mitinglerinde
TV açıkoturumlannda işlediği konu aynıdır:
"Av asofya ibadete açılmalu başörtüsü zulmü bit-
meli, cuma namazı kılınmah. hacca gidilmelL Ku-
ran kurslan, imam hatip okullan açılmah." Ho-
canın yedi zulüm dediği bu yasaklar arasında
"sakal yasağı'"nın da bulunduğunu. Musa Ağa-
cık'ın haberinden öğrendim. (Milliyet,
26.6.1995).
Demokrat Parti, kurulduğundan 27 Mayıs
1960'ta dağılıncaya kadar 14 yıl. Isparta'nın Se-
nirkent bucağında bırjandarma karakolundajan-
darma erlerinin, gözaltına alınan vatandaşlann
sırtına binerek karakol avlusunda gezinmelenni
propaganda malzemesi yapmış, bunda başanlı
da olmuştu.
Türk Dil Kurumu'nunçalışmalan ile 1945 yı-
lında. "Teşkilatı EsasiyeKanunu~nun "AnayBsa"
olarak özleşmesini ıçlerine sındiremeyen gerici-
ler o günlerde "ulusal düttürü", "gökavrat'" gk»j
bi sözcûkler uydurup ortaya attılar. Sözde, Türf
Dil Kurumu "milfi marş" ve "hostes" karşılığın-
da bu sözcükleri bulmuş. TDK'yi karalamak için
yıllarca kahvelerde, meydanlarda kullanılan bu
aşağılık malzeme, Türk Dil Kurumu'nu hiç bir
haklı neden olmadan kapatan 12 Eylül general-
leri'nin kararlannda bile etkili olmuştur.
Refah Partisi ve onunla işbirliği yapan sağ par-
tilerin amacı gayet açık: 24. maddenin son fık-
rasını anayasadan çıkarmak, bu başanlamadı-
ğında. son fıkrayı değiştirip sulandırarak anaya-
sanın başlangıç bölümüne almak suretiyle cum-
huriyetin temel niteliği olan laikliği kaldırmak,
etkisız bir dunıma getirmektir.
Şu memleketin acı yazgısına bakın ki sözde
demokrat ve liberal -üstelik cumhuriyetçi ve Ata-
türkçü- bir ana muhalefet lideri oynanan oyunun
ayırdında değil. "24. maddenin son nkrasının kal-
dınlması lazım. hem laikliği koruyacağız hem va-
tandaştan yana olacağı/" dıyebiİıyor.
Aslında laiklık. anayasanın 2. maddesine gö-
re Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerin-
den birisidir ve 4. maddeye göre böyle bir deği-
şiklik önerisi işleme konulamaz ve görüşülemez.
Bu nedenle değiştirilecek maddeler arasında 24.
madde bulunmadığından, referanduma gidilme-
si de söz konusu olamaz.
Ancak yapılmak istenilen. 24. maddenin son
fıkrasını tartışmaya açarak bir pazarlık konusu
yapmak ve değiştirilecek maddelerin 300"den az
oyla kabulünü sağlayarak referandum yolunu
aralamaktır. Görünen o ki. yapılacak referan-
dumda 24. madde oylama konusu olmasa bile,
kampanya ""Müslümanlar
1
" ve Müslüman karşı-
tı "laikler''şeklinde yünitülüp genel seçimler-
den önce bir şeriat yoklaması yapılmak istenil-
mektedir.
Şairin dediği gıbı "Halka tân etmek nemize/
Bilcümle \ebal bizdedir." Halkımız elbette şeri-
atçılara karşı Atatürk milliyetçilığinden, demok-
ratik, laik.ve şosyal hujcuk devletinden yana ola-
- caktır. Bütûı.' iş. ona oynanan oyunu açık ve ce-
surca anlatmaktır.
Bu ilkeleri savunmak. onun savaşını vermek
elbette Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk
Partısi'nedüşer.
Ama ne yazık ki Atatürk'ün partisi bugün üç
koltuk uğruna. laikliği anayasadan çıkarmak için
sağ cephede gizlice ittifak arayan bir parti ile.
onun oy eksikliğini tamamlamak için ortaklığı-
nı her ne pahasına olursa olsun sürdürmek niye-
tindedir.
Bir halkoylamasına gidildiğinde halkımız el-
bette sahipsiz kalmayacaktır. Bu ülkede şeriat-
çılara, 2. Cumhuriyetçilere, Atatürk düşmanla-
nna ve PK.K. yandaşlanna karşı, kendılerine 1961
Anayasasf ntn "uyanık bekçiliği'" emanet edil-
miş, "hürriyete,adaletevefazileteâşık" milyon-
larca insan var.
Aziz Nesin'e saygı
B
üyük Türk
gülmece
yazarı Aziz
Nesin ile
ağabeyım
Aydın Ay bay Ma olan
dostluğu vesilesiyie iki
kez ayaküstü görüşmek
olanağı buldum. bu iki
görüşmede de ona,
kendisiyle ilgili bir anımı
anlatmak istedim;
"sevinir"diye. "bilmesi
gerekir" diye
düşünüyordum. Öte
yandan kitaplan
milyonlarca basılmış.
birçok dile çevrilmiş yazar
anlattığima dudak büîcerse
diye çekindim.
anlatamadım. Şimdi, Aziz
Nesin'i, kişiliğini ve
eserlerini sevenler
kendisine anlatamadığım
övküvü bilsinler
istiyorum. 1957-58
yıllardında "Kanarya-5"
adlı şilepte ikinci kaptan
olarak çalışıyordum. O
zamanlar Karadenizlilerin
•t
gurbetçUik'"leri yoğun
biçımde sürerdi: gemide
çalışan 30 kadar
emekçinin büyük
çoğunluğu Karadenizliydi.
İki yaşlı gemicimiz vardı,
ikisinın de adı Mustafa.-
Uzun boylu, uzun yüzlü,
uzun dışli. ak saçlı ve
yavaş devinimli "Fenerci
Mustafa" an gibi çalışır,
bilge gibi konuşur bir
adamdı. Bütün
gemidekilerin "Mustafa
Dayi" diye çağırdıklan
ikinci Mustafa,
Sürmeneliydi. bu yüzden
ona "Gümüş Ntustafa" da
derlerdi; gemideki en yaşlı
adamdı belki... Dişsizliği
yüzünden konuşurken
sivri çenesı burnuna
yaklaşır, gözlerinin içi
güler. durmadan muziplik
yapar. çevreye -en çok da
Fenercı Mustafa'ya-
takıhrdı "Mustafa Da>ı".
Bir gün Gümüş Mustafa
"Efendi kaptan.
görüyorum sen Idtap
okuyorsun. bana, uşaklara
okuyacağım bir kitap
yersene"dedı; yanımda -
İlhan Selçuk gibi. bir
paşanın (Marko Paşa)
aracılığıyla tanıştığım-
Aziz Nesin kitaplanndan
vardı: "Al bakalım" dedim
ve -sanıyorum- yazann
Bursa'da sürgünde geçen
yaşamına ilişkin.
güldürüp ağlatarak
düşündüren öykülerinin
yer aldığı kitabını verdim.
Sonra onlan uzaktan
izlemeye çalıştım.
Mustafa Dayı. paydostan
sonra Akçay'ın güzel yaz
akşamında, kıçüstü denen
mürettebat dinlenme
yerinde, etrafına toplanmış
çoğu Karadenizli genç-
yaşlı emekçilere. sesini ve
mimiklerini kullanarak bir
meddah becerikliğiyle
öyküleri okuyor (belki
oynuyor demek daha
yerinde) ve dinleyenleri
neşeye boğuyordu.
Bu neşeli topluluğun
içinde yalnız Fenerci
Mustafa zaman zaman
doruğa çıkan
kahkahalara kanşmıyor, o
sadece yüzünde acı bir
gülümsemeyle, sessizce
dinliyordu. Sonra ikinci
bir Aziz Nesin kitabı
verdiğimi anımsıyorum
Mustafa Dayf ya.
Gümüş Mustafa"dan
aynşılımız Aziz Nesin
öykülerini çağnştıran bir
olay dolayısıyla oldu. Bir
gün Mustafa Dayı geldi.
"tzin ver, köye gideceğim,
benim ev de%Tİlmiş" dedi:
benim şaşkınlık ve
güvensizlik kanşımı
ruhsal dunımum yüzüme
vurmuş olmalı ki, "Siz
bilmezsiniz, ev deyince
kendi evleriniz aklınıza
gelir, benim biricik kjzımla
oturduğum ev dağın
yamacında, firtına esti mi
dev rilir, tumba olur; bir iki
kez devrikJi, son kez tel
halat buldum sıkıca
çarmıhladım onu, ama
dayanmamış. gine
de>riunişr>
dedi. Hemen
gitti.
Gündüz Aybay
PENCERE
Lozan'ın 72'nci Yılında...
Lozan Antlaşması'nın 72'nci ytldönümünde Cum-
hurbaşkanı Demirel, bır açıklama yaptı:
"Lozan Antlaşması sadece bir banş antlaşması
değildir; aynı zamanda, Tüfciye Cumhuriyeti'nin ku-
rucu belgesi niteliğini taşır. Türkiye devleti, cumhu-
riyetle birlikte, Lozan Antlaşması'na dayanılarak
çağdaş bir milli devlet olarak yeniden kurulmuş-
tur. "
Gerçekten de tarihte pek çok banş antlaşması
var; ama, Lozan'ın özellikleri çarpıcı...
•
Osmanlı devleti "fetih" üzerine kurulmuştu; elin-
den gelseydi, padişah, bütün dünyayı ele geçirecek;
"nizam-ı âlem" (dünya düzeni) AJIah'ın buyurduğu
gibi olacaktı: ama, bu amaç gerçekleşemedi.
Türkiye Cumhuriyeti ise "Yurtta banş, dünyada
banş" ilkesini benimsedi.
İki devletin kuruluş mayasındaki felsefe, tam an-
lamında birbirine zıttır.
Şerıatçılarla tatlısu entelleri "geçmişimizle banş-
mak" gereğini ileri sürüyorlar. Osmanlı döneminin
bütün kültür hazinelerini ortaya çıkarmak, değerle-
rini belirtmek ve korumak, ancak cumhuriyet döne-
mindeki bilimsel çalışmalarla gerçekleşebilmiştir;
ama, kuruluş temeli "cihanı fethetmek" üzerine yük-
selen Osmanlı devletini sürdürmek olanağı yoktu.
Lozan'da masanın bir yanında Ismet Paşa vardı,
öteki yanda "Düvel-i Muazzama"'... Sonuçta 24
Temmuz 1923'te banş antlaşması imzalanacak, üç
ay sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulacaktır.
Lozan, varoluşumuzun dünya devletlerince onay-
lanan hukuk belgesidir.
•
Ne var ki Lozan'ın 72'nci yılında Cumhurbaşkanı
Demirel'in bir açıklaması daha var:
"Batı, Sevr istiyor."
Tartışmalara yol açtı bu görüş, Demirel'i suçla-
yanlar çıktı.
Batı'nın avukatlığını üstlenenler, böyle bir şey ol-
madığını ileri sürdüler; ama, konu, üzerinde durul-
ması gereken bir önem taşıyor.
Niçin?..
Çünkü Anadolu'nun Güneydoğusu'nda yıllardan
beri binlerce kişinin ölümüneyol açan çatışmalar sü-
rüyor; Amerika'nın 'Çekiç Güç'ü bölgede konuşlan-
mıştır; Batı, Kuzey Irak'ta, Kürt federe devletinin çe-
kirdegini kurmuştur.
Demirel diyor ki:
"Osmanlı Imparatorluğu'ndan yirmi beş devlet
çıktı, iki devlet çıkamadı."
Mühendis mantığının hesabıyla tarihe yaklaşmak,
kimi zaman, uyarıcı olabilir. "Toplama, çıkarma,
çarpma, bölme" üzenne dört işlemle dünyaya bak-
tığımız zaman, aynı tarih sürecinde toplamayla böl-
menin bir arada yaşandığı görülüyor. İki Almanya bir-
leşti; Çeklerle Slovaklar ayrıldılar; Yugoslavya dağıl-
dı; Bosna-Hersek parçalandı; Sovyetler coğrafya-
sında yeni devletler dünya haritasını süslediler. Irak,
Amerika'nın dayatmasıyla "fiilen" üçe bölündü. Böy-
le bir dünyada, Batı'nın Sevri isteyip istemediğin-
den daha çok, gerçeklere bakılır.
Cumhurbaşkanı'nın uyarısı yerindedir, dünya ola-
ğanüstü bir dönem geçiriyor.
•
Hiçbir Batı ülkesi elbette "Sevr" sözcüğünü ağzı-
na alamaz, diplomatik temaslarda ima edemez;
ama, yalnız devletlerin değil, uluslararası kuruluşla-
nn bile çizmeyi aşan uyanlarla Türkiye'ye yönelik is-
teklerde bulundukları gözleniyor; Batı'dan esen rüz-
gârlar olumsuz...
Kendi içinde bütünlüğünü sağlayamayan bir ülke,
dışardan mı korunacaktır?..
Haydi canım sen de!..
Lozan'ın 72'nci yıldönümünde Lozan'ın korunma-
sı için Güneydoğu Kürt sorunu çözümlenmelidir; bu
sorunu Sevrciler değil, Lozancılar çözecektir.
Ama, Lozancılardaki bu aymazlık neden?..
TATÎLDE OGZALA
TUH TARİHLKRİ
29 TEM. 06 AĞ
05 • 13 AĞUS.
12 - 20 AĞUS
19 - 27 AĞUS.
26 AĞ.- 03 EY.
02-10 EYLÜL
09-17 EYLÜL
T U R
I PEStN 8 500 000
PBŞINAT 3TAKSIT
2.400000 2.40O0OO. 8900,0».
, KACKAB
[DAÖLAIUNtM
1 TDKB'DI
lUntTOV K0NAKLA1CALIDIB
HER HAPTA kifi o ç s m a
bakimakaEin gerçeUeşeoektİE
28 TEM-06 AÛ
05 - 13 AĞUS
12 - 20 AÖUS.
19 • 27 AÖUS.
26 AĞ.- 03 EY.
125000 3 12S0OO İISOOOOC
İPESİN 11500 000.J
— . — - JK ÇADIR KONAKLAUALIDIK
ZtHVB ^ V 1IAL1II1II.IR TO1NIH
KACKARDMtk"
HATVANLARt İLB TA9INIR
kjtıl.-.na720 iskento
3 E K A R SOKAK
Ogzala(0.212)293 91 95
i"1
2:^1 252 V. T>
ÇAĞDAŞ YAŞAMI
DESTEKLEME DERNEĞİ'nde
sizi, özlediğiniz sorumluluklar bekliyor.
Tel.: 275 50 82
ALAADDIN HOTEL* * * •
Incekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasmda
AJcdeniz'in berrak kıyılannda huzur, spor, eğlence dolu bir ortama sahiptir.
Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan încekum Alaaddin Hotel 232 oda, 500 yatak kapasitelidir.
Yıhn 300 gününün güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi-
zin odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır.
Özel banyolu odalanmız otomatik telefon, 4 kanal müzik yayını, uydu yayın TV sistemi ile otelimiz tatilde
evinizi aratmayacaktır.
Încekum Alaaddin Hotel'de aynca açık ve kapalı barlar. sauna. kondisyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu,
özel plaj alanı, iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır.
Otelimiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplanü salonu, 500 kişilikrestoran,alakart restoran, pasta salo-
nu, televizyon salonu, oyun odası, alışveriş mağazalan, ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun-
maktadır.
İncekum Alaaddin Hotel'in mutfak ustalan da gece müaği eşliğınde zengın açık büfelen ile Türk yemekJeri-
nin lezzetini sizlere bir kez daha tattıracakür.
ALAADDİN OTEL
• • • •
Rezervasyon için:
(0242)517 1491 (6 hat)
İncekum-ALANYA