30 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 26 TEMMUZ 1995 ÇARŞAMBA OLAYLAR VE GORUŞLER Teokratik faşizm HÜSNU A. GÖKSEL Sevgili Aziz Nesin 'e, ta "ma gönül borcumla "Ratsun Us- T arih. olurken geleceği de yapar. Tarihin oluşu sıra- sında onun doğası içinde oluşa hazırlanır gelecek. Bırsüreçtirtarih. Kendi ya- salan içinde yürür. Her devrim karşı de\Tİm çekirdegini de için- de taşır. Tarih yasasıdır bu. tnsan aklı. Karl Pöpper'm deyışi ile "evrenin en bü- yük tansıklarından (mucizelerinden) bi- ri olan insandaki bilgi birikimi" nasıl do- ğa yasalannı sezıp denetımi altına alıyor. onlardan yararlanabiliyorsa. tarih yasala- nna da yön verebilir. Bilgi, bilimsel yöntemlerle elde edı- lirse bilgidir. Bilgisiz toplumlar, bilgiden uzak sloganlarla avutulur. kandınlır. Ce- halet ortamında şarlatanlartürer. Slogan- larla tarih yasalannın yönü değıştirile- mez. Türkiye akıl ve bilgi açlığı çekhor bu- gün. Cumhuriyet tarihinde eşi görülme- miş bir bunalımdan geçKor. Ülke. tarihin akışkanlığı içinde, bır labirentin kıvnm- ları arasında sürüklenmekte. Namuslu olan herkesin, devlet başkanından posta dağıtıcısına. tekelci sermayeden pazarda maydanoz satan çocuğa, üniversite pro- fesöründen okuması bıle olmayan yapı işçisine kadar herkesin. ama namuslu olan herkesin ortak sorunu, bu bunalım- dan nasıl çıkılacağıdır. Elbet ki bu ülke- nin ak sütünü kara paraya çevirip yurtdı- şma kaçan ve kaçacak olanlar için böyle bir sorun söz konusu olamaz. Onlar için Türkiye diye bır sorun var mı ki? Tek tek olaylan sergilemek. tek tek ki- şiler üzerinde durup sorunlan kişiselleş- tirmekle. suçlu aramakla çözüme vanla- maz. Adlar ve olaylar değil. onlann sim- gelediği sistemdirbugünün sorunu. Bo- yut, olaylan ve kişileri aşmış bulunuyor. Tarih yasalannın getırdıği olaylardır. ta- rih yasalarının getirdiği kişilerdır bu olaylar. bu kişiler. Ozal. Ozal olduğu ıçın. Demirel. Demırel olduğu için. cumhur- başkanı oldular. Çüler. Çiller olduğu için başbakandır. Çiller olmayan bir Çiller başbakan olamazdı bu günün Türkiye- si'nde. Raslantı değildirbu kişiler. Tarihin ya- salan getirdi onlan buralara. Bugünkü parlamento mozaiğinı oluşturan da tari- hin yasalandır. onlann davTanışlannı yö- neten de. Türkiye'nin ağırlığını taşıma gücünden yoksun oluşu da raslantı değil- dir, parlamento mozaiğinin. 26 Haziran 1995 günlü Cumhuriyet'te şöyle bir haber vardı: *Devlet Güvenlik Mahkemesi yargıçlan, "mafya suçlarf DGM kapsamına alınırsa, mafya ile içli dışlı olan bakanlar, rnilletvekilleri ve bü- rokratlann. nüfu/lannı kullanıp yarjpç- lara aracılık yapmaya kalkışmalanyla büyük kargaşa yaşanacağuıı" söylemiş- ler. Ertesi gün kıyamet kopacağını san- dım, Cumhurbaşkanlığı makamından. Başbakanlık'tan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndenprotestolaryağacağinıbek- ledım. Tıs çıkmadı. Hani adalet ülkenin temeli idi.bakanlann. milletvekillerinın. yüksek bürokratlann mafya ile kol kola ülkenin temelınde ne işleri var? Tarihin yasalan, cumhuriyetın temelini sarsıyor. Ekonomik bunalını ahlak sınıriaruıı zorluyor: Varsıl azınlık ile yoksul çofun- luk arasındaki uçurum her gün daha de- rin. Memur, işçi. küçük esnaf, işsiz ve gizli işsizlerden oluşan katman toplumun tümüne yakın çoğunluğunu oluşturuyor. Orta sınıf yok oldu. Bu çoğunluk, bu yok- sul çoâunluk için umut sayeinlıâını yitir- di. Ülkenin üzerine çöken sevgisızlik. hoşgörüsüzlük ekonomik düzeyi her gün bır aşağı basamağa çekilen insanlann do- ğal tepkisidır. Her yıl kırsal yörelerden büyük şehirlere akan yüzbınlere ne vere- biliyoruz sevgisizlikten başka? Büyük sanayi kuruluşlan mı var? Iş alanlan mı var onlan bekleyen0 Bogaz tokluğunun bile altında. fizyolojik açlık bekliyor on- lan. Yaşam koşulları onlan gerici politi- kalann. terörün aleti ya da paralı aleti ol- maya zoriuyor. Bu mutsuz kalabalık. bu görece fazla nüfus. bu dışlanmış yüzbin- ler gerici politikalann vurucu güç potan- siyelidir. Öbüryanda kaynağı bilinmeyen. hesa- bı verilmeyen. hatta sorulmayan servet birikimi. Utanmamak erdem sayılıyor. Çarşafçarşafşaibelerzamanaşımınauğ- ratılıp düze çıkılıyor. açık alınla. Devle- tin gücü güçsüzlere yetiyor ancak. Anım- sayın: Eski cumhurbaşkanının eşini, ta- nık olarak bile yargı önüne getirmekten aciz. Memurun, işçinin üç kuruşundan vergi almaya yetiyor da. trilyonluk mal- varlığı. trilyonluk şirketleri olanın. her yaptığı yanına kâr kalan birilerinin on yılda ancak 30 milyon vergi vermiş ol- masını araştıramıyor devletin gücü. Ko- misyonlarla momisyonlarla örtbas edi- yor!.. Halk geçim derdinde, olaylann akışın- daki inceliği kavramaktan uzak. Mutsuz, umutsuz, umarsız. İşsiz, güçsüz kalaba- lıklar görsel, görüntüsel meraklannı po- litikacılann incir çekirdegini doldurma- yan meydan şovlannda gidermeye çalı- şıyor. Anlamsız, yalan vaatlere, cek-cak- lara alkış tutuyor. Gülücükler... Alkış- lar... Tebessümlerdıyan... Platon."Kendi üstünlüğünü kurmaya çalışan hatip. iktidar hırsının kölesidir. Sahte değerler üzerinde işini yürütür" demiş. Ne güzel demiş! Bir ülkede demokratik parlamenter re- jimin tüm kurum v e kurallanyla yürütül- memesi, yerleştirilmemesi yeni kurum ve kurallar getirir. Genellikle zor rejim- lerinin kurum ve kurallandırbunlar. Eko- nomik bunalımlar da zor rejimlerinin iti- ci gücü ya da tırmanma merdivenidir. Türkiye'de bu iki koşul da yerli yerine oturuyor. oturtuluyor günden güne. Ko- şullar zor rejime sürüklüyor Türkiye'yi yavaş yavaş. Zor rejimler iç savaşlarla. hükümet darbelen ile kanlı ya da kansız kurulacağı gibi, demokrasinin yumuşak kamını okşayarak da iktidara gelebilir. Faşizme hep alkışlar arasında gıdilir. Hitler böyle geldi iktidara. Mussolini böyle geldi. 12 Eylül faşızmi böyle gel- di. Faşizm yalancıdır, iki yüzlüdür, yüz- süzdür. Kandınrinsanlan. Ezilmiş insan- lan, güçsüz insanlan kandınr. Güç vaat eder onlara, onur vaat eder, iş vaat eder, mutluluk vaat eder. hatta cennet vaat eder. Güçlü olmak isteyen, gücünü gös- termek isteyen ezilmiş insanın güç kay- nağı, güç düşü olur. Teokratik faşizm de bir zor rejimidir. Öbür zor rejimlennden hiçbir aynmı yoktur. Aynı yöntemlerle aynı planı uy- gular. Ülkemizde açıktan açığa söylen- mekte, açıktan açığa uygulanmaktadır bu plan. "Laiklik karşıtı çevrelerin masum maskelerle \argı\a da sjzdığı" açıklanıyor yetkilı ağızlardan. Parlamentoda cuma namazı tatili tartışılıyor. Bundan sonra milletvekili andından laik sözcüğünün kaldınlmasına, daha sonra da anayasanın ikincı maddesine gelecek sıra. Sekizinci madde için sağlanamayan sayi. görün ba- kın nasıl hemen sağlanıvenyor. Hem de açık oylama ile alkışlar arasında. Türkiye bir uçurumun kıyısında düş- man kutuplarda, düşman kamplarda top- lanıyor. Silah sanayisi. avuçlannı ovuş- turuyordur yeni açılacak pazar için. Gerçeği görmezsek. görmezden gelır- sek, görüp de cesaretle üzerine gıtmez- sek, yapılması gerekeni başkasının yap- masını beklersek, bir sabah güneş başka bir Türkiye'nin. değişik bir Türkiye'nin üstüne doğar. Hiç akla gelmeyen, hıç du- yulmamış bir ilke ya da ülke ortaya çıkıp tarih yasalan uyannca Türkiye'yi değiş- tiriverir. Tarihin bu acımasız yasasını denetim altına alabılmek için akıl ve bilginin ışı- ğında, bu gidişe karşı olan herkesin bazı şeyleri ciddi ciddi feda etmesi gerekiyor. En azından rahatını. bugünkü rahatını. bugünkü konumunu feda etmesi... ARADABIR BULEND KIRMACI Lozan/Sevr Fetih kaldıracının kapitülasyon sarmalını hazırta- dığı, çağcıl gelişmelere yüz çevimniş Osmanlı Impa- ratorluğu, SevrAntlaşması ile (19 Ağustos 1920)tü- kenişini ilan ediyordu. Buna karşılık, öncü kadrosunun dağarcığında - geciktirilmiş- "aydınlanma" bilincinin de taşındığı Kuvay-ı Milliye hareketi, "güçle, hakedişle ve ey- lemli" olarak, bir ulusun bağımsızlığını, Lozan'da (24 Temmuz 1923) belgeliyordu. Sevr, bir tükenişin senedidir. Lozan ise Sevr'e gi- den sürecin tarihsel izlekteki yeni bir aşaması ol- maktan çok öte, bir devrimsel gelişmenin sonucu- dur. Bu iki olay, aynı toplumu ilgilendirse de, birbirine tamamen zıttır; asimetriktir. Bu gerçeğe karşın, şimdilerde Lozan ile Sevr kar- şılaştırılmaya, dahası, yer yer Sevr'in "erdemlerin- den" dem vurulmaya kalkışılıyor. Sevr, kaygılı tebaanın kör itaatine dayalı bir mo- narşinin; altyapıda varmış gibi görünen eşitliği, üst- yapıda kendisini ele veren birden çok hukuk, ticaret ve siyasal katılım kurallarıyla, etnik ve sosyal katman- lara "üleştirmesi" durumunun, tümüyleyabancı de- netimine ihale edilişiydi... Çivisi çıkmış bir ülkenin, boğazlarına kadar Gala- ta bankerlerine gark olmuşluğuydu söz konusu olan. Oysa Lozan sürecinden Türkiye Cumhuriyeti'ne giden yol; ulusal varlık bilincine dayalı, eşitliği özgür- lüğün, özgürlüğü de 'bütünlüğün' temeli sayan; tüm kurallarıyla halk egemenliğinin önünü açan çagdaş bir devletin kurulması yoluydu... Kurtuluş savaşımız öncesi, Anadolu'da (doğuda Ermeni, batıda Rum, dişartığında da Türk devletı) düşleyenler, "yüzlerce yıllık kapanmamış hesap- lar"\m dayatmaya yeminli gibiydiler. Belli ki, o hesabın boşa çıkmışlığı, halen bazıları- na incitici geliyor... Koşullarımız güçleştikçe, o eski kötü alışkanlıklar spazdomikleşiyor. Çifte ölçütlülüğün çok yakınlarımızda gözlendiği bir çağda, Ismet Paşa'nın "Hiçbir vesikai düveliye, bir milletin atisinin teminini deruhde edemez" de- yişini unutmamamız gerekiyor. Öylesi gerektiğinde: Musul konusunda olduğu gi- bi "ne anlaro Kürtlerplebisitten " diyenler; Batı Trak- ya'nın geleceğinin halkoylamasına sunuluşundan, belki de -Hatay'dakine benzer bir sonucun- falcılı- ğını yaparak sakınanlardır. Şimdilerde, ırk, din, dil olgularını partallayarak Tür- kiyemizi emperyalizmin sömürüsüne açmak istiyor- lar._ Üstelik geniş biryelpazeden destekçilere ve işbir- likçilere de sahipler. Eğitim birliğinin zayıflatıldığı, teknolojiyle moder- nizmi aynştırmış tarikatçılığın dal budak saldığı, Do- ğu bölgemizin ekonomsal sorunlarına etnik kılıf bi- çenlerin "siyasalseçkin" sayıldığı bir dönemde işle- rinin zor olmadığı düşünülebilir. Ancak ben, dağarcığında ulusal varlık bilinci bu- lunduğuna inandığım halkımızın, bu tür dayatmala- ra direneceğine inanıyorum. Emperyalizme karşı "ilkuyanan" olan bu ulus, gü- nümüzün neo-emperyalist açılımlarına karşı da "en son uyuyacak" olandır. Şeriatçılar kadar cesur ve akıllı olmak BERtN TAŞÂNHukukçu Y etmiş iki yıllık cumhuriyet döne- mini "zaömlik"le. inanmış Müs- lümanlan susturup ezmekle suç- layan bir tarikat lideri. özel bir TV yayınında "MedeniKanun'a göre bir belediye memurunun kıydığı evlUikten dogan çocuk piçtir" diyor. Atatürk'ün Anıtkabir'ınde olay çıkaran adam gibi, üç bin kişilik taraftan olduğu söylenen bu tarikat lideri'ni de, Sayın Cumhurbaşkanı ve ba- zı hızlı demokratlanmız gibi "meczup'*lukla ni- teleyıp önemsemeyenler olabilir. Anayasa deği- şikliği ve özellikle laikliğin güvencesi olan 24. maddenin anayasadan çıkanlması ile ilgili ola- rak yapılan konuşmalar, verilen önergeler. köşe yazılan ve oylama sonuçlan kimin akıntıya kü- rek çektiğini ve safdil, kimin kurnaz ve akıllı ol- duğunu ortaya çıkardı. Artık köy görünmüştür, klavuza gerek yok. Erbakan Hoca elbette Aczmendi lideri gibi, bır TV kamerası karşısında soru tuzağına düşüp, akltndan geçenleri olduğu gibi söyleyecek kadar deneyimsiz ve saf değil. atv akşam haberlerinde AU Kırca soruyor, soru gayet açık: -Anayasanın 24. maddesınin son fıkrası. dev- let düzeninin din kurallarına dayandınlmasını yasaklıyor. Siz bu fıkrayı kaldıımak istemekle "'din esasları üzerine bir devlet mi kurmak isti- yorsunuz?" Hocanın verdiği yanıta bakın: -Biz büyük Türkiye'yi kuracağız. Ali Kırca tekrar soruyor: -tktıdara geldiğinizde cuma tatil olacak mı? Erbakan Hoca: -Bu rejim din düşmanlığı üstüne kurulmuştur. Başörtülü bir kızımız avukatlık yapamıyor. Hoca. avoıcun içindeki sabun gibi kayıp gidi- yor, tutmak olanaksız. Milli Selamet Partisi ve onun kapanmasından sonra açılan Refah Partisi'nin kuruluşundan bu yana bütün toplantılarda, meydan mitinglerinde TV açıkoturumlannda işlediği konu aynıdır: "Av asofya ibadete açılmalu başörtüsü zulmü bit- meli, cuma namazı kılınmah. hacca gidilmelL Ku- ran kurslan, imam hatip okullan açılmah." Ho- canın yedi zulüm dediği bu yasaklar arasında "sakal yasağı'"nın da bulunduğunu. Musa Ağa- cık'ın haberinden öğrendim. (Milliyet, 26.6.1995). Demokrat Parti, kurulduğundan 27 Mayıs 1960'ta dağılıncaya kadar 14 yıl. Isparta'nın Se- nirkent bucağında bırjandarma karakolundajan- darma erlerinin, gözaltına alınan vatandaşlann sırtına binerek karakol avlusunda gezinmelenni propaganda malzemesi yapmış, bunda başanlı da olmuştu. Türk Dil Kurumu'nunçalışmalan ile 1945 yı- lında. "Teşkilatı EsasiyeKanunu~nun "AnayBsa" olarak özleşmesini ıçlerine sındiremeyen gerici- ler o günlerde "ulusal düttürü", "gökavrat'" gk»j bi sözcûkler uydurup ortaya attılar. Sözde, Türf Dil Kurumu "milfi marş" ve "hostes" karşılığın- da bu sözcükleri bulmuş. TDK'yi karalamak için yıllarca kahvelerde, meydanlarda kullanılan bu aşağılık malzeme, Türk Dil Kurumu'nu hiç bir haklı neden olmadan kapatan 12 Eylül general- leri'nin kararlannda bile etkili olmuştur. Refah Partisi ve onunla işbirliği yapan sağ par- tilerin amacı gayet açık: 24. maddenin son fık- rasını anayasadan çıkarmak, bu başanlamadı- ğında. son fıkrayı değiştirip sulandırarak anaya- sanın başlangıç bölümüne almak suretiyle cum- huriyetin temel niteliği olan laikliği kaldırmak, etkisız bir dunıma getirmektir. Şu memleketin acı yazgısına bakın ki sözde demokrat ve liberal -üstelik cumhuriyetçi ve Ata- türkçü- bir ana muhalefet lideri oynanan oyunun ayırdında değil. "24. maddenin son nkrasının kal- dınlması lazım. hem laikliği koruyacağız hem va- tandaştan yana olacağı/" dıyebiİıyor. Aslında laiklık. anayasanın 2. maddesine gö- re Türkiye Cumhuriyeti'nin temel niteliklerin- den birisidir ve 4. maddeye göre böyle bir deği- şiklik önerisi işleme konulamaz ve görüşülemez. Bu nedenle değiştirilecek maddeler arasında 24. madde bulunmadığından, referanduma gidilme- si de söz konusu olamaz. Ancak yapılmak istenilen. 24. maddenin son fıkrasını tartışmaya açarak bir pazarlık konusu yapmak ve değiştirilecek maddelerin 300"den az oyla kabulünü sağlayarak referandum yolunu aralamaktır. Görünen o ki. yapılacak referan- dumda 24. madde oylama konusu olmasa bile, kampanya ""Müslümanlar 1 " ve Müslüman karşı- tı "laikler''şeklinde yünitülüp genel seçimler- den önce bir şeriat yoklaması yapılmak istenil- mektedir. Şairin dediği gıbı "Halka tân etmek nemize/ Bilcümle \ebal bizdedir." Halkımız elbette şeri- atçılara karşı Atatürk milliyetçilığinden, demok- ratik, laik.ve şosyal hujcuk devletinden yana ola- - caktır. Bütûı.' iş. ona oynanan oyunu açık ve ce- surca anlatmaktır. Bu ilkeleri savunmak. onun savaşını vermek elbette Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partısi'nedüşer. Ama ne yazık ki Atatürk'ün partisi bugün üç koltuk uğruna. laikliği anayasadan çıkarmak için sağ cephede gizlice ittifak arayan bir parti ile. onun oy eksikliğini tamamlamak için ortaklığı- nı her ne pahasına olursa olsun sürdürmek niye- tindedir. Bir halkoylamasına gidildiğinde halkımız el- bette sahipsiz kalmayacaktır. Bu ülkede şeriat- çılara, 2. Cumhuriyetçilere, Atatürk düşmanla- nna ve PK.K. yandaşlanna karşı, kendılerine 1961 Anayasasf ntn "uyanık bekçiliği'" emanet edil- miş, "hürriyete,adaletevefazileteâşık" milyon- larca insan var. Aziz Nesin'e saygı B üyük Türk gülmece yazarı Aziz Nesin ile ağabeyım Aydın Ay bay Ma olan dostluğu vesilesiyie iki kez ayaküstü görüşmek olanağı buldum. bu iki görüşmede de ona, kendisiyle ilgili bir anımı anlatmak istedim; "sevinir"diye. "bilmesi gerekir" diye düşünüyordum. Öte yandan kitaplan milyonlarca basılmış. birçok dile çevrilmiş yazar anlattığima dudak büîcerse diye çekindim. anlatamadım. Şimdi, Aziz Nesin'i, kişiliğini ve eserlerini sevenler kendisine anlatamadığım övküvü bilsinler istiyorum. 1957-58 yıllardında "Kanarya-5" adlı şilepte ikinci kaptan olarak çalışıyordum. O zamanlar Karadenizlilerin •t gurbetçUik'"leri yoğun biçımde sürerdi: gemide çalışan 30 kadar emekçinin büyük çoğunluğu Karadenizliydi. İki yaşlı gemicimiz vardı, ikisinın de adı Mustafa.- Uzun boylu, uzun yüzlü, uzun dışli. ak saçlı ve yavaş devinimli "Fenerci Mustafa" an gibi çalışır, bilge gibi konuşur bir adamdı. Bütün gemidekilerin "Mustafa Dayi" diye çağırdıklan ikinci Mustafa, Sürmeneliydi. bu yüzden ona "Gümüş Ntustafa" da derlerdi; gemideki en yaşlı adamdı belki... Dişsizliği yüzünden konuşurken sivri çenesı burnuna yaklaşır, gözlerinin içi güler. durmadan muziplik yapar. çevreye -en çok da Fenercı Mustafa'ya- takıhrdı "Mustafa Da>ı". Bir gün Gümüş Mustafa "Efendi kaptan. görüyorum sen Idtap okuyorsun. bana, uşaklara okuyacağım bir kitap yersene"dedı; yanımda - İlhan Selçuk gibi. bir paşanın (Marko Paşa) aracılığıyla tanıştığım- Aziz Nesin kitaplanndan vardı: "Al bakalım" dedim ve -sanıyorum- yazann Bursa'da sürgünde geçen yaşamına ilişkin. güldürüp ağlatarak düşündüren öykülerinin yer aldığı kitabını verdim. Sonra onlan uzaktan izlemeye çalıştım. Mustafa Dayı. paydostan sonra Akçay'ın güzel yaz akşamında, kıçüstü denen mürettebat dinlenme yerinde, etrafına toplanmış çoğu Karadenizli genç- yaşlı emekçilere. sesini ve mimiklerini kullanarak bir meddah becerikliğiyle öyküleri okuyor (belki oynuyor demek daha yerinde) ve dinleyenleri neşeye boğuyordu. Bu neşeli topluluğun içinde yalnız Fenerci Mustafa zaman zaman doruğa çıkan kahkahalara kanşmıyor, o sadece yüzünde acı bir gülümsemeyle, sessizce dinliyordu. Sonra ikinci bir Aziz Nesin kitabı verdiğimi anımsıyorum Mustafa Dayf ya. Gümüş Mustafa"dan aynşılımız Aziz Nesin öykülerini çağnştıran bir olay dolayısıyla oldu. Bir gün Mustafa Dayı geldi. "tzin ver, köye gideceğim, benim ev de%Tİlmiş" dedi: benim şaşkınlık ve güvensizlik kanşımı ruhsal dunımum yüzüme vurmuş olmalı ki, "Siz bilmezsiniz, ev deyince kendi evleriniz aklınıza gelir, benim biricik kjzımla oturduğum ev dağın yamacında, firtına esti mi dev rilir, tumba olur; bir iki kez devrikJi, son kez tel halat buldum sıkıca çarmıhladım onu, ama dayanmamış. gine de>riunişr> dedi. Hemen gitti. Gündüz Aybay PENCERE Lozan'ın 72'nci Yılında... Lozan Antlaşması'nın 72'nci ytldönümünde Cum- hurbaşkanı Demirel, bır açıklama yaptı: "Lozan Antlaşması sadece bir banş antlaşması değildir; aynı zamanda, Tüfciye Cumhuriyeti'nin ku- rucu belgesi niteliğini taşır. Türkiye devleti, cumhu- riyetle birlikte, Lozan Antlaşması'na dayanılarak çağdaş bir milli devlet olarak yeniden kurulmuş- tur. " Gerçekten de tarihte pek çok banş antlaşması var; ama, Lozan'ın özellikleri çarpıcı... • Osmanlı devleti "fetih" üzerine kurulmuştu; elin- den gelseydi, padişah, bütün dünyayı ele geçirecek; "nizam-ı âlem" (dünya düzeni) AJIah'ın buyurduğu gibi olacaktı: ama, bu amaç gerçekleşemedi. Türkiye Cumhuriyeti ise "Yurtta banş, dünyada banş" ilkesini benimsedi. İki devletin kuruluş mayasındaki felsefe, tam an- lamında birbirine zıttır. Şerıatçılarla tatlısu entelleri "geçmişimizle banş- mak" gereğini ileri sürüyorlar. Osmanlı döneminin bütün kültür hazinelerini ortaya çıkarmak, değerle- rini belirtmek ve korumak, ancak cumhuriyet döne- mindeki bilimsel çalışmalarla gerçekleşebilmiştir; ama, kuruluş temeli "cihanı fethetmek" üzerine yük- selen Osmanlı devletini sürdürmek olanağı yoktu. Lozan'da masanın bir yanında Ismet Paşa vardı, öteki yanda "Düvel-i Muazzama"'... Sonuçta 24 Temmuz 1923'te banş antlaşması imzalanacak, üç ay sonra Türkiye Cumhuriyeti kurulacaktır. Lozan, varoluşumuzun dünya devletlerince onay- lanan hukuk belgesidir. • Ne var ki Lozan'ın 72'nci yılında Cumhurbaşkanı Demirel'in bir açıklaması daha var: "Batı, Sevr istiyor." Tartışmalara yol açtı bu görüş, Demirel'i suçla- yanlar çıktı. Batı'nın avukatlığını üstlenenler, böyle bir şey ol- madığını ileri sürdüler; ama, konu, üzerinde durul- ması gereken bir önem taşıyor. Niçin?.. Çünkü Anadolu'nun Güneydoğusu'nda yıllardan beri binlerce kişinin ölümüneyol açan çatışmalar sü- rüyor; Amerika'nın 'Çekiç Güç'ü bölgede konuşlan- mıştır; Batı, Kuzey Irak'ta, Kürt federe devletinin çe- kirdegini kurmuştur. Demirel diyor ki: "Osmanlı Imparatorluğu'ndan yirmi beş devlet çıktı, iki devlet çıkamadı." Mühendis mantığının hesabıyla tarihe yaklaşmak, kimi zaman, uyarıcı olabilir. "Toplama, çıkarma, çarpma, bölme" üzenne dört işlemle dünyaya bak- tığımız zaman, aynı tarih sürecinde toplamayla böl- menin bir arada yaşandığı görülüyor. İki Almanya bir- leşti; Çeklerle Slovaklar ayrıldılar; Yugoslavya dağıl- dı; Bosna-Hersek parçalandı; Sovyetler coğrafya- sında yeni devletler dünya haritasını süslediler. Irak, Amerika'nın dayatmasıyla "fiilen" üçe bölündü. Böy- le bir dünyada, Batı'nın Sevri isteyip istemediğin- den daha çok, gerçeklere bakılır. Cumhurbaşkanı'nın uyarısı yerindedir, dünya ola- ğanüstü bir dönem geçiriyor. • Hiçbir Batı ülkesi elbette "Sevr" sözcüğünü ağzı- na alamaz, diplomatik temaslarda ima edemez; ama, yalnız devletlerin değil, uluslararası kuruluşla- nn bile çizmeyi aşan uyanlarla Türkiye'ye yönelik is- teklerde bulundukları gözleniyor; Batı'dan esen rüz- gârlar olumsuz... Kendi içinde bütünlüğünü sağlayamayan bir ülke, dışardan mı korunacaktır?.. Haydi canım sen de!.. Lozan'ın 72'nci yıldönümünde Lozan'ın korunma- sı için Güneydoğu Kürt sorunu çözümlenmelidir; bu sorunu Sevrciler değil, Lozancılar çözecektir. Ama, Lozancılardaki bu aymazlık neden?.. TATÎLDE OGZALA TUH TARİHLKRİ 29 TEM. 06 AĞ 05 • 13 AĞUS. 12 - 20 AĞUS 19 - 27 AĞUS. 26 AĞ.- 03 EY. 02-10 EYLÜL 09-17 EYLÜL T U R I PEStN 8 500 000 PBŞINAT 3TAKSIT 2.400000 2.40O0OO. 8900,0». , KACKAB [DAÖLAIUNtM 1 TDKB'DI lUntTOV K0NAKLA1CALIDIB HER HAPTA kifi o ç s m a bakimakaEin gerçeUeşeoektİE 28 TEM-06 AÛ 05 - 13 AĞUS 12 - 20 AÖUS. 19 • 27 AÖUS. 26 AĞ.- 03 EY. 125000 3 12S0OO İISOOOOC İPESİN 11500 000.J — . — - JK ÇADIR KONAKLAUALIDIK ZtHVB ^ V 1IAL1II1II.IR TO1NIH KACKARDMtk" HATVANLARt İLB TA9INIR kjtıl.-.na720 iskento 3 E K A R SOKAK Ogzala(0.212)293 91 95 i"1 2:^1 252 V. T> ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ'nde sizi, özlediğiniz sorumluluklar bekliyor. Tel.: 275 50 82 ALAADDIN HOTEL* * * • Incekum Alaaddin Hotel, Türkiye'nin yeşil turizm beldesi Antalya'nın Alanya ilçesi Avsallar kasabasmda AJcdeniz'in berrak kıyılannda huzur, spor, eğlence dolu bir ortama sahiptir. Antalya Havaalanı'na 98 km. uzaklıkta olan încekum Alaaddin Hotel 232 oda, 500 yatak kapasitelidir. Yıhn 300 gününün güneşli geçtiği ve deniz sezonunun 8 ay sürdüğü Akdeniz'in bu şirin yöresindeki otelimi- zin odalan ile tüm kapalı alanlan merkezi ısıtma, soğutma ve havalandırma sistemi ile donatılmıştır. Özel banyolu odalanmız otomatik telefon, 4 kanal müzik yayını, uydu yayın TV sistemi ile otelimiz tatilde evinizi aratmayacaktır. Încekum Alaaddin Hotel'de aynca açık ve kapalı barlar. sauna. kondisyon merkezi, disco, 2 yüzme havuzu, özel plaj alanı, iskele, su sporlan merkezi, tenis kortu bulunmaktadır. Otelimiz 150 kişilik simültane çeviri sistemi toplanü salonu, 500 kişilikrestoran,alakart restoran, pasta salo- nu, televizyon salonu, oyun odası, alışveriş mağazalan, ve manzara teraslan ile unutamayacağınız bir tatil sun- maktadır. İncekum Alaaddin Hotel'in mutfak ustalan da gece müaği eşliğınde zengın açık büfelen ile Türk yemekJeri- nin lezzetini sizlere bir kez daha tattıracakür. ALAADDİN OTEL • • • • Rezervasyon için: (0242)517 1491 (6 hat) İncekum-ALANYA
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle